Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Merhametsiz Karanlıklar Içindeyim

@sukunettekelimeler


''Acılar umudu buldurur bize''



Bulanıktım, hiç olmadığı kadar. Doğru olduğunu düşünerek yaptıklarım birer birer gürültüyle bağırıyorlardı içimde : ''Ben yanlışım!'' diye. Büyük hevesle attığım adımlar kursağımda kalıvermişti. Gözlerim parlayarak geldiğim şehir tüm ferimi esir almıştı. Ve ben çaresizce oturuyor, ne yapacağımı bilmiyordum. Ne yapabileceğimi bilmiyordum.


Hayat devam ediyordu tüm hızıyla, herkes için. Ya ben? Hangi güçle devam edecektim? Ya o? Hangi güçle devam edecekti? Hangi umut kırıntısına sarılacak da hayata tutunacaktı?


Odanın kapısı açıldı, içeriye babaannem girdi. Yanıma oturdu ve derin çizgilerin yer ettiği elini koydu elimin üzerine. ''Oğlum, Akif'im, böyle derin düşüncelere dalmakla bir şey elde edilmez. Artık toparla kafanı, kendine gel. Bak kaç gündür okuldan arıyorlar, derslere girmiyormuşsun. Haber de vermiyormuşsun, öğrenciler şikayetçiymiş. Yarın mutlaka çağırdı hocan.''

Eğik başımı kaldırdım ve bakışlarımı halının deseninden çekip babaannemin gözlerine çevirdim. ''Nasıl babaanne? Nasıl gideyim de ders anlatayım? Kafam tüm bunlarla doluyken gidip ne anlatabilirim?'' dedim ve bakışlarımı karşımdaki koltukta uyuyan kıza çevirip konuşmaya devam ettim. ''Nasıl kendime geleyim hem? Şu küçük kızı görmüyor musun ne halde? Oyun oynamaktan korkar olmuş, daha tüm hayatı oyun olacak bir yaştayken.''

Babaannem avuçlarının arasında tuttuğu elimi sıktı ve kaldırıp dudaklarına götürdü, öptü. ''O körpecik yavru iyileşir belki, tutunur bir şeylere ama ya öbürü? Onu kim nasıl kandırsın, tutsun? Benim de içim yanmıyor mu sanıyorsun oğlum? Ama elimden gelen bir şey yok. Polis ona inanmış, kızcağızı deli yerine koymuşlar. Deli diye diye de delirteceklerinden korkuyorum. Hangi deliğe soktuğunu da bir başımıza bulamıyoruz. E anası desen, zaten kocasının vefatına dayanamayıp yıkıldı. Akıl kalmadı kadıncıkta, kendini temizliğe verdi. Ama bir tek onun odasına girmemiş hiç... Öylece duruyormuş her şey.''

Şaşırarak ve biraz da umutlanarak ''Hiç mi?'' diye sordum babaanneme. Başını iki yana sallaması üzerine ''Ben gidiyorum babaanne, Berra sana emanet.'' deyip kalktım hızla.

''Nereye gidiyorsun be oğlum? Vallahi başına iş almandan korkuyorum.''

''Korkacak bir şey yok, başıma ne iş alacağım? Nurcan teyzelere gidiyorum. O akıllı kızdı, belki bir şey bırakmıştır arkasında...''

Babaannem ümitle bakan gözlerimdeki ışığı söndürmek istemezcesine ama söndürmekten gayrı çaresi yokmuşcasına baktı bana. ''Nurcan teyzen odaya sokmaz ki seni oğlum.''

''Ona sormayacağım zaten.'' deyip karşıdaki koltuğa doğru yaklaştım. Tüm masumiyeti ile kendini uykunun kollarına bırakan minik kızın yanında çöktüm ve önüne düşen saçlarını geri doğru ittirdim. ''Bulacağım onu Berra,'' diye fısıldadım. ''Bulacağım, söz. Geri gelecek. Hatta yine hep beraber saklambaç oynayacağız. Bu kez saklanınca bulamadığınız Ahmet Akif olmayacağım. Yine elinizle koymuş gibi bulacaksınız beni. Söz, Berra.''

Alnına bir öpücük kondurdum ve evden çıktım. Merdivenleri inip arka bahçeye geçtim, ordan da yandaki binanın bahçesine atladım. Tek katlı evin kapısına tıklatıp beklemeye başladım. Sanki yıllarca bekledim. Ama sonunda beklemek bitti. Peki ya o? Onun da beni beklemesi bitmiş miydi?

''Kimdiniz? Çıkaramadım?''

''Ben Ahmet Akif, Nurcan teyze. Hatice'nin torunu olan hani.''

Kadın, bir kaç saniye düşündükten sonra çıkarmış olacak ki kaşlarını çattı. ''Bildim bildim. Yıllar önce giden de dönmeyen hani?''

Boğazıma bir yumru oturdu. ''Evet,'' dedim. ''Yıllar önce giden de dönmeyen.'' Ve hayatının en büyük hatasını yapan, doğru sanıp.

''Ne istiyorsun?'' diye sordu sertçe. Haklıydı bu tavrında kendince. Bir şey diyemedim, aynı sakin halimle konuşmaya devam ettim.

''Berra'ya bir kaç bir şey alacağım izninizle.''

Tamam dercesine başını salladı ve kapıyı sonuna dek açıp geçmem için yol verdi. İçeriye girdiğimde burnumun direkleri deterjan kokusu ile kırıldı. Her yer parlıyor olmasına rağmen kadın hâlâ temizlik yapıyordu anlaşılan. Beni seyrettiğini görünce masum bir edayla ona döndüm. ''Sen işinden geri kalma Nurcan teyze. Ben alır çıkarım. Hem bak şurası sanki tozlanmış, baya pis görünüyor. Bence orayı bir süpür.''

Bunu yapmayı istemezdim ama mecburdum. Başımda dikilirse izin vermezdi, engel olurdu o odaya girmeme. Ben pis der demez süpürgeye sarıldı, arkasını bana döndü ve gösterdiğim yeri süpürmeye başladı. Bundan faydalanarak Berra'nın odasına girmek yerine bir yandakine girdim hızla ve ardımdan kapattım kapıyı.

İçeriye göz gezdirdim itinayla. Çalışma masasının üzeri derli toplu duruyordu. Kitaplığa çevirdim bakışlarımı, raflar tozlanmıştı. Kitaplığın alt tarafındaki çekmeceyi açtım, başörtüleri vardı. Kıyafet dolabını açıp karıştırmaya başladım. Hiçbir şey yoktu kıyafetten başka. Yatağa yanaştım, yastığı kaldırıp altına baktım. Küçük beyaz güller duruyordu... Küçük beyaz güller! Gülleri dikkatlice alıp burnuma yanaştırdım ve kokladım. Üzerlerine onun kokusu sinmişti. Ve bir kaç damla da kırmızı kan lekesi...

Yatağın yanındaki komodinin üzerine bıraktım gülleri. Orada duran kitabı aldım elime, sayfalarına hızla göz gezdirdim. Kaldığı yerde bir kaç fotoğraf duruyordu ayraç niyetine. Fotoğrafları elime aldım. En üsttekinde Berra ile çekildiği bir fotoğraf vardı. İkincisinde ailece çekildikleri bir fotoğraf. Ve üçüncüsünde... Yutkundum zorla. Ben vardım. Yanımda Berra ile. Gülümsüyorduk.

Süpürge sesi kesilince telaşlanmıştım. Gülleri de fotoğrafları da kitabın arasına koymaya çalıştım aceleyle fakat fotoğrafın biri yatağın altına doğru düşmüştü. Fotoğrafa uzanmak için eğildim. Elime fotoğrafla beraber sert bir şey daha geldi. Bir telefon. Onun telefonuydu bu.

Telefonu cebime, kitabı da kolumun altına sıkıştırıp odanın camını açtım, dışarıya atladım ve camı arkamdan kapattım becerebildiğim kadarıyla. Burnumun direklerini sızlatan onun kokusu gitmiş, bahçedeki elma ağacının kokusu almıştı yerini şimdi.
Kokusu öyle bir hissettiriyordu ki sevgiyi! Böyle, sanki küçük eski bir ev, içinde soba yanıyor. Dışarıda mevsim kış, kar serpiştiriyor etrafa gök. Oysa evin içinde ılık bir hava var. Çocuklar gülüşerek koşturuyor odada. Anneleri, ördüğü patikten başını kaldırıp çocuklarına bakıyor tebessümle. Babaları da çocukların oyununa dahil oluyor. Öyle bir sıcaklık veriyor içine insanın bu koku...

Allah'ım! Bunu düşünmemem gerek... O'nu bu şekilde düşünmemem gerek.

Başımı kaldırdığımda evin balkonundan buraya bakan babaannemle karşılaştım. Yanına Berra geldi az sonra. O da beni görünce hevesle el salladı. Gülümsedi, gülümsedim. ''Akif abi! Gelsene!''

''Geliyorum!'' diye seslenip eve doğru yürüdüm.

Telefonu kurcalamayı istesem de şifresi vardı ve ben ne olduğunu bilmiyordum. Bu oldukça moralimi bozmuştu. Berra'nın bilme ihtimali olsa da onu üzmek istemiyordum hatırlatarak. Akşama dek bunu düşünerek geçti zamanım.

Akşam yemeğinden sonra Berra ''Ablamı bulacaksın dimi Akif abi?'' diye sorarak fark ettirmişti bana, onu zaten hatırlamasına gerek olmadığını. Sürekli aklında olduğunu. Bundan cesaret alarak onu kucağıma aldım ve hafifçe yanağını okşadım. ''Bulacağım inşAllah.''
Gizli bir şey söylüyor edası vererek sesimi alçalttım. ''Ama senin de yardımına ihtiyacım var. Bana yardım edersin değil mi? Bu ikimizin görevi olsun?''

Berra hızlıca başını salladı. Ablasını bulmak görevinde bir sorumluluk alacak olmanın onu heyecanlandırdığını anlamak zor değildi. ''Ne yapacağım?''

Elimi cebime götürüp cep telefonunu çıkardım ve aramızda tuttum. ''Bu ablamın telefonu!'' diye bağırınca babaannem de odaya dalmıştı heyecanla.

''Evet. Şifresini biliyor musun?''

Sakince başını salladı. Bu uzun zamandır aldığım en güzel haber olmuştu benim için. Babaannemle bakışlarımız kesişti, gözleri umutla parlıyordu. Berra'ya uzattım telefonu. ''Yaz bakalım.''

Ablasınınkinin küçük bir kopyası olan hâreleri misafir oldu gözlerime. ''Ama ben yazmayı bilmiyorum. Sadece şifrenin ne olduğunu biliyorum.''

''Tamam, bana söyle, ben yazayım.''

''Ablam demişti ki, şifresi : beni siz delirttiniz.''

''Çok manidar!'' diye geçirdim içimden. ''Maalesef ki, çok...''

Söylediğini yazdım, yanlıştı. İçimi bir ürperti aldı. Hemen umutsuzluğa kapılmamayı tembihledim kendime ve bu kez kelimeler arasında boşluk bırakmadan yazdım. Girmişti! Telefon açıldığında ekranda Berra'nın fotoğrafı belirdi. Hiçbir uygulama veya sosyal medya hesabı yoktu. Notlara girip kurcaladığımda yalnızca bazı tarihler yazılı olduğunu gördüm. Fakat tarihlerin ne anlama geldiğini dahi bilmiyordum, bundan ne elde edebilirdim?

Galeriye girecektim, çekindim. Galeride görmemem gereken bir fotoğraf olup olmadığını teyit etmesi için telefonu babaanneme uzatacaktım ki, kapandı. Şarjı bitmişti. Bunaldığımı hissederek derin bir soluk verip yerimden kalktım ve odamda bir şarj aleti bulup telefonu şarja taktım.

''Akif abi bana yine masal anlatacak mısın?''

Kapının önünde dikilen Berra'yı kucağıma alıp içeriye doğru yürüdüm. ''Tabiki anlatacağım. Bugünkü kahramanımız minik bir kaplumbağa...''



30.08.2018Perşembe


Not; Bölüm başlarına bıraktığım satırlar Akif İnan'a aittir.

 

Loading...
0%