Yeni Üyelik
17.
Bölüm

Tut Ellerimden Beni Aydınlığa Çıkar

@sukunettekelimeler

Senden her kaçtıkça sana yaklaştım
Göç nasibim özlem kanımdır benim

Ahmet Akif Varlı

Araba durmuş, ben inmiş ve ahşap eve doğru yürüyordum. Çok yaklaştığımı hissediyordum. Hissediyordum, o buradaydı. Az sonra görüşüme giren lacivert araba da bunu tasdik etmişti. Doğukan da buradaydı.

Kapıya doğru yaklaştıkça kalp atışlarım hızlanıyordu. Bir heyecan kuşatıyordu içimi. Sonunda adımlarım durdu. Sessizce etrafı dinlemeye başladım. İçeriden konuşma sesleri geliyordu fakat konuşulanları anlayabileceğim kadar işitemiyordum. Evin etrafından dolandım. Arka tarafta bir balkon vardı ve kapısı açıktı. Tırmanabileceğim kadar yüksekti. Tırmandım.

Evin içindeydim ve seslerin üst kattan geldiğini anlamam uzun sürmemişti. Sessiz adımlarla geniş odada ilerledim. Merdivenlere yaklaştıkça konuşmaları duyabiliyordum.

Dilruba'nın uzun zamandır aşinası olamadığım sesi cansızlık doluydu. Tam olarak 'cansızlık'...

"Yeter artık abi! Sen de kurtul ben de kurtulayım. Bitsin bu işkence. Dövme artık, öldür! Allah affetsin ama dayanamıyorum! Al canımı da kurtulayım! Bunu da yapacağına al canımı! Eşya değilim ben!"

"Olmaz! Öldüremem seni! Seni o adama verip zengin olacağım."

"Ben öldürürüm öyleyse kendimi!"

Dilruba'nın bağırışı üzerine büyük bir gürültü geldi yukarıdan. Sonrasında Doğukan'ın sesi takip etti bu gürültüyü. Kapı vurulma sesi, adım sesleri...

Geç kalmamış olmayı dileyerek gözlerimi yumdum ve yutkundum.


Dilruba Uğur

"Dur Dilruba! Dur diyorum sana!"

"Durmayacağım!" diye bağırdım acıyan boğazımdan çıkan gıcırtılı sesimle ve hızla merdivenlere doğru koştum.

Merdivenleri hızla inmeye başladım. Ayağım tökezleyince vakit kaybetmiştim, arkama baktım. Abim peşimden gelecekti ama önce kitlediğim kapıyı kırması gerekiyordu. "Dur Dilruba!"

Arkama baka baka aramızdaki mesafeyi ölçmeye çalışırken bir yandan da merdivenleri koşar adım iniyordum. "Kurtulacağım bu işkenceden!" diye mırıldanıp bakışlarımı merdivene ve ayaklarıma indirdim. Son basamağı indiğimde tekrar arkama baktım abimin nerede olduğunu görebilmek için. Kapının darbe alış sesi doldurdu kulaklarımı. Az sonra kıracaktı, az kalmıştı. Başımı arkaya çevirmemle bir yere toslamam bir olmuştu.

Artık yorulmuştum. Artık hep bir yerlere toslamaktan yorulmuştum. Ağırdı artık bu yük bana. Daha fazla taşıyamıyordum. Bu kabus bugün bitmeliydi. Aksi takdirde asla içinden çıkmayacağım bir cehenneme dönüşecekti her şey. Hayat denen şeyi yaşamıyordum belki ama kalbimin ta derinlerinde bir yerde beni o şeye bağlayan birileri vardı hâlâ, hissediyordum.

Başımı kaldırıp neye tosladığıma bakmak istedim ve büyük bir hata yaptım. Ahmet Akif'i karşımda görmeyi beklemiyordum. Beni oyalamıştı. Gözlerindeki ormanda kaybolmuştum. Çıkamıyordum o ormanlardan işte. Oysa gidiyordum hani ölüme? Ölmeden önceki son güzel şey mi olmak istemişti gözleri, gözlerimde?

Bu kez korkmadan dokundum suratına. Kaybolur diye korkmadım. Çünkü uzun zamandır yoktu ve şimdi onu son görüşümdü. Hissetmiş gibi ortaya çıkmıştı. Yaralı ellerimi suratına dokundurdum. Yorgun görünen suratındaki çizginin üzerinde durdu parmaklarım.

Öyle gerçekçiydi ki...

Dolan gözlerim bir kaç saniyeliğine onu bulanıklaştırdı. Kapının kırılma sesi hâlâ gelmediği için rahat davrandım. Vedamı edecektim.

"Bu son artık." diye fısıldadım ona. "Kurtuluyorum. Veda etmeye mi geldin? Öyleyse veda edelim. Çünkü zamanımız dar..."

Suratındaki elimi çekip boynuna sarıldım. Sıkıca sarıldım. Gerçeğine sarılamayacağımı bildiğimden, hayaline sıkıca sarıldım. Gözümden akan damlaların bir kaçı boynuna düştü. Ses seda çıkarmadı. Kokusunu içime çektim çaktırmadan. Yumdum gözlerimi.

Yukarıdan büyük bir gürültü geldi. Gitmem gerekiyordu şimdi. Kollarımı çektim boynundan ve son kez yüzüne bakmaya cesaret edemeyerek hızla geri çektim kendimi. Fakat olmamıştı, gidememiştim. Bileğimden tutulmuştum. Anlamsız bakışlarımı bileğime yönelttim, sonra da bileğimi tutan elin sahibine.

"Veda etmeye gelmedim."

"Ama gitmem lazım, üzgünüm." dedim acıya bulanan suratına bakarak.

"Beraber gidelim o zaman, Dilruba." dedi ve bir adım attı bana doğru. "Hayal değilim ben..."

"Değil misin?"

Başını iki yana salladı. "Değilim."

Hâlâ bileğimi tutan eline baktım. Hissediyordum. Boştaki elimi kaldırdım ve titreyerek suratına dokundurdum parmak uçlarımı. Yine de inanmıyordum. "İlk ne zaman gördün beni?" dedim tedirginlikle.

"Beni kardeşim sandığında, okul koridorunda. Mescide gidecektin hani..."

Hayır hayır inanamıyordum! Ama daha fazla sorgulamama da vakit yoktu.

"Dilruba!"

Abimin sesi kulaklarımı doldurduğunda korkuyla koşmaya çalıştım ama hâlâ bileğim tutuluyordu ve gidemiyordum. Ahmet Akif'in önüme geçip abimin de buraya doğru dikkatle bakması üzerine anlamıştım, o gerçekti!

"Oohooo misafirimiz varmış."

Gerçek miydi? İyi de şu an benim saçlarım omuzlarımdan dökülüyordu! Kalbime bir sızı yayıldı, örtüm olmadığı için kötü hissetmiştim.

İnandırıcı gelmeyen bu olay beni şok etmişti. Ahmet Akif burada, önümdeydi. Beni bulmuştu. Beni almaya gelmişti...

Başımın döndüğünü hissettim. Abim ve Ahmet Akif'in gergin sesleri kulaklarımı doldurdu. Dengemi kaybedeceğimi anladığımda düşmemek için refleksle önümde dikilen adamın kolunu tuttum. Tam bir şey diyecektim ki bir karanlık beni çekti aldı.


 

21Haziran2019


Loading...
0%