@sukunettekelimeler
|
Gel denize yaslan denize •
Arabanın önünde durduk ve az evvel kapısından çıktığımız eve dönüp baktım. Pencerenin camından bizi seyreden ufaklıklara el sallayıp gülümsedim. Bugün derneğin yardım günüydü. Bir kaç aydır topladığımız yardımları bugün gönüllülerle beraber dağıtmıştık. Yine imtihanlı ailelerle karşılaşmış, acı hikayelere tanıklık etmiştik ama Elhamdülillah ki kardeşlerimizin suratında bir tebessüm olabilmiştik. Derneğe vardığımızda epey susadığımı fark ettim ve su almak için toplantı odasına girdim. Bir grup genç kitap okuyorlardı. Muhtemelen kritik yapma günüydü. Bölmemek için göz göze geldiklerime başımla selam vererek sessizce mutfak tarafına geçtim. Bir yandan da okunan satırlara kulak kabarttım. "...Eğer bir Müslüman, etrafında başkalarının varlığını hissetmiyorsa Müslüman toplumu başarılı olamamış demektir. İslam, insanın insana doğrudan doğruya el uzatmasını ister. Bunu başaramadığımız sürece gerçek anlamda hiçbir şey yapmamış oluruz... Adalet ya insanların kalbinde bulunur ya da yoktur." Suyumu içip odadan çıktım ve Faruk'un yanına uğradım. Faruk, yakın arkadaşlarımdan biriydi. Uzun zamandır tanışsak da yakınlığımız son bir kaç yılda aslen boy göstermişti. "Faruk, ben okula geçiyorum. Dersim var. Var mı bir isteğin?" Elindeki dosyaları masasına bırakıp yanıma geldi. "Yok, sağ olasın. Bir şey soracağım, var mı bir gelişme?" Neyi kastettiğini anlamıştım. Başımı olumsuz anlamda iki yana salladım. "Maalesef. Biliyorsun, polis karışmıyor. Onlara göre ortada suç yok. Onlara göre Doğukan haklı. Her zamanki şeyler işte." "İstersen gel biraz konuşalım. Rahatlarsın biraz." "Yok be abi, nasıl rahatlayayım? Onu bulmadan rahatlayamam ben. Hem dediğim gibi, okula uğramam lazım. Sonra konuşuruz bunları. Kaçıyorum ben. Görüşürüz. Allah'a emanet ol." "Tamam kardeşim. Sen de Allah'a emanet ol. Haberleşiriz." Dernekten çıkıp durağa doğru yürüdüm. Artık araba alsam iyi olacaktı. Vakit bulup da uğraşamıyordum, yoksa parası birikmiş, hazırdı. Okula henüz girerken bahçede çok sevgili öğrencime denk geldim. Daha doğrusu o bana kendini denk getirdi. "Merhaba hocam! Bugün yoktunuz. Bir sorun yok ya?" "Sorun yok, sağ olun." deyip başımla selam verdim ve içeriye doğru yürümeye devam ettim. Fakat tahmin edilebileceği gibi peşimden geliyordu. "Hocam, babam sizi akşam yemeğe davet etmemi söyledi." Deyim yerindeyse; kan, damarlarıma sıçramıştı. "Maalesef, babanıza selamlarımı iletin. Fakat teşrif edemeyeceğim. Şu sıralar epey yoğunum." "Lütfen hocam, beni kırmayın. Yani , bizi." Adımlarımı aniden durdurdum ve etrafa bakındım. Bir kaç kişi vardı onlar da bizden uzakta, kendi hallerindeydi. Tüm ciddiliğim üzerimdeydi ve sinirliydim. Tüm öfkem bu kızdan çıkmasın diye derin bir nefes alıp gözlerine baktım. "Bakın Helin hanım, amacınızı anlamayacak kadar saf bir adam değilim. Rica ediyorum bu güzel zamanlarınızı sizi seven bir genç için ayırın. Çünkü ben sözlü bir adamım. Bilmiyorum, açıklayıcı oldu mu?" "Yüzüğünüz yok?" "Her şey bir halkayla olmuyor Helin hanım. Burası söz verdi mi yeterli oluyor bizde." derken parmağımı kalbime dokundurdum. "Size iyi dersler." deyip hızla uzaklaştım oradan. Okuldaki işlerimi halledip eve dönmek üzere dolmuşa bindim ve yolculuğumu bir kaç satırla taçlandırdım. "Günümüz İslam âlemi, envaiçeşit millet, ırk, kural ve etkiye sahip rengarenk bir topluluktur, ancak dünyanın dört bir yanında aynı saygı ve sadakatle karşılanan tek bir şey vardır, o da, Kur'an-ı Kerim'dir. Cava Adası'nda, Hindistan'da, Cezayir'de veya Nijerya'da, her yerde aynı olan tek bir his vardır, o da İslam alemine ait olma hissidir... Kayıtlardan* • Yetim çocuklarla düzenlediğimiz bir film izleme ve kitap okuma etkinliği vardı. Etkinlik biraz geç bitmiş, bir de biz etrafı topladığımız için daha da geç olmuştu saat. Acaba Berra'yı yedirmiş miydi abim? Otobüste camdan dışarıyı seyredip düşüncelere dalmıştım. Bizim mahalleye değil de başka tarafa gittiğini görünce hızla şoföre doğru yürüdüm. "Neden buradan gidiyorsunuz?" "Otobüslerin güzergahı değişti kızım, haberin yok mu?" "Hayır, yok. Burdan nereye gideceksiniz?" "Düştepe'ye, ordan da son durak." "O zaman ben burada ineyim." deyip indim. Otobüs uzaklaşırken korkuyla etrafa bakındım. Kimsecikler görünmüyordu ve saat gece 11.30 olmuştu. Üstelik inmek zorunda olduğum yer sanayi idi. İçimden kimseye görünmeden, kimse bana bulaşmadan burdan çıkmak için dua ederek sessizce yürümeye başladım. Etrafa bakıyordum sürekli ve içimden Felak-Nas okuyordum. Burdan eve yürümem 40 dakikamı alırdı. Arabayla olsa on dakikalık yoldu oysa. Ah, bu ıssız yerde ne diye dolanıyordum? Abimi aramak aklıma gelmişti. Lâkin emin olamıyor, onu öfkelendirmekten korkuyordum. Telefonumu çıkarıp karar vermeye çalışırken arkadan bir arabanın bu tarafa doğru geldiğini fark edip kenarıya kaçıldım. Sokak lambasının ışığı gizlenmeme engel olmuştu. Araba yavaşladı, durdu ve geri geri gelmeye başladı. Ne yapacağımı bilemeyerek donakaldım. Kimdi ki? Hırlısı vardı hırsızı vardı... Çam aşağı doğru indi, en azından içinden kimse inmediği için şükrettim. "Bu saatte napıyorsun burada? Gel, bin hadi. Allah'ın sevgili kuluymuşsun gerçekten." Rahat bir nefes alıp arabanın kapısını açtım, bindim. Emniyet kemerini takarken bir yandan da "Seni cidden Allah gönderdi Çağan. Çok teşekkür ederim. Çok korkmuştum." diye cevap verdim ona. "Rica ederim de, söylesene, napıyorsun burada gece gece? Hayırdır?" "Otobüslerin güzergahı değişmiş. Mecburen burda indim." "Heee o mesele. Artık diğerine binmen lazım. Bunu öğrenmek için biraz yanlış zamana denk gelmişsin ama.." "Öyle oldu." Çağan yolun kenarında durup "Şu çeşmeden bi su doldurayım, çok susadım." deyip indi. Ben de susamıştım. Çantamdan şişemi çıkarıp ben de peşine indim ve şu doldurdum. Tekrar yola koyulduk. Evin önüne geldiğimizde tekrar teşekkür ettim Çağan'a ve ben girene dek bekledi. Arabanın sesinden anlamıştım. Zaten gideceği yer de yan evdi ya neyse. Abim beni koridorda karşılamış, öfkeyle bakıyordu. "Neresin sen? Saat kaç oldu?" "Haklısın abi, biraz geç çıkmak zorunda kaldım. Etkinlik de geç bitti. Otobüs de güzergah değiştirmiş, sanayinin orda inmek zorunda kaldım. Eve dek yürüyecektim..." Abim lafımı böldü. "Yürüyerek gelmedin ama! Kimin arabasından indin bu saatte!?" derken burnumun dibine dek girmişti. Eli mengene gibi kolumu sıkıyordu. "Daha anlatmayı bitirmemiştim...Canımı yakıyorsun bırak kolumu." "Bitirmemiştin, öyle mi?" Başımı salladım. Tekrar cevap vermeye yeltenecektim ama suratıma yediğim tokat buna engel olmuştu. "Gece gece ne işin var milletin arabasında!? Sen bize laf mı getireceksin?!" "Ne alakası var abi! Sadece yardım etti, beni eve bıraktı çocuk. " "Kes sesini!" diye bağıran abimin beni itmesiyle kendimi yerde buldum. Sinirlenmiştim. Ayağa kalkmaya yeltenip "Bana böyle davranamazsın!" diye bağırdım abime. "Bana boş yere el kaldırma hakkına sahip değilsin!" "Ne hakkına sahip olup olmadığımı sana sormuyorum." diye fısıldadı. Gerçekten delirmişti bu! Berra'nın "Abi, napıyorsun?!" diye görüş açıma girmesi üzerine bakışlarım onu buldu. Aynanda kapı çaldı. Abim "İçeri geç Berra!" diye bağırıp tekrar bana döndü. "Ablamı ağlatma abi!" "Sus Berra git şuradan!" "Ablamı bırak! Çok kötü bir oyun bu!" Berra'ya gözlerimle kapıyı işaret ettiğimde koşarak kapının koluna asıldı ve sonuna dek açtı. Kapının ardındaki Çağan önce benimle sonra da abimle göz göze geldiğinde kaşları hızla çatıldı. "Berra, kapıdaki arabaya bin." deyip minik kardeşime elindeki çantamı verdi. Sanırım çantamı arabada unutmuştum ve bu nedenle gelmişti. Berra çantayı alıp dışarıya koştu. Çağan içeriye girerken abim elini üzerimden çekmişti. "Yürü Dilruba, gidiyoruz." derken bize doğru geliyordu Çağan. Abim elbette "O benim kardeşim! Kimin evinden kimi götürüyorsun sen!" diye itiraz etmişti ama Çağan kararlıydı. "Böyle abilik mi olur?! Abiysen abi gibi davranacaksın! " Korku, telaş, endişe, şaşkınlıkla düzensizleşen nefesimi düzene sokmaya çalışarak Çağan'a doğru bir kaç adım atmıştım ama abim kolumdan yakaladı. "Hiçbir yere gitmiyorsun!" "Gidiyor!" diye sertçe cevap veren Çağan beni abimin elinden kurtarmak için ona bir yumruk atmak zorunda kalmıştı. Abimin bağırışları eşliğinde evden çıkabilmiştik. Çağan bizi babaannesine götürmüştü. Süleyman dedem olsaydı da beni sarsaydı... Anneannem de gelmişti yanımıza. Ama herkes çaresizce susuyordu yalnızca.
|
0% |