Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6 - Gözlerimdeki Işık Söndü

@sukunettekelimeler

"Her an kendini yok etmekle yeniden var etmek arasında bir kaosun ortasında olduğunuzu unutmayın." *

——

Hayat bazen bitti dediğiniz yerden başlar. İşte, iki üç gün öncesine dek asla gerçek olmayacağını düşündüğüm bir hayalim için bu sokağın yollarını adımlıyordum. Ve celladım olacak sandığım genç adam yanımda benimle birlikte yürüyordu. Tıpkı bir mucize gibi.

Bugün okula kaydımı yapacaktık. Akşamdan kararlaştırmıştık. Gece heyecandan uyuyamamış, zaman zaman uyanmıştım. Sabah kalktığımdaysa büyük bir hevesle dolaptaki güzel elbiselerin birini giymiş, saçımı taramış, kahvaltı hazırlamış, ardından da sabredemeyerek Emin'in odasının kapısına dayanmış, bir kaç kez tıklatmıştım. Kapıyı tıklattığım an bu davranışımdan ötürü biraz pişman olsam da boşvermeye çalışıp kendimi rahatlatmayı denemiştim. Neyse ki o da uyanmış, üstünü giyinmiş, içeriye gelmek üzereymiş.

Üçüncü gün, üçüncü kez birlikte kahvaltı etmiştik. Mutfağı da birlikte toplamıştık. Bana hâlâ garip gelen çok şey vardı. Bu evde onunla yaşamak gibi. Yine de garipliklere alışmıştım.

Mesela, Emin'in mutfağı toplarken bana yardım etmesi de garip geliyordu. Bizim evdeki erkeklerin hiçbir tabak çanağa el sürmemesine alışkındım ben, ondandı belki de. Abimlerden birini yahut babamı mutfakta hayal edemiyordum. Gözümün önüne yabancı ve eğreti bir manzara geliyordu. Bir erkeğin mutfak işlerine yardım etmesi aşinası olmadığım bir durumdu ama elbette şikayetçi değildim. Benim canıma minnet. Yeterki iki işin ucundan tutsun, değil mi?

Sonuç olarak işimiz bitince evden çıkmış, okuluma gidiyorduk. İçimde kelebekler uçuşuyordu. Bu söylemin manasını ilk kez gerçekten kavrıyordum. Çok heyecanlıydım. Ayaklarım yerden kesilmişti. Sürekli gülesim, gülümseyesim geliyordu. Hâlâ inanamıyordum. Bir rüyanın içinde miydim? Uyanmak istemiyordum!

"Sonrasında biraz dolaşmak ister misin?"

Emin'in teklifini duyunca düşüncelerimden sıyrılıp dikkatimi ona verdim.

"Olabilir. Nereye gideceğiz peki?"

"Daha erken. Öğlene dek sahil kenarında biraz zaman geçirebiliriz. Sonra güneş tepeye çıkmadan, sıcakta kalmamak adına eve döneriz."

"Bilseydim yanıma kitap alırdım," derken sesli düşünmüştüm bir nevi. Emin'in bakışlarını üstümde hissedince de açıklama yapma ihtiyacı hissettim. "Dışarıda kitap okumayı çok severim de..."

"Ben de severim. Birdahakine kitaplarımızı alıp da gideriz artık."

Başımı salladım ve "Olur," dedim yine.

Öte yandan, Emin'in de kitap okumayı sevmesi beni mutlu etmişti. Eve bol bol kitap girmesi demekti çünkü. Bu küçük hoşnutluk da heybeme katıldı.

"Aaa Berra!"

İsmimi pek de yabancı gelmeyen bir sesten işitince ister istemez bakışlarımı kaldırıp etrafa bakındım. Hemen karşımda, bir kaç adım ötemde, aynı mahallede oturduğumuz sınıf arkadaşım Başak vardı. Eski sınıf arkadaşım, diyelim. Sonuçta ortaokul bitti.

Onu görür görmez heybemdeki mutluluklar bir canavardan kaçar gibi uzaklaştı, derinlerime bir yere saklandı ve etrafına duvarlar örerek kendilerini güvene aldı.

Başakla göz göze geldiğim o an içten içe hissettim tadımı kaçıracağını.

Beni gördüğüne sevinmiş gibiydi ama yüzündeki gülümsemenin yapmacık olduğunu biliyordum. Biz birbirimizle pek iyi anlaşamazdık. Doğrusu, o beni sevmezdi. Bana karşı sınıf arkadaşlarımızı yok yere kışkırtmışlığı dahi vardı. İlgi çekmeyi severdi. Dolayısıyla ondan pek hoşlanmazdım.

"Başak?" dedim zoraki bir tebessümle. "Merhaba."

Yanında babası da vardı. Başak'ın bir adım gerisinde durmuştu. Ona baş selamı verdikten hemen sonra donukluğunu fark ettim. Adamın delici bakışları bir Emin'e bir bana çevriliyordu. Evlendiğimi büyük ihtimalle biliyordu ve bundan hoşnut değildi. Ben de bayılarak evlenmemiştim. Bu yargılayıcı bakışların muhatabı biz değil bizi bu duruma sürükleyenler olmalıydı. Yanlış adres, Göker amca.

"Merhaba canım! Evlenmişsin, öyle duydum. Bu yaşta evleniliyor muydu? Nerede yaşıyorsun şimdi, buralarda mı yoksa?"

Başak'ın hâlinden büyüklenmeci bir tavır seziliyordu. O bunu gizlemeye çalışsa da fark ediyordum. İnsan beş yıl zaman geçirdiği birinin niyetini anlayabiliyordu.

Babası gibi bir bana bir Emin'e bakıyordu o da. Fakat Göker amcanın aksine düşmanca değil, merakla.

Yalnızca son sorusunu muhatap alıp "Hayır, burada yaşamıyorum," dedim zoraki.

Bu sırada Emin hiç de zorunda olmayarak Göker amcaya doğru adımlamış, elini uzatıp selam vermişti. Kendine olan bakışları ve anlamını sezmeyecek kadar aptal olmadığını biliyordum. Yine de gidip selamlaşması ilginçti. Hatta şahsen gereksiz bile diyebilirdim. Ben olsam yüzüne bakmam.

"Aaa ben de buralarda yaşıyorsun sanıp sevinmiştim."

Eminim sevinmişsindir Başak.

"Sana misafirliğe gelirim öğle araları diye düşünmüştüm."

Ne alaka? Birbirimizin yolunu gözleyen en yakın arkadaşlarmışız gibi davranmaktan vazgeçer misin? Yapmacıklıktan nefret ediyorum. Hem benim evime misafirliğe gelme kararını -üstelik süreklilik sarf eden bir zaman manasında- nasıl kendin alıp böyle yüzsüzce belirtiyorsun?

"İlerideki liseye başlıyorum da."

Lütfen şaka yapıyorum de. Bana hava atmak için yalan söylüyor ol lütfen.

"Babamla kayıt için gelmiştik."

Allah'ım rüyam neden kabusa dönüyor? Hayalimi hangi rüzgar alıp götürdü? Daha yeni kavuşuyordum. Ümitlerim yeni filizlenmişti. Neden söküp kopardılar köklerini? Hayır hayır, bunu kaldıramam. Bir kez daha olmaz.

"Ee sen napıyorsun o zaman buralarda?"

"Hiç," dedim geçiştirerek. Yahut başka bir şey söylemeye gücüm yoktu, bilmiyorum. Sakin bir görünüm sergilemeye çalıştım. Sakinlikten ziyade donuklukmuş üstüme birden yapışan.

Sahte tebessümüm silindi. Bütün enerjim bir vakumla çekilmiş, bütün heveslerim yumru olup boğazıma dizilmişti. Az önce ışıl ışıl parıldayan gökyüzü sanki kararıvermişti. Kalbime çöreklenen hayal kırıklığını kaldıramadım. Gözlerimdeki ışık söndü.

Hayat bazen "işte şimdi her şey yeniden başlıyor" dediğiniz yerde biter. Bana da öyle oldu. Gündüzüm yeniden gece oldu. Bir hikaye başlamadan bitti.

Beynimden öyle bir vurulmuştum ki algılarım kapanmıştı. Başak bir şeyler dedi, sonra babasıyla birlikte uzaklaştılar. Duymadım. Görmedim. Konuşmadım. Muhatapları ben değil gibiydim. Umursamadım.

Bakışlarım dalgınca, hüzünle kaldırımın çatlakları arasında biten minik bir çiçeğe takılı kalmıştı.

Önümde biri durdu. Emin'di, biliyordum.

Tekrar yenilmiştim ve yorulmuştum. Şu dakikaya dek kendimi sıkmıştım. Gözlerim nemlenmişti, yaş akmasın diye kırpmamıştım bile.

Emin'in dirseğime yakın bir yere dokunmasıyla kendime gelerek nemlenen bakışlarımı onun gözlerine çevirdim. Yine öyle bakıyordu bana. Endişeli. Merhametli. Umursuyor gibi. Ve bu kez meraklı.

Beni kim umursamıştı ki iki gündür tanıyan biri umursasın? Komik bir düşünceydi. Ütopik bir hayaldi, tıpkı liseye gideceğimi sanmam gibi.

"Berra, ne oldu?"

Ne oluyor sahi? İçimde fırtınalar kopuyor. Kalbim hızlı hızlı çarpıyor. Sızıdan patlayıverecekmiş gibi.

Biriktirdiğim hayal kırıklıkları, umutsuzluk, acı ve korku aniden boşaldı. Gözlerim yaşlarla dolup taştı ve yanaklarımı ıslatmaya başladı. Duvarlarım yıkıldı. Hüznüm öfkeye evrildi. Duyguların karşaması dört bir yanımı sardı. Omuzlarım sarsıldı. Yolun ortasında, Emin'in karşısında, çekinmeden ağladım. Hem ağladım hem de isyan ettim.

"Biliyordum! Biliyordum bi sorun çıkacağını! Ne zaman iyi bir şey olsa böyle alt üst olur. Benim hayallerim ne zaman gerçek oldu ki zaten? Şaşıramıyorum bile artık."

Emin'in birden bire ne olduğunu anlamadığı yüzümde gezinen bakışlarından anlaşılıyordu. "Sakin ol bi," deyip yatıştırmaya çalıştı beni. "Niye ağladığını bilsem keşke. Bu kızla ilgili, belli. Söyleyecek misin artık?"

"Başak eski sınıf arkadaşım. Bizim mahalleden. Duydun, aynı okulu kazanmışız. Benim okula gittiğimi öğrendiği an gidip annemlere söyler. Aynı okuldayken öğrenmeme ihtimali de yok zaten."

"Niye böyle bir şey yapsın ki? Rica etsek, konuşsak?"

"Hayır. Sen bilmiyorsun onu. Beni sevmez. Arkasından bunları söylemek istmiyorum ama boşboğaz ve dedikodu yapmaya meyilli. Bizimkilerin beni okutmayacağını biliyor. Sırf inadına bile gidip söyler. Üstelik bir an bile tereddüt etmez."

Emin anladığını belirtircesine başını salladı. Bakışları bir kaç saniyeliğine yeniden yüzüme dokundu.

Yanaklarımdaki gözyaşı izlerini sildim. Hayalime elveda diyecektim. Kabullenmişlikle düşmüştü omuzlarım. Yine o 'zorla evlendirilen Berra' modundaki hiçbir şeyden tad tuz almayan ve başına gelen her şeye boyun eğen hâl çökmüştü üzerime. Sevinçlerim ve umutlarım uzun bile kalmıştı benimle. İki gün! Koskoca iki gün!

"Sen ne kadar kolay vazgeçiyor, pes ediyorsun öyle. Şikayetlenmek yerine, zorluklar karşısında pes etmek yerine çözüm üretmek lazım."

Emin'in sakin fakat sitemli cümlelerini duyunca bakışlarımı hızla onun yüzüne çevirdim. Ne kadar da kolay konuşuyordu! Ama öyle basit miydi ki?

"Ne çözümü üreteceğim!" diye çıkıştım ona. Bir anda kendisini öfkemin muhatabı yapmıştı. Başak'ın benimle aynı okulu kazanması onun suçuydu sanki.

Oysa bu hayalimde beni destekleyen tek kişiydi Emin. Tabi o an gözüm bunları görmüyordu, aklım o kadar başımda değildi. Duygularımın muhataplarını doğru seçemeyecek kadar küçüktüm yahut.

Benim sert tavrıma rağmen o sakinliğini koruyordu. Gözlerime baktı. Ne diyeceğini merak ederek bekledim. Bana sakince de olsa kızacak, haddimi bildirecekti belki de.

Ama öyle olmadı. Yine şaşırttı beni.

"Kazandığın okul çok iyi. Bu okul kadar kaliteli olmaz belki ama başka okula naklini aldırabiliriz. Orada eğitimine devam edersin. Eğer hayalin bu okulsa tamam, vazgeç ve ağla. Ama hayalin lise okumak, eğitim almaksa, başka okulda da bunu yapman sorun olmaz herhalde? Başka bir okulda da aynı eğitimi alabilirsin. "

Emin'in söylediği şey bir anda çok mantıklı geldi. Ben neden düşünememiştim?

Elbette o an olumsuzluklara odaklandığım için. Başımıza gelen olumsuzluklara odaklanmak ve olaylara yanlış yerlerden bakmak bazen bizim ilerlememize engel teşkil eden asıl sebeptir. Bunu da ileride fark edecektim.

Sakinleşmiştim. İçimde yeni bir heyecan uyanmış, bir umut filizlenmişti. "Okul mesele değil, ben okumak istiyorum. Başka bir okula nakil alabilir miyiz gerçekten?"

Emin başını salladı. "Neden alamayalım? Kendini toplarsan, yüzünü gözünü de silersen yaparız. Ama böyle koyverirsen, 'bu salya sümük ağlayan kızı napalım' deyip seni hiçbir okula kabul etmeyebilirler."

Az önce ona çıkışmıştım ama o bir çözüm önerisi ile benim hayallerimin elinden tutmuştu. Mahcuptum. Yine de söyledikleri dolayısıyla ona kötü bir bakış attım. Tripli de diyebiliriz. Tabi bu bakışın yalandan yere olduğunu ikimiz de çok iyi biliyorduk.

"Ne, yalan mı?" dedi omuz silkerek. Göz de kırptı aynı anda. Emin'i ilk kez böyle rahat görüyordum. Duruşu ciddi, dik, tavırları da olgundu hep. Onun henüz on dokuzunda olduğunu unutmuştum sanki.

Beni yanıltmadı ve yine o olgun tavrına büründü. Fakat konuşurken rahatlığını da koruyordu.

"Bak Berra, hayat karşımıza engeller koyup duracak. Bu bi gerçek, değiştiremeyiz. Ama o engellere rağmen var olmak için çabalamaya, bir çıkış aramaya devam etmek bizim elimizde. Bir olay karşısında, bir acı karşısında, her seçimimizde, her tercihimizde kendimizi nereye götüreceğimiz, nerede bulacağımız bize de bağlı. Teslim olmak değil savaşmak gerek. Karşına hangi engel çıkarsa çıksın hayallerinden vazgeçme, sadece seni onlara ulaştıracak yeni bir yol bulmaya odaklan. Kader gayrete aşıktır."

Bütün samimiyetiyle söylediği o cümleler bir ömür benim çölüme yağmur oldu.

Hayat bazen "işte şimdi her şey yeniden başlıyor" dediğiniz yerde biter. Yahut siz öyle sanırsınız. Çünkü gökteki Ay'ı görmek yerine karanlığa odaklanırsınız. Sonra bir el önünüze uzanıp size onu işaret eder. Bakışlarınızda bir dolunay parlar. Ve inanmaya başlarsınız.

——


*Tarık Tufan


Loading...
0%