@sultanakr
|
Yazılma Tarihi: 2 Mayıs 2021 Oy ve yorumlarınızı lütfen eksik etmeyin, keyifli okumalar.
“Ölü Ruhlar Senaryosu” Oğuzhan Özgür Hancıoğlu, Ağzından Gökyüzünden düşen her yağmur tanesinin bir hikâyesi vardır. Her biri yere düşmek ve orayı temizlemek için birbiriyle savaş verir. Düşmeye başlayan yağmur tanelerinin bazıları başka yerlere savrulur. O uğursuz gecede yağan yağmur, bir ruhun üzerini ıslatmıştı. Kanlara bürünmüş bir bedeni yıkamıştı. Ölüm gökyüzüyle anlaşmıştı ve ben o gece Tanrı'nın, yağmur yağdırarak bir cinayeti örttüğüne şahit olmuştum. Tanrı, o günden sonra hiç peşimi bırakmamıştı. Geleceği, geçmişe esir etmişti. Gelecek beni bir mezarlığın önüne getirdiğinde elimde sadece geçmişten iki parça kalmıştı. Ayrıldıklarında hiçbir anlam ifade etmeyen ama birleştirdiklerinde bir insanı hatırlatan iki zar, sahip olduğum tek güç. Kahverengi bir toprağın içini yarıp oraya ağabeyimi koyduklarında sağ elimdeki zarların köşeleri avuç içimi kaplıyordu. Geçmiş ve gelecek elimdeydi ama gerçek tam karşımdaydı. Toprağın içine koyulan bedenin üzeri örtüldüğünde elimdeki zarları biraz daha sıktım. "Özgür, elin kanıyor." Başımı yana doğru çevirdiğimde beni hiç yalnız bırakmayan dostlarımı fark ettim. Bakışlarımı elime çevirdiğimde kapalı parmaklarımı araladım ve avucuma baktım. İki zarın sivri uçları avucumun tam ortasında yuva yapmış ve elimin kanamasına neden olmuştu. Zarların arasında birleşip aşağıya doğru süzülen kan bir yol oluşturmuştu. Anlamını o zaman çözememiştim. Geçmiş ve geleceğin arasındaki sırrı anlamaya çalışırken gerçek bizi bu sefer hastaneye yöneltti. Kapı girişinde oturan bir adamı gördüm. Sırtının kamburu çıkmış ve başı aşağıya eğilmişti. Yanındaki demir çubuğa bağlı bir şişeden elinin üstüne bir kablo uzanıyordu. Başı yerden kalktığında soluk kehribarları benim gözlerimle buluştu. Gözlerinde acıyı gördüm. Kaşlarımı çatıp içeriye girdim. Ezbere bildiğim yoldan ilerleyerek bir kapının önünde durdum. Elimi kapı kulpuna uzattığımda omzumda bir el hissettim. "Özgür Bey." İlk önce omzumdaki ele sonra da elin sahibine baktım. Çatık kaşlarımı düzeltip elimi kapı kulpundan çektim. Karşımdaki doktor olduğunu düşündüğüm kişi elini omzumdan çekip ceplerine soktu. "Ben Doktor Tuncay Yıldırım, babanıza anneniz ile ilgili gerekli açıklamayı yaptım fakat size de söylememde fayda var." Tek kaşımın yukarıya doğru kıvrıldığını hissettiğimde karşımdaki doktorun gözlerine odaklandım. "Anneniz geçirdiği kazadan sonra travma geçirerek konuşma yetisini geçici bir süreliğine kaybetti." Tek kaşım eski haline geldiğinde elimde tuttuğum zarların varlığını bir kez daha hissettim. Yine aynı şekilde geçmiş ve gelecek elimdeydi ama gerçek tam karşımdaydı. Başımı yere eğdiğimde yanağımın içini dişledim. Derin bir nefes alıp başımı kaldırdım. "Annemi görebilir miyim?" Doktor, kafasını iki yana salladı. "Şu an uyuyor." Kafamı sallayıp ona sırtımı döndüm ve çıkışa doğru ilerlemeye başladım. Bana doğru gelen kişiyi fark ettiğimde gözlerinin kızarmış olduğunu gördüm. Tam karşımda durduğunda bakışları elime kaydı. "Elin kanamış." deyip ceketinin cebindeki mendili çıkarttı. Kanayan elimi tutup kendine doğru çevirdiğinde avucumu açtım. Gözlerimi kehribar gözlerinden hiç çekmiyordum. Elimdeki zarların alındığını hissettiğimde kuru mendili, ıslaklığını henüz yitirmemiş kana sürdü. Gözlerimi gözlerinden ayırıp avucuma baktığımda zarları silinmiş yere tekrar koydu. Aklıma gelen bir fikirle bakışlarımı yeniden yüzüne çevirdim. "Sana bir teklifim var." Karşımdaki adamın gözleri avucumdan bana çevrildiğinde kehribarları saran bir kan topluluğunu fark ettim. Gözleri kısıldığında cümlemi tamamlamak için dudaklarımı araladım. "Bir oyun kuralım." Ruhumda bir girdap örüldüğünde kendimi bir mekânın içinde buldum. Bakışlarım etrafı tararken içerisinin mavi ve kırmızı renklere büründüğünü gördüm. Geçmiş ve geleceğin artık içinde olduğumu biliyordum. Arkamdan gelen ayak seslerini işittiğimde bedenimi oraya doğru döndürdüm. Gülerek gelen adam tam karşımda durup elini omzuma koydu. "Çok güzel olmuş kardeşim." Dudaklarımda bir gülümseme olduğunda birlikte mekânın çıkışına doğru ilerledik. Mekânın girişine asılan yazılarda göz gezdirdiğimde yanımdaki adamın sesini duydum. "Andromeda. Bu ismin bir anlamı var mı Oğuzhan Özgür?" Gülerek elimi omzuna koydum. "Sonra öğrenirsin Alpay." Tam kalbimin üzerinde taşıdığım zarlar beni geleceğe doğru sürüklemeye başladı. Kendimi bir anda sandalyede otururken fark ettiğimde karşımdaki adama baktım. Elinde tuttuğu zarları çevirirken elimi kalbimin üzerine koydum. Zarlar, yoktu. Dişlerimi sıkıp avucumu ona doğru uzattım. "Haydi, oynayalım." Zarları avucuma bıraktığında güç yeniden elime geçmişti. Elimdeki zarları masanın tam ortasına, mavi ve kırmızının kesiştiği noktaya bırakıp arkama yaslandım. "Bizler oyun kurucu olduğumuzdan dolayı bugün ilk ve son kez oyun oynayacağız. Kırmızı zar geçmişi, mavi zar ise geleceği temsil edecek. Her masaya bir garson görevlendirilecek. Garson zarları alıp masaya attığında gelen her rakam verilecek cezayı ya da bir görevi temsil edecek." Alpay, kaşlarını çattı. "Nasıl yani?" Ellerimi masanın üzerinde kenetledim. "Şöyle, mavi zardaki sayı kırmızıdakini geçerse ceza karşı rakip geçer. Eğer kırmızı zar mavi zarı geçerse oyun biter." Alpay kafasını sallayıp arkasına yaslandı. Elini bana doğru uzatıp ardından kollarını birbirine bağladı. "O zaman ilk önce sen başla." Kenetli ellerimi çözüp zarları elime aldım. Masanın ortasına doğru yuvarladığımda mavi dört ve kırmızı üç gelmişti. Gülümseyerek Alpay'a baktığımda yüzünde ciddi bir ifade vardı. Dudaklarımdaki gülümseme yavaşça silindiğinde Alpay, göğsünde bağlı olan kollarını çözdü ve masanın üzerinde ellerini kenetledi. "Cezayı ben çekiyorum kardeşim." Yutkunduğumda zihnime sinsi bir yılan sızdı. Kaşlarımı çattığımda o sinsi yılanın zehri dilime bulaştı. "Hayatta yaptığın en büyük hata neydi?" Alpay'ın kenetli elleri çözüldüğünde masadaki zarlara uzandı. Zarları alıp bana doğru uzattığında avucumu açıp bekledim. Zarları avucuma bıraktığında ayağa kalkıp bana yukarıdan baktı. "Hayatımda yaptığım en büyük hata, alkollü bir şekilde araba sürüp ağabeyimizi öldürmekti kardeşim." Ben, Oğuzhan Özgür Hancıoğlu. Avucuma ilk konulduğunda anlam veremediğim zarların gerçeği öğrenmek için kullanıldığını işte o zaman anlamıştım. Bir bedenin öldüğünü ve nasıl ruhunun senaryosunu yazdığını öğrenmiştim. Sanki o gece, ağabeyim her şeyi hissetmişti ve bana hediyesini daha erken vermişti. Onun ruhu bir senaryoya dönüşmüştü, ölü ruhlar senaryosuna. Eflal Keskin, Ağzından Ayaklarımın tabanlarında ezilen karın sesi ruhumun duvarlarında yankılanıyordu. Gözlerim en önde taşınan bir tabuta odaklanmıştı. Yönüm oydu ama arkamda bırakacağım tek şeyde buydu. Önümde taşınan tabut yere doğru indirildiğinde kenara geçip bir taşa oturdum. Yarılmış toprağın içine tabuttaki, kefene sarılmış bedeni yerleştirdiklerinde başımı gökyüzüne kaldırdım. Gökyüzünden düşen kar taneleri yavaş ve salınarak yeryüzüne doğru iniyordu. Tanrı, sanki bizi izliyor gibiydi. Avucumu gökyüzüne çevirerek bakışlarımı elime indirdim. Elimde birikmeye başlayan kar taneciklerini parmaklarımı kapatarak içeride hapsettim. Sıcakta erimeye başlayan kar taneleri sanki elimde iz bırakmış kanları siliyor gibiydi. Bakışlarım yeniden mezara çevrildiğinde gözlerimi kapattım. Göz kapaklarımın ardındaki karanlıkta bir kadının silueti oluştu. Mavi gözlerinin içindeki siyahlıkta bir ateş yanıyordu. O ateş benim son gördüğüm kişiye hiç benzemiyordu, yabancıydı. Beni kolumdan ittirdiğinde bedenimi bir soğukluk kapladı ve kendimi, tek başıma bir morgda buldum. Morg soğuktu ve ölü insanların şehri her zaman soğuk olacaktı. Sedyenin üzerinde, örtünün altında biri vardı. Adımlarım istemsizce oraya doğru ilerledi ve ellerim örtüyü aşağıya doğru indirdi. Acı, tam da buradaydı. Soğuk, bir kadının bedenine saklanmıştı. Soluk bir renge dönmüş göz kapaklarının altındaki, belki de fersiz olan mavi gözler aklımdakiyle uyuşmuyordu. Elimi kaldırıp ölü kadının yüzüne dokunduğumda parmak uçlarımda soğuğu hissettim. Gerçek soğuk buydu. Kaskatı olmuş bir bedenin ölümünü ferman eden his, buydu. Gözlerimi açtığımda gözlerimin dolduğunu fark ettim. Sol yanağıma düşen bir yaş boynuma doğru süzüldüğünde elimin tersiyle silip ayağa kalktım. Geleceğim ve geçmişim burada, toprağın altında kalmıştı. Titreyen çenemi sıktığımda dolu gözlerimi durduramadım. Ardı arkası kesilmeyen yaşlar dökülmeye başladığında başımı yere mezara arkamı döndüm. İçimden bir ses 'Gitme.' diyordu ama burada kalmanın ne bana ne de ona bir faydası vardı. Omzumun üzerinden arkama baktığımda sol yanağımdaki son yaşın düşmesine izin verdim. "Hoşça kal anne. Çok yakında görüşeceğiz." Dudaklarımın arasından fısıltı ile çıkan cümleden sonra başımdaki tülbendi çıkartıp avucumda sıktım ve mezarlığın çıkışına doğru ilerledim. Arkamdan gelen ayak seslerini işittiğimde mezarlığın kapısında durup derin bir nefes aldım. Yanımda beliren bedenlere dönüp baktım. Özgür, dudaklarına bir sigara yerleştirip yaktığında elimi uzatıp sigarayı aldım. Sigaradan bir nefes çekip boğazımı yakan dumanı yuttum. Yutmam ile ciğerlerime rahatsız eden bir durum ile öksürmeye başladım. Parmaklarımın arasından alınan sigara ile sırtımda bir el hissettim. Dolu gözlerimi sırtımdaki elin sahibine çevirdiğimde Özgür'ün kızgın bakışlarını fark ettim. "Yapma." Söylediği tek bir sözcükte çok anlam barındırıyordu. Yutkunup derin bir nefes aldım ve önümüzde duran arabaya bindim. Büyük arabaya Özgür ve arkadaşları da bindiğinde öndeki şoförün bize doğru döndüğünü gördüm. "Nereye gidiyoruz Oğuzhan Bey?" Özgür, bakışlarını bana çevirdi. "Mekâna." Gözlerimi gözlerinin yoğun bakışlarından çekip cama çevirdim. Araba ilerlemeye başladığında gözlerimi yumup derin bir nefes aldım. Ondan ayrılmak benim için çok zor olacaktı. Çünkü onun geçmişi, benim geleceğimdi. Bir süre sonra mekâna vardığımızda araba durdu. Kapı otomatik olarak açıldığında inip mekâna girdim. Mekânın içinde karşılıklı olarak masada oturan kişileri fark ettiğimde kaşlarımı çatıp arkama baktım. Özgür, kaşları çatık bir şekilde yanımda durduğunda masada oturan kişiler ayağa kalkıp bize doğru döndü. "Bu gece bir oyun oynayalım. Siz ikiniz, biz ikimiz bir taraf olalım. Oyun sonunda her şey ortaya çıksın." Bakışlarım Özgür'e çevrildiğinde onunda bana baktığını fark ettim. Tek kaşı yukarıya doğru kıvrıldığında çenemi dikleştirip karşımdaki adamlara baktım. Ruhumda beliren bir kadının sesi zihnimde yankılandı. Adımlarımı masaya doğru ilerlettiğimde mavi taraftaki adam ayağa kalktı ve bana baktı. Gökhan Keskin, kirli soyadımın kötü anısı olan adamdı. Adımlarını, hemen yanımda duran adamın yanına ilerletip durdu. Alpay Hancıoğlu ise ağabeyini öldüren adamdı. Bugün her şey ortaya çıkacaktı. Bu gece, yazılmış bir senaryoyu oynayacaktık. Ölü ruhlar senaryosu, geçmişin ve geleceğin intikamını alacak ve bizi gerçekle yüzleştirecekti. - BÖLÜM SONU SOSYAL MEDYA HESAPLARI; Instagram: _jupiterdebirokur Tiktok: jr.napolita X: sultanakr9
|
0% |