Yeni Üyelik
17.
Bölüm

16. BÖLÜM: "DOĞUM GÜNÜ"

@sultanakr

Yazılma Tarihi: 30 Haziran 2021

Oy ve yorumlarınızı lütfen eksik etmeyin, keyifli okumalar.

 

“Doğum Günü”

Eflal Keskin, Ağzından

Düşüncelerim bir sigara dumanı gibiydi. O düşünceleri içimde tuttukça beni daha da zehirliyordu ama dışarıya yansıttığımda yanımdaki insanlara zarar veriyordu. Bana zarar vermesine izin verirken düşüncelerim, gün geçtikçe daha da çoğalıyor ve beni sonu görünmeyen bir çıkmazın içine sürüklüyordu. Gözlerimin önünden silinmeyen geçmişim bu durumla beraber beni alt ediyordu. Artık kendimi bomboş bir sayfanın, tam ortasında gibi hissediyordum. Sanki biri benimle oynuyordu. Belki de ben, bir yazarın hiç yazmak istemediği bir karakterdim.

Onu yani yazarı tanıyordum. Zihnimin en köşesinde bir yerlerde varlığını hissedebiliyordum. Siyaha boyanmış silueti düşüncelerimin arasına karışmıştı. Onun varlığı benim cümlelerimi yönlendiriyordu. Gözlerimi kapattığımda sırtını izleyebiliyordum. Sakin adımlarla bir yere doğru gidiyordu ama gittiği ne yoldu ne de sokak, nereye gittiğini bile bilmeden öylece ilerliyordu. Belki de yolunu kaybetmişti.

"Eflal!"

Kulaklarımda çınlayan Özgür'ün sesiyle göz kapaklarımı aralarken etrafımın siyah bir boşluktan ibaret olduğunu fark ettim. Tam karşımda ise o siluet ilerliyordu. Adımlarımı onun arkasından ilerletip onu takip etmeye başladığımda bir açıklığa doğru ilerlediğimizi gördüm. Aydınlaşmaya başlayan etrafta bakışlarımı gezdirirken siluet birden durdu ve kollarını iki yana açtı. Kendini bir anda öne doğru bıraktığında bedeni ortadan kayboldu. Hızla ona doğru koşmaya başladığımda ayaklarım birbirine dolandı ve yere kapaklandım.

Ne ara kapandığını fark etmediğim göz kapaklarımı araladığımda orada olmadığımı gördüm. Bakışlarımı etrafta gezdirdiğimde koltukta yatıyor olduğumu ve başucumda bekleyen Özgür'ü gördüm. Yumruk yaptığı elini çenesinin altına koymuştu ve gözleri kapalıydı. Kirpiklerinin gölgesi gözlerinin altına düşüyordu. Bu uyandıktan sonra görebileceğim en güzel manzaralardan biriydi.

Özgür'ün gözleri yavaşça aralandığında gözlerimi istemsizce yumdum. Zihnim neden böyle bir şey yaptığımı sorgularken kalp ritmim hızlanmıştı. Karnımın üzerindeki elimin üzerinde bir el hissettiğimde titrememek için kendimi zor tutuyordum. Nefeslerimin hızlanmaması için kendimi sıkarken elimin üzerinde el yavaşça kayboldu ve saçlarım okşanmaya başlandı.

"Neden, neden karşıma çıktın ki?"

Kapının açıldığını işittiğimde saçlarımdaki el gitti. Adım sesleri bize doğru yaklaşırken Özgür'ün derin bir nefes aldığını işittim. Yanımızda birinin durduğunu hissettiğimde Özgür'ün kokusu benden uzaklaşmaya başladı. Adım sesi bir yere doğru gittiğini doğruladığında göz kapaklarımı birbirine iyice yapıştırdım.

"Ne yapacaksın Oğuzhan?"

Bu sesi tanıyordum sahibi, Timuçin Hancıoğlu'ydu.

Özgür'ün kokusu burnuma dolduğunda yanağımın okşandığını fark ettim.

"Acı çekecek."

Özgür'ün dudakları arasından çıkan cümleyle gözlerimi açmamak için direnirken birinin derin bir soluğunu işittim.

"O kızı bir mevtaya çevirme evlat. Yol yakınken Andromeda'dan uzaklaştır."

Bir anlığına gözlerimi açıp 'Bende buradayım.' demek istedim ama yapamazdım. Eğer gözlerimi açarsam uyanık olduğumu anlayacaklardı.

"Ne olacağımızı bilmiyoruz dede. Biz bir masalın içinde değiliz. Eğer masalın içinde olsaydık, sonumuzu görürdük. Herkes kaderini yaşar ve bu kız benim yanımda kalmaya devam edecek. Benden ayrıldığı vakit kendini kurtlar sofrasında bulur."

Adım sesleri yeniden kulaklarıma ulaştığında kapının açılıp kapandığını işittim. Yanımda kalan kişinin kim olduğunu bilmiyordum ama kokusundan anladığım kadarıyla Özgür'dü. Artık uyanma zamanımın geldiğini düşünürken hafifçe elimi oynatıp kafamı yana doğru çevirdim. Yeni uyanmış taklidi yaparken birden gözlerimin önünde Özgür'ün suratı belirdi.

"Eflal."

Endişeli gözleri bana çok yabancı geliyordu. Onu bu kadar endişeli görmeye alışık değildim. Yattığım yerden doğrulmaya çalıştığımda hızla bir elini sırtıma götürüp bana yardım etti. Sırtımı koltuğa yasladığımda aslında Özgür'ün mekânında olduğumuzu fark ettim. Özgür, tam karşımdaki koltuğa oturduğunda derin bir nefes alıp saçlarımı düzelttim. Bakışlarım yeniden Özgür'e çevrildiğinde kaşlarının çatık olduğunu fark ettim. Kaşlarım yukarıya doğru tırmanırken arkasına yaslandı.

"Kolunu nasıl yaraladın?"

Aklıma bazı sahneler gelirken bakışlarım koluma ilişti. Kolumun sargı beziyle sarmalanmış olduğunu gördüğümde derin bir iç çekip Özgür'e baktım.

"Serap'ı birkaç kızın kızlar tuvaletine girdiğimde sıkıştırdığını fark ettiğimde küçük bir tartışma oldu. O zaman yaralandım."

Özgür'ün derin bir nefes aldığını yükselen omuzlarından gördüğümde öne doğru eğilip viski şişesine uzandı. Bardağı doldurup şişeyi kenara bıraktığında yeniden arkasına yaslandı.

"Ne konuştunuz?"

Gözlerimi onun canlı kehribarlarından çekip sehpanın üzerindeki viski şişesine baktım. Zihnimdeki düşüncelerin bazıları dilime toparlandığında aralarındaki en mantıklılarını seçip dudaklarımı araladım.

"O kızların neden böyle bir şey yaptığını sordum."

Bakışlarımı viski şişesinden çekip Özgür'ün kehribarlarına çevirdiğimde kafasını ağır çekimde salladı ve bardaktaki viskiyi fondip yaptı. Öne doğru eğilip bardağı yavaşça bıraktığında ayağa kalktı ve üzerini düzeltti.

"Birazdan Serap ve Alpay gelecek. Alpay ile bir oyun oynayacaksın. Eğer oyun bizim istediğimiz gibi giderse ne istersen yapacağım ama sadece senden oyun sırasında bir şey yapmanı istiyorum."

Kafamı salladığımda ellerini ceplerine sokup bana doğru yaklaştı. Tam önümde durduğunda bana doğru eğilerek yüzünü yüzüme eşitledi. Naneli nefesi yüzümü yalayıp geçerken gözlerimi kapatmamak için direndim.

"Eğer Alpay ceza alırsa Serap'ı okuldan aldırmayı teklif edeceksin. Eğer kabul etmezse 1 Milyon dolar ceza parası ödemesi gerekecek. Oyun açılışında 1 Milyon dolar ile başla, parayı dert etme her şey hazırlandı. Sen sadece kazanmaya odaklan Eflal."

Dilimin düğümlendiğini hissettiğimde belli belirsiz kafamı salladım. Dedikleri zihnime girmişti ama her konuşmasında yüzüme ve dudaklarıma çarpan nefesi kalp ritmimin hızlanmasına neden olmuştu. Özgür'ün bana biraz daha yaklaştığını fark ettiğimde gözleri mavilerimde takılı kaldı.

"Nefes al."

Özgür, fısıltıyla söylediği cümleden sonra anında geri çekilip odadan çıktığında ne ara tuttuğumu bilemediğim nefesimi yavaşça bıraktım. Zihnimin karışıklığı yetmiyormuş gibi bir de böyle yakınlaşması beni daha da zor durumda bırakıyordu. Aldığım nefes yetersiz kaldığından dolayı bir kez daha derince nefes aldım ve ayağa kalktım.

Odadan çıktığımda herkesin büyük masanın etrafında toplandığını fark ettim. Onların yanına doğru ilerlerken bakışlarım saniyelik olarak Serap'a ilişti. Başı öne doğru eğilmişti. Gözlerimi kırpıştırıp Özgür'e baktığımda ellerinin altındaki sandalyeyi gürültülü bir şekilde çekti ve başıyla işaret etti.

Sandalyeye oturduğumda masaya garson yaklaştı ve Alpay ile önümüze birer tane kağıt bıraktı. Özgür'ün söylediği meblağı kağıda geçirdikten sonra katlayıp garsona uzattım. Garson kağıdı açıp baktığında büyümüş gözlerini bana doğru çevirdi. Kaşlarımı çattığımda bakışlarını başka bir yöne doğru çevirdi.

Garsondaki bakışlarımı Serap'a çevirdiğimde gözlerinin kolumda olduğunu fark ettim. Sanki ona baktığımı hissetmiş olacaktı ki bakışlarını gözlerime çevirdi. Mavilerimde biraz dolanıp başını hemen öne eğdi. Gözlerinde herkesin göremediği bir duygu vardı. Adı ise pişmanlıktı.

"Evet, oyunu açmaya başlıyorum."

Garsonun sesiyle bakışlarımı ona doğru çevirdim.

"Aidoneus 100 Bin Türk Lirası ile açılış yaparken Hera, 1 Milyon Dolar ile açılış yapıyor. Oyun eli belli olmamak ile beraber, zar sayıları gidişatı belirleyecektir. Zarları Aidoneus adına atarak başlatıyorum."

Garson elindeki zarları masaya attığında nefesimi tutup bıraktım. Mavi zar bir tur dönüp dururken kırmızı zar iki tur atıp mavinin biraz uzağında durdu. Üzerindeki rakamlar zihnimde zafer ışıkları yakarken bakışlarımı zarlardan çekip Alpay'a baktım. Kasılan çenesinden sinirlendiğini anlamıştım.

"İlk elin kazananı Hera. Ceza kağıtlara yazılıp en son okunacaktır."

Garsonun önüme bıraktığı kağıda Özgür'ün bana söylediği cümleyi yazdım. Serap'ı neden göndermek istediğini anlayabiliyordum. Bizimle birlikte okulda olursa her yaptığımızı belki de Alpay'a söyleyecekti. Kağıdı ikiye katlayıp garsona uzattığımda garson kağıdı aldı ve kenara bıraktı. Masanın ortasına attığı zarları tekrar alıp yuvarladı. Zarların ikisi de aynı anda durduğunda gözüme çarpan rakamlar artık sadece benim zaferimi kutluyordu.

"Zarların eşit gelmesi durumuyla oyun sona ermiştir. Hera kazandı."

Dudaklarımda zaferin tebessümü oluşurken bakışlarımı Alpay'a çevirdim. Dalgın bakışlarıyla garsonun uzattığı kağıdı alıp açtığında bakışları bir anda kızgınlıkla parladı.

"Buna izin vermem."

Omzumu silkip ayağa kalktım ve ellerimi ceplerime soktum.

"Oyun bozanlık yapma Aidoneus. Ya hesabıma 1. Milyon doları yatıracaksın ya da kağıtta yazanı uygulayacaksın. Oyun kuralları bundan ibaret, benden daha iyi biliyor olmalısın." dediğim an Alpay, sinirle oturduğu yerden kalktı. Oturduğu sandalye geriye doğru düştü.

"Seni!" diye söylendi, Alpay.

"Yeter." dedi, Özgür.

Özgür'ün sesiyle Alpay'ın cümlesi yarıda kesilirken Alpay, Serap'ı ayağa kaldırıp mekânın dışına doğru sürüklemeye başladı. Garson masadaki zarları alıp yanımızdan ayrıldığında bakışlarımı Özgür'e çevirdim. Kehribarlarının bende takılı olduğunu fark ettiğimde derin bir nefes alıp eliyle mekânın dışını işaret etti.

"Eve gitme vakti."

Kafamı sallayıp mekânın dışına ilerlediğimizde arabaya doğru yürüdük. Arabaya bindiğimizde Özgür arabayı çalıştırıp sürmeye başladı.

"Şansın güzeldi. Peki, benden ne isteyeceksin?"

Özgür'ün sesiyle ona doğru baktım. Ondan isteyecek bir şey düşündüm fakat bulamadım. Omzumu silkip bakışlarımı cama doğru çevirdim.

"Şu an aklıma bir şey gelmiyor. Sonra düşüneceğim."

Araba hızını biraz artırırken gözlerimi kapatıp başımı koltuğa yasladım. Zihnim nedensiz bir şekilde şu an için sakindi. Araba durduğunda kaşlarımı çatıp gözlerimi araladım. Gelmiş olamazdık. Gözlerimi etrafta gezdirirken bir çiçekçinin önünde olduğumuzu fark ettim.

"İn."

Özgür'ün komutuyla arabadan indiğimde burnuma dolan çiçek kokusuyla gözlerimi kırpıştırdım. Özgür yanıma vardığında önümden geçip çiçekçi dükkânına girdi. Peşinden ilerleyip içeriye girdiğimde Özgür adımlarını durdurdu.

"Kolay gelsin, ben bir çiçek alacaktım."

Görevli kafasını sallayıp yanımıza geldiğinde bakışlarımı çiçeklerde gezdirmeye başladım.

"Kimin için alacaksınız bilmiyorum ama dilerseniz gül verebilirim."

"Anneme alacağım."

Özgür'ün cümlesiyle dudağımda bir tebessüm olurken bakışlarım bir çiçekte takılı kaldı. İşaret parmağımla çiçeği gösterirken görevliye döndüm.

"Bunu alıyoruz."

Bakışlarım Özgür'e çevrildiğinde gözlerindeki küçük şaşkınlık kırıntılarıyla arkasındaki çiçeğe baktı. Tek kaşı hafifçe yukarıya doğru tırmanırken dudaklarını yaladı.

"Bu çiçeğin adı nedir?"

Görevlinin cevap vermesini beklemeden dudaklarım hızla aralandı.

"İris, yani Süsen çiçeğidir. Normalde bu aylarda olmaması gerek ama olması iyi oldu."

Özgür bakışlarını çiçekten alarak bana baktığında gözlerinden geçen hayranlığı son anda fark ettim. Bakışlarını benden çekip görevliye baktığında kafasını salladı. Görevli saksıyla birlikte çiçeği alıp paketlediğinde ödemeyi yapıp dükkândan çıktık. Özgür elindeki çiçeği arka koltuğa koyduğunda ön koltuğa oturup arabayı çalıştırmasını bekledim. Arabanın içini saran hoş kokusu ciğerlerime dolarken camı biraz araladım.

"Neden camı açtın?"

Özgür'ün sorduğu soruya karşılık çiçeği gösterdim.

"Hem güzel kokar hem de çok bayar, ondan dolayı açtım."

Özgür, cevap vermeden arabayı çalıştırdı ve sürmeye başladı. Çok kısa bir süre içerisinde eve vardığımızda aynı anda arabadan indik. Özgür çiçeği arka koltuktan aldığında kapıyı kapatıp peşinden ilerledim. Evin kapısının önüne vardığımızda zile basıp beklemeye başladık. Göz ucuyla Özgür'e baktığımda gözleri kapalı bir şekilde çiçeği kokladığını gördüm. Dudağımda minik bir tebessüm kapının açılmasıyla donarak kayboldu. Bakışlarımı anında kapıya çevirdiğimde Özgür'ün annesi gülerek bize baktı. Geriye çekildiğinde içeriye girip koltuğa doğru ilerledik.

Koltuğa oturduğumda Özgür ve annesi karşımdaki koltuğa oturdu. Elindeki saksıyı annesine uzattığında nedensizce içimdeki hiç kapanmayacak bir boşluğu hatırladım. O boşluk, kimsenin dolduramayacağı bir türdendi. Annesizliğin ne demek olduğunu bir kez daha anlamış oldum.

"Bu çiçek sana."

Özgür'ün annesi gülümsediğinde bakışlarım Özgür'e çevrildi. Gözlerindeki huzuru gördüğümde aslında o kadar da sinirli biri olmadığını fark ettim. Derin bir nefes alırken Özgür'ün annesi elindeki çiçeği yere bırakıp oğluna sarıldı. Gözlerimi kırpıştırıp ellerimi kucağımda kenetlediğimde yanağımın içini dişledim. Kendimi fazla hissetmiştim. Gözlerimin dolmasına izin vermeden ayağa kalkıp onlara sırtımı döndüm.

"Eflal. Anne bu çiçekleri sana Eflal aldı."

Özgür'ün cümlesiyle onlara doğru döndüğümde annesi gülerek bana doğru yaklaştı ve iki yana açtığı kollarını bana sardı. Kollarımı yavaşça bedenine sarıp gözlerimi kapattığımda derin bir nefes aldım. Ayrıldığımızda gözlerimi açıp gülümsemeye çalıştım. Elini kaldırdığında bakışlarım eline odaklandı.

"Bu çiçeğin adını biliyor musun?"

Kafamı salladığımda ellerimi havaya kaldırdım.

"İris yani süsen çiçeği."

Özgür, ayağa kalkıp bize doğru yaklaştı. Yüzünde sahte bir kırgınlık vardı.

"Bir tek ben bilmiyorum bu çiçeğin adını! Her neyse ben yatıyorum, iyi geceler."

Özgür'ün bu tavrına gülmeye başladığımda yanımdan geçip yukarıya doğru çıkmaya başladı. Kafamı iki yana sallayıp Özgür'ün annesine baktım.

"Bende izninizle yatayım. İyi geceler."

Özgür'ün annesi bakışlarını ellerimden çekip kafasını salladığında ona sırtımı dönüp yukarıya çıkmaya başladım. Odamın önünde durduğumda istemsizce Özgür'ün odasına baktım. Adımlarım kontrolüm dışında oraya doğru çevrildiğinde yürümeye başladım. Odasının önünde durduğumda kapıyı aralayıp içeriye baktım. Özgür'ü odasında bulamayınca nedensizce içeriye girip kapıyı kapattım. Balkona doğru ilerlediğimde dışarıda olduğunu fark ettim. Kapıyı aralayıp balkona çıktığımda Özgür, ellerini ceplerinden çıkartıp demire tutundu.

Yanında durup bakışlarımı şehrin manzarasında gezdirmeye başladığımda bana baktığını hissettim. Gözlerimi ona çevirdiğimde gözlerini hiç kaçırmadan bakmaya devam etti.

"O çiçeği nereden biliyorsun?" diye sorguladı.

Omzumu silktiğimde zihnimde bir anı bulutu oluştu ve benliğim o anıya doğru savruldu. Gün ışığının tam tepede olduğu bir vakitti ve ben önümde yürüyen kadını takip ediyordum. Tutsak olduğu yerden çıkmış ve özgürlüğüne kavuşmuştu. Adımları durduğunda istemsizce bende durmuştum. Bakışlarını bana çevirdiğinde dolan gözlerimi görmemesi için başka yöne baktım. Bana doğru yaklaşıp elini omzuma koyduğunda bir adım geriye gitmemek için kendimi zor tutmuştum.

"Kızım."

Göz kapaklarım acıyla kapanırken omzumdaki el ağırlığını kaybetti. Gözlerimi açtığımda annemin dolmuş gözleri hata yaptığımı gösterdi.

"Üzülme kızım, her şey bitti. Bak, ben artık özgürlüğüme kavuştum."

Dişlerimi sıkıp annemin yüzüne bakmaya devam ettim. Annem bana bir adım yaklaştığında bakışları arkama çevrildi. Yanımdan geçip arkama doğru ilerlediğinde gittiği yere baktım. Toprağa ekilmiş bir çiçeğin yanına çömeldiğinde onun yanına gidip çömeldim.

"Bu çiçeğin adı iristir. Zeus ve Hera'nın habercisi olan gökkuşağı tanrıçası İris'ten gelmiştir. İris gökkuşağından, cennetten aldığı haberleri geçirerek dünyaya taşır. Bazı insanlar cennetin gözü de der."

Dudaklarım istemsizce aralandı.

"Gözbebeğimize de iris derler anne."

Annem kafasını salladığında gülümseyerek bana baktı ve saçlarımı okşadı.

"Her insan cennetten bir parça taşır. Eski yunanda öyle derlermiş."

"Eflal."

Benliğimi saran anı bulutu dağıldığında bakışlarımı Özgür'den çektim. Saçlarımı rüzgâr savurmaya başladığında buruk bir tebessümle yüzüme vuran tutamları kulağımın arkasına sıkıştırdım. Derin bir nefes alıp sırtımı manzaraya döndüm ve bakışlarımı Özgür'e çevirdim.

"Gökkuşağı tanrısı İris'ten geliyor. Cennetten aldığı haberleri gökkuşağından geçirerek dünyaya taşırmış. Eski yunanda ise her insanın cennetten bir parça taşıdığına inanılırmış."

Özgür'ün dudaklarında minik bir tebessüm olduğunda derin nefes alıp bakışlarını benden kaçırdı. Gözlerimi kırpıştırıp cebimdeki telefonu çıkarttığımda ekranı açtım. Bugünün tarihini fark ettiğimde derin bir nefes alıp hemen üstündeki saate baktım. Telefonun ekranını kapattığımda bedenimi Özgür'e çevirdim. Dudaklarımı aralayıp sözcüklerin gelmesini beklediğimde gelmediklerini fark ettim.

"İyi geceler."

Özgür, hiç cevap vermeden sadece kafasını salladı. Derin bir nefes alıp balkondan odaya geçtim ve odasından çıktım. Kendi odama girdiğimde kapıyı kapatıp sırtımı kapıya yasladım. Sırtım yavaşça kapıda kayarken kalçam yer ile buluştu. Kollarımı bacaklarımın etrafına sarıp bakışlarımı karanlığa diktim.

Bugün 15 Şubat 2021, saat 00.00 idi. Bir geceyi diğer bir güne bağlayan andı. Bu an kana bulanmış bir günün anlamını taşıyordu.

Bugün, bir insanın hiç uğruna öldürüldüğü gündü.

Bugün, Oğuzhan Özgür Hancıoğlu'nun doğum günüydü.

-

 

BÖLÜM SONU

SOSYAL MEDYA HESAPLARI;

Instagram: _jupiterdebirokur

Tiktok: jr.napolita

X: sultanakr9

 

 

Loading...
0%