@sultanakr
|
Yazılma Tarihi: 1 Temmuz 2021 Oy ve yorumlarınızı lütfen eksik etmeyin, keyifli okumalar.
“Hediye” Oğuzhan Özgür Hancıoğlu, Ağzından Zamanın durduğunu hissettiğin ya da hiç geçmek bilmeyen bir anın içinde takılı kaldığın oldu mu? Bir an öyle bir durumda kalırsın ki ne zaman kavramından haberin olur ne de kendinden. Kalbin o duruma göre hızlı çarpar ya da yavaşladığını hissedersin. Gözlerimin önünden hiç geçmeyen bir anıya sahiptim. Var oluşumun bir anda yok oluş hikayesine döndüğü geçmişime yazılmış en kanlı yazgıydı. Gökyüzünden düşen her bir yağmur damlasının yavaşladığını ve kan damlaları ile üzerime düştüğünü görüyorum. İçinde bulunduğum zaman ile aynıydı, yavaştı. Ben o anın içinde hep takılı kalmıştım. Zaman geleceği gösteriyordu ama ruhum geçmişte kalmıştı. Tutunduğum balkon demirinden ellerimi kopardığımda bakışlarım gökyüzüne çevrildi. Puslu hava bana sanki içimi gösteriyordu. Balkondan odamın içine girip odadan çıktığımda adımlarım benim komutumdan çıkmıştı. Ruhum beni nereye yönlendiriyorsa oraya gidiyordum. Evin en alt katındaki kapalı havuza vardığımda üzerimdeki beyaz gömleği çıkartıp yere düşmesine izin verdim. Altımdaki pantolonu da çıkartıp yanıma bıraktığımda ayakkabılarımı kenara ittirip havuza atladım. Bedenim suyun dibine çakıldığında yukarıya çıkmak yerine kendimi geriye doğru ittirdim ve sırtımın fayansa değmesine izin verdim. Kollarımı bacaklarımın etrafına doladığımda dudaklarımın arasından baloncuklar çıktı. Bugün benim en değerli varlığımı kaybettiğim gündü. Bugün benim doğum günümdü. Dudaklarımı araladığımda firar eden baloncuklar suyun üzerine doğru yükselirken bir anda birinin suya atladığını fark ettim. Bulanık gözlerimden dolayı kim olduğunu seçemezken koluma değen ellerle suyun üzerine doğru çıkarıldım. Suyun üzerine çıktığımda derin bir nefes alıp yüzümü sildiğimde karşımdaki kişinin kim olduğunu gördüm. Kapalı gözleriyle ayakta durmaya çalışıyor ama boyu yetmediği için suyun dibine çöküyordu. Eflal, buradaydı. Elimi beline sarıp kendime yaklaştırdığımda ellerini kolumdan çekip omzumun üzerine bıraktı. Tek elimle gözlerini kurulamasına yardımcı olduğumda gözlerini açtı. Mavi gözleri hemen kızarmıştı. Bakışları beni bulduğunda gözlerimde ve çıplak üstümde gezindi. Yanaklarının kızardığını fark ettiğimde gülmemek için yanağımın içini dişledim. "Delirdin mi sen, bu saatte havuzda ne yapıyorsun?" Sorduğu soru gözlerindeki duyguyu yansıtıyordu. Mavi irisleri endişeye boğulmuştu. Dişlerimle yanağıma ıstırap çektirmeyi bıraktığımda elimi Eflal'in belinden çektim. Eflal, korkarak ellerini boynuma sardığında belimde ayaklarını hissettim. Hızlıca inip kalkan göğsü çıplak göğsüme sürtüyordu. Gözlerini kapatmış bir şekilde öylece bekliyordu. "Eflal, gözlerini aç." Kafasını iki yana salladığında bakışlarım yüzünde dolandı. Kirpiklerinin gölgeleri gözünün altına düşerken pürüzsüz burnu yüzüne çok yakışıyordu. Dudakları ise kiraz rengine benziyordu. Sanki biri onu mükemmel bir şekilde çizmişti. İstemsizce boştaki elim Eflal'in yanağına yerleştiğinde gözlerimi kapatıp ona doğru yaklaştım. Dudağımı onun kiraz rengindeki dudaklarına bastırdığımda yanağıma bir damla yaş düştüğünü hissettim. Onu kaybetmek istemiyordum. Onu, ağabeyim gibi kaybetmek istemiyordum. Hızla dudaklarımızı birbirinden ayırıp yanağındaki elimi de beline götürdüm ve yukarı kaldırarak havuzun kenarına oturttum. Çabuk hareketlerle havuzdan çıkıp eşyalarımı bile almadan içeriye yürüdüm. Yaptığım hataydı. Bana daha çok bağlanmasını sağlamıştım. Birine bağlı olan insanlar onlar gittiklerinde daha çok hüsrana uğrarlardı. Tıpkı benim ağabeyime bağlı olup gitmesi gibi olacaktı. Odama girdiğimde hızla kendimi banyoya soktum. Duşa kabine girip suyu açtığımda ellerimi fayansa dayadım. Gözlerimi kapattığımda tepeden akan suyun bedenime vurmasını hissettim. Gözlerimin önünden hiç silinmeyen ağabeyim kanlı hali yerini başka bir anıya bıraktığında göz kapaklarımı araladım. Eflal, artık benim göz kapaklarımın arkasına sızmıştı. Eğer kalbimin sesini dinlersem kaderinin Andromeda'ya benzeyeceğini biliyordum. O anda acının ne olduğunu anladım. Acı, sanki gökten son kez yeryüzüne inen bir melek gibiydi. Hızla düşerken yere çakılacağını biliyordu ama yeryüzünde yaşayacağının da farkındaydı. Eflal Keskin, Ağzından İnsan, aldığı yaraları ömrü boyunca unutamazdı. Özgür'ün aldığı yara, ömrü boyunca unutamayacağı ağabeysinin ölümüydü. Kaç sene geçerse geçsin yarası her daim sızlayacaktı ama bugün farklıydı. Doğum gününde mutlu olması gerekirken o büyük bir acının içine batmıştı. Özgür'ün odasından çıkıp tuvalete girdiğimde yüzümü yıkayıp kuruladım. Aynadaki yansımama baktığımda mavilerimin kenarlarının kızardığını gördüm. Zihnimdeki düşüncelerin sessizliği beni daha çok yoruyordu. Kafamı iki yana salladığımda bir oda kapısının açılıp kapandığını işittim. Sessizce tuvaletten çıktığımda Özgür'ün bir yere gittiğini fark ettim. Peşinden ilerlediğimde en alt kattaki havuza girdiğini gördüm. Uzun bir süre çıkmazken suyun üzerinde gördüğüm baloncuklar yüreğimde bir acının oluşmasını sağladı. O anda hızla havuza atlamayı düşündüm ve yaptım. İki elimle kolundan tutup suyun üzerine çıkarttığımda ayaklarımın yere değmediğini fark ettim. Çırpınırken belime sarılan elle Özgür'e sıkıca tutundum. Gözlerimi açmaya korkuyordum. Göz kapaklarımın üzerinde gezinen parmaklar ile gözümü yakan havuz suyu azaldığında gözlerimi açtım. Bakışlarım yüzünde gezinirken aşağıya doğru indi. Çıplak omuzları kadrajıma girdiğinde yanaklarımın ısındığını hissetmiştim. "Delirdin mi sen, bu saatte havuzda ne yapıyorsun?" Dudaklarımdan çıkan kelimeler kapalı havuzda yankılanırken birden belimdeki el kayboldu. Suya batmamak için Özgür'e koala misali yapışırken gözlerim yeniden kapandı. Utançtan kendimi suda boğmak istiyordum. "Eflal, gözlerini aç." Özgür'ün kurduğu cümleyle kafamı iki yana salladığımda elini yanağımda hissettim. Başparmağıyla yanağımı okşarken dudağımda hissettiğim baskıyla nefesimi tuttum. Islak ve hafif soğuk bir şey dudaklarımın üzerine kapanmıştı. Düşüncelerim birden yok olduğunda iki belimden tutulup havuzun kenarına oturtturuldum. Gözlerimi henüz açmamışken elim istemsizce dudaklarımın üzerine kapanmıştı. Özgür, beni öpmüştü. Gözlerimi yavaşça aralarken Özgür'ün gittiğini fark ettim. Bakışlarım havuzun kenarındaki kıyafetlerine ilişirken ellerimle yüzümü kapatıp öne doğru eğildim. Beni öpmüştü. Karnıma giren ağrıyla birlikte elimi karnıma koyduğumda kalbimin ritmi göğsümü dövüyordu. Sanki karnımın içinde yüzlerce kelebek bir anda kozalarından çıkmış gibiydi. Kafamı iki yana sallayıp ayağa kalktığımda Özgür'ün kıyafetlerini alıp içeriye doğru yürüdüm. Parmak uçlarımda sessizce ilerleyip Özgür'ün kıyafetlerini çamaşır sepetine attım ve odama girdim. Hızla kendimi banyoya atıp duşa girdim. Duşumu alıp üzerime kuru kıyafetler geçirdim. Karanlık odanın içinde bakışlarımı gezdirirken yavaş adımlarla yatağıma ilerleyip oturdum. Parmaklarım istem dışı dudaklarımın üzerine konduğunda derin bir nefes alma ihtiyacında bulundum. Bu benim hiç tatmadığım bir duyguydu. Elimi dudaklarımdan çekip kalbimin üzerine koydum. Avucumu döven ritmi sanki dışarı çıkmak için can verecek gibiydi. Elimi hafifçe göğsüme vurdum. "Sakin ol." Kendi kendime telkin versem de kalbim söz dinlemiyordu. Bedenimi geriye doğru yatırıp kollarımı iki yana açtığımda bakışlarımı tavana diktim. Gözlerimi kapattığımda gözlerimin önüne gelen sahne hızla gözlerimi açmama neden oldu. Hayatımın birçok anında gözlerimin önüne sahneler gelirdi. Bugün bu içinde bulunduğum sahne galiba hiç gitmeyecek gibiydi. Benliğimin karanlığa gömüldüğünü hissederken yüzüme vuran ışıkla gözlerimi araladım. Soğuktan uyuşan bedenimi güçlükle hareket ettirmeye çalışırken bakışlarımı balkon camına çevirdim. Ne zaman uyuduğumu bile fark etmemişken sabah oluvermişti. Ağrıyan bedenime rağmen hızla yatakta doğrulduğumda yüzümü ovalayıp ayağa kalktım. Yüzüme yapışan saçları geriye doğru savurup duş almak için banyoya girdim. Kısa süren duştan sonra saçlarımı kurutup okul kıyafetlerimi üzerime geçirdim. Çantamı tek omzuma takıp odadan çıktım. Odamın yanındaki kapı açıldığında bakışlarım oraya doğru döndü. Kravatını bağlayan Özgür'ü gördüğümde bakışlarımı kaçırıp merdivenlere doğru ilerledim. Aslında benim kaçmamam gerekti. Sonuçta onu ben öpmemiştim o beni öpmüştü. Yaptığım hatayla yüzümü buruştururken merdivene doğru bir adım attım. İkinci adımda ayağım kayar gibi olurken korkuyla korkuluğa tutundum. Belime bir el sarılırken sırtım sert bir göğse yaslandı. Bakışlarım arkaya doğru kayarken bir çift kehribar gözle karşılaştım. Büyümüş gözleriyle bana bakarken birden yüzü değişti ve hissiz bir ifadeye büründü. Belimi saran elini çektiğinde yanımdan geçip aşağıya doğru inmeye başladı. İçine düştüğümüz, anlamsız bir şekilde kalbimi hızlandıran bu andan çıkmak için kafamı iki yana sallayıp aşağıya indim. "Günaydın." Kahvaltı yapmaya başlamış olan Özgür'ün ailesine selam verip yerime oturduğumda önümdeki boş kahvaltı tabağını kenara itip kendime bir bardak su doldurdum. "Kahvaltı yapmayacak mısın Eflal?" Cesur Bey'in sesiyle bakışlarımı ona çevirdim ve gülümsemeye çalıştım. "Hayır, çok aç değilim biraz karnım ağrıyor." Cesur Bey kafasını sallayıp kahvaltısına devam ederken Özgür'ün annesi Asuman Hanım bana baktı ve ellerini havaya kaldırdı. "Bitki çayı ister misin?" Gülümseyerek kafamı iki yana salladım. Asuman Hanım önüne döndüğünde Özgür ayağa kalktı. "Ben doydum, haydi gidelim." Kafamı belli belirsiz sallayıp ayağa kalktığımda Cesur Bey'in öksürüğünü fark ettim. Bakışlarım ona çevrildiğinde Özgür'e bakıyor olduğunu gördüm. "Akşam doğum günü partin var. Ona göre arkadaşlarını çağırırsın." İstemsizce Özgür'e baktığımda gözlerinde bir ateş yandı. "O uğursuz geceden beri kutlanmadı. Nereden çıktı bu fikir?" Cesur Bey, elindeki çayı bırakıp kenardaki gazetesini eline aldı. "İtirazın var ise dedene söylersin. İyi dersler Eflal." Özgür, bir hışımla arkasını dönüp evin çıkışına doğru ilerlerken hızla peşinden koşturdum. Evden çıkıp kapıyı kapattığımda Özgür motoru çalıştırıyordu. Arkasına bindiğimde motoru sürmeye başladı. Ellerimi karnında birleştirip yüzümü rüzgârdan korumaya çalıştım. Özgür motoru o kadar hızlı kullanıyordu ki neredeyse kusacaktım. Gözlerimi kapatıp daha çok Özgür'e sarıldığımda motorun hızı yavaşlamaya başladı. Motor tamamen durduğunda derin bir nefes alıp kafamı Özgür'ün sırtından kaldırdım ve etrafıma baktım. Burası dün geldiğimiz çiçekçinin dükkânıydı. "İn." Özgür'ün komutuyla motordan indiğimde Özgür, motoru yan bir şekilde park edip indi ve içeriye girdi. Peşinden gitmek yerine motorun yanında beklemeyi tercih ettim. Midem o kadar çok bulanıyordu ki her an kusacak gibiydim. Derin nefesler alıp verirken Özgür içeriden elinde iki tane papatya buketiyle geldi. Kucağıma çarparak bıraktığında motora binip çalıştırdı. "Bin." Hızla elimdeki çiçekleri düşürmeden arkasına bindiğimde daha yavaş bir şekilde motoru sürmeye başladı. Kısa bir süre sonra aile mezarlığına vardığımızda motor durdu. Motordan inip beklediğimde Özgür, elimden çiçekleri alıp mezarlığa doğru ilerledi. Arkasından ilerlerken bakışlarımı etrafta gezdiriyordum. Özgür'ün önümde durduğunu fark ettiğimde yanına geçip durduğu yere baktım. Yan yana olan mezarın üzerindeki isimler nedensizce kalbimde bir burukluğa yol açmıştı. Bakışlarımı Özgür'e çevirdiğimde elinde tuttuğu papatya buketlerini sırasıyla ağabeysinin ve yengesinin mezarına koyup doğruldu. Ellerini ceplerine sokup yanımda durduğunda derin bir nefes aldı. Dakikalar boyunca ayakta öylece beklerken aklıma gelen şey ile çantamı araladım. Annemin bana hediyesi olan fuları avuçlarımın içine alıp çantamı kapattım. Çantamı yere bırakıp mezara doğru ilerledim. Ruhuna El-Fatiha Nalan Hancıoğlu. Avucumun arasındaki fuları Nalan'ın mezarının üzerindeki ağaca bağlayıp kenara çekildim. "Merhaba. Sizi çok tanımıyorum ama sevdiğiniz adamın yanında olduğunuzu bilmek hepimize iyi geliyor. Siz orada Barbaros'a sahip çıkın burayı düşünmeyin. Oğuzhan Özgür bana emanet." Adım sesleri duyduğumda Özgür'ün mezarlığın çıkışına doğru yürüyor olduğunu fark ettim. Gözlerimi devirerek yerdeki çantamı aldım ve hızla peşinden koşmaya başladım. Yanına vardığımda motora bindiğini gördüm. Hızla arkasına bindiğimde çalıştırıp sürdü. Okula vardığımızda motoru park edip birlikte içeriye yürümeye başladık. Özgür'ün arkadaşlarını çardakta otururken gördüğümüzde Özgür yönünü değiştirip oraya doğru ilerledi. Onun arkasından gitmek yerine binaya doğru yürümeye başladığımda sesini işittim. "Nereye?" Ona hiçbir cevap vermeden binaya girip sınıfa çıktım. Midemin bulantısı henüz geçmemişti. Sınıfa girdiğimde kimsenin olmadığını fark edince gözlerimi kırpıştırıp sırama yerleştim. Çantayı masanın üzerine koyup başımı yasladım. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes verdim. İçimde nedensizce doğmuş bir sıkıntı vardı. O sıkıntı midemin bulantısıyla giderek daha da büyüyordu. Derin bir nefes daha almaya çalıştığımda ağzımdaki kötü tadı hissettim. Elimle ağzımı kapatıp ayağa kalktığımda hızla sınıftan koşarak çıktım. Omzum birine çarparken kim olduğunu umursamadan kızlar tuvaletine daldım. Boş kabinlerin birine dalarak klozete eğildiğimde birinin saçlarımı topladığını fark ettim. Elimi geriye doğru savururken boş mideye rağmen öğürdüm. Sırtımın sıvazlandığını hissettiğimde içimdeki her şeyi çıkartmaya başladım. Nedenini bilmediğim halde canım yanıyordu. İçimde bir yerlerdeki düşünce seli bir şeyin imkânsız olduğunu bas bas bağırıyordu. Dolan gözlerimi kırpıştırdığımda elimin altındaki sifona basıp doğruldum. Sırtımdaki elin sahibi beni lavaboya doğru yönlendirip yüzümü yıkamaya başladığında onun yardımına karşılık verdim. Rahatladığımı hissettiğimde musluğu kapatıp doğruldum. Aynadaki yansımadan kim olduğunu gördüğümde burukça gülümsedim. "Berbat görünüyorum, değil mi?" Yansımadaki kişi kafasını iki yana salladığında burukça gülümsemem daha da büyüdü. Bana arkasını dönüp kapıya doğru ilerledi. Kapının kulpunu tuttuğunda dudaklarımı araladım. "Serap." Kapının kulpundaki eli donduğunda omzunun arkasından bana baktı. "Teşekkür ederim." Cevap vermek yerine kafa sallayıp dışarıya çıktığında peşinden çıktım. Ağzımdaki kötü tadı silmek için kantine doğru ilerledim. Kantine vardığımda büfenin önünde durup yemek listesine baktım. Şu an mideme sadece kaşarlı tost iyi gelir gibiydi. "Bir tane kaşarlı tost alabilir miyim?" Görevli kadın kafasını salladığında elimle üzerimi yoklayıp yeniden kadına seslendim. "Parasını biraz sonra getirsem olur mu?" Görevli kadın kafasını salladığı anda tezgâha bir yüzlük atıldı. Kafamı kaldırıp kim olduğuna baktığımda daha önce hiç görmediğim bir sima ile karşılaştım. "Bir kaşarlı tost daha, ayrıca iki ödemeyi de buradan alın." Sert ses tonu ile kurduğu cümle tek kaşımın yukarıya kıvrılmasına neden olurken bakışlarını bana çevirdi. Mavi gözlerini kısıp kafasını yana eğdiğinde tek kaşımı düzelttim. "Rica ederim." Söylediği cümleye karşılık gözlerimi devirip kadının uzattığı tostu elime aldım. "Adın ne?" Hiç cevap vermeden yanından geçmek istediğimde kolumdaki el ile durakladım. Önce kolumu tutan eline sonra da yüzüne baktığımda kaşlarının çatıldığını fark ettim. "Yoksa Zeus, sana yabancılar ile konuşmaman gerektiğini mi söyledi Hera?" Bu kişi her kimse artık siniri bozmaya başlamıştı. Kolumu elinden kurtardığımda kaşlarımı çattım. "Kimsin sen?" Bakışları gözlerimde dolanıp arkamda takılı kaldığında gülümsedi ve beni kendine doğru çekiştirdi. Ne olduğunu anlamamışken biri sertçe kolumdan tutup kendine doğru çekti. "Ne oluyor burada?" Özgür'ün sesini duyduğumda hızla arkama baktım. Ateş saçan göz bebekleriyle karşımdaki erkeğe bakarken kolumdaki elini elime indirdi. Parmaklarımızı birbirine kenetlediğinde kaşlarının iyice çatıldığını fark ettim. "Bir şey olmadı Zeus. Sadece Hera ile tanışmak istemiştim ama bu kadar güzel bir kızı kaptığını düşünememiştim." Özgür, elimi bırakıp karşımdaki çocuğun suratına yumruk vurduğunda elimdeki tostu arkamdaki masaya bırakıp Özgür'ü durdurmak istedim. "Hop! Özgür." Tuna'nın sesini duyduğumda Bartu yanıma gelip bana baktı. "Bartu, Hera'yı götür!" Özgür'ün kurduğu cümle ile kafamı iki yana sallarken Bartu koluma girip beni çekiştirmeye başladı. Kantinden bahçeye çıktığımızda Bartu kolumu bırakıp içeriye göz gezdirdi. "Kimdi o?" Sorduğum soruyla derin bir nefes alıp beni çardağa yönlendirdi. Birlikte çardağa oturduğumuzda arkasına yaslanıp alnına düşmüş saçları geriye yatırdı. "Özgür'ün düşmanlarından birinin oğlu, seni artık herkes tanıyor Eflal. Eğer Özgür'ün bir kez daha yanından ayrılırsan çok sinirlenecek." Zihnimde bir düşünce bulutu büyürken içlerinden bir cümle koptu. Herkes kaderini yaşar ve bu kız benim yanımda kalmaya devam edecek. Benden ayrıldığı vakit kendini kurtlar sofrasında bulur. Özgür, haklıydı. Herkes beni tanımaya başlamıştı ve onun yanından ayrıldığım vakit yem ben olacaktım. Belki de onunla arası olmayan herkes onu benimle tehdit edecekti. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldığımda Bartu'nun ayağa kalktığını hissettim. "Özgür." Gözlerimi açıp hızla ayağa kalktığımda Özgür'ün bize doğru yürüdüğünü gördüm. Sinirli kehribarları çok belirgindi ve attığı adım sanki yeri titretiyordu. Yanımıza geldiğinde bana hiç bakmadan Bartu'ya baktı. "Akşam 20:00'de evde olun. Siktiğimin doğum günü partisine gidelim bakalım ne olacak? Biz gidiyoruz." Sıraladığı cümlelerden sonra elimi sıkıca tutup çekiştirmeye başladı. Motorun yanına vardığımızda motora binip çalıştırdı. Arkasına bindiğim anda gazlayıp sürmeye başladı. Çok kısa bir süre sonra mekânın önünde durduğunda motordan inip mekâna girdim. Arkamdan gelen ayak seslerini takmadan odasına girdiğimde koltuğa ilerledim. Aralı kapıdan içeriye girip kapıyı sertçe kapattığında irkilerek yerimde zıpladım. Sert adımlarıyla masasına ilerleyip viski şişesini eline aldı ve bardağı doldurmaya başladı. Dolan bardağı tek seferde dikip yenisini doldurdu. Ayağa kalkıp onu durdurmak için koluna dokunduğumda elimi savurdu. Üçüncü bardağını içtiğinde derin nefes alıp vermeye başladı. Burnundan soluyan kızgın bir boğa gibiydi. Sanki her an birine zarar verecek gibiydi. Elindeki bardağı sertçe masanın üzerine bırakıp ellerini masaya yasladığında yükselip alçalan omuzlarını izledim. Elimi kaldırıp sırtına dokunduğum anda bileğimi tutup beni hemen yanındaki duvara ittirdi ve yaklaştı. Gözlerimin şaşkınlıktan açıldığını hissederken kaşları çatık bir vaziyette yüzümü inceledi. Naneli nefesi yüzümü yalayıp geçerken kehribar gözlerinin içindeki ateşte yanacağımı ve kavrulacağımı zannetmiştim. "Sana ne söyledi?" Kafamı iki yana salladığımda gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Bileğimdeki elini çekip beni duvarda bıraktığında bana sırtını döndü ve viski bardağına içkisini doldurdu. Tek bir dikişte bitirip sertçe masaya bıraktı. İki eliyle saçlarını karıştırıp ellerini ceplerine soktu ve kafasını geriye yatırdı. Sırtımın değdiği duvar buz gibiydi ama içimdeki ateşi söndürmeye bile yetmiyordu. Özgür, bana doğru dönüp işaret parmağını bana doğru salladı. "Bundan sonra gözümün önünden hiçbir yere kaybolmuyorsun." Ona cevap vermeden gözlerine baktığımda siniri geçer diye bekledim ama olmamıştı. Daha çok harlanan gözleri beni korkutmaya başlamıştı. Bana doğru yaklaşıp eliyle çenemden tuttu ve yüzüne yaklaştırdı. "Duydun mu beni!" Yüzüme karşı bağırdığında hızla kafamı salladım. Gözlerim dolmaya başladığında kehribarlarındaki ateş sönmeye başladı. "Lanet olsun!" Elini çenemden çekip bana sarıldığında kollarımı iki yanımda tutmaya devam ettim. Çenesini başımın üzerinde hissettiğimde derin bir nefes verdi. "Seni üzmek istememiştim ama o orospu çocuğunu yanında, üstelikte sana sarılırken görünce kendimi tutamadım." Kalbimin kırık ritmi biraz olsun hızlanmaya başladığında Özgür, ellerini omuzlarıma koyup beni kendinden biraz uzaklaştırdı ve gözlerime baktı. Gözlerindeki sönmüş alev sıcaklığını henüz yitirmemişti. "Sen Zeus'un Hera'sısın yani herkes seni benim zaafım olarak görüyor Eflal. Lütfen, saplandığım acının içinde var olma yoksa etrafımdaki herkesi yakarım." Kafamı hafifçe salladığımda derin bir nefes alıp omuzlarımı bıraktı. Ellerini ceplerine sokup çenesiyle kapıyı işaret etti. "Haydi, sana elbise bakmaya gidelim." * Avuçlarımın arasında tuttuğum hediyeyi sıkıca tutarken bakışlarımı etrafta gezdiriyordum. Bartu ve Ateş ile göz göze gelirken ikisine de gülümseyip bakışlarımı avuçlarıma diktim. Özgür ile alışverişten sonra bir dakikalık yaptığı görüşmede ona hediye almıştım. Çantama koyup ondan gizlediğim hediyeyi eve gelip hazırlandığımda çıkartmıştım. Etrafta bir alkış tufanı koptuğunda kafamı kaldırıp eve doğru baktım. Özgür, giydiği siyah takım elbisesi ile göz kamaştırırken bakışları yalnızca bana odaklıydı. Dudaklarımda minik bir tebessüm olurken onun için hazırlanmış pastanın önünde durdu. Özgür'ün arkadaşları ayağa kalktığında ayağa kalkıp onlarla birlikte Özgür'ün yanına ilerledim. Yanında durduğumuzda Timuçin Bey'in sesi kulağıma ulaştı. "Bir sene daha geçti ömründen evlat. Umarım sağlık ve mutlulukla yaşamaya devam edersin." Gözlerimi devirme isteğini son anda def ederken Özgür hiçbir dilek dileme senaryosuna girmedi ve direkt olarak mumu üfledi. Etrafta alkış tufanı yeniden koptuğunda arkadaşları hediyelerini sırasıyla verdi. Özgür, ona verilen hediyeleri açıp teşekkür ederken sıranın bana gelecek olması elimin terlemesine neden oluyordu. Sıra benim vereceğim hediyeye geldiğinde ona doğru yaklaştım. Tek kaşının yukarıya kıvrıldığını fark ettiğimde gülümsememi dudaklarımda tutmaya devam ettim. Elimde tuttuğum hediyeyi ona uzattığımda elini uzattı. Parmakları avucumun içine değerken hediyeyi alıp gözlerini gözlerime çevirdi. Gözlerinde, adını bilmediğim bir duygu vardı. Belki de anlamını sadece onun bildiği bir duyguydu. Gözlerini benden çekip hediyeyi açmaya başladığında yırttığı hediye kağıdını bir kenara bıraktı. Büyük, siyah ve dikdörtgen kutuyu açtığında yüzüne hafif bir ışık vurdu. Gözlerinin büyüdüğünü fark ettiğimde bakışları bana döndü. Yüzümdeki gülümseme yerini korurken bakışlarını yeniden kutuya çevirdi. Dudaklarındaki minik bir tebessümün varlığına şahit olduğumda kutuyu kapatıp elini belime attı ve bana doğru yaklaştı. Yanağıma kondurduğu öpücükle büyük bir alkış koparken dudağını yanağımdan yukarıya doğru kaydırdı. "Bunun anlamını biliyorsun, değil mi?" Biraz geriye çekilip kafamı salladığımda gülümseyerek geriye doğru çekildi. Gözlerim biraz olsun şaşkınlıktan büyürken nefesimi tuttum. Özgür, diğer insanların içinde ilk kez bu kadar büyük bir gülümsemeye sahipti. "O zaman biraz dans edelim, değil mi?" Bartu'nun sesiyle bahçede şarkı çalmaya başladığında Özgür elimi tutup hediyeyle birlikte beni içeriye sürükledi. Merdivenden yukarıya çıkıp odasına girdiğimizde elimi bıraktı. Kapıyı kapatıp elindeki kutuyla masasına doğru ilerledi. Kutunun kapağını açtığında karanlık odaya biraz loş ışık sağladı. Özgür'ün yanına doğru ilerleyip durduğumda bakışlarımı kutuya çevirdim. "Böyle bir hediye almak nereden aklına geldi?" Omzumu silktim. Aslında ben sadece zarları almıştım, odanın içinde bulduğum ışıklı kutuya koyup hediye paketine sarmıştım. Bakışlarımı zarlı kutudan çekip Özgür'e baktım. "Herkesin senin için hediye alacağını düşündüğüm için aklıma böyle bir hediye almak geldi." Özgür'ün hafif koyulaşmış kehribarlarını göz kapakları örttüğünde derin bir nefes aldım. Özgür gözlerini açıp yeniden bana bakmaya başladığında bir adım bana yaklaştı. "Dışarıdaki herkes çok eğleniyor değil mi?" diye sordu. Kafamı salladığımda kafasını salladı. "Peki, sen neden bugün bana bu hediyeyi verdin?" Derin bir nefes alıp ona bir adım yaklaştım. Yüzümü biraz daha yukarıya kaldırırken o da yüzünü bana doğru eğdi. Kehribarları mavilerimde dolanırken omzumu silktim. "Sevdiğin herkes burada ama bir tek ağabeyin yok Özgür. Onun anısına sana bu hediyeyi vermek istedim. Andromeda'yı oluşturan, senin ve ağabeyin arasındaki bağın en kuvvetli hediyesi kırmızı ve mavi zar." Özgür, ağır çekimde kafasını salladı ve bakışlarını kutuya çevirdi. Kutuda gözlerini gezdirip yeniden bana baktı. Elini kaldırıp yanağıma dokunduğunda gözlerimi istemsizce kapattım. "Gözlerini aç ve bana bak Eflal." Onun komutuyla gözlerimi açtığımda alnını alnıma yasladı. "Ağabeyimi bana yanımda gibi hissettirdin. Onu koruyamadım ama seni koruyacağıma yemin ederim Eflal Keskin." Alnını alnımdan çekip burnunu burnuma sürttü. "Seni öyle bir koruyacağım ki geçmişin bile bir daha seni rahatsız edemeyecek." Özgür'ün kurduğu cümle kalbimin ritmini hızlandırırken zihnimin sessizliğe gömüldüğünü fark ettim. Kalbimin sesini dinleyerek elimi Özgür'ün yanağına götürüp dudağına doğru yaklaştım. Dudaklarımı dudaklarına değdirdiğimde Özgür, boştaki elini belime koyup kendine yaklaştırdı. Ruhum ve benliğim birbirine karışırken karnımdaki uçmaya başlayan kelebeklerin varlığını hissedebiliyordum. Özgür'ün yanağımı okşayan eli zihnimdeki bütün düşünceleri yok ederken derin bir sessizliğin içindeydik. Geçmiş kenara çekilip susmuştu. Gelecek kendini göstermiyordu ama bir şey vardı. Gerçek, işte tam buradaydı. Hediyemiz ise belki de temizlenmiş ruhlarımızdı. -
BÖLÜM SONU SOSYAL MEDYA HESAPLARI; Instagram: _jupiterdebirokur Tiktok: jr.napolita X: sultanakr9
|
0% |