@sultanakr
|
Yazılma Tarihi: 8 Temmuz 2021 Oy ve yorumlarınızı lütfen eksik etmeyin, keyifli okumalar.
“Yılan” Nalan Hancıoğlu, Ağzından Her sır, bedenin ruh bulmuş halidir. Ruh öldüğünde sırları da onunla beraber kara toprağın altına girer. Siz ölmüş bir bedenin mezarını suladığınızı zannedersiniz ama aslında bir sırrı sulamış olursunuz. Sırlar, ölü bir bedenin üzerine örtülmüş topraktır. Üstünde açan her bir çiçek sakladığı duygulardır. Bir sır çürütür insan bedenini ve yine bir sır alır canını. Dudaklarının arasından çıkan tek bir söz son nefesi olur. Havada süzülen nefesinde ruhu yükselirken sırrı da ardından onu takip eder. Peki, ya sırlarınızı birine emanet etseydiniz sonunuz ne olurdu? Gökyüzü yalnızdı ve acısı vardı. Sahip olduğu sonsuzlukta bir şey eksikti ve kendini bomboş hissediyordu. Siyahın içinde, yıldızların arasında bir beden artık yoktu. Yıldızlardan daha parlak, karanlığın içinde bir umut ışığı, çaresiz gözlerin soluklanıp güç aldığı dolunay, gitmişti. Barbaros ölmüştü. Gözlerimi kapattığımda nefes almaya çalıştım. Aldığım nefes burnumdan girerken ciğerlerimi doldurmadığını fark ettim. Benim yaşama hevesim, aşkım, sevgilim olan kişi ölmüştü. Gözlerimi açtığımda gökyüzünde yeniden bakışlarımı gezdirdim. Sanki yıldızlar gökyüzünü yeterince aydınlatmıyor gibiydi. "Karanlıktan korkma Nalan. Karanlıktan korkanlar içlerine kapanıktır." Zihnimde bir yerlerdeki sesi kulaklarımda çınladığında göz kapaklarımı indirip sıkıca bastırdım. Yanağımdan boynuma doğru akan yaşı hissettiğimde dudaklarımda buruk bir tebessüm oluştu. Hâlbuki karanlık olanların içleri daha karanlıktı. Derin bir nefes alıp gözlerimi araladığımda bakışlarımı yere indirip odaya girdim. Bakışlarım tavandan sarkan ahizeye çarptığında masanın önündeki sandalyeyi tam altına doğru sürüklemeye başladım. Sandalyeyi ahizenin tam altında bıraktığımda masanın üzerinde bıraktığım deftere baktım. O günlüğü bulan kişi benim ve Barbaros'un katilini bilecekti. Bakışlarımı masadaki defterden çekip sandalyenin üzerine çıktım. Ahizeye bağladığım ipin geniş kısmını boynuma geçirip arkasındaki düğümü sıklaştırdım. Bakışlarım tam karşımdaki portrede takılı kaldığında dolmuş göz pınarlarım görüşümü engelliyordu. Titreyen çenemi tutmakta zorlanırken gözlerime bastırıp yaşların akmasını sağladım. İki damla sol ve sağ gözümden akıp yanağıma doğru süzülmeye başladığında portreye gülümsedim. Her insan, en mutlu olduğu anın fotoğrafını çeker ve daima o fotoğrafa bakar dururdu. Benim için en özel fotoğraf Barbaros ile çekildiğimiz düğün fotoğrafıydı. Gözlerimin yeniden dolmaya başladığını fark ettiğimde gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Boynuma sarılı bir ip onun parmaklarıyla eş değerdi. Gücü, ayaklarımın altındaki sandalyenin gücüne eşitti. Sert ve yıkılması kolay değildi. Beni tutan sandalyeyi ayağımın arkasıyla geriye doğru ittirdiğimde bedenim aşağıya düştü, ip boğazımı sıkmaya başladı. Ellerim istemsizce boğazımdaki ele ulaşırken kapalı gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Ayaklarım bir yere dokunma çabasıyla bedenimi çırpındırıyordu. Nalan. Ruhumun derinliklerinde yer edinmiş olan adamın sesini duydum. Kalbimin sahibi olan adam şimdi ruhumun en derinliklerinde kalmıştı. Bir yılan gibi kıvrıldığı gönlümde, şimdi dudaklarının arasından çıkan melodisini duyuyordum. Andromeda. Ben ölüyordum, boğazıma sarılan ip sonum oluyordu. Geçmiş denilen şey halimize gülüyordu. Gelecek ise bir ipin ucuna asılmış kadının ölü cesediydi. "Sen benim geçmişimin içindeki tek geleceksin Andromeda." Eflâl Keskin, Ağzından Gözler, bir insanın ruhunun kırıntılarını taşır, derdi annem. Ruhun ne kadar durgun ise gözlerde durgunlaşır ve hissizleşirdi. İçindekileri söylemeye çekinen bir insanın gözlerine bakarak nasıl olduğu anlaşılabilirdi. Tıpkı karşımdaki adamın gözlerinde gördüğüm duygu gibi. Özgür'ün gözlerinde sanki ölü bir kadının portresi duruyordu. Bakışlarımı gözlerinden kaçırmadan bakmaya devam edip gözlerinin arkasına odaklandığımda aslında o kadının Nalan olduğunu fark etmiştim. "Ağabeyim öldükten sonra hepimizi hastaneye götürdüler." diye söze başladı Özgür. O anda gözlerindeki hissizlik acıya dönüştü. O acı, bir yılan misali zihnimin en derinine kıvrıldığında Özgür, derin bir nefes aldı. "Ertesi gün hastaneden çıkıp eve gittiğimizde evde aslında iki ceset vardı. Biri ahizeden sallanan bir kadına diğeri ise onun hemen altında diz çökerek ağlayan bir adama aitti. Nalan, Barbaros'un öldüğü haberini aldığında kendini asmıştı." Zihnimde dolanan yılanın soğuk bedeni ruhumun duvarlarına sürterken nefes alma ihtiyacı ile doldum, taştım. Aralı dudaklarımın arasından sızan temiz hava ciğerlerime ulaştığında gözlerimi kapatma isteği geldi ama kendimi durdurdum. Acı, tam da buradaydı. Geçmiş ile geleceğin en sanrılı anısındaydı. Özgür'ün derin iç çekişini işittiğimde ne ara kaçırdığımı fark etmediğim bakışlarımı yeniden gözlerine çevirdim. Yorgunluktan kızarmış gözlerini kırpıştırıp ellerini ceplerine soktuğunda karşımdan yana doğru yürüdü ve sandalyeye çöktü. Yorgun bedenini arkaya yasladığında başını duvara yaslayıp gözlerini kapattı. Yanındaki sandalyeye doğru ilerleyip oturduğumda bakışlarımı ondan çekip manzaraya baktım. "Alpay, Nalan'ın ölümünden sonra günlerce eve gelmedi. Sonra bir gün eve geldiğinde artık ona Andromeda'yı kurmamız gerektiğini hatırlattım. Eğer Andromeda'nın Nalan olduğunu bilseydi asla kurmamıza izin vermezdi." Gözlerimi kırpıştırdığımda zihnime düşen düşüncelerle boğuşmaya başladım. "Aslında Alpay geçmişin kırmızı olduğunu öğrendiğinde kendini güçlü hissetti." Dudaklarımın arasından kopan cümleyle bakışlarımı manzaradan çekip Özgür'e baktım. Bana bakarken yakaladığımda bakışlarını hiç çekmeden kafasını salladı. "Haklısın, öyle hissetti ama bilmediği bir şey daha vardı. Aslında o kırmızıdan güç alırken mavinin hiç onda olmayacağını biliyordu. Lakin mavinin yani geleceğin Nalan olduğunda farkında değildi. Hep sordu, sorguladı. 'Neden ben hiçbir zaman maviyi kazanamıyorum?' diye kendiyle savaştı. Bunun cevabını bir tek ben biliyordum. Nalan, hiçbir zaman Alpay'ı sevmemişti o hep Barbaros'a aşıktı." Alpay'ın içinde sahip olduğu acı, kalbimin bir nebze sızlamasına neden olmuştu. "Sence Nalan Alpay'ı sevseydi, Alpay yine kötü biri mi olurdu?" Özgür, kafasını iki yana sallayıp oturduğu yerde doğruldu. "Her insan kalbinde kötülük barındırır Eflal. Önemli olan o kötülüğün dışa çıkmasını engellemektir. Hayatımıza birçok insan girip çıkıyor. Her biri iyi olacak diye bir şey yok, hepsinin kötü olmayacağı gibi. Boşu boşuna günah ve sevap denilen şey oluşmamış. Ne yaparsan ya cefa çekersin ya da sefa sürersin. Kanun, bu şekilde işler." Kafamı ağır çekimde salladığımda Özgür, oturduğu yerden kalkıp ellerini ceplerinden çıkardı. "Odama gidiyorum, iyi geceler." Dudaklarımda minik bir tebessüm ile iyi geceler dediğimde odaya geçti. Kapının kapandığını işittiğimde derin bir nefes alıp ayağa kalktım ve odaya geçtim. Yatağa doğru ilerleyip oturduğumda karşımda duran, daha önce hiç fark etmediğim bir ayrıntı gözüme çarptı. Duvarın üzerinde duran siyah perdenin ucu açılmıştı. Ayağa kalkıp duvara doğru ilerlediğimde kenardaki masa lambasını açtım ve siyah perdeyi araladım. Kenara doğru çektiğim perde elimde kaldığında kadrajıma giren portre nefes almamı engellemişti. Bir kadın ve bir adamın düğün fotoğrafı resmedilmişti. Kadın, adama bakıyordu adam ise kameraya doğru gülümsüyordu. Kehribar gözlerin bana bakıyormuş gibi hissettiğimde tüylerimin ürperdiğini fark ettim. Hızla elimdeki perdeyi yeniden resmin üzerine koyduğumda geri adımlar atarak yatağa oturdum. Nalan ve Barbaros'un portresiydi. Ölü insanların geride bıraktığı anılarıydı. Gözlerimi kapatıp bedenimi geriye doğru yatırdığımda göz kapaklarımdaki karanlıkta portre var oldu. Gözlerim kendiliğinde açılırken derin bir nefes alıp yattığım yerden doğruldum. Kurumuş damağım yutkunmamı zorlaştırırken ayağa kalkıp kapıya doğru ilerledim. Odadan çıkıp kapıyı kapattığımda yan odanın kapısı aralandı. "Eflal, ne oldu?" Derin bir nefes alıp Özgür'e baktım. "Susadım, sende ister misin?" Kafasını salladığında kapıyı kapatıp geçmem için yol verdi. Merdivenleri sessiz adımlarla inmeye özen gösterirken salondan mutfağa doğru geçtik. Masanın üzerinde duran sürahiyi alırken Özgür'de masanın üzerine iki tane büyük bardak bıraktı. Bardakları su ile doldurduğumda sürahiyi bırakıp bardağı kavradım. Dudaklarıma dayayıp damağımdaki kuruluğu giderdiğimde bardağı lavabonun içine bıraktım ve kalçamı tezgâha yasladım. "Özgür." Özgür, bardaktan dudaklarını ayırıp bana baktığında parmaklarımla oynamaya başladım. "Bu gece senin odanda uyuyabilir miyim?" Özgür, ağzındaki suyu püskürttüğünde hızla yanına ilerleyip sırtını sıvazlamaya başladım. Elindeki bardağı masaya bırakıp elinin tersiyle ağzını sildi. Bakışları bana çevrildiğinde derin bir nefes alma ihtiyacında bulundum. "Odadaki portreyi gördüm, siyah perde ile kapatılmış olan resmi." Bakışları gözlerimde durduğunda derin iç çekişini işittim. Kafasını sallayıp mutfaktan çıktığında peşinden ilerledim. Merdivenleri çabucak çıkıp odasına ulaştığımızda kapıyı açıp içeriye girdi. Bende içeriye girdiğimde kapıyı kapatıp yatağa doğru ilerledim. Yatağın kenarına oturup uzandığımda Özgür'de yanıma uzanıp tavana izlemeye başladı. "O fotoğrafın üzerini ben örtmüştüm. Siyah perdenin kayacağını düşünmedim. Yarın ilk iş olarak o portreyi oradan kaldıracağım." Kafamı bir anda iki yana salladım. "Hayır, kalsın. Orada olmasa bile varlığından haberdar olduğum için zihnime kazındı." Özgür'ün iç çekişini yeniden işittiğimde bana doğru dönüp omzumdan tuttu ve kendine doğru çevirdi. Başımı göğsüne yasladığında gözlerimi istemsizce kapattım. Burnuma dolan kokusu beni uykuya çağırdı. Karanlığa dalmak üzereyken dudaklarından çıkan sözleri yakalayabilmiştim. "O zaman her gece burada, benim yanımda ve bu şekilde uyursun Eflal." * "Zaman denilen kavram sonsuzdur ve durdurulamazdır." Gözlerimi ders anlatan öğretmenin gözlerinden koparıp en arka sıraya doğru baktım. Serap, bugün okula gelmemişti. İçimde yeni doğmuş bir sıkıntı vardı. Derin bir nefes aldığımda yeniden öğretmene bakmak için önüme döndüm. Sınıfın kapısı iki kere çalındığında öğretmenin 'Gel.' komutunu işittim. Kapı açıldığında içeriye bir erkek girdi. Üzerindeki görevli yazısı gözüme çarptığında bakışlarımız kesişti. "Öğretmenim, Macide Hanım Eflal Keskin’i odasına çağırıyor." Bu konuşma bana bir anıyı hatırlatmıştı. Annemin hastanede olduğunun haberini de bu yoldan geçerek öğrenmiştim. Daha kötü ne olabilir diyerekten ayağa kalkıp görevli ile sınıftan çıktım. Erkek, önümde yürürken birden yana doğru saptı. Kaşlarım çatılırken kolumdan biri tutup sola doğru çekti. Karşımdaki kişiyi gördüğümde çatık kaşlarım yukarıya doğru kıvrıldı. "Serap?" Gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuş kızın dudakları aralandığında derin bir nefes aldı ve etrafını kolaçan etti. Bakışları yeniden beni bulduğunda bir şey olduğunu anlamıştım. "Alpay, tuzak kuracak. Özgür'ü uyarmalısın Eflal." Zihnime sızmış olan yılanın varlığını hissettiğimde ne yapacağımı şaşırdım. "Sana nasıl inanabilirim?" Serap, elini yavaşça kolumdan çektiğinde gözlerindeki saflık ve pişmanlık çok bariz belli oluyordu. Bakışlarını etrafta gezdirip yeniden bana baktı. "İnanıp inanmamak sana kalmış Eflal ama unutma, Alpay daha intikamını almadı." Serap'ın son sözleri bunlardı. Koşarak yanımdan gittiğinde okulun dışına doğru koşmaya devam etti. Peşinden gitme isteğimi son anda fes ederken bakışlarım okulun dışını gösteren cama kaydı. Siyah bir arabanın içine bindiğinde kaşlarım yeniden çatıldı. İçinde Alpay yoktu ve bu durum beni daha da meraklandırmıştı. Çatık kaşlarımı düzeltip sınıfa doğru ilerledim. Kapıyı tıklatmadan açtığımda bütün gözlerin benim üzerimde olduğunu hissettim. "Öğretmenim, Macide Hanım Özgür'ü de çağırıyor." Öğretmen kafasını salladığında Özgür ayağa kalkıp bana doğru gelmeye başladı. Bedenimi sınıfın kapısından koparıp geçmesi için müsaade ettim. Kapıyı kapattığında tek kaşı yukarıya doğru kıvrılmıştı. "Bir sorun mu var?" Kafamı salladım. "Rahat konuşabileceğimiz bir yere geçelim." Özgür, kafasını sallayıp bileğimden tuttu ve hemen karşımızdaki kütüphaneye doğru sürükledi. Kütüphaneye girdiğimizde bakışlarımı içeride gezdirdim, hiç kimse yoktu. Özgür, bileğimi bırakıp hemen önümüzdeki masaya kalçasını yasladığında önünde durdum. "Serap, buradaydı." Özgür'ün iki kaşı da şaşkınlık belirtisi olarak yukarıya doğru kıvrıldı. "Alpay'ın tuzak kuracağını söyledi." Özgür, gözlerini devirip kalçasını masadan ayırdı ve sandalyeye çöktü. Yanındaki sandalyeyi çekip oturduğumda kollarını göğsünde bağladı. "Serap'ın her zaman ki hali, değil mi Eflal? Ona neden inanmayı tercih ediyorsun?" Biraz önce gözlerimle gördüğüm görüntü zihnime düştüğünde dudaklarımı araladım. "Alpay yanında yoktu ve büyük bir vitonun önünde sayısız koruma bekliyordu. Gözleri sürekli etrafını tarıyordu. Bu işte bir bit yeniği var Özgür. Herkes yalan söyler ama gözler kalbin aynasıdır derler." Özgür'ün kaşları çatıldığında kollarını çözüp cebindeki telefonu çıkardı. Parmakları telefonun ekranında dolanırken bir anda kulağına yasladı. "Nasılsın Alpay?" Gözlerim sonuna kadar açılırken Özgür bakışlarını gözlerimden kaçırdı. "Serap bugün okula niye gelmedi?" Alt dudağımı dişlerimle ezmeye başladığımda Özgür'ün bakışlarını dudağımda olduğunu fark ettim. Hızla alt dudağıma işkence çektirmeyi bıraktığımda bakışlarını gözlerime çevirdi ve telefonu kulağından çekip kapattı. Kafasını ağır çekimde sallarken telefonu cebine koydu. "Serap'ı tatile gönderdiğini söyledi." İçimde doğmuş olan sıkıntının giderek büyüdüğünü hissettiğimde kafamı salladım. "Sana dedim Özgür, bu sefer Serap doğruyu söylüyor." Kehribar gözleri arkamda bir yere takıldığında kaşları çatıldı. Yavaşça ayağa kalkıp elini yüzüne götürdüğünde işaret parmağı dudaklarının üzerine kondu. Sus demek istediğini fark ettiğimde ellerini ceplerine sokup telefonu ile geri çıkardı. Parmakları yeniden ekranda hareket ederken bir anda bana doğru çevirdi. Ses çıkarmamaya çalış, bizimkileri buraya çağırdım. Biri bizi dinliyor. Gözlerim ekranda dolaşırken kaşlarım çatıldı. Kütüphanenin kapısı açıldığında bakışlarım oraya doğru kaydı. Özgür'ün arkadaşları kütüphaneye girdiğinde Ateş'in kütüphane kapısını kilitlediğini fark ettim. Özgür karşımdan yana doğru yürümeye başladığında Ateş önüme geçti. Özgür yandaki rafların olduğu yerden içeriye girdiğinde Bartu'da onun iki yanındaki yerden içeriye girdi. Bir anda bir gürültü olduğunda gözlerimin sonuna kadar açıldı. "Bırakın beni!" Kütüphanede yankılanan ses bizden birine ait değildi. Ateş önümden çekildiğinde Bartu birinin ensesinden tutmuş bize doğru çekiştiriyordu. Tam önümde diz çöktürdüklerinde bir adım geriye gittim. Bu kişi, beni Macide Hanım çağırıyor deyip giden görevliydi. "Anlat, neden bizi dinliyordun?" Özgür'ün sorusuyla bakışları bana doğru çevrildi. Özgür, koluna bir tekme attığında erkek, yere doğru yalpaladı. Bartu, erkeği yeniden düzelttiğinde nefesimi tuttum. "Senin bir yanlışın var, ben sizi dinlemiyordum." Özgür yeniden ayağını kaldırdığında erkek ellerini havaya kaldırdı. "Tamam, tamam söyleyeceğim." Özgür, ayağını yavaşça yere indirdiğinde bir sandalye çekip erkeğin karşısında oturdu. Ellerimi bir yere koyma isteği ile Özgür'ün oturduğu sandalyeye tutundum. Görevlinin bakışları bana doğru kaydığında Özgür öne doğru eğildi. "Ömrünün sonuna kadar kör kalmak istemiyorsan, gözlerin sadece bana bakacak." Erkek, Özgür'ün söyledikleriyle bakışlarını Özgür'e dikti. Özgür arkasına yaslandığında bacak bacak üzerine attı. "Konuş. Aynı şeyi sana bir daha sormayacağım." Erkek, havadaki ellerini dizlerinin üzerine koyduğunda gözlerini kırpıştırdı. "Sizi dinlememi ve göz kulak olmamı Serap istedi." Görevlinin söyledikleriyle Özgür'ün kahkahası kütüphanede yankılandı. Gülmeye devam ederken kafasını iki yana sallayıp öne doğru eğildi. "Serap sana bunları söyledi, değil mi?" Görevli kafasını salladığında Özgür, elini kaldırdı. Erkek ellerini yeniden havaya kaldırdığında Özgür'ün eli havada kaldı. "Serap, 'Eğer seni bulduklarında sana inanmazlarsa Andromeda'nın Nalan olduğunu söylersin.' dedi." Özgür, ağır çekimde elini indirdiğinde bakışları bana doğru çevrildi. Kehribar gözlerinin içine baktığımda orada bir karışıklık olduğunu anlamıştım. Özgür'ün de artık kafası karışmıştı. Bakışlarını benden çekip ona baktı. "Serap nereye gitti?" O, havadaki ellerini indirdi. "Aidoneus'un onu gönderdiğini söyledi." Özgür ayağa kalktığında bir adım geriye çekildim. Bartu görevliyi ayağa kaldırdığında Özgür'ün yanına doğru ilerledim. "Adın ne?" Çocuk bakışlarını bana hiç çevirmedi sadece Özgür'e bakmaya devam etti. "Batuhan." Özgür'ün sesini duyduğumda bakışlarımı ona çevirdim. "Bartu, Batuhan'ı mekâna götürün ve koruma altına alın. Misafirimiz zarar görmesin." Bartu kafasını salladığında çocuğu kütüphaneden dışarıya çıkardılar. Özgür'ün arkadaşları da kütüphaneden çıktığında Özgür, arkasında duran sandalyeye yavaşça oturdu ve öne doğru eğildi. Yüzünü sıvazladığında karşısına bir sandalye çekip oturdum. Elini yüzünden çekip bana baktığında gözlerinin puslu olduğunu fark ettim. "Ne düşünüyorsun?" diye sorguladım. Özgür, arkasına yaslanıp kafasını iki yana salladı. "Çocuk doğruyu söylüyor ama neden Alpay'ın Serap'ı göndermek istediğini anlamadım." Özgür'ün biraz önce Bartu'ya dedikleri zihnime düştüğünde arkama yaslandım ve kollarımı göğsümde bağladım. "Aslında biraz önce Alpay'ın Serap'ı neden gönderdiğinin cevabını verdin. Alpay, kurduğu tuzakta zarar görmemesi için Serap'ı gönderdi." Özgür, derin bir iç çektiğinde kafasını iki yana salladı ve cebindeki telefonu çıkarttı. Ekranda parmaklarını gezdirip kulağına yasladığında bacak bacak üzerine attı. "Alo, Memduh Bey kolay gelsin. Arabamı okula getirebilir misiniz?" Telefonun ucundaki kişiyi dinleyip telefonu kulağından çekti. Cebine koyduğunda ayağa kalkıp bana baktı. "Gel, dışarıda bekleyelim." Kafamı salladığımda ayağa kalkıp kütüphane kapısını açtım. Özgür, kapıyı kapatıp elimi tuttuğunda yürümeye devam ettik. Binadan çıktığımızda motorun yanına gittik. Motorun yanında durduğumuzda önümüzde duran araç ile Özgür, ellerimizi birbirinden ayırdı. Takım elbiseli bir adam arabadan inip yanımıza geldiğinde Özgür'e baktım. "Annem ve babam evde mi?" Adam kafasını iki yana salladı. "Hayır efendim. Timuçin Bey'in evine gittiler." Özgür kafasını salladığında bakışlarını bana çevirdi. "Koruma ile eve git, şu an için tek güvenli yer orası." Derin bir nefes aldığımda bakışlarını benden çekip korumaya baktı. "Eflal Hanım'ı eve götür, ayrıca korumaların sayısını arttırın. Evin içinde ve etrafında kuş uçmayacak." Koruma kafasını salladığında önünü ilikleyip arka kapıyı açtı. Arabaya doğru yürürken kolumdaki elle durduruldum. Bakışlarımı Özgür'e çevirdiğimde kehribar gözlerindeki durgunluğu fark ettim. "Dikkatli ol, bir şey olduğunda hemen beni ara." Kafamı salladığımda elini kolumdan çekti. Arabaya ilerleyip arka koltuğa oturduğumda koruma ön koltuğa oturup arabayı sürmeye başladı. Arka camdan Özgür'e bakarken motoruna bindiğini gördüm. Derin bir nefes alıp önüme döndüğümde bakışlarımı cama çevirdim. İçimdeki sıkıntı, kötü bir his ile birleşmiş ve giderek büyümeye başlamıştı. Kapının yanındaki tuşa bastığımda cam silik bir sesle aşağıya doğru inmeye başladı. Rüzgâr açık saçlarımı uçuşturmaya başladığında derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. Zihnimdeki düşüncelerin arasında gezinen yılanı hissediyor gibiydim. Soğuk bedeni o düşüncelerin arasında kıvrılırken her bir cümlesi yeniden ve yeniden gözlerimin önüne anı olarak düşüyordu. Yüzüme vuran rüzgâr kesildiğinde arabanın durduğunu fark ettim. Gözlerimi açtığımda evin önünde olduğumuzu gördüm. Kapıyı açan korumanın eşliğinde araçtan indiğimde demir, büyük kapıdan içeriye girdim. Sessizlik, bir çığlık olup zihnimin içinde yankılanırken adımlarımı içeriye doğru sürükledim. Merdivenleri ağır çekimde çıkarken ayakkabılarımdan çıkan ses boş evin içerisinde yankılanıyordu. Odamın önüne geldiğimde kapı kulpunu indirip odama girdiğimde kapıyı kapattım ve sırtımı kapıya yasladım. Alnımda birikmiş terleri elimin tersiyle sildikten sonra bileğimdeki tokayla saçlarımı tepede at kuyruğu yaptım. Yatağıma doğru ilerlerken masanın üzerinde duran şeye gözlerim ilişti. Bir defter gibi duruyordu ama üzerinde hiçbir desen yoktu. Masaya doğru ilerleyip defterin kapağını araladığımda gözlerimin büyümesine engel olamamıştım. Zihnimde gezinen yılanın tıslayan sesi kulaklarımda yankılandığında bakışlarım eğik bir el yazısında dolanmaya devam etti. Bu, bütün sırları açığa çıkaracak tek şeydi. Zihnimdeki yılanın yeniden sesini duyduğumda ruhumda soğukluğunu hissettim. Geçmiş ve gelecek şimdi tam önümdeydi ve yılanın nefesini hissedebiliyordum. Elimdeki şey bir günlüktü. Ve bu günlük, Andromeda'ya aitti. -
BÖLÜM SONU SOSYAL MEDYA HESAPLARI; Instagram: _jupiterdebirokur Tiktok: jr.napolita X: sultanakr9
|
0% |