Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2. BÖLÜM: "DAVET"

@sultanakr

Yazılma tarihi: 11 Kasım 2020

Oy ve yorumlarınızı lütfen eksik etmeyin, keyifli okumalar.

 

 

“Davet”

İnsanoğlu, hayatının her bir saniyesinde tercih yapmak zorunda kalırdı. Yapılan o tercihler belki de kaderin yolunu belirlerdi. İki seçenekten birini geride bıraktığı an, ileride gün yüzüne çıkıp bir tokat misali yüzüne çarpardı. O vakit belki de hata yaptığını anlardı ama artık geç olacağının da farkında olurdu. Ne zamanı geriye alabilirdi ne de kararı.

Harelerimi karşımdaki adamın gözlerinden çekemezken sanki bir renge doğru düştüğümü fark etmeye başlamıştım. Kehribar harelerinin ortasındaki siyah noktalarda birden kendimi saklamak istedim. Çünkü gözlerinin içindeki siyahlık, sonu görülmeyen bir kuyu gibiydi ve beni kendine doğru çekiyordu. İçine düştüğüm kuyunun kötü bir huyu vardı.

Kehribar gözler; bana, soğuğu hatırlatıyordu.

“Kabul.”

Bu sözcük, hayatımı değiştirecek bir yazgının temelini atmıştı.

“Peki, benden ne isteyeceksin?” diye sorguladığımda mavi gözlerimde dolandı. Bakışları alnıma tırmanıp oradan da arkama sabitlendi. Nedensizce gözlerinin ortasındaki siyahlar küçüldü.

“Zamanı geldiğinde öğrenirsin. Tuncay Bey?”

Sırtını bana çevirdi ve ne ara odadan çıktığını fark etmediğim doktora doğru ilerledi. Doktora elini uzatıp dudaklarında bir gülümseme yer etti.

“Biraz önce konuşamadık, nasılsınız?” diye tokalaştı. Karşısındaki adam hiçbir şey olmamış gibi gülerek elini tuttuğunda derin bir nefes aldım.

“Kerata! Sen buraya gelir miydin?”

Sırt kasları gerilen adam, omzunu silkti. “Şimdi de gidiyorum.”

Karşısındaki doktor kafasını salladığında bakışlarımı kehribar gözlerine diktim fakat o bana bakmamıştı. İçimde hiç beklemediğim bir anda küçük sızılar oluştuğunda yutkundum. Geniş sırtı gözlerimin ağına takıldığında doktor, ona baktı.

“Oğuzhan.”

Oğuzhan mı? Gözlerimin odağındaki adam bize doğru döndüğünde gözleri doktorun üstünde sabitlendi.

“Efendim?” dedi ve adını doğruladı.

“Yarın akşamki davete birini buldun mu? Hâlâ bizimkiyle gidebilirsin.”

Oğuzhan’ın dudakları gerilip genişlediğinde inci gibi dişler ortaya serildi. Genzinden kopan bir kahkaha kulaklarımda çınladığında bakışlarımı etrafta gezdirdim. Bu sahneyi nedensizce kimsenin görmesini istemiyordum. Gözlerim ona döndüğünde bana baktığını fark ettim.

“Birini buldum.”

Kurduğu cümle ile yanaklarımın ısındığını hissettim. Gözlerimi kaçırarak doktora baktığımda doktor, yüzünü buruşturmamak için kendini zor tutuyor gibiydi.

“Kim bu şanslı?” diye sorguladı, doktor.

Gözlerim yeniden Oğuzhan’ın gözlerine takıldığında koyulaştığını fark ettim. Gözleri artık bana yasaklı bir içkiyi andırıyordu. Göz kapakları kısıldığında dudaklarını araladı.

“Tam karşımda duruyor.”

Göz kapaklarım sonuna kadar açılırken bana doğru bir adım atıp bileğimden kavradı. Kendine çekip yürümeye başladığında gözlerim annemin olduğu odaya kaydı.

“Kimliğin yanında mı?”

Kafamı ağırca salladığımda danışmanın önünde durduk. Biraz önce konuştuğum kadına baktı.

“210 numaralı odada kalan hanımefendinin faturasını da Hancı Grubu’na gönderin, Ödemeyi Igor Kozlov yapacak.”

Kadın kafasını salladığında elini cebine attı. Elini bileğimden hiç koparmadan yeniden yürümeye başladı. Boylarımız neredeyse aynıydı ama onun adımları benimkilerden daha büyüktü.

Hastaneden dışarıya çıktığımızda siyah motorun yanında durdu. Üzerindeki ‘Dainese’ yazılı motorcu kıyafetinin kolundaki fermuarı açtı ve içinden sigara paketini çıkarttı. Paketin kapağını açıp dudaklarına yaklaştırdı. Bir dalı dudaklarıyla alıp paketi yeniden cebe soktu. Parmakları cebin derinliklerine inerken kaşları çatıldı, sanırım çakmağı yoktu.

Hâlâ bileğimi tutmasını umursamadan cebimdeki zippo çakmağı alevlendirip dudaklarının ucundaki sigarayı yakmasına yardımcı oldum. Gri bir duman burnuma süzülürken, yanan turuncu alev bir saniyelik gözlerimin ardında bir anıyı gösterdi. Karanlık bir odada, duvara yansıyan mumun alevini gördüğümde duman genzimi yaktı. Öksürerek geri çekildiğimde elimdeki çakmağı ona verdim. Bakışları anlamsızca gözlerimde dolaşıyordu.

“Senden benimle yarın gece bir davete gelmeni istiyorum.”

Kaşlarım yukarıya doğru kıvrılırken gözlerini benden kaçırdı ve dudaklarının arasındaki sigarayı parmaklarının arasına sıkıştırdı. Kasılan çenesi gün yüzüne çıkarken yan profilini izlemeye başladım. Acaba kaç yaşındaydı?

“Annemin doğum günü.”

Kafamı salladığımda uzun bir süre sessiz kaldı ve parmaklarının arasındaki sigarayı içti. Henüz daha yarısına geldiği sigarayı yanımızda duran küllüğe bastırdı ama söndürmedi. Motorun gidonundaki kaskı alıp kafasına taktı. Siyah vizörü açıp gözlerini bana gösterdi.

“Bugün burada, annenin yanında kal. Yarın akşam seni almaya geleceğim.”

Cevabımı beklemeden motora binip orta sehpayı yukarıya doğru kaldırdı. İki ayağının üzerinde dengede durdu. Kehribarları mavilerimle son bir kez buluştuğunda kafasını hızla öne eğdi. Yukarıdaki vizör aşağıya indiğinde, motoru çalıştırdı ve yanımdan uzaklaştı. Adımlarımı hastaneye çevirip içeriye girdim. 210 numaralı odanın önüne vardığımda derin bir nefes alıp kapıyı açtım. Kapıyı kapatırken kulaklarıma dolan sesler, odanın sessizliğini bozuyordu.

Kalp ritminin hâlâ atıyor olması bana güç veriyordu.

Adımlarımı uzağındaki tekli koltuğa ilerletip kurulduğumda gözlerimi annemin yüzüne çevirdim. Kapalı gözleri, sanki bütün yorgunluğunun üzerine örtülmüş bir çarşaf gibiydi.

Suçu ben üstleneceğim.

Kulaklarımda yankılanan cümle bana geçmişimden bir kesitti. Göz kapaklarımı yumduğumda o geceki annemin yüzünü hatırlamaya çalıştım. Bembeyaz kesmiş soluk yüzdeki bakışlar, ruhuma işlenmiş izlerden bir parçaydı.

Korkma, hapse girmeyeceksin. Ben bir çaresini bulacağım.

Göz kapaklarım aralandığında pencereden gökyüzüne baktım. Siyaha boyanmış gökyüzü, tıpkı ruhumun odaları gibiydi. Yeniden anneme baktığımda derin bir iç çektim ve başımı geriye doğru yasladım. Onun için verdiğim kararın beni nerelere götüreceğini bile bilmiyordum. Derin bir nefes verip gözlerimi örttüm.

Peki, ondan sonra ne olacak anne?

*

Yüzümde birinin ılık nefesini hissediyordum. Gözlerimi hafifçe araladığımda karşımdaki kehribar gözleri gördüm. Gözlerim sonuna kadar açılırken oturduğum koltuğa sindim. Oğuzhan, ellerini ceplerine sokup yüzüme doğru eğilmişti ve bana bakıyordu. Doğrulduğunda işaret parmağına dudaklarına koydu, çenesiyle kapıyı işaret etti. Yavaşça oturduğum yerden kalkıp kapıya yürüdüğümde odadan çıktım. Kapının yanında bekleyen kadını gördüğümde kadın ayağa kalktı ve içeriye geçti.

“Bir şey olursa haber edersiniz.”

Kadın kafasını salladığında kaşlarımı çatıp Oğuzhan’a baktım. Kemikli parmaklarını bileğime dolayıp çekiştirmeye başladı. Hastanenin çıkışına çekiştirirken uykulu gözlerimi kırpıştırdım. Yüzüme bir anda vuran soğuk hava titrememe neden olmuştu.

Hastane bahçesindeki bir arabanın farkı yanıp söndüğünde oraya doğru yürümeye devam ettik. Tek kaşımı kaldırıp gözlerine baktığımda bakışlarıyla ön koltuğu gösterdi. Bileğimdeki elini çekti ve şoför koltuğuna ilerledi. Gözlerimi devirip arabaya bindim. Aracı çalıştırdı ve yola koyuldu.

“Daveti unutmadın, değil mi?” diye sorduğunda bakışlarımı üzerimde gezdirdim. Hâlâ dünkü kıyafetlerimle duruyordum. Tam dudaklarımı aralayacakken aracı durdurduğunu fark ettim. Bir moda evinin önünde durmuştuk. Kaşlarım yukarıya doğru kıvrılırken Oğuzhan, arabadan indi ve benim olduğu yere geldi. Elimi uzatıp kapıyı açacağım sırada benden önce davrandı ve kapımı açtı. Mavileri, kehribarlarından ayırmadan arabadan indim. Kapıyı kapatıp eliyle içeriyi işaret ettiğinde hızla moda evine girdim.

Oldukça bakımlı, orta yaşlarındaki bir kadın bize doğru yaklaştığında Oğuzhan'a gülümsedi. Oğuzhan, gözlerini kısıp gülümsediğinde bakışlarımı mağazada gezdirmeye başladım.

Moda evi, geniş bir alana sahipti. Askılıktaki her kıyafet göz alıcıydı fakat biri beni kendine doğru çekiyordu. Adımlarım istemsizce o elbisenin önünde durduğunda elimi uzattım ve elbiseye dokundum.

"O elbise sizin için hazırlandı Eflal Hanım."

Parmaklarımı sanki bir ateşe dokunmuş gibi ateşten çekip kadına baktım. Kaşlarım yukarıya doğru tırmanırken dudaklarımı araladım.

"Kim hazırlattı?"

Kadın, eliyle Oğuzhan'ı gösterdiğinde gözlerim istemsizce onun gözleriyle buluştu. Hareleri mavilerimde hızla hareketlenip kaçtığında kadına döndü.

"Siz gerekli hazırlığı yapın, ben de o sırada kendime bir takım bulayım."

Kadın kafasını salladığında bana doğru ilerledi. Bakışlarım kırmızı perdenin arkasına saklanan adamın sırtında takılı kaldığında kadın önüme geçti.

"Haydi, sizi hazırlayalım."

Arkamdaki elbiseyi alıp elime tutuşturdu ve beni kabine doğru yönlendirdi. Üzerimdeki kıyafetlerden kurtulduğumda elbiseyi üzerime geçirdim. Göğüs dekoltesi olan, bordomsu bir elbiseydi. İnce omuzlarıma dökülen ip askısını düzeltip elbisenin boyuna baktım. İnce bacaklarımı güzel gösteren bu elbise, dizimden bir karış yukarıda bitiyordu.

"Eflal, hazır mısın?"

Oğuzhan'ın sesini duyduğumda heyecanlanmıştım. Heyecanım kabinin önünde beklediğinden mi yoksa adımın dilinde canlanmasına mıydı bilememiştim. Kabin kapısının kilidini açıp kendime doğru çektiğimde gözleri gözlerimden aşağıya doğru düşmeye başlamıştı. Bakışları her bir milimimi tararken bakışlarımı üzerinde gezdirdim.

Üzerinde bir beyaz gömlek, omuzlarından ise pantolonuna bağlanan siyah bir askı vardı. Altındaki siyah pantolon askıyla bir bütündü. Bakışlarımız birleştiğinde koyulaşmış gözleri dilimi damağımda gezdirmeme sebep olmuştu. Evet, kesinlikle bir bardak hatta bir şişe viskiye ihtiyacım olacaktı.

"Gidelim mi?" diye sordu.

Sesinin tınısı kulaklarımda bir çınlama etkisi yaratırken kafamı sallayıp yeniden kabine girdim. Koltuktaki eşyalarımı alıp kabinden çıktığımda Oğuzhan, iki büyük adımla bir poşet aldı ve yanıma geldi. Elimdeki kıyafetleri alıp poşete koydu ardından bakışlarını kadına çevirdi.

"Bu elbiseye uygun topuklu ayakkabı var mı?"

Kadın kafasını sallayıp arkasındaki topuklu ayakkabılara baktı. Gözlerimi devirip kenarda duran siyah stilettoyu alıp koltuğa oturdum. Ayakkabılarımı çıkardığım sırada Oğuzhan, elimin üzerine elini koydu. Sıcak avcu tüm zihnimi değişik düşüncelerle işgal ederken yerdeki topuklu ayakkabıları ayaklarıma giydirip doğruldu. Çaktırmadan derin bir nefes alıp ayağa kalktım.

"Teşekkürler Aydan Hanım, kolay gelsin."

Adının Aydan olduğunu öğrendiğim kadın gülerek kafasını salladığında moda evinden çıkıp arabaya doğru ilerledik. Oğuzhan, arabanın kafasını açıp binmemi beklediğinde eteğime dikkat ederek arabaya bindim. Kapıyı kapatıp hızla yerine geçti ve aracı çalıştırdı. Sürmeye başlamasından kısa bir süre sonra büyük müştemilatın önünde durdu. Arabayı olduğu yere bırakıp derin bir nefes aldı.

Bakışlarımı ona çevirdiğimde gözlerini kısıp torpido gözüne uzandı. Alt dudağını ısırdığı zaman bakışlarımı cama doğru çevirdim. Bize yaklaşan birini fark ettiğimde dudaklarımı araladım.

"Oğuzhan biri geliyor."

Bakışları bana döndüğünde kehribarlarının koyulaştığını fark ettim. Sağ dudağının köşesi yavaşça yukarıya doğru kıvrılırken camın tıklatılması tüm büyüyü bozdu. Dudağının kenarındaki tebessüm bir toz bulutu gibi dağıldığında elini beline götürdü. Belinden bir metalik gri silah çıkarttığında gözlerimin sonuna kadar açılmasına engel olamamıştım. Elindeki silahı torpido gözüne koyup sertçe kapattığında bakışlarımı gözlerine çevirdim.

Kendi kapısını açıp hızla benim olduğum yere geldi. Yanında duran kişiye selam verip kapımı açtı. Eteğime dikkat ederek arabadan indiğimde yanında duran kişinin sınıftaki arkadaşı olduğunu anladım. Acaba gerçekten kendi grubu mu vardı? Burada büyük bir oyun dönüyordu, özellikle de düşüncelerimdekini çözemiyordum.

Zihnimi zehirleyen düşünceleri öldürerek bakışlarımı Oğuzhan'a çevirdim. Elini karnının üzerine koyup bana doğru yaklaştığında elimi aradaki boşluğa geçirdim. Gömleğinden belli olan teninin kasıldığını fark ettiğimde tırnaklarımı istemsizce koluna sapladım.

Oğuzhan, elini yumruk yapıp dudaklarına götürdü. Öksürüp yanına bıraktığında büyük demir kapıdan içeriye girdik. Kalabalık ortama girdiğimizde bütün gözler üzerimizdeydi. Yüzüme sahte bir gülümseme takınıp Oğuzhan'a baktım. Tek kaşı hafifçe yukarıya doğru tırmandığında, dudaklarının köşesi de kaşının kaderini aldı. Kehribarlarını gözlerimden çekmezken içinde yer alan siyahlıkların genişlediğini fark ettim.

"Oğuzhan Bey."

Hareleri benden çekildiğinde boğazını temizleyip karşısındaki adama baktı. Bu adam, Oğuzhan'ın tıpa tıp aynısıydı.

"Baba."

Yüzümdeki gülümseme gerçek bir gülümsemeye dönüştüğünde istemsizce Oğuzhan'ın kolundan çıktım. Elimi karşımdaki adama uzattığımda adamın yüzünde sıcak bir tebessüm ve hayranlık oluşmuştu.

"Merhaba kızım, adın nedir?"

Yutkunup dudaklarımı araladım.

"Eflal efendim."

Elimi sıkıp tokalaştığımızda bakışlarını saniyelik Oğuzhan'a çevirdi. Oğuzhan'ın yüzündeki tebessüm kayıplara karışmıştı ama gözlerindeki parıldama sönmemişti. Bakışları bana çevrildiğinde adını bahşetti.

"Cesur Hancıoğlu."

Kafamı salladım.

"Memnun oldum efendim."

Elimiz ayrıldığında Oğuzhan bir yeri gösterdi.

"Biz anneme bir uğrayalım."

Oğuzhan'ın babası kafasını salladığında Oğuzhan, elini belime koyup yönlendirmeye başladı. Demek soyadı Hancıoğlu'ydu. İç sesimi anında uzaklaştırıp dikkat kesildim. Oğuzhan ile annesinin yanına yaklaştığımızda omzuna dokunup kendine bakmasını sağladı.

Elini belimden çekip el işaretleri yapmaya başladığında annesinin kehribar gözleri ellerine indi. Dudaklarında bir gülümseme olurken bakışları bana döndü. Ellerimi yukarıya doğru kaldırıp gülümsediğimde parmaklarımı oynattım.

"Merhaba, ben Eflal."

Oğuzhan'ın annesinin bakışları hayranlık parıltıları içerirken Oğuzhan'a baktı. Bakışlarım istemsizce Oğuzhan'a döndüğünde gözlerinde saniyelik bir şaşırma parıltısı geçti. Gözleri o parıltıdan hemen sonra eski keskinliğine döndüğünde annesine baktı. Parmakları hareketlenmeye başladığında ellerine baktım.

"Biz fazla kalamayacağız. Yeniden iyi ki doğdun."

Annesi gülümseyip ona sarıldığında dudaklarıma bir tebessüm yerleşti. Onların sevgi dolu manzarasına bakarken annesi Oğuzhan'dan ayrılıp hiç beklemediğim bir anda bana sarıldı. Gülerek ellerimi beline koyduğumda gözlerimi kapattım. Kısa süren sarılmadan sonra birbirimizden ayrıldık.

Oğuzhan elini salladığında tebessüm ederek kafamı eğdim. Koluna girerek evden çıktığımızda beni arabaya bindirdi. Kendisi arabanın önünde dolaşarak sürücü koltuğuna geçtiğinde arabada telefonunun zil sesi yankılandı. Koltuğun yanındaki boşluktan telefonunu alıp ekrana bastı ve kulağına yasladı.

"Ne var?" diye söylendi. Kaşlarını çatarak karşısına bakarken gözlerini kıstı ve gözlerini bana çevirdi. Kehribarları sanki mavilerimde soluklanır gibiydi. Kaşları ağır çekimde düzelirken kafasını iki yana salladı ve önüne döndü. Yeniden kaşları çatıldığında dudakları aralandı.

"Geliyorum."

Telefonu kapatıp bakışlarını bana çevirdi.

"Senden bugün bir şey daha isteyeceğim." dedi ve hızla arabayı çalıştırdı. Bakışlarım yola doğru çevrildiğinde nereye gideceğimizi izlemeye başladım. Bir süre sonra neon ışıklarla donatılmış bir yerin önünde durmuştuk. Kapıda bekleyen iki korumaya bakarken üstlerinde asılı olan tabelaya gözüm ilişti. Kan kırmızı renginde yazılmış bir yazı vardı.

"Bugün benimle bir oyun oynamanı istiyorum."

Kaşlarımı çatıp gözlerimi ona doğru çevirdim.

"Ne gibi bir oyun?"

Kehribarları kısıldı ve derin bir nefes alıp bakışlarını mavilerimden çekti. Kan kırmızı rengindeki yazıya odaklandı. "Andromeda."

-

 

 

BÖLÜM SONU

SOSYAL MEDYA HESAPLARI;

Instagram: _jupiterdebirokur

Tiktok: jr.napolita

X: sultanakr9

 

 

 

 

 

Loading...
0%