@sultanakr
|
Yazılma Tarihi: 11 Temmuz 2021 Oy ve yorumlarınızı lütfen eksik etmeyin, keyifli okumalar.
“Acının Ebedi Ruhu” Eflâl Keskin, Ağzından Zihnimde akmakta olan bir kum saatinin sesini duyuyordum. Kum saatinin altında birikmeye devam kumların sanki içine gömülmüştüm. İnce, dar kısımdan geçen tanecikler üzerime doğru akıyordu. Bedenime yapışmış kum tanelerinin ağırlığı, ruhumdaki ağırlığa eşitti. Sanki geçmiş, üzerime çöküyordu. Geçmiş. Ona ne yapmıştım da üzerime ağırlığını bırakıyordu? Peki, ben kimdim? Ben, Eflal. Adımın anlamı kurak ve bitkisiz yer demekti. Bir insana verilen adın onu hayatı boyunca yönlendireceğini bilmiyordum. Umursamadım ve bana verilen bu isimle yaşamaya devam ettim. Bir gün salondaki konsolun üzerinde duran portreyi yere düşürüp kırdığımda yalnız olmadığımı fark ettim. İnsan yalnız olmaz mıydı? Bir beden ile yaşamaz mıydı? Babam beni, sırf konsolun üzerinde duran portreyi kırdığım için dövdüğünde gözümden akmayan yaşların içime aktığını fark ettim ve ruhumla o zaman tanıştım. Ruhumun kapılarını araladığımda birini gördüm. Küçük bir kız çocuğu ağlayarak bana bakıyordu. Sesini hiçbir zaman duyamamıştım. Ruhumda yaşayan küçük bir kız çocuğu olduğunu 8 yaşımda öğrenmiştim. O günden sonra varlığını hissetmeye başladım. Düşündüğüm, içime kapandığım ve ağladığım zamanlarda ruhumun kapıları aralanıyor ve zihnime hıçkırık sesleri doluyordu. Sessizliğin ve sakinliğin arasında tek dostum olan o kız çocuğu nedense hiç büyümüyordu. Dış görünüşüm ve düşüncelerim olgunlaşırken o, hep küçük kalmıştı. Bir gün, gecenin kör vaktinde elimdeki bıçağı babamın kalbine sapladığımda o kızın orada olmadığını fark ettim. Babamın kanlı bedenini ambulans ile götürdüklerinde odama gittim ve tüm ışıkları kapatıp pencerenin önünde durdum. Arkam karanlıktı, bedenime sadece sokak lambası vuruyordu. Bakışlarımı ellerime indirdiğimde oradaki kanın görüntüsü sanki hiç silinmeyecek gibi zihnimin her köşesine kazınmıştı. Göz kapaklarım istemsizce kapandığında ona ulaşmak istedim. Ruhumdan giden, o kız çocuğuna bir kez sarılmak ve dertleşmek istedim ama yoktu. Gözlerimi açtığımda yaşım 18 idi. Ben, hiçbir şeyi unutmamıştım fakat herkes öyle sanmıştı. Her şey zihnimden, ruhumun aralı kapısına doğru akmış ve içeride dolmuştu. O küçük kızın yokluğunu acı doldurmuştu. Her şey güzel giderken, 'Tamam, artık her şey sona erdi.' diye zannederken başka bir yerden acı doğdu. Annemin kanser olduğunu öğrendiğimde bir başka insan hayatıma girdi. Annemin ameliyat olmasını sağladığında bana sunduğu seçimi kabul etmek zorunda kalmıştım. Beni Andromeda diye bir oyunla tanıştırdı ve bilmediğim sırların içine dahil etti. Adı, Oğuzhan Özgür Hancıoğlu'ydu. Zaman geçti ve bende Andromeda'nın içinde var oldum. Sırlar birbirini kovaladı ve gizemler birbirini açıklığa kavuşturmaya başladı. Bunlardan en büyüğü de tam karşımda duruyordu. Masanın üzerinde sayfası açık olan günlüğe bir kez daha baktım. Günlüğün kime ait olduğu belliydi. Andromeda'ya. Sandalyeyi çekip oturduğumda derin bir nefes aldım. Yüzleşmeye ya da Andromeda'nın ne yaşadığını öğrenmeye hazır mıydım? Gözlerimi kırpıştırıp bir sayfa çevirdiğimde sayfanın sağ üst köşesindeki tarihi gördüm. Belki de bu tarih, soğuk bir gecenin ardındaki karanlığa gömülmüş bir anı hatırlatacaktı. 18.02.2018 Gelecek. Geleceğim artık geçmişin sayfalarına karışmış ve kaybolmuştu. Susamışlığını kan ile gidermiş, açlığını ise yırtık sayfalarla geçirmişti. Dört bir yanım yönsüz kalmış ve ben bir hiçliğin ortasında sürüklenmeye başlamıştım. Geçmişin acımasız sayfalarında kilitlenmiş gelecek, ruhumun parçalarından da birer esinti koparmıştı. Sözcükler birbirine karışmış ve cümleleri anlamsız kılmıştı. Geçmiş geleceği yok etmeye çalışırken benden de beni alıp götürmüştü. Aidoneus, Perseus'un katiliydi. Aidoneus, Perseus'un katiliydi ve bunu ilk öğrenen Andromeda olmuştu. Barbaros ile olan ilişkimiz en çokta Alpay'ı sinirlendirmişti. Geçmişin kaygısı ve kavgası geleceğimize darbe misali düşmüş ve ortalığı cehenneme dönüştürmüştü. Geçmiş Alpaydı. İki kardeş arasında geçen bu kavgadan hiç kimsenin haberi yoktu ve olmayacaktı. Yalnızca bir kişi, aralarında geçen bu kavganın ve işlenen cinayetin sanığı olabilecekti. Her şey Oğuzhan'ın doğum gününden bir hafta önce olmaya başlamıştı. Bir gece vakti gittikçe harlanan fısıldaşmalara gözlerimi uykudan araladım. Odada yalnızca Alpay'ın ve Barbaros'un sesi vardı. Onlara sırtım dönük olduğu için uyandığımı fark etmemişlerdi. Derin fısıldaşmalar anlaşılmaya başlandığında dikkatimi onlara vererek dinlemeye çalıştım. "Dedemin sana vereceği hisselerden vazgeçeceksin yoksa seni pişman ederim Barbaros." Alpay'ın karın ağrısı belliydi. "O hisselerde en çok benim ve Özgür'ün hakkı var. Sen bar köşelerinde sürterken en çok o şirketi kurtarmak için uğraştık." Odadaki gerginlik nefes alışverişlerimi bozmaya yetmişti. "Seni öldürürüm Barbaros!" Nefesimin kesildiğini işte o anda farkına varmıştım. Kalbimin hızlanan ritmini bastırmak için yutkunmak istedim fakat boğazıma büyük bir yumru takılmıştı. Bu yumrunun adı belliydi, korkuydu. "Beni tehdit mi ediyorsun Aidoneus?" Barbaros, yalnızca sinirlendiğinde Alpay'a Aidoneus derdi. Sırtımda yüklü bakışları hissettiğimde gözlerimi kapattım. Nefes alış verişlerimi dizginlemeye çalıştım. "Geleceğini mahvederim Perseus. Etrafında ne varsa yok ederim. Geçmişin içindeki geleceği senden alırım." Zihnim bu cümleyi bin bir düşünceye ayırırken bir sesin ruhumda fısıltısını işittim. Zihnim bütün düşünceleri bir kenara ittirip bir anıyı çağırdı. Beni ve Barbaros'un olduğu en güzel ve özel sahnelerden biriydi. Bir erkeğin ruhuma dokunduğunu hissettiğim an, o andı. "Sen benim geçmişimin içindeki tek geleceksin Andromeda." Kurduğu cümledeki son sözcüğün anlamını bilmiyordum. O anın büyüsüne kapılarak sadece onu öptüğümü hatırlıyordum. Sert kapanan kapı sesiyle irkilirken zihnimdeki anı bulutu yok oldu. Kolumun üzerine konan elin sahibine döndüğümde bir çift kehribar göz odağıma girdi. Göz bebeklerinin içinde belli olan bir karanlık vardı. "Her şeyi duydun değil mi?" Cevap vermeden beklediğimde elini yanağıma götürüp başparmağıyla sol gözümün altını sildi. Ağladığımı o an anlamıştım. "Olacakları ve yapılması gerekeni biliyorsun Andromeda." Titreyen çenemi durdurmak için dişlerimi sıktığımda Barbaros kollarını bana sarıp yatağa uzandı. "Susturulmuş düşünceler, idam cezası verilmiş kişilere aittir Nalan. Adını koyamadığımız bir durumun içine doğru sürükleniyoruz. Yapacağımız tek şey hiçbir şey yapmamak." Bu onun benimle son konuşması gibi bir şeyi olmuştu. O günden sonra kesinlikle o konu açılmamış ve biz her şey normalmiş gibi devam etmiştik fakat bugüne kadar. Bugün öğle namazından sonra Barbaros gömüldü. Barbaros, ölmeden önceki görevini yerine getirdi. Emanet Oğuzhan'a ulaştırıldı. Sıra benim görevime geldi. Bu günlüğü nasıl bulduğunu bilmiyorum ama öncelikle hiç kimseye bir şey söylememen konusunda seni uyarıyorum. Eğer bizden biriysen günlüğün en arka sayfasına zımbalanmış Cd görüntüleri, bir yolunu bulup Cesur Hancıoğlu'na izlettir. Eğer bizden biri değilsen geçmişin laneti yakanı bırakmasın. Benim vaktim daralıyor. Bunu okuyan kişi, bir şeyi unutmamanı istiyorum. Geçmiş geleceği esir aldı ve biz başaramadık. Eğer kendini özgür hissediyorsan bu günlükten Oğuzhan'a bahset. O senin tek yolun ve yardımcın olacaktır. Dolan gözlerimi kırpıştırdığımda sol yanağımdan boynuma doğru akan yaşın süzülüşünü hissettim. Dört mevsim şimdi senin ruhun, Yaprak gibi dökülüyor duvarların. Yağmur damlaları gözyaşına dönüşüyor, Adına da hazan diyorlar. Geçmiş ve geleceğin ebedi ruhu, Andromeda. Andromeda yazısının üzerindeki kan damlası, tüm tüylerimin ürpermesine neden olmuştu. Hızla kendimi toparlayarak günlüğün sonunu açtığımda Cd'nin orada olmadığını fark ettim. "Bunu mu arıyorsun Hera?" Tanıdık bir ses kulağıma ulaştığında irkilerek arkamı döndüm. Karanlığın içine sakladığı bedenini hareket ettirdiğinde yüzündeki ifadeyi görebiliyordum. Perseus'un katili Aidoneus tam karşımdaydı. "Geçmişi kurcalarsan geleceği kirletirsin Hera. Zeus sana bunu öğretmedi mi?" Sandalyeden kalkıp ondan uzaklaştım. Sol elimde tuttuğum günlüğün içine saklanmış ruhtan güç almaya çalıştım. Bir şarjör sesi işittiğimde bana doğru uzatılan parlak metali fark ettim. Kafamı iki yana sallayıp ona doğru bir adım attım. "Özgür bana hiçbir zaman geçmişten kaçmamayı öğretti ve bana, 'Sadece aptallar ve korkaklar geçmişten korktuğu için onu kurcalamaz.' dedi." Alpay'ın kaşları çatıldı. "Her sır, bedenin ruh bulmuş halidir Hera. Ruh öldüğünde sırları da onunla beraber kara toprağın altına girer. Tıpkı o günlüğün sahibinin öldüğü gibi." Bana doğru bir adım yaklaştı. "Geleceği geçmiş, geçmiş ise acı doğurur." Odanın içinde bir silah sesi yankılandığında bedenimdeki keskin acıyı hissettim. Elimi kalbimin üzerine istemsizce götürdüğümde avucumdaki ıslaklığın yoğunluğunu fark etmiştim. Elimdeki günlük yere düşerken ayaklarım bedenimi taşıyamayıp dizlerimin üzerine çökmemi sağladı. Acı, geçmişin kuklasıydı. Geçmiş, yaşanan acıları elinde tutuyordu ve zamanı geldikçe onunla oynuyordu. O kukla aslında bizdik. Biz, acıya dönüşmüş birer bedendik. Bedenimin yere düştüğünü yanağımın soğuk parkeye değdiğinde hissettim. Bana yaklaşan adımlar bulanıklaşmaya başladığında gözlerimin kapanmak üzere olduğunu fark ediyordum. "Perseus, Andromeda'nın bedenini acıya dönüştürdü Eflal. Barbaros Nalan'a sadece acı verdi. Ona 'Geçmişim içindeki tek geleceğim sensin.' dedi ama aslında onu kukla yerine kullandı. Bana acı çektirmek için, onu sevdiğimi gördüğü için hepimize ihanet etti." Gözlerim karanlığa hapsolduğunda ruhumda bir adamın sesi yankılandı. Kurduğu cümle zihnimde dolaşırken ona hak vermem gerektiğini anlamıştım ama geç olmuştu. "Gerçekler ortaya çıkmadan önce geçmiş harekete geçecektir." Bulanıklaşan görüntüye bir başka sahne girdi. "Hayır, Alpay ne yaptığımızı anlamayacak Özgür." Bir çift kehribar gözün odağımda olduğunu fark ettim. Kafasını iki yana salladı. "Hayır, Alpay ne yaptığımızı anlayacak ve anladığında sonumuzu onlara çevirecek Eflal." Özgür haklıydı. Aidoneus harekete geçmişti. Aidoneus, geçmişti. Andromeda ise geleceğin ta kendisiydi. Geçmiş geleceğe aşık olmuştu ama kavuşmaları imkânsızdı. Geçmiş bunun acısına katlanamadı ve aşık olduğu kadının bedenini her şeye rağmen acıya boğdu. Boğulan geleceğin ebedi ruhu Andromeda'ydı. Acının edebi ruhu ise bendim. -
1.KİTABIN SONU SOSYAL MEDYA HESAPLARI; Instagram: _jupiterdebirokur Tiktok: jr.napolita X: sultanakr9
|
0% |