Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. BÖLÜM: "ŞEYTAN'IN SIRRI"

@sultanakr

Yazılma Tarihi: 9 Ocak 2021

Oy ve yorumlarınızı lütfen eksik etmeyin, keyifli okumalar.

 

“Şeytan’ın Sırrı”

Eflal Keskin, Ağzından

Zihnimin içinde, ruhumun en karanlık odalarında benliğim saklıydı. O benliği taşıyan bir kız çocuğunun varlığından haberim vardı. Birlikte, el ele vermiş bir şekilde sonumuzu yazıyorduk ama onun bundan haberi yoktu. O, geçmişte kalmış küçüklüğümdü ben ise gelecekle geçmişin arasındaki köprüde kalmış zavallı.

Şoför mahallinde oturan adama baktığımda gözlerimi kıstım. Daha yeni tanıştığım birinin teklifini kabul etmiş ve şu an onunla birlikteydim. Gözlerinin odağında gördüğüm yazıya yeniden baktım. İçinde bulunduğumuz sırrın ilk yazgısıydı.

Andromeda.

Adının anlamını bilmediğim, beni kendine dahil edecek bir mekândı. Oğuzhan arabadan indiğinde bakışlarımı mekâna çevirdim. Kapının önündeki iri yarı adamlardan biri ona doğru yaklaştı. Elini önünde bağladığında kaşlarımın çatıldığını fark ettim.

Oğuzhan, dudaklarını aralayıp önündeki adama bir şeyler söyledi. İri gövdeli adam Oğuzhan'ın söylediği şeye kafa salladığında Oğuzhan'ın bakışları bana döndü. Filmli camlardan beni göremediğini bildiğim için çatık kaşlarımı düzelttim ve derin bir nefes aldım. Neler olduğunu ve olacağını bilmiyordum ama ucunun bana dokunacağını biliyordum.

Oğuzhan'ın karşısındaki adam içeriye gittiğinde Oğuzhan arabaya doğru yaklaştı. Emniyet kemerimi çözüp kapıyı açtığımda arabadan indim ve karşısına dikildim. Kehribar hareleri mavilerime değdiğinde eliyle mekânı gösterdi. Kafamı mekâna doğru çevirdiğimde birçok insanın dışarıya çıktığını gördüm. İnsanlar dağılmaya başladığında bir elini belime koydu. Tenimde hissettiğim eli ürpermeme neden olurken içeriye girmek için hareketlendik.

Kapıdan girdiğimiz ilk anda bizi dar bir koridor karşıladı. İki kişi rahatlıkla geçebilirdi ama üçündü bir kişi ancak arkamızdan gelebilirdi. Duvar köşelerine monte edilmiş kırmızı ve mavi renkler zihnimin, bedenime korku salgılamasına sebep oluyordu. Bu renkler, bana geçmişi hatırlatıyordu.

Dar koridorun sonu geniş bir alana açıldığında bir bar ortamı olduğunu fark ettim. İçeride hiç kimse kalmamıştı. Barın daha derinliklerine yürümeye başladıkça bir koridora daha girdik. Mavi ışıkların yoğun olduğu bu koridor, biraz daha sakinleşmemi sağlamıştı. Dar koridorun sonuna doğru yaklaştığımızı fark ederken insan sesleri duymaya başladım. Biraz önce insanları dışarıya çıkartmamışlar mıydı?

Koridorun sonuna geldiğimizde Oğuzhan kırmızı saten perdeyi tek eliyle yana doğru sıyırdı. Karşımdaki manzarayla nefesimi tutarken göz bebeklerimin irileştiğini hissetmiştim. Poker masalarına benzeyen masalarda insanlar etrafına toplanmışlardı.

"Kazandım!"

Birden bağıran kadınla irkildiğimde küçük bir alkış tufanı koptu. Tuttuğum nefesi yavaşça burnumdan bırakırken Oğuzhan, beni bir yere doğru yönlendirmeye devam etti. Kırmızı kapının önünde durduğumuzda kapıyı açtı ve içeriye girmemi bekledi. İçeriye girdiğimde siyah, büyük bir masa ve yine aynı renkte deri bir koltuk vardı.

Deri koltuğa doğru ilerlediğimde kapıyı kapatıp masaya doğru ilerledi. Tekerlekli sandalyeyi kendine doğru çekip oturdu ve masaya doğru yaklaştırdı. Ellerini masanın üzerinde birbirine kenetleyip kehribarlarını bana kilitledi. Soğuk bakışlarından mavilerimi çekip odada gezdirdim. Mekânın içine göre bu oda biraz daha sıcaktı ve karşımdaki duvarın içine gömülmüş bir içki dolabı vardı.

Harelerimi yeniden Oğuzhan'a çevirdiğimde gözlerinin hâlâ bende olduğunu fark ettim. Odanın kapısı tıklandığı anda gözlerini gözlerimden koparttı ve kapıya baktı. Biçimli kaşlarının ortası çukurlaştığında derin bir nefes aldı.

"Gel." diye bağırdı.

Odanın kapısı açıldığında dışarıda gördüğüm iri yarı olan adam içeriye girdi. Bakışları hiç bana değmeden çaprazımda oturan adama kilitlendi.

"Oyun hazır." dedi.

Bakışlarım Oğuzhan'a çevrildiğinde kafasını yavaşça aşağıya eğip kaldırdı. Adam odadan çıktığında bakışları beni buldu. Omuzlarının yükselip alçaldığını gördüğümde arkasına yaslandı ve dudaklarını araladı fakat konuşmadı. Dudaklarının arasından aldığı nefesi burnundan verirken dudaklarını kapattı.

Sandalyeyi geriye doğru ittirip ayağa kalktı ve yanıma doğru ilerledi. Önümdeki sehpaya eğilip çekmecesini açtı ve elini içine soktu. Elini geri çıkarttığında avucunda iki adet zar vardı. Zarlardan biri mavi diğeri ise kırmızıydı. Avucundaki zarları bana doğru uzattığında kendi elime aldım. Sağ elimde kırmızı sol elimde ise mavi olanı tutuyordum. Şaşkın harelerimi gözlerine diktiğimde ellerini cebine soktu ve derin bir nefes aldı.

"Andromeda, zarlarla oynanan bir oyundur. Sağ elinde tuttuğun kırmızı zar ceza zarı, mavi ise görev zarıdır. Eğer oyun oynayacaksan masana görevli bir garson gönderilir ve zarlar ona teslim edilir. Garsonun sana verdiği kâğıda istediğin bir miktar yazılır ve oyun açılır. Garson masaya zarları attıktan sonra oyun artık başlar. İki zar masada durduktan sonra sayılara bakılır. Mavi zar, kırmızı zardan daha düşük bir sayı gelirse oyun sonlanır ve ceza kırmızı zara yani karşı rakibe uygulanır."

Derin bir nefes daha aldı.

"Ceza kesilen oyuncu oyundan atılır ve diğer bir tura kadar oyuna dahil edilmez."

Kaşlarımın git gide alnımın ortasında birleştiğini fark ettiğimde Oğuzhan cümlesine devam etti.

"Benim bugün senden istediğim yalnız bir şey var Eflal. Kırmızı zarı ne olursa olsun kullanmaman. Bizim çocuklar oynarken iki kere kırmızı zar ile karşı taraftan ceza aldı. Senden istediğim ceza almadan oyunu sonlandırmak."

İçimden bir gülme isteği gelirken dudaklarımı aralamak zorunda kalmıştım.

"Sen neden oynamıyorsun?"

Ciddi suratını bozmadan durduğunda yüzümdeki gülümseme dondu ve eriyen bir buz gibi kayboldu.

"Ben bir oyun kurucusuyum. Yalnızca canım istediğim zaman oynarım ve unutma ki Eflal, uyuşturucu satıcısı uyuşturucu kullanmaz."

Kurduğu cümlelerle aldığım nefesin ciğerlerime gitmediğini hissettiğimde gözlerimi kırpıştırdım. Zihnimde bin bir düşünce gezinirken içlerinden biri çıktı ve 'Yapma.' dedi. Kuruduğunu hissettiğim dudaklarımı yalayarak zihnimdeki o sesi def ettim.

"Peki görevler nasıl belirleniyor?"

Derin bir nefes alıp bakışlarını gözlerime dikti.

"Başka bir insanın canını yakmak."

Soluğumun soluk borusuna takıldığını hissettiğimde istemsizce elimi boğazıma götürmek istedim. Bir insanın canını yakmak cümlesi nasıl olur da dile bu kadar kolay alınabilirdi? Derin bir nefes almaya çalıştığımda karşımdaki adamın bakışları yumuşadı. Ellerini kenetleyip alt dudağını dişlerinin arasına aldı.

"Gözlerindeki korku bana küçük bir çocuğu hatırlatıyor fakat ben cümlemi bitirmedim. Başka bir insanın canını yakmak kolaydır ama en zoru nedir biliyor musun Eflal?"

Kafasını iki yana salladı.

"Psikolojik yıkım. Sen bir insanı öldürmeden ve yahut yaralamadan ancak bu şekilde yaralayabilirsin. Oyunda ve savaşta her şey mubahtır. Bunu sakın unutma."

Oğuzhan, haklıydı. İnsanoğlunun hayatında, zihninde ve ruhunda psikolojik yıkım vardı. Ne yapacağımı bilmiyordum ama ona ödemem gerek büyük bir para vardı belki de bu oyundan sonra o parayı geri istemeyecekti. Aklımdaki soruyu dilime yansıttım.

“Bu yüzden mi psikoloji okuyorsun?” diye sorduğumda gözleri kısıldı.

“Evet, insanların psikolojilerini daha iyi anlayabilmek için.”

Şahsen yadırgamadım. Çünkü bende kendimi iyileştirmek için psikoloji okuyordum. Yavaşça ayağa kalktım ve elimi ona doğru uzattım. Hareleri gözlerimde dolanıp ellerime indi.

Birbirine kenetlediği ellerini çözüp birini elime doğru uzattı. Kemikli parmaklarıyla elimi tutup kendine doğru sertçe çekti. Öne doğru yalpalayarak gövdesine çarptığımda yüzümü biraz yukarıya kaldırdım. Başını aşağıya eğdiğinde alnı alnıma değdi. İçinde olduğum durumla nefes bile alamazken kaşlarının çatıldığını fark ettim.

"Andromeda'yı kafanda nasıl şekillendirdin bilmiyorum ama kirli bir oyundur. O kire bulanan bir daha temizlenemez. Daima geçmiş ile gelecek arasındaki bir köprüde yaşarsın. Peki, şimdi oyunu kabul ediyor musun?”

Kehribar gözleri gözlerimde bir duygu aramak istercesine hızla hareket ederken teninden yayılan koku ciğerlerime doluyordu. Gözlerimi kapatıp durdum ve ruhuma bakmak istedim. Geçmiş ile gelecek arasında kurulmuş olan köprüde kalmış kızı izledim. Kaybedecek neyi vardı? Gözlerimi açtığımda köprüde duran kızın hislerini paylaştım.

"Kabul."

Oğuzhan, kafasını sallayıp bedenini bedenimden uzaklaştırdı ve eliyle kapıyı gösterdi. Onun önünden ilerlerken sırtıma batan bakışları hissedebiliyordum. Odadan çıktığımızda içeride kimsenin kalmadığını fark ettim. Yalnızca çıplak kalmış masa ve sandalyeler kalmıştı.

Oğuzhan yanımdan geçip bir masaya doğru ilerlediğinde karşıdan gelen insanları fark ettim. Beş kişilerdi ve en önlerinde bir adam yürüyordu. Adam, Oğuzhan'a o kadar benziyordu ki kardeşi olduğunu bilsem ikizi derdim. Oğuzhan ve ona benzeyen adam karşı karşıya geldiklerinde boylarının bile eşit olduğunu fark ettim. Adımlarımı Oğuzhan'ın yanına yönlendirdiğimde karşısındaki adamın gözleri bana kaydı.

"Oyuncuyu bulmuşsun." dedi, bariton bir ses tonuyla.

Oğuzhan'ın karşısındaki adamın söyledikleri zihnimde çınlarken arkama bakmadan kaçmak istedim ama artık çok geçti.

"Oğuzhan beni tanıştırsana. Kızın, kiminle oyun oynayacağını öğrensin."

Bakışlarımı güçlükle ondan çekip Oğuzhan'a baktım. Gerilmiş çehresiyle karşısındaki adama bakmaya devam ediyordu. Harelerimi yeniden o adama çevirdiğimde elini bana doğru uzattı.

"Ben Alpay Aras Hancıoğlu, Oğuzhan Özgür Hancıoğlu'nun ağabeysiyim."

Mavilerim yeniden Oğuzhan'a çevrildiğinde zihnimde bir soru daha oluştu. Onun ikinci bir ismi mi vardı ve en önemlisi o bir ağabeye mi sahipti?

"Ve."

Bir tutsak, prangalı ellerinden kurtulduğunda yine o kişiye koşuyorsa bir sorun var demekti. Oğuzhan'ın ağabeyine baktığımda cümlesine devam etti.

"Andromeda'nın ikinci kurucusuyum ve sen bugün şeytanla oynayacaksın."

İçimde bir yerlerde biri çığlık çığlığa bağırmaya başladı. Ruhumdaki kızın silueti kayboldu, geçmiş ile geleceğin arasındaki köprü yıkıldı ve oradaki benliğim suya gömüldü.

Andromeda.

Şeytanın insan bedenine girip yönettiği oyunun adı buydu.

-

 

BÖLÜM SONU

SOSYAL MEDYA HESAPLARI;

Instagram: _jupiterdebirokur

Tiktok: jr.napolita

X: sultanakr9

 

 

 

Loading...
0%