Yeni Üyelik
7.
Bölüm

6. BÖLÜM: "HERA"

@sultanakr

Yazılma tarihi: 17 Ocak 2021

Oy ve yorumlarınızı lütfen eksik etmeyin, keyifli okumalar.

 

“Hera”

Eflal Keskin, Ağzından

Zaman üzerimize akıyordu. Gürültülü sesi dikkatimizi dağıtarak düşünmemizi engelliyordu. Kafamı iki yana sallayarak zihnimdeki sesten kurtulmaya çalıştım fakat sürekli tekrar ediyordu.

Zeus'un zaafı, Hera.

Bakışlarımı karşımdaki adamın gözlerine diktiğimde kaşlarımı derince çattım. Zaman, sanki bizi bir kum saatinin içine hapsedip üzerimize kum tanelerini savuruyordu. İkimizde bir savaşın içine girmiştik ve bu savaşın galibi kimin olacağı meçhuldü.

"Artık oyunu başlatalım."

Dudaklarımın arasından dökülen cümle, mekana yayılan sessizliği bozmuştu. Bakışlarımı Oğuzhan'a çevirdiğimde gözlerini benden çekip garsona baktı. Garson, elindeki zarlarla masaya yaklaşıp tam ortaya bıraktı. Mavi ve kırmızı zar birbirinden ayrı yerlerde dönmeye başladıklarında gözlerimi kapatıp açtım. Zarlar durduğunda oluşan görselle başımı yere eğdim.

"İki el ve bir ceza. Oyunun galibi Hera."

Bakışlarımı karşımdaki adama diktiğimde ellerimi çenemin altında bağladım. Sağ dudağımın kenarı sinsice yukarıya tırmandığında karşımdaki adam ayağa kalkıp mekanın çıkışına doğru ilerledi. Çenemin altında bağladığım ellerimi masanın üzerine koyup ayağa kalktım. Alpay Hancıoğlu'na bakıp elimle karşımdaki sandalyeyi gösterdim.

"Var mısın?"

Alpay, kehribar gözlerini kısıp karşımdaki sandalyeye oturdu. Garson masanın üzerindeki zarları alıp avuçlarının içinde döndürüp yeniden masanın ortasına bıraktı. Zarlar hızla dönüp durduklarında bakışlarımı Alpay'a çevirdim. Tek kaşım yukarıya tırmandığında garson önümüze iki tane kağıt bıraktı.

"Oyun ücretlerinizi lütfen buraya yazın."

Kalemi elime alıp aklımdaki rakamı kağıda kazıdığımda arkamda fısıltılar oluşmaya başladı.

"Sessiz."

Oğuzhan'ın sesi tüm fısıltıları yok ettiğinde kalemi kenara bırakıp kağıdı garsona uzattım. Garson ikimizin de kağıdını alıp bakışlarını üzerimizde gezdirdi.

"Aidoneus'un yalnızca mavi zarı atma hakkı bulunmaktadır. Eğer iki haricinde bir sayı gelirse sıra Hera'ya geçer. Hera, iki zarı da altı noktayla bitirirse oyun Hera'nın olur."

Garson cümlelerini sıraladıktan sonra mavi zarı eline alıp masaya attı. Mavi zar dönerek durduğunda gelen üç noktayla derin bir nefes aldım. Alpay, elini masaya vurduğunda dudaklarımda hırçın bir gülümseme oluştu. Damarlarımda akan kan bir zehirle dolmuştu ve o zehir şu an beni ayakta tutan belki de tek etkendi. Garson masadaki iki zarı alıp masaya attığında ellerimi çenemin altında birleştirip zarları izledim. Mavi zar altı noktayla dururken kırmızı zarda altı tane noktayla durmuştu. Ellerimi çenemin altından çekip arkama yaslandığımda biri omuzlarımdan tutup hafifçe sarstı. Gülerek arkama baktığımda Oğuzhan'ın arkadaşı olduğunu fark ettim.

Bakışlarım istemsizce Oğuzhan'a çevrildiğinde çatılmış kaşlarıyla omzumdaki ele bakıyordu. Ayağa kalkıp garsonun elindeki kağıdı aldım ve Alpay'a doğru uzattım.

"Beş kuruşluk şerefin olmadığı için belki cüzdanıma beş kuruşun girer diye düşündüm."

Beş kuruş yazan miktarı masanın ortasına bırakıp kırmızı kapılı odaya doğru ilerledim. Arkada kırılan şeyleri umursamadan odaya girdiğimde elimi dudağımın üzerine kapatıp gülmeye başladım. Odanın kapısı sertçe açılırken arkamı döndüm. Bir çift sinirli kehribar gözlerle karşı karşıya geldiğimde elim hâlâ dudaklarımın üzerindeydi. Kapı hızla kapandığında Oğuzhan bir adımda karşıma geçti. Ellerini gömleğimin yakasına koyup kendine doğru çektiğinde dudakları elimin üzerine değdi.

"Sen Hera."

Dudaklarından çıkan sözcükler dudaklarıma çarparken sıcak nefesi karnımın içindeki kelebekleri harekete geçiriyordu.

"Zeus'un zaafı olmayı hak ediyorsun."

Oğuzhan, ellerini yakamdan çekip yanımdan geçtiğinde ne zaman tuttuğumu fark etmediğim nefesimi bıraktım. Deri koltuğa doğru ilerleyip oturduğumda Oğuzhan, kendi sandalyesine oturup arkasına yaslandı. Kapı çalınıp açıldığında arkadaşları gülüşerek içeriye girdi. Bana bakarak gülmeye devam ederlerken her biri farklı koltuklara oturdu. İçlerinden biri oturmadan duvarın içine gömülü olan dolaba doğru ilerledi. Dolabın kapaklarını iki yana açıp yüzünü bize doğru döndürdü.

"Beş kuruşluk bir kazancımız için viski içmeye ne dersiniz?"

Herkes gülmeye başladığında başımı yere eğip gülmeye başladım. Gözlerimi Oğuzhan'a çevirdiğimde masaya doğru eğilmiş bana bakıyor olduğunu gördüm. Başımı yerden kaldırıp ona bakmaya devam ettiğimde kafasını sallayıp arkadaşına baktı.

"Hera'ya da viski koy."

Yeniden göz göze geldiğimizde uzatılan bardakla eteğime dikkat ederek bacak bacak üstüne attım. Herkes içkisini eline aldığında Oğuzhan elindeki bardakla sandalyesinden kalkıp benim yanıma doğru geldi ve oturdu. Bardağını havaya doğru kaldırıp öne uzattığında ciddileşti.

"Beş kuruşa."

Bardağımı onun yaptığı gibi havaya kaldırıp dudaklarımı araladım.

"Beş kuruşa."

Odanın içinde kahkahalar koparken bardaklardan çıkan sesler kulağıma hoşluk kattı. Bardağı dudaklarıma götürüp bir yudum aldım ve önümdeki sehpanın üzerine bıraktım. Bakışlarımı Oğuzhan'ın arkadaşlarında gezdirip dudaklarımı araladım.

"Yalnız ben sizi hâlâ tanımıyorum."

Oğuzhan kafasını salladığında elini tam karşımdaki kişiye uzattı. Kahverengi gözlü ve siyah saçlı biriydi.

"İsmi Bartu ama biz ona arkadaşlar arasında Barut diyoruz."

Tebessüm ettim. Bakışlarım yeşil gözlü, sarı saçlı çocuğa kaydığında Oğuzhan'ın sesini duydum.

"Aybars."

Aybars'ın yanındaki kahverengi gözlü ve siyah saçlı kişiye odaklandım. Bartu'nun tıpa tıp aynısıydı.

"Bartu'nun ikizi Ateş. Sürekli yan yana durdukları için Ateş ve Barut olmuş oluyorlar."

Gülerek kafamı salladığımda son kişiye baktım. Elini yumruk yapıp öksürdü. Öne doğru eğilerek kafa selamı verdi.

"Tuna aramızdaki en sakinidir fakat oyunda hırçındır."

Onun yaptığı gibi kafa selamı verdiğinde gülerek kafasını salladı.

"Benim de adım Eflal."

Herkes yeniden gülmeye başladığında bakışlarımı anlamsızca Oğuzhan'a çevirdim. Bakışlarını bana çevirip dudaklarını araladı.

"Onlar gruba giren kıza ismiyle seslenmez, lakabını kullanır. Dışarıda arkadaş gibi ismini söylerler. Koyduğumuz saçma bir kural işte." diye söylendi, Oğuzhan.

Kafamı anladığımı göstermek için salladım.

"Oyunu nasıl bu kadar çabuk öğrenebildin?" diye sordu, adının Aybars olduğunu öğrendiğim kişi.

Gülümsedim.

"Oyun kurucunuz aynı zamanda çok iyi bir öğretici."

Yeniden odada kahkahalar koptuğunda sehpanın üzerindeki viskiden bir yudum alıp yerine bıraktım. Karşımda oturan, adının Bartu olduğunu öğrendiğim kişi ayağa kalktı ve arkadaşlarına döndü.

"Biz yavaştan kaçalım Özgür."

Bakışlarımı Oğuzhan'a çevirdiğimde kafasını sallayıp elindeki boş bardağı sehpanın üzerine bıraktı. Arkadaşlarına baktığım sırada hepsi bana kafa selamı verdi. Başımı hafifçe öne eğip selamlarına karşılık verdim ve gülümsedim.

"Aramıza hoş geldin Hera."

Hera.

Zihnimde kutsal bir ismin nidaları dolaşıyordu. Dudaklarımdaki gülümseme büyüdüğünde kafamı bir kere daha eğdim.

"Hoş buldum."

Oğuzhan, arkadaşlarını odadan çıkardığında sehpanın üzerindeki viski bardağını alıp içindeki sıvıyı bitirdim. Bardağı yerine bıraktığımda zihnime annemin görüntüsü düştü. Ayağa kalktığımda Oğuzhan odaya giriyordu. Tek kaşının yukarıya doğru tırmandığını fark ettiğimde koltuğun üzerindeki çantamı omzuma taktım.

"Annemin yanına gitmem gerek."

Oğuzhan, bakışlarını benden çekmeden kafasını salladığında yanına doğru ilerledim. Yanından geçeceğim sırada elini koluma koyup beni kendine doğru çekti. Sırtım kapıya doğru yaslandığında mavi gözlerim sonuna kadar açıldı. Oğuzhan, bakışlarını gözlerimde gezdirdiğinde siyah noktalara odaklandım.

O siyah noktalarda bir şey gizliydi.

Beni saf dışı bırakacak bir durum vardı. Beni alt edecek kişinin resmini zihnime yazıyordu. İçimden bir ses 'Yapma, tükeneceksin.' dediğinde gözlerimi kapatıp başımı yana doğru çevirdim. Gözlerimi açtığımda Oğuzhan'ın viski ve nane karışımı nefesi yanağımı yalayıp geçiyordu. Kurumuş ve birbirine yapışmış dudaklarımı zorlukla araladım.

"Artık gitsek iyi olur."

Oğuzhan, kendini geriye doğru çektiğinde hızla odadan çıktım. Sırtımda bakışlarını hissedebiliyordum. Her biri zihnimdeki düşüncelerin çığlık çığlığa bağırmasına sebep oluyordu. Mekandan çıktığımda soğuk hava bedenimi sardı. Ellerimi kabanımın cebine soktuğumda motora doğru yürümeye devam ettim.

Motorun yanına vardığımda kulaklarıma anahtar şıkırtısı ulaştı. Biraz geriye çekilip Oğuzhan'ın motora binmesine izin verdim. Motora bindiğinde arkasına geçip oturdum. Soldan uzattığı kaskı alıp kafama taktığımda soğuk biraz kesilmişti. Ellerimi karnında bağladığımda motoru çalıştırıp sürmeye başladı.

Rüzgardan dolayı bedenime çarpan soğuk, tenimin buz kesilmesine neden oluyordu. Çok kısa sürede hastanenin binası radarıma girdiğinde gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Zihnimdeki sesler susmuyordu ve susmayacaktı. Bu durumun yasak olduğunu bas bas bağırıyordu.

Oğuzhan, motoru durduğunda motordan inip kaskı çıkardım. Ona doğru uzattığımda kaskı alıp dirseğine taktı. Vizöründen dolayı gözlerini göremiyordum. Ara gaz verip geri adım atmamı sağladığında hızla motoru çıkışa doğru sürdü. Arkasında kalan bakışlarımı hastanenin girişine çevirdiğimde beni bekleyen adamı fark ettim. Tenime batan soğuk daha çok canımı yakarken girişte bekleyen adama doğru yürüdüm. Attığım her adımda zihnim 'Kaç.' uyarısı veriyordu. Zihnimi dinlemeyip adamın tam karşısında durduğumda gözlerindeki soğukluğu fark ettim.

Soğuk, bir adamın ruhuna saklanmış ve işlenmişti.

"Benimle oynamaya gücün yok." dedi, sert ve acımasızca.

Kaşlarımı çatıp ellerimi ceplerimden çıkardım.

"Ben seni her oyunda yeniyorum, Alpay Aras Hancıoğlu."

Dudaklarında tebessüm kırıntısı oluştu ve bir buz kütlesi gibi dağıldı. Bana doğru bir adım attığında kehribar gözleri kısıldı.

"Peki geçmişini yendin mi, Hera?"

Dişlerimi sıktığımda Alpay, bir adım geri gitti. Bakışlarını hastanenin girişine çevirip gözlerini daha çok kıstı.

"Yenileceksin." dedi, umursamazca.

Kaşlarımı çatıp çenemi dikleştirdim.

"Yenilmeyeceğim." dedim.

Kehribar gözleri bana doğru döndüğünde gözlerindeki siyah noktalar büyüdü. O siyah noktalarda aslında Oğuzhan'da gördüğüm şeyin aynısı vardı. Gizli olan şey benim değildi, onların geçmişiydi. İki kardeşin geçmişi arasında ben kalmıştım. Harcayacakları, tüketecekleri sadece bendim. Dudağının kenarını hafifçe yukarıya doğru tırmandığında bakışları yeniden arkama çevrildi. Kaşlarım yukarıya doğru tırmanırken omzumun üzerinden arkama baktım. Gördüğüm silüet, hiç beklemediğim birine aitti.

Kaşlarım normal haline döndüğünde bedenimi o kişiye doğru çevirdim. Kuruluktan birbirine yapışan dudaklarım aralandığında uzaktaki silüet bana doğru adım atmaya başladı.

Attığı her adım zihnime işliyordu.

Attığı her adım varlığıma ihanet ediyordu ve aldığı her nefes geçmişimden kopuyordu.

Bedenini tam karşımda durduğunda mavi gözlerini kısıp arkama baktı. Bir adım geriye çekildiğimde Alpay'ın yüzündeki ifade, geleceğimin üzerine düşen gölgeydi.

"Sen, yaşıyorsun?"

Aralı dudaklarımdan dökülen bu sözcükler, geleceğin en kanlı cümlesiydi. Karşımdaki adamın mavi gözleri bana çevrildiğinde soğuk aramıza girmişti. Kafasını salladığında derin bir nefes alıp bir adım daha arkaya gittim. Kafamı iki yana sallayıp gülmeye başladığımda karşımdaki iki erkek bana deliymiş gibi bakıyordu. Dolu gözlerim görüşümü engellediğinde dudaklarımdaki gülümseme dondu.

Alpay'ın karşısındaki beden, adımlarını hastanenin içine doğru yönelttiğinde Alpay yanıma yaklaştı.

"Yenildin Eflal."

Anlamsız bakışlarımı Alpay'a çevirdiğimde başını yana eğmiş bana bakıyordu.

"Her zaman kazanamazsın. Bir gün biri gelir ve tüm her şeyi alt eder. Geçmiş, geleceği kovalar, gelecek ise hiç gelmemiş olur. Andromeda oyunun neden kırmızı ve mavi zarlarla oynandığını biliyor musun?"

Kaşlarımı çatıp kafamı iki yana salladım. Alpay bir elini cebinden çıkardığında avucunda mavi ve kırmızı zarı tutuyordu.

"Mavi gelecek, kırmızı ise geçmiştir. Sen beni kırmızı zarları atarak yendin ama ben senden kırmızıyı alarak yendim." diyerek açıkladı. Gözlerimi kapattığımda nefesini yüzümde hissettim. Gözlerimi açıp kaşlarımı çattım ve ona baktım.

"Oynadığın her oyunun bir cezası vardır. Masaya ne için oynayacağını bilmeyerek oturursan işte o zaman kaybedersin Hera."

Ben, hep o masaya ne için oynayacağımı bilmeden oturmuştum. Şansıma yenmiş ve oyunu kazanmıştım. Bugün o masaya, Hera olacağımı bilerek oturmuştum. Oturmuş ve kazanmıştım. Kaşlarımı düzeltip çenemi dikleştirdim.

"Kırmızı geçmişi, mavi ise geleceği temsil ediyorsa varsın kırmızı sen de kalsın. Nasıl olsa mavi zarı atacak bir geleceğin yok Alpay."

Gözlerindeki dağılma zihnime kazındığında adımlarımı hastanenin içine doğru yönlendirdim. Ellerimi ceplerime sokup yutkunduğumda koridorda bekleyen adama kilitlendim. Benim aslında kazandığım tek şey geçmişim olmuştu.

Bana 'Tükeneceksin.' dediler.

Benim karşımdaki kişinin geçmiş olduğunu bilmediler.

-

 

BÖLÜM SONU

SOSYAL MEDYA HESAPLARI;

Instagram: _jupiterdebirokur

Tiktok: jr.napolita

X: sultanakr9

Loading...
0%