Yeni Üyelik
10.
Bölüm

9. BÖLÜM: "MAHŞER"

@sultanakr

Yazılma Tarihi: 7 Mart 2021

Oy ve yorumlarınız lütfen eksik etmeyin, keyifli okumalar.

 

“Mahşer”

Eflal Keskin, Ağzından

Zaman bir boşluğun içindeydi. Geçen her saniye o boşluğun içinde akıp gidiyordu. Var oluş ve yok oluşun simgesi olan yaşam ise geçmişin içine saklanmıştı. Zihnimin içindeki düşüncelerde kaybolduğum zaman o boşluğun içine karışıyordum. Geçmişim ile yüzleşmek için en derinlere iniyordum. Var oluş işte benim için o zaman yok oluş hikâyesini oluşturuyordu. Benim olduğum yer bilinmezliğin içiydi. Soru kalıplarım, bilinmezliğin içinde hapsolmuş bir şekilde cevaplarımı aramak için oradaydı.

"Eflal."

Ben o bilinmezliğin içinde cevaplarımı ararken, birinin sesi cevaplara karıştı. Zihnimdeki sorular birer birer varlığını yitirirken bakışlarım sesin sahibini buldu.

"Beni duyuyor musun?" diye sorduğunda donuk bakışlarım onun gözlerinde takılı kaldı. Başını yana doğru çevirip dudaklarını kıpırdattı.

"Dışarıya çıkın."

Bakışlarım istemsizce ondan ayrılıp arkasındaki arkadaşlarına kaydığında hepsinin teker teker odadan ayrıldığını fark ettim. Odanın kapısı kapandığında Özgür'ün bedeni görüşümü kapattı. Mavi gözlerimi onun gözlerine çevirdiğimde gözlerindeki duyguya odaklandım. Elini kaldırıp yanağıma koyduğunda sıcak eli, soğumuş yanağımı ısıtmaya başlamıştı. Yanağımdaki elini ileri geri hareket ettirirken gözlerinde, daha önce sadece bir kişide gördüğüm duyguyu gördüm. Annemden sonra bana şefkat gösteren tek kişi Özgür olmuştu.

"Neyin var güzelim?"

Karnımda oluşan karıncalanmalar zihnimi karıştırıyordu. Zihnimin içindeki düşünceler varlığını yitirmiş olup beni sessizliğin içine atıyordu. Sessizlik bilinmeyen bir andı ve biz o anın içinde yaşayan geçmişin kuklasıydık. Kafamı iki yana sallayıp derin bir nefes aldığımda dudaklarımı araladım.

"Bilmiyorum."

Özgür verdiğim cevapla elini yanağımdan çekip elimi tuttu. Bakışlarım istemsizce elimin üzerindeki eline kayarken başparmağıyla damarımın izini okşamaya başladı. Geçmişin kanı o damardan geçiyordu. Geçmişi iyileştirmesi mümkündü fakat geçmiş, onunla yüzleşenler için kolaylık sağlardı. Ben ise geçmişten kaçan taraftım.

İçimde, damarlarımda dolaşan geçmişin zehri iyileşmeme izin vermedi. İstemsizce elimi Özgür'ün elinin altından çektiğimde bakışlarımı Özgür'ün kehribar gözlerine çevirdim. Karşımdaki adam geçmişin en büyük savaşçısıydı. O geçmişle yüzleşen kişiydi ve onun benim geçmişimle yüzleşmeme izin vermeyeceğini tüm ruhuma kazımıştı. Gördüğüm her rüya, düşündüğüm her olay benim ruhuma işlenmiş geçmişin kara lekesiydi.

Oturduğum koltuğa yeniden uzandığımda Özgür'e sırtımı döndüm. Gözlerimi kapatıp dudaklarımı araladım. "Dinlenmek istiyorum."

Gözlerim kapalı bir şekilde beklerken ağırlığı kayboldu. Adım sesleri odada yankılanırken açılıp kapanan kapı gittiğinin habercisi olmuştu. Gözlerimi açıp başımı arkaya döndürdüğümde gerçekten de odadan çıktığını gördüm. Derin bir nefes alıp sırt üstü döndüğümde bakışlarımı siyah tavana sabitledim. Karanlık olan ruhum gözlerimin odağındaki siyah tavanla daha da canımı yakarken gözlerimi kapattım. Kulağımın içinde beni rahatsız eden bir ses vardı.

Adı, sessizlikti.

Göz kapaklarım kapalıyken derin bir nefes aldığımda elimi kalbimin üzerine götürdüm. Neden böyle olmak zorundaydı? Elimin altındaki kalbin ritmini hissetmeye başladım. Bir saatin kadranından çıkan ses gibiydi. Pili olduğunda çalışmaya devam eden fakat pili bittiğinde durandı. Elimi biraz daha kalbime bastırdığımda avucumun altındaki itmeyi hissettim. Yavaş ama canlı atan kalbimin ritmi sanki tüm bedenimde yankılanıyordu. Elimi kalbimin üzerinden yana bıraktığımda gözlerimi açıp tavana baktım. Tavanda şekillenen bir işaret beni çocukluğuma götürmek ister gibiydi.

O siyah tavanda, küçük bir kızın görüntüsü oluştu. Sarı saçları beline kadar uzanıyordu. Ellerini gökyüzüne kaldırdığında üzerine düşen kar taneciklerinin avucuna da konduğunu hissetti. Avucundaki ıslaklığa aldırmadan gözlerini kapatıp yüzünü gökyüzüne kaldırdı. Yüzüne konan soğuk, her bir kar tanesinin varlığıyla dudaklarında oluşan tebessüme engel olamadı. Bu, saflığın en büyük göstergesiydi. Geleceğinde neler olacağını bilmeden yaşamanın büyük bir avantajıydı.

Yüzü bir anda buruştu ve kapalı gözlerini açıp açık avuçlarını kendine doğru çevirdi. Sanki bembeyaz olan kar taneleri onun geleceğini şekillendirecek kırmızı noktalara dönüşmüştü. Başını yere eğerek etrafına baktığında uzakta, ona bakan bir adamı fark etti. Avucunu kapattığında aslında gerçeğin tam karşısında olduğunu anlamıştı.

Karşısındaki adam ona doğru ilerlemeye başladığında geri geri ilerleyerek sırtını ona doğru döndü ve adımlarını hızlandırmaya başlayarak koşmaya başladı. Attığı her adımda üzerine düşen kar taneleri artık yüzüne çarpmaya başlamıştı. Geçmişin en büyük darbesi geleceğe yazılmaya hazırlanan bir yazgıydı ve gökyüzündeki kişi bu durumun en mükemmel bir şekilde yazılması için anı kolluyordu.

Kız, küçük ayaklarına aldırmadan ciğerlerinde kalan son nefesleri harcayarak koşmaya devam ederken sarı saçlarına dolanan elle arkaya doğru çekildi. Gökyüzünden akan her bir kar tanesi ağır çekimde yeryüzüne düşmeye başladığında sırtında irili ufaklı taşları ve zeminin soğukluğunu hissetti. Onun hissettiği acı, benim geçmişimdeki bedenime aitti.

Derin bir nefes alıp uzandığım yerden doğruldum. Tavandaki siluetler zihnimin içindeki boşluğa doğru sürüklenirken benliğim, geleceğin içindeki geçmişte kalmıştı. Ben, geçmişimle yine yüzleşememiştim. Oturduğum koltuktan kalkıp küçük adımlarla kapıya doğru ilerlerken bakışlarım Andromeda yazısına takıldı. Aslında en büyük geçmişim bu yazının arkasındaki duvarın içine gizlenmişti. Onunla yüzleşmek isteğim geleceğe yapılan en büyük yanlış olacaktı.

Zamanı değildi.

Elimi kapı kulpuna götürüp kapıyı açtığımda kendimi odadan attım. Mavi gözlerimin odağına kırmızı büyük masada oturan kişiler çarptığında adımlarımı onların yanına doğru ilerlettim. Adım seslerimi duyan bir çift kehribar göz bana doğru çevrildiğinde masada oturan herkes artık bana bakıyordu.

Özgür, oturduğu sandalyeden kalkıp kenardan bir sandalye çekti ve çenesiyle masaya yanaştırdığı sandalyeyi gösterdi. Onun emrine uyarak masaya yaklaştırdığı sandalyeye oturduğumda masanın üzerine serilmiş olan kağıtları fark ettim. Bakışlarımı kağıtlarda gezdirirken üzerlerinde yazılan isimler aklımı karıştırmaya yetmişti.

"Kağıtların üzerindeki isimler ne oluyor?"

Dudaklarımın arasından istemsizce yuvarlanan sözcükler masanın etrafına toplanmış kişilerin dikkatini çektiğinde sol tarafımdan bir ses yükseldi.

"Bu Cumartesi günü çok büyük bir oyun oynanacak. Oyuna katılacak olan rakiplerin isimleri de bu kağıtlarda yazıyor. Geçmiş oyunlarında yaptıkları hamleler ve cezalara bakıyoruz ki ona göre hareket edelim."

Özgür'ün açıklamasıyla önümdeki kağıtlar anlam kazanırken gözlerimi kısıp en köşedeki kağıdın üzerindeki yazıyı okumaya çalıştım. Siyah mürekkep sanki bana kendini göstermek istercesine zihnimde parladığında aslında orada yazılan ismin, kendime ait olduğunu fark ettim. İstemsizce elim kağıda doğru giderken dudaklarımın aralandığını hissettim.

"Burada benim ismimde yazıyor."

Elimin altındaki kağıt birden çekildiğinde gözüm başka kağıtlara çarptı. Diğer kağıtlarda da Özgür ve arkadaşlarının adları da yazıyordu. Yeniden Özgür'ün sesini duyduğumda elimi masadan çekip bakışlarımı Özgür'e çevirdim.

"Oynanacak oyundaki rakiplere göre bizden birilerini seçeceğiz. Karşı rakibin hamlelerini daha önceki oyunlarda yapan kim olursa o, rakibin karşısına oturacak."

Gözlerini gözlerimden ayırmadan yaptığı konuşma, aklımdaki bazı soruların cevap bulmasına yardımcı olmuştu. Kafamı sallayıp gözlerimi gözlerinden çektiğimde tam karşımızda oturan Ateş konuşmaya başladı.

"Ağabey kişileri eşleştirdik." deyip elinde tuttuğu kağıdı Özgür'e uzattı. Özgür, Ateş'in elindeki kağıdı alıp gözlerini yazılarda gezdirdi. Kehribar gözleri kağıdın üzerinde gezinirken kasılmış çenesi, yüzünü sert bir görünüme kavuşturmuştu. Kemikli parmakları ile kağıdı sıkıca tutmuştu. Sanki biri elinden kağıdı alacakmış gibi duruyordu, öylesine sahiplenmişti.

Bakışlarını kağıttan çektiği vakit kehribar harelerinin nedensizce benim mavilerimle birleşmesini dilemiştim. Sanki zihnimi okuyormuşçasına bana doğru baktığında küçülmüş göz bebeklerinin büyüdüğünü fark ettim. Sanki göz bebekleri büyüdükçe içindeki küçük siyah noktaların içinde kayboluyordum. Birkaç saniye sonra harelerini benden çekip arkadaşlarına baktığında solgun ama parlak dudakları aralandı.

"Ateş ve Bartu, siz birinci takım ile oynayacaksınız. Aybars sen ikinci takım ile oynayacaksın. Tuna üçüncü takım sende, haberin olsun. Ben ve Eflal dördüncü takımda beraberiz."

Herkes Özgür'ün söylediklerini onaylarken elindeki kağıdı katlayıp cebine koydu. Ellerini masanın üzerine koyup ayağa kalktığında boğazını temizledi.

"Artık dağılabiliriz. İki gün sonra bizi yorucu bir oyun bekliyor."

Özgür'ün arkadaşları ayağa kalktığında bakışları bana döndü. Hepsi kafa selamı verip bana sırtlarını döndüklerinde bedenlerini çıkışa doğru sürüklediler. Derin bir nefes alıp bakışlarımı Özgür'e çevirdiğimde yanımdan ayrılıp masanın diğer ucuna geçti. Boştaki sandalyeye oturduğunda artık, tam karşımda oturmuş oluyordu.

Bedenimi ona doğru döndürdüğümde ellerini masanın üzerine koyup kenetledi. Kehribar gözlerini mavi gözlerimden hiç ayırmadan öylece bakmaya başladı. Mekanda yalnızca tepemizdeki ışıktan cızırtılar geliyordu, onun haricinde ikimizden de ses çıkmıyordu.

Özgür, derin bir nefes alıp masanın üzerinde kenetlediği ellerini çözdü ve ceketinin cebine soktu. Elini geri çıkardığında avuçlarının arasında görünen kırmızı ve mavi zarı masanın ortasına koyup ellerini yeniden kenetledi. Sağ başparmağı, sol başparmağının etrafında dolanırken bakışlarımı ellerinden çekip zarlara baktım.

"Geçmiş mi, gelecek mi?"

Özgür'ün sorduğu soruyla ona baktığımda alt dudağını büküp kırmızı zarı eline aldı. Parmaklarının arasına sıkıştırdığı zarı kendine doğru çevirip avucuna hapsetti. Gözlerini kapatıp masanın üzerine yuvarladığında gözlerim istemsizce masada dönen zara kilitlendi. Kırmızı zar kendi etrafında dönüp durduğunda üzerindeki bir rakamını gördüm. Bakışlarımı Özgür'e çevirdiğimde dirseklerini masanın üzerine koyup dudaklarını araladı.

"Attığım zardaki sayılara göre sana o kadar soru soracağım. Kırmızı geçmiş olduğu için sana bir tane soru soracağım. Geçmişinde ne yaşadın da bu kadar korkuyorsun?"

Özgür'ün dudaklarının arasından çıkan her bir sözcük bir duman gibi zihnime yerleşti ve bütün gücüyle hükmetti. Kurumuş dudaklarımı ıslatıp araladığımda ruhumun zehri dilimden yuvarlandı.

"Ruhumda ölü bir çocuk var."

Özgür'ün hareleri aşağıya doğru eğildiğinde önümdeki kırmızı zarı aldım. Gözlerimi kapatıp masaya yuvarladığımda çıkan tok sesi kulaklarıma doldu. Gözlerimi açtığımda masada dönen zar durdu. Yine aynı rakam gelmişti. Bakışlarımı zardan çekip Özgür'e baktığımda derin bir nefes alıp bakışlarını bana çevirdi.

"Ben geçmişimle yüzleşmiş biriyim. Bana ne sorsan cevabını alamazsın."

Başımı yere eğdim. Sorduğum soru ne yazık ki cevapsız kalmıştı. Sessiz geçen süre boyunca Özgür hâlâ zarı atmamıştı. Başımı kaldırıp ona baktığımda dudağının bir kenarı yukarıya doğru kıvrıldı.

"Pandora kutusunu bilir misin?"

İstemsizce kafamı salladığımda dirseklerini masadan kaldırıp kollarını göğsünde bağladı. Belirginleşen kol kaslarından bakışlarımı çektiğimde dudaklarını yeniden araladı.

"Antik Yunan mitolojisine göre; Prometheus ve Epimetheus adında iki kardeş varmış. Prometheus balçıktan insanlar var eder, Epimetheus ise canlılara vasıflarını bahşedermiş. Bir gün yine Epimetheus görevini yaparken elindeki tüm önemli özellikleri hayvanlara dağıttığını fark etmiş. Artık hayvanlar daha uzağı görüyor, daha hızlı koşuyor, daha iyi koku alıyor ve daha yükseğe sıçrayabiliyormuş."

Özgür'ün dudaklarından çıkan her sözcük zihnimdeki bazı anılarla çakışıyordu.

"Epimetheus elindeki güçleri har vurup harman savurmuş yani, tutarsız kullanmış. Böylece biz insanlara hiçbir şey kalmamış. Bunun üzerine Epimetheus kardeşi Prometheus'tan yardım istemiş. Prometheus, dâhice bir plan yapıp Zeus'un ateşini çalmış ve insanlara vermiş. Zeus ise sinirden küplere binmiş bir şekilde kara kara düşünüyormuş. Prometheus'u cezalandırmak için Zeus, güzeller güzeli bir kadın yaratıp kadını Epimetheus'a sunmaya ve evlendirmeye karar vermiş. Balçıktan yarattığı kadına Pandora adını vermiş, anlamı ise 'Tanrıların Armağanı'ymış."

Zihnimde bir sözcük kendini belli edercesine parıldadı. Ruhumda bir filiz gibi yeşermeye başladı. Benliğim ruhumun içinde olup bitenleri izlerken Özgür devam etti.

"Prometheus ne kadar Epimetheus'u uyarsa da dinlememiş. Bunun üzerine Zeus bir çeyiz sandığı hazırlamış. Pandora'ya bu sandığı açmaması için sıkıca tembihlemiş fakat bir Pandora bu kutuyu açmış. Kutunun içinden sence ne çıkmıştır?"

Dudaklarımda buruk bir tebessüm olduğunda gözlerimi kapattım.

"Kötülük, hastalık, ölüm ve kıtlık çıkmış."

Gözlerimi açıp Özgür'e baktığımda kafasını salladı.

"Evet doğru. Kutunun içinden çıkan şeyler dünyaya salınmış. Pandora hemen kutuyu kapattığında içinde tek bir şey kalmış."

Ruhumdaki sözcük o çocuğu diriltmeye çalışıyordu. İstemsizce dudaklarım aralandı.

"Umut." Bakışlarım Özgür ile kesiştiğinde ikimizin de aynı anda o sözcüğü söylediğimizi fark ettim. Utanarak bakışlarımı kaçırdığımda Özgür'ün sesini duydum.

"Ruhumuz kapalı bir kutu gibidir. O kutunun içinde geçmişi saklar. Sen her ruhuna indiğinde geçmişinle yüzleşirsin fakat en sona kadar inemezsin. Eğer en sona inersen umudu görürsün Eflal. O yüzden geçmişinle yüzleş yüzleşirsen, iyileşirsin."

Özgür, haklıydı. Geçmişimle yüzleştiğim an artık onunla savaşabilirdim. Dudaklarıma buruk bir tebessüm bürüdüğümde Özgür de gülümsedi. Ellerini masaya koyup ayağa kalktığında onu taklit ederek ayağa kalktım. Eliyle mekanın çıkışını göstererek dudaklarını araladı.

"Artık gitme vakti, yarın okul çıkışı mekâna gelip biraz oyunlara çalışacağız."

Kafamı salladığımda ayaklarımı çıkışa doğru yönelttim. Dar koridordan geçip açık kapıya ulaştığımızda bedenimi saran rüzgâra kucak açtım. Geçmişimle yüzleşeceğim ilk şey soğuk olacaktı. Önümde duran siyah arabanın farları yandığında kapıyı açıp ön koltuğa oturdum. Yanımdaki şoför koltuğu dolduğunda araba çalıştı. Elim istemsizce kapının üzerindeki düğmeye ulaştığında basıp camın sonuna kadar aralanmasına izin verdim.

"Hava soğuk Eflal."

Özgür'ün sesini duyduğumda bakışlarımı camdan çekip ona baktım. Hiç konuşmadan, yalnızca kehribar harelerine baktım. Arabanın içi yalnızca sokak lambasının içeriye sızdığı ışıkla doluyordu. Yüzü sanki ikiye bölünmüş gibiydi. Biri aydınlık diğeri ise karanlıktı. Biz şu an o karanlığın içinden hemen yanında duran aydınlığa doğru ilerliyorduk.

Arabanın içindeki sessizlik bulutu Özgür'ün bakışlarını benden çekmeden çevirdiği anahtar sesiyle bozulmuştu. Bakışlarını benden çekip arabayı çalıştırdığında bende bakışlarımı yeniden cama çevirdim. Araba biraz hızlandığında omuzlarıma dökülmüş saçlarım yüzüme çarpmaya başladı. Gözlerimi kapatıp rüzgarın tenime işlemesine izin verdim.

Zihnimin içinde, küçük bir kız çocuğunun silueti oluştu. O kız çocuğu, sonsuzluğun simgesi olan bir uçurumun kenarındaydı. Bedenini saran rüzgara aldırış etmeden kolları açık vaziyette o kenarda bekliyordu. Arkasında onu itmek için bekleyen bir geçmiş vardı. Sırtını uçuruma dönük geçmişine baktığında arkasından vuran rüzgâr düşmesini engelliyordu.

Yüzüme vuran esinti yavaş yavaş canlılığını yitirirken derin bir nefes alıp gözlerimi açtım. Cam kapanmış ve arabanın içi ısınmaya başlamıştı. Bakışlarımı istemsizce Özgür'e çevirdiğimde iki eli direksiyonu sıkıca tutmuş, gözleri tam karşıyı hedef almıştı. Onun dikkatini bozmamak amacıyla bakışlarımı yola çevirdiğimde yolun sol tarafında bir kaza olduğunu gördüm. Ters dönmüş arabanın içindeki insanları kurtarmaya çalışıyorlardı. Özgür'ün neden dikkatlice yolu izlediğini fark etmiştim. Hepimiz aslında geçmişimizle yüzleştiğimizi sanırken aslında onlara daha çok batıyorduk.

Yaptığımız her hata, seçtiğimiz her yol geçmişte kalırken aslında geleceği şekillendirdiğimizi sonradan anlıyorduk. Geçmişle yüzleşeceğimiz tek bir yer vardı. Herkesin sorunuyla tek başına kalacağı tek yerdi.

Mahşer.

Mazlumun bedelini ödettiği tek yerdi.

-

 

BÖLÜM SONU

SOSYAL MEDYA HESAPLARI;

Instagram: _jupiterdebirokur

Tiktok: jr.napolita

X: sultanakr9

Loading...
0%