6. Bölüm

02. Bölüm (Bizden Bir Sizdensizlik)

Sümeyye İrem Akgeyik
sumeyyeirem.a

Arthur Williams:

 

Masaya çöken sessizliğin tadını çıkartırken bir yandan başkanın anlattığı görevi düşünüyordum. Büyük bir çetenin lideri olan Özgür'ü yakalamamızı istiyordu. İnsan kaçakçılığı, silah kaçakçılığı, madde satımı, adam öldürme... Ne ararsan vardı. Bayağı köklü bir örgüttü.

Yurtdışına adını duyurduğu için emniyet güçleri pek müdahale edemiyordu ama onlar büyükse biz daha büyüktük. Toplantının tek can sıkıcı yanı Alex olmadan yapılmasıydı. Cesika merak etmememizi ona haber verdiğini söylemişti ama on dakikadır ortada yoklardı. Geldiğinde yeni bir kız daha vardı yanında etrafa canavarlara bakar gibi bakmıştı. Yanındaki diğer kızın yani Alex'in yeni çaylağının yanından ayrılmamştı. Acaba o kızın da bizim gibi canavar olduğunu bilmiyor muydu?

 

İkinci savaşçı benimle göz göze gelince görmeye alışık olduğum şaşkın bakışlarının yanı sıra bir hayranlık vardı ama o diğer kız sadece korku ile baktı. Belkide iğrendi. Ben kendim aynalara bakamazken başka insanların bana iğrenerek bakması o kadar şaşırtıcı değildi. Yerime iyice sinmiştim. Tek istediğim toplantı bitene kadar kimsenin gözlerime bakmaması ve benimle konuşmamasıydı.

 

Masanın altında ayakkabıma bir şey değince doğruldum. Karşımda Selen beni izliyordu. Dudaklarında naif tatlı gülümsemesi vardı. Bende karşılık verdim. Selen gibi bir kelebek sizin karşınızda gülümserken nasıl sizde tebessüm etmezdiniz ki? Elini masaya uzattığında bende uzattım ve zar

if eli benim elimi sarardı. Dudaklarını oynayarak sessizce sordu 'iyi misin?' kafamı olumlu anlamda sallayark gülümsedim. Yüzünde rahatlamış bir ifade oluştu. Şu diğer kız önce Selen'e baktı sonra bana döndü. Göz göze gelince kaşları havalandı. Sonra yüzünü buruşturdu. İkinci savaşçıdan farklı bir tepki vermişti. Ve ikisinden biri iğrenerek baktıysa bu kesinlikle kim olduğu hakkında hiçbir fikrim olmadığı yeni kızdı. Umarım savaşçı değildir. Umarım sadece merhaba diyip gitmek için gelmiştir.

 

"Kendini tanıtır mısın?" dedi başkan şu kıza. Başkana boş gözlerle baktı. "Siz kendimizi tanıtmadan, beni mi tanımak istiyorsunuz?" dedi kız. İkinci savaşçının masanın altından ayağına vurduğunu fark edince tuhaf bir keyif yayıldı içime.

 

Başkan anlayışla gülümsedi. "Burda herkes birbirini tanır. Nezaket gereği toplantıya balıklama dalan kişiyi tanımak isterim önce." Alex'in gözü hala dosyalardaydı ama dudaklarına hafif bir gülümseme yerleşti.

 

Anlaşılan keyif alan tek kişi ben değildim.

 

"Ha istenmeyen kişi mi oldum? Beni buraya getiren iblise hesap sorun, ağzımı açıp tek kelime etmiyorum. Siz hepiniz aklınızı kaçırmışsınız." Kaşlarımı çattım. İkinci savaşçı onu uyarırcasına dürtü. "Ada!"

 

Savaşçıların bir kısmı gerilirken diğer kısmı eğleniyor gibiydi ve Selen benim aksine eğlenen taraftaydı.

 

"Sakin ol canım. Kafanın karışık olmasını anlıyorum. Sadece iletişim kurmak istiyoruz." dedi Selen büyüleyici yeteneğini kullanarak. Fakat Ada dedikleri kız pek etkilenmemiş gibiydi. "Merhaba uzaylı, ben dünyalı. Allah'ım sabır iletişim diyor. Asya bizim ne işimiz var burda?"

 

Asya elini alnına götürdüğünde sinirlerine hakim olmaya çalıştığını fark ettim. "Sakin ol külkedisi, bizde en az senin kadar dünyalıyız." dedi Hyun Su alayla. Anlaşılan aramızda en fazla eğlenen oydu.

 

"Külkedisi mi?"

"Evet ayakkabının tekini şatoda düşürmüşsün."

Ada sinirle Alex'e baktı ve konuştu.

"Tüh, büyünün bozulma saati akşam on iki yerine öğlen on ikiye ayarlanmış bugün. Şimdi bu sakar büyücü yüzünden aptal bir prensin ayakkabımı bulmasını beklemem gerekecek."

 

Alex araya girdi. "Saatimin sorun çıkarttığını söylemiştim. Sen kaşındın. Yersiz merak iyi değildir." Ada göz devirdi.

 

"Alexander anladığım kadarıyla onu yeni savaşçın yapmak istiyorsun." dedi Başkan.

 

"Hop amcacım, ben bu iblisin haremine girmek için buraya gelmedim." Dönüp tek tek hepimizi süzdü. "Görüyorum ki bayağı çeşitli. Irk, yaş, cinsiyet ayrımı yapmıyor." Felix ve Hyun Su gülerken Umut homurdandı. Atlas konuşulan dili anlamıyor gibi Ada'ya bakıyordu. Son dörtlü gülüşünü bastırmaya çalışırken, İdın 'neden cariye oldum lan ben' der gibi etrafa bakıyordu. Ama şüphesiz en komik tepki Mex'e aitti. Gözü Ada ve Alex arasında gidip geliyordu bir an gözümün önünde Mex Harem ağasına dönüştü istemsizce bende gülmeye başladım.

 

"Ada!" dedi Asya tekrar öfkeyle. Ada coşkuyla araya girdi. "Ne diycem. Beni ve Asya'yı salın size başka bir kız veriyim." Asya'ya döndü. "Karakuru bu, hem hem boyu zaten senin kadar. Sen bunu odana alsan işin bittikten sonra 'sıra bende' der başa çıkamazsın. Uğraşma. Ben sana bizim oyunculardan birini vereyim. Alya, güzel kızdır." Asya bu sefer sert bir şekilde kolunu Ada'nın karnına geçirdi.

 

"Ada bir daha muhteşem yüzyıl izleme lütfen. Ben Sarı Selim değilim." dedi Alex şakaklarını ovuştururken. "Başımı ağrıttın be kızım yeter. Sus da dinle artık. Yoksa yemin ederim ağzını bağlıycam."

 

Ada endişeyle Asya'ya döndü. "Bakma bana öyle. Biraz daha saçmalarsan zaten ben ağzını bantlıyacaktım."

 

"Ben mi suçlu oldum? Hem arkamdan iş çevir hem beni böyle bir saçmalığın içine sok hemde ağzımı bantla."

 

"Sence ben seni bu saçmalığın içine sokmak istiyor gibi miyim?" Asya'nın sesi biraz yüksek çıkınca Ada yerinden sıçradı. "En başından iki bardağı da kendime yaptığıma inansaydın bunların hiç biri olmazdı."

 

"Biraz daha sessiz olun lütfen." dedi Melodi. O an Umut'un kulaklarını kapattığını fark ettim.

 

Korkardı Umut yüksek sesten. Çok rahatsız olurdu. Belki evi kurşunlandığı zaman çıkan yüksek ses onda böyle bir travma bırakmıştı.

 

Küçükken babasının borçları yüzünden Türkiye'den Azerbaycan'a, babaannesinin ve büyükbabasının yanına kaçmışlar. Ama birkaç yıl sonra bulmuş tefeciler onları. Kurşuna dizmişler evi sonra yakıp kaçmışlar. Kaza zamanı annesi babası ve iki küçük kardeşi ölmüş. En küçük kardeşi daha üç aylıkmış kurşunlardan kurtulmuş ama küçük ciğerleri dumana dayanamamış. İlk kurşunlanan kişi Umut'un bi küçüğü olan ailenin tek kızıymış. İlk kardeşinin ölümünü görmüş. Hikâye dehşet verici farkındayım ama daha dehşet verici olan şüphesiz bunu anlattığı zamanlarda Umut'un yüzünde mimik oynamamasıdır. Bir insan bir insandan çok şey çalabilir. Ev, araba, para hatta canını ama en acımasız hırsızlık bir insanın duygularını çalmaktır.

 

Bu hikâye bana her zaman insan oğlunun kağıt parçaları için neler yapabileceğini hatırlatır. Ağaçları şuursuzca keseriz ama yeşil kağıtlara canımızı bile veririz.

 

insana ders veren bir hikaye ama ne bir varmış, bir yokmuş diye başlıyor ne de mutlu sonla bitiyor.

 

O saldırıda sadece o ve abisi kurtulmuş. Babaannesi ve büyükbabası onları yetiştirmiş. Abisi büyüyünce iletişimleri kopmuş. Zaten kaza gecesi aslında abisini de kaybetmiş.

 

Sonra Maria ile tanışmış. Komşu olmuşlar. Maria daha küçük bir çocukmuş. Hep çok düşkünmüş Umut'a. Sonra Maria on yaşındayken babası ölmüş, zavallı kız bir başına kalmış. Daha beteri onun geleceği gördüğünü öğrenen herifler peşine düşmeye başlamış. Zaten babasının eski borcu yüzünden Umut'un da peşinde adamlar varmış. Henüz yirmi bir yaşında bir delikanlıymış ama en sonunda -Maria daha on yaşındayken- onu da yanına alıp Türkiye'ye gelmişler. Üç yıl sonra tam bütün geçmişlerini sildiklerini sanarken Alex bulmuş onları.

 

Anlaşma yapmış Umut Alex ile. Alex ne pahasına olursa olsun onu ve Maria'yı koruyacakmış ama bunun karşılığında Umut, Alex için çalışacakmış.

 

Kabul etmiş.

 

Alex'in işi budur işte. Kaybedecek bir şeyi kalmayan insanları toplar. Onlara kaybedebilecekleri bir şeyler verir. Kedine bağlar. Hepimizi birbirimize bağlar. Ama hiçbirimiz halimizden şikayetçi değiliz. Sonuçta kaybedecek bir şeyi kalmayan insanlar sadec nefes alır, yaşamaz.

 

Alex bize hayat verir. Karşılığında ise gücümüzü gücüne ekler.

 

"Özür dilerim." dedi Mahçup bir sesle Asya. Tek kaşımı havaya kaldırdım. Bu kızın tuhaf bir yanı vardı. İyi miydi kötü müydü hiç bir fikrim yoktu. Onun üstünde bir önyargı kurmak istiyordum ama bir türlü yapamıyordum.

 

"Ada bak şimdi. Sana zaten her şeyi anlattık. Savaşçıları, çaylak eğitmen düzenini, amacımızı, bu salonda bulunan herkesin bir yeteneği olduğunu..."

 

"Evet, hatırlıyorum. Bende yatmanızın bile daha mantıklı olduğunu söyledim." dedi Ada.

 

Asya ve Alex aynı anda ona kızı. "Ada!"

 

Selen coşkuyla araya girdi. "Yatmak mı?" Sanırım konuşmanın bu kısmı onun için daha ilgi çekiciydi.

 

Ama ben bu kızın her şeyi bilmesinin yeni savaşçı olacağı anlamına geldiğini düşünmekle meşkuldüm.

 

Yaşasın(!)

 

Manyaklar çetesinde bir delimiz eksikti.

 

"Yok öyle bir şey Selen." dedi Alex. Kızaran yanakları bir an şüphe duymama neden oldu.

 

"Biri bana bant verebilir mi?" dedi Asya.

Mex ayağa kalktı.

"Otur şuraya Mex." dedi Alex.

Mex hızlıca yerine oturup teslim oluyormuş gibi ellerini havaya kaldırdı.

 

"Bence kızı dinle. Ağzını bantla." Dedi Zoe. Ada ona dil çıkarınca şaşkınlıkla tek kaşını kaldırdı. Bir şey demek için ağzını açmıştı ki hiç bir şey diyemedi. Bu kadar saçma bir durumda ne diyebilirdi ki?

 

"Çok sevdiğim bir Uraz değimi der ki. 'Sık kafasına gitsin.' Uraz her zaman haklıdır hadi onu dinleyenim." dedi Atlas.

 

Umut kafasını salladı.

 

Bu arada Uraz Umut'un diğer adıydı.

 

Umut Uraz Üçok.

 

Ve Atlas'a katıldığımı belirtmeme gerek yok herhalde.

 

Ufak bir not daha. Umut silah ustasıydı. Bana bildiğim çoğu şeyi o öğretti. Bir gözümün neredeyse kör olduğu düşünülürse ne kadar başarılı olduğunu sen düşün. Şimdi ailesi silahlı saldırıda ölmüşken neden hâlâ silah peşinde koştuğunu merak ediyor olabilrisin.

 

Pek emin değilim. Belki bu onun korku ve acının üstüne gidiş şekliydi. Belki kendini duygularının ve ailesinin katillerinden daha güçlü hissetmek istiyordu.

 

Sonradan katilleri bulmuştu çünkü Alex güçlendikçe bizlerde güneşin büyüttüğü karanfiller gibi güçleniriz. Karanfil cenazelere bırakılır. Saygı ve anmayı işret ettiği için, biz de karanfil oluruz, bir zamanlar yaşadığımız hayatları anmak için. Buralara nasıl geldiğimizi hatırlamak için.

 

Her neyse.

 

Ama o katillere zarar vermedi. Aileleri vardı onların da. Zorla aile kuranları cezalandırırdı, o kadınlara ve çocuklara sahip çıktı. Ama ailesini sevgi ile kuranlara karışmadı. Sadece bir daha kirli işlere bulaşmalarını engelledi.

 

Umut Uraz böyledir işte. Merhametli, şefkatli. İyi bir baba gibi.

 

"Hop!" dedi Asya. "Kimse kimseyi vurmuyor." Gerçekten ürkütücü görünen gözlerini Atlas'a dikti. Bu kız korkutucu bakışlar konusunda amma iyiymiş.

 

"Bütün tanrılar!" dedi Alex bıkkınlıkla. "Hepiniz bana tek tek sabır verin lütfen."

 

"Artık şuna bir eğitmen verinde bu absürt toplantı bir son bulsun." dedi Mex.

 

Bütün gözler ona döndü.

 

"Alex gerçekten onu bir savaşçı yapmayacaksın değil mi?" dedim ilk defa söze girerek.

 

Elini salladı. "Yaptım bile."

 

"İyide ben buraya ait değilim bir yeteneğim bile yok."

 

"Mex'in de yok. Lusi'nin de" dedi Alex.

 

Ada siyahi gence baktı. "Demek meşhur Mex Fina senmişsın. Sanal ağın imratoru."

 

Mex Ada'yı yukardan aşağı süzdü. "Selam saray soytarısı." dedi duygudan ve tonlamadan yoksun bir sesle.

 

Ada öfkeyle kaşlarını çattı. "Ben? Soytarı?" Bize göz attı. "Bu masada, bu yaratıklar arasında olmayacaktık varya... Ben sana yapacağımı bilirdim."

 

Mex yapmacık bir şekilde gülümsedi yaklaşık bir saniye sürdü sonra duygusuz bir yüz ifadesi takındı ama bakışları küçümseyiciydi.

 

O Mex Fina. Beyaz Meleğin sağ kolu. Kimler kimler ona dokunmaya cüret edip Beyaz Meleğin gazabını tatmıştı. Ada kimdi ki?

 

Hyun Su keyifle araya girdi. "Masadaki tek yaratık benim kül kedisi. Onların başka lakapları var. Bu arada ben Kim Hyun Su, diğerlerinin aksine tanıştığıma memnun oldum."

 

Ada kaşlarını kaldırdı. "Sağol. Sanırım."

 

"Ada Deli'yi çaylağın olarak isteyen eğitmenler?" dedi Başkan. Orda olduğunu tamamen unutmuştum.

 

Gözler önce Mex'e döndü. "Bana bakmayın, teknik ekibimdeki öğrenciler beni yeteri kadar yoruyor. Bir de bu deli ile uğraşamam."

 

"Ben seni çok istiyordum zaten. "

 

Mex tekrar gözlerini kısarak yapmacık bir şekilde gülümsedi ve tekrar sadece bir saniye sürdü.

 

"Ben istiyorum." Gözler Hyun Su'ya döndü. "Deli dolu. Kafa dengi birine benziyor. Çaylağım olarak ben istiyorum. Tabii Maria için de uygunsa."

 

Hyun Su, Mex ve Maria çaylağın olmayan tek eğitmenlerdi.

 

"Benim için uygundur. İyi anlaşıcağınıza şüphem yok."

 

Benim var.

 

"O zaman Ada Deli artık Kim Hyun Su'nun çaylağı. Reddedenler?" Sessizlik. "Harika. Hyun Su, o artık benden çıktı sana bol şans kardeşim. Karargâhı sen gezdirirsin artık. Toplantı bitmiştir. Şimdi izin verinde biraz kafamı toparliyim." Savaşçılar tek tek kalkmaya başladı. Maria Elmas'ın koluna girdi ve ona yardımcı oldu.

 

Gerçekten harika. İyice Alice Harikalar Diyarında'ya dönmüştük.

 

Deliler, şeytanlar, şifacılar, melekler, tanrılar ve hayvanlar.

 

Sırada ne var? Duvarların içinden geçen Hayaletler?

 

👻

 

Asya Ersöz:

 

Hayat İnce bir ip gibiydi...

 

Edebiyat ile ilgili bir şey bekleme. Şu an sadece o ince ip ile Ada'yı boğmak istiyordum.

 

Şayet toplantı biraz daha uzasaydı ciddi ciddi en yakın arkadaşımı, en yakın camdan aşağıya atabilirdim.

 

Anlayışlı olmaya çalışıyordum. Hayatımız boyunca kaçımıza 'süper kahramanlar gerçek hadi gel onlardan biri ol, merak etme pelerin takmak veya donunu dışarı giymek zorunda da değilsin' denir ki?

 

Şahsen bana denilmişti.

 

Pelerinle don kısmı hariç. Ama ben Ada kadar büyütmemiştim. Alex'i insan gibi dinlemiştim. Ama Ada değil inanmak bizi dinlemişti bile. Belkide inanmaktan korktuğu için dinlememişti.

 

"Hyun Su sen Asya ve Ada'yı al. Odaları göster benim başkan ile konuşacaklarım var." Hyun Su kafasını sallayınca Ada'nın koluna girdim ve resmen sürükleyerek onu da aldım ve Hyun Su'nun peşinden ilerledim.

 

"Önce teras." dedi Hyun Su. "Bir sorun var mı Ada?" Ada onun yüzüne baktı. "Siz aklınızı mı kaçırdınız?"

"Muhtemelen. Başka soru?"

"Buradan kaçmanın bir yolu var mı?"

"Hayır. Soru hakkın sınırlı, iyi kullan."

 

Ada bana döndü. "Asya bu yaratıklara cidden güvenmiyorsun değil mi?"

 

Hyun Su araya girdi. "Buradaki tek yaratık benim demiştim. Ayrıca korkma ısırmayız."

 

Onu duymazdan geldik. "Yaratık diye bahsettiğin insanlarda biri olduğumu unutma lütfen." Ada elimi tuttu. "Sen onlar gibi değilsin. Kahramancılık oynamıyorsun sadece kendi halinde iki üç kedi ile konuşuyorsun o kadar."

 

Hayır Ada sen sadece bu kadarını görüyordun.

 

"Evet, çünkü elime kahramancılık oynama fırsatı hiç geçmedi. Ve şu an elimde bu fırsat varken bak ne yapıyorum. Aa kahramancılık oynuyorum. İnanabiliyor musun?"

 

"Asya burası sonun olacak."

 

Hyun Su tekrar araya girdi. "Bak ürkütücü göründüğünün farkındayım ama biz yamyam değiliz. Hem o güvende bundan sonra Alex onu canı pahasına korur-"

 

"Kes sesini!" Ada bağırınca ikimizde afalladık. Harika korktuğum şey olmuştu. Bütün gün kendini tutmuştu ama şimdi sinirleri boşalmıştı. Eklerinin titrediğini fark ettim. "Asya bu insanlardan sana fayda gelmez. Senin sonun olacaklar."

 

Omuz silktim. "En azından sonum bu sefer kendi ellerimden gelmez." Ada dolan gözlerini yüzüme dikti. Çaresizlikle başını olumsuz anlamda salladı. "Niye böyle yapıyorsun?"

 

"Çünkü bunu istiyorum Ada. Bir boka yaramak istiyorum. Yıllarca korkuyla sakladığım, beni tanıyan herkesin beni şizofren sanmasına neden olan yeteneğimi özgürce kullanmak istiyorum. İnsanlar beni dinlemezken hayvanlarla konuşmamı artık engellemesinler istiyorum. Hasta olmaktan bıktım Ada! O ilaçlardan, terapilerden, değer verdiğim insanların bana acıyarak bakmasından... Bir şizofren olmaktan bıktım!"

 

Sesimin fazla çıktığını fark edince kendimi toparladım. "Duygu durum bozukluğumu yönetmek istiyorum, yeteneğimi öğrenmek istiyorum, bir şeyler hissedebilmek istiyorum, geçmişimden kurtulmak istiyorum, uykularımı geri istiyorum. Ben birilerine yardım edebilmek istiyorum. Bir gün ölüp gidicem. Ben kendi kendimin sonu olmamak istiyorum. Ben öldüğümde geriye bir şey bırakmak istiyorum. Kaderin sayfalarından silinmemek istiyorum. Ben Adalet için savaşmak istiyorum. Hem... Kaybedecek neyim kaldı ki?"

 

Ada burnunu çekti. "Ben? Ailen, Zümrüt, Ege, Özlem abla? Biz Asya? Bizi neden düşünmüyorsun? Neden bu kadar bencilsin?"

 

Yutkundum.

 

Bencil.

 

Ben bencilim.

 

Ben bencilmişim.

 

"Artık çok geç. Girdim bir kere bu işe, ha bataklık ha cennet. Karargâhın aslında ne olduğu önemsiz." Elimi kaldırım ve savaşçı bilekliğimi gösterdim. "Bunu bileğimden çıkarttığım gün canım çıksın. İşte o gün bencillik neymiş görürsün."

 

Dönüp terasın ötesine manzaraya baktım. Mersin... Aşık olduğum şehir. Doğduğum, büyüdüğüm şehir. Benim şehrim. İnsanlar Ankara için, İstanbul için savaşa dursun. Ben Mersin için yaşıyordum.

 

Omzumda bir el hissedince irkildim. Hyun Su idi. "Ona biraz zaman var. Öğrendiği bilgileri sindirmesi için zamana ihtiyacı var. Seni ne kadar çok sevdiğini biliyorsun, endişelenmesi çok doğal." Kafamı salladım.

 

Hyun Su ortamı toparlamak istercesine coşkuya Ada'ya döndü. "Kısa bir oda turuna hazırsanız yirminci odadan başlayalım."

 

Ona baktım "Neden sondan başlıyoruz ki?"

Gülümsedi.

"Çünkü orası daha yakın."

 

Ben mantıklı buldum Asya. Bence dünyayı üşengeç insanlar yönetsin. Savaş, aşçılık, soykırım ne kadar şeytan ileti varsa son bulur.

 

Bir kapının önüne geldik. Diğerleri gibi sürgülü, otomatik kapılardandı. Üstünde yapraklı bir dal tasfiri vardı. Kapının kenarında sensör, sensörün üstünde ise 'Äkräs' yazıyordu.

 

"Äkräs ne demek?" dedi Ada. "Fin mitolojisinde bir tanrının adı. Bereket tanrısı. Ayrıca Fince Keskin demek. İskoççada da meşe ağacının diğer adı." dedi Hyun Su. "Bu oda son savaşçının. Şu gördüğünüz yeşil gözlü kızıl saçlı kızın." Kızın sadece saçları değil yüzüne yayılan çilleri bile turuncuydu. Zarif bir yapısı vardı. Boyu Ada kadar falandı herhalde.

 

"Adı Lusita. Lusita Karel. Finlandiya doğumlu ama Almanya'da yaşıyordu buraya gelmeden önce. Kendisi botanik kimyacı. Alex'in laboratuvarında kimya bölümünün sorumlusu o. Bitkiler ile ilgilenir, genetiklerini değiştirir zehirli bitkiler ve ilaç yapar. Onun da Ada gibi yeteneği yok." Hatırlamış gibi gülümsedi. "İlk gün Atlas'ın kafasına attığın bitkiyi de o geliştirdi."

 

Omuz silktim. "Hâlâ hayatta." Hyun Su kafasını salladı. "Çünkü panzehiri vardı. Lusi bir proje üstünde çalışıyorsa önce zayıf noktasını bulur."

"Ya yoksa?" dedi Ada.

"Vardır. Her zaman bir zayıf nokta vardır. Önemli ona o zayıf noktayı bulmaktır. Eğer bulmszsa tüm projeyi geride hiç bir iz kalmayacak şekilde yok eder. Ama bu çok nadir yaşanır. Lusita obsesif kompulsif bozukluk hastası. Fazla takıntılıdır her konuda. İstediğini elde etmeyene kadar asla durmaz. "

 

Aman ne güzel. OKB sahip bir bahçıvan ve zehirli bitkiler yaratıyor.

 

Kesinlikle sevgililer gününde istiyeceğim bir çiçek. Sen ne dersin Asya?

 

Katılıyorum iç ses. Zehirli çiçek, vay canına! Yarım kalmış bir işim vardı zaten.

 

"Lusita bir zamanlar adını duyurmuş bir kimyacıydı. Ama sonra kaçırıldı. Nasıl olduğunu bilmediğimiz bir şekilde karşıtların eline düştü. Sonra Alex onu kurtardı. Hepimize yaptığı gibi ona da seçim hakkı sundu. İsterse eğer Alex'in savaşçılarından biri olur ve güvende olabilirdi. Ama bir şartla. Bütün deneylerinden Alex haberdar olacaktı ve bundan sonra anonim çalışacaktı. Lusi kabul etti. Sonuçta kabul etmese ve ülkesine geri dönse bile önünde sonunda öldürülecekti.

 

İnsanlar böyledir işte. Başarılı insanlar kendilerinde daha başarılı olan insanlara tahammül edemez ve onları zirveden düşürür."

 

Anladığım kadarıyla koridorun bir yanında eğitmenler bir yanında çaylaklar vardı. Her eğitmenin karşısındaki odada çaylağı kalıyordu.

 

İlerledik. Diğer kapının üstüne el aynası gibi bir çizim vardı, sensörün üstünde ise 'Büyücü' yazıyordu. "Bu Meredith Wizard. Lusita'nın eğitmeni. Meredith biraz daha sıra dışı bir yeteneğe sahip. Kediler gibi göz ve kulak perdeleri yok bu yüzden ölüleri görebiliyor. Ayrıca bazı büyü işleri ile de ilgilenir. Öyle çok büyük büyüler beklemeyin."

 

Ada araya girdi. "Bağlama büyüsü yapabilir mi? Ya da boş ver bana ayırma büyüsü lazım." Göz devirdim.

 

"Ne yapacaksın sen ayrıma büyüsünü Ada?"

 

Ben bağlama büyüsüne takıldım Asya. Bence Alex ve Alya'yı bağlayacak.

 

Yok Ada o kadar acımasız değildir.

 

"Büyücü yengeme yapıcam. Hep o mu aileyi ayıracak. İntikam büyüyle yenilen bir yemektir."

 

Hyun Su ensesini kaşidı. "Meredith'in böyle bir büyü yapacağından şüpheliyim. Her büyü içinde karma barındırır. Birinin hayatına müdahale edersen mutlaka sonuçları olur. Bu şey gibi birini kendine takıntılı dereceden aşık edebilirsin ama büyü kağıdında ikinizin de adı yazar ve o zaman sende ona takıntılı dereceden aşık olursun ve kopamazsın. Bağlama büyüleri tehlikelidir." Onunla uğraşmak isteyerek sordum. "Bu konuda deneyimlisin anlaşılan." Hyun Su gözlerini kocaman açtı. "Ben ve büyü? Şu hayatta büyü ve ruhlar en çok korktuğum şey olabilir. Ve bilgin olsun benim korktuğum çok fazla şey vardır."

 

Ada kaşlarını kaldırdı, "Mesela?"

"Ateş, boğulmak, hastaneler, büyüler, ruhlar." Sanırım bu kadarmış.

 

Hastaneler?

 

Sorgulama Asya. Her insanın korkuları vardır.

 

Hyun Su ilerleyince biz de peşinden gittik.

 

"On sekizinci oda, Öykü Mutlu. Bildiğiniz üzere bazı balık türleri, köpekler, kediler ve atlar insanların yaydıkları hormon kokuları sayesinde duyguları hisseder. Ama bunu sadece hayvanlar yapmaz, bebeklerde yapar. Küçükken insanların duygularını hissedebiliyoruk ama büyüdükçe bu yeteneği kaybettik. İşte Öykü kaybetmemiş. Bir insanın duygularını okumak bir yandan zihnini okumak gibidir. Öykü sahaya pek inmez, o genelde sorgu katından sorumludur. Bazen sorgu için karargâha birilerini getiririz bir savaşçı o suçluyu sorgular. Öykü ise onun yalan söyleyip söylemediğini kontrol eder."

 

Kapının üstüne baktım tam olarak şöyle bir işaret vardı: :(:

 

Sensörün üstünde ise 'Zihin Hırsızı' yazıyordu. Hyun Su ismi incelediğimi görünce güldü. "Öykü bu ismi hiç bir zaman sevmedi, çok kararsızdır bir türlü kendine bir lakap bulamadı. Arthur ona sürekli böyle derdi sonra savaşçılarda demeye başladı böylece onun lakabı olarak kaldı."

 

Yaratıcı.

 

Karşı tarafa ilerledim. Kapıda pusula gibi bir işaret vardı. Sensörün üstünde ise. 'Rota' yazıyordu. "Bu Cesika Harris. Namı değer Rota. Kendisinin yeteneği çevresindeki canlı ve cansız varlıkları hissetmek. Bütün kitaplar bas bas bağırarak insanlın beş duyusu olduğunu söyler ama inanmayın. İnsanların beş duyu organı ve onlarca duyusu vardır. Bunlardan biri işte biri sana yaklaşınca hissetmektir. Ama Cesika'nım yeteneği bunun kat kat fazlası. Bu arada doğada bu yeteneğe sahip tavşan ve papağan türleri var. Derler ki papağanlar ve tavşanlar arkalarını da görebilir. Cesika da aynı öyledir. Ayrıca nasıl yaptığını bilmediğimiz bir şekilde yeteneklerimizi de hissedebiliyor, bu herhalde yaydığımız enerji ile ilgili."

 

"O zaman neden Radar demediniz ki?" dedi Ada. "İlk öyle dedik ama rota adını Cesika istedi. Hem bu daha havalı."

 

Bu da mantıklı geldi Asya.

 

Bir şey demeden on altıncı odaya ilerledim. Kapıda hiç bir sembol yoktu. "Bu oda boş mu?" Hyun Su beni onayladı. "Evet Mex'in bir çaylağı yok." Karşı tarafa ilerledim. Kapıda 0 ve 1'in iç içe geçtiği bir işaret vardı. Sensörün üstünde Mex Fina yazıyordu.

 

"Neden Mex'in lakabı değilde adı yazıyor?" dedi Ada.

"Çünkü o zaten Mex'in lakabı.

"Peki adı ne?"

Hyun Su omuz silkti.

"Bilmem. Kimse bilmiyor."

 

Kaşlarımı çattım.

 

"Mex'in yaşını, doğduğu yeri, gerçek adını, bir ailesi var mı... Kısaca onunla ilgili hiç bir şey bilmiyoruz. Gerçi onu ilk yakaladığımız zaman Alex merak edip araştırmıştı ama bir sonuç çıkmadı. Artık Mex'in doğumu hiç kayda geçmedimi yoksa Mex bütün kayıtları sildimi bilmiyoruz. Mex geçmişini geride bırakmak ve on beşinci savaşçı Mex Fina olmak istedi bizde onun bu isteğine saygı duyduk."

 

"Aklıma bir şey takıldı. Onu yakaladığımızda dedin. Bunu biraz daha açar mısın?" dedim.

 

Hyun Su kapının üstündeki işarete baktı tekrar. "Daha karargâhın ilk yılları. Çok fazla savaşçımız da yok. Ama az çok bi namımızı yaymışız. Bize görev verirlerdi bizde o görevleri yapardık. O zamanlar verilerin görevlerden biride bir siber çeteyi yakalamaktı. Çete kendine Mex Fina diyordu ve en iyi Sanal korsanlardan oluşuyordu. Dünya Bankası, ülkelerin emniyet güçleri... Hızlıca bütün dünyaya yayılıyordu. Bütün yasal olan olmayan teşkilatlar bu çeteyi yakalamaya çalıştı. Ama biraz olsun yaklaşan kim varsa geç kalmış oluyordu. Tabii Tayfun abi ve ekibi hariç en sonunda ufak da olsa bir ipucu buldular. Çete üyelerinden birinin bir hafta sonra hava limanında olacağının bilgisini aldık."

 

"Ama biraz daha araştırma yaptığımızda çok pis taklaya geldik. Ortada bir çete kalmamıştı. Sanki pof. Mex Fina çetesi yok olmuştu. Elinizdeki tek şans o üyeyi yakalamaktı. Hiç bir teknolojik alet kullanmadan iletişim kurduk bir süre. Sonra görev günü geldi. O üyeyi yakaladılar. Daha on dokuz on yirmi yaşlarında bir gençti. Oyuna geldiğimizi sandık. Ama yanılmışız. Hemde her konuda."

 

"Mex Fina diye bir çete hiç olmamış. Dünya'yı birbirine katan, en iyi siber korsanlardan oluştuğunu sandığımız çete sadece on sekiz yaşınada bir gençmiş. Alex çok etkilendi. Onu savaşçılarından biri yapmak istedi. Mex ilk kabul etmedi ama sonra Maria onu ikna etti. Zaten her zaman Maria en büyük zayıflığı olmuştur. Her neyse. Karargâhı Alex kurdu ama Mex büyüttü. Dünya liderleri Mex'in infaz emrini istedi. Alex kabul etmedi. Mex'in artık kendi savaşçısı olduğunu, kimsenin ona dokunamayacağını denemek isteyen varsa gelsin denesini onu kimseye vermiyeceğini söyledi."

 

Ben de Ada da hala balık gibi Hyun Su'yu dinliyorduk.

 

"Alex bir zamanlar Tüm dünyanın peşinde olduğu bir suçluya mı güvendi?" dedi Ada.

 

"Mex hiç bir zaman kötü biri olmadı. Ve bütün savaşçılar arasında Alex'e en sadık olan savaşçı o. Alex ile tanıştığımızda ben on yaşındaysam Alex daha yedi yaşındaydı. O zamandan beri hiç ayrılmadık. Ama ben bile Alex'e bir gün idahet ederim Mex etmez."

 

Ada eline koz geçmiş gibi gülümsedi. "Birlikte büyüdüğün kardeşinin senden çok bir yabancıya güvenmesi rahatsız edici olmalı." Hyun Su omuz silkti. "Öncelikle bütün savaşçılar bir ailedir. Mex bir yabancı değil ailemin bir ferdi. Kaldı ki benden kat kat daha zeki ve Alex'e daha falza yardımı dokundu. Alex'in güvenini sonuna dek hakediyor. Bir kez olsun Alex'i yanıltıcak bir şey yapmadı. Karargâhtaki her savaşçının illa bir hatası olmuştur ama Mex'in asla. Gerçi İdın da aynı şekilde. O da çok bağlıdır Alex'e. İkisinin ortak noktası belki de budur. Onlar ilk kez Alex'e güvendi. İlk kez Alex'e bağlandı. Zaten bütün savaşçılar boyunca sadece o ikisi son sınavı geçti."

 

"Sınav mı?" dedi Ada. Hyun Su onayladı. "Her yeni gelen savaşçı sınava girer ve bir puan alır. Sınava göre bir yere yerleştirilir. Bir yandan karargâha olan bağlılıkları test edilir. İlk sınava giren savaşçı Cesika oldu. Şu anki kadroda Selen, Felix, Maria ve Umut dan sonar en eski savaşçı o. Şu an ki kadronun dışında da savaşçılar oldu ama..."

 

"Ama?"

 

"Ya Lui'nin tarafını tutup karşıtlardan biri oldular ya da... Kaybettik."

 

"Yani burası tehlikeli bir yer." dedi Ada.

 

Ona ters ters baktığımda sustu.

 

"Bak Ada. Savaşçılar kocaman bir ailedir. Hepimizin ortak acısı aile. Mesela ben, hiç bir zaman ailemi tanımadım ya da Alex, küçükken doğum gününde annesini de babasın da kaybetti. Mex'in bir ailesi olduğundan bile süpheliyiz. Ya da Félix o da küçükken annesini ve babasını kaybetti. Karargâha getirildiğinde daha henüz on iki yaşında falandı. Uzun lafın kısası. Alex bizi bir araya getirdi. Bize bir aile verdi, bizim ailemiz oldu. Bize bir amaç verdi. Adaleti koruyun dedi. Bizde ona koşulsuz güvendik. Alex benim kardeşim. Ben bu yol boyunca onun ne kadar çaba sarf ettiğini, nelerden nelerden ödün verdiğini kendi gözlerimle gördüm. Hiç birimiz aramızdan birine zarar gelmesini istemez. Bizim birbirimizden başka kimsemiz yok. Asya için endişelenmeni anlıyorum. Fakat ikiniz artık bu ailenin içindesiniz ve buradaki ben dahil on alt kişi sizi her şey pahasına koruyacak insanlar. Sadece hepimizin zamana ihtiyacı var. Sizde artık bu aileye girdiniz."

Aile. Benim ailem.

Beni yargılamayacak, hasta gözüyle bakmayacak insanalar. Yanlarında kendim olabileceğim insanlar...

 

Ada diğer odaya ilerlemeden önce Hyun Su'ya yaklaştı. "Benim zaten bir ailem var."

 

Ada'nın arkasında baktım. Ada benim en yakın dostum olmuştu ama o bile garipsemişti her zaman beni. Bugün bu kuş şöyle dedi dediğim zaman ilaçlarımı içip içmediğimi sorardı bir süreye kadar. Alıştı, belkide boyun eğdi.

 

Ona diklenmek istedim.

 

Kim senin ailen demek istedim. Seni döven, taciz eden baban mı? Şantaj yaptığınız baban. Belkide annendir. Küçükken sırtını yakan annen? Kim senin ailen Ada demek istedim. Seni terk eden sevgililerin. Seni kuzenin ile aldatan büyük aşkın? Kim senin ailen Ada? Kendine gel Ada demek istedim. Sen ailenin istenmeyen çocuğusun, baban annenin hamile olduğunu senin doğmana üç ay kala öğrendi çünkü yurt dışındaydı demek istedim. Baban seni aldırmadığı için anneni dövdü Ada. Belki dedi belki düşer dedi. Söylesene Ada senin ailen kim? Küçükken ablana araba çarptığında amcan ve yengenin yanında kaldın. Öz amcan seni taciz etti Ada, amcanın oğlu kurtardı seni. Senin ailen kim? Kendine gel Ada. Sende en az benim kadar yalnızsın demek istedim.

 

Demedim.

 

Nasıl derdim? Evet sözleri beni çok kırmıştı. Ama benim de onu kıracağım anlamına gelmezdi. O benden daha duygusaldı. O çok kırılırdı.

 

Hyun Su yanıma geldi. "İyi misin?" Kafamı salladım ve Ada'nın peşinden on dördüncü odanın önüne gittim. "Burası Melodi'nin odası. Medodi Üçok. Kendisi ayrıca Umut'un eşidir." Ada şaşkınlıkla araya girdi. "İki savaşçı evlenebiliyor mu?"

 

Niye bu kadar şaşırdın Ada, planların mı var?

 

"Tabii ki. Neden evlenmesin. Bak buradaki savaşçılar Dünya'nın dört bir yanından geldi. Farklı kökenlere, kültürlere, inançlara sahip. Dinimiz, dilimiz, ırkımız, yönelimimiz ve geçmişimizin bir önemi yok. Karargâh saygı yuvasıdır. Saygı duyarız birbirimize. Sonuçta senin için doğru olan benim için yanlış olabilir. En çok da duygulara saygı duyarız."

 

Kapının üstünde sol anahtarı vardı. Sensörün üstündeyse Siren yazıyordu. "Melodi sesini kontrol eder yüksek sesle çığlık atabilir. Aman diyim onu sinirlendirmeyin. Genelde çok sakindir ama sinirlenince bazen bağırır ve... Anladınız işte. Küçükken konuşamıyormuş ameliyat olmuş sonra sesinin sınırlarını zorlamayı öğrenmiş."

 

"Ses tellerine format atılmış desene." dedi Ada.

 

"Ses telleri mi? Onun girdiği ameliyat nörolojik bir ameliyattı." Parmak uçlarını kafasına vurdu. "Bu da her şeyin burda bittiğine bir örnek."

 

Karşıya geçtik.

 

"Oh be uğurlu sayım." dedim on üçüncü odanın önünde. "Bir koreli olarak ağzım açık bakıyorum sana Asya. Neden bütün dünyanın uğursuz beklediği sayıyı uğurlu sayın yaptın ki?" Omuz silktim. "Bilmem bu da benim direnişim her halde."

 

"Umut Uraz Üçok. Kendisi Lir olur. Yeteneği sesleri taklit etmek senin sesinin aynısını yapabilir-" Hyun Su dudağını ısırdı. "Neyse boş verin. Hadi devam." Hyun Su ilerlerken Ada ile göz göze gelik. Anlamayarak omuzlarımı kaldırdım. Lir ne demek be?

 

Kapıdaki kuş işaretine son bir kez baktım.

 

On ikinin üstünde birbirine dönmüş iki karınca motifi vardı. Sensörün üstünde ise karınca yazıyordu. "Burası ikizlerin odasyidi ama artık sadece Zoe kalıyor." Ada gülümsedi. "Diğeri emekli mi odlu?" dedi alayla. Hyun Su dertli bir şekilde kapıya baktı. "Hayır şehit oldu." Ada'nın gülümsemesi soldu. "Ben... üzgünüm."

 

"Biz de öyle. İkizler acıyı çok az hisseder. Buda sınırlarını aşmalarını sağladı. Kendi ağırlıklarının kat kat fazlasını taşıyabiliyorlar. Bir araya geldiklerinde bu güç daha da artıyordu tabii. Bu yüzden karınca derdik olanlara, birazda işin espirisineydi." Derin bir soluk verdi. "Zamira ve Zoe Timora. Yunanistan'dan geldi ikisi de. Sporcuydular. Atlas da sporcudur onun sayesinde tanıştık ikizlerle. Karargâha girdiler hepimize sunulan teklif onlara da sunuldu." Ada araya girdi. "Bi bana sunulmadı herhâlde." Hyun Su onu duymazdan geldi. "Zamira kaybettikten sonra Zoe bir daha ülkesine dönmedi. Kardeşini bu topraklara gömdü ve bu toprakları yeni vatanı yaptı. Hadi devam edelim."

 

On birinci odanın kapısına yıldırım işareti kazınmıştı. Sensörün üstünde Flash yazıyordu. Atlas Kayırcı... Hyun Su Ada'ya Atlas'ın yeteneğini anlatırken gelen gitar sesi dikkatimi dağıttı bir an sonra yedinci odadan Félix ve İdın çıktı. Félix beni görünce gülümsedi ve elini salladı. Bende aynı şekilde elimi salladım. İdın ise sadece kafasını sallayarak selâm verdi.

 

"Onuncu oda boş. Maria'nın çaylağın yok. Dokuzuncu oda Maria Nokat. Ben Maria'nın yeteneğini biliyordum Hyun Su Maria'nın yeteneğin detaylıca Ada'ya anlattı bende kapıdaki işareti inceledim. Saate benziyordu hatta köstekli bir saate benziyordu desem daha doğru olur. Sensörün üstündeyse Kâhin yazıyordu.

 

Eh uygun bir lakap.

 

Bu kız beni geriyor Asya.

 

Benide iç ses. Bakır rengi gözlerini kömür rengi gözlerime dikince sanki ölümüme kaç yıl kaldığını hesaplıyor gibi hissediyorum.

 

Ölümüne madencilik.

 

İğrenç bir espiriydi iç ses.

 

İdın ve Félix in de yeteneklerini biliyordum bu yüzden sadece işaretleri inceledim. Sekizinci odada parmak izine benzer bir işaret vardı ama şekli kafatası gibiydi. Parmak uçlarına ölüm nakşedilen savaşçı için on numara işaret. Lakabıda Şeytan dı. Hyun Su'nun anlattığına göre İdın İspanya'da gelmişti. Bir sokak kavgasında Alex ile tanışmışlar ve Alex onu gelmeye ikna etmiş.

 

Ne hikâye ama.

 

Félix Roux ise Fransa'da gelmişti. İşareti nabız gibi bir şeydi, lakabı ise tahmin edersin ki Şifacı.

 

Şeytan ve Şifacı. Genç aşıklar. Bir zamanların imkânsız aşıkları.

 

Evet biliyorum çok masalsı ama hey ben hayvanları anlıyorum dostum. Bu satırlarda normal bir şey okumayı bekleme. Kendini kurgu olduğuna inandır, belki rahatlarsın.

 

"Altıncı oda Arthur Williams. Lakabı Kuzey yıldızı. Arthur kavga esnasında bir gözünden yara aldı, o gözü neredeyse kör. Ama tek gözünün görmemesine aldanmayın kendisi kusursuz bir nişancıdır. Karargâhın en iyi dövüşçülerinden biri de odur." Gözümün önüne Arthur'u getirdim. En az Alex ve Hyun Su kadar iyiydi o da. Bir heykel kadar duygusuz görünüyordu ama Selen'e bakınca gözünün içi parlıyordu.

 

Kapıda dört kollu bir yıldız işareti vardı. Kuzey yıldızı... "Arthur'un yara aldığı gözü karanlıkta görebiliyor biz de ona Kuzey yıldızı deriz çünkü Kuzey yıldızı geceleri yol gösterir."

 

Sonraki kapıya ilerledi. "Beşinci oda Selen Demir. Benim güzel kız kardeşim. Aramıza ilk katılan kişi Félix idi. İlk geldiğinde henüz on üç yaşındaydı. Sema abla onu kanatları altına aldı ve kusursuz bir doktor olarak eğitti üstelik henüz on beş yaşındayken amilaytalara girip doktorları izlemeye başladı. Félix ile aynı yıldıla Selen geldi biz beşimiz kardeş olduk. Sonra Umut, Maria Cesika vesaire vesaire geldi işte. İlk savaşçılar bu beş savaşçıydı."

 

Araya geldim. "Alex bir, sen iki, Selen üç, Felix dört. Beş kim?" Hyun Su bir süre duvarı izledi. "Ben iki değilim ikinci savaşçı benim diğer kız kardeşimdi. Alex'e Beyaz Melek lakabını veren kişi. Selen'in en sevdiği kardeşi, Félix'in ilk dostu ve sonra tek düşmanı, Savaşçıların Avcısı... İkinci savaşçı Lui idi."

 

Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. "Ne!?"

 

Lui diyor, Asya.

 

Duyuyorum iç ses.

 

Sinir vücuduma yayıldı. "Bizim Lui. Karşıtlarına lideri olan. Karargâhı ikiye bölen, Alex'e ihanet eden. Bizi takip eden Lui!" Ada garibim her şeyden habersiz sinirimin sebebini düşünüyordu.

 

"Sıra bunları konuşmaya da gelecek hadi devam edelim." Selen'nin işareti kelebekti. Evet, evet. Karnımızda uçmasına hasret kaldığımız kelebek Afrodit'in kapısındaydı.

 

"Dördüncü oda artık Ada'nın. Ada kendine bir lakap ve işaret seç lütfen. Her neyse işte turumuzun en güzel kısmı. Üçüncü oda. Üç benim. Kim Hyun Su. Benim yeteneğim biraz biyolojik. Hücrelerim sizinkiler gibi değil kendilerini hızlı yeniliyorlar. Yaralarım daha hızlı iyileşir, bedenimde yara izi kalmaz." Kollarını havaya kaldırdı. "Eh birazda bu yüzden bu kadar iriyim."

 

İri diyince aklından ne canlandı bilmiyorum ama ben sana Hyun Su'yu özetliyim. Boyu en az 1.97 falandı ben bile yanda kısa kalıyordum. Beli o kadar kalın değildi ama omuzları oldukça genişti. Şekilli bir vücudu vardı, Keskin yüz hatları ve iri bedeni ürkütücü görünüyordu ama gülümsemesi yüzünü gençleştiriyordu. Çocuksu, enerjik bir yanı da vardı. "Birazda yaşlanmamı engelliyor."

 

Ada kaşlarını kaldırdı. "Kaç yaşındasın ki?" Hyun Su elini ensesine götürdü. "Öhm bu yaz otuz iki olucak." İkimizde şaşkınlıkla birbirimize baktık. En fazla yirmi dokuz derdim. Oda vücudu iri olduğu için.

 

Hyun Su'nun işareti üstüne çarpı atılmış kurşundu.

 

"Sen bayağı bayağı ölümsüz, yenilmez bir şeysin." Hyun Su omuz silkti. "Hayır güzel çaylağım, ben yaratığım." Yaratıktan yana bu sefer lakabını kastetmemişti. Ada'nın savaşçılara yaratık demesini kastetmişti.

 

Ada mahcup bir şekilde kafasını eğdi. "Ben şey..."

"Sorun yok. Hadi devam. İkinci oda Asya. Bence açıklamaya gerek yok."

 

Yok canım Asya'yı anlat biraz ben henüz çözemedim de.

 

Kapıda pati işareti vardı. "Asya işaretin var ama kendine bir lakap seç."

 

Lakap.

 

Benim bir sürü lakabım olmuştu şu ana dek. Ada ile insanlara lakap takmayı çok severdik, en çok da birbirimize lakap takardık.

 

Ama bundan sonra anılacağım lakap ne olmalıdı ki?

 

Sen zaten bugün ne olacağına karar verdin Asya.

 

İnsan Avcısı...

 

Evet bu. Ben İnsan Avcısı olmak istemiştim. Ama bu karargâh bir kere bir avcı tanımıştı ve o avcı onları ayırmıştı. Ben avcı olmak istediğime emin miydim? Evet, evet emindim. Ben İnsan Avcısı olacaktım. İlk avcıya tezat ben bu insanların bağlarını koruyacaktım.

 

Ben Son İnsan Avcısı olacaktım.

 

"Karar verdim." dedim Hyun Su'ya. "Ben Son İnsan Avcısı olmak istiyorum. Kısaca Avcı."

 

Hyun Su şaşırdı. "Emin misin Asya. Avcı Lui'nin lakabıydı." Omuz silktim. "Olsun ben Avcı olucam." Hyun Su telefonunu çıkarttı ve birine mesaj yazdı.

 

"Peki öyle istiyorsan."

 

"Ama dramatize ettiniz ha. Yürüyün birinci odaya." dedi Ada. Hyun Su gülümsedi. "Evet işte istediğim enerji. Hiç bir şeyi takmak yok hayat iki günlük."

 

"Dedi ölümsüz adam." dedi Ada. Hyun Su kolunu Ada'nın omzuna attı.

 

Ada geri çekilmedi.

 

"Ben ölümsüz değilim. Ama evet sizden daha uzun bir yaşamım olucak gibi görünüyor, bir kaza olmazsa. Umarım olur." Ada kolunu karına geçirdi. "Tövbe de manyak." Hyun Su onu birinci odanın önünde durdurdu. "Yeteri kadar kayba şahit oldum. Bütün sevdiklerimin ölümünü görmeyi ölmeye tercih ederim."

 

Birinci oda. kapıda Melek kanatları vardı, lakap ise Beyaz Melek idi.

 

"Ve işte karargâhın kurucusu Alexander di Angelo. Beyaz Melek! Hepimizi bir araya getiren kişi. Alex küçükken hatta tam beşinci yaş gününde trafik kazası geçiriyor. Kazada annesini ve babasını kaybediyor. İki hafta komada kalıyor çünkü beyin kanaması geçiriyor. İki haftanın sonunda hafızasını kaybetmiş bir şekilde uyanıyor kısa bir süre sonra hafızasını kazanıyor ama bu sefer unutma yeteneğini kaybediyor. Alex çok zekidir, bir sürü icadı var şimdiden. Küçük yaşta mühendisliğe başladı ilk tasarımını on dört yaşında hayata geçirdi. Türkiye'ye geldikten ortalama bir yıl sonra yani. Başkan önceden İtalya'da Türkiye'yi temsil eden bir elçiydi o ve Sema abla dört yıl boyunca İtalya'da yaşadı o zaman bizi tanıdılar zaten."

 

"Başkan Alex'i Türkiye'ye getirmek istedi ama Alex bizi bırakmayı reddetti. Başkanın bir arkadaşı vardı. Erdal başkan kendisi meclisteki başkanlardan biriydi, üçümüzü de Türkiye'ye getirdiler. Başkan ve Sema abla Alexi evlat edindi o yıl zaten Sema abla Elmas'a hamileydi. Elmas toplantıdaki mor gözlü kız. Melek Elmas Sayan. Bu arada demiş miydim Sema abla doktordur. Her neyse. Erdal abi ve Sema abla gibi doktor olan eşi beni ve Lui'yi evlat edindi. Lui benim kan bağım olmadan kardeşimdi sonradan resmi olarak kardeşim oldu ama bana oranla Lui ve Alex hep daha yakın olmuştur. Lui kelimenin tam anlamı ile Alex'e tapardı. Kar tanesi ve Güneş; Beyaz Melek ve Avcı..." Hyun Su'yu dinlemeye o kadar dalmışık ki Alex'in geldiğini fark etmemiştik.

 

"Zaten." dedi. Alex "Lui ve beni düşman eden de Lui'nin bana olan inancı oldu."

 

Ada araya girdi. "Sana aşık oldu?" dedi soru sorar gibi. Hyun Su onu cevapladı. "Hayır Lui Alex'e aşık olmadı. Zaten en başından beri aşıktı ama biz iki aptal bunun sadece çocuksu bir hayranlık olduğunu düşündük. Fakat bu hayranlık geçmedi her geçen gün büyüdü. Zehirli bir boyuta geldi. Takıntıya dönüştü."

 

"Sanırım en en başından başlamamız gerek. Terasa çıkalım mı?" Hikayeyi çok merak ettiğimiz için bende Ada da hemen kabul ettik.

 

Bir kadının aşkı nasıl bütün bir örgütü ikiye bölümüştü, nasıl aşık olduğu adama düşman olmuştu, nasıl bunca yıkıma neden olmuştu merak ediyordum. Ama en çokda küçük bir kızın yıllar önceki aşkının nasıl bana kadar uzandığını merak ediyordum.

 

Bir kadının aşkı doğurgandır Asya. Yenişeyler yaratır, yeni dünyalar kurar ama bu aşk tahmin ettiğinden bile daha yıkıcı olabilir.

 

Bölümler yayımlarken ufak bir hata oluştu ama hallettim. Gözümden kaçan bir hata olursa lütfen belirtin.

Düşüncelerini belirtmeyi unutma 👋🏼👋🏼👋🏼

 

Bölüm : 28.11.2024 21:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...