Maria Nokat:
Bizler Savaşçılarız adalet için savaşanlar. Alex'in gölgesinde toplandık ve bizden esirgenen Adaleti korumak için andiçtik. Yaralarımız vardı, kayıplarımız vardı birbirimizin yaralarını sardık. Ailesizdik, birbirimize ailesi olduk. Taki ihanet kan durdurucu şekilde bizi kesene kadar... Kardeşlerimizden ayrıldık sevdiklerimden ayrıldık. Çünkü güç ve intikam Adalet savaşını unuttu. Güneş ve o güneşi aşan kar tanesi.
Ayrılmadan önce yayılmıştık tüm dünyaya. Bükük insanların, devlet adamlarının, güvenlik güçlerinin dahi dokunmaya cesaret edemediği insanları (kendini insan sananları) yakalardık. Hala yakalıyoruz. Taki bı parçamız o zehirlenen insanlara dönüşen kadar. Lui'nin ihanetini zaten görmüştüm. Ama gelecek sessizdir. Eğer o ihaten yaşanmasaydı belki biz adalet için savastığımızı sanarak insanlığımızı kaybetmeye devam ederdik.
Aramızda dolaşan çok insan var. Bizim gibi, eşsiz (sandığımız) yeteneklere ait çok insan var. Belki onlar bile farkında değildir. Sesinde güç bulanlar, el veya ayak bileklerinde güç bulanlar, gözleri öteleri görenler, duyguları belki susanları duyanlar. Veya benim gibi görmemesi gerekenleri görenler.
Sesizce gölgelerden yönettik biz dünyayı. Sözümüz her yerde geçti ama hiç bir yerde adımız geçmedi. Tek bir kart ile her yere girdik ama kimse o kartın nerden çıktığını bilmedi. Bir bileklik bizi dokunulmaz yaptı ama o bilekliği takan bileklerin sahipleri kim oğrenilmedi. Dünya duyduğunda öte. Bir yerüstü bir de yeraltı dünyası var. Ama bunlar cennet ve cehennemden öte. Bu dünya cennetin güzelliğine de cehennemin adaletine de yer yoktur.
Adı sanı bilinmeyen topluluklar sayesinde dönerdi dünya. Bu toplulukların bı kısmı bizim gibi iyi olanlardı bir kısmı ise karşıtlar gibi kötü olanlar. Ama iyilik ve kötülük terazisi dahi bu yükün altında ezildi.
Meleklerinize özrüm olsun. Hayat iyilik ve kötülüğün ötesinde. Sevap ve günahlar din seçerler nasıl olsa.
🔆
Asya Ersöz:
"Daha önce anlattığımız her şeyi unutun şimdi en başından başlıyoruz." dedi Hyun Su ortam gerilirken.
"Şu an yapmayı isteyeceğim son konuşma bu olabilir." dedi Alex. Karşıma otururken. "Bende bayılmıyorum ama çaylak aldıysan sorumluluğunu da alacaksın di Angelo." Alex kafasını arkaya yaslayıp tavanı izlemeye başladı. "Benim laflarımı bana geri iade yapma. Ayrıca hangi man kafa buldu bu çaylak düzenini."
Hyun Su elini çenesine götürdü. "Dur bir düşüneyim. Ha hatırladım! İlk harfi Alexander." Alex güldü. Gamzelerinin ne kadar sevimli durduğundan bahsetmeme gerek yoktur umarım.
Alya bende travma bıraktı Asya. Gamzeler o kadar sevimli gelmiyor artık.
Ada söze girdi. "O zaman başlayın." Hyun Su duruşunu dikleştirdi ama Alex hareket etmedi.
"Peki o zaman, başlıyorum. Ben İtalya'da büyüdüm ama Güney Koreliyim. Gerçi tam olarak hangi ülkede doğduğumu bilmiyoruz. Oralar biraz karışık. Neden İtalya'da büyüdüm orası ayrı bir merak konusu. Annemi veya babamı hiç tanımadım.
Kimsesiz, sorunlu, başka yetimhaneden atılan çocukları İtalya'nın Roma şehirinde bir yetimhaneye bırakırlardı. Düzenle ilgili sorun çıktığında veya yetimhane haberlere düştüğünde sürekli adını değiştirirlerdi, ben orda kaldığım sürece en az beş kere adı değişmiş olabilir. Ama biz çocuklar oraya her zaman cehennem derdik. Şimdi de cehennem diyerek anlatıcam.
Ben on yaşındaydım daha. Bir gün yetimhaneye bir çocuk getirildi. Daha yedi yaşında ama gözlerini görmeniz lâzım, o gözler yetmiş yedi yaşında bir adama aitti. O gözlerin sahibi Alex idi. Çok dik kafalıydı, bilmiş tavırları vardı ve birazda şımarıktı."
Alex araya girdi. "Sağol ya."
"Ne var oğlum, opjertif anlatıyorum işte." Hyun Su'yu düzeltim. "Objektif."
"Aynı şey. Her neyse. İlk günden herkes nefret etmeye başlamıştı bile. İlk hafta hiç konuşmadık, hep kendi hâlinde takılan biri olmuşumdur. Bu yanımdaki marul ilk haftayı sağ salim geçirdi ama ikinci haftanın daha ilk gününde kavgaya karşıtı."
Konuşmayı bölüyorum ama evet İsimsiz, 'marul' dedi.
"Birkaç yaşı büyük çocuk kendilerinde daha küçük olan bir çocuğun o akşam verilen tatlısını zorla almaya çalışıyordular. Bu sık sık yaşanırdı. O cehennemde güzel olan pek nadir şey vardı, bunlardan biri de her hafta bir kere verilen o tatlıydı. Hani pek bir büyüsü de yoktu ama cehennemde en ufak şey bile nimettir.
"Alex çocukların karşısına dikildi, neyine güvendiyse hani. Sadece yedi yaşında çocuk. Diğerleri benden büyük ergen salaklar. Kavga çıktı, ortalığı birbirine kattı. O gece ilk cezasını aldı."
Alex devam ettirdi. "Yetimhanenin farklı cezaları vardı, genelde iz bırakmayan cezalar tercih ederlerdi ama tanrılardan korkusu olmayan insanların diğer insanlara da pek korkusu olmuyordu, hıncını alamadıkları zaman iz bırakmaktan bile çekinmezdiler."
"O gece ne cezası aldın?" dedim vereceği cevaptan korkrak. Omuz silkti. "Önemli bir ceza değildi sadece o gün ve ertesi günü yemek yememe izin vermediler."
Onu aç bırakmıştılar ve o önemli değil diyordu. Demek ki daha ağır cezalar da vardı.
Belki sadece midesi küçüktür Asya.
Ne saçmalıyorsun iç ses?
"Hyun Su ceza almayı göze alarak yatakhaneye ekmek getirmişti benim için. Hiç konuşmadığı bir insana yardım etmişti."
Hyun Su göz devirdi. "Önemli bir şey değildi, ilk defa yapmıyordum. Ama bu yanımdaki İtalyan centilmen için önemliydi anlaşılan çünkü ertesi günden itibaren kuyruğum oldu."
"Önemliydi tabii, o sefil düzene isyandı. İsyana cesareti vardı. Şefkatliydi, o zaman bir nebze de olsa ona güvenebileceğimi anladım. Zaten orda tek başına yaşayamazdım. Bir tenhada tak! Yemekhaneden kaçırılan bir çatal veya şans eseri bulunmuş bir cam parçası artık kaburgalarımın arasında olurdu. Eminim size bu anlattıklarımız abartı geliyordur ama inanın eksiği var fazlası yok. Onlar daha çocuktu ama bir çocuğu büyük bir suçlu olduğu inancı ile yetiştirirsen bir süre sonra o çocuk yaşını unutur, tehlikeli bir suçlu olduğuna inanır ve öyle davranır." dedi Alex.
"Ne diyordum hah! Kuyruğum ama kabul etmeliyim ki işime geliyordu. Alex tatlı şeyleri sevmezdi her hafta kendi tatlısını bana verirdi. Etrafımda biri olması da iyiydi, biraz olsun güvende oluyordum. Ama Alex tehlikenin kendisiydi zaten. En ufak haksızlığa tahammülü yoktu biri kendinden küçük birine zorbalık yapsın hemen müdahale ederdi. Zorbalık gören kişi kendisindem büyük olsa bile. Sadece çocuklar ile değil görevlilerlede kavga ederdi. O zaman anladım; bu çocuk fazla yaşamazdı."
Alex gülümseyerek araya girdi. "Süpriz dostum, otuz olucam. Benden kurtulamazsın." Hyun Su da güldü. "Hâlâ aylar var doğum gününe, girme hemen havalara. Her neyse, ne diyordum? Fazla yaşamaz. Ama Alex'in insanı kendisine bağlayan bir yapısı da vardı. Güven verirdi çünkü dürüsttü, korumacıydı, bonkördü... Kısa sürede iyi arkadaş olduk. Zaten malûm erkeklerin arkadaş olma süresi bir kelebeğin ömründen daha kısadır."
"Bazı kelebekler yıllarca yaşar ve en az yaşayan kelebeklerin ömrü iki aydır." dedim araya bilgi sokuştururken.
Lisede sınıfın ineği olduğunu bilmelerine gerek yok Asya.
Ada elini öne uzattığında Alex devam etti. "Bir gece benden büyük olan iki çocuk beni köşeye sıkıştırdı, ellerinde de cam parçası. Tamam dedim sona vardım. Ölüm ilk defa o kadar korkutucu gelmişti. Bir kere ölüm ile burun buruna gelmiş ve ucuz yırtmıştım. Eğer bir insan bir kere ölümden döndüyse iki seçenek vardır. Ya bundan sonra ölümden ödü kopar ve hiç korkmadığı kadar korkar ya da artık ölüm ona eski bir tanıdık gibi görünür ve korkmazdı. Ben ikinci gruptaydım. Bu dünyada hiç kimsem kalmamıştı annem ve babam beni öbür dünyada bekliyordu ama bilinmezlik her şeye rağmen korkutuyordu. Çocuklardan biri üstüme atladı o an ve sonrası ile ilgili tek hatırladığım şey en son yardım için bağırmamdı."
Devamını Hyun Su getiridi. "Alex ortadan kaybolunca zaten onu aramaya başlamıştım bir de gittim ne göreyim köşe sıkıştırmışlar. Alex'in göğsünde bir yer kanıyordu o kadar fazla kan vardı ki bir an öldüğünü sandım, resmen aklımı kaçırmıştım. O ana kadar benim için ölüm normal bir eylemdi. Ama ilk defa birinin ölmüş olma ihtimali iliklerime kadar korkmama neden oldu. Koşarak yanlarına gittim ben gelince o piçler kaçmıştı. Geride sadece kanlar içindeki Alex ve bir cam parçası kalmıştı. Yanına eğildim, ağladığını gördüm. İlk geldiği günden beri herkese kan kusturan Alex ağlıyordu! Bu seferde ilk kez çaresizliği hissettim ve o an fark ettim. Alex, adalet için her saniye savaş veren, haksızlığa tahammülü olmayan, her zaman bir planı olan, dik duruşundan ödün vermeyen Alex, henüz bir çocuktu. Ben bile onun bir çocuk olduğunu unutmuştum. Bu sefer onunla birlikte ben ağlamaya başladım neden olduğu hakkında hiçbir fikrim yok belki çaresizlik belki tanrıya yakarış. Ben ilk defa duyguları Alex ile hissettim.
Yaralarını sardım, üstümüzü temizledik. Yapabileceğimiz hiç bir şey yoktu. Cehennemden sorumlu olan kişiler bizi öldürmezdi. Ama bizim kendimizi öldürmemizi beklerdiler veya bizim birbirimizi öldürmemizi."
Ürperdim.
"İnsanlar sessiz kaldığı zaman insanlıktan geriye tek bir fısıltı dâhi kalmaz." dedi Alex. Eli kazağının üstünden, köprücük kemiğinin biraz altını ovuyordu. Sanki eski yarası açılmıştı.
"Aylar geçti bir ara bir çocuğun kolu kırılmıştı." Alex konuşmaya kendini zorluyor gibiydi. "Suçu Hyun Su'nun üstüne atacaklardı. Bende kimin kırdığını bulana kadar ben kırdım demeye karar verdim. Nasıl olsa en fazla iki gün üç gün yemek yeme yasağı alırdım. Hem Hyun Su bana gece bir şeyler getirirdi nasıl olsa. İkimizde başımızdan atardık bu belayı... Ama öyle olmadı."
"Ceza neydi?"
"Halat." dedi Alex. Derin bir nefes aldı. Kafasını kaldırıp benimle göz göze geldi. O an nutkum tutuldu çünkü şu an karşımda yedi yaşında bir çocuk duruyordu. Dalgalı sarı saçları turuncuya çalıyordu güneşle birlikte ama saat şu an yedi idi güneş çoktan batmıştı. Yüzüne yayılan çillere baktım. Kaşının kenarında ufak bir göçük vardı, bir zamanlar orda yara olduğunu hatırlatır cinstendi. Çenesindeki hafif yara izi yok olmuştu. Güneş gözlerine baktım. Gözlerinin mavisi çok canlıydı ama bir o kadar duygu yüklüydü, sanki gözlerinin mavisi ve göz bebeğinin çevresindeki sarı-kahverengi katman dans ediyordu. Ve o küçük çocuk melodi gibi çıkan sesi ile konuştu.
"Cehennemin en ağır cezası olabilirdi halat. Halat cezasının amacı psikolojini bozmaktı. Özgüvenini kırardı. Hapsedilmiş hissederdin, özgürlüğünün onların elinde olduğunu gösterirdiler. Ruh hastaları boynuna bir halat bağlar sıkı olmaz ama içten içe boğar. Şu turuncu plastik halatlardan. Derlerdi ki sen köpeksin bu da tasman. Debelenince keser seni. Sonra arkadan ellerini bağlarlar ki halatı açmayasın. Ama o bodrum katı o kadar soğuktur ki zaten titremekten açamazsın. Bir de kış mevsimiyse daha kötü. Hava kararmaya başlar, karanlık, sessiz bodrumda bir süre sonra kendi kalp atışlarını duymaya başlarsın. Bazen halat derini keser, o zaman hafif bir sıcaklık hissedersin. Acının yaydığı sıcaklık. Bazen o yara kanar ve sıcak kanını hissedersin. Öyle bir cezadır halat. Kendi kanın ile ısınmanı beklerler. Hyun Su'nun dediği gibi onlar seni öldürmez ama kendi kendini öldürmeni beklerler. Cehennem sıcaktır sanır insanlar. Seni yakacak kadar sıcak. Ama soğuk da seni yakabilir ve bazı cehennemler soğukta olabilir.
Ama ben kararlıydım. O cehennemden çıkıcaktım ve onları yakmanın bir yolunu bulucaktım." Alex'in eli boynunda bazı noktalardan dolandı. Yaralara dokunduğu zaman sanki tekrardan büyümüştü. Dalmış gibiydi sadece terasın ötesinde gökyüzünü izliyordu.
Ve o an Hyun Su'nun sinirden titrediğini fark ettim. "Adi piçler. O daha yedi yaşındaydı." "Hâlâ yaşıyorum." dedi Alex ozmuz silkerken. Hyun Su sinirle ona döndü. "Bu mu senin yaşam anlayışın? Hâlâ atkı takamazsın, bokazlı kazak giyemezsin, hâlâ kravat taktığında boğuluyorsun." O an bokazlı değilde boğazlı kazak diyerek onu düzeltmemin zamanı değildi sanırım.
Bu kadar duygusuz olma Asya. Konu kumaş parçaları ardında gizlenemeyecek geçmişin izleri.
"Sonsuza dek bedeninde o cehennemin izlerini taşıyacaksın. Zaten unutamadığın için bu yükü zihnin taşıyordu. İzler yüzünden bedenin de taşıyor. En azından izleri ben alabilirdim. Yeteneğim yüzünden vücudumda iz kalmamasından nefret ediyorum." Alex bir süre yüzünü izledi. "Bu izleri sende veya Lui de görsem daha çok canım yanardı. Bırak izleri de anlatmaya devam et."
Hyun Su derin bir nefes aldı. Tüylerim ürperiyordu. Alex'in boyundaki izler varlığını gösteriyordu. Bazıları ufak tefek izlerdi ama bazıları daha derindi.
"Alex o gece yatakhaneye gelmedi. Sonra halat cezası aldığını duydum. Ben hiç halat cezası almamıştım ama alan çocuklar anlatırdı. O daha çok küçüktü nasıl kaldırıldı ki? O an kafayı yediğimi hissettim. Halat cezası yüzünden daha önce hiç çocuk öldü mü bilmiyorum ya da öldüyse kaç çocuk öldü ama ilk ölen benim kardeşim olmayacaktı. Yatakhanede kavga çıkarttım. İftira atan çocuklara zarar verdim. Bana da halat cezası versinler ve Alex'in yanına gidiyim istedim ama sadece dövdüler ve boğdular. Cehennemin en korkutucu diğer cezası tekneydi. Biz tekne derdik. Büyük bir kaba su katarlar sonra kafanı suya sokarlar. Boğarlar seni. Ciğerlerin son nefesi verene kadar beklerler sonra kaldırılar. En fazla korktuğum ceza oydu ve bunu bildikleri için genelde zayıflığıma oynardılar. Çok korkardım geç kalır ve boğulurum diye. Ama o gün kafam sudan çıksa bile boğulmaya devam ediyordum. Alex'e yardım edememek yeteri kadar boğuyordu."
Boğulmaktan korktuğunu söylemişti. Buymuş nedeni.
Alex halat cezası ile bağlanırken, kendi kanı ile ısınırken Hyun Su boğulurdu. Alex'i nefesi yapıyor ve boğuluyordu.
Alex'e yardım edememekten bahsediyor ama unutuyor ki o da on yaşındaydı. O da henüz küçük bir çocuktu. Üşüdüğümü hissettim. Kollarımı kendime sardım. Soğuk Alex'e düşmandı.
"Sabah tekrar getirdiler Alex'i. Öğrenmiştim beni korumak için bu cezaya maruz kaldığını. Boğazından izler vardı. Karşıma geçti. Sım sıkı sarıldım ona. O zaman yemin ettim. Kardeşimdi o benim. Dünya'nın öbür ucundan da olsa kardeşim. Bundan sonra ayrılmayacaktım yanından. Diğer savaşçılar adaleti seçtiği için savaşçı oldu benim adalete bir borcum yoktu, ben kardeşimin yanıda olmak için savaşçı oldum. İlk gün ona dedim ki 'sana bir şey olursa bu savaşa devam etmem. Çeker giderim ya da yanına gelirim.' Alex yoksa benim kalmam için de bir neden yoktu. Ama bu yanımdaki varlık. Bana nedenler verdi. Selen'i verdi, Félix'i verdi, Zoi'yi verdi, Maria'yı verdi, Umut'u verdi... Bana Adalet için savaşanları verdi. Sen geride kal dedi."
Alex gülümsedi. "Hayatın benden ibaret olmazdı. Bu aileyi sen kazandın, ben sana hiç bir şey vermedim. Lui ile tanıştığımız yere geçsene kızlar bunu duymak istiyor. Senin bana olan aşkını dinlemeselerde olur." Hyun Su gülüp Alex'in saçlarını karıştırdı.
"Büyüdük. Büyüdükçe cehennemdeki adımızda büyüdü. Alex git gide gelişiyordu, ilk gördüğüm cılız veletten eser kalmamıştı. Evet hala veletti ama daha uzundu en azından. Gerçi yedikçe boyuna verdi, zargana kaldı." Alex araya girdi. "Velet, zargana falan ayıp oluyor kızların yanında." Hyun Su kahkaha attı. "Yalan mı? İskelet değil miydin? Ama şimdi adalet için dürüst olmak gerekir. O cehennemde hiç bir çocuk bu iskelet ile uğraşacak cesarete sahip değildi. Kavgada yenilse bile illa intikamını alırdı bir şekilde. Adalet takıntısı gün geçtikçe büyüdü. Zayıf ve küçük olan çocukları etrafında topladı. O güne dek yapılmamış şeyleri yaptı ve cehennemi dize getirdi. Hâlâ aklım alamaz küçük çocuk nasıl yaptı tüm bunları. Acaba sadece ben mi öyle hayal ediyorum diye düşünüyorum. Ama dönüp bir karargâha bakıyorumda... Pek bir farkı yok. Hâlâ çok genç ama şimdiden neler neler başardı. Böyle bir örgütü kurup, yönetmek anca o yemekhanede tanıştığım zargana çocuğun başarabileceği bir işti."
Alex elini salladı. "Sadece ben yapmışım gibi konuşma. Başkan olmasa sen olmasan, Sema abla, Mex, Cesika... Kısaca siz olmasanız benim yapabileceklerim kısıtlıydı."
"Biz olmasak belki bu kadar kısa sürede bu kadar büyük bir örgüt kuramazdın ama yinede adalet için adım atmaya devam ederdin. Cehennemdeyken sanki Mex mi vardı, başkan mı vardı?"
"Sen vardın oğlum daha ne olsun. Bakmayın her şeyi bana yüklüyor ama o olmasaydı büyük ihtimalle şu an yaşamıyordum. Hyun Su her zaman iri yarı oldu, her zaman çok güçlü oldu. Değil çocuklar görevliler bile onunla tartışmaya korkardı. Yanımda bunun gibi bir goril Necmi olunca yaptıklarım o kadar zor şeyler değil."
Bana kalırsa Alex'in yeteneği içindeki Adalet inancıydı. Evet, diğer savaşçılar sayesinde güçleniyordu ama unuttuğu bir şey vardı. Bizler bir zamanlar hiç bir şeyi olman insanlardık, bizi o güçlendirmişti.
Acaba bana nasıl güç verecekti. Acaba bana neler verecekti. Beni nasıl kendisine bağlayacaktı?
"Alex on yaşına geldiğinde -bende on üç yaşındayım tabii. Bir kız getirdiler cehenneme. O zamana dek gördüğüm en güzel kız o olabilirdi. Bir kâr tanesi kadar saf ve güzeldi. Lui'ye kar tanesi lakabını ilk ben verdim."
Alex tekrar araya girdi. "Ama ben onun kar tanesi olmasını istemiyordum kar taneleri en ufak sıcakta erirdi. Ben onun savaşçı olmasını istiyordum, Avcı olmasını istiyordum."
Hyun Su ile göz göze geldik. "Şey-" dedim "Ben lakabımı buldum." Alex gözlerimin içine baktı. "Ben Son İnsan Avcısı olmak istiyorum. İnsan Avcısı kısaca Avcı." Alex Hyun Su'ya dönüp baktı. "Bu karargah ikinci bir avcıyı kaldırabilir mi emin değilim." dedi Hyun Su, Alex başını salladı. "Bu karargah ikinci bir avcıyı kaldırabilir mi bilmiyorum ama Asya Avcı lakabını da bu karargahın yükünü de kaldırabilir. İstediğin buysa İnsan Avcısı olarak kalabilirsin aramız hoş geldin SİA."
Kafamı salladım. SİA. Son İnsan Avcısı. Ben ben buydum. Avcı bir kez karargâhı ikiye bölmüştü ama ben bu hatayı yapmayacaktım. Ben karargâhı bir tutmak için elimden geleni yapacaktım. Alex bu karargâhı kurmak için çok şey feda etmişti.
Hyun Su konuşunca düşüncelerimden sıyrıldım.
"Genç olan bir görevli Lui'ye saldırdı Alex çok sinirlendi görevli ile kavga etti kavga büyüdü ben de araya girdim ama bu bize biraz pahalıya patladı. İkimize de ceza verildi, halat cezası. İlk defa halat cezası alacağım için korkuyordum ama en azından tek başıma olmayacaktım."
Alex devam etti;
"Bildiğim cehennem bilmediğim cennetten iyidir sanırdım her zaman öyle değilmiş. İkinci kez halat cezası alıyordum, zaten nasıl bir şey olduğunu bildiğim için rahat olurum sanmıştım. İlk baş her şey iyiydi, ikimizi de karşılıklı oturttular boynumuzda halat hiçbir şey yokmuş gibi sohbet etmeye, konuşmaya, o kız hakkında yorum yapmaya başladık. Ama sonra boğulduğumu hissettim tuhaf bir histi. Sanki halat bu sefer beni öldürmek istiyordu. Debelendiğimi, sıcak kanımı hatırlıyorum sadece."
Hyun Su devamını getirdi.
"Evet, nefes almadığını söyledi sonradan kriz geçirdi. O sıra resmen ölümü tattım. Ödüm kopmuştu, Alex çırpınıyordu çırpındıkça kanıyordu. Üstündeki beyaz yün kazağın yukarıdan aşağıya doğru kızıla boyandığını gördüm. Kanı ona renk veriyordu ve bu o kadar dehşet verici bir şeydi ki... Elimden hiçbir şey gelmiyordu. Bağlanmıştım, çırpındıkça benim de boynumda yaralar açılmaya başladı. Yapabileceğim tek şey bağırarak yardım istemekti. Sonra bir görevli geldi. Alex'i çözdüler ve götürdüler. İlk defa o zaman yalvardım oradaki şerefsizlere. 'Lütfen dedim, Beni de alın, onun yanına götürün.' beni orada bıraktılar beni orada Alex'in ölümüyle bıraktılar. Bir insan iki kere ölüm bile burun buruna gelmişse üçüncüde mutlaka ölürdü. Alex bir kez geçirdiği kazada ölümle burun burnuna geldi. Bir kez de o çocuk onu kestiği zaman ölümüne burun buruna geldi. Bu üçüncüydü, onun öldüğünü sandım. Sabaha kadar ağladığımı hatırlıyorum ertesi sabah olduğunda gelip beni çözdüklerinde hala kardeşimi kaybetmenin yası içerisindeydim, o halat hala boğazımdaydı.
Ama o ölmemişti, yaşıyordu Alex bir kez daha düzene karşı geldi. Üçüncüde ölmesi gerekirken hala yaşıyordu."
Alex sırıttı.
"Kediyim ben. Dokuz canım var." Elini kaldırdı. "Biri kazada gitti, biri kavgada, biri halat ile gitti, biri ilk vurulduğum zaman gitti, diğeri de üç yıl önceki çatışmada." Havada kalan son dört parmağına baktı. "Tüh dört camın kalmış ve daha yolun yarısında bile değilim."
(Yz: yaş otuz beş şiirine gönderme.)
Alex duruşunu dikleştirdi.
"Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış."
Hayranlıkla baktım yüzüne. Şiir okumak sesine çok yakışıyordu. Sesi boğuk değildi, fazla duruydu.
Gözleri beni buldu. Güneşi gördüm gözünde. Maviliğine baktım. Gökyüzünü gördüm. Belkide haklıydı şair. Gökyüzünün başka rengi de varmış...
Hyun Su konuşunca bakışmayı kestik ve ikimizde Hyun Su'ya döndük. "Lui yanımıza geldi. Hiç konuşmadı. Sadece yanımızda durdu. Aradan iki gün geçti. Benle Alex eski düzenimize devam ettik ama bir fark vardı. Yanımızda küçük bir kız vardı. Daha dokuz yaşındaydı. Denizin dibinden, kabuğundan sökülüp alınmış gibi yalnız ve savunmasızdı. İkinci kez kardeşim olmuştu. Bir kız kardeşim vardı artık. Ama orası, cehennem, güvenli bir yer değildi. Bizim kaçmamız lazımdı."
"Bir plan kurdum." dedi Alex. "Ufak bir yangın çıkartıcaktık. Dikkatleri dağılınca kaçacaktık. Ama... Öyle olmadı. Yangın büyüdü. Bütün yetimhane ateşler içinde kaldı. Çocuklar öldü. Bizim yüzümüzden çocuklar öldü. Üç çocuk ve iki görevli. Beş can aldım o gece." Hyun Su elini Alex'in omzuna kattı. "İsteyerek olmadı. Olacakları bilemezdik. Hem sadece senin suçun değildi bizde yaptık. Alex içerde kalan bir çocuğu duyunca peşinden gitti. Çocuk çıktı ama bir kalas düştü Alex ateşlerin arasında kaldı. Lui de bende resmen delirmiştik. Alex çıkmamızı söyledi. Bende hayatım boyunca en mantıklı sözümü söyledim. 'Bana Hint filmi taslama di Angelo. Çıkarsak üçümüz çıkarız. Sen olmadan gitmiyoruz.' gitmedik. Bir sandalyeyi aldık kalası ittirdik. Alex çıkınca kaçtık."
Hyun Su ateşten korktuğunu söylemişti. Sudan boğulduğu için korkuyordu. Ateşten yanmak üzere olduğu için. Peki sence hastaneler ne yaşatmıştı ona?
Belki sadece küçükken azı dişini çeken dişçiye kinlidir.
Bu kadar duygusuz olma iç ses. Bunlar geçmişin izleri.
Ben senin iç sesinim Asya. Zaten duygularım yok.
Medet umduğum kişiye bak. Allah'ım cinayet sebebi!
"Ama falza uzun sürmedi özgürlüğümüz. Polisler bizi yakaladı. Yangını bizim çıkarttığımızı bilmiyorlardı. Sadece yetimhanede kaçan üç çocuktuk. Bir yıldır yanımzdaydı Lui. Bizden biri olmuştu bile. Gerçi o ilk geldiği zaman bizden biri olmuştu. Bizi tekrar başka bir yetimhaneye götürdüler ama cehennem gibi değildi. Normal bir yetimhaneydi. Bizi ayrıcaklardı ama direndik en sonunda boyun eğdiler. Sonra zaten biliyorsunuz başkan geldi, Sema abla falan. "
Hyun Su bana ve Ada'ya telefonunu uzattı. Bir video vardı.
"Bu Türkiye'ye geldikten bir yıl sonra." Diye açıkladı Hyun Su.
Videoyu açtım. Kamerada bir kız eğilmiş toprağa çiçek ekiyordu. Üstünde beyaz bir elbise vardı, belli ki mevsim yazdı. Kızın saçlarıda elbise kadar açık bir renkti ve teni de süt beyazıydı. Kafasını kaldırıp kameraya baktı. Hyun Su haklıydı. Çok güzeldi. Bir kar tanesi gibiydi.
Buz mavisi gözlerini kıstı.
"Ya çekme de yardım et." diyordu Lui. "Yok çekmek daha eğlenceli."
Kız ağzını açıp bir şey diyecekti ki gözleri bir noktada takılı kaldı. Yüzüne büyüleyici bir gülümseme yerleşti. "Alex uyanmış!" Hızlıca ayağa kalktı ve koşmaya başladı. Kamera o noktaya döndü. Alex üstünde siyah bir eşofman ve siyah bir tişört ile bahçeye girmişti. Sanırım on dört yaşındaydı.
Lui Alex'in üstüne atladı kollarını boynuna sardı. Alex de ona sarıldı. Hyun Su yanlarına gitti. "Çıkmasaydın yataktan. Henüz toparlanmadın." dedi Hyun Su. Alex gülümsedi. "Amma abarttınız sadece soğuk algınlığı. İyiyim ben." Alex'in genç yüzünü görünce yüzüme bir gülümseme oturdu. Rengi biraz soluktu, hasta olduğu için olsa gerek birazda durgundu.
"Alexander?" Kamera bu sefer bir kadına döndü. Kucağında küçük bir bebek vardı. Alex kadına gülümsedi. Bebeği kadının kucağından aldı. Bebeğin gözlerini görünce bunun Elmas diye bahsettikleri o kız olduğunu anladım. Kadında Elmas'ın annesi Sema ablaydı herhalde. "Gel bakalım abiye." Alex küçük kızın saçlarını kokladı önce sonra öptü. Yüzünde saf bir gülümseme vardı.
Sema abla elini Alex'in alnına uzattı. "Ateşin geçmiş ama yinede bu kadar erken çıkmasaydın." "İyiyim ben."
Ne ara Sema abla oldu Asya?
Onlar öyle söylüyor iç ses kadının adı benim için Sema değil. 'Sema abla'.
Video bitiyordu.
"Başka var mı?" Dedi Ada. Hyun Su telefonu aldı. "Hepsi bilgisayarımda. Ama bir bakayım."
Bir süre bir şeyler aradı. Sonra telefonu tekrar Ada'ya uzattı. "Bu olaylardan iki yıl sonra. Selen ve Félix'in olduğu zamanlar. Henüz Cesika, Umut falan yok ama."
Video yemek yapan Selen ve Hyun Su ile başlıyordu. "O kadar büyük kesersen pişmez." diyordu Selen.
Şu an olduğu kadar güzeldi. Canlı bakıyordu gözleri. Gençliğinin coşkusu vardı üstünde.
Hyun Su ile konuşmaya o kadar dalmıştıki elini tavanın kenarına vurdu. Acı ile elini geri çekti. "İyi misin?" dedi Alex'in endişeli sesi. Anlaşılan çekim yapan oydu. Hyun Su Selen'nin elini tutarak musluğa uzattı. "Bir şey mi oldu?" diyordu genç bir ses. Kadraja giren çocuğu tanımaya çalıştım.
"Bu Fèlix mi?" dedim şaşkınlıkla. "Çok küçük." Félix'in yanında Lui vardı Lui'nin kucağında da küçük Elmas vardı.
Félix ilerleyerek Selen'nin eline baktı. Parmakları Selen'nin eline kapattı. Yeteneğini kullandı. "Daha iyiyim teşekkür ederim." Selen uzanarak Félix'in yanağını öptü. Félix gülümsedi. "Şifacı her zaman hizmetinizde." Alex kamerayı pencere pervazına dayadı ve yanlarına gitti.
Fèlix'in saçını karıştırdı. "Gittikçe daha da ustalaşıyorsun ufaklık." Félix Alex'in elinden kurtuldu. "Benim nerem ufaklık?" Alex üsten bir şekilde Félix'e baktı. "İki katınım senin, boyun ufak. Yani ufaklıksın."
Félix kaşlarını çattı. Alex şefkatle gülümsedi. Eğilip Fèlix'e yaklaştı. "Ama büyüyeceksin."
"Senin kadar uzun olur muyum?" dedi Fèlix. "Neden olmasın. Benden daha uzun olacaksın sen." Hyun Su birden bire uzandı ve Félix'i havaya kaldırdı. "Ama asla benim kadar uzun olamayacaksın." dedi Félix'i omzuna çıkarttı. Alex gülerek aradan çekildi.
Elmas kollarını öne uzattı. "Abi." Dedi sevimli sesi. Alex ilerleyip Lui'nin kucağında Elmas'ı aldı.
Onu havaya kaldırdı. "Abisinin meleği." Dedi sonra kendine çekip öptü. "Özledin mi abiyi?" Elmas cevap vermedi ama Alex'in kafasına sarıldı.
Sanırım bu evet demekti.
Sonra Alex'in göğsüne kafasını dayadı ve gömleğinin düğmeleri ile oynamaya başladı. Lui ilerleyip Alex'in koluna girerek kafasını onun omuzuna dayayarak Elması inceledi. Alex'in gülümsemesi soldu bir an ama hemen toparladı. "Abisinin melekleri." dedi önce Elmas'ın saçını sonra Lui'nin saçını öptü.
Lui geri çekildi. "Ne abisi ya? Bir yaş var aramızda." Ama sanki derdi o bir yaş değildi. Alex oyunbaz bir şekilde gülümsedi. "Bir yaş senden büyüğüm kardeşim. Yani abinim. Ama çok istiyorsan ablada diyebilirsin. Türkçe çok karışık bir dil."
Arkada bir gülüşme geçiyordu. Lui de gülüyordu ama sahte bir gülümsemeydi.
"Yana kaydır fotoğraflar olucak." Ada Hyun Su'nun değini yaptı. Fotoğrafta Selen ve Hyun Su bir koltukta oturmuş bir şeyler içiyordu. Ortamdaki sohbet neydi bilmiyorum ama ikisi de mutlu görünüyordu. Onlar kahkadan kırılırken çekilmiş bir fotoğraftı.
Tekrar kaydırdı. Umut vardı ama yirmili yaşlarının başında gibiydi. Omuzlarında on üç yaşlarında bir kız vardı. Maria.. İkisi de çok mutlu görünüyordu kocaman gülümsüyordular.
Sonraki fotoğraf bu kadar mutlu değildi. Selen kolunda serum ile uyuyordu. Yan tarafta koltukta Hyun Su ve Lui vardı. İkisi de birbirine yaslanmış uyuyordu. Félix ve Alex yerde oturmuştu. Félix kafasını Alex'in dizine katmıştı ve o da uyuyordu. Alex kolunu yatağa dayamış Selen'i izliyordu. Yatakta Selen'in yanında Maria kıvrınıp yatmıştı ve Selen'in elini tutuyordu. Sanki onu ordan almaya çalışmışlardı ama Selen'i bırakmak istemiyor gibiydi. Umut görünmüyordu sanırım o çekiyordu fotoğrafı.
"Selen'in ananasa alerjisi varmış. Bilmiyorduk. İlk defa o gün yedi, günün sonunda kötüleşti. Sabaha kadar yanından ayrılmadık." Dedi Alex durumu açıklayarak.
Sonraki fotoğrafta Selen ve Lui arkası dönük bir sekilde oturuyordu ve Maria onların saçını örüyordu. Hayır, hayır. Ayrı ayrı değil ikisinin saçını bir örüyordu. Birbirine giren siyah ve platin sarısı tutamlar cidden çok güzel görünüyordu ama daha güzel görünen bir şey varsa o da Maria'nın fotoğrafı çeken kişiye sunduğu gülümsemeydi. Sanki komik bir şeye gülüyordu ve birden bire fotoğraf çekilmişti.
Sonraki fotoğrafta Cesika da vardı sanırım yirmili yaşlarında falandı. Bir kaydırağın tepesindeydi ve kucağında Elmas vardı. İyice büyümüştü. İkisi kaymadan hemen önce çekildiği için fotoğraf biraz bulanıktı. Fakat diğer fotoğraflar gibi doğallık ve yaşanmışlık akıyordu.
Sonraki fotoğrafı gördüğüm anda kahkaha attım. Fotoğrafta Hyun Su vardı. Yüzüne makyaj yapılmıştı. Bir elini havaya kaldırmış ve dudaklarını öpücük gönderir gibi öne uzatmıştı. Yanında Selen vardı ve elinde de bir ruj vardı anlaşılan ona makyaj yapan oydu. Gülmekten olsa gerek ruju sürmeyi becerememişti. Arka planda Hyun Su'yu işaret ederek gülen Mex vardı.
Ada bu fotoğrafta fazla oyalandı ama en sonunda öbür fotoğrafa geçti. Öbür fotoğrafa daha fazla güldüm çünkü öbür fotoğrafta Hyun Su'nun yanında yüzü makyajlı bir âdet de Mex vardı. Hyun Su kolunu Mex'in omzuna atmış ve eline aldığı çantasını kamerayı tutan kişiye gösteriyordu ama Mex onun aksine hiç Mutlu görünmüyordu. Benim burda ne işim var der gibi tam kameraya bakıyordu. Flash patladığı için olsa gerek gözleri kedi gözü gibi parlamıştı.
Sonraki fotoğrafta gözlüklü bir adam bilgisayarda bir şey yapıyordu daha dikkatli bakınca bunun Alex'in bana teklif sunduğu gün karşılaştığım Turgut olduğunu fark ettim. Yanında ki Lui'ye bir şey gösteriyordu ikisi de önlerindeki bilgisayara odaklanmıştı ama arka planda başka bir adam vardı. Elini çenesine dayamış o ikiliyi izliyordu ve yüzünde bir gülümseme vardı.
Sonraki fotoğrafta Turgut ve Mex bilgisayar başındaydı ve arkada elinde bir tepsi tutan Cesika vardı. Onlara içecek bir şeyler getiriyor olmalı.
Ada tekrar kaydırdı. Bu fotoğrafta hiç tanımadığım bir kadın ve bir adam vardı. İkisi dans ediyordu.
Öbür fotoğrafta az önce dans eden kadın ve Sema abla vardı yan yana durmuşlardı. Sema abla elini birine uzatıyordu. Sanki birini çağırıyordu. Bu fotoğrafa ikisininde yüzü çok komik çıkmıştı. Sema ablanın ağzı açık, gözleri ise yarı kapalıydı. Diğer kadının yüzüne ise rüzgarın savurduğu saçları gelmişti, yüzü hayatı sorgulayan bir ifadeye sahipti.
Tekrar kaydırıca yine Sema abala ve o kız duruyordu. Ama yanlarında Selen de vardı. Üçü doğa üstü bir güzelliğe sahipti. Sema abla ortada durmuş ve bir kolunu Selen'e diğer kolunu ise kendisinden küçük ama Selen'den büyük olduğu anlaşılan kadına sarmıştı. O an Sema abla ve o kadının ne kadar çok benzediğini fark ettim.
Bir daha kaydırdı. Bu sefer Alex'in bir fotoğrafı vardı. Havuzun içindeydi. Yirmi yaşında falan olsa gerek. Kollarını havuz kenarlarına katmıştı. Kameraya gözlerindeki güneş kadar sıcak ve parlak bir gülümseme sunuyordu. Dalgalı saçları düz bir şekilde alnına dökülüyordu. Yüzündeki çiller iyice artmıştı ve gamzeleri iki derin çukur gibi yüzünü süslüyordu.
O kusursuzdu. Dorian Gray tablosu bir havuz başında çizilseydi eminim bu fotoğrafın tıpatıp aynısı oldurdu.
Ama omuzlarındaki yara izlerinin tabloda olmayacağından da emindim.
"İyice röntgenlediysen geçiyorum." dedi Ada dalga geçerek. "Röntgene ne gerek var? Gerçeği hemen karşımda." dedim umursamaz bir sesle. Ama dudaklarımda ki gülümseme sesime tezatlık yaratıyordu.
"Alex benim aksime yüzmeyi hep çok sevmiştir. Çok iyi yüzer. Normal bir hayatımız olsaydı eminim başarılı bir yüzücü olabilirdi."
Şimdi anlaşılıyordu neden bu kadar uzun boylu ve şekilli bir vicudu olduğu.
"Ben ve silahlarım mutluyuz. Yüzmek hâlâ hobim ama savaşçı olmasaydım yine mühendis olurdum."
Kaşlarımı çattım. "Ne silahı ne mühendisi?" Alex araya girdi. "Ben mühendisim. Silah ve savunma sanayi. Bu da makine mühendisliğinin bir alt dalı işete. Laboratuvarım var. Makineler, silahlar, arada bir araçlar tasarlıyorum. Laboratuvarın kimya bölümünden de Lusita sorumlu."
Şaşkınlıkla yüzüne baktım. "Sizin doğru düzgün kaç sohbetiniz oldu?" dedi Hyun Su. Ben ve Alex sadece birbirimize baktık. "Anladım." Dedi bu sefer Hyun Su.
"Babamda silah mühendisiydi. Bir yandan onun mirasını devraldım. Annem İtalya'da az çok tanınan bir modeldi. Yani öyleymiş. Hâlâm anlatırdı. Ayrıca Turgut abi eski birkaç haber bulmuştu."
"Bu kadar varlıklı bir ailenin çocuğuyken nasıl cehenneme düştün?" dedi Ada.
"Kazadan sonra halam ile yaşamaya başladım ama evlendiği için beni yetimhaneye bırakması gerekti. İlk beni götürdükleri yetimhanede kavga çıkarttım. Sonra kaçma girişiminde bulundum. Beni ordan alıp cehenneme gönderdiler. Kısaca yağmurdan kaçarken doluya tutuldum. Ama en azından Hyun Su ve Lui ile tanıştım."
İşte kimse bu yüzünden Alex'i yenemezdi. Kaybettiği onca şeye rağmen hâlâ sahip olduğu dostlarına tutunuyordu ve bu dostlarından biri ona ihanet etmişti.
Ada Hyun Su'ya baktı. "Sende mi mühendissin?" Hyun Su telefonu geri alırken gülümsedi. "Yok, ben asla o kadar zeki olamadım. Karargâhın güvenlik şefiyim. Ayrıca Alex'in özel korumasıyım. Zaten savaşçı olarak bir işim vardı ama Yaratık yani üçüncü savaşçı olmadığım zamanlarda insanların göreceği bir işim olması lazımdı. Bende en yakın arkadaşımın koruması oldum."
Alex kafasını salladı. "Emin ellerdeyim."
"İyi de." dedi Ada bu seferde. "Hâlâ Lui'nin nasıl ihanet ettiğini anlatmadınız." İkili gerildi.
"Alex ilk vurulduğu zaman Sema abla ilaçlarla onu uyuttu. Bir haftadan fazla uyudu. Lui Alex uyurken yanına gidiyor ve onu öpüyor. Ama Felix bunu görüyor. Kavga etmeye başlıyorlar. 'Bilinci yerinde değil, bu yaptığın taciz! Hem o senin kardeşin.' falan diyor. Kavgaları çok büyüktü ikisini ayırmamız zor oldu. Sonra Lui'yi karışma alıp konuştum. Keşke dilim kopsaydı da konuşmasaydım. Alex'in onun kardeşi olduğunu bu yaptığının çok rahatsız edici olduğunu söyledim. Ben sana bunu yapsaydım hoşuna gider miydi? dedim. O seni sadece kardeşi olarak görüyor. Ayrıca Alex'in tek kız kardeşi sen değilsin. Selen bunu ona yapsa sence ne kadar hoşuna gider? İkisinin aynı şey olmadığını, Alex'i sevdiğini söyledi. Bunun aşk olmadığını takıntı olduğunu söyledim. Sinirlenip evden çıktı. Cemil onun arkasından gitti. Cemil manipüle konusunda Selen kadar olmasada çok iyidir ama zaten Selen ona ders verip yeteneğini öğretirdi. Cemil bunu bize karşı kullandı. Lui'nin aklına girdi. İkisi ortadan kayboldu. Bir süre sonra Karşıtları kurdular.
Tüm savaşçılar seçim yaptı. Kimisi Lui'yi kimisi Alex'i seçti. Selen çok yalvardı ona. Selen için kız kardeşlik kutsaldır. Ama Lui için kin daha kutsaldı. Turgut abi ve Cemil kardeştir. Turgut abi öz kardeşi için bizi bıraktı ama ona kazmıyorum. Onun için doğru olan buydu. Turgut abinin teknik ekibinde o zaman en az on kişi vardı. İki üç kişi hariç hepsi karşıtların tarafına geçti. Daha kötüsü Mex Alex'i seçince onu kaçırmaya kalktılar."
Alex kafasını salladı. "Dahada beteri tüm bunlar olurken ben saksı bitkisi gibi uyuyordum."
Bunların bitkilerle alıp veremedikleri var.
Belki başka bir savaşçı ilk gününde benim Atlas'a yaptığım gibi onların kafasına bitki atmıştır.
"Uyanık olsaydın da yapabileceğin pek bir şey yoktu. Her neyse. Lui'nin tüm bu olanlar için birini sorumlu tutacağını biliyoruk. Alex ve ben diğerlerini yanlız bırakmadık çünkü Lui'nin hedefinin kim olacağından emin değildik. Ama bir süre sonra Lui bir saldırı düzenledi. Félix'e saldırdı. Ama Félix hepimizden önce Lui'ye inanmıştı. Ona güvenmişti. Félix hepimizi sever ama en çok Lui, Elif ve Sema ablayı severdi. Sema abla ve kardeşi Elif öldü. Lui ise onu öldürmeye çalıştı. Lui Félix'in ilk güvendiği dostu ve ilk düşmanı oldu."
Alex iç çekti. "O olaydan sonra Félix'i hiç tek bırakmadık ama bu bizi geçecek bir durumdu. Ayrıca İspanya'ya gitmem gerekti. O zamanlar sadece Türkiye, İspanya ve İtalya'da karargah vardı. Bu arada karargâh dediğime bakmayın. Üs gibi düşünün. Fazla büyük değildir. Orda da savaşçılar var ama en güçlü savaşçıları Türkiye'ye getiririz.
Ben Türkiye'ye dönene kadar Sema ablaya Félix'i yurtdışına çıkartmasını söyledim. Karşıtlar henüz yurt dışına açılacak kadar güçlü değildi. Bazen Félix'i İspanya'ya veya İtalya'ya göndermeyi düşünüyordum ama hemen vazgeçiyordum. Gözümün önünde olsun ne olursa olsun. Kaldı ki Félix hayatta gitmezdi. Ne diyordum en son? Ha Evet, İspanya. İspanya'da İdın ile tanıştım o zaman emin oldum. Felix'i biri koruyabilecekse bu ancak İdın olabilirdi. İdın da çok yaralıydı. Geçmişi kanıyordu. Onada ancak Félix yardım edebilirdi. Dost olacaklarını tahmin edebiliyordum. İkisinde de birbiri eksikti çünkü. Yıllarca yan yana gelmeyi beklemeş gibiydiler ve ben bunu İdın'ı ilk gördüğümde anlamıştım. Ben İdın'a bir dost verdim. Félix'in canını koru dedim. İdın Félix'e aşık oldu, onu kendi canı pahasına korudu."
Sessizlik çöktü. Geçmişin sessizliği. İhanetin sessizliği. Aşkın sessizliği. Ailenin sessizliği.
Felsefe yapma Asya. Sadece susmanızım sessizliği.
Hayır, iç ses. Bu geçmişin izlerinin yaratığı bir sessizlikti.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
771 Okunma |
247 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |