İyi okumalar sevgili İsimsiz. Oy ve yorum yapmayı unutma lütfen. Sevgilerimle
Mutluluk sizinle olsun, Güneş benimle. 🌙
***
Ruhu yanan bir insanın isyanı şeytanın günahlarından bile daha acımasızdır. Hele o isyan intikama dönüştüğünde olan felaket.
***
Karargahın revir katında bir sedyede yatarken doktor bekliyordum.
Ah her yer kan revan. Ölüyorum. Çok acıyor. Bir kolum koptu artık savaşçı olamam. Acı dayanılmaz. Öldürün beni. İmdat. Saldırıya uğradım ve kafamdan kurşun yedim...
Tamam biraz abattım. Aslında iyiyim. Buraya klasik savaşçı taraması için geldim.
Hiç bir şeyim yok. Yorgunluk hariç. Hala çok yorgun hissediyorum.
Doktor elinde bir dosya ile içeri girince doğruldum.
"Merhaba." Dedi sıcak bir sesle. Yaşı fazla büyük değildi. Sarıya yakın kahve saçları bir doktora nazaran geniş omuzları ve uzun bir boyu vardı.
Neden Asya, doktorlar kısa ve sıska mı olur?
Yok öyle değil de. Dur daha adama cevap vermedim.
"Merhaba." dedim. Daha nasıl bir cevap verilirdi? Elindeki dosyayı inceledi. "Öncelikle lütfen rahat olacağın bir pozisyonda dur." Onu dinliyerek sırtımı duvara yaslayarak dik bir şekilde oturdum. Dik durmak hep daha rahat hissettiriyordu. "Ben Cesim, Revirin baş hekimiyim." Félix? "Sana birkaç soru soracam ve sen de evet veya hayır diyerek cevaplicaksın anlaşıldı mı?" "Evet." Gülümsedi. "Aferin hızlı öğreniyorsun." Hafif ve nazik sesi ona karşı bir sempati beslememi sağladı. Yok herif bir de yakışıklı.
Ne bu Asya son zamanlarda 'yakışıklı' avındasın?
"Adın Asya Ersöz. Yirmi yedi yaşındasın ama bu ay yirmi sekiz olacak?" "Evet." "Fiziksel bir sakatlığın yok. Sadece basketbol oynarken bir kere bileğini incitmişsin?" Bunu nerden buldular? "Evet."
"Kronolojik veya genetik bir hastalığın yok. Bakarsın." "Evet ve evet." Şimdilik.
Belgede bir sayfa daha çevirdi, anlamayarak tekrar okudu. Sonra şaşkın gözlerle bana döndü. "F39 tanısı konulmuş?" Başımı salladım. "Ayrıca şizofreni belirtisi olduğu ama yeterli dayanak olmadığı için tanı konulmadığı yazıyor." Elindeki bilekliğe baktım. Sarı bileklik, yanılmıyorsam yeteneklerimizden haberdardılar. Ya karıştırdıysam? Şüphe ile yüzüne bakarken Félix geldi.
Kurtarıcı Melek; Numara iki: Kurtarıcı Şifacı.
"Bir sorun mu var?" Doktor ona belgeleri gösterdi. Félix bana bakarak gülümsedi. "Evet, benimde aklımda ilk soru işareti vardı fakat Alex sanırım başka bir şeyi planlıyor." Konşutuğu kişi sanırım ben değildim. "Peki. Di Angelo yapıyorsa biliyordur."
Alex her şeyi bilir algısı biraz sinirimi bozmaya başlamıştı açıkçası. Hayır efendim, Alex de insan. Her şeyi bilemez. Her zaman doğru olanı yapamaz, illa yanlışları olur. Hiç bir savaşçı ona boyun eğmemeli. Tamam güvenmeli ama bu kadar değil! Belki beni teklikeye atacak bir planı vardır ve bu planın Alex'e ait olması hiç bir şeyi değiştirmez.
"Alo? Ben hala burdayım." İkisi bana döndü. İnsanlar beni neden bu kadar çabuk unutuyor? Bu haksızlık!
Allah'ım cinayet sebebi. Yemin ederim cinayet sebebi.
"Şu şizofreni olayı ile ilgili bir bilgin var mı?" Kesin orda bir şeyler yazıyordu, taa ne zamanın incinmesi yazıyor o mu yazmaz? Neyse bir deneyelim. "Evet, hayvan olayları yüzünden." Kısmen doğru ama kısmen. "Burda ayrıca ani ruh değişimleri de yazıyor?" Başımı salladım. "Olabilir." Tuzağıma düştün Şifacı. O belgeleri kim hazırladı bilmiyorum ama benim hakkımda çok şey biliyor.
"İlaç bağımlılığı var?" dedi Félix. Evet, belge beni tanıyor.
Yutkundum, saklamaya çalıştığım bir gerçeği başka bir insandan duymak tuhaftı. "Evet, piskoloji ilaçlarından birine. Zaten doğru düzgün içtiğim tek ilaç o." Félix raporu inceledi eline bir kalem aldı ve yazı yazmaya başladı. "Evet, ilacı kaç yaşında içmeye başladın?" "On beş" Felix kafasını dehşetle kaldırdı. "Asya bu ilacı mı?" Başımı salladım. "Sana bunu veren doktoru aldığı diploma ile sikeyim." Oldukça şaşırmıştım, ilk defa ağzından bir küfür duyuyordum ve pek küfür kullanan birine benzemiyordu. Hem neden bu kadar çok sinirlendi ki? "Asya, bu ilaç zaten ağır. Sen yıllardır içiyor musun?" Kafamı tereddütle salladım.
Félix daha da sinirlenmiş gibiydi. "Kaç gün arayla?" "Önce on gündü sonra bir hafta oldu son üç yıldır beş gün arayla. Tabii bağımlı olduğumu fark ettiğim zamandan beri elimden geldikçe içmemeye çalışıyorum." Doktor dediklerimi not alırken Félix de bir şeyler düşünüyordu. "Asya kullandığın ilaçların ne kadar ciddi olduğunun farkında mısın? Yok belli bir teşhis de konulmamış. Hafif ilaçlarla geçilmeliydi. O yaşta o ilaçları nasıl kaldırdın sen?"
Kaldıramadım ki.
"İçmediğinde neler oluyor?" "Önce titreme sonra nefes alışta zorluk. En sonunda kriz." Doktor Félix'e yaklaşıp bir şey dedi. "En son ne zaman içtin?" İki saniye kadar düşündüm. "Caner görevinden bir gün önce." Félix elini saçlarına götürerek saçlarını karıştırdı. "Sonra başka doktora gitmedin mi?" "Gittim." Félix doktor listesi olduğunu tahmin ettiğim bir listeyi inceledi. "Yok anlamıyorum. Burda olan hiçbir adam mı demedi ya biz ne yapıyoruz? Cinayete teşebbüs. Ya ilaçlar yüzünden daha kafayı yiyip intahar etmemene şaşıyorum."
Sesizliğimi korudum.
Bırak Asya öyle sanmaya devam etsin.
Félix dosyaları doktora bıraktı. "Ben geliyorum sen onunla ilgilen." dedi. "Peki efendim." diye karşılık verdi doktor.
Bana yaklaştı. "BRh+ kan gurubuna sahipsin. Büyük ihtimalle genotipin BO çünkü baban AB, annen ise A kan gurubuna sahip." Başımı salladım.
"Uyku problemlerin var anladığım kadarıyla." "Evet." Lütfen sorma, lütfen sorma.
"Sağlık sorunun yok gibi. Alerji listen burda. Açıkçası biraz şaşırdım ama normal." Başımı salladım.
"İki elini kullanıyorsun. Ama ikisi de fazla dengeli değil. Ağırlıklı olarak sağ." Bunu hangi kaynaktan buldunuz yahu siz.
"Kalıtsal bir hastalığın yok. Sadece guatr şüphesi ile tedavi görmüşsün. Teyzende ve büyük annende varmış. Ama testler temiz." Tekrar başımı salladım.
"Ameliyat olmamışsın, çocukluk döneminde kayda geçmiş ağır bir hastalık, havale, kafaya darbe vesaire yok. Diğer bilgiler şu an önemsiz." Bunlar çok mu önemliydi?
"Umarım çok sık revire gelmezsin." dedi gülümseyerek. Bende aynı şekilde karşılık verdim.
Revirden çıkıp odama ilerledim. Yolda Félix ile karşılaştım. Telefonla konuştuğu için sadece kafamı salayarak onu geçtim. Köşeyi döndüğümde tekrar şu Fèlix'in etrafında olan herifi gördüm. Biri ile konuşuyor sandım ama etrafta kimse yoktu. Bir süre yüzümü inceleyerek hiçbir şey demedi. Sonra Félix ilerleyerek asansöre bindi. Gözleri ona döndüğünde sinirden dişlerimi sıktım. Gözleri tekrar beni buldu. "Günaydın." dedi gülümseyerek. Aynı şekilde yüzüne bakmaya devam ettigimi görünce hareketlendi. "Ben gideyim, iyi günler." dedi beni geçerken. Kolundan tuttum ve duvara ittim.
"Bana bak. Çok falza gözüme batıyorsun. Fèlix'in etrafında fazla dolanıyorsun. Gözün sürekli onun üstünde, sürekli etrafındasın. Alanlarınız uyumuşmuyor, o sağlıkçı sense ateşli silahlar eğitmenisin."
Gözleri yüzümde gezindi. "Neden umrunda bu kadar. Tek bir delil ile sonuca varacak birine benzemiyorsun. O zaman sen de sürekli onun etrafındasın."
İma ettiği şey tüm sinirlerimde elektriklenme etkisi yarattı. "Sana ne? Bir savaşçı olarak başka değer verdiğim bir savaşçı için endişeleniyorum. Ve bil diye diyorum şu an düşman safada gördüğüm kişi sensin. Ama tek olmadığına eminim. Elbet destek aldığın birileri var. Kimse bir başına bir savaşçıya zarar vermeye cesaret edemez."
Bir an dondu. Verdiği açığı çabucak kapatmak istiyerek kahkaha attı. "Ona neden zarar vermek istiyim ki?" Göz devirdim. "Beni dinlemiyor musun yoksa zekan yetmediği için anlamıyor musun? Elbet destek aldığın birileri var. İstediğin kadar inkar et, seni bir kere gözümde hain ilan ettim. Seni bir daha hiçbir savaşçının özellikle Fèlix'in etrafında görmek istemiyorum. Yoksa seni o takip hâlindeki gözünden vururum."
Sinsi bir şekilde sırıttı. "Bunu yapamazsın." Bu bir itiraf mıydı? "Yaparım." dedim önce sol sonra sağ gözüne bakarak. "Hatta tam sağ gözünden vururum."
"Bir savaşçının kurallarına aykırı." dedi. Geriye doğru iki adım attım. "Sıkıntı yok. Zaten ikinci savaşçı olarak değil Asya Ersöz olarak şu an karşındayım." Dalga geçerek gülümsedi. "Peki hangisinden korkmalıyım." Düşünmeden cevap verdim. "Avcı'dan." dedim. "Eğer elimde bir ok ve yay varsa hedef sensindir." Gözlerinde anlık bir korku gördüm. O korkuda zaten bana yetti. Arkamı dönerek uzaklaştım.
İçimden bir ses bu konuda başım belaya girecek diyor. Bekleyip görelim. Beladan bol ne var?
Odamı es geçerek salona ilerledim. İçerde İdın, Meredit, Maria ve Cesika vardı. Yanlarına giderek bir koltuğa bıraktım kendimi. "Selam." dedim yorgun bir sesle. Meredit seke seke yanıma geldi. "Nasıl geçti?" Omuz silktim. "Sıkıcı geçiyordu sonra neden bilmiyorum Félix çok sinirlendi. Küfür etmek gibi bir yeteneği olduğunu keşfettim. Bir ceylan et yemiş gibi hissettirdi." İdın kaşlarını kaldırdı. "Sana mı dedi?"
"Yok ya. Doktora dedi. Sormayın olayı bende anlamadım ama anladığım kadarıyla yanlış bir ilaçla tedavi görüyormuşum."
İdın bir süre yüzümü inceledi. "Anladım. Peki sağlık ile ilgili bir sorun teşkil ediyor mu ilaçlar?"
Teşkil? Elin İspanyol'u benden iyi Türkçe konuşuyor. Bir zoruma gitmedi değil ama bir yandanda gurur duydum. "Kısmen ama o kadar önemli değil. Yaşamaya devam edecem benden kolay kurtulamazsınız."
Bağımlı halde yaşamak ölümden beterdir Asya.
"Öyle diyorsan. Şu herif aşağıda Lusi'ye ilaç veren. Diğerleri seni bekledi. Müdahale etmediler." Ne? Mutlu da oldum, sinirim tepeme de çıktı. O sıra ne hissettiğim belli değil.
Fakat şu an Lusita iyiydi. Sağlığı yerine gelmeye başlamıştı bile. Hatta revirden de çıkardılar. Kısaca iyi. Ona bir şey olmadı. Ama gel gör ki, ben sonuca değil amaca bakarak hareket eden bir insanım.
"Neyi bekliyorsunuz o zaman?" İdın Öykü'yü çağırdı.
Öykü çok yorgun görünüyordu. Zaten yorgundu gerçi. Üç gün boyunca neredeyse hep duygusal olarak Lusita'nın yanındaydı. Evet, Alex'in sözünü dileyerek hiç yanına gitmedi ama Lusita o zehiri vücudundan atarken onun acısını en yakından tattı ve o da yaşadı.
Bana bakarak gülümsedi ama gözleri biraz boş bakıyordu.
İkimiz aşağıya sorguya indik. Büyük bir oda hazırlamışlardı bize. Ortada bir sandalyeye bağlanmış o adam vardı. Kenarda konuşan Selen, Maria, Melodi ve Zoe'yi gördüm. Zoe bana bakarak kaşlarını çattı. "O da gelmek zorunda mıydı?" Selen onun karnına dirseğini geçirerek susturdu. "Tabii ki gelecek. Bu olanlar onu da çok etkiledi." dedi Melodi. Ona sıcak bir ifadeyle bakarak adama (!) İlerledim.
"Bak bak bak burada kim varmış?" Gözündeki sargıya açtım. "Yeni oyuncak mı getirdiniz bana." Kahkaha attım. "Ne güzel hediyeler aldım ben bu ay, bol bol oyuncağım oldu. Senin ne gibi fantezilerin var? Yılanlarla dans, uzun eğlenceli geceler?"
Amip beyin yüzüme küçümseyerek baktı. "Şaka mı bu? Adam gibi dikilsenize karşıma, bu fahişeleri göndermeye mi yetti gücünüz?"
Burnuna bir yumruk geçirdim. Kafası yana düştü. "Düzgün konuş lan!" Saçını tutarak gözlerini savaşçılara çevirdim. "Sen kimsin de kadınları ezik ve yetersiz görürsün? Orda duran kızlar var ya, hah! Onların elinde ölmeyi diliyeceksin. Fakat ben senle işim bitene kadar ölmene izin vermeyecem! Onlar senin ne olduğunu bilmediğin şerefe ve onura sahip ve sen bizden birine zarar verdin. Fakat merak etme biz gerekeni yapacaz."
"Kız öldü mü?" dedi hâlâ içinde kibir olan korkulu bir sesle. "Hayır." dedi Öykü, başka ne olabilirdi dercesine. "İyi o zaman bırak beni."
Tüm sinirin vücuduma yayıldığını hissettim. "Yok ben anlamıyorum! Harbi anlamıyorum. Yav eşek herif, sen kızı öldürmek için vermedin mi o ilacı?" Adam başını salladı. "Ama ölmedi." Sinirle kafasına bir şaplak attım. "Yok beyin var mı diye kontrol ettim, boş. Sen kıza onu verirken ölmesi için verdin, yaşaması senin amacını değiştirmez. Ölebilirdi ve senin amacın da buydu. Yaşıyor olması ne senin amacını değiştirirne de ona o zehri verdiğin gerçeğini."
"Sanki kadın olunca ne oluyor hem-" çenesine bir yumruk geçirdim. "Sus ya. Taş kafalı, bir türlü anlamadı." Kızlara döndüm. "Madem kadın olmayı çok basit bir şey olarak görüyor, o zaman ona öğretelim."
"Nasıl?" dedi Karınca. "Bir yolunu buluruz. Ama ben ona o sözlerini illa yutturmalıyım." Melodi kollarını kendine sardı. "Fazla ileri girersek, yani... Alex'in tepkisini bilemiyorum."
Sakin ol Asya, sakin.
"Bir ceza almamak için burdan bu herife dokunmadan çıkarsam, Lusita'ya haksızlık yapmış olurum. Lusita'yı bıraktım, bu geri zekalıya bir şeyleri öğretmek lazım. Tüm kadınlar adına. İsterseniz çıkın. Günün sonunda alacağım cezaya ben razıyım."
Kollarımı göğsümde kavuşturdum. Savaşçılara göz attım. Öykü birkaç adım atarak yanıma geldi ve kızlara döndü. "Lusita için." Bana sıcak bir şekilde gülümsedi. İşte şimdi gözleri boş bakmıyordu ama bu sefer o gözlerde bir cehennem yanıyordu.
Selen de yanımıza geldi. "Tüm kadınlar için." Mavi gözleri heycan ve intikam ile parlıyordu.
"Tüm insanlar için." dedi bu sefer Melodi. Dik bir şekilde yürüyerek sol tarafıma geçti. Sesi emin ve kararlıydı. Onun sesi yeteneğiydi ve bir çoğumuzun yeteneği bizzat acılarının kendisiydi.
"Tarihi boyunca haksızlık gören ve görecek olan herkes için." dedi Geleceği görmek ile lanetlenen savaşçı. Maria da Melodi'nin yanına geçiti.
Hepimiz Zoe'ye baktık. "Biz düşman kalmalıyız ve ben senden nefret etmeye devam etmeliyim. Mantıklı konuşup beni kendi tarafına çekmeyi kes." dedi Zoe sırıtarak. Bende sırıttım.
"Ölenler ve yaşamak zorunda kalanlar için." dedi Zoe, kardeşini öldürüp yaşamak zorunda kalan kadın,tam karşıma geçerken.
"Adalet için." dedim, kısaca nitelendirmek istercesine zihnime kazıdığım sözü söyleyerek.
Elimi Zoe'ye uzattım.
"Bir günlük ateşkes."
Zoe elimi sıktı.
"Lusi için."
Başımı salladım.
"Lusi için."
Yüzünü bana yaklaştırdı. "O da senden nefret ediyor." Omuz silktim. "Bu benim de edeceğim anlamına gelmez." Bana gülümsedi.
Zoe'nin olayı tamamen farklıydı bence sade bir nefret değildi. Hoş, zaman her sır kapısını sırası gelince açardı.
"Evet kadın olmanın zor yanlarından biri?"
Kızlar bir süre düşündü. Maria çekinerek elini kaldırdı? "Ağda?" Kızlar bu sefer ciddi misin der gibi baktı. Maria kızarınca elimi beline yerleştirdim. "Yo, iyi fikir. Basit bir şeyden başlayalım kotayı çıkartırız."
"Basit? Canım çok tatlıdır fakat genlerim maalesef canımın tatlı olmasını umursamıyor." dedi Maria. Gülümsedim. "Ben sana oy verdim merak etme." dedi Selen. "Sivas köklü genlerim sağ olsun." Selen Sivaslı mıydı? Evet sınav günü geldi aklıma.
Biz konumuza dönelim.
"Ağda mı yapacaz şimdi ona?" dedi Zoe sıkılgan bir sesle. Selen ellerini çırptı. "Durun bekleyin beni." O birine mesaj yazarken adam da bizim ruh hastaları olduğumuzu söylüyordu.
Ben hayvanları anlıyorum, Maria geleceği görüyor, Selen insanları hipnoz ediyor, Melodi sesi ile adam öldürebiliyor, Zoe... Zoe zaten tam ruh hastası gibi görünüyor. Yani uzak bir çağrışım değildi. Bununla yaşayabilirim.
Birkaç dakika sonra içeri Sera -Yoksa Sara mıydı?- işte şu Afrodit villası gibi olan yerdeki görevli kız geldi. Elinde bir çanta vardı. Kaş ve göz arası çantadan ağda ürünleri çıkarttı.
Kızlar onu izliyordu ama Zoe Selen'e şaşkınla ve anlamayarak bakıyordu. "Selen sen manyaksın." dedi. Kahkaha attım. "Selen sen harikasın." Amip beyin deli gibi kıvranıyordu. Kurtuluş yok. Düştün bir gurup manyağın eline.
Kız önce kollarına ağdayı yapıştırıp çekti, Amip Beynin sesi odada yankılandı. "Ya ikinci kürk olarak kullandığınız kıllarınız var ya. Hah işte, siz yazın tişörtunuzun altında içlik görevi gören o kıllarınızı kaşıyarak bir kadının bacağında iki tel kıl görünce yorum yapıyorsunuz ama ağda acısını hiç tatmamışsınız ki." dedim ağda kağıdında reçineye yapışan ikinci yaşam formuna bakarken. Yok harbi yeni bir tür, yeni bir birey olur ondan. Ben ona sadece 'kıl' diyemem. Haksızlık olur.
"Saça ağda yapınca ne olur?" dedi Öykü merakla. Elimi omzuna attım. "Aşk olsun güzelim. Burda öğrenebilirsin, hadi git ve bir hemstır gibi deneğinle oyna. Biraz da insanlar denek olsun." Öykü yüzümü inceledi. "Hem komik hem anlamlı. Sen bir şaka yapınca düşünme ihtiyacı duyuyorum."
Sırıttım, ben boşuna Öykü'ye daha önceden zeki kız dememişim.
Bir ağda kağıdını kafasına yapıştırıp çektiler. "Uff az daha onun için üzülecektim." dedi Zoe. Sırıtarak ona baktım. Adamın yanına gitti kafasına bir tane geçirdi. "Cillop gibi oldun. Bı tane daha mi taksak?" Kafasını hızlı hızlı salladı.
"Dur şimdi daha çok işimzi var." dedi Selen.
Afrodit'in yandaşı veda ederek gitti. Amip Beyne makyajda yapalım bir ara. Tabii kafasının ortasında bir kel ile ne kadar Eros'a benzerse o kadar benzer.
"Başka?" Maria'ya baktık. Selen çenesini sıvazladı sonra dilini damağına vurdu. "Regl!" Hepimiz aynı fikirde yüzümüzü buruşturduk.
Zoe elini saçında gezdirdi. "Bunu nasıl başarmayı planlıyorsun? Hatırladığım kadarıyla biyoloji dersleri bunun sadece kadınlara özgü olduğunu söylüyordu." Selen sırıttı. "Tıp ve teknoloji çok gelişti. Ben hallederim." dedi ve tekar birine mesaj yazdı.
Bu kızdada Roma sayıları gibi yok, yok.
Roma sayılarında sıfır yoktur.
İçeri bu sefer adının Ayşe olduğunu hatırladığım hemşire geldi. Selen'e bir şırınga vererek Amip Beynin karnına bir yumruk geçirip gitti. "Kızı sevdim." dedim Amip Beynin kelini okşarken. Elimde çok tuhaf bir his oluşunca geri çekildim.
İyi vıcık, ıslak bir histi.
"Dokunmayın bana! Yasalar var!" sesi tüm odayı dolduruyordu. Selen yüzüne tokat geçiridi. "Yasalar bir insana zehir veremezsin de diyor. Kadın değil insan! Şu an sana sadece kadın olmayı gösteriyor olabiliriz ama bunun sebebi kadını daha üstün gördüğümüz değil. Eşitlik istememiz! Sen o gece bir insana zarar verdin. Sırf istediğin şeyi yapmadı diye." İğneyi sırtına sapladığında kullanım talimatları bu hareketi ne kadar doğru bulur diye düşündüm.
Cevap: boş ver gitsin.
Geri yanımıza geldi. "Eee, ne olacak şimdi?" dedi Melodi. "Beklicez, ilaç etki edecek." dedi Selen.
İlerleyerek yere oturdum. "Ne yapıyorsun?" dedi Zoe.
Omuz silktim. "Orda öylece dikiliceğinize gelin. Dedikodu." Öykü seke seke yanıma geldi ama tam yanıma. O da benim gibi sırtını duvara yasladı. "Yer kirli?" dedi Selen. Omuz silktim. O da karşıma oturdu. "Soğuk?" dedi bu sefer Melodi anne şefkati ile. Tekrar omuz silktim. O da geldi.
"Bana sormanıza gerek yok. Dedikodu dedin beni kazandın zaten." dedi Maria. "Neden ben hep sona kalıyorum?" diyerek dert yandı çaprazıma oturan Zoe.
"Kimde konu var?" dedim. Düşündüler. "Alex son zamanlarda biraz tuhaf. Bir fikri olan var mı?" dedi Öykü hemen. Gözler bana döndü. "Bana bakmayın. Bir şeylerin peşinde ama neyin ben de bilmiyorum. Korkarım içimden bir ses bir süre başım ağrıyacak diyor." Öykü bir süre yüzümü inceledi. Gözlerimde uzun süre takılı kaldı. "Kolay gelsin." dedi nedenini bilmediğim bir sebeple.
Konuyu orda kapattık. Başka ne derdik? "Şu ilaç olayı ne?" dedi Melodi endişeyle. Karargahta haberler hızlı yayılıyordu anlaşılan.
Ona kısa bir özet geçtim. Hepimizin sinirleri gerilmişti. "Bende diyorum Félix niye o kadar sinirlendi. Haklı çocuk." Oturuşumu değiştirdim. Bir dizimi kendime çektim ve diğerini uzattım. Selen hafif hareketlendi sonra o da rahat bir pozisyona geçti.
"Bu sadece doktor olmakla mı ilgili. Yani o kadar sinirlenmesi?" Melodi kollarının arasına yaslanan Maria'nın saçlarını okşadı. "Maalesef. O anne ve babasını yanlış bir tedavi yüzünden kaybetti. Nihayetinde bu olay onu çok sarstı."
Kızların gözü bana döndü. İhtimalleri hesaplıyor gibiydiler. En çok da Öykü endişeliydi çünkü içimdeki boşluğu hissedebiliyordu. Onu omzunda tutarak kendime çektim. "Hey ben iyiyim. Ölmicem. Kurtulamazsınız benden."
En sessiz duran Zoe oldu. Acaba ölmemi isteyecek kadar mı nefret ediyordu benden. Yada ölmemi istemeyecek kadar mı nefret etmeye çalışıyordu?
"Ağğaağaah!" "Susana be! Burada önemli bir konu konuşuyoruz." dedim Amip Beyne. "Ağğ?" Kolumun altındaki Öykü kıkırdadı.
Amip Beyin inliyor kesik kesik nefes alıyordu.
"Doğum yapıyor herhalde." dedi Zoe. Hepimiz güldük. "Yok, ilaç etki ediyor." dedi Selen. "En az yarım saat böyle."
Geri önümüze döndük. "Sınavdan nasıl öyle bir puan aldın ya?" dedi Selen anlamayarak. Omuz silktim. "Bilmem ki bi baktım Alex 13 dedi. Bence okçuluk, yakın dövüş ve oyunculuk derslerim sayesinde genel olarak." Maria kafasını kaldırdı. "Yok. Şu ana kadar tüm sınavları bitiren tek kişisin." "Ben farklıyım kuzum." dedim bu sefer. Zoe homurdandı sadece gülerek karşılık verdim.
Maria'nın farklı bir aksanı vardı acaba nereli? "Maria, sen nereliydin?" Maria saçı ile oynamaya başladı. "Aslında tam bir memleketim yok. Atalarım göçmen. Fakat tabii buraya bir kabileden çıkarak gelmedim. Savaşçı olmadan önce Azerbaycan'daydım. Sonra Türkiye'ye geldim." Melodi devam etti. "Umut Azerbaycanlı sayılır. Ailesi orda yaşar, Maria ile ilk Umut tanıştı." Kafamı salladım.
Alex dünyaya yayıldık derken şakası olmadığını biliyordum fakat bunun güzel yanı dünyaya yön veren bu örgütün dünyanın her yerinden savaşçıya sahip olması. Adalet sadece tek bir millete emanet değil, tüm ülkelere paylaştırılmıştı. Dünyayı tek bir millet yöntemiyordu hak ettiği gibi tüm insanlığa aitti ve artık ben vardım yani hayvanlarda hakkı olanı alacaktı.
"Sen?" dedim Zoe'ye. Yüzümü inceledi. "Yunanistan." Gülmemek için dudaklarımı bastırdım. Ben Türkiye'ye aşık bir Türk'üm. O da bir Yunan. Sanırım kanımız gereği anlaşmazlık içindeydik.
Yanlış anlaşılmasın, Yunanistan'ı severim. Adamların mitolojileri harika. Daha önce gitmiştim. (Tahmin edebileceğin gibi bir yemek şenliğine.) Atina'ya hayran kalmamak elde değil. Bir iki haftalık ziyaretimizde bir sürü müze ve tarihi mekan gezmiştim fakat bu bile bana yetmemişti.
Selen telefonundan saate baktı. "Etkisi artık çok azdır. Ee, başka ne yapalım?" "Doğum." dedi Maria kıkırdayarak. "Yani önce onu si... Neyse." dedi Zoe. Ona ters bir bakış attım. Pis bir sırıtış attı. "Bunu nasıl yapıcaz?" dedi Maria. Hepimiz Selen'e döndük. "Bunu da siz bulun canım benim fikirlerim tükendi."
"Doğum sancısı bir insan bedenindeki tüm kemiklerin kırılmasına eşdeğer bir acıdır. Kemiklerini mi kırsak?" Tüm gözler bana döndü.
"Bu artık canilik olur." Dedi Melodi. Omuz silktim. "Bir melek olacak tipte bir insan değilim. Cani olarak anılmaya değecek bir konu, sonuçta onunda bir melek olduğu söylenemez." Melodi araya girdi. "Kötülük kötülük ile temizlenmez." Öykü ayağa kalktı. "Kötülükten temizlenmek istediğimi kim söyledi? Siz onun sadece Lusita'ya yaptıkları biliyorsunuz. Bu şerefsiz ne canlar yaktı. Mex'in belgelerini gördüm. Onun canlı canlı derisini yüzseniz içim yanmaz bu onun zaten yaptığı bir şey değil mi?" Sorusu Amip Beyne idi.
İçim ürperdi. O kadar mı kötüydü?
"Ne dedin?" dedi Meldi. Öykü anlatmaya başladı; "Bu herifin babası bir iş adamı. Babasından yana bir sıkıntı yok. Ama o... Bir mirasyedi işte. Baba zengin ya. Herkes kulu kölesi. Kavga ettiği insanlar bir bir ölüyor fakat bir delil yok polislerin ellerinde. Her seferinde yırtıyor. Tecavüz ettiği kadınlar ve çocuklarla dolu bir liste var ellerinde. Mevki sahibi bir akrabası var, dayısı. Onun sayesinde bir yandan da bu kadar özgür. Av videolarını buldu Mex. Hayvanlara yaptıkları... Hissettiğim o ızdırapın beni öldürmemesine şaşıyorum. Bir adamın kumar paralarını çaldığı için işkence ettiği ve işkencelerin sonuncusunun deri yüzmek olduğu bir video var. Hoş o adam acıya dayanamayip ölmüştü videoda ama ben seninle işim bitene kadar ölmene izin vermiycem!"
Amip Beyin gözlerini kaçırınca doğru olduğu kanıtlandı. Nasıl bu kadar acımasız insanlar olurdu? Hepimiz aynı türdeniz. Koskoca Dünya nesini paylaşmadınız? Ne bu aç gözlülük?
Öykü ilerleyerek duvara asılı olan acildurum çekicini eline aldı. "Bu kadarı size yeter mi yoksa hamile bir kadını bıçakladığı videoyu izletmeme gerek var mı?"
Melodi ayağa kalktı. Öykü'nün elindeki çekici kaşla göz arasında alarak birden amip beyin'nin bacağına vurmaya başladı. Duvarda yankılanan çığlıklar arasında gür sesi duyuluyordu.
"Nasıl yaparsın?"
Darbe.
"Bir insana."
Darbe.
"Bir çocuğa!"
Darbe.
"Bunu nasıl yaparsın?"
Darbe.
"Aşağılık piç herif!"
Darbe.
"Sen kendini ne sanıyorsun? Tanrı mısın?"
Darbe.
"Ne bu kin ne bu öfke? Onlar da insandı!"
Selen ve ben onu tutarak çekmeye çalıştık, hâlâ bağırmaya devam ediyordu. En sonunda durduğunda o sinirden, herif acıdan titriyordu. "Bak al sana Adalet! Bana yasalardan bahsediyordun ya." Sinirden gözleri dolmaya başlamıştı. "Benim anne olma şansım alındı lan elimden! Ne yasasından bahsediyorsun? Yemişim yasaları! Beni sevdiğim adam ölüme terk etti olum, ölüme! Ben tüm gece acı ile kıvrandım. Sen kıvranıyorsun çok mu? Aramızdaki tek fark ben masumdum. Ya ben anne olamicam! Allah sizin gibilerin belasını versin! Benim elimden hayallerimi çaldınız. Umut'um... Ben Umut'umun parçasını taşıyamicam. Bu dünyadaki en harika adamın bir yansıması olamicak. Sen o kadar çocuğun canını yaktın. Benim en büyük hayalim çocuğumun saçını okşamaktı."
Tükenmiş ruhuna inat dik durmaya çalışıyordu. Göz yaşları yanaklarından akarken şerefsiz herif konşutu, "Umut'u da kaybet. Lânet karı, çocukmuş. Bu kadar mı meraklısın sikilmeye, orospu."
Sinir bedenimi ele geçirirken atıldım. Yüzünü yumruklamaya başladım. "Piç herif düzgün konuş! Sen ne anlarsın, duygudan yoksun yaratığın tekisin. Sana insan demek hakaret." Geri çekildim. "Keşke, keşke ruhunu kirletebilsem. Keşke seni uykularından mahrum edebilsem. Her zaman bir yanından nefret etsen. Geçmişini yaksam, külleri seni kavursa. Keşke seni yaşarken öldürebilsem. Keşke seni sessiz göz yaşlarında boğulmaya mahkûm etsem. Keşke bana yapılanları sana yapabilsem!"
Herhalde bir yumruk gözüne inmişti çünkü şişmiş bir göz ile bana bakıyordu. Selen yanıma geldi. Cebinden bir çakı çıkarttı ve herifin derisini bölge bölge kesmeye başladı.
"Bu elimdeki çakı varya. Babam bununla tüm bedenime çizikler attı. Baba demek yakar dilimi. O da senin gibi şerefsizdi. Sattı beni, daha çocukken sattı beni. On yedi yaşında beni bir herifin yatağına kattı. Çırılçıplak soydu beni. Dedi ki 'kadın ol'. Kadın olmak köle olmak sandım ben o yaşta. Sonra çıplak bedenimdeki izler için dövdü beni. Halbuki o açmıştı, tüm o izleri."
"Bana dedi ki 'canın yansada sus. Sen kadınsın, işin bu'. Elimi bacak arama götürdü. Yaşım küçük değil. Biliyorum bunun taciz olduğunu. Dedim vay be. Babamdan cinsel taciz görmek de varmış kaderde. 'Namusun bu' dedi. 'seni kadın yapan şey. Bu gece kadın olacaksın' dedi. Anlamadım o zaman. Sandım ki... Tecavüz görünce kızlar, kadın olurlarlar. Bizim işimiz buymuş ya. Ses edemem, susmak zorundayım. Canım yansa da önemsiz. Dedim herhalde kadın olmak bu. Bedenim bile bana ait değilmiş. Sattı ya babam. Bana ait olsa satamazdı, zorla bir erkek dokunamazdı, babam önce bedenime iz bırakıp sonra o izler için dövemezdi. Kadın olmak buysa neden kadınlar vardı? Kadınlar neden acı hissederdi. Tanrı onları bu yüzden yarattıysa neden duygu verdi. Beni yaratan tanrı bile mi istemedi insan olmamı? Halbuki bana bunu yapanlar asıl insan değilmiş."
"Babam sözde çok dindar bir insandı. Hangi kitapta yazılıydı? Nerede yazardı 'kadınlar kökledir!' Tanrı hangi dilde dedi kadınlar acizdir de tüm insanlar kabul etti. Hiç bir buyruğunu etmediği kadar?"
" Sonra o gitti yanımdan bir adam geldi. Kocammış. Ben bir malmışım. O da sahibimmiş. İstemesemde dokundu bana. Sonra soyunmaya başladı. Üstüme çömeldi. Korktum. Çığlık attım kaçtım. Aşağı indim. Evi birbirine kattım. Yakalamaya çalıştılar beni. Yeteneğim sayesinde yakalayamadılar bir süre. Sonra kırılırcasına kapı çaldı. Gerçi en sonunda kırdı tahta kapıyı. Alex di gelen. Perdeye sarıldım utançtan maksat bedenim görünmesin. Ben o gün bedenimden utandım. Bugün ise bana bunu yaşatan insanlardan utanıyorum."
"Alex durumu sordu. Babam kovmaya çalıştı. Beni zorladıklarını görünce karşı geldi. Sözde sahibim dedi ki 'parasını verdim.' Çok zoruma gitti. Bir eşyaymışım gibi konuştular. Alex daha fazlasını vereceğini söyledi. Kabul etmediler. Daha on sekiz yaşında çocuk, ne kadar parası olabilirdi ki? En sonunda baktılar ciddi. Tekrar sattı beni babam. Yirmi bin Türk lirası. Değerim bu kadarmış. Yirmi Bin Türk lirası! Şu an o paraya ev alamazsınız ama ben evimde o kadarcık paraya satıldım. Ailem sattı beni."
"Baba ne güzel bir kelime değil mi? Babalar kızlarının saçını okşar, kızlarına seni seviyorum der. Yanaklarını öper. Benim babam beni saçından tutarak sürükledi. Benim babam benden nefret ettiğini söyledi. Benim babam yanaklarima sadece tokatlarını sundu! Bende isterdim, sevilmek. Baba kelimesinin anlamını bilmek."
"Ben, Selen Demir. Sema abla bana kendi kızlık soyismini verdi o şerefsizlerden bir parça taşımiyim diye. Fakat bu gerçeği değiştirmedi. Gerçi şu an eski soyismimi hatırlamıyorum. Hayatın bana yaptığı üçüncü iyilik bana soyismimi unutturmak oldu, bunun acısını bilir misin? Ben satın alınan tek savaşçıyım. Karargah beni satın aldı. Sadece yirmi bine Alex beni satın aldı."
"Ama o bana bir mal gibi davranmadı. Bana aile verdi. Ben erkeklerden nefret etmiyorum. Beni kurtaran bir erkekti. Ben senin gibi şerefsizlerden nefret ediyorum. Bana cehennemi yaşatan sizdiniz ama gün gelir devran döner bak şu an bir şerefsizi kesiyor bu çakı."
Selen geri çekildiğinde Herifin yüzünde ve bedeninin farklı yerlerinde oluk oluk kan vardı.
Onun kanayan yüzüne inat Selen'de dolu dolu olmuş gözler ve dudaklarında acı bir tebessüm yer edinmişti.
Sanki gülümsemese ağlardı. Bir insan ağlamamak için gülümsediğinde anlarsınız hayatın ondan çaldıklarını. Sen hiç ağlamamak için gülümsedin mi İsimsiz? Bilir misin o yükü?
Zoe Amip Beyne öyle bir yumruk attı ki, boynunun kırıldığını falan sandım. Saçından tutarak sert bir şekilde çekti -orta kel hariç.-
"Merak etme seni ben öldürmicem. Bu benim hakkım değil." dedi Zoe.
Bir daha yüzüne geçiridi. "Bak şimdide kadına şiddetti tattın." Bize döndü. "Daha yaşatacak ne var? Küçük görüldün, psikolojik şiddet ve baskıyı tattın, regl, doğum sancısı ve ağda acısı tattın. Şimdi?" Omuz silktim. "Bunların hepsini ucundan tattı. Yaşanmasını aşamazdı. Daha neler neler var. Tecavüz mesela. Asla anlayamaz o paniği korkuyu. Çocuğunun önünde katledilmek veya çocuğunun önünde katledilmesi. Travmalarınızı anlayamaz, o gerçekleştiren taraftı."
"Beni öldürün. Öldürsenize lan! Yoksa, yoksa canınızı yakarım. Öldürün beni!" Maria onun yanına gitti. Boğazını sıkmaya başıdı. "Anlamıyor musun? Burda bulunan altı kadından biri para karşılığı ailesi tarafından satıldı, biri sevdiği adam tarafından ölüme terk edildi ve hayalleri çalındı, biri senin yüzünden en değerlisin acısını tattı ve lanetli olarak anıldı, biri neler yaşadı daha doğru düzgün bilmiyoruz bile ama uyku zehir oldu ve kendinin en büyük düşmanı oldu, birimiz yanlışlıkla kendi elleri ile kardeşini öldürdü, birimiz ise kendi ölümünü bekliyor ve gün sayıyor, sevdiği tüm insanların ölüm tarihini biliyor ve o gün sayıyor! Sen bizim canımızı yakamazsın. Zaten bizim hayatımızın kendisi acı. Nasıl bir acı tattırırsın bize?"
"Bizi düşünmeyi kes kendi haline bak." dedi Melodi.
Öykü yanına ilerleyerek bir şişe suyu onun ağzına götürdü. "İç bunu. Seninle işim daha bitmedi ölmene izin veremem." Birkaç yudum aldı. Sonra Öykü şişeyi geri çekti. Arka tarafa giderek şişeyi yere boşalttı. Sadece ben onu izliyordum ve o şişede tek damal kalmayanakadar duvarın önüne döktü. Gözlerinin içine baktım. Neden baktığımı anladı. Anladığımı anladı. Hiç bir şey söylemedim sadece arkamı dönerek sustum.
Ruhu yanan bir insanın isyanı şeytanın günahlarından bile daha acımasızdır. Hele o isyan intikama dönüştüğünde olan felaket.
Bazı felaketler için susmak gerekir ve hak intikamdan da gelir.
Kadının intikamı hakkıdır.
"Ne yapalım bir daha mı dövsek?" dedi Zoe. O da çok yorgun görünüyordu. Hepimzi gibi. Hayat bizi yormuştu. Bize çelme takıp, kalk ayağa demişti. Bize tokat atıp, gülümse demişti. Bize acı verip, güçlü ol demişti. Sandım ki, savaşçılar benim gibi değil. Onlar geçmişlerini aşmış. Nede güzel rol yapmışlar halbuki.
Acılarımız farklıydı.
Hayır, Asya. Acılarımız aynıydı.
Amip Beyin inilti gibi sesler çıkartınca ona döndük. Rengi değişmeye başlamıştı. Evet, haklı çıkmıştım.
"Neler oluyor?" dedi Maria telaşla.
"Kadın oluyor." dedi Zoe serin kanlılıkla. "Yok lan! Zehirleniyor." dedi Selen şaşkınlıkla.
"Bu Lusi ile aynı tepki?" dedi Melodi anlamsızca.
Birkaç adım geri çekildim. Az önce Öykü'nün attığı pet şişeye bastım ve sese döndüler. "Yapılan büyük kötülüklere karşı alınan intikam ne sevaptır ne günah. Bu insanın doğal hakkıdır." Kızlar ne dediğimi anlayarak Öykü'ye döndü.
"Öykü sen ne yaptın?" dedi Melodi endişeyle. "Hakkı olanı." dedim Amip Beyne yaklaşarak.
"Bak. Belki öleceksin belki yaşayacaksın. Bu sana yaptıklarımızın amacını veya yapmış olduğumuz gerçeğini değiştirmez değil mi? Ama hey. Seni öldüren şey içtiğin su. İçerken rızan vardı. Demek ki seni zorlamadık. Seni gece evinin bahçesinden yakalayarak getirdiler. O saatte evinin bahçesinde ne işin vardı? Demek ki istekliymişsin. Üstünde kısa şort vardı. Çok açık giyinmişsin. Bi adam nasıl kısa şort giyer? Yok, yok. Kesin rızan vardı."
Gözlerimin içine baktı bir süre. "Ben o acıyı hissettim. Şimdi sende hissediyorsun. Doğru olan bu değil mi? Lusita'ya verdiğin zehir şimdi de seni öldürüyor." dedi Öykü. Bu seferde ona takılı kaldı gözleri. Öykü hiç hareket etmedi. Hiç gözünü ayırmadı. Sadece ona baktı. O da sadece Öykü'ye baktı acı içinde kıvranırken.
Allah'ın hikmetidir. Sadece kıvranıyor ve inliyordu. Sesi çıkmıyordu. Konuşamıyordu. Yardım istiyemiyordu. Onun yaşattığı onca acı gibi o da sessiz sessiz ölüyordu. Hayat bizi sessizleştirirdi. O son cümlelerini getiremedi. Sadece eceli olan insan baktı.
"Seni öldürmek onun hakkıydı." dedi Zoe. Zaten o hâlâ eceline bakıyordu. Son duyduğu cümle Zoe'nin dedikleri, son gördüğü şey ise ona ölümü veren Öykü oldu...
🌾
Atlas Katırcı:
Alex ile kızların yaptığı şeyi izliyorduk. Açıkçası Öykü den böyle bir şey beklemezdim. Ama Zoe... Beni asıl bozguna o uğrattı. Asya ile müttefik olmuştu. Düşman ile müttefik olmuştu!
Diğerleri nasıl olurda onu dinlerdi? Alex bir komut vermeden nasıl bir esiri öldürürdü? Gerçekten anlamıyordum.
"Asya'yı dinliyorlar Alex, kurallara karşı geldiler. Kurallara karşı gelmek sana karşı gelmektir ve çok güvendiğin savaşçıların daha doğru düzgün tanımadıkları birine güvenerek sana karşı geldi." Alex omzu silkti. "Olaya yanlış yerden bakıyorsun Atlas."
"Hayır, sen fazla güveniyorsun. Asya savaşçıları etkisi altına alıyor. Yeteneğinin Selen'den bir farkı yok. Tehlikeli. Anlık kararlar veriyor." Alex kahkaha attınca irkildim. "Hala anlamadın değil mi? Savaşçılar Asya'ya koşulsuz güveniyor. Ağzından çıkan şeyler onların yeni kuralları oluyor. Çok inatçı. İstediğini her şekilde alıyor. Fazla dikkatli. Senin inandığının aksine düşünmeden hareket etmiyor ama öngörülmeyecek kadar kurnaz. Kendisini ifşalamayacak kadar iyi bir yalancı ama doğruları keskin. Seni beni kesecek kadar keskin. Boyun eğmiyor. Bana bile boyun eğmiyor. Doğruları uğruna her şeyi göze alacak kadar gözü kara. Ama aptalca bir harekette bulunmayacak kadar da zeki. Her şeyden önce İsyankâr."
Şaşkınlık ile yüzünü inceledim. "Ben burda iyi bir şey göremiyorum." Alex omuz silkti. "Asya haklıydı. Çok gereksiz detaylara takılıyorsun. Bu resmin tamamını görmeni engelliyor." Sinirden ve utançtan kızaran yanaklarımı gizlemek istiyerek önüme döndüm.
Devam etti. "Asya eğer doğrularına uymuyorsa bana bile karşı geliyor. Savaşçılara ikinci bir seçenek sunuyor. Artık savaşçılar sırf ben istedim diye bir şey yapmak zorunda değil. Başka bir seçenekleri oluyor. Benim bile göremediğim detayları görüyor. Sağı solu bir değil. Aynı anda sanki onlarca kişi. Çok hızlı düşünüyor. Detaylı düşünüyor. Bilgilerini nerede ve kime kullanıcını çok iyi biliyor. İnsanların zayıfların çok iyi tespit edecek kadar iyi kişilik analizi yapıyor. Gözlerinin içine bakınca ruhunu görecek kadar zeki. Çok güçlü. Tahmin ettiğinden bile daha güçlü. Her geçen gün beni bile şaşırtacak kadar güçlü. Sevdikleri uğruna can alacak veya ölecek kadar değil yaşayıp, yaşatacak kadar güçlü. Adaleti çizecek kadar güçlü. Her şeyden önce keskin. Keskin olan sadece bakışları değil. Maskeleri keskin, ruhu keskin, kişiliği keskin, kararları keskin, sezgileri ve zekası keskin." Devam etti ve son sözünü söyledi.
"İşte bu yüzden sen iyi bir lider olamazsın. "
Sinir bedenimi ele geçirirken hala mantıklı bir yan göremiyordum. Liderlik benim hakkımdı. Asya bize sadece bela verecekti. Keskin olan her özelliği hepimizi kanatacaktı. Bıçakla oyun olmazdı ve Alex'in yaptığı tam da buydu.
Ben lider olmalıydım. Savaşçıların saygısı da itaati de bana ait olmalıydı. Asya'nın değil!
Tüm savaşçılar bunu kabul edecekti. O zaman Alex de kabul edecekti yanıldığını. Ben lider olacaktım. Ben olmak zorundaydım! Liderlik en çok benim hakkım. Ve ben lider olacaktım!
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
771 Okunma |
247 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |