Yeni Üyelik
2.
Bölüm
@sunriseylw

Kafesten koşar adımlarla çıkıp odamdaki lavaboya kendimi zar zor atarken ağzıma dolan kusmuğu daha fazla içimde tutamadım. Klozetin düğmesine basıp ayağa kalktım. Minik lavabodan ağzımı çalkalayıp, ellerimi yıkadım. Mideme giren kramplardan sızlamaya başlamıştı. Karnımı tutarak kendimi koltuğa attım. O günden beri kan midemi bulandırmaya başlamıştı. Her maçta ellerime bulaşan rakibin kanı ile kendimi kusarken buluyordum. Yemek bile yiyemez olmuştum, koku hassasiyetim oldukça artmıştı. Almam gereken proteini alamıyordum bu yüzden gittikçe zayıflıyordum ve güçsüz düştüğümden performansım da kötüleşiyordu. Eskiden olsa tek yumrukta yere serdiğim bedenleri artık on yumrukla bile deviremez hale gelmiştim. İki ayda bu hale gelmişken kalan on ay nasıl dayanacaktım bilmiyordum.

Karnımın ağrısı geçince ayaklanıp üzerimi değiştirmek için kabine girdim. Şortu çıkartıp rahat eşofmanı altıma geçirdim. Üzerimdeki atleti de çıkartıp direk kapüşonlumu giyindim. Saçma bir şekilde büyük olan göğüslerim dar alandan kurtulduğu için bayram ederken dolaptaki çantamı açtım. Kutudan kolyemi çıkartırken kapının çalınmadan açılmasıyla göz devirdim. Kapıyı çalmadan odama girebilecek tek kişi vardı.

"Harun bak yine saçma sapan performansım hakkında söylenmek için geldiysen hiç almayayım." Kolye inatla takılmadığında oflayıp hala laf etmeyen Harun'a seslendim. "Hadi ama kazandım işte. Ne kadar kötü bir performans olsa da. Şimdi atarlanmayı kesip şu kolyeyi takmama yardım et." dediğimde bana doğru yaklaşan adımlar ile kolyeyi arkaya uzattım. Kolyeyi alıp boynuma geçirirken aldığım değişik koku ile burnumu sıvazladım. "Sen parfümünü mü değiştirdin?" Kolye boynuma düşünce arkamı döndüm ama karşımdaki Harun değildi.

"Merhaba?" aniden gelen refleks ile hızla geri açılıp karşımdaki bedene sağlam bir yumruk geçirdiğimin saniyesinde beden yere yığılmıştı. Olduğum durumun şaşkınlığı ile donakalırken yerdeki beden bayılmıştı bile.

♤♤♤

"Hey." ayağımın ucuyla karnını dürttüm ama uyanmadı. On dakikadır odamda yerde bayılan bedeni inceliyordum. Genç bir çocuktu. Üniversiteli olmalıydı. Yüzü oldukça minik, tuhaf bir şekilde aşırı iyi bir buruna sahipti. Saçları özenle taranmış ve kıyafetleri oldukça tertipliydi. Yumruğumun etkisiyle de gözlükleri odanın bir kenarına fırlamıştı. Kim bir yumrukla bayılırdı ki?

"Hey uyan." Yakışıklı bir çocuktu ama çocuktu. Acaba gözleri ne renkti? Yanık tenine mavi göz oldukça yakışırdı. Başının tam üstünde dizlerimin üzerine çöküp yanağını dürttüm. Yanakları da oldukça yumuşaktı. Yüzüne ne kullanıyordu acaba?

"Hey çocuk. Uyan hadi." Yanağını daha sert dürttüğümde kaşları çatıldı. Kendine geliyordu. Aç şu gözlerini. Uzun süre yüzünü buruşturdu ardından yavaşça gözlerini açtı. Evet, tam da tahmin ettiğim gibi. Mavi. "Günaydın." dediğimde kalkmaya yeltendi fakat kafalarımız birbirine çarptı. "Kafam! Of." diye sızlandığında güldüm.

"Sende ne çıtkırıldım çıktın." diye dalga geçtiğimde bana korkarak baktı. Haksız sayılmazdı. Ayağa kalkıp ona elimi uzattım. Bir an tereddüt etse de elimi tutup kalktı. Neredeyse aynı boydaydık benden bir iki santim uzundu yalnızca. Ama oldukça zayıftı. Ben yanında baya kalıplı kalıyordum.

"Kimsin sen?"

"Ben." deyip sustu. "Ben Kaya."

"Peki Kaya burada ne işin var?"

"Maçınızı izlemeye geldim."

Çok mu sert vurmuştum acaba?

"Onu demiyorum odamda ne işin var?"

"Şey. Arkadaşım hayranınız. İmza isteyecekti ama utandığı için ben geldim." dediğinde göz devirmeme zar zor engel oldum. Bunca tantana bunun için miydi?

"Peki Kaya. İyi niyetini anlıyorum ama imzaları çıkışta veriyorum sorsaydın söylerlerdi, birinin odasına öylece dalmak hoş değil."

"Ben özür dilerim efendim." yüzümü buruşturdum. Gereksiz saygı ifadelerinden nefret ederdim.

"Birincisi ben senin efendin değilim. İkincisi nereyi imzalıyorum?" ceplerini kontrol etti ama bir şey bulamamıştı. Garip. "Tişörtümü imzalar mısınız?" dediğinde kafamla onayladım. Yüzümdeki zoraki gülümseme ile onu yanıma çağırdım. Masanın üzerindeki kalemi alıp tişörtünü imzaladım. "Adı neydi arkadaşının."

"Turan."

Yumruklara dikkat et Turan, yazıp geri çekildim. Yüzündeki tuhaf bir ifade ile beni izliyordu. Göz göz gelince ifadesini anında yumuşatıp gülümsedi. O esnada kapı açıldı ve Harun içeri hızlı bir giriş yaptı.

"Kadının çenesini kırmışsın brav-" bizi görünce durdu. "Ihm. Ne oluyor burada?" onu takamdan çocuğa döndüm.

"Memnun oldum Kayacım." dediğimde aynı şekilde karşılık verip odadan çıktı. Harun ardından kapıyı kapatırken bana tek kaşını kaldırıp bakmaya başladı. Göz devirip ona arkamı döndüm. Sırt çantamı takarken tabi ki de laf atmadan duramadı. "Kimdi o çocuk?"

"İmza için gelmiş." diyerek kestirip attım. "Hım. Öyledir." diye imalı imalı konuşunca şaşkınca ona baktım. "Adı üstünde çocuk." dedim hayretle ama umursamadan omuz silkti. "Sen manyaksın." o kendini koltuğa atarken ben kapıya yöneldiğim esnada masanın üzerinde gördüğüm gözlük ile durdum. Gözlükleri alıp çıkarken Harun'a seslenmeyi unutmadım. "Akşam yemeğe geç kalma."

Çocuğu yakalamak ümidiyle koşar adım çıkışa ilerledim. Öğrenciydi ve gözlük alacak parası olmayabilirdi. Ayrıca benim yüzümden arabayı göremeyip kaza geçirmesini istemezdim. Çıkışa geldiğimde sağı solu taradım ama görünürde yoktu. Sol taraftan gelen kalabalık ile kapüşonlumu kafama kapatıp tam tersi yöne ilerledim. Otoparka koşar adım vardığımda neyse ki hiçbirine yakalanmamıştım. En köşedeki arabama ilerlerken korna çalan araba ile kafamı kaldırdım. Tam küfür edecekken tanıdık sima ile durdum. Beni görmemiş olacak ki devam ederken hemen telefonumu çıkarıp plakasının fotoğrafını çektim. Onu bulup gözlüğünü vermeliydim. Ama bir gariplik vardı. Gözlüksüz nasıl araba kullanıyordu? Belki de dinlendiriciydi. Her neyse neydi bu gözlüğü ona vermeliydim.

♤♤♤

"Eylem bebeğim hadi yemeğe! Harun bırakın artık oyunu!"

"Geliyoyuz anne."

Salata tabağını da ortaya koyup, tepsiyi fırından çıkarttığımda hala masa da kimse yoktu. Bu kez gizli silahımı kullandım.

"Beş saniye içinde burada olmazsanız size kurabiye yok!" ve tam beş saniye sonra ikiside masada yerini almıştı. Gülümseyerek masanın başındaki yerimi aldım. "Afiyet olsun."

Yemek yapmayı annemden öğrenmiştim. Eli çok lezzetliydi herkes onun yemeğini yemek için evimize gelir evimizde misafir eksik olmazdı. Onun o güzel eli bana da geçmişti. Bir kez elimden yemek yiyen başka yerde yiyemezdi ama ben yemek yapmayı sevmezdim. Yemek yapmayı sevdiğim iki insan vardı Eylem ve Harun. Onları da hayatta tutmak için besliyordum.

"Bebeğim kreş nasıldı?"

"Çok güzeldi anne. Alkadaşımla hamul oynadık sona öletmenim bize yıldız verdi."

"Aferim bebeğime." ona yanaşıp başının üstünü öptüm. Güzel kokusu bir kez daha genzime dolarken içimi huzur kapladı. Her şey onun içindi. Bu hayatta yaptığım her şey. Eğer şuan buradaysam o da onun içindi. Bu hayatta beni tutan tek şey onun varlığıydı.

Yemek bitince bulaşıkları Harun'a kitleyip Eylem ile oyun oynadım. Yatma saati gelince etrafı topladık. Beraber dişlerimizi fırçaladık. Sonra saçlarını taradım uzun uzun. Beraber yatağına uzandık. Yine pamuk prenses masalını okudum uyuması için ama bir türlü uyumamıştı. Esniyordu ama inatla gözlerini kapatmıyordu. Normalde ikinci sayfadan uyurdu. Hikaye bittiğinde ona döndüm.

"Bebeğim neden uyumuyorsun?" cevap vermedi. Yüzüme baktı sonra gözlerini boynuma çevirdi.

"Anne uf." dediğinde kalbim parçalandı bir daha. Yutkundum önce, bir çok kez bu durumla karşılaşmıştık. Ona yansıtmamaya çalışsamda bir şekilde fark ediyordu. Büyüdükçe daha da gözüne batmaya başlamıştı.

"Uf annecim. Düştü anne uf oldu. Önemli değil." tişörtümü kaldırıp elini karnımaki yara izine götürdü.

"Uf. Geçti."

"Evet. Geçti. Yine geçecek." Bu yeniydi. Daha önce hiç hatırlamamıştı. Beni korkutan şeyler büyüdükçe daha da yaklaşıyordu.

"Hadi şimdi uyuma vakti. İyi geceler." diyerek alnından öptüm.

"İyi geceler."

Gece lambasını yakıp odanın kapısını aralıp bırakıp çıktım. Harun salonda telefonunu kurcalıyordu. Beni görünce ayaklanıp şöminenin yanındaki barda ikimize de içki hazırlamya başladı. Ben her zamanki yerime camın önündeki koltuğuma oturup tüm şehri ayaklarım altına alırken derin bir nefes çektim.

"O da neydi öyle?"

"Ne neydi?" diye sordum ona dönmeden.

"O iç çekiş, Eylemin odasından asla böyle çıkmazsın. Ne olursa olsun huzurlu bir nefes alırsın. Bir şey olmuş." yan gözle ona bir bakış attım.

"Beni bu kadar iyi tanıman korkutmuyor diyemem. Sapık olabilir misin?"

"Korkmalısın." derken yüzündeki saçma gülümseme ile elindeki bardağı uzattı. Büyük bir yudum alıp bacaklarımı kucağıma çekip kollarımı sardım.

"Anlatmayacak mısın?" diye sorarken karşıma oturdu.

"Öyle bir şansım var mı?" kafasını iki yana salladığında kafamı dizlerime gömdüm. Elimdeki bardağı alıp yere bıraktı ve beni göğsüne çekti. Kafamı koca göğsüne gömdüm.

"Korumam gereken tek şeyi koruyamıyorum. Her şeyin farkında Harun. Yaralarımı artık daha sık soruyor. Görüyor ve unutmuyor artık. Öpüyor sürekli geçsin diye. Bunları düşünememesi gerekti. Normal bir çocuk gibi hayatı olmalıydı. Annesi yara bere dolu eve gelen biri olmamalıydı. Bu yaralrı sarmak istememeliydi. Yaranın ne olduğunu bile bilmemeliydi." bir saniye durdum ve devam ettim. "Onu bunca şeyden korumaya çalıştıkça daha da başarısız oluyorum. Ben çok kötü bir anneyim." son cümlemden sonra beni aniden geri itti.

"Bana bak. Bu hayatta her şey olabilirsin. Kötü dövüşebilirsin, güçsüz olabilirsin, kırılgan olabilirsin, öfkeli olabilirsin ama sen asla kötü bir anne olamazsın. Sen o çocuk için kendi canını hiçe sayarken asla kötü bir anne olamazsın. Asla. Bir daha böyle bir şey duymak istemiyorum." cümlesi bitince beni tekrar kendine çekti. Ben ağlamazdım. Hamurumda yoktu, ister duygusuz diyin ister kalpsiz bunları çok kez de duymuştum. Ailem öldüğünde bile ağlamamıştım. Yapamıyordum işte ama bu hislerim olmadığı anlamına gelmiyordu. İçimi cız ettirmediği, kalbimi parçalamadığı. Herkes ama herkes beni öyle görürken, bir tek göğsüne sığındığım bu adam beni anlamıştı. Gözlerime baktığında acımı görmüştü. Alev alev yanan kalbimi görmüştü. Beni anlayan tek insan olmuştu. Hayatımdaki tek şansım sahip olduğum bu iki kalpti. Biri kanım, diğeri de aynı kanı taşımasak bile öyle hissettiren diğer canım. Kalbim biyolojik dört odacıklı olabilirdi ama bu iki can o dört odacığı da tıka basa dolduruyordu.

Derin bir nefes aldım. Tanıdık koku genzimden geçerken gözlerlerimi kapatıp kendimi huzurumun kollarında uykuya bıraktım.

♤♤♤

Huzurla daldığınız uykudan uyanmanın verdiği ayrı bir rahatlamışlık olurdu. Tüm bedenin dinlenmiş, ruhun arınmış hissederdi. Huzurla uykuya daldığım saatler uyandıklarımdan çoktu. Bu benim lanetim de olabilirdi belki, ne zaman huzurla uykuya dalsam uyandığım da kötü bir şey olurdu. İlk defa huzurla uyuduğum zamanı hatırlıyordum. Sabah uyandığımda annem bizi terk etmişti.

Kulaklarımda yankılanan tiz ses ile gözlerimi açar açmaz olduğum yerden kalkıp koşmaya başladım.

"Eylem!"

Odasına girdiğimde beni görüp çığlığını kesti. Koşarak yanına gittim. Kollarını bana sarıp hıçkırarak ağlıyordu.

"Annecim ne oldu?" derken sesimi olabildiğince sakin çıkarmaya çalıştım.

"Kabus göldüm." deyip ağlamaya devam ettiğinde kucağıma alıp yatağın başlığına yaslandım.

"Tamam annecim geçti. Hadi ağlama bebeğim. Bak geldim ben." sırtını sıvazlayıp ağlamasının dinmesini bekledim. Korkudan hızlanan kalp atışım ancak dinerken başının üstüne bir öpücük kondurdum. Bebek kokusu burnuma dolarken derin derin nefesler aldım. "Geçti annecim." Bunu ikimize de söylüyordum.

Yatağın yanı çöktüğünde kafamı kaldırdım. Harun şiş gözleriyle Eylemin sırtını okşadı. "Geçti prenses."

 

Geçti. Hepsi geçecekti. Geçecek.

 

♤♤♤

pamuk gibi bir aile tablosu ile karşınızdayım. daha giriş bölümler olduğundan soft ilerliyoruz umarım beğeniyorsunuz.

 

eylemin peltek peltek konuşmasının tatlılığından ölücemm.

 

vote🥹

 

 

Loading...
0%