@susartikbus_22
|
Yeni bölüme hoş geldinizzz Bölüm şarkısı: Xecê Herdem - Hêdî Hêdî Keyifli okumalar🩷 10 ay sonra. "Ütüle lan bu gömleği." Üstüme atılan gömlekle oturduğum koltuktan zorlanarak kalktım. Beyaz gömleği alıp ütü masasını çıkarıp ütüledim. Gömleği yatağın üstüne bıraktığım sırada arkamdan tekrar sesini işittim. "Geç geleceğim bu gün anamlara söylersin." Dediğini pek umursamadım, her sabah söylediği şeylerdi. "Annemlere gitmek istiyorum." Dedim, yanıma gelmiş gömleği üzerine geçirmişti. Fazla yakınında durmak istemediğim için bir kaç adım uzaklaştım. "Hiç bir yere gitmiyorsun! Otur oturduğun yerde." Yine başlıyorduk. "Daha ne kadar sürecek bu? 10 aydır dışarı çıkmam bir elin parmağını geçmemiştir, gittiğim tek yer hastane. Bir seneye yakındır görmüyorum onları.." Sesim boğazıma tıkanmıştı konuşurken, her zaman olduğu gibi. "Ben sana söyledim değil? Bu evden anca ben izin verdiğim zaman çıkarsın diye. Şimdi geçmiş karşıma boş boş konuşma!" Komodinden aldığı saati bileğine geçirmiş, aynanın karşısına gitmişti. "Senden izin almayacağım! Gideceğim diyorsam gideceğim, yetti artık. Bu da son sözüm!" Demiş odadan dışarıya atmıştım kendimi. Son 10 aydır ne dışarıya çıkabiliyor ne de bir söz hakkına sahip olabiliyordum. Hayatım onlar ne derse öyle şekilleniyordu. Biraz daha zorlasalar aldığım nefese bile karışacaklardı. Eskisi kadar karşı çıkamıyordum, beni ezmelerine müsaade edecek kadar hem de. Merdivenleri yavaş yavaş inerken üst kattan gelen ağlama sesiyle yerimde durdum, ağlama sesinin geldiği yer Gülizar ablaların yan odasından geliyordu. Ağlama sesi arttığında daha fazla yerimde durmadan yukarıya çıktım. Odaya girdiğimde kimse odada yoktu, kendini yırtarmışçasına ağlayan beşikte duran Miraç'ın yanına adımladım. Kucağıma aldığımda ağlamasını dindirmeye çalışıyordum. "Şşt Miraç.. ne oldu kuzum? Niye ağlıyorsun sen? Bak, bak burada ne var." Elime aldığım çıngırağı sallayarak dikkatini dağıtıyordum. Bir süre sonra dikkatini çekmiş olacak ki ağlaması dindi. Burnuma gelen keskin kokuyla ağlamasının asıl sebebini çözdüm, altına yapmıştı ve huysuzluğu bu yüzdendi. Beşiğin yan tarafında olan alt temizleme bölümüne Miraç'ı koyup çekmeceden bez ve ıslak mendil çıkarttım. Altını değiştirdiğimde huysuzluğu tamamen yok olmuştu. Miraç henüz 3 aylık bir bebekti, Gülizar ablanın oğluydu daha doğrusu. Doğduğu gün bir sürü hayvan kesilmiş fakire fukaraya dağıtılmıştı. Ailenin göz bebeğiydi, herkes onun üstüne düşüyordu, ama bu ağlamasını kimse duymamıştı. Kapının açılma sesi geldiğinde oraya döndüm. Gelen Gülizar ablaydı, abla diyordum çünkü henüz onlar kadar saygısız değildim. Bana yaptığı onca şeyi tabii ki de unutmamıştım her biri hafızamda önemli yerlere sahip şeylerdi. "Hayırdır Zişan?" Soğuk sesiyle konuştuğunda, oğlunun yanına doğru gidiyordu. "Altına yapmıştı, ağlıyordu değiştirdim altını." Dediğimde daha fazla odada kalmak istemediğim için kapıya yöneldim. "Annesi varken sana mı düşüyor altını değiştirmek?" Dedi, dudağım alay edercesine kıvrıldı. "Annesi oğlunun başında dursaymışta bana düşmeseymiş. Değil mi Gülizar abla?" Dedim, söylediklerime sinirlenmiş olacak ki kaşlarını çatmış saf kin ile bakıyordu. "Neyse, umarım bundan sonra oğlunu muhtaç etmezsin başkalarına." Demiş odadan dışarıya çıkmıştım. Aşağıya indiğimde kahvaltı hazırlanmış Agit ağa ve Zelal hanım sofrada oturuyordu diğerleri henüz gelmemişti. Yerime geçtiğimde önümdeki kahvaltılıklara iştahla bakıyordum. Dün akşam sevmediğim yemek olduğu için pek bir şey yiyememiştim. Açıkçası gece açlıktan karnım kazınmış ama mutfağa inememiştim. Tabağıma bir kaç şey koyduğum sırada herkes sofraya oturmuştu bile. Merdivenlerden inen Hozan sofranın olduğu yere bakmadan ceketini koluna takmış konaktan dışarıya çıkmıştı. O her gittiğinde derin nefes alıyordum, kendimi biraz bile olsun rahat hissediyordum. Kahvaltı yapıldıktan sonra Roniya ve kızlar ile birlikte sofrayı kaldırdık. Mutfakta kızlara yardım edip odama geçtim. Annemlere gitmek için hazırlanırken giydiğim elbise karnımı belli ediyordu, bu durum hoşuma gitmişti çünkü kızımın varlığını hissetmek bana güç veriyordu.. 8 aylık hamileydim kızıma, onun gelmesi için neredeyse gün sayıyorum. Hozan'ın beni bodruma kapatmasından bir hafta sonra geri çıkarmıştı, kendimi korumama izin vermemişti, ant içmişçesine bana yakınlaşmaya çalışmış gücüm bittiği sırada ise hamile kalmıştım. İlk öğrendiğimde kendimi öldürmek geçti içimden, ama yapamadım. Ne kendime ne de bebeğime kıyamadım. Başlarda hep kendimden nefret etmiş, pislik bir adamdan çocuğumun olacağını sindirememiştim. Şimdi ise kızımın dünyaya gelmesini dört gözle bekler oldum. Gece gündüz onun sağlıklı doğması için dua ediyor Allah'a yalvarıyordum. Gittiğim en son kontrolde doktor tansiyondan dolayı riskli bir hamilelik geçirdiğimi söylemişti, erken doğma olasılığı varmış üstelik. Hatta erken doğarsa hayata tutunması mucize olurmuş. Ama ben inanıyordum sağlıkla kızımı kucağıma alacağıma. Çünkü o benim kızım, annesi gibi her şeye rağmen hayata tutunacaktı. Hazır olduğumda aşağıya inmiştim, Zelal hanım eline aldığı kahvesini yudumlarken beni görmesiyle kahveyi elinden bırakıp bana odaklandı. "Hayırdır nereye gidiyorsun buke (gelin)?" "Annemlere gideceğim Zelal hanım." Dediğimde oturduğu yerden kalkmış karşıma geçmişti. "Hozan'ın izini var mıdır ki sen elini kolunu sallayarak çıkacaksın?" Dedi. "Annemlere gitmek için kimseden izin alacak değilim!" Dedim, sesim fevrice çıktı bu sefer, bu evdeki herkes sinirimi bozmaya yemin etmiş gibiydi gerçekten! "Öyle diyorsun.. madem kimseden izin alacak değilsin, konaktan dışarıya çıkmayacaksın!" Dediğinde gözümün seğirdiğine yemin edebilirim. "Siz kim oluyorsunuz da bana emir yağdırıyorsunuz Zelal hanım? Gideceğim yer ne uzak ne de yabancıların yeridir." Demiş arkama bakmadan konağın kapısına yönelmiştim. Dışarıya çıkacağım sırada yine Zelal hanımın sesini işittim. "Ali! Kapıları kapat. Kimse dışarıya çıkmayacak!" Başındaki şalı eliyle düzeltip rahatça tekrar eski yerine oturuşunu izledim. Açık olan konağın kapısı kapanacakken hızlı adımlarla yürüyüp kapıyı zorda olsa tuttum. "Aç şu kapıyı!" Sesimi yükselterek konuştuğumda Ali'nin umurunda değildi. Kapıyı kapattığında sinirden gözüm döndü. "ALİ SANA BU KAPIYI AÇ DEDİM!" Ellerimi kapıya hırsla vuruyor kapıyı açmasını istiyordum ondan. Bir kaç kere daha seslenmemin üstüne hâlâ kapı açılmayınca arkamda duran Zelal hanıma yöneldim. "Söyleyin açsın kapıyı." "Benim sözümün üstüne söz söylemeyeceksin, şimdi çık odana ağlayacak mısın ne yapacaksan yap." "Sizin kalbiniz kötülükten kararmış Zelal hanım! İnşallah gün gelirde ilerde bir gün evlatlarınızla sınanırsınız." Sesimin titremesine mani olamamıştım gene, Zelal hanımın umursamaz tavrını gördükçe daha çok sinirleniyordum. Odaya girdiğimde kolumda duran çantayı duvara fırlattım, bağırmak istiyordum ama bağıracağım zaman Zelal hanımın istediği olacağı için bağırmadım. Duvar dibine çöküp ellerimi ağzıma kapatarak ağladım. Çok bir şey değil sadece annemlere gitmek istemiştim, kardeşimi, ablamı görmek istiyordum. Bu konağın içinde kaldıkça her şey üzerime üzerime geliyordu. Kontrol için çıktığım zamanlarda bile konağa biraz olsun geç gelmek için dua etmişliğim bile vardı. Akşam saatlerine kadar duvar dibinde durmuş yerimden kalkamamıştım, arada sırada karnıma giren sancılar beni tedirgin etmiyor değildi. Bir süre sonra sancılar sıklaşınca oturduğum yerden kalkmaya çalıştım. Derin nefesler alıyor sürekli sadece bunların yalancı sancı olacağına inandırmaya çalışıyordum. Ayağa kalktığım sırada bacağımda hissettiğim sıcaklıkla kafamı eğip ne olduğuna baktım. Suyum gelmişti. Daha fazla ağrıya katlanmadan Roniya'yı çağırdım. Bir yandan hüngür hüngür ağlıyor bir yandan da Roniya'yı çağırıyordum. Odanın kapısı açıldığında Roniya korkuyla bana bakmış daha sonrada Zelal hanımı çağırmıştı. "Daye! Daye yetiş Zişan'ın suyu gelmiş." Yanıma geldiğinde kolumdan tutarak destek vermeye çalışan Roniya'nın ardından Zelal hanım da içeriye girmişti. "Hazar oğlum git arabayı hazırla hastaneye gideceğiz." Ağlamamdan dolayı sesler kulağıma boğuk bir şekilde geliyordu. Kimin ne yaptığını göremiyordum. Aklımda sadece doğum için çok erken olduğu vardı. Doktorun söylediği sözler aklıma geldiğinde daha çok kıvrandım. "Ç-çok erken daha, şimdi değil- şimdi değil ne olursun. Şimdi olmaz.." Hıçkırıklarımın arasından çıkan kelimelerdi bunlar. BÖLÜM SONU |
0% |