
Yeni bölüme hoş geldinizzz
Umarım bölümü beğenirsiniz🧡
Bölüm şarkısı:
Rojda - sal çu
Oylamayı unutmayın lütfenn
Keyifli okumalar🫶🏻
5 yıl sonra (şimdiki zaman)
"Anne bana bak, nasıl olmuşum?"
"Ay benim kızım prensesler gibi olmuş. Çok güzel olmuşsun bir tanem."
Deyip kızım tombul yanaklarına birer öpücük kondurdum. Giydiği pembe tütülü elbise ile eteklerinden tutarak bir o yana bir bu yana sallanıyordu. Uzun gür saçlarına taktığım yine elbisenin aynı renginde olan fiyonklu tokalarla açıkçası benim açımdan dünyanın en güzel manzarasını oluşturuyordu.
Bu gün umudumun doğduğu gündü. Her sene olduğu gibi bu senede kızımın doğum gününü kutlayacaktım.
"Anne hadi gel aşağıya inelim, Miraç'a elbisemi göstereceğim." Hevî elimi tutup beni kapıya yönlendirdi, beraber kızımın odasından çıkıp alt kata indik.
İndiğimizde ise koca bir kargaşa karşıladı bizi. Bu kargaşanın sebebi Roniya'nın istemeseydi, Berxodan'ların şirketinin ortağının oğlu ile sözlenecekti, yaklaşık bir ay önce aileler tarafından anlaşılmıştı bu konu. Yani Roniya'nın rızası yoktu. Her me kadar ona yardım edebileceğimi söylesem de asla kabul etmemiş gönlünün olduğunu söylemiş ve benim karışmama izin vermemişti.
Kızımla bu gün geç kalktığımız için ev ahalisi kahvaltısını yapmış ve dağılmıştı. Kahvaltıyı yapmak için mutfağa doğru yürüdük.
"Rojbaş (günaydın)." Diyerek Hevî'yi masaya oturtup dolaba yöneldim.
"Rojbaş hanımım." Dedi konağın çalışanı.
Dolaptan aldığım kahvaltılıkları masaya koyup dolaptan aldığım sucuk ve yumurtayı tavaya alıp kızarttım. Hevî'nin sevdiği gibi yapmıştım yumurtayı her zaman ki gibi.
Yumurtayı da alıp masaya koyduğum zaman kızımın karşısına oturdum. Hevî aldığı ekmek parçasıyla kahvaltıya başlamıştı. Kendime doldurduğum çay ile ben de bir kaç şey yiyiyordum.
"Anne ben de çay içebilir miyim? Lütfen nolur." Diyen kızıma döndü bakışlarım. Son günlerde çaya olan sevgisi artıyordu, ama henüz yaşı küçük olduğu için pek izin vermiyordum.
Attığı tatlı bakışlardan dolayı kayıtsız kalamadım, sürahi de duran suyu bardağa koyup üstüne çayı ekledim ve kızımın önüne koydum.
Yaptığımız kahvaltıdan sonra Hevî daha fazla yeri de duramamış ve Miraç'ı aramaya gitmişti. O sırada bende sofrayı toplayıp avluya geçmiştim ki Miraç ve Hevî'yi görmüştüm.
"Miraç neden öyle diyorsun ki? Annem çok güzel olmuş dedi, hem baksana tokatlarım da aynı renk." Dedi kırgın sesiyle Miraç'a doğru.
"Ben hiç beğenmedim. Annen sen üzülme diye gerçeği söylememiş, yalan söylemiş sana yani. Aynı hediye paketine benziyorsun. Çok kötü." Son cümlesini gülerek söyleyip Hevî'ye üstten bakmıştı.
Normalde aralarında olan diyaloğa karışmazdım ama bu sefer haddini aşmıştı. Sırf kızımı üzmek içindi bu sözleri. Daha fazla yerimde duramadım ve yanlarına gittim.
"Miraç niye öyle söylüyorsun yengem? Kardeşin o senin. Kırılır, üzülür." Dedim sesimi alçak tutarak. Kafamı Hevî'ye çevirdigimde benim güzel kızımın gözleri dolmuş ağlamak üzereydi.
"Ama yenge ben hiç beğenmedim bir kere." Deyip üste çıkmaya çalıştı.
"Beğenmediysen bunu kırmadan da söyleyebilirsin değil mi?" Demiştim ki arkamdan Gülizar'ın sesi gelmişti.
"Hayırdır Zişan, ne diye oğluma kızıyorsun?"
"Yok bir şey, sadece nasıl davranması gerektiğini söylüyorum. Senin aksine." Dememle yüzünde oluşan siniri görebiliyordum.
"Sen kimsinde oğluma nasıl davranacağını söylüyorsun? Kimsin ki söyleyeceksin?!" Deyip üstüme yürüdü. Bu hareketinden korkmamı bekliyordu ama daha çok beklerdi.
"Ne oluyor burada? Sesiniz yukarıya kadar geliyor, utanmıyor musunuz?" Diyen tabii ki de kaynanam Zelal hanımdı. Merdivenlerin başında durmuş ne olduğunu anlayamaya çalışıyordu.
"Senin bu gelinin benim oğluma bağırıp çağırıyor, küçücük çocuk daha. Kendini bir şey sanıyor Zişan hanım." Demişti Gülizar. Söylediklerine şaşırmadım, ondan beklenilecek hareketlerdi sonuçta. Olmayan bir şeyi yaşanmış gibi insanların önüne sunup olaydan sıyrılıyordu. Bu evin bir nevi bahtsız bedevisi olan bana ise hiç kimse inanmıyordu.
Derin bir nefes alıp bolca sabır diledim Allah'tan. Lazım oluyor çünkü.
"Zişan haddini aşma! Kızını da al çık odana." Dedi Zelal hanım bana kaşları çatık bakıyordu.
"Ben niye odama çıkıyor muşum? Çok rahatsızsanız siz gidebilirsiniz." Dedim ve kızımı kucağıma alıp avluda duran sedire doğru ilerledim. Hevî'nin göz yaşları yanaklarını ıslatırken ben de bir yandan akan yaşları elime siliyordum. "Şşt ağlama annem. Kurban olurum sana."
"Anne çok çirkin olmuşum. İstemiyorum bu elbiseyi." Dedi Hevî iç çekişle.
"Olur mu öyle şey bir tanem. Ben sana yalan söyler miyim? Miraç sadece elbiseni beğenmediğini söyledi. Nasıl ki sen de mavi renk elbise beğenmiyorsan, değil mi? Hem ne demiştim ben sana?"
"Herkesin beni beğenmesine ihtiyacım yok. Benim kendimi beğenmem yeterli.."
Dediğinde yanağından öpüp sıkıca sarıldım. "Afferin benim kızıma."
Hevî özgür bir kız olacaktı. Özgürlüğün en büyük baş rolü ise özgüven ve başkalarının hayatına karışmasına izin verememekti. Gönül isterdi ki biraz büyüdüğünde bunları kızıma geçireyim, ama ne yazık ki yaşadığımız coğrafya buna izin vermiyordu. Aslında kendini her haliyle sevmesiydi benim amacım. Yeri geldimi ona söylenen şeylere cevap verip kendi istediği şekilde yaşaması da olabilir. Kızım kendini böyle beğemişse böyle kalacak ve kimse karışmayacaktı..
"Bir de gidip kızına teselli veriyor. Görmüyor musun kısacık elbise var üstünde kızının. Daha bu yaşta alıştırdın kızı böyle şeylere. Yazık.." Dedi Gülizar haddini aşarak. Demiştim ya bolca sabır lazım oluyordu.
"Sen ilk önce kendi çocuğuna annelik yap, sonra benim anneliğime söz edersin Gülizar."
"De hayde dağılın bunca telaşın içinde bir de sizin kavganızla uğraşacağız? De hayde." Diyerek araya girdi Zelal hanım. Daha fazla onlarla uğraşmak istemediğim için Hevî'yi oturduğu yerden kaldırarak mutfağa götürdüm.
Hevî'nin her doğum gününde yaptığım pastayı yapacaktım. Onlar yüzünden kızımın doğum gününü es geçemezdim.
Malzemeleri bir bir çıkartıp tezgâhın üzerine koydum ve pastayı yapmaya başladım. Mutfak büyük olduğu için diğer çalışanlara engel olmuyordum. Hevî de yanımda bir yandan bana yardım ediyordu ve neşesi yerine gelmişti bile. Pastayı tamamlayıp süslemesini de kızıma bıraktım, kendi istediği şekilde süslediğinde pasta tam anlamıyla hazırdı, sadece biraz dinlenmesi gerekiyordu.
Hevî odasına uyumaya gitmişti, ben ise mutfakta durup hazırlıklara yardım ediyordum. Roniya'yı bu gün hiç görmediğim aklıma gelince odasına çıkmaya karar verdim. Odasının önüne geldiğimde içeriden ses gelmiyordu. Bir kaç kez tıklatmama rağmen hâla ses gelmeyince dayanamayıp içeriye girdim.
Gördüğüm manzara karşısında şaşırmadan edemedim çünkü Roniya yatağında cenin pozisyonunda durarak ağlıyordu. Daha fazla yerimde duramadım yanına gittim.
"Roniya ne oldu? Kötü bir şey mi var?" Dedim yatağın boş kısmına oturdum.
"Y-yok bir şey. Yalnız kalmak istiyorum."
"Nasıl yok bir şey? Annen mi bir şey dedi ona mı üzüldün?" Dedim.
"Hayır o bir şey demedi. En kötüsü de bu ya annem hiç bir şey demiyor, hiç kimse bir şey demiyor.. canım yanıyor Zişan sevmediğim istemediğim biri ile sözlenmek canımı yakıyor.." Dedi, yattığı yerden doğrulmuş sırtını başlığa dayamıştı.
"İstemiyorsan gidip konuşayım Agit ağayla, Roniya istemiyor derim. Ortada henüz ciddi bir şey de yok. Kabul eder belki ha?"
"Sakın, sakın Zişan. Babam seni de öldürür beni de, sanki bilmiyorsun huyunu." Babasına olan korkusu onu çok yormuşa benziyordu ama sesini çıkaramıyordu korkusu yüzünden. "Sen nasıl dayandın? Onca zamandır sevmediğin biri ile yaşıyorsun. Nasıl dayanıyorsun Zişan gözünü seveyim."
Söyledikleriyle her şey gözümün önünden bir bir geçti. Ben dayanmak zorundaydım, bir ümit kendi hayatım için, kızım için ben tüm bunlara katlanmak zorundaydım..
"Alışıyorsun.. zaman geçtikçe katlanıyorsun artık.."
✨️
Vakit ilerlerken ordan oraya koşturuyordum, en son mutfakta son bir kez yapılan ikramlıklara göz atıp dolaptan aldığım pastanın üstüne mumlar koyup kızımın odasına çıktım. Odaya girer girmez uyanmış ve hemen ayağa kalkıp yanıma gelmişti.
"İyiki doğdun Hevî, iyiki doğdun Hevî, iyiki doğdun iyiki doğdun mutlu yıllar sana." Söylediklerimin karşısında kocaman gülümseyip kahkaha atmıştı.
İşte benim hayatım buydu.. benim hayatım kızımın bir kahkasıydı..
O güldüğü için bende kocaman gülümsemiş yanına onunla aynı boyda olmak için eğilmiştim. "Anne dilek tutayım değil mi? Ne dilesem acaba?" Biraz düşündükten sonra kararını vermiş olacak ki gözlerini yumup mumları üflemişti. "Babamın Hazar amcam gibi olmasını diledim, bir şey olur mu anne? Kızmaz değil mi?" Dedi.
Yüzümde ki gülümseme yerini kaybetmişti ki hemen düzelttim. Dilediği şey o kadar doğruydu ki. Babam beni sevsin diyordu, şu ana kadar ona babasının sevgisizliğini hissettirmemiştim yaşı büyüdükçe daha çok onun sevgisizliğini hissedecekti.
Sadece babası tarafından sevilmek herkesin hakkıydı oysa, hele ki babası yanında olup da hiç hissetmeyen insanlar gibi..
"Bir şey olmaz annem. Gel bakalım saçlarını yapalım, sonra aşağıya ineriz olur mu?"
Hevî'nin saçlarını yapıp aşağıya inmiştik ki kapıdan giren erkekleri görmemle hafif duraksayıp yürümeye devam ettim.
"Oo Hevî hanım çok güzel olmuşsunuz. Neye borçluyuz bu güzelliğinizi." Demişti Hazar abi.
"Amca, güzel olmuş muyum gerçekten?" Hevî elimi bırakmış amcasının önüne gitmişti hemen.
"O ne demek yav? Şimdiye kadar gördüğüm en güzel prenses sensin amcasının gülü." Deyip kızımın yanaklarından öpmüştü. "Bak bakalım bu poşetin içinde ne var. " Elinde duran karton poşeti kızıma verdi.
Hevî hevesle poşeti açıp içinde ki kutuya baktığında mutluluktan ağzını kocaman açıp gülümsedi. Hediyeyi bir eliyle tutup hızla amcasının boynuna sarıldı. "Amca bu çok güzel. Çok teşekkür ederim." Diyen kızıma tebessüm ile bakıyordum.
Kolumda hissettiğim parmaklarla odağıma giren kişiye baktım. Hozan karşımda durmuş bir eliyle sıkıca kolumdan tutuyordu.
"Ne bu kızın giydiği elbise? Kısacık. Sen bizim namusumuza söz mü ettirmek istiyorsun lan?"
"Babalık yapmadığın kızının hesabını mı soruyorsun bana? Hem sanane benim kızımın ne giydiğinden." Söylediklerim karşısında sinirle gözlerini büyütmüş kolumdaki baskısı artmıştı. Hevî'nin giydiği elbise dizlerine kadardı ve bu evde ne yazık ki o bile göze batıyordu.
Tam ağzını açmış konuşacakken yukarıdan gelen silah sesiyle beraber bakışlarım hızla terasa döndü. Ama hiç bir şey göremedim.
Aklıma gelen ile hızla merdivenlere koşup yukarıya çıktım Roniya'nın odasına girdiğimde ağzımdan bir çığlık koptu. Çünkü Roniya elinde ki silahla beraber yerde kanlar içerisinde yatıyordu.
"RONİYA!"
BÖLÜM SONU
Evett herkse merhaba
Biliyorum çok uzun zaman oldu bölüm atmayalı ama sonunda attım.
Hayatımda ciddi anlamda zorlu dönemlerden geçtim. Ki hâla daha geçiyorum. İş hayatım konusunda oldu bu zorlu dönem, öyle de böyle de atlatıyorum.
Öncelikle verdiğiniz oylar için teşekkür ediyor ve daha fazlasını beklemekten kendimi alı koyamıyorum. Lütfen oylarınızı ve özellikle yorumlarınızı kitabından esirgemeyin.
Sizi coook seviyorum kendinize hiç kimsenin bakmadığı kadar iyi bakinnn🫶🏻🫶🏻💗🤍
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |