@susartikbus_22
|
Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın. Keyifli okumalar♡ Bölüm şarkısı- Eger dunya hemî gul bit- 2018 Şanlıurfa Elimdeki son tabağı durulayıp bulaşık demirine koyup ellerimi havlu ile silip mutfaktan çıkmıştım. Saat akşamın on ikisi olduğu için konak sessizliğe bürünmüştü bile. Merdivenlerden çıkıp odama girip hemen duşa girmiştim üstüm başım hep yemek kokuyordu. Sevda ve Hatice ablanın izin günü olduğu için bütün günümü mutfakta yemek yapmak ve bulaşık yıkamak ile geçirmiştim. Ablam bu gün hastayım diye, yengem ise halsizim diye geçirmişti. Duşa girip güzle bir duş aldıktan sonra pijamalarımı giyip yatağıma uzanmış telefonuma bakıyordum. Telefonla vakit geçirmem imkansız gibi bir şeydi gün içinde bende anca uyumadan önce yarım saat vakit geçirip öyle uyuyordum. instagramda dolaşırken gözlerim kendi kendine kapanmaya başlamıştı, tam telefonu kapatıp yanımda ki komidine koyacaktım ki telefonum çalmaya başlamıştı. Numaraya baktığımda yabancı numara olduğunu fark ettim. Çağrıya cevap verip kulağım doğru götürdüm. "Alo... alo... kimsiniz?" İlk başta ses gelmemişti daha sonra ise derin bir nefes alma sesi işittim. "Alo..." dedim ve bir iki saniye daha bekledikten sonra telefonu kulağımdan çekip aramayı sonlandırdım. Kimdi ki bu saate arayan. Kaşlarımı çatık telefona bakarken aynı numaradan mesaj geldi bu sefer girip baktığımda küçük çaplı bir şok geçirdim 0557*******: Selam, naber nasılsın? Diye bir giriş yapsam çok sıradan olur dimi Xêlât kızı. Gelen mesaja baktığımda kimin olduğunu anlayamadım. Numarası tanıdıkta değildi. Ben bunları düşünürken bir mesaj daha geldi. 0557*******: Cevap vermiyorsun anlaşılan. Siz: Kimsiniz? 0557******: Boş ver kim olduğumu anlarsın yakında. Siz: Bir daha bu numaraya yazmayın lütfen! 0557******* Numarasını engellediniz. Bu gibi saçma durumları kaldıracak havamda değildim ve bu mesajları birisinin göreceği zaman kopacağı kıyamete asla. Arama geçmişini hepsini silip telefonu komidine bırakıp tavanı izledim biraz. Belki de hayatımın gidişatını sorguladım. Ne yaşayacaktım? Neler görecektim daha ilerleyen yaşlarımda. Kesin tanınmış bir aileye gelin gider sevgisiz, saygısız, sadece çocuk doğurmak için aldıkları bir kadın olacaktım. Hayatını çocuklarına adayan onlar için gözünü kırpmadan her şeyi yapan bir anne olacaktım. Annemden babamdan görmediğim sevgi gösterecektim onlara. Benim yaşlarımda olan genç kızlar girecekleri sınavları, seçecekleri meslekleri düşünürken benim düşündüğüm şeyler biraz ironik ve biraz acı geliyordu bana... Daha fazla düşünmeyi bırakıp gözlerimi kapatıp uyumayı bekledim. 🧡 Sabah uyandığımda güneş yeni yeni doğuyordu. Camım açık olduğu için avludan gelen sesler odayı doldurmuştu. Yataktan kalkıp direk banyoya girdim, elimi yüzümü yıkayıp işlerimi halledip çıktım banyodan. Dolabın önüne geldiğimde direk içini açıp mavi çiçekli bir elbise aldım, oyalanmadan elbiseyi üstüme geçirdim. Konaktakilerin sesi çoğalırken kendimi geçen her saniye huzursuz hissetmekten alı koyamıyordum. Hızla aynanın karşısına geçip saçlarımı taradıktan sonra, elime ve yüzüme nemlendirici sürüp nihayet çıkmıştım odadan. Merdivenlerden aşağıya doğru inerken yardımcıların koşuşturmasını görüyordum. Önemli günlerde ek yardımcılar gelirdi genelde Bu gün ki koşuşturmanın sebebi ağaların ve hanımağaların bizim konağa geliyor olmasıydı. Berxodan'ların düğününün üstünden iki gün geçmişti, onların düğünü için şehir dışından gelen ağalar gitmeden önce toplanıp öyle gideceklerdi. Aşağı indiğimde direk mutfağa geçtim. Hatice abla yemek işleri ile uğraşırken Sevda ise kahvaltıyı hazırlıyordu. "Hoş geldiniz Hatice abla. Roj baş [günaydın]" Dedim yanlarına doğru giderken, "Roj baş. Hoş bulduk kızım. Nasılsın? iyisindir inşallah." dedi elinde açtığı hamuru tepsiye yerleştirirken. "Elhamdülillah iyiyim abla." Dedim. Sevda'nın yanına geçip ona yardım ederken bir yandan da konuşuyorduk, biz sohbete dalmışken içeriye ablam girmişti. "Roj baş [günaydın] . Kolay gelsin hanımlar," Dedi masaya otururken, "Ee ne yapıyorsunuz hazırlıklara başladınız inşallah." O hep böyleydi bir işe bulaşmayı sevmez, kendini bir şekilde kaytarırdı, ya da geçer bir köşeye emirler yağdırırdı. Annem öyle öğretmişti ona bir hanımağa gibi büyütmüştü onu, ablamın evlendiğinde soylu bir ailenin hanımağası olacağına adı kadar emindi. Zaten kendisi izin vermezdi sıradan biriyle evlenmesine. Hatice abla cevap verirken bu sefer Ruken yengem girdi mutfağa, o da günaydın dedi bizde günaydın deyip ablamın yanına oturup onunla konuşmaya başladı. Sevda'yla hazırladığımız kahvaltılıkları tepsiye dizip avluda ki masaya götürdüm. Ben masaya tabakları dizerken Simay inmişti aşağıya, "Roj baş abla." dedi masaya otururken. "Roj baş ablacım." Dedim son tabağı masaya yerleştirirken, "Abla bu gün kaçma şansımız var mı ya çok kalabalık olacak ev." dedi ağzına önünde ki tabaktan aldığı salatalığı atarken. Söylediği şeyler imkansızdan da imkansızdı. Bıraksın evden çıkmayı başımızı kaşıdığımız an bulduğumuza bile şükredecektik. Ona ters ters bakıp, "Sen uykundan uyanmadın herhal canım kardeşim, zira bu söylediklerini ayık kafayla söylemen bile imkansız." dedim. "Uf ya hiç mi kurtuluş yok?" dedi omuzlarını düşürüp üzgün üzgün bakarken. "Hiç yok canemı. [canım]" Dedim ve mutfağa doğru ilerledim, içeriye girdiğimde ablamlar aynı şekilde oturmuş konuşuyorlardı. Kahvaltıya oturduğumuzda herkes sessiz bir şekilde kahvaltısını yapıyordu, tabii bu sessizlik babam konuşana kadardı, "Misafirler geldiğinde saygıda kusur etmeyeceksiniz, her şeyleriyle ilgileneceksiniz. Tek bir hata istemiyorum ona göre." dedi sert bir dille. Biz tamam derken kahvaltıya devam ettik. Fazla oyalanmadan sofrayı kaldırırken babamlar salona geçmişti, annemler ile birlikte yemeklerle uğraşırken diğer yardımcılar ise şark odasını hazırlıyordu. Gelecek misafirler için baklavalar, patlıcan kebabı, lahmacun, Urfa kebabı, çiğ köfte, üzlemeli pilav ve Urfa yöresine ait yemekler yapılıyordu. Konağın karşı sokağında fırın olduğu içi oraya götürecektik kebapları ve lahmacunları. Her kes mutfakta olduğu için çok fazla ses vardı ve bu beni fazlasıyla rahatsız ediyordu. Kendimi bildim bileli hep fazla sesten nefret etmişimdir. Mutfak duvarında asılı olan saate baktığımda öğlene yaklaşıyordu. "Daye geç olmadan götürelim mi kebapları fırına " Dedim elimdeki son dilim kıymayı tepsiye koyarken. Annemde saate bakıp, "Tamam hayde Simay ablana yardım et fırına götürün bunları, Osman'a söyle o da gelsin alsın tepsileri. Ruken siz de tabakları bardakları çıkarın, hayde kızım hayde oyalanmayın." Ben iki tepsi alıp çıkarken Simay'da söylene söylene arkamdan geliyordu. "Ay abla vallah canım çıktı ya çok yoruldum, ya daha misafirler gelecek. İntihar etmek istiyorum şu anda, ya da 'imdat yardım edin' diye de bağırabilirim o kadar çok bezdim yani." dedi avludan çıkarken. Biraz abartıyor muydu acaba gerçi onun normal halleriydi bunlar. "Abart biraz daha ablacım, alt tarafı misafirler gelecek. Hem intihar ne demek bir daha ağzından duymayayım öyle şeyler." Hassas olduğum bir diğer şey ise şakadan da olsa böyle şeylerin söylenmesiydi, bana göre insan kötüyü de iyiyi de kendisi çağırıyordu, ağızdan çıkan her şey bir geri dönüş olarak görüyordum. "Uff tamam abla." Gözlerini devirip önden yürümeye başladı. Allah bana sabır versindi. Konaktan çıktığımızda iki koruma kapının kenarında duruyordu Osman abi ve Muhammed abi sokağın biraz ilerisinde durmuş sigara içiyorlardı. İkisi de uzun yıllardır babamlarla çalışıyordu. "Osman abi annem sizi çağırdı tepsileri almanız için." Dedim yanlarında duruken. "Tamamdır bacım gider alırız şimdi. Haydi Muhammed gidelim." Dedi ve Muhammed abiyle konağa girdiler. Bizde hemen fırına vardık ve elimizde ki tepsileri teslim ettikten sonra dışarıya çıktık. "Abla biraz çay bahçesine gidelim ne olur. Bak yalvarıyorum." Simay bana bunları söylerken gözlerini doldurmuş ellerini önünde birleştirmiş bir şekilde söylüyordu. Ve her böyle yaptığında ise benim üzerimde istediği şeyleri yaptırıyor du. Ama bu sefer bu numaraya kanmayacaktım. "Hayır Simay, eve gidiyoruz daye (anne) duysa öldürür bizi. Zaten bir şey söylemek için yer arıyor. Şimdi olmaz." Dedim kolundan tutup eve doğru yürütmeye çalışıyordum, çalışıyordum çünkü yerinden kımıldamamak için ayaklarını yere sabitlenmiş kendini geriye doğru çekiyordu, tıpkı çocuklar gibi. "Ya abla yeter ama, kurbana çavete bîm ( gözüne kurban olayım), bir kere ya çok sıkıldım. Hem zaten şurasıdır ya dibimizdedir ha." Dedi. Eğer biraz daha konuşsa kanacaktım. Gerçeği bende kanmak için yer arıyordum, çünkü bende çok sıkılmıştım ve biraz kaçamak yapmak bizim de hakkımızdı diye düşünüyordum. "Üff, tamam Osman abiler gelir şimdi onlara söyleyip gideriz." Dedim sesim biraz pes etmiş gibi çıkıyordu ama içten içe istekliydim aslında. "Ya keçê (kız) sen bir tanesin bir tane. Canım ablam benim." Ellerini çırpıp boynuma atladiginda bu haline gülmeden edemedim. Tam boynuma sarılmışken iki dükkan ötedeki duvara yaşlanmış adamı görmem bir oldu. Adama bana odaklanmış bir şekilde bakıyordu ve bu beni rahatsız hissetirmişti. Kaşlarımı çatıp bakışlarımı kaçırdım hemen, Arkamızdan ses geldiğinde Simay kollarını çekmişti üstümden, arkamı dönüp baktığımda Osman abilerin geldiğini gördüm. Gözüm istemsizce duvar dibine döndüğü zaman adamı orda görmemiştim gitmişti. "Osman abi biz çay bahçesine gidiyoruz, annemler sorarsa fırında durmaları falan lazımmış dersin tamam mı?" Simay bunları söyleyip kolumdan tutup beni çay bahçesine doğru sürüklemişti. Kendimize boş bir masa bulduktan sonra nihayet ki oturmuştuk. Yanımıza gelen garsona iki çay istediğimizi söyleyip etrafıma bakındım. Kafamı çevirdiğim zaman yine o adamı görmem bir oldu. Aynı şekilde gözleri kitlenmiş bir şekile bakıyordu. Bu durum yine şaşırmama sebep oldu. Ve böyle devam ederse onun adına hiç iyi şeyler olmayacağı apaçık bir şekilde belliydi. Önüme döndüğümde garson çayları getirmis ve yanımızdan ayrılmıştı. Çay bahçesinde biraz daha oturduktan sonra zorla da olsa Simay'ı kaldırıp eve gitmemize ikna etmiştim. Tam dışarıya çıkmış eve doğru gidecekken önümüze o adam çıkmıştı. Ben koruma içgüdüsyle Simay'ı arkama almışken adam bana alayla karışık bir şekilde bana bakıyordu. BÖLÜM SONU 🤍🪽🧡 |
0% |