Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@susartikbus_22

Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın 🧡


Keyifli okumalar🤍


Bölüm şarkısı ~ de bê wayiro - Mikail Aslan, Ahmet Aslan


Karşımda duran adama gözlerimi kitlenmiş bir şekilde bakıyordum. Aynı şekilde admda bana bakıyordu daha fazla bu olayın uzamasını istemediğim için konuşmaya başladım.


"Siz kimsiniz? Ve derdiniz ne?"


Adam alaylı bir gülüş takınıp elini dudağına götürerek dudağının kenarını kaşıdı hafifçe. Uzun sayılmayacak bir boyu vardı ve çelimsiz gibi duruyordu adam.


"Derdim? vallahi şu anlık bir derdim var, Allah izin verirse onu da çözeceğim yakında Xêlât kızı meraklanma sen." Dedi. Bu sözleri beni dün geceye götürmüştü. Bu adam dün bana saçma sapan şeyler yazan adamdı , ama ne alaka ki. Benden ne istiyordu?


"Beyefendi lütfen! Yolumuzdan çekilin aksi taktirde sizin adınıza hiç iyi şeyler olmayacak." Dedim sinirden şu an gözümün seğirdiğine adım kadar emindim.


"Tabii Zişan xanım, buyurun yol sizin. Başka zaman daha iyi bir şekilde görüşmek dileğiyle, benim adıma." Son cümlesini söylerken kısık bir ses tonuyla söylemişti ve kenarıya doğru kaymıştı.


Daha fazla bu olayın uzamasını istemediğim için bir şey demeyip Simay'ı kolundan tutup hızlı sayılabilecek adımlarla oradan ayrıldım.


Allah'ım resmen evimiz bir kaç sokak ötedeydi ve ben burada adını bile bilmediğim bir adamla muhatap olmuştum. Tek ümidim kimsenin bizi görmemesiydi.


"Abla o kimdi? Nerden tanıyordu seni?"


"Bilmiyorum Simay, sakın ola ki kimseye tek bir şey demiyorsun, duydun mu beni?" Dedim konağın kapısından girmeden önce, şehadet parmağımı da uyarı mahiyetinde yüzüne sallıyordum.


Kapıdan girdiğimiz sırada Agir abimle karşılaşmamız bir oldu. "Hayırdır Zişan kime ne söylemeyecekmiş Simay?" Diye bir soru sordu. Ben korkuyla arkama bir adım atarken Simay öne çıkıp sesiz bir şekilde, "şey abi biz biraz çay bahçesine bahçesine gittik de ablam onu tembihliyordu kimseye söylemeyeyim diye. Şimdi sen duydun da kimseye demezsin dimi abi?" Dedi masum ve suçlu rolünü oynuyordu tam şu anda.


"Siz nasıl kimseden habersiz gidersiniz lan! Bana bak Zişan bu aralar gözüme batmaya başladın haberin ola, eğer bir daha duyayım bakayım böyle şeyler, camdan kafanı çıkarmana bile izin vermem. Duydun beni!" Dedi kafama iki parmağıyla vururken. Bir şey diyemedim gözlerim doldu boğazıma bir yumru oturdu. Sustum.. kafamı sallayıp yanlarında geçip merdivenlere çıktım.


Hep böyle olmuyor muydu aslında? Her defasında susup sineye çekiyordum her şeyi, aslında mecburdum buna çünkü ben böyle yapmaz isem daha çok acı çekecektim. Ve benim daha dayanabilecek gücümün kaldığını düşünmüyordum.

  

Odama girdiğimde oyalanmadan ve kafamdaki düşüncelerimi silerek dolaba ilerledim. Akşam üstü olmustu ve misafirler birazdan gelecekti bu yüzden dolaptan açık lila renginde, uzun kollu, ayak bileğime gelen bir elbise çıkarttım.



(Böyle düşünebilirsiniz)


Elbiseyi hızla üstüme geçirdim ve makyaj masamın karşısına geçtim. Çekmeceden çıkarttığım ince zarif altın kolyemi boynuma taktıktan sonra her zaman kullandığım kremi yüzüme sürdüm. Sonunda hazır olmuştum.


Aşağıya indiğimde son hazırlıklar yapılıyordu, avludan geçip mutfağa doğru yürüdüm, burası ayrı bir karmaşa içerisindeydi. Mutfakta Hatice abla ve yardımcı iki kız vardı, annemler hazırlanmaya gitmişti muhtemelen. Hatice ablaya yapılacak bir şey var mı diye sormuştum o da her şeyin hazır olduğu sadece servis edileceğini söylemişti.


Yarım saat sonra annemler aşağıya inmiş misafirleri karşılıyorduk. Hemen hemen tüm doğu anadolu şehirlerinden ağalar ve hanımağalar gelmişti. Artık son misafirleri ağırlarken kapıdan Sozdar'ların ağası Azad ağa ve karısı Avşin hanım girmişti. Ben şaşkınlıkla anneme bakarken annem gayet sakin bir şekilde onları içeriye davet etmişti. Nihayet karşılama faslı bittiğinde kadınların olduğu salona geçip yine hoş geldiniz faslı yaşanmıştı. Annem tam orta yerde oturuyordu bir yanında ablam bir yanında ise Ruken yengem oturuyordu, ben ablamın yanında oturmuş sesiz bir şekilde etrafıma bakınıyordum.


"Ee Dilan xanım yoktur Helin'e hayırlı bir kısmet sonuçta yaşı gelmiştir değil " diye sordu hanımağalardan biri.


"Vardır vardır ta İran aşiretlerinden isteyenler var da daha erkendir. Vakti zamanı geldiğinde o da hayırlı bir yuva kuracak inşallah." Annem bunlar söylerken göğsünü gere gere söylemişti. Söylediği gibi gerçekten de İran'dan isteyenleri vardı ama annem daha ablamın küçük olduğunu bir iki sene sonra evleneceğini söyleyip ablamın hayatına kendi yön veriyordu.


Kadınlar biraz daha sohbet ettikten sonra, büyük salonun ortasına yardımcılar ile birlikte kocaman bir sofra kurmuştuk yemek servisine geçmiştik.


                                   🪽     


Telefonumu elime aldığımda saat gece 1'e geliyordu. Ve ben yeni girmiştim odama. Ayaklarım isyan edercesine ağrıyor kollarımda zerre güç kırıntısı dahi yoktu. Açıkçası pestilim çıkmıştı, tek benim değil tabii ablamın, Simay'ın, yengemin. İlk defa onlarında yorulduğu bir gün geçirmiştik resmen.


Gelen misafirleri en iyi şekilde ağırlamış elimizden gelen her şeyin en iyisini yapmıştık. Tonla yemekler, çaylar, tatlılar ve daha niceleri.


Bu günün bittiğine bile sevinemiyordum, çünkü dermanım kalmamıştı.


Telefonuma baktığımda hiç bildirim yoktu. Olmasındı zaten.


Ansızın aklıma bu gün karşımıza çıkan adam gelmişti, ve aklıma gelmesiyle kaşlarımı çatışması da bir olmuştu. Kafamda yine susmak bilmeyen sorular vardı. Acaba babamlarla bir ilgisi var mıydı? Ya da aşiretimizle. Şu anlık bunu hiç bilmiyordum. Açıkçası bilmek de istemiyordum.


Üstümü değiştirip yatağıma girdiğimde kafamı yastığa koyduğum gibi uykuya dalmıştım bile.


                                 🤍


"Abla hayde ya akşam oldu." Simay'ın Ablama seslenmesiyle ona döndüm.


"Ay tamam be iki dakika beklediniz verem oldunuz sanki." Ablamda merdivenlerden inerken Simay'a laf yetiştiriyordu.


Bu gün ablam, ben ve Simay ile birlikte çarşıya gidecektik. Yaz yaklaştığı için düğün sezonu da başlamıştı haliyle. Bu yüzden bizde kendimize bir kaç parça elbise almaya çıkıyorduk.


"Yenge sen gelmeyecek misin?" Diye sordum Ruken yengeme yüzü solgun gözüküyordu. Normalde her ne olursa olsun bizimle birlikte gelirdi çarşıya ama hazırlanmadığına göre gelmeyecekti.


"Ay yok gelmeyeceğim hiç iyi hissetmiyorum kendimi siz gidin. Bana göre güzel elbise bulursanız alırsınız." Demişti oturduğu sedirde elinde ki ayranı içerken.


Ben de kafamı 'tamam' anlamında sallayıp kapıya çıkmıştım. Annem amcalara misafirliğe gittiği için babalardan zorla da olsa izin alıp biz kız kıza gidiyorduk.


Çarşıya geldiğimizde iki, üç mağazaya girmiştik ben gurdigim ilk mağazadan iki elbise alırken ablam ve Simay'da kendine beğendikleri elbiseleri alıyorlardı. Arkamızdan gelen iki koruma poşetleri taşıyarak bizi takip ediyordu. Oldum olası nefret etmişimdir bu koruma olayından.


"Zişan ben buraya da gireceğim yengeme bakayım bir kaç bir şey. Sonra gideriz eve." Demişti ablam.


"Tamam abla siz gidin bende çiçekçiye uğrayacağım." Dedim bende, çarşının sonunda olan dükkanı gösterirken. Onlar içeriye girerken bende yürüyecektim ki arkamdan bir korumanın geldiğini gördüm. İşe yeni başladığı için pek tanımıyodum adını bile unutmuştum. "Siz burda kalın. Zaten hemen şurası işimi halledip geleceğim merak etmeyin." Koruma başını sallayıp beni onayladığında yanlarından hızla geçip dükkana doru ilerledim.


Dükkana girdiğimde dükkanın sahibi Selim amcayı çiçekleri sularken buldum. "Oo Zişan hoş geldin kızım, uğramıyordun bayadır, şaşırdım seni gördüğüme." Dedi elindeki sürahiyi yanında ki masaya koyarken. Kendisi benim dert arkadaşım olurdu. Bir derdim ya da sıkıntım oldu mu evden zorda olsa çıktığım zamanlar buraya gelir içimi döker öyle giderdim. Benim için değerli bir insan dı Selim amca.


Derdimi dinlediği kadar bende dinlemiştim onu. Aslen buralıydı ama 21 sene önce İzmir'e yerleşmiş ve orda bir kıza aşık olmuştu. Aşık olmuştu olmasına da onunki aşkla kalmamış sevdaya da tutulmuş. Kızın ailesi sırf Selim amca Şanlıurfa' lı diye vermemiş, e böyle olunca da Selim amca çözümü kızı kaçırmakla bulmuştu. Tabii kızın kendi rızası olarak kaçırmıştı. Kaçtıktan sonra buraya yerleşmişlerdi tabii bu onlar için baya bir zorlu süreç olmuş sifirdan bir hayata başlamak baya bir zorlamış onları. Yaklaşık 1 sene sonra her şeyi duzene koydukları sırada Selim amca karısının hamile olduğunu öğrenmiş dünyalar onun olmuş anlattığı kadarıyla, karısı hamileyken hiç bir iş yaptırmaz el üstünde tutarmış onu. Gel zaman git zaman karısının doğum zamanı gelmiş, bir gece ansızın hastanede bulmuşlar kendilerini. O gün Selim amcanın söylediği gibi ölüm günü olmuştu, çünkü karısı ve kızı doğumda ölmüş ve hayata gözlerini yummuşlardı, ki kızı daha bu zalim dunyaya gözlerini bile açamamıştı. O günün üstünden 3 sene geçmiş ve Selim amca bu çiçekçiyi açmış buranın adını da kızına verecekleri ismi koymuştu Vefa.. 'neden Vefa?' diye sormuştum bir gün, 'insanlar isimlerinin anlamıyla yaşarlarmış kızım. Bu yüzden o isme karar vermiştik. Vefasız olan bu dünya da vefalı bir kızımız olsun istemiştik... nasip değilmiş demek ki..' Demişti.


"Anca gelebildim Selim amca. Nasılsın? İyisindir umarım." Dedim sandalyelerden birisine oturmuştum. O da yanıma gelmiş oturmuştu.


"Elhamdülillah nefes aldığımız güne şükür. Sen nasılsın cimcime?" Hitap şekline istemsizce gülmüştüm, Selim amcayla tanıştığımda 15 yaşındaydım ve onun gözünde 5 yaşında bir kız çocuğu olarak gözüktüğüm için bana hep böyle seslendirdi.


"Bende iyiyim Elhamdülillah."


"Aa bak sana yeni bir çiçek getirdim çok seveceksin bunu," İçeriye geçip elindeki saksıda daha önce hiç görmediğim bir çiçekle gelmişti, " bak bu yıldız çiçeği, diger bir adıyla dahlia " Dedi elinde ki saksıyı bana uzatırken. Saksıyı alıp çiçeğe baktim görünüşü yumru şeklinde ve pembe rengindeydi. Çiçeği burnuma yaklasştırdımda muhteşem bir koku aldım.


"Anlamı ne peki Selim amca."


"Anlamı sabır. Sabretmek, bunu özellikle sana vermek istedim kızım çünkü, hayatında en çok yapacağın şey sabretmek. Elbet hayat sana aşamayacağını sandığın zorluklar çıkaracak sen sadece sabret emin ol ki bir gün hayat sana o istediğin hayalini kurduğun şeyleri verecektir. Ve unutma ki burası sadece bir sınav, bu yaşadığımız acılar imtihan. Asla pes etme ki Allah'ın zoruna gitmesin ben kulumu sınadım o ise her şeyden vazgeçti demesin. Allah'ın karşısına çıktığında mahcup olma diye sabret sadece.." Demişti.


Biraz daha sohbet ettikten sonra dükkandan çıkmıştım. Anlamların olduğu yere gidecekken o adamı görmüştüm. Duvarın kenarında bir iki adım ötemde beni yanına çağırıyordu. Gitmek ile gitmemek arasında kalmıştım ki birisinin çarpmasıyla adamın yanına gelmiştim ben daha ne olduğunu sorgularken kolumdan tutup beni kimsenin gormeyeceği tarafa çekmişti sanki çarpan kişi kasten yapmış gibiydi çünkü tam o tarafa gitmem için yapılmış gibiydi.


"Nasılsın Xêlat kızı iyisin iyisin iyi ol bu günden sonra hiç olamayacaksın çünkü." Demişti kolumdan hala tutuyordu ve bundan aşırı derecede rahatsız olmuştum ve hızla kolumu elinden kurtarmıştım. Kulağıma yaklaşıp.


"Bu gece her şey bitecek sonunda. Hazırlıklı ol kan davamı alacağım." Demişti.


BÖLÜM SONU 


Loading...
0%