@suu_bay
|
Fatih Sultan Mehmed, kâğıdı iki parmağı ile tutarken gözlerini öfkeyle Melek'e çevirmişti. "Neden" dedi kısık ama sert bir sesle "Neden söylemedin?" "Söylemiş olsaydım yalan olduğunu düşünür ve..." "Ölmekten mi korktun" kâğıdı tek hamleyle avcunun içine aldı ve buruşturup yere attı. Sahte bir kahkaha atıp köşede bekleyen paşaya döndü "Duydun mu Zağanos? Binlerce askerimi kaybettim. Hepsi bu kadın korktuğu için." "Bağışlayın" diye cılız bir sesle Melek ve başını kaldırdı "Benim görevim sadece sizin ölmenizi engellemek." Aynı anda Sultan'ın bakışları meraka karışan bir öfkeyle parlamıştı. "Yıldızların söylediklerinden gayrisi dökülmez dudaklarımdan." "O vakit şimdi ne söyler yıldızlar." "Sadece fısıltılar" daha inandırıcı bir hale getirmeye çalışarak "ama o bir erkek ve damarlarında akan kan yabancı." Sultan duyduğu sözlerle düşünmeye başlamış ancak bir yanıt bulamamıştı. Öyle ki sarayın yarısı zaten bu tanıma uyuyordu. Elini havaya kaldırarak yavaşça salladı. "Zağanos" kısa bir an yerdeki kâğıda baktı "Hareme götürün. Orada yatıp kalksın." "Emrederseniz" dedi Zağanos onaylayan bir baş işaretiyle ve Melek'e takip etmesini işaret ederek kapıya ilerlerken açılması için bir kez vurdu. Melek, Zağanos'un neredeyse koşar adımlarını yakalamaya çalışarak koridorda yürüyordu. Art arda derin nefesler alan Zağanos başını hafifçe yana eğdi. "Hatun" dedi sert bir sesle "geriden yürü." "Tamam" bir adım gerilerken ekledi "yeni görevin hayırlı olsun paşa." Zağanos anlık bir şaşkınlığın ardından irkilerek gözlerini kıza çevirdi. "Saraya ilan edilmedi" dedi kaşlarını çatarak. "Evet" gülümseyerek yukarıyı işaret etti "yıldızlar söyledi, az evvel." "Tövbe estağfurullah." Daha rahat görünmek için kollarını arkasına bağlayıp hızlı adımlarla yürümeye başlamıştı. Koridorun sonunda gördüğü başka bir kadına el etti "Adile hatun!" Adile Hatun, zaten yavaş olan adımlarını sesin geldiği yöne çevirmiş ve merakla kendine doğru gelen paşaya bakmış ancak dikkatini yeni bir yüz çekmişti. Kısa bir bakışın ardından dikkatini bir kez daha paşaya yöneltti. "Buyur Paşa?" "Bu, Melek hatun artık haremde yatıp kalkacak." "Harem mi" inanmaz bir ifadeyle bakışlarını bir kez daha kadına çevirmiş ancak paşayla konuşmaya devam etmişti "Olur mu hiç öyle şey paşa? Yaşı çok büyük" başını geri atarak "katiyen alamam yoksa benim halim nece olur?" "Tamam Adile hatun" onayla başını salladı "Ben şimdi gider Sultan'a af buyurun sultanım ama Adile hatun kabul buyurmaz derim." "Sakın..." "Tamam, tamam" merhametle baktı "al götür işte kıvrılsın bir köşeye." Adile hatun, onaylayan bir baş işaretiyle Melek'i teslim alıp arkasına katmış ve gideceği yönü işaret ederek yürümeye başlamıştı. "Kaç yaşındasın sen?" "Yirmi." "Yirmi!" şaşkınlıkla olduğu yerde durup yürümeye devam etti "seni eğitene kadar yaşlanırsın. Allah sen sabır eyle. Dikiş nakış bilir misin?" "Hayır." "Bu yaşta" ekşittiği yüzü ile sürdürdü "Kanun çalmayı öğrenmen uzun vakit alır, Çamaşır" işaret parmağını havaya kaldırarak "sende çamaşırcı olursun. Zaten çok çamaşır çıkıyor iyi oldu." "Aslında" arkada yürürken görünmediğini bile bile ayakları parmakları üzerinde yükseldi zira çamaşır makinesinin icadına daha çok vardı, merdanelisine bile "bulaşık yıkamakta daha iyiyim." Adile hatun aniden durup döndü. "Müslümansın değil mi?" "Evet." "İyi, okuma yazma..." "Bilirim." "Aferin." Melek, Adile hatunun peşi sıra hareme girmişti. Aynı anda ilgili birkaç yüz kendine dönerek aralarında fısıldaşmaya başlamış ve bu fısıldaşmalar Adile hatunun sesi işitilene dek devam etmişti. "Garip Ağa" bahçe kapısından giren bir erkeğe seslenerek "bir bak hele." Melek, Adile hatunun sesini dikkate bile almamış şaşkınlıkla çevresine bakıyordu. Öyle ki birçoğu henüz genç kızlığa adım bile atmamış onlarca silüet etrafta geziyor gülüşüp şakalaşıyordu. Garip Ağa, birbirine doladığı kollarıyla gezinen kızlara değerlendiren bakışlar atarak yaklaştı ve başını sorguyla hafifçe yukarı kaldırdı. "Bu Melek hatun, artık o da burada kalacak" yalnızca ikisinin duyduğuna emin olduğu bir sesle ekledi "Sultan'ın emriymiş." "Öyle mi" değer biçerek Melek'e bakmış hemen ardından nahoş bir bakışla Adile Hatun'a dönmüştü. "Bilirim yaşı fazladır ama Müslüman olduğunu ve okuma yazma bildiğini dedi." "Her bilirim diyene inansaydık Hatun" yakıştıramayarak kaşını kaldırdı "Sen var işine git. Bundan sonrası bende" Adile Hatun onaylayan bir baş işaretiyle haremden çıkarken Garip Ağa'da Melek'e içeri girmesini işaret ediyordu "Gel bakalım" meraklı gözlerin arasında ilerlerken "Kaç yaşındasın Hatun?" "Yirmi." "Yirmi" gözlerini kocaman açtı. "Çok mu yaşlıyım?" "Senin yaşındakiler ya emekli olur emekli! On sene evvel burada olman gerekirdi. Çok çalışman gerekir hatun çok" başını yerde oturan bir kıza çevirdi "Reyhan! Gel buraya." "Ne oldu Garip Ağa?" "Reyhan" dedi sert bir sesle "saf gibi davranmayı bırak. Kulakların oldukça iyi duyar bilirim. Melek yeni geldi. Üstüne başına giyecek bir şey ver sonra da derse kadar biraz gezdir. Etrafı öğrensin." Diğer kızlara kısa bir göz gezdirip kapıdan çıkmadan ekledi "Derse de beraber gidin." "Tamam, Garip Ağa" dedi şımarık bir gülümseyişle ve Melek'e döndü "Hoş gelmişsin." "Hoş buldum." "Pekâlâ, Melek Hatun" dudaklarını saklayan bir tebessümle "Burada yatıp uyuruz" parmağını zarifçe soldaki bir yatağa uzattı "işte onu alabilirsin" başıyla takip etmesini işaret edip yürümeye başladı. "Eğer kullanmak istersen burada birkaç dolabımız ve raflarımız var." "Teşekkür ederim." "Rica ederim" köşede duran sandığa ilerledi ve içinden uygun bulduğu sarı bir elbiseyi uzattı "Bunu giyebilirsin." "Nerede giyeceğim" elindeki elbiseyi inceliyordu. "Rica ederim" köşede duran sandığa ilerledi ve içinden uygun bulduğu sarı bir elbiseyi uzattı "Bunu giyebilirsin." Melek şaşkınlığa karışan bir kaygıyla gözlerini etrafa çevirmiş nitekim içeride onlarca kişi olmasına karşın kendine bakan başka bir çift göz görememişti. Rahatlamış bir halde tuttuğu elbiseyi yavaşça sandığın üzerine bıraktı ve giysilerini çıkarmaya başladı. Kısa süre sonra üzerine geçirdiği gösterişsiz bir elbiseyle dikilmeye başlamıştı. Parmaklarını elbisenin üzerinde ilgiyle gezdiriyor ne kadar hoş durduğunu düşünüyordu. Derken daha kıymetli bir elbise giyiyor gibi görünen genç bir kadın yanında başka biriyle bahçe kapısından girdi. "O" dedi Reyhan kısık bir sesle "Mükrime Hatun" uyaran bir bakış atarak ekledi "Sultan'ın eşi, ona karşı saygılı ol." "Olurum" koridora çıkan Mükrime Hatun'un ardından ilgiyle bakıyordu. "Aferin" açık bahçe kapısını işaret ederken "Bu taraftan." Melek bahçeye adım atmış ve yan yana gezinen onlarca genç kıza denk düşmüştü. Kimi gülüşüyor, kimi bir köşeye çekilmiş gizli şeyler konuşuyordu. "İşte" yanlarından geçip içeri giren birkaç kıza gülümserken "olur da biri canını sıkar ya da yürüyüş yapmak istersen buraya çıkabilirsin" başka bir kapıyı işaret etti "Sadece o kapıyı sakın kullanma." "Saltanat kapısı." "Evet" diye onayladı memnun bir gülümsemeyle ve işaret parmağını sağ taraftaki taşlığa doğrulttu "müslümanlar burada abdest alıyor" az evvel çıktıkları kapıdan geri girerken Melek'e bakarak "derse geç kalmasak iyi olur. Aklına takılan bir şey olursa bana sormaktan çekinme." Melek, Reyhan'ın yanında uslu bir kuzu gibi ilerlerken yatakhaneden koridora çıkmışlardı. Bir süre sonra Reyhan'ın yavaşlayan adımlarını takip ederek açık bir kapıdan içeri girdi. Yan yana oturmuş genç kızların önünde birer kasnak, kasnakların yanına yerleştirilmiş renk renk iplikler ve iğneler vardı. "Reyhan" dedi, kızlardan yeşil gözlü olanı ve çenesiyle Melek'i işaret etti "bu Hatun da kim?" "Bu Melek Hatun. Artık o da haremdedir, Hatice Hatun." "Yaşlı değil midir?" Reyhan duymazdan gelerek diğer kızlara kaymalarını işaret etmiş ve uygun gördüğü bir yere oturmuş hemen ardından Melek'e yanına oturmasını işaret etmişti. Melek, kendine düşen yere oturup kasnağını eline aldı ve yüzüne düşen saçlarının ardından gözlerini Reyhan'a çevirip düşünmeye başladı. Aynı dakikalarda Sultan gözlerini odada gezdirip yalnız olduğuna emin olur olmaz ayağa kalkmış ve az evvel yere attığı kâğıdı alıp cebine koymuştu. Bir çıkmaza düştüğünü düşünerek gözlerini kapıya çevirdi. Kesinlikle inanmazdı. Derin bir nefes alıp günler süren gerginliğini atmak isteyerek koridora çıktı ve adımlarını hareme yöneltti.Kapıdan henüz girmişti ki aynı anda yerde taklalar atan Bayezid'e denk gelmiş hemen ardından altın işlemeli kırmızı bir elbise ile koşturan Gülbahar hatun ortaya çıkmıştı. "Yavaş ol Bayezid" diye seslendi eteğinin ucunu kaldırıp ilerlerken "dizlerin acıyacak" kalkması için elini uzatmaya yeltenmiş aynı anda şaşkınlıkla kapıya dönmüştü.
|
0% |