Yeni Üyelik
8.
Bölüm

SALTANAT KAPISI

@suu_bay

Yüzünü okşayan rüzgâr, adımlarını kamçılayarak hızlandırıyor ve Melek adeta bir spor müsabakasında olduğunu hissediyordu. Öyle ki haremdekilerin telaşlı sesleri adeta coşkulu taraftarlara benziyordu.

Melek, saltanat kapısından ilk adımını atmış ve zaferle gülümsemişti. Henüz birkaç adım atmıştı ki dikkatini iyi giyimli orta yaşlı bir kadın çekti. Kendini hızla duvara yapıştırıp saklanmış ve kadının gittiği yöne doğru ilerlemeye başlamıştı. Çok geçmeden arkasından gelen ayak sesleri dikkatini çekmiş ve adımlarını yavaşlatarak durmuştu. Başını yavaşça arkaya çevirdi. Mavi gözlü hayli yakışıklı genç bir adam dikkatle kendine bakıyordu.

"Yolunu mu şaşırdın Hatun?"

Genç adam Melek'in üzerindeki basit giysilere bakıyor Melek ise çattığı kaşlarının altından ilgiyle adama bakıyor ve hatırlamaya çalışıyordu. Bu sesi daha önce duymuştu. Neyse ki kendini toplamayı başararak konuştu.

"Sultanı görmeliyim."

"Öyle mi" öfkeyle derin bir nefes alıp koridorun diğer tarafına ilerleyerek karşısındaki kadının yolunu kapattı ve olabildiğince sakin bir sesle ekledi "kimse görmeden var git geri."

"Gidemem."

Gözleri öfkeyle birbirine bakıyordu. Öyle ki ikisi de dövüşmeye hazırlanan iki küçük çocuk gibi kendini daha da güçlü göstermek isteyerek omuzlarını dikleştirdi. Aynı anda duydukları başka bir erkek sesi ikisinin de dikkatini çekmiş ve gözlerini o yöne çevirmişti.

"Neler oluyor Radu?"

"Mahmud Paşa" dedi Radu şaşkınlığa karışan bir mahcubiyetle ve gözlerini öfkeyle Melek'e çevirip sert bir sesle sürdürdü "Bu hatun, Sultan'ı görmek istiyormuş."

"Derdi neymiş?" Radu ile konuşuyor ancak sorguyla Melek'e bakıyordu. Melek ise koridorun sonunda yavaş adımlarla kendilerine doğru gelen Zağanos Paşa'ya bakıyordu. Zağanos çenesini yukarı kaldırıp gözlerini kısarak izlemeye koyulmuştu ki Melek sağ elini yavaşça havaya kaldırdı ve işaret parmağını yukarı doğrulttu. Aynı anda Zağanos'un gözlerinde bir farkındalık belirmiş ve hızlandırdığı adımlarla yaklaşmaya başlamıştı.

"Ben ilgilenirim Mahmud Paşa."

Mahmud Paşa, ilgiyle gözleri Zağanos Paşa'ya çevirdi ise de onayla başını salladı. Radu ise genç kadına verilecek cezayı düşünerek endişe ile gözlerini kaçırıyordu.

Melek, bir kez daha Zağanos Paşa'nın peşi sıra ilerlemeye başlamıştı ki emin olmak isteyerek başını geri çevirip bir kez daha baktı. "Şu hale bak" diye söylendi gülümseyerek "tarih kitaplarımın yarısı bu koridorda." Aynı anda kısa bir an Mahmud Paşa ile göz göze gelmiş ve şehzade Mustafa'nın son sözleri hatırına düşmüştü. Yüzündeki gülümseme siliniyordu ki Zağanos'un sesi duyuldu.

"Ne kitabı?" gözlerini şüpheyle bir adım gerisinden gelen kadına çevirmiş Melek ise çoktan yalanları sıralamaya başlamıştı.

"Kitap mı? Okumaktan başka bir şey düşünmez misin Paşa" başını yavaşça aşağı yukarı sallıyordu "sen de haklısın koca devlet işi oku oku bitmez" anlayışlı bir sesle ekledi "Bitap dedim bitap. Ayaklarım öyle yoruldu ki."

Gözleri bir an birbirine kilitlenmiş nitekim az evvel Radu ile olduğunun aksine öfke değil yoğun bir şüphe okunuyordu. Zağanos, gözlerini kısıp değerlendiren bir bakış atmış en nihayetinde karar vermişti. Sahip olduğu gücü hatırlatmak isteyerek çenesini hafifçe kaldırarak konuştu.

"Sultan müsait değil."

"O halde bu gece ölür" aynı anda Zağanos'un bakışları sorguya karışan bir korkuya dönmüştü. "Olur da Allah izin verir de kurtulursa bir yolunu bulur ve beni sultana götürmediğini söylerim" gözlerini sinsice kısarak başını yan yatırdı "Radu Bey ve Mahmud Paşa da şahidim olur."

Zağanos'un ayağı kararsızlıkla ileri geri gidiyor, hanedanın akşam yemeğini bölmeyi uygun görmüyordu. Nihayetinde tüm cesaretini toplayıp işaret parmağını havaya kaldırdı.

"Eğer bu işin içinde bir iş varsa..."

"Eğer Osmanlı'nın istikbali yok olup giderse..."

Zağanos derin bir nefes alıp onayla başını sallamış ve peşinden gelmesini işaret ederek hızla ilerlemeye başlamıştı.

Kısa süre sonra nöbetçilerle dolu kapıya varmışlardı. Zağanos'un telaşlı halini gören nöbetçilerin yüzü de merakla kaplanmıştı. Bir cevap bulma ümidiyle Zağanos'a dönmüşlerdi ki Zağanos yaklaşmaya devam ederken kapıyı işaret etti.

"Açın kapıyı!"

"Ne oluyor Paşa" dedi kapı nöbetçisi ve uyardı "kadınlar da içerde."

"Biliyorum" sert bir sesle yineledi "kapıyı aç."

Kapı nöbetçileri vahim bir durum olduğunu anlamakla birlikte iyiden iyiye merak ederek kapıyı açıyordu. Zağanos ise Melek'e bir kez daha peşinden gelmesini işaret ederek kendini içeri atmıştı.

Kapı açılır açılmaz üç kadının gözü de endişeyle kapıya dönmüş hemen ardından çekinerek yere eğildiyse de Sultan öfkeyle Zağanos ile Melek'e bakmaya devam ediyordu.

"Bu ne densizlik böyle!"

Zağanos mahcubiyetle gözlerini yere eğerken başıyla Melek'i işaret ediyor ancak Melek'in gözleri sofradaki yiyeceklerde geziyordu.

"Kimse yedi mi?" diye sordu Melek işaret parmağını sofraya doğrultup hurma kebabını işaret ederken.

Aynı anda Sultan'ın gözleri endişeyle tabağa ardından ailesine döndü. Neyse ki üç kadın da başlarını iki yana sallıyordu. Bu esnada Mustafa merakla avucunu tabağa uzatmaya yeltenmiş ancak Gülşah hatun oğlunu hızla geri çekmeyi başarmıştı. Sultan kaygıyla elini oğullarının önüne bir barikat gibi uzatırken bir kez daha Zağanos'a döndü fakat bu kez sakin bir sesi vardı.

"Hazırlayanı ve servis edenleri getirin."

Odada gergin bir hava hakimdi. Sofrada kimse kalmamış kadınlar ise çocuklarıyla odayı terk etmişti. Öyle ki küçük çocukların böyle bir manzaraya şahit olmalarını istemiyorlardı. Melek kapının yanında Sultan ise sofranın hemen başında dikiliyor ve sert bir sesle çabuk olmalarını haykırıyordu. Onun bu sert seslenişi Melek'in aklına türlü düşünceler getiriyor korkuya sevk ediyordu. Ya vazgeçmişlerse ya o yemekte bir şey yoksa? İşte bu düşünceler içini kemiriyor korkuyla tırnaklarını yiyordu. Çok geçmeden Zağanos peşindeki üç kişiyle bir kez daha kapıda belirmiş ve Sultan'ın tüm dikkati o yöne evrilmişti.

"Bu yemeği kim hazırladı?"

"Ben hazırladım Sultanım" dedi şişmanca bir kadın korkuyla.

"Sizler de servis ettiniz" gözlerini başı yerde olan iki kıza çevirmiş hemen ardından yeniden aşçıya dönerek başıyla sofrayı işaret etti "Oturun yemeye başlayın."

"Sultanım."

"Bu akşam padişahın sofrasında yiyeceksiniz" bir kez daha kızlara döndü ve sert bir sesle yineledi "oturun."

"Sultanım ben bir şey yapmadım" gözlerinden yaşlar süzülüyordu "sadece servis ettim."

"Bende bir şey yapmadım" diye araya girdi diğer genç kız "Allah şahit bir şey yapmadım."

Sultan bir yanıt arayarak Melek'e dönmüş. Melek ise telaşla gözlerini şüphelilere çevirmişti. Üçünün de seslerinin benzemediğini nitekim Sultana gerçek bir suçlu sunamayacağını da biliyordu. Öyle ki korkudan suçlunun kim olduğuna bile bakmamıştı. Başını yavaşça iki yana salladı ve masum üç kişinin öleceğini bilerek söyledi.

"Bilmiyorum."

*

Her şey olup bitmiş Melek uyumak üzere hareme geri dönmüştü. Ne var ki birçok genç kız soru ile onu bekliyor kimisi alay ediyordu. Onun aklı ise hala o iki genç kızdaydı. Söylenenlerin tek kelimesine aldırmadan giysilerini değişerek yatağına uzandı ve gözlerini duvara çevirdi. Aynı dakikalar da Sultan ise çalışma odasında Zağanos ile dertleşiyordu.

"Yanlış yaptım" derin bir nefes alıp başını yavaşça salladı ve gözlerini boşluğa çevirdi "Sen bilirsin babam neden benimle yemek yemiyor diye ona kızardım. Beni sevmediğini bile düşünürdüm" gözlerini Zağanos'a çevirdi "hepsi bu yüzdenmiş" gözlerini bir kez daha boşluğa çevirdi "Bu akşam beni zehirlemeye çalıştılar ama o sofrada Bayezid de Mustafa da vardı. Ya yemiş olsaydık, üçümüzde.

Babam sadece devletini düşünüyordu" Zağanos'a döndü "Onun gibi olmalıyım. Yalnız yemeliyim."

Loading...
0%