14. Bölüm
Göksu Özbay / FATİH'İN MÜNECCİMİ / TAVK (15. Bölüm)

TAVK (15. Bölüm)

Göksu Özbay
suu_bay

O günden beridir ki Radu gelecekten bir haber yahut bir iz bulabilmek adına zamanın çoğunu Melek ile geçirmeye çabalıyordu. Öyle ki bir sonuca ulaşana dek ağabeyine bir yanıt bile yazmamıştı.

Gün ışığının toprağı yakmaya başladığı vakit Sultan çalışma odasına gitmek için koridora çıkmıştı ki kendine doğru hızlı adımlarla gelen Zağanos dikkatini çekti. Kaşları sorguyla kırışırken Zağanos yeterince yaklaştığını düşünerek adımlarını durdurdu.

"Eflak elçisi, sizinle görüşmek ister."

Sultan kısa bir an gözlerini Zağanos'un geldiği yöne çevirmiş hemen ardından bir kez daha Zağanos'a dönmüş ve onaylayan bir baş işareti ile adımlarını arz odasına çevirmişti.

Kısa süre sonra tahtında yerini alan Sultan, duvar kenarında dikilen sadrazamına kısa bir bakış attıktan sonra başı ile kapıyı işaret etti. Derken Zağanos'un başı hafifçe yere eğilmiş ayakları kapıya yönelmişti. Hemen ardından arz odasının kapısı açıldı ve Sultan'ın gözleri ilgiyle kapıya çevrildi. Elçi, incilere bezenmiş ipekten bir gömlek giyen orta boylu bir adamdı. Temkinli adımlarla odanın orta yerine ilerleyip Sultan'ın yavaşça havaya kalkan elini görür görmez konuşmaya başladı.

"Eflak toprakları adına bir duyuruyu dile getirmek üzere topraklarınıza gelmiş bulunmaktayım."

"Duyuru mu" Sultan'ın bakışlarındaki ilgi yerini meraka bırakırken "anlat."

"Bir hafta evvel eski eflak voyvodası II. Vladislav..."

"Eski mi?"

"Ebediyete yol aldı. Bu sebepledir ki Eflak'ın yeni voyvodası İkinci Vlad'ın büyük oğlu Vlad Basarab'dır."

Mehmed, şaşkınlığa karışan bir memnuniyetle gözlerini kısa bir an elçinin üzerinde gezdirip yerinde daha da doğruldu.

"Vlad'a heyecanını paylaştığımızı ilet."

Elçi onayla başını eğip gözlerini bir kez daha Sultan'a çevirdiyse de iletecek başka bir haberi olmamanın verdiği çaresizlikle dikilmeye devam ediyordu ta ki Sultan'ın gözleri kapıyı işaret edene dek. Elçi, kendinden beklendiği gibi gerileyen adımlarla kapıya ilerlemiş ve kısa süre içinde gözden kaybolmuştu. Açılan kapılar bir kez daha kapandığı an Zağanos dakikalardır bu anı beklemenin verdiği hiddetle sultana doğru birkaç adım attı.

"Sultanım” sultanın gözleri sorguyla kendine döndüğü vakit hızla af dileyen bir hareketle başını eğmiş ve sadece bir an sonra gözleri yukarı kalkmış ve konuşmasını sürdürmüştü. "Bir hafta Vlad'ın Radu'ya haber göndermesi için yeter de artar."

"Bilemeyiz, Zağanos."

"Ya gizlemiş ise o vakit..."

"Yeterince sadık değildir" kısa bir sessizliğin ardından gerçek olmamasını dileyerek derin bir nefes aldı ve ayağa kalkıp yürümeye başlamadan evvel dikkatle Zağanos'a baktı. "Onu bir süre izleyelim."

Radu, ellerini ardına bağlamış küçük ve tembel adımlarla bahçeyi geziyordu. Yere çevirdiği gözleri nadiren yukarı kalkıp etrafa kısa bir göz attıktan sonra yeniden aynı noktaya çevriliyordu. Derken dikkatini sarı bir elbise içerisindeki Melek çekti. Aynı anda gözleri ilgiyle büyümeye, adımları yavaşlamaya başlamıştı ki derin bir nefes aldı ve söyleyecek bir söz bulmaya çalışarak adımlarını o yöne doğru çevirmeye başladı.

"Merhaba, Melek Hatun."

"Merhaba" bir neden arayan bakışlarla "Radu Bey."

"Birkaç gündür düşünüyorum" Melek'in yanında yürümeye başlarken "ancak bir yanıt bulamıyorum."

Melek günlerdir benzer sözler duymanın verdiği sıkıntı ile gözlerini devirdi ve kollarını göğsünde dolarken adımlarını yavaşlatmaya başladı.

"Yine ağabeyiniz konusunda mı?"

"Tam olarak değil lakin büyük ölçütte" söyleyeceklerini tartıyor kelimeler dudaklarından yavaşça dökülüyordu. "Birçok şeyi biliyorsunuz. Elbet ölümün beni ne şekilde bulacağını da bilirsiniz." Değerlendiren bir bakışla gözlerini Melek'e çevirmiş, aynı anda kaçırdığı gözleriyle emin olmuştu. Sakinliğini koruma isteğiyle derin bir nefes aldı ve az evvelkinden daha kararlı bir sesle sürdürdü. "Yanıt vermeyecek gibi duruyorsunuz. O vakit yaşamı nerede bulacağımı, nerede rahatça nefes almaya devam edeceğimi söyleyin."

Melek yere çevirdiği gözlerini yavaşça Radu'ya çevirdi. Genç adamın ışıldayan gözleri artık kaygı ile açılıp kapanıyor göz altları uykusuzluktan çöküyordu. O bir tehdit değil, diye geçirdi içinden ve en azından telkin edici birkaç kelime etmeye karar verdi.

"Radu..." izlendiğini hissederek huzursuzlukla başını çevirmiş aynı anda Zağanos ile göz göze gelmişti ki Zağanos adımlarını hızla saraya yöneltti. "Radu Bey size geleceğinizi anlatamam zira geleceğiniz hâlâ şekillenmiş değil. Lakin bir dostunuz olarak bir tavsiyede bulunabilirim. Düşünün, geçmişinizi ve geleceğinizi, kalbinizden ve aklınızdan geçenleri, ait olduğunuz ve ait olmak istediklerinizi. En önemlisi de nerede ve nasıl yaşamak istediğinizden ziyade nerede ve ne uğruna ölmeyi istediğinizi düşünün. Kendi kararınızı, doğru olduğuna inandığınız ve hissettiğiniz kararınızı verin."

Melek, Radu'ya değerlendiren bir bakış atarken gülümsedi. Söylediklerinin Radu için yeterli geleceğine karar verdikten sonra verdiği selamın ardından adımlarını saraya çevirdi. Harem koridorlarını henüz arşınlamaya başlamıştı ki gözleri tanıdık ve bir o kadar da zarif bir surete takıldı.

Fatma Hatun, özenle kıvrılan saçlarının verdiği cazibe ile salınarak kendine doğru yürüyor, her adımını burada olduğunu her varlığa duyurmak ister gibi yavaşça atıyordu. Öyle ki onun güzelliği peşindeki iki hizmetlisinin varlığını gölgeliyor, yoklar hissiyatı veriyordu. Melek'in yüzü soğuk yeşil gözlerine takıldı. Bakışları yalnızca bir an için yumuşamış ve hızla eski haline dönmüştü.

"Melek Hatun" sesi kulağa sert fakat bir o kadar da anlayışlı geliyordu. Melek adını duymanın verdiği şaşkınlıkla gözlerini Fatma Hatun'a çevirmişti. "Tavsiyen işe yarıyor. Ayaklarımdaki ağrının şiddeti her geçen gün daha da azalıyor."

"Çok sevindim."

"Hareme mi gidiyorsun?"

"Evet."

"Sonra gidersin" belli belirsiz bir tebessümle "gel biraz sohbet edelim" yanıt dâhi beklemeden ilerlemeye başlamıştı.

Melek, mecburiyet içerisinde Fatma Hatun'un peşinde ilerliyor kendisi ile ne konuşmak istediğini anlamlandırmaya çalışıyor nitekim bir sonuç elde edemiyordu. Gelgelelim Fatma Hatun'un dairesine girer girmez hissettiği rahatsızlık duygusu yerini eski bir tanıdık ile karşılaşmanın verdiği hazza bırakmıştı. Zira bu oda Gülşah Hatun'un odasından çok daha büyük olmasına karşın şatafattan hayli uzak duruyor, bir hanedan kadınına ait gibi görünmüyor dingin bir hava veriyordu.

Fatma Hatun, duvar köşesine yerleştirilen koltuğuna ilerlerken bir elini havaya kaldırıp zarif ve bir o kadar da kendinden emin bir hareketle kapıyı işaret ederek hizmetlilerine dışarı çıkmalarını emretti.

Melek, üzerinde gezinen soğuk ve güçlü bakışların ağırlığı ile eziliyor, hissettiği korku ile aldığı nefesi dâhi belli etmemeye çabalıyor ancak inip kalkan göğsü buna izin vermiyordu. Tam bu esnada Fatma Hatun'un bakışları muzipçe yumuşamaya başlamış ve çok daha yumuşak bir sesle konuşmuştu.

"Otursana Hatun" eli hemen yanındaki koltuk minderinde gezinirken "meraklanma geleceğimi soracak değilim" derin bir nefes alırken "olduğun kişiden ziyade sahip oldukların için peşini bırakmayanların kalabalığı ne sinir bozucu bilirim." Melek, doğrulayan bir tebessümle kendine gösterilen yere oturmuştu ki Fatma Hatun memnuniyetle sürdürdü. "Bugünlerde güvenilir bir dost edinmek pek zor."

"Haklısınız."

"Bazen fikir danışabileceğim bir dost arıyorum."

"Ancak sizin gibi bir Hatun'un pek çok" gözlerini kapıya çevirdi.

"Onlar dostum değil, hizmetkarım. İstediklerinden değil mecbur oldukları için yanımdalar. Bir sual ettiğimde daima haklı olduğumu söylüyorlar. Bir insan nasıl daima haklı olabilir ki?" saklamaya çalıştığı bir hüzünle gülümsedi. "Korkuyorlar, haklılar." Melek dikkatle dinliyor hak vererek başını sallıyordu ki Fatma Hatun'un hayli yumuşayan bakışları kendine döndü. "Saraya bir erkek kılığına girerek girdiğinizi duymuştum, doğru mudur?"

"Doğru."

"Güzel" Melek'in gözleri sorguyla Fatma Hatun'a dönmüştü "kardeşimin kudretinden bile çekinmeyecek biri olduğunuza göre öldürülmekten de korkmaz fikirlerinizi açıkça belirtebilirsiniz" gülümsedi. "Neredeyse akran sayılırız. İyi arkadaş olacağımızı düşünüyorum, sahici iki arkadaş."

Melek, tedirginliğe karışan bir mutlulukla bakıyor ve ilk defa olarak bir hanedan üyesinden aynı bakışlarla yanıt alıyordu. Zira Fatma Hatun kendisine her vakit beklenti yahut korku ile yaklaşan hizmetkarların aksine ilk defa olarak gerçek bir sohbet edebileceğini düşlüyordu. Öyle ki kısa süre içinde mesafeli ancak bir o kadar da samimi bir sohbet başlamıştı.

Bu sıralarda Zağanos kendini kısa bir inzivaya adamış ve kendini karyolasına atmıştı. Gözleri bir süre tavanın pürüzsüz yüzeyinde gezindikten sonra pencere kenarındaki işlemelere kaydı. Büyük bir dalgayı andıran işlemeler bir noktada suya atılan bir taş gibi küçük girdaplar oluşturuyor ardından yeniden dalga halini alıyordu. Nitekim onun gözleri yalnızca girdabı görüyor aynı anda hem bir ahenk hem de karışıklık yarattığını düşünüyordu. Zira şu sıralar zihni ve kalbi benzer belki de daha şiddetli bir girdap halindeydi.

Neredeyse varlığını dâhi unuttuğu kalbi yıllar sonra yeniden kendini hatırlatmış şimdi ise sonun geldiğini haykırır vaziyette şiddetle çarpıyordu. Üstelik buna neden olacak kişinin daha sakalı bile yeni çıkan Radu olduğunu düşünerek öfkeyle gözlerini kapattı.

Aynı gün akşam saatleriydi. Harem duvarları yeni serpilmiş kızların şen seslerini dinliyor fidan boylu güzellerin zarafetini izliyordu. Kısa bir vakit sonra muhabbetler azalmış ve bazı güzeller yürüyüşe çıkmaya başlamıştı.

Melek kısa bir vakit daha olduğu yerde içeriye göz gezdirip ayağa kalktı. Hemen ardından sehpanın üzerindeki cevizlerden bir avuç alıp koridora çıktı. Adımlarını öyle yavaş ve tembel atıyordu ki henüz harem sınırını geçmeden tüm cevizler tükenmişti. Ellerini elbisesinin kumaşına sürtüp ceviz kalıntılarından kurtulmaya çalışıyordu ki ilgiyle başını yatırdı.

Zağanos, sırtını duvara dayamış gözleri ise dikkatle yerdeki taşları inceliyor ve söyleyeceklerini düşünüyordu. Duyduğu ayak sesleri ile başını kaldırdı ve Melek'i görür görmez omuzlarını daha dik bir hale getirip bakışlarını dikkatle o yöne çevirdi.

"Akşamınız hayır olsun."

"Sizinde inşallah" kısa ancak değerlendiren bir bakış atarken "düşünceli bir hâliniz var ya da yorgun."

"Öyle" yavaşça başını sallarken "beden dursa da ki sarayda bu imkânsız zihin durmuyor." Melek telkin edici yahut gururlandırıcı bir söz etmek için ağzını açmış nitekim Zağanos konuşmasını sürdürerek bunu engellemişti. "Uzun zamandır düşünüyorum. Öyle ki Semendire de gündüzleri düşman ile geceleri düşüncelerimle cenk edip durdum."

"Ne tür düşünceler?"

"Şu yaşıma dek Sultan'ın arkasından iş çevirmedim. Zira kırk yılan bir olsa bir yalan kadar ısıramaz. Ona karşı her daim dürüst ve sadık bir kul oldum."

"Bundan hiç şüphem yok."

"Lakin sizinle her konuştuğumda, buluştuğumda, veyahut denkleştiğimde" gözlerini kendine dikkatle bakan Melek'e çevirirken. "Korkak ya da huysuz bir çocuk gibi hissediyorum ya da her ikisi birden." Zihninde dolanan kelimeleri ayıklıyor içerisinde bulunduğu duruma en uygun gördüklerini dile getirmeye çalışıyor ancak o kelimeler dışarı çıkmamak için direniyordu.

"Sizi korkutuyor muyum?" Anlamaz bir tebessümle "elime hiç kılıç almadım, uzun süredir yıldızlarla konuşmuyorum ama yine de..."

"Hayır" başını onaylamaz bir tavırla yavaşça salladı. "Aslında bu hissiyat hayli hoş." Kısa bir sessizliğin ardından "Pekâlâ" derin bir nefes aldı "Yaşınız yirmi yedi, muhtemelen birkaç yıl içinde Enderun'dan biriyle evlendirilecek ve gönderileceksiniz." Melek'in yüzü hoşnutsuzlukla ekşimeye başlamış ancak Zağanos farkına bile varmayarak konuşmasını sürdürüyordu. "Bir daha ne ben sizi göreceğim ne de siz beni. Bende Enderun'da yetiştim ve düşündüm ki..."

"Dur, dur" avucunu kararlılıkla Zağanos'a doğrulturken. "Durun. Benimle evlenmek mi istiyorsunuz?"

"Niyetim bu."

"Bu ne biçim bir evlenme teklifi? Daha çok anlaşmaya benziyor" elini hiddetle iki yana bırakırken gözlerini öfkeyle açtı. "Nerede o Saadet-i Seniyyeler, Ruh-u revanlar ya da en azından ciğerpareler?"

"Yani" tereddütle "kabul ediyorsunuz?"

"Neyi" ellerini dua eder gibi iki yana açarken boynunu ağabeyi ile gerçekleştirdiği her kavgada gözdağı vermek için yaptığı gibi iki yana hareket ettirdi. Aynı anda Zağanos'un bakışları anlam veremeyerek karşısındaki kadının bir yılan gibi kıvrılan boynuna kayarken işaret parmağı havaya kalkmıştı.

"Dans mı ediyorsunuz? Burada mı?"

"Ne dansı?"

"Bilmiyorum, galiba oryantal. Boynunuz" önemsiz bir hadise olduğunu düşünerek başını iki yana salladı. Söyleyeceklerini düşünüyor, kendince abartılı yahut eksik bulduğu kelimeleri ayıklıyordu. Dile getireceklerine emin olur olmaz derin bir nefes aldı. "Saadet-i Seniyyem, melek simalım" gülümseyerek sürdürdü. "Sizin bendeki sevdanız sırriyye edilmeyi değil sarihan eylenmeyi tavk eder" yardım arayan bakışlarla bakarken tereddütle ekledi. "Zevc-i izdivacınıza talibim."

Melek'in dudakları istediğini elde etmenin verdiği huzur ile gerilmeye başlamıştı ki aklına düşen bir fikirle gülümseme hızla silinmiş gözleri endişe ile büyümeye başlamıştı. Neticede bir müneccim olsa da haremde yaşayan bir kadındı ve bu durum Sultan'ın yalnızca kendisine değil Zağanos'a karşı tüm güvenini yıkabilir ve çok daha kötü şeyler olabilirdi. Nitekim Zağanos aklından geçenleri okumuş gibi sürdürmüştü.

"Sanırım oldukça zor bir karar."

"Hayır" elini havaya kaldırdı. "Aslında niye ise göründüğünden daha kolay sadece bir izdivaç gerçekleştiğinde herkes duyar, herkes."

"Öyle olmalı" yavaşça gülümsemeyi bırakmış ve ciddiyetle söylemişti. "Bu durumu Sultan'a söyleyeceğim. Ben kaçacak biri değilim."

"Peki" büyüyen gözlerle "ya öldürürse?"

"O vakit tefadi ifa eylerim" hülyalı bakışlarına eşlik eden tebessümden kurtulurken. "Sultanın güvenini kaybetmek istemiyorum." Melek'in kırışan kaşları telkin edici yeni cümleler beklediğini dile getiriyordu. "Sultan'ı uzun zamandır tanırım, yalan söylemezsem bir şansımız olur. Üstelik sefer başarıyla biterse keyfi hayli yerinde olur" gözlerinde küçük bir umut ışığı yanmıştı. "Sefer biter bitmez söyleyeceğim ve döndüğümde evleneceğiz." Aynı anda zihninde beliren diğer ihtimal gözündeki ışığı söndürmüş ancak hızla yapmacık bir gülümseme takınmıştı. "Artık yavaştan geri dönmeniz gerek vakit geçiyor."

Bölüm : 07.12.2024 23:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...