@suveyda_rey
|
İki yarım hikâyedir aslında birbirini tamamlayan. Görünmez ip dediğimiz bir değil birçok yerden bağlar iki yüreği bir birine. İki yarım hayat birleşir ve koca bir ömür olur. Ne zaman gelir karşına çıkar kimse bilemez çünkü kader planla hareket etmez. Yarın uyandığında hiç kimse ne olacağını bilemez. Çünkü kader bir oyun ve insanlar sadece onun istediği doğrultuda sahnelenen aktörler. Tamda şu an olduğu gibi kimse kaderin neler çevirdiğini kiminle anlaşmalara oturduğunu bilemez. "Gece gece gitmeye ne gerek vardı ki?" Dedi genç kadın, kucağındaki bebeği oto koltuğuna yerleştirirken. "Annemi biliyorsun, gidelim bir şey olmaz." Genç kadın eşinin cevabına sessiz kalırken içinde bitmek bilmeyen hisler birbiri ile savaşa tutuşmuştu. Hisler bir şeyin habercisiydi her zaman. Keder ördüğü ağlarını bu küçük ailenin boynuna dolamak üzereydi ve herkes bundan habersiz şekilde yaşıyordu. Şeytan bu hikâyenin başrolüydü. Hayatlar alıyor ve hayatlar yakıyordu. Kurduğu planları kaderin önüne seriyordu. Ölüm ikisine de cazip geliyordu. Sarsılan araba korkunun yüreklere serilmesine sebep oldu. Arabanın arka koltuğunda oturan genç kadın elini anında 1 aylık bebeğinin üzerine koydu. "Neler oluyor?" derken sesindeki korku kendini belli etmekten çekinmemişti. "Bilmiyorum," diye mırıldanan adam arkadaki sıkıştıran arabanın ne yapmaya çalıştığını düşünüp duruyordu. Şeytanın görevini üstlenen adam, evden çıktıklarından beridir bu aileyi takip ediyor ve dört gözle bekliyordu saldıracak anı. Ve şu an tam sırasıydı. Önündeki arabayı yaptığı ani manevraları ile büyük bir ağaca çarpmasına sebep olmuştu. İlk görevi tamamdı. Çığlığı arabada can bulan kadın öne doğru savrulurken bile tek düşüncesi bebeği ve eşiydi. Zorlukla düştüğü yerden doğrulurken "Demir!" diye seslendi. Göz ucuyla bebeğinin iyi olup olmadığına baktıktan hemen sonra sürücü koltuğundaki eşine döndü. "Demir, uyan!" direksiyona çarptığı başı sonucunda bayılan genç adam eşini duyamayacak kadar kendinden geçmişti. "Demir uyan lütfen!" diye seslenirken bir yandan sıkıştığı koltuk arasından çıkmaya çalışıyordu. Bebeğinin ağlaması daha da artarken çaresiz şekilde "Yardım edin!" diye bağırıp duruyordu. Arabanın çarpması ile nereye düştüğünü bilmediği çantasını ararken birkaç adım sesi duydu. Birilerinin yardıma geldiğini düşünerek "Yardım edin!" diye bağırdı tekrar. Fakat bilmiyordu ki kaderin planladığı oyuna dahil olmak üzere olduğunu. Birisi arabanın şoför kapısını açarak bir şeyler ile uğraşmaya başlamıştı. Ayak seslerinin sahibiydi bu kişi. "O iyi mi? Bir şey söyleyin lütfen!" Adam arkadan gelen ağlak sesi umursamadan boşa aldığı arabayı zorlukla geriye doğru ilerletti. "Ne yapıyorsunuz? Lütfen ambulansı arayın!" Yüzünü dahi göremediği kişinin ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışırken korkusu artık göğsünü zorlamaya başlamıştı. Her an panik atak geçirebilirdi. Adam arabanın yönünü ayarladığı gibi geri çekilip kadının sıkıştığı tarafa döndü. "Kızım," dedi kadın zorlukla aldığı nefesleri yüzünden. "Önce kızımı kurtarın lütfen," dediğinde Ukte bebek neredeyse çatlamak üzereydi ağlamaktan. Adam kadının dediklerini umursamadan kadının sıkıştığı tarafın kapısını açtı ve koltukları zorlanarak da olsa açarak kollarından tuttuğu kadını çekti. Hala olacaklardan habersizce kurtulacaklarını düşünen genç kadın adamın kendisini kucağına almasıyla korku içinde adama döndü. Yüzündeki siyah kar maskesini görmesiyle ne yapacağını şaşıran kadın aniden bağırarak çırpınmaya başladı. "İmdat! Yardım edin!" Umursamadan kadını kendi arabasına götüren adam "Kes sesini!" diye sinirle tıslasa da kadın umursamadı. "Bırak beni lütfen! Kızım orada kaldı, kocam yaralı! Ne istiyorsun benden!" Debelenmesinden zerre etkilenmeyen adam kendi arabasının arka koltuğuna bıraktığı kadının ellerini iple kapıya sıkı sıkı bağladı. "Kimsin sen, ne istiyorsun bizden? Lütfen bırak kızımın yanına gideyim!" Dediği hiçbir şeyi umursamadığı gibi zerre duygu barındırmayan gözlerini kısa süreliğine çevirdi kıza. Ardından hiçbir şey olmamış gibi yarattığı enkaza geri döndü. "Ne yapıyorsun!" diye bağıran kadın adamın yapacaklarına korkuyla bakıyordu. Bağlı ellerine eğilip dişleri ile çözmeye çalışırken yandan da adama bakıyordu. Hızlı alıp verdiği nefesler arasında ellerini çözmekte çok zorlanıyordu. Durup adamın ne yaptığına baktığında tüm kanı çekilmişti korkudan. Yerinden ayaklandığı gibi adama doğru gitse bile bağlı olan elleri önünde koca bir engeldi. "Hayır!" diye avazı çıktığı kadar bağırdı. "Hayır yapma! Lütfen yapma! Bırak onları!" Sesi gecenin koynunda acının yakarışıydı. Acı boğazından koca bir düğüm olmuştu. Kadının göğsünde iki mezar oyuluyordu ve şeytan iki mezara da kadının iki sevdiğini kendi elleriyle yerleştiriyordu. "Bırak onları!" Deli gibi çırpınan kadın acıdan arabayı yumrukluyor ve bağlı ellerini çekiştiriyordu. Adam geceye düşen çığlığı hiç umursamadan nehre doğru iteklediği araçtan elini çekti ve gözleri izlediği cinayete gebe kaldı. Son bir çığlık göğü deldi ve kadın her şeyini kaybetti. Bebeğinin ağlayışları arabanın nehre giren sesi arasında kaybolmuştu ve genç kadının çığlığı yangınından koparılan çığlığıydı sadece. Bir canhıraş koptu yüreklere kadar nehirde. Acının yanmış çığlığıydı bu, kokusu etrafa sinmiş genizleri yakan is çoktan bir başına kalmış kadının kalbini karartmıştı. "Allah senin belanı versin!" Kadının çığlığı ölümün nefesinde kaybolmuştu. Sözün bittiği yerdi burası. Feryatlar gecenin karanlığına sığınıp kulakları sağır ederken; sözcükler bir bir intihar ediyordu kadının acısında. Yürek hangisine dayansındı? Kocasına mı? Kızına mı? "Demir! Ukte!" Delirmiş gibi isimlerini sayıkladığı canının parçaları çoktan kadını parça parça etmişti. "Burada işimiz bitti," diyerek yanına gelen adama çevirdi yaşların dinmediği gözlerini. "Öldüreceği seni?!" diye delirmiş gibi bağırarak adama saldırmaya çalıştı. Elleri buna engel olsa da o vazgeçmemişti. "Ne istedin onlardan Allah'ın belası?!" Ağlamaktan neredeyse nefes alamayacak hale gelmişti ama bunu umursamayacak kadar kendini kaybetmişti genç kadın. "Bebekti o!" diyerek ellerini çekiştirmeye çalıştı. Kalın ipler ellerini soymuş yer yer kanatmıştı. "Bırak beni kızımı kurtarmam lazım!" Hıçkırıkları bir bir boğazına dizilmişti. "Bitti artık," diyen adamı umursamadan delirmiş gibi tekmeliyor ve bağırıyordu. "Artık her şey çok güzel olacak," dediği gibi gözlerini adama çevirdi. "Kocamı öldürdün! Kızımı öldürdün! Bırak beni onları kurtarmam lazım!" Adam elini kaldırıp yüzündeki kar maskesini tek hamlede çıkardı ve duygu yoksunu bakışlarını ağlayan genç kadına çevirdi. "Ben sadece aramızdaki engelleri kaldırdım sevgilim." Gördüğü yüz karşısında kalbi tekleyen kadın ne yapacağını şaşırmıştı. "Özgür," derken sesi kısılmış korkusu yüreğini kaplamıştı. Beklemediği kişiyi karşısında görmek onu şoka uğratmıştı. "Sen bunu nasıl yaparsın?" Sesindeki çaresizlik kat ve kat artarken genç kadın ne yapacağını şaşırmıştı. Sinirleri alt üst olmuş, korkusunun yanına ilmek ilmek örülen çaresizlik onu yerle bir etmişti. "Senin kuzenindi," derken sesindeki acı dolu fısıltı kadere bile boyun eğdirmişti. Kocasının kuzenini karşısında görmek asla beklediği bir şey değildi. Ölüm aralarına aşılmaz suları eklerken Dolunay'ın istediği tek şey kocası ve kızının peşinden gidebilmekti. "Benim olanı benden alana asla acımam," derken sesindeki katil soğukluğunu iliklerine kadar hissetti Dolunay. "Artık sadece benimsin." 'Küçük kıyametimi yaşıyorum' sanıyordu Dolunay, büyük kıyameti kapıda beklerken. **** Ruhunun parçalarını çıplak ayağıyla ezerken; her parça etine saplanan camdan daha çok acı veriyordu kıza. Üzerindeki elbisenin yırtılan kısımlarından taşan kan donmuş, her hareketinde çatlıyordu. Demir'in ona hediye aldığı elbise kötü anıların şahidi değil bizzat yaşayanı olmuştu. Tıpkı Dolunay gibi. Zorla onu elinde esir tutan Özgür'ün kafasında kırdığı vazoya basmamaya özen göstererek çıktı evden. Yarım saat önce kurtarması için aradığı arkadaşları araba ayarlayıp evin bir kaç sokağı aşağıya gelmişlerdi. Takip edebileceklerini bildiği için kimliği dışında yanına hiçbir şey almadan hızla evden; ne halde olduğuna bakmadan çıktı. Ayağına batan taşlara dişini sıkarak dayandı. Hiç bir taş, ruhunun parçaları kadar acıtmadı... Hoş şu kadar zamandır bu evde çektiği işkencenin yanında ayağını kesen taşlar gıdıklama hissi gibi duruyordu yanında. Girdiği sokağın ortasında duran arabadaki arkadaşları onu görür görmez inerek gelen kıza baktılar. "N-Ne yaptı sana böyle?" Sesindeki şaşkınlığı ve korkuyu diline döken Elif, zorlukla yürüyen genç kızı tutup arabaya bindirdi. "Daha önce niye aramadın?" Elif'in abisi arabayı çalıştırıp son hız sürmeye başlarken Elif, Dolunay'a sarılıyor sesli şekilde ağlıyorlardı. Aradan geçen bir saatin ardından Dolunay arkadaşlarının getirdikleri ile üstünü değiştirdi kanlanmış yerlerini silmişti. "Beni iyi dinle... Verdiğin numarayı arayıp kızı bilgilendirdim. Bilet aldık saat kaçta ulaşacağını kıza söyledim bir saat önceden otogara gelip bekleyecek seni. Zaten yaşadığı bir ev varmış orada beraber kalacakmışsınız. Verdiğim kâğıtta bizim numaralarımız var biraz zaman sonra bize lütfen dön olur mu? Kendine dikkat et." Yılların getirdiği en yakın arkadaşı Kübra'nın numarasını Elif'e vermiş yardım istemişti. Kübra uzun zamandır haber alamadığı arkadaşının ne durumda olduğunu öğrenir öğrenmez ayaklanmış gelmek istemişti yanına. Ama planını anlattıklarında ise hiç tereddüt etmeden kabul etmiş bin bir dikkat etmelerini gerektiren nasihatlerini esirgememişti. Şimdi ise alınan İstanbul biletinin saati bekliyorlardı otogarda. Arkadaşları ile son kez sarılıp defalarca ettiği teşekküre bir kaç tanesini daha ekleyerek bindi otobüse. Saate baktığında gece yarısıydı... Kafasını cama yaslayarak fısıltı şeklindeki sözleri kalbi gibi yüreğini de perperişan etmişti. "Kurtuldum..." |
0% |