6. Bölüm

Bölüm 5

Suveyda Rey
suveyda_rey

KEYİFLİ OKUMALAR!

 

YORUMLARINIZI HEYECANLA BEKLİYORUM. ARTIK BAŞLIYORUZ.

 

***

 

Yekta'nın bakışları şüpheyle dolarken doğru yapıp yapmadığımı tartmaya çalıştım. Oraya ellerini kollarını sallayarak girip bir şeyler alarak çıkmazlardı. Bunun onlarda farkındaydı. Bana ihtiyaçları vardı ve şüpheleri umurumda değildi. Bende elime gelen bu fırsatı değerlendirecektim.

 

"Ne dedin sen?" diye sordu Yekta. Yaslandığı yerden doğruldu ve öne doğru eğilip dirseklerini dizlerine dayadı. Onun öyle demesiyle herkesin dikkati bize döndü. İsmini dahi bilmediğim gençlerin gözleri ben ve Yekta arasında gidip geliyordu.

 

Oyunu kuralına göre oynamalıydım. Bu yüzden derin nefes alarak yan çaprazımda kalan Yekta'dan ayırmadım gözlerimi. "O şifreyi kırabilirim, hatta bilgisayara bile ulaşabilirim. Bir şekilde sizi içeri de alabilirim." Bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum ama kafa yorarsam mutlaka bir şeyler bulabilirdim.

 

"Bu kız ne diyor? Sesi kapatılmış ama oynamaya devam eden dizi gibi."

 

Çakır'ın dedikleri ile Alaz ve Yekta aynı anda ona döndü. Konuşamıyor oluşumla ilgili söylenen hiçbir şey beni üzmüyor. Çünkü konuşabiliyor oluşum tanımadığım insanları bile üzebilirdi. Kirli sakallarını düşünceli tavrıyla kaşırken düşünmek için kendine zaman ayırdı.

 

"Dediğine göre," deyip zümrüt gözlerini bana çevirdi. Kısık gözleri bana güvenmediğini açık açık gösteriyordu ama gözlerindeki parıltılar kafasındaki kurnazlıkların gölgesi gibiydi.

 

"Şifreyi kırabilirmiş ve bizi oraya sokabilirmiş."

 

Şaşkın ve yine şüphe dolu bakışlar bana döndüğü an gerilmeden edemedim. Tamam, hemen herkes bir insana güvenemezdi. Fakat onlara zararım olmadığı halde sanki onlara ihanet etmişim ve bunu ikinci kez yapmamı bekliyorlarmış gibi tavır takınmaları çok saçmaydı.

 

Onlara zararım olmadı.

 

"Bunu nasıl yapabilirsin ki?" diye sordu saçları bembeyaz olan kız. Yüzündeki küçümseme bariz belliydi. Gözlerini üzerime dikmiş ve açık açık meydan okuyan bakışları ile bana bakıyordu.

 

"Dalga geçiyor bizimle," dedi, Çakır kendinden emin şekilde.

 

"Yapmazsın, o program için gecemi gündüzüme kattım. 2 haftadan fazla uğraştım yine de ne programı çözebildim ve şifreyi kırabildim."

 

Dedikleri doğruydu. İstese de çözemez ve kıramazdı. Önümdeki masadan aldığım kâğıda hızlıca yazdığım şeyi karşımdaki koltukta oturan çocuğa uzattım. Merakla aldığı kâğıdı okuduktan sonra gözlerini açarak bana döndü. Şaşkınlık yüzünü esir almıştı. "Sen ciddi misin? O programı sen mi yazdın?"

 

Çocuğun yüzündeki şaşkınlığın aynısından, yanımda oturan Alaz başta olmak üzere odadaki herkesin yüzünde vardı. Alaz'ın zorlukla yutkunduğuna şahit oldum. Gözlerinin içini keder kaplamıştı ve sanki bu duydukları ona bir şeyler hatırlatmış gibiydi.

 

"Seni riske atamayız."

 

Alaz'ın dediğine saçma bir şeymiş gibi gülen Çakır'a döndüm. "Riske atsan kaç yazar? İsterse tek başına bile bu görevi yapacak gücü olsun bu kızı görevde istemiyorum." Kibir dolu cümlelerine yan yan bakıp sırıttım. Dilimle dudaklarımı yaladıktan sonra tepki vermeden diğerlerinin de ne düşündüğünü merakla bekledim. Salonda bende dâhil olmak üzere toplam 8 kişi vardı.

 

Kızlardan Yekta'nın yanında oturan, oturduğu yerden diklenip bana doğru baktı. "Bu kızın olduğu görevde yokum. Canımı sokakta bulmadım," deyip Yekta'nın koluna girerek kafasına omzuna dayadı. Yekta hiç rahatsız olmamış gibi yüzü sabit şekilde bana bakmaya devam ediyordu. Kısa süreli gözlerini çekiyor ardından tekrar bana dönüyordu.

 

Hareketlerimi izliyordu ve o beni izledikçe ben tedirgin oluyorum.

 

Sanki buraya niye geldiğimi biliyormuş gibi.

 

Sakin olmam lazım.

 

Diğer kızda onu desteklercesine kafa salladığında gülüşümü saklamak için kafamı eğdim. Bunlar beklediğim şeylerdi. Onların arasına girmek çok zor olacaktı ama olacaktı. Anneme olan nefretlerini gördüm. Bu yüzden anneme ne olduğunu ona ne yapıldığını bu odadakiler biliyordu. Annemden bu kadar nefret ediyorlarsa eğer ona zarar vermeleri çok yüksek.

 

Ama kafamı karıştıran o kadar çok şey vardı ki. Ara sıra nereye düştüğümü düşünüp duruyordum. Alaz ve diğerleri bana oldukça iyi davranıyordu. Anneme zarar verdilerse eğer bana neden iyi davranıyordu?

 

Yoksa onların da mı amacı farklıydı?

 

Kaçırıldım diye telaşlanan insanlar saatler sonra beni götüren adamı evlerinde ağırlıyordu.

 

Derin nefes alarak yorulan beynimin ağırlığıyla şakaklarımı ovaladım. Bu işin içinden sağ salim çıkar mıydım, bilmiyorum. Ama cevaplarıma ulaşmak zorundayım.

 

Az önce konuştuğum kıvırcık saçlı kemik gözlüklü genç doğruldu. Parmağının ucuyla gözlüğünü ittirdi önce Yekta'ya sonra diğerlerine baktı. "Programı o yazmış. Yani daha önceki uğraşlarımızdan anladığınız gibi şifreyi kıramayız. Hem kasaya hem veri tabanına ulaşmamız için ona ihtiyacımız var."

 

Dövme mezarlığı yan tarafımdan alay eder gibi nefes verdi. "İşimizin bu kıza kaldığına inanamıyorum," dediğinden benden tiksinir gibi bahsetmesi canımı yakmıştı. Onlara karşı bir duygu beslemiyordum. Ama böyle bir muamele kimin canını yakmazdı ki?

 

"Dışarıda yığınla programcı var. Bu kızdan daha iyilerini bulabiliriz, illaki vardır şifreyi kırabilecek biri." Tekli koltukta oturan beyaz saçlı kızın dedikleri dövme mezarlığına umut olmuştu sanki. "Heh lan," dedi güzel bir haber almış gibi. "Türkiye'de başka adam mı kalmadı bu işi yapacak?"

 

"Program kıza ait abi." Az önceki kıvırcık sakin şekilde tekrar açıklama yapmıştı. Çakır sıkıntıyla yüzünü sıvazlayıp "Yok," dedi. "Ben bu kızla iş yapmam." Siz bilirsiniz der gibi omuz silktikten sonra ayağa kalktığım gibi kapıya doğru dönmüştüm.

 

"Dur orada cepçi," diyen kişinin sesi gerilmemi sağladığı gibi kaskatı kesildim. Hala bana cepçi diyordu. Onun gözünde hırsız konumunda mıydım? Onun gözünde ne konumunda olduğum normalde umurumda değildi ama bana güvenmezlerse aralarına giremezdim.

 

"Bize sen yardım edeceksin," dediğinde yaslandığı yerden doğrulmuştu. Bu hareketiyle omzundaki kız kafasını çekmek zorunda kalmıştı.

 

Yazık rahatı bozuldu.

 

Ben bunları düşünürken odadakiler hızla Yekta'ya dönmüştü. "Eğer," diyerek ayaklanan Yekta bana doğru birkaç adım atmıştı. Tam dibimde biten adama bakmak için kafamı kaldırmak zorundaydım. Boyu benden çokça uzundu ama sırık gibi durmuyordu. Çünkü kilosu ve kasları boyunu güzel dengeliyordu.

 

"Bize kazık atarsan," diyen sesi kısıktı. Fısıltı gibi düşen sesi ikimizin arasındaymış gibiydi. Kokusu arsızca burnuma sızmak isterken nefesimi tuttum. Kafasını bana doğru eğip kulağıma yaklaştığı an kendimi geri çekmek istemiştim. Ama bir anda koluma yapışan eliyle olduğum yere çivilemişti beni. Parmakları ince bileğime sıkı sıkıya sarılmıştı.

 

"Bugün sebep olduğum o kâbusunu canlı canlı yaşatırım sana."

 

Vücudum korkuyu iliklerine kadar hissetmişti. Sinir hücrelerimin titreyişi ellerime vuruyordu. Korku bana 8 yaşımı anımsatırken hatıra denmeyecek anılar gözümün önünde bir bir canlandı.

 

Kanım çekildi.

 

Bileğimi sıkı sıkıya tutuşunu umursamadım ve korkularımın yönlendirmesiyle hızla geri çekildim. Gözlerimin dibinin sulandığını bulanıklaşmasından anlamıştım. Göz kapaklarım bile titriyordu. Vücudum üşümeye başaldı. Kafamı kaldırıp ona baktığımda suratımda ne gördüyse onu bozguna uğratmıştı. Sanırım bu tepkimi beklemiyordu. Gözlerindeki katılık kayboldu bir anda. Ağlamak üzere olan gözlerime şaşkınlıkla bakarken kolumdaki eli gevşemişti.

 

Bunu hisseder hissetmez kolumu çektiğim gibi geri döndüm. Fakat daha adım atamadan dövme mezarlığına çarpmıştım. Boğazımdaki düğüm nefes almamı zorlaştırırken onun ne zaman ayağa kalktığını ne zaman Yekta ve bana yaklaştığını bilmiyorum.

 

Vücudumu öyle bir sıkıyordum ki kaskatı olmuştum.

 

Fakat her ne kadar dili yılan gibi soksa da ıslak gözlerime bakarken duyguları dalgalanmıştı. Boğazımdaki düğümü yok etmek için zorlukla yutkundum ve hiç kimseyi umursamadan omzuna çarparak yanından geçip gittim.

 

Koridoru hızlı adımlarımla aşarken "Ona ne dedin?" diye soru yöneltti Çakır. Tam odanın kapısının önünde duraksayıp diyeceği şeyi bekledim merakla. "Ne dediğimin bir önemi yok," dedi Yekta. Gözümdeki yaşlardan bir damlası kendini boşluğa bıraktı. "Bize yardım edecek ve kazık atmayacak. Önemli olan bu."

 

Bazı kelimeler bıçaktan beter kesiyor.

 

Ne bekliyordum ki? Daha iki günlük gördüğü birinin üstüne mi titreyecekti? Adam bugün beni kaçıracaktı, daha ne yapabilir ki? Odanın kapısını açtığım gibi sert şekilde kapattığımda ses eve gürültü olarak düşmüştü.

 

Alaz neden hiçbir şey dememişti? O da mı ihanet edeceğimi düşünüyordu? Niye ikili oynuyordu ki? Yüzümdeki yaşları sildiğim gibi odanın penceresini açıp önüne geçerek derin nefes aldım.

 

Sakin ol Neva. Senin, buraya gelmendeki tek amaç annen. Bunun dışında kime ne olmuş kimin umurunda? Onlar seni düşünmüyorlar ve senden nefret ediyorlar. Sen niye onların içine sızdığın için vicdan azabı çekiyorsun ki?

 

Boğazımdaki düğümün çözülmesiyle daha da sakinleştirdim kendimi. Komodinin üzerindeki bardağı aldığım gibi suyu kafama diktim ve saçlarımı hızlıca toplayıp valizimin en altında duran bilgisayarımı çıkardım.

 

Kayıtlarda duran e-postaya programı yenilemem ve sağlamlaştırmam gerektiğine dair bir şeyler yazıp gönderdim. Adam güvenliği için bunu kabul edecek ve bize lokantaya girme olasılığı sağlayacak. Adam fark etmeden ne alacaklarsa ya da ne koyacaklarsa rahat bir şekilde yapabilirdik

 

Adamdan gelecek cevabı beklemeden bilgisayarımı kapatıp sakladım. Katlanmak zorundaydım, annemi bulmak için her şeye katlanmak zorundaydım. Onlar beni aralarına almak istemiyorlardı ve bu benim için hem çok iyiydi hem de kötüydü.

 

Kötüydü çünkü annemi bulmak için buradaydım aralarına almadıkları için işim zor olacaktı.

 

Çok iyiydi çünkü beni istemedikleri ve sürekli kalbimi kırdıkları için onlara bağlanmam imkânsızdı.

 

Valizimin yırtık olan ama dışarıdan hiçbir şekilde görünmesin diye gizlediğim yere elimi soktum. Aradığım kutu elime değer değmez çıkardım. Gözüm kısa süre kapıya gitti kapının yukarısındaki bulanık cam bölümünden dışarıya baktım. Hala gitmemişlerdi ve konuşma sesleri boğuk boğuk odama geliyordu. Yatağa oturarak sırtımı duvara verdim ve kahverengi kutunun kapağını açtım.

 

Bu kutu annemindi ve içinde annemle ilgilim şeyler vardı. Annemi aramaya kafayı taktığım zamanlardı. Bilgisayardan anlamam işime yaramıştı. Annemin beni bıraktığı yetimhane müdürü annemin adını soyadını biliyordu. Ama kimliğime başka bir isim yazmasının nedenini hiçbir zaman öğrenememiştim. Müdürün tayini çıktığında anneme ait olan bir kutu vermişti bana. O zamanlar buna nasıl ulaştığını sorgulamayacak kadar çok küçüktüm. Sorguladığımda ise adamın bir daha izine rastlamamıştım.

 

O kadar çok aramıştım ki o adamı. Emindim annem hakkında bir şeyler bildiğine. Ne kadar uğraştıysam da hiçbir şey bulamamıştım onun adına. İsmi hiçbir şeyde kullanılmamıştı. Ne kayıp ihbarı ne ölüm belgesi vardı. Adamın hiç hastane kaydı bile yoktu. Bulamayışımın sebebi buydu. Anladığım kadarıyla sahte isim kullanmıştı. Ben kaçırılmadan hemen önce gitmişti. Ne kadar çok ağlamıştım arkasından. O kadar çocuğa rağmen bana çok farklı davranırdı.

 

İyilik meleğim, koruyucum gibi bir şeyimdi.

 

Bu kutuyu bana 7. Yaş günümde vermişti. Beni yetimhaneye bırakırken annem ona vermiş ve bunu büyüyünce bana vermesini istemiş ama ben büyüyemeden onun gitmesi gerekmişti bu yüzden bana erkenden vermişti. İçinde annemin resimleri vardı ve birde ona ait olan bir kolye vardı. Hiçbir zaman takmaya cesaret edememiştim bunu boynuma. Düşerde kaybolur korkusuyla ayda yılda bir kutudan çıkarırım.

 

Annemin resimlerine saatlerce bakışım sonucunda sabahı etmiştim çoktan. Odaya girdikten bir saat sonra kapı seslerinden gittiklerini anlamıştım. Açılan uykum sonucunda tekrar uyuyamamıştım düşünceler ve annemin resimleri sağ olsun sabahlamışlardı benimle.

 

İçeriden takırtılar gelmeye başlayınca anneannemin uyandığını anlamıştım. Kalkıp yardım için mutfağa gittiğimde dizlerini ovalarken diğer elindeki ilaçları içmişti. Tezgâhtaki kutuyu elime alıp inceledim. Beni görünce "Uyanmışsın kızım," dedi. Kafa sallarken ilaçlara baktığımı görünce açıklamaya başladı. "Romatizmam tuttu bugün, üstüne birde kemik erimesi eklenince ağrıdan durulmaz yapıyor."

 

Canının acıdığını hala dizlerini ovalayışından anlıyordum. Dudaklarımı birbirine bastırırken masadaki malzemeler dikkatimi çekti. Tekrar ona baktığımda ne demek istediğimi hemen anlamıştı. Bir şeyler anlatırken zorluk çekmeyeyim diye oldukça büyük çabası vardı.

 

"Dükkâna bir şeyler yapacaktım," deyince arka cebimdeki not defterini çıkarıp "Ne yapılacaksa bana söyle yaparım," diye yazarak verdim ve hızlıca kenara asılı duran önlüğü taktım boynuma.

 

"Kızım yapabilir misin?" dedi bana bakarken.

 

Ona gülerek baktığımda önlüğün iplerin bağlıyordum. Kafa salladım hızlıca. Yurtta sürekli yemekhanede çalışırdım. Bu yüzden mutfağa elim çok yatkındı. Malzemelerden peynirli su böreği yapmak istediğini anlamıştım. Hızlanarak işe giriştim.

 

Sabahın çok erken saatiydi ve 9'a kadar yetiştirebilirim. Anneannem masada otururken el çabukluğuyla börekleri hazırlamış dinlenmesi için masaya koymuştum. Bir yandan da kahvaltılıkları çıkarmıştım çoktan.

 

"Ellerine sağlık yavrum," dediğinde gülümsedim sadece. Kısa süre sonra dedemde uyandı ve kahvaltıya oturmuştuk. Alaz'ın evde olmadığını uyandırmaya gittiğimde anlamıştım. Sonra dün gece aklıma gelince tüm enerjim çekildiği gibi suratım düşmüştü

Hızlıca yaptığımız kahvaltıdan sonra börekleri üzerini örterek mutfaktan çıktım. Artık daha fazla aralarına girmem gerekiyordu. Geç olmadan annem hakkında bir şeyler öğrenmem gerekiyordu. Ayakkabıları giydikten sonra apartmandan çıktım çabuk adımlarla.

 

Aklımda kalan yoldan giderken etraftaki insanlar bana bakmaya başlamıştı. Kafamı eğerek alnımı kaşırken düz saçlarım yüzümü kapatmaya yaramıştı. Bu insanlar neden bana böyle bakıyorlardı? Bazılarıyla göz göze geldiğimde suratlarını çeviriyorlardı. Herkes mi annemden nefret ediyordu? Ne yapmış olabilir ki annem?

 

Sinirlerime hakim olmak için derin nefes alarak adımlarımı hızlandırdım. Yekta ile karşılaştığımız yola yaklaştığımda kalbimin hızının artmasına sinir oldum. Dükkânın olduğu sokağa girdiğimde sokaktaki genç sayısı şaşırmama sebep oldu. Mahallenin tüm gençleri buradaydı sanki.

 

Bu sokak daha çok dükkânların marketlerin bulunduğu yer gibiydi. Sokağın ilerisindeki dükkana doğru giderken bir kahkaha koptu. Kaşlarımı çattığımda bir an kahkahanın sebebini üstüme alındım. Nereden geldiğini merak ederken oto yıkamanın önündeki gençlerin kafalarını yukarı kaldırmalarıyla aynısını bende yaptım.

 

Oto yıkamanın balkon gibi duran ama damı olan yerde Yekta ve diğerleri vardı. Aşağıdan tam nasıl bir yer olduğu belli olmasa da oturmuş sohbet ediyorlardı. Hepsi bir kahkaha atarken Yekta onlara bakarak sırıtıyor arada bir genişçe gülüyordu.

 

Onların bu yakınlığı bana Emre ve Gözde'yi hatırlatmıştı. Onları ne kadar özlediğimi şu an daha iyi anlıyordum. Beni fark etmelerine izin vermeden hızlıca yoluma devam edip dükkâna geldim. Sessiz sedasız girdiğim dükkânda benim yaşlarımda bir genç vardı. Bu gelmeden önce anneannemin bahsettiği çalışan olmalıydı. Beni fark edince tezgâhın arkasından çıkarak "Sen Neva olmalısın," diyerek bana doğru gelmişti.

 

Cümlesi soru sorar gibi değil de daha çok biliyorum seni der gibiydi. Kafamı sallayarak elimdeki tepsiyi uzattım ona. "Bugün bana yardım edecekmişsin, Nadire sultan dedi elin pek hamaratmış," diye konuşmaya başladığında gülümsemiştim.

 

"Şanslısın, kimseye mutfağını bırakmaz." Bana doğru eğildiğinde ne yapmaya çalıştığını düşündüm. Sonra konuşmaya başlamasıyla dedikodu yaptığını anlamıştım ve bu benim geniş şekilde gülmeme sebep oldu. "Aramızda kalsın gelini olacak Canan ablaya bile izin vermez."

 

Tepsiyi tezgâhın arkasına koyduktan sonra yarım bıraktığı işine döndü. "Birazdan gelirler yemek yemeye sen masaları silmeye başla istersen." Yine her seferindeki gibi kafa sallayarak aldığım toz beziyle temizlemeye başladım. Bir saat sonra neredeyse her şey bitmişti. Ben kollarımı göğsümde bağlamış büyük cam kapıdan dışarıya bakıyordum ki sabahtan beri beraber çalıştığımız ama bir türlü tanışamadığımız çocuk bana doğru geldi. "Çay ve şeker çok az kalmış ben bir koşu stok alıp geliyorum, yoksa bizim ekibe yetmez bir demlik kadarı." Dediğinde kasadan biraz para alıp cebine sıkıştırmıştı.

 

"Her şey hazır bir yumurta kırılacak, ben gelirim onlar gelene kadar," deyip benden bir cevap beklemeden dükkândan çıkmış ona buna laf atarak sokağın sonunda kaybolmuştu. Tezgâhın arkasına geçerek hazırladığım şeylere göz attım. Çoğu kahvaltılığı ben hazırlamıştım. Hatta adını sormak aklıma gelmeyen çocuk becerime çok şaşırmış 'Yerimde gözün mü var?' diye dalga geçmişti.

 

Kaynayan çayın altını kısmıştım ki içeri paldır küldür girenler ile yerimden sıçradım. "Nadire Sultaaaan ne döktürdün," diye resmen böğüren Çakır'ın sesini duydum. "Allah'ım kokulara bak ağzım sulandı." O sırada sanırım seslendikleri kişi hiç cevapmvermediğinden dolayı tezgaha doğru döndüler. Dün evdeki herkes buradaydı.

 

Çakır ben görünce kaşlarını çattığı gibi oturduğu masadan ayaklandı. "Sen ne geziyorsun burada?" omuzlarımı silkerek etrafı gösterdiğimde buraya yardım etmeye geldiğimi açıklamaya çalışıyordum. Mümkün olduğunca Yekta'ya bakmıyordum. Dünkü dediklerinin etkisi hala üzerimdeydi. O anda çatalın tabağa sert vuran sesi yankılandı. Benimde dâhil herkesin gözü oturduğu yerden hışımla kalkan beyaz saçlı kıza döndü. Koyulaşmış gözlerini bana çevirmiş nefretle bakıyordu bana.

 

"Senin elinden bir şeyler yiyeceğime aç kalmayı yeğlerim! Kendini kaptırmasan iyi olur asla bizden biri olamayacaksın!" Arkasındaki sandalyeyi sesli şekilde ittirerek dış kapıya doğru gitti ve dükkândan çıktı. Diğerleri benden gözlerini kaçırdıklarında yutkunmakta zorlanmıştım. Elimden geldikçe dişimi sıkıyordum, hiçbir şey dememek için sabrediyordum. Ne yaşanmış bilmiyordum ama ben suçsuzdum ve bu muameleyi hak etmiyordum.

 

Yekta çenesini sıkarak içine çökmüş yanakları ile kısacık bir süre bana bakarak dükkândan çıktı ve beyaz saçlı kızın arkasından gitti. Ne yapacağımı bilmez şekilde son kez onlara bakarak arkamı dönüp ocaktaki çayın altını kapattım. Ben onlarında gideceklerini düşünürken "Oturalım hadi," diyen Çakır'ı duydum.

 

Bunu duyunca hızlıca bardakları hazırlayıp masalarına koydum hiç birinin yüzüne bakmadan. Burası ufak bir dükkândı. İçeride geniş 4 masa vardı dışarıda ise nostaljik masalardan oluşan 2 küçük masa vardı. Yekta ve giden kıza da servis açarak masayı hazırladıktan sonra çaylarını doldurdum.

 

Tezgâhın arkasına geçip tezgâhı temizlerken içeriye beyaz saçlı kızla Yekta gelmişti. Yekta kızın omzuna sarılmıştı ve kızın suratında az önceki sinirinden eser yoktu. Onlara bir daha bakmadan yanımdaki çantadan getirdiğim bilgisayarı alarak onların yanındaki masaya oturdum.

 

Hızlıca geçenlerde almış olduğum güvenlik işlerini yapmak için bilgisayarımı açarken hemen yan masadaki arkadaşları umursamamaya çalıştım. Açık saçlarımı dağınık şekilde yukarıdan topuz yaparken kenardan kayanları umursamadım. Daha sonra büyük yuvarlak kemik gözlüklerimi takarak kısa süreliğine dükkân kapısından dışarıya bakmak için kafamı kaldırdığımda yan masadakilerin bana kaçamak bakışlar attıklarını gördüm.

 

Kafamı çabucak geri çevirdiğimde bilgisayarım çoktan açılmıştı. Tam programı açmıştım ki masadaki telefonum çalmaya başlamıştı. Dikkatleri üzerime çeken telefonu aldığımda Emre'nin görüntülü aradığını gördüm. Yine bir şey isteyeceğini anladığım an gözlerimi devirip açtım telefonu.

 

"Çiçeğiiimmm!" diye bağıran Emre'nin sesi dükkânda yankılandı. Gözüm rahatsız olup olmadıklarına bakmak için yan masaya döndüm. Yekta yandan bir bakış attıktan sonra kahvaltıya dönse de kulağının bende olduğuna eminim.

 

Fakat Çakır diktiği gözleriyle dinlediğini açık açık belirtiyordu.

 

Tekrar telefona dönüp Emre'ye ne var dercesine kafamı salladım. Gözlerim baygın şekilde bu anı sürekli yaşadığımı belli edercesine bakıyordu telefon ekranına. Bir şey isteyeceği o kadar çok belliydi ki.

 

"Acil yardımın lazım," dediğinde tepki vermeden izlemeye devam ettim. Konuşamadığım için o konuşmaya devam edecekti. "Bir bilgisayara sızman gerekiyor içerisine sana yollayacağım virüsü sızdırmalısın," diye konuşurken bu sefer masadaki tüm ekip bana dönmüştü.

 

Kafa salladığım an bilgisayarıma bilgiler düşmeye başladı. Telefonun ekranını tuzluğa dayayıp görebileceğim şekilde ayarladım. Çabucak bilgisayara dönüp yapmam gereken işi kenara atarak Emre'nin işini halletmeye başladım. Sızmaya çalıştığım bilgisayar yüzünden parmaklarım taramalı gibi tuşların üzerinde geziyordu.

 

Göz ucuyla yan taraftaki masaya baktığım zaman hepsinin yemeği bırakıp tuşlara yaptığım tearuzu izliyordu. "Terminatör müsün kızım sen?" Adını bilmediğim ama oyun delisi olduğu belli olan arkadaşın dediklerini hepsinin desteklediğini anlamıştım bakışlarından.

 

Kafam onlara kısa süreliğine dönse de parmaklarım yazacağı kodları ezbere bildiğinden devam ediyordu. "Oha, bakmadan mı yazdı o?" dedi beyaza yakın saçlı kız. "Ulan ben bile öyle yazamıyorum daha," diyen kişi benim programı çözemeyen kişiydi.

 

"Bu kız beni yine şaşırtıyor ve şüphelendiriyor." Çakır'ın konuşmasıyla siyah saçlı kız kafa salladı. Bende o sırada bir daha onlara dönmeden virüs programını bilgisayara sızdırıp veri tabanımdaki izlerimi sildim hızlıca. Bilgisayardan ve programdan çıkarak hala görüntülü aramanın açık olduğu telefonu elime aldım.

 

Başparmağımı olumlu anlamda sallayarak Emre'ye yaptığıma dair olumlu bir işaret yaptım. "Allah'ına kurban kızım," diyerek el salladı ve telefonu kapattı. Telefonu indirdiğim an Yekta'nın yine bir şeyler çözmek isteyen gözleri bana bakıyordu. Ketum bakışları beni sarıyor bir çıkmaza itekliyordu.

 

"Kimsin sen?" dediğinde kafamı yana eğerek ona baktım.

 

Allah'ın biri kuluydum. Sadece çok fazla cevaplara ihtiyacı olan bir kul. Tam o sırada telefonumun bildirim sesi düştü sessiz ortama. Kafam elimdeki telefona düştü ve gelen mail mesajını açtım hızlıca. Sabahtan beri aklımdan uçup giden haber gelince heyecanlandım.

 

Kafamı kaldırıp hala sorgular şeklinde bana bakan Yekta'ya döndüm. Dudaklarımı oynatarak "Lokantanın sahibi iki gün sonra güvenlik denetlemesi için beni bekliyor," dediğimde şimdi tüm gözler Yekta'ya dönmüştü.

 

İçimdeki heyecanla gazamız mübarek olsun diyerek gözlerimi gruba diktim.

 

***

 

Ekip hakkındaki düşünceleriniz neler?

 

Yekta'ya bu bölüm sövmüşüzdür diye düşünüyorum dhhjdhhjd

 

Neva sizce güçlü mü?

 

Çakır'ı çözemediğinizin farkındayım ama biraz daha sabır. Aşık olabilirsiniz djdjdjjd

 

Bölüm : 08.10.2025 22:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...