9. Bölüm

Bölüm 8

Suveyda Rey
suveyda_rey

Ve Keyifli Okumalar!

 

bol bol yorum görmek istiyorum :)

 

***

 

Alaz'ın yanından sıyrıldığım gibi Vedat Bey'e doğru hızlı adımlarla yürüdüm. Sanki buradan kaçmak ister gibi çabuk adımlarla giden adama yetişmek üzereyken Yekta yaslandığı motordan uzaklaşıp kolumu tuttu. Kafamı ona çevirdiğim zaman zümrüt gözlerini gözlerime dikmiş bana bakıyordu. Yaşanan bu durumdan mutsuz olduğu belliydi.

 

"Bak seni öğrenmesi yeterince sarstı onu. Peşinden gitme."

 

Beni öğrenmesi onu neden sarsıyordu? Vedat Bey ile annem arasında ne oldu da beni öğrenince karşımda çöktü adam? Kimse kusura bakmasın ama Vedat denen bu beyin benden nefret etmesini falan istemiyorum.

 

Dudaklarımı "Bırak, onunda sizin gibi benden nefret etmesini istemiyorum," diye oynatarak kolumu sertçe çektim. Yekta kaşları çatık şekilde dudaklarımı okuduktan sonra yutkundu.

 

Bunu umursamadan hızlıca Vedat denen Beyin peşinden koştum ve dibinden sıyrılarak karşısına çıktığım an bir anda durmak zorunda kaldı. Kaşları çatık şekilde gözleri yüzümde geziyordu.

 

Hatta bakışlarını kaçırıp kendini kasıyordu. Sanki hem bana bakmak istiyor hem bakmaya katlanamıyordu.

 

Bu kadar nefret edilmek bugün gerçekten zoruma gitmişti. Tüm vücudumu ağlamamak için kasmıştım. Dişlerim birbirine yapışmışken gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Titreyen ellerimle eğilip çantanın kenarından not defterimi çıkardım.

 

"Buradaki her insanın bana bakarken ki nefretine alışırım. Ama saatler önce bana yardımcı olan iyi kalpli yabancının gözlerindeki nefrete alışamam. Bunun için karşına asla çıkmam daha iyi."

 

Karar vermiştim. Buraya kadardı. Elimdeki not defterinden yazdığım kısmı yırtıp karşımdaki Vedat Bey'in son kez gözlerine baktım dolu gözlerimle. Gözlerindeki keder bana yansımıştı.

 

Eline bıraktığım kâğıdın hemen ardından hiç kimseye bakmadan anneannemlerin yolunu bildiğim evine doğru gitmeye başladım.

 

Bitmişti.

 

Annem için geldiğim bu yerde bu kadar nefreti kaldıramazdım. Saatler önceki gözümün içine gülerek bakan adamın az önceki çöküşü bana bir beden ağır gelir.

 

Benim kalbim zaten kendi acısını zor taşırken günlerce o adamın çökmüş omuzlarının ağırlığını taşıyamazdım. Annemden vazgeçmedim, bunun için başka bir yol bulacaktım.

 

Sadece burada daha fazla duramazdım. Apartmana girdiğim de anahtarımın olmadığı gerçeği suratıma çarptı. Tam kendime yakaracakken arkamdan birinin geldiğini duydum.

 

Hızla döndüğümde Alaz'ı beklerken Yekta'yı görmek şaşırttı. Kaşlarımı çatarak ona bakmaya devam ettim. Hemen dibimden sağa doğru eğilip kapıyı açtı. Yakınlığı zorlukla yutkunmama sebep oldu anında ve geçmem için geri çekildi. Açtığı kapıya bakıp tekrar ona döndüm.

 

"İyi misin?" Diye sorduğunda şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. Cidden mi? O bana iyi olup olmadığımı soruyor öyle değil mi?

 

Dalga geçer gibi güldüm ister istemez. Dudaklarımı yalayıp hiç bir şey demeden arkamı dönüp eve girecekken kolumu tuttu. Zorlukla derin nefes alıp kendimi sakinleştirdim.

 

Dolu olduğumu, ağlamak üzere olduğumu görmüyor mu?

 

"Gerçekten soruyorum," dediğinde gözümü devirip ona döndüm. "Gerçekten umurumda değil," diye oynattım dudaklarımı. Kolumu elinden kurtarıp ona döndüm.

 

"Beni merak etmediğini, benim için telaşlanmadığını biliyorum boşuna meraklanmış gibi davranma..." Diye dudaklarımı oynatıp apartmanın duvarlarına bakarak nefes aldım.

 

"Zaten bitti, buraya kadar," diye oynattım tekrar dudaklarımı ona bakarak. Kaşları şaşkınlıkla kalktı hava doğru. Şaşıracak bir şey yoktu ortada çünkü sürekli bunun için çabalamışlardı.

 

"Pes ediyorsun yani," dediğinde ister istemez gülmüştüm. Omzunu duvara doğru yan şekilde yasladı ve zümrüt gözleri içimi görmek ister gibi bakıyordu bana. Dalgalı saçları yine her zamanki gibi darmadumandı. Kendine yakışır şekilde spor ve hafif serseri tarz giyinmişti.

 

Bu tarz ona fazlasıyla yakışıyordu. Her zamanki siyah deri ve parmaksız eldivenleri elindeydi. Hiç çıkardığını görmemiştim.

 

"Bir şey için çabalamadım ki pes edeyim." Yalan cümleme hiç yakışmamış fazlasıyla sırıtmıştı. Ben annem için çabalamış bu yüzden buraya gelmiştim. Fakat pes etmedim, ben bir yolunu bulur ve tekrar annem için çabalarım.

 

"Akrabalarım geldi, beni aldı ardından beni ve annemi hiç sevmeyen bir dünya insanın içine koydular."

 

Dudaklarımı oynatarak söylemek istediklerimi okuyan Yekta'nın gözleri anlamadığım şekilde dalgalandı. En başta beni burada görüp büyük yaygara çıkartan, canımı yakan oydu. Bu yüzden pişman olmuş olabilir miydi?

 

"Kimsenin senden nefret ettiği falan yok. Sadece annene karşı hissettiklerini senden çıkartıyorlar," diyerek sakin şekilde açıkladı. Zorlukla yutkunup Yekta'nın sakin ama sert mizacına baktım.

 

Çok fazla tutarsız gibi görünüyordu fakat öyle değildi. İçinde çok fazla düşünüyor ona göre hareket ediyordu. Fevri olmak istemiyordu fakat fazlasıyla fevriydi de. Onu tutarsız gösteren buydu.

 

"Ama sana karşı anlamlandıramadığım şeyler yok değil," dediğinde gözlerim kısıldı. Sessizce yutkunup sakin kalarak devam etmesini bekledim. "İnsan neden yıllar sonra bulduğu akrabalarını sorgulamaz ve durumu hemen kabullenir? Dayına," diyerek doğruldu ve bana doğru hafif şekilde eğildi, "bunca zamandır nerede olduğunu, bunca zaman sonra seni nasıl bulduklarını, annenin niye ortadan kaybolduğunu sordun mu?"

 

Sorusu beni hazırlıksız yakalamış ve ister istemez irkilmiştim. Bakışlarında şeytani parıltılar kol geziyor gözlerinde ki duygulara hükmediyordu. Yekta, çok zekiydi, hatta fazla zekiydi. Alaz ve diğerleri bunu sorgulamayışımı hep konuşamıyor oluşuma yormuş birazda işlerine gelmişti.

 

"Bende öyle düşünmüştüm," derken haklı olduğunu, bunu daha önce de düşündüğünü vurguluyordu. "Ve cepçi, çevirdiğin şeye yakışır şekilde çabala." Anlamıştı. Yekta'nın zeki olduğunu söylemiştim ve o anlamıştı bir şeyler için uğraştığımı.

 

Benim buraya bir sebep için geldiğimi biliyordu. Onların arasına sızmak istediğimin farkındaydı. Bunu sadece kendisine neden saklıyordu bilmiyorum, belki de bunu kanıtlayacak bir şey yoktu elinde bu yüzden susuyordu.

 

Madem bir şeyler çevirdiğimi anlamıştı neden beni almıştı çevirdikleri işe? Yekta'nın gözlerine baktığım da orada şeytani parıltıların büyük bir zevkle harmanlandığı gördüm. Yekta benimle oynuyordu adeta.

 

Beni izliyor, benim neler çevirdiğimi merak ediyordu. O benimle oyun oynuyordu.

 

Ne kadar süredir birbirimize bakıyorduk bilmiyorum ama merdivenden gelen ayak sesleri ile kendimize gelmiştik. Kafamı çevirip merdivene baktığımda Yekta da aynısını yapmıştı.

 

"Bir saattir sizi bekliyoruz, hayır bu kadar zamandır bu yanındaki sessiz sinemayla ne yapıyor olabilirsin çok merak ettim," diyerek omzunu dibindeki duvara yasladı Çakır. "Yerli yabancı da mı anlaşamadınız yoksa? Yukarısı yerli aşağısı yabancı oluyor bakın," diyerek başparmağını bir yukarı bir aşağıya çevirmişti.

 

Gözlerimi devirdiğim gibi onu umursamadan açık kapıdan hızla içeri girdim. Çantamı çıkartıp kapının kenarına koyduğum gibi kendimi lavaboya attım. Aynadaki yansımama bakarak kendimi sakinleştirmek zorunda hissettim.

 

Evet, annemi bulmak için geldim başında buraya, ama ben aynı zamanda bir ailede nasıl yaşanır akrabalık nedir bunu da merak ettiğim için gelmiştim.

 

Bir anda lavabonun kapısı tıklatıldı. "Vedat abi seni bekliyor 3 maymuncuk," diyen kişi tabii ki Çakır oluyor. Vedat abi seni bekliyor derken? Yüzümü yıkayıp çabuk hareketlerle havluya sildiğim gibi hızla kapıyı açtım.

 

Çakır tam karşımda beni bekliyordu. Kafasıyla kapıyı gösterip "Vedat abi bekliyor," diyerek yürümeye kalktı. Yanımdan geçerken kolundan tuttuğum gibi durdurdum. Arka cebime sıkıştırdığım defter ve kalemi alıp yazdım.

 

"Hiçbir yere gelmiyorum," yazıp hızlıca Çakır'a okutup yanından geçmek istedim. Fakat Çakır anında önüme geçerek beni durdurdu. "Bak, Vedat abi çağırıyor dedim," diyerek söylediklerini vurguladı.

 

Derin nefes alarak tekrar defterime döndüm. "Gelmiyorum. Umurumda da değil artık, yarın sabah gideceğim ve siz hiç karşılaşmamış gibi davranabilirsiniz," diye yazdım ve kâğıdı kopardım.

 

Çakır'ın elinin içine sert şekilde kâğıdı koyduktan sonra onu sırtından iterek yanımızda ki kapıdan dışarıya doğru itekledim. İçeriye nasıl girdiği de muamma, en son kapıyı kapattığımı hatırlıyordum.

 

Kendimi odaya attığım gibi önce kapıyı kilitledim sonra üzerimde ki ceketi çıkardım ve o an cebimdeki telefon ve cüzdan dikkatimi çekti. Elimle alnıma sert şekilde vurdum. Belki de adam bu yüzden beni çağırmıştı. Sabah buradan gitmeden önce ona verebilirim diye düşünerek masanın üzerine bıraktım. Hiç boşaltmadığım valizi hızla düzenledim. Etrafı toplayıp yatağa girdim. Fakat uyku uyuyamıyor ve buradan gideceğim için burukluk hissediyordum. Hala onları çözemesem de bana yakın ve iyi davrandıkları için onlara karşı bir sempatim olmuştu.

 

21 yıl sonra ilk defa bir ailem olmuştu ve bu gerçekten güzel bir şeydi. Boğazımın düğümlendiğini hissettiğimde kendimi sakinleştirerek çantamın içindeki telefonumu aldım. Hızlıca şarja taktım ve çantamda bulundurduğum uyku ilacımdan bir tane ağzıma attım. Sadece bu uyumamı sağlayabilir çünkü uzun zamandır uyku problemlerim vardı.

 

Çok uzun zamandır...

 

****

 

Gümbür gümbür çalan bir şey kaşlarımı çatmama sebep olmuştu. O kadar derin uyumuştum ki kapıyı kıracakmış gibi çalan alacaklı olmasa daha da uyurdum belki de.

 

Dışarıdan gelen konuşma gürültüsünü anlamadığım ve beni tedirgin ettiği için çabucak kilitlediğim kapıyı açtım ve kapıyı açtığım gibi üzerime uçan Yekta ile gözlerim sonuna kadar açıldı. Ne olduğunu anlamadan üzerime uçtuğu gibi kendimizi yerde bulmuştuk.

 

Sırtımda ki sızı ile anında inleyip gözlerimi acıyla kapattım.

 

"Ohaa! Adam kapı kırmada uzmanlaşmış. Daha kapıya değmeden telikinazi ile açtı kapıyı."

 

"Telekinezi o Çakır."

 

"Sana ne çok bilmiş, Eslem?"

 

Sinirle gözlerimi açtığımda an ayaktakilere çatmak istedim fakat sesim soluğum yoktu. Gözlerim hemen dibimdeki zümrüt rengi gözlere kaydı. Tüm ağırlığı üzerimde olduğu için zor nefes alıyordum. Fakat buna rağmen ikimiz de gözlerimizi birbirimizden ayırmıyorduk. O sırada sert bir öksürük sesi doldurdu odayı.

 

Yekta uykudan uyanmış gibi kendine geldi ve anında toparlandı. Ayağa kalktığı gibi elini bana uzatmıştı fakat elini tutmadan kendimi yerden kaldırmıştım. Ayağa kalktığım gibi odamın kapısından girenlere kaşlarımı çatarak baktım. Hepsi buradaydı. Hatta öksüren kişi Vedat beydi. "Yekta kapıyı kırıyordu neredeyse, o kadar seslendik nasıl duyamadın?" diye sordu beyaz saçlı kız.

 

Sorusu meraktan çok imalıydı. Hala bana karşı korudukları tavırları suratlarından okunuyordu. Gözlerimi devirdiğim sırada hemen gözlerinin önündeki masanın üzerinde duran ilacı eline aldı Çakır.

 

"Uyku ilacı mı kullanıyorsun? Neden?"

 

Sürekli şüpheli bir zanlıymışım gibi davranmaları sinirimi bozmuştu. Çakır'ın elindeki ilacı sinirle aldığım gibi yerdeki valizin üst gözüne koydum. Doğrulduğum gibi beklenti dolu bakışlarımı karşımdakilere çevirdim. Yekta'nın gözleri ilacı koyduğum valizdeyken diğerleri bana dönmüştü.

 

"Gideceğini duydum," diye konuştu Vedat bey. Derin nefes alarak komodinin üzerindeki not defteri ve kalemi aldım elime ve "Doğru olan buydu," diye yazarak uzattım.

 

Göz ucuyla okuyup tekrar bana verirken "Asıl yanlış olan bu. Dayın, anneannen, deden ve teyzen sana çok değer veriyor," dedi Vedat bey. Sesli şekilde nefes verirken tekrar defterime eğildim. "Onlarla ilişkimi koparmayacağım. Sadece daha fazla buradaki muameleye maruz kalmak istemiyorum suçsuz yere."

 

Yazdığımı Vedat Bey'in yanına gelen Yekta ve Çakır'da okumuştu. Çakır parmağının ucunu burnuna vurup gözlerini kaçırırken Yekta yana yatırdığı kafasıyla kendinden emin şekilde bana bakıyordu. Vedat bey hafif uzun sakallarını elleriyle sıvazladı ve bana doğru bir adım atıp elini omzuma koymak için kaldırdı. Fakat hemen ardından geri indirdi ve o an aklına bir şeyler gelmiş gibi kaşlarını çattı.

 

Aklına gelen şey beraber oturduğumuz esnaf lokantasındayken ondan korkmuş olmamdı.

 

"Sen daha önce nerede kalıyordun?" diye sorarken gözleri kısılmıştı. Bir şey yazmadan ona bakarken soruyu Yekta cevaplamıştı. "Yetimhanede." Kaşları hava kalkan adam merakla bana bakmaya devam ediyordu. "18'den sonra yetimhaneden ayrılmak zorunlu diye biliyorum," dedi merakla.

 

Kafamı salarak doğru bildiğini gösterdim. Ardından defterime eğildim ve "Oradaki çocukların bakımını üstleniyorduk. Bu yüzden hem belli bir ücret alıp hem de orada kalıyorduk," yazarak defteri biraz uzatmam yetti okuması için. Ücret fala almıyorduk sadece çocukları korumaya çalışıyorduk.

 

Kafasındaki düşüncelere boğulurken anladığını gösterir gibi kafasını salladı. Ama bakışları hala üzerimden ayrılmamıştı. "Bak," dedi ellini emin şekilde omzuma koyarken. "Gitme ve yeniden başla. Tekrar en başından tanış, eğer yine buraya ısınmazsan, alışamazsan ve yapamazsan o zaman karışmayacağım sana. Gitmekte özgür olursun."

 

Açık saçlarımdan bir tutamı kulağımın arkasına koyarken önce Vedat beye ardından hemen arkasındaki gruba baktım. Beni burada istemediklerini biliyorum, benden ve annemden haz etmediklerini de biliyorum. Bende burada olmaktan memnun değildim zaten, onlara alışmayacağıma da eminim çünkü pek bir sevecen insanlar değiller. Fakat bu bana bir yol olabilir.

 

Bu kez yeni ve iyi bir başlangıç yaparak aralarına girebilir annem ile ilgili bir şeyler alabilirdim. Kafamı salladığımda adam sanki karşımda bir anda rahatlamıştı. Karizmatik şekilde bana gülümsediğinde sanki gerçekten gitmemi istemediğini fark ettim.

 

Gittiğim yerde şiddette maruz kaldığımı düşünüyor olmalıydı.

 

Gözlerim hemen arka çaprazında kalan Yekta'ya kaydığında alaylı bir gülüşü yapıştırmıştı suratına. 'Kalkıştığın şeyi görebiliyorum' der gibiydi gözleri. Ne düşündüğü umurumda değildi. Onlara zarar verecek hiçbir şey yapmıyordum, ben sadece içlerinden gizli de olsa annemi bulmak için bilgi arıyordum.

 

"O zaman gidelim ve şu işi konuşalım detaylı şekilde," diyen Vedat bey ile gözlerimi zorlukla Yekta'dan ayırdım. Kafamı sallarken not defterime hazırlanacağımı yazdım ve hepsinin odadan çıkmasını bekledim.

 

Valizimin başına çökerek ısınan havalara uygun ince kısa kollu bir crop ve açık renk bir kot pantolon giydim. Sürekli üşüdüğüm için belime kot gömleğimi bağladım. Sırt çantama tabletimi ve birkaç araç gereç koyarak odadan çıktım.

 

Koridordan salona geçtiğim sırada evde kimse kalmamıştı Yekta ve siyah saçlı kız dışında. Öksürüp dikkatler üzerime çektiğimde Yekta ile konuşan dedem de dönmüştü bana. "Günaydın kızım,"dedi gülümseyerek. Kafamı sallayarak gülümsedim.

 

"Nereye siz böyle?" diye sorduğunda ayağa kalkmışlardı. "Neva'yı gezdireceğiz," diye yalan söyledi Yekta. "Oh oh iyi," dedi dedem sevinerek. "Yalnız başına sıkılıyordu zaten torunum." Aslında sıkılmıyordum ama bunu bilmelerine gerek yoktu.

 

"Gidelim hadi," diyen Yekta ile kapıya yakın olduğum için ilk ben çıktım. Ayakkabıları giyip merdivenlerden inmeye başladığımız da Yekta yan gözle üzerime bakmıştı. Farklı bir sitilim olduğu doğruydu. Beline gömlek ve ya çeket bağlayan çok az kişi vardı artık ama üşüdüğüm zamanlar o belimdekine ihtiyacım oluyordu.

 

Sokağa çıkıp yürümeye başladığımız zaman Yekta'nın bir yanında ben diğer yanında siyah saçlı kız vardı. Yoldakiler, dükkandakiler onlara gülümseyerek selam verirken bana yüz çeviriyorlardı. Bu muamele benim canımı fazlasıyla sıkıyordu. Fakat dışım o kadar umursamazdı ki kimse bu muameleye üzüldüğümü anlayamazdı.

 

Dedemlerin dükkanına girdiğimizde hararetli bir tartışmada oldukları içeri girdiğimiz an "Tamam, şimdilik söylemiyoruz," diyerek susan Vedat Beyden anlamıştım. Hepsi memnun şekilde sussalar da yüz ifadelerinden tartıştıkları o kadar göz önündeydi ki bunu da görmemiş gibi davranmak zor olmuştu.

"Hoş geldiniz," dedi Vedat Bey gözleri bendeyken. Kafamı sallayarak oturdukları masaya yaklaştım. İki masayı birleştirmişlerdi. "Şu işi en kısa zamanda halletmemiz gerekiyor," dedi Çakır.

 

İçeri girdiğim gibi omuzlarım kasılmıştı ister istemez titremiştim. Kalbimin atışı anında hızlanırken gözüm hemen duvardaki klimaya kaydı. Açıktı. İçeridekiler sıcaklamış olacaklar ki açıktı. Baya da yüksek dereceyi açtıkları içi içerisi buz gibiydi.

 

Tüm vücudum kasılmıştı ve iliklerime kadar üşümüştüm. Kollarımı önümde birleştirdim. Çantamı masadaki boş sandalyeye bıraktığım gibi belimdeki gömleğimi çözdüm.

 

"Öncelikle tanışalım," diyen Vedat Bey bana gülümseyerek bakmıştı. Gömleğimi giyip altında kalan saçlarımı kurtardım. Sandalyeye oturduğumda kimsenin itiraz etmediğini fark ettim. Adamın dedikleri hepsinin üzerinde emir gibiydi.

 

Yekta hemen yanımdaki sandalyeyi çekip oturdu dik şekilde. Kollarını masaya koyduğu zaman ellerindeki eldivenlerini düzeltmek için çekiştirmişti. Bu havada neden eldiven taktığını merak etmiştim. Bir hastalığı falan olabilir miydi?

 

Parmak eklemlerinden bileğine kadar gelen siyah deri eldivenlerdi. "Tanışalım bakalım," deyip bana döndü Yekta. "Bir yerden tanıdık geliyorsun, daha önce karşılaşmış mıydık?" diye soruşu gözlerimi kısmama sebep oldu.

 

İlk karşılaşmamızdan bahsediyordu.

 

Gözlerimi devirerek tekrar Vedat Bey'e döndüm. "Biz tanıştık zaten," diyerek gözlerini masanın köşesindeki kişiye çevirdi. Kısa dik saçları vardı ve Vedat Bey'in ona bakmasıyla yeşil gözlerini bana çevirdi. "Giray ben," diyerek tanıttı kendini. Gördüğüm günden beridir üzerinde aşina olduğum kulaklığı yine boynundaydı.

 

Ardından Vedat beyin gözleri siyah saçlı kıza döndü. Kız suratıma kısacık şekilde bakıp burun kıvırarak çevirdi kafasını. "Eslem," derken suratıma bakmamıştı. Kafamı tekrar çevirdiğimde Vedat Bey'in gözlerini Eslem'e diktiğini gördüm.

 

Derin nefes sesi ile tekrar Eslem'e döndüm. "Eslem Yenmez, İstanbul da 2000 yılında doğdum. Grubun en küçüğüyüm. Daha başka? Kimlik numaramı vereyim GBT'ye bakmak istersin belki," derken konuşmadı, adeta laflarıyla dövmüştü. Cebimdeki not defterini çıkarttım anında.

 

"Bakmak istersem kimlik numarana gerek kalmaz merak etme, yedi ceddine tek tuşla ulaşırım."

 

Yazdığım kağıdı kopartarak masaya koyup Eslem'e doğru ittirdim ve o kağıdı okurken üşüyen ellerimi birleştirdim.

 

"Enes ben, 24 yaşındayım." Kafamı sallayarak gülümsedikten sonra hemen yanındaki beyaz saçlı kız konuştu. "Asya bende 22 yaşındayım. Yanımdaki kıvırcığın kız kardeşiyim," deyip sustuktan sonra kafa salladım.

 

"Çakır Kozan," diyen kişiye dönüp baktım. Baygın bakışları kısaca üzerimde durdu ardından Vedat Bey'e döndü. "Bu kadar yeterli bana," derken Vedat beyin gözlerinin içine bakıyordu.

 

Ortamın sessizliğinden yararlanan Yekta masaya parmaklarını ritmik şekilde vurmaya başladı. "Yekta Alazar," deyip susarak bana döndü. "Gerisini tek tuşla öğrenebilirsin zaten," dediğinde tam karşısına denk gelen Eslem sırıtarak bakmıştı bana. Bakışlarımı ona dikerek arkama yaslandım ve o çekene kadar çekmedim.

 

Yekta yazdığımı hangi arada okudu bilmiyorum ama pek umurumda da değil çünkü eğer konuşuyor olsaydım zaten sesli şekilde söylerdim aynı şeyleri. "Sende tanıt kendini," diye konuşan Vedat beye döndüm. Nasıl tanıtacaktım ki?

 

Masanın üzerine koyduğum defterime tekrar uzandığım sırada "Sen dudaklarını oynat diğerlerine ben söylerim," diyen Yekta ile duraksadım. Gözlerimi ondan ayırıp Vedat'a çevirdiğimde garipsediği bakışlarından belli oluyordu fakat olur anlamında kafa sallamıştı.

 

Zaten soğuktan dolayı ellerim sert şekilde kasılmaya başlamıştı bu yüzden yazmakta zorluk çekecektim.

 

"Neva Aslan. 22 yaşındayım. Bilgisayar mühendisliği okudum."

 

Benim dudaklarımdan koptuğu gibi Yekta'nın dudaklarında canlanan kelimelerimi bilerek kısa kesmiştim. Başka ne diyeceğimi bilememiştim. "Annen ne zaman bıraktı seni?" diye sordu Çakır bir anda. Herkes sorduğu soruyla gerilirken nedense gözler kaçamak şekilde Vedat'a kaymıştı.

 

"Sorulacak soru muydu?" diye tersledi Giray. Çakır omuzlarını silkerek yandan da Vedat'a bakış attı. "Ben merak ediyorum." Sözleri zorlukla yutkunmama sebep olurken gözlerimi hala ayakta duran adama çevirdim.

 

Bakışları durgunlaşmış, omuzları gerilmişti. Neden annem konusu açıldığından bu kadar etkileniyordu? Derin nefes alarak kafamı Yekta'ya çevirdim. "Doğduğumda," diye dudaklarımı oynattığımda Yekta dumura uğramış gibi irkilmişti.

 

Bu kadar çabuk beklemediği açıktı. "Doğduğunda bırakmış," derken gözlerini gözlerimden ayırmamıştı. "Hemen?" diye sorarken şaşkınlıktan kaşları hava kalkmıştı Çakır'ın. Gözlerim mavi gözlerine bakarken kafamı salladım. Ardından tekrar Yekta'ya döndüm. "İşi konuşsak artık?" Yekta zorlanarak da olsa kafasını sallayıp Vedat'a döndü.

 

"Lokanta işinde büyük rolü Neva yapacak," diyerek anında konuyu çevirdi. Herkes sanki bunu bekliyormuş gibi bir şeylerle uğraşmaya başlamıştı. İlginin azalması ile rahat bir nefes almıştım.

 

Tam o sıra hapşırırken elimle ağzımı örtmüştüm. "Çok yaşa," diyen Vedat beyin ardından burnumu çektim. Ağzımdan çektiğimde elimin ciddi anlamda morardığını gördüm. Bembeyaz olmuş ve parmak uçlarım morarmıştı.

 

"Üşüdün mü?" Yekta'nın sorusuna mecbur kalarak kafa sallarken elimi masanın altına indirmiştim. "Klimanın derecesini yükselt oradan Enes," dedi hemen ardımdan. Buna da şükürdü. Enes masadaki kumandadan dereceyi yükseltmişti.

 

Vedat gözleriyle beni inceleyip iyi olup olmadığımı anladıktan sandalyeye oturdu ve masadaki kağıtları incelemeye başladı. "Bahsetmişti Çakır ama detay bilmiyorum," derken sesi ciddileşmiş ve otoriter bir hal almıştı.

 

"Herifin güvenlik yazılımını Neva yapmış. Ondan başkası da ne çözebilir ne kırabilir."

 

Yekta'nın sözleri Vedat'ın üzerinde büyük bir etki yaratmış ve bakışlarının bana kaymasına sebep olmuştu. Bakışları parlamış hem özlem hem gururla dolmuştu. "Annesi gibi," derken kalbime bir şey oturdu sanki.

 

Annem de mi bilişimciydi?

 

Derin nefes alarak kafamı masaya çevirdiğimde boğazım düğümlenmişti. Annemin yolunda mıydım ben? Bu bile beni gururlandırmıştı beni. "Şimdi şöyle yapıyoruz," diyerek konuya girdi Yekta. "Neva yarın adamın bilgisayarına güvenlik yazımı yenileme bahanesiyle gidecek ve bize o bilgileri depolayacak. Biz o sırada müşteri olarak gideceğiz ki bir şey olduğu an Neva'yı koruyalım onu oradan çıkartalım diye."En azından korunacaktım, bu da bir şeydi. Çünkü sıfatlarına baktığımda sanki bir şey olduğu an beni heriflere vereceklermiş gibi geliyordu.

 

"Plan iyi duruyor. Peki Neva ne alacağını biliyor mu?"

 

Enes kafasını iki yana sallarken bana döndü. "Bu herif, yaptığı tüm mesajlaşma ve konuşmaları saklıyor. Bunun bilgisayarda saklandığına eminiz ki bilgisayarını böyle özel bir yazılımla koruyan insan bilgisayarında başka ne saklayabilir ki? Bize bu konuşmaların saklandığı dosyalar ve satış kayıt listesi isminde ki bir listeyi alman lazım. Bunlar çok fazla önemli bizim için. Ve son bir şey," deyip bilgisayarından bir şeylere bastıktan sonra bilgisayarına bağlı olan flash belekli çıkartıp bana verdi.

 

'Bu ne?' diyerek dudaklarımı oynattığımda ne demek istediğimi Enes anlamıştı. "Bu her şey ortaya çıktığında adamların gözünde suçlu görünmemen ve sana sarmamaları için kullanacağımız şey. Bilgisayara taktıktan sonra içindeki programı yükle. Zaten 5 saniyede yüklenir."

 

Kafamı sallayıp çantamın ön gözüne koydum. "Ayrıca bana güvenlik yazılımında kullandığın kodları gösterir misin?" Çantamdan çıkardığım tabletimi açtım. Klavyeli kılıfta olduğu için laptop gibi kolayca kullanabiliyordum. Soğuktan titreyen ellerim hepsinin dikkatin çekmişti fakat gömleğin kolunu neredeyse parmak uçlarıma kadar çektiğim için morarması dikkat çekmiyordu. Tableti masada kaydırarak ona çevirdiğimde herkes kısaca göz atmıştı.

 

Hatta Vedat bile bakmıştı.

 

"Oha," dedi Enes tabletimi önüne çekerken. "Şu kodları iki satır yazabilecekken neden yedi sekiz satır yazmışsın böyle," dediğinde gülümsemeden edemedim. "Abi bu ne karmaşıklıktır? Senin bunları yazarken nasıl kafan karışmaz? Bunu hacleyememem çok normal kız kodları resmen birbirine geçirmiş. Helal olsun."

 

Kafamı sallayıp tabletimi geri alarak çantama koydum. O sırada ellerimi örten gömleğim geri çekilmiş ve ellerim herkesin dikkatini çekmişti. "Ne oldu sana?" diye soran Yekta anında çantamın üzerindeki ellerimi tutarak kendine çekti.

 

"Buz gibi ve mosmor?" deyip gözlerini bana kaldırdı cevap bekler gibi. Ellerimi hemen geri çekip ne diyeceğimiz bilemediğim için zorlukla yutkundum. "İyi misin Neva?" diye sordu Vedat anlayışlı şekilde. Ona döndüğümde kaşları çatılmıştı. "Bembeyaz olmuşsun nasıl dikkat edemedik," dediğinde Çakır masadan gürültü çıkartarak kalktı.

 

Fakat gözlerin üzerimdeki baskısı ve üşümemin getirdiği kötü hatıralar beni tedirgin etmiş Çakır'ın çıkardığı gürültü korkmama sebep olmuştu. Bu yüzden anında geri çekilip korkuyla ona bakmıştım ama o bana bir şey yapmak yerine masada kendinden uzak kalan klimanın kumandasına uzanmıştı.

 

Bana takılı kalan gözlerindeki şaşkınlık tepkimden dolayıydı. Zorla nefes aldığımda gözlerimi arka arkaya kırparak kendime gelmeye çalıştım. Fakat herkesin gözü üzerimdeyken bu biraz zordu. Çakır kumandayı temkinli şekilde alıp klimayı kapattı ve bu kez ses çıkarmamaya fazla dikkat ederek oturdu.

 

"Tamam o zaman," dedi Vedat hepimize tek tek bakarken. Ortamın havasını düzeltmeye çalışır gibiydi. "Yarın Neva'yı ben götüreceğim lokantaya yakın bir yerlerde bırakacağım, sizde içeriye çoktan girmiş olursunuz. Dışarıda bekliyor olacağım. Herkes kendine dikkat edecek."

 

Masadaki herkes onaylayarak kafa salladıktan sonra gözlerim Yekta'ya döndü. Gözleri bana döndüğü an "Bunları yapacağım tamam ama neden istiyorsunuz o bilgileri?" diye sorduğum da gözleri kısa bir süre Vedat'a kaydı. Fakat hemen anında tekrar bana baktı.

 

"Önce sana bir güvenelim, gerisini zaten öğrenirsin," dediğinde hiçbir şey demeden kafamı tekrar önüme çevirdim. İstedikleri kadar güvenmesinler, ben istedikten sonra çok rahat şekilde öğrenirdim.

 

"Neva?" diye seslenen Vedat beye döndüm. "Seninle iki dakika konuşalım mı?" Olur demek isteyerek kafamı salladım ve çantamı da alarak Vedat'ın peşinden dışarıya çıktım.

 

Kapıdan çıkar çıkmaz yüzüme çarpan sıcaklık rahat bir nefes almama ve rahatlamama sebep olmuştu. Kaldırımda duran iki kişilik masa sandalyeye oturmamı işaret ettiğinde oraya geçtim çabucak. Tüm kaslarım resmen sıcaktan dolayı sevinç içindeydi.

 

Soğuk benim için ölümdü.

 

"Daha iyi misin?" diye sorduğunda gözleri benim üzerimdeydi. Onun gibi masanın üzerinde birleştirdim ellerimi. Kafası sallayarak cevapladım hemen. "Yetimhanede kötü şeyler mi yaşadın?" diye sorması beklediğim bir şeydi. Korkularım onun çok dikkatini çekmişti.

 

Çabuk şekilde kafamı iki yana salladım. Emin olmadığını, bana inanmadığını bakışlarından anlıyordum. "Bak, bana güvenebilirsin. Seni korurum hayatın boyunca. Eğer orada zarar gördüysen söyle cezalarını çeksinler, hatta belki de hala zarar gören çocuklar vardır. Onları kurtarmak istemez misin?"

 

İki yanımdaki saçlarımı kulağımın arkasına koyarak çantamın ön gözünden defterimi aldım. Avucuma dayadığım defterime "Yetimhanede zarar görmedim, orada çocukları kimse dövmüyor. Dövselerdi buna asla izin vermezdim. Benim korkum çocukluktan kalan bir travma," diye yazarak ona uzattım.

 

Okuduklarıyla gözlerine keder bağlanan adam kafasını kaldırıp bana baktı. "Bu travmadan sonra mı konuşmayı bıraktın?" Sorusunu kendisinin de zorlukla sorduğunun fakrındaydım. Fakat bir şeyler öğrenmek istiyordu.

 

Kafamı sallayarak sorusuna cevap verdiğimde benim için üzüldüğünü saklamaya çalışıyordu. "Peki annen?" diye sorusuna devam etti. "Annen seni neden bırakmış biliyor musun?"

 

Sorusu zorlukla nefes almama sebep oldu. Annem benim büyük yaramdı. Geçmek bilmeyen acım sızlayan vicdanımdı. Elindeki not defterime uzandığımda merakla hemen ellerime bıraktı.

 

"Birinden kaçarak beni bıraktığı yetimhaneye gelmiş. Her yeri kan içindeymiş, dayak yemiş ve neredeyse doğum yapmak üzereymiş. Yetimhane müdürü görüp ona yardım etmiş ve beni doğurduktan sonra beni bırakmak zorunda olduğunu yoksa öldüreceklerini söylemiş. Eğer yaşarsam gelip kızımı alacağım demiş. O gün beni bırakıp gitmiş sonrada hiç dönmemiş."

 

Yazdıklarım boğazımı sızlatırken gözlerim çoktan dolmuştu. Fakat defterde yazanları okuyan Vedat benden daha kötü bir hale girdi. Her okuyuşunda dişlerini sıkacak derece birbirine bastırıyordu. Boğazındaki damarlar teker teker ortaya çıkmıştı.

 

Elindeki defteri anında masaya bırakıp bakışlarını kaçırdı benden fakat dayamadı. O kadar çok araka arkaya yutkunuyordu ki onun için tedirgin olmuştum. Bir anda kalkıp gidecekken son anda tuttum kolunu.

 

Bana dönmemiş rastgele bir yerlere bakmıştı. "Bak sonra konuşalım olur mu?" diye sorduğu sırada çantamdan aldığım cüzdanı ve telefonu ona uzatmıştım. Önce uzattıklarıma sonra bana baktığında gözlerinin içinin kıpkırmızı olduğunu görmüştüm.

 

Gözleri öyle kederle bakıyordu benim gibi onunda içi parçalanıyordu. Kafasını sallayarak aldığı sırada parmağımla bir dakika diyerek defterimi aldım. "Buralarda deli bir kadın var, geçen gördüm. Tanıyor musun? Çünkü annem için 'o benim kardeşim' dedi bana."

 

Yazdığım defteri tekrar uzattım. Fakat adamın okurken gerilen suratı beklediğim bir şey değildi. Cümlelerin üzerinde gezen gözleri ile an ve an gerilen sinirlenen suratına şahit oldum. Bu beni o kadar çok tedirgin etti ki ister istemez geriledim.

 

Bu değişim normal değildi...

 

***

 

Vedat hakk

ındaki düşünceleriniz neler?

 

Yekta ve ekip için neler düşünüyorsunuz?

 

ve Neva? sanki daha fazla sırrı var gibi? sizce?

 

 

Bölüm : 10.11.2025 00:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...