@suwiiniz
|
Arkama bakmadan ilerledim. Gelmiş, görmüştüm. Canım yanmıştı. Kendime kızgındım. Kendi lanetimden korkan birisiydim. Ama bu sefer ağlamamıştım. Bütün gece yalnızca durmuştum. Ağlamaya hakkım yoktu. Ağlayamazdım. Ben öyle bir lükse sahip değildim. Ancak adımlarım yavaşladı. Bir kez daha bakmak istedim. Kendi kardeşimi gömdüğüm o yere. Arkamı yavaşça döndüm. Sanki o yerden çıkmış bana koşarak sarılacakmış gibi hissettim. Ama boştu. Gözlerim öyle bir şey görmedi. Tek gördüğüm ölü ruhlara sahip olan bir mezarlıktı. İçimde olan boşluk yine kendini belli etti. O boşluk dolmayacaktı. Çünkü o boşluğu tamamlayan kişi yoktu. Tuttuğum çantamı sıktım. Canım çok yanıyordu. Oysa benim canım yanamazdı. Yanmazdı. Delirmem gerekirdi. Ben ise donuktum. Belki de kabullenmiştim artık. Hiç sanmıyordum oysaki. Derin bir nefes çektim içime. Vedamı etmiştim. Üşüdüğümden giydiğim ince ceketime sığındım. Yaz bitiyordu. Benim sonum yaklaşıyordu. Kardeşime vedamı etmiştim. Belki bu yıl kavuşacaktık. Ölmek istiyor muydum? Cevabım yoktu. Yaşamak istiyor muydum? Cevabım yine yoktu. Sanırım iki dünya arasında sıkışmış nereye seçeceğimi düşünüyordum. Ölmek için çok sebebim vardı ama korkaktım. Korktuğum ise ölmek değildi. Yaşamak için sebebim yoktu. Sadece beni hayata bağlayan bir kaç küçük sebep. Dağılan kafamı toparlamak amaçlı mezarlığa son bir kez daha bakındım. Ardından tekrar yönümü çevirdim ve yürüdüm. Eve kapanacaktım. Sıkılırsam dışarıyı kontrol edecek, kafeye öyle gidecektim. Her yıl olduğu gibi. Kendimi avutmak amaçlı yine tekrarladım. Sadece üç dört ay Çisem. Evde kalacaksın. Yoksa ölürsün. Evet. Kendimi avutmam bile berbattı. Avutmak değil tehtiddi bu. Yoksa ölürsün. Ölürsem ise... Kendime gelmek amaçlı kafamı bir kaç kere salladım. Bitmişti. Oysa biliyordum. Her şey yeni başlayacaktı. Ama şuan düşümek istemiyordum. Delirsem nolurdu acaba? Alayla güldüm. Delirince de kurtulamamıştım ki. Karşımda gözüken otobüs durağına baktım. Delirince daha da beterdi. Bir daha istemiyordum. O haplar hele... Düşüncelerimi kesen sabahın köründe yaşlı bir adamın durakta otobüs beklemesiydi. Adımlarım durdu. Bütün gece soğuk geçmişti ve hala güneş ışıklar yeni vurduğundan hava soğuktu. Bu ellilerinde olan adam ise sabah sabah bu soğukta ne halt ediyordu burada. Amacım kimseye görünmeden defolup gitmekti. Sıkıntıyla da olsa durağa doğru ilerledim. Gördüğüm şey ise bu adamın burda ne halt ettiğini gayet iyi açıkladı. Bir elinde içki şişesi tutuyordu. İçeceğin güne edeyim ama amca. Oflayarak durağın içine girdim. Tipi kaymış dayı ise beni yeni fark etti. Onu hiç takmayarak oturdum. Şuan isteyeceğim en son şey bu kafayla birini çekmekti. Ancak şom ağzımı açmış olmalıyım ki adam oturduğu yerden kalktı. "Sabah sabah sizin gibi biri buralarda ne yapıyor?" İçkili ağzıyla kelime kuramayan adama bakınmadan telefonumu çıkardım. Saat altı buçuktu. "Benim gibi derken." Adama doğru bakındım. Üstü başı kir içindeydi. Ayrıca değişik bir mont giyiyordu. Ve emindim ki o monta kocaman bir goril bile girebilirdi. Belki sıcak tutar diye öyle almıştı. Sorgulamadım. "Sizin gibi güzel bir bayan." Bana doğru bir adım attığında sırıtıyordu. Ben ise amacını öğrendiğimde iğrendim. Cidden bu yaşta böyle işlerle hala uğraşabiliyordu. Takmamaya çalışarak önüme döndüm. Çantamı cidden sıkmaktan kendim delecektim. Niye bu tipler beni bulurdu ki? "Hadi ama. Suratın düşmüş." Bir adım daha attı ve artık leş gibi içki kokusunu soluyordum. "Biraz ister misin?" Elindeki şişeyi salladığında ona döndüm. "Pardon." Gülüşü büyüdü. Ardından gözleri aşağı taraflara kaydığında kendinde işaret ettiği şeyi çok net anladım. Cidden bu tür herifler yaşamamalıydı. Buradan okula giden gencecik kızlar da olabilirdi. Çantamı bir kenara bıraktım. İğrenerek adama baktım. "Defol." Fazla içtiğinden mi neden bilmem ama üzerine bile alınmıyordu. Bana doğru bir adım daha attığında elinde olan şişeyi çantamın yanına bıraktı. "Eminim ki sende seve-" Sözünü bizzat bölen benim tokadımdı. Kafası yana düştü. Gülen yüzü ise donuk bir hal aldı. Benim elim bile acımışken onu düşünemiyordum. Lakin içim hala soğumamıştı. Bana göre şuan burda ölmeliydi. "Ben bir kez konuşurum." Sinirle geriledim. "Şu yaşta yaptığın şeylere bak." Yüzü öyle bir gerildi ki istemsizce bende gerildim. Lakin hala sinirliydim. Bugün zaten kendime olan bir nefretim vardı ve ben bu nefreti onun üzerinden çıkarmadan defolmalıydı. Onu daha fazla görmemek için arkamı döneceğimde ise beklemediğim bir şey oldu. Kolumdan çekilmem ile boğazıma yapışan eller bir oldu. Ani olan şeyle cam mekana bedenim vururken leş gibi içki kokan adam üzerime iyice eğildi. "Bana bak sürtük, seni gebertirim!" Boynumu tutan ellerini çekmek adına ellerini tuttum. Ancak it bütün gücüyle sıkıyordu. Nefes alamadığımda cidden sinirleniyordum. Ve bu sefer geri vites yoktu. Nefes alamadığım halde gülümsedim. Ne kadar gülümsemekse o da. Ardından gözlerimle kendimi gösterdim. Dediğimi bir süre anlamasa da en sonunda anladı. Siniri geçtiğinde ne dediğimi gayet açık anlamıştı. Boğazımda olan elleri gevşedi. İçime derin bir nefes çektim. Zor olsa da konuştum. "Hala istiyor musun?" Adam bana inanmayan gözlerle baksa da içki vurmuş olmalı ki aklı hala ordaydı. Gerilmiş olan yüzü sırıttı. Bende kendimden iğrenerek onun gibi gülümsemeye çalıştım. Elleri benden ayrıldığında eğilerek öksürmeye başladım. Bekle pislik, sonunu ben yazacağım. Nefes nefeseydim kahretsinki. Nefesim kendine geldiğinde adam beni bekliyordu. Gözleri bedenimi süzüyor sonra sırıtıyordu. Kendimi düzelttiğimde bana doğru geldi ama ben anında konuştum. "Birazdan otobüs gelecek. Burası olmaz." Bana yaklaşan adımları durmadı. "Merak etme o işi." Eli bileğimi kavradığında duraktan çekiştirilerek çıkartıldım. Bileğimde olan bu pisliğin izini ben ne ile geçirecektim peki? Adımları hızlı bir şekilde iken ben ne halt edeceğimi düşünüyordum. Neredeyse koşuşturarak ara sokaklardan birine girdik. O ise konuştu. "Bir işim var o yüzden acele et." Beni iki binanın arasına soktuğunda şimdi etmiştim ağzına. İşi varmış. Sokardım bir yerine o işi. Eli beni bıraktığında direk kemerini buldu. Hadi bakalım Çiso. Çekinmeden bu sefer tokatla yetinmedim. Son gücümle yumruğu vurdum. Adam zaten ayakta zor durduğu için yeri boyladı. Ben ise bu sefer karnına bir tekme attım. İt herif. Adam acıyla iki büklüm olduğunda sinirle geriledim. Bu bugün başıma gelmemeliydi. Arkamı döndüğümde sinirim geçmemişti. Ellerim başımı buldu. Bütün gece mezarın başındaydım. Kendime olan nefretim çoktu. Uykusuzdum. Asıl şey ise sinirimdi. Sıçtığımın hayatı her gün leş gibiydi. Bugün ise yine biri beni bulmuştu. Hemde bugün. Bugün önemliydi. Kardeşim benim buradaydı. Onun yanından yeni gelmişken... Sakindim. Yoksa yapacaklarımdan gerçekten korkuyordum. Arkamda bir ses duymam ile- "Geberdin lan!" Kaçmaya çalıştığımda ikimizde çarpıştık. O yere ben duvara çarptığımda kulaklarımı bir metal sesi doldurdu. Gözlerim dehşetle açıldı. Kafamı yavaşça çevirdim. Bir elinin hemen yanında duran bıçakla kısa bir an bakıştık. Beni bıçaklayacak mıydı? Bu sefer içimde dolan canavara karşı koymadım. Yere düşmüş olan adam, bıçağa uzanacağında ayağımla eline sertçe bastırdım. Acıyla bağırdığında acısını kesmek amaçlı bıçağa uzanan ben oldum bu sefer. "Dur!" Bağırması bu sefer korkudan değil, acıdan oldu. Elime sıcak kan geldiğinde delirmiş bir hal alan bedenim kendine geldi. Korkarak yaptığıma baktım. Karnına sapladığım bıçağa bakındım. Ellerimi korkarak çektim. Adam acıyla inliyordu. Ayağımı bastırdığım elinden çektim. Anlamdırmaya çalışarak ellerime baktım. Kan vardı. Ben napmıştım? Adama bakındım tekrar. Acıyla karnını tutuyordu. Delirmiş bir şekilde arkamı döndüm. İçimde olan yaratık hala öldürmem için bağırıyordu. Ben ise yaptığım şeyin etkisinde kalmış şokla kalmıştım. Ne yapacaktım? Kaç dedi içimden gelen bir ses. Adama tekrar baktığımda o koca mont ıslanmıştı. Kandan. Alnında boncuk boncuk ter vardı. Gözleri yarım açık bir şekilde acıyla kıvranıyordu. Nefes almaya çalıştım. Ölecek miydi? Kaç diye bağırdı yine birisi zihnimden. Derin bir nefes aldım. Ancak oksijen ciğerlerimi bulamadı. Ne yapacaktım? Zihnim şokun etkisinden yavaşça ayrıldığında üzerimdeki ceketi hızla çıkardım. Elime bulaşan kanı hızlıca ceketin iç tarafına olabildince sildim. Ardından fermuarı kapattığımda adama son kez bakındım. Kötüydü. Büyük ihtimal dayanamayacaktı. Umursamamaya çalışarak hızla bulunduğum yerden ayrılmak için adım attım. Adam bir şey diyecek gibi oldu ama konuşamadı. Ben ise daha fazla kalmadan hızla iki bina arasından çıktım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Ceketimi sıkıca tuttum. Havanın soğukluğundan donan bedenim şuan yanıyordu. Otobüs durağına dehşetle yürüdüm. Bir tarafım ise hala dönüp öldürmemi istiyordu. Orayı susturmaya çalıştım. Pişman falan değildim. Tek derdim öldürme iç güdümü bastırmaktı. Ölürse eğer hallederdim. Şimdilik bir şey olmamış gibi davranacak, şoku üzerimden atmaya odaklanacaktım. Ne yapacağımı sonra karar verirdim. Kuytu bir yerdi. Bir iki saat içinde belli olacağını sanmıyordum. Hatta günler geçse bile belli olmazdı. Umarım yani. Ne ara geldiğimi bilmediğim durağın yanında kala kaldım. Sakin kalmak amaçlı kaldırıma oturdum. Sıkıntı yoktu. Derin bir nefes verdim. Kendime gelmeye çalıştığım süre ne kadardı bilmiyordum. Ancak beni kendime getiren şey otobüsün gelmesiydi. İyiydim. İyiydi. Bir şey olmamamıştı. Ceketimi sıkıca tuttum. Biraz sarsılsamda oturduğum yerden kalktım. Önümde duran otobüse doğru bir kaç adım attım. Ancak şuan durumum pek iç açıcı değildi. O adam hala ordaydı. Ambulans aramalı mıydım? Hayır dedi iç sesim. Otobüse bindiğimde kendimden haberim yoktu. Otobüs anında hareket ettiğinde zorlukla bir yerden tutundum. Ceketin cebinde olan kartı çıkardığımda aklıma bir şeyi unuttuğum geldi. Ne olduğunu ise asla çıkartamadım. Ancak bir şeyi unutmuştum. Kartı bastığımda otobüse zorlukla baktım. Boş olmasını bekliyordum ancak arka taraflarda oturan bir adam vardı. Göz göze geldiğimde gözlerimi kaçırdım. Sanki birine uzun süre bakarsam daha önce yaptığımı anlayacak gibi gelmişti. Bulduğum ilk koltuğa bıraktım bedenimi. Ayakta zor duruyordum. Aklıma yaptığım olayı halletmem gerektiği geldi. Sıkıntıyla pantolonumun cebinde olan telefonumu çıkardım. Gözlerim isimleri zor bulsa da bir kaç numaradan sonrasında aradığım ismi buldum. Uzun süre çaldı. "Alo." Kulağıma telefonu yaklaştırdığımda ellerimin titrediğini gördüm. Yutkundum. "Alo." "Çisem. Saatin kaç olduğunun farkında mısın?" Kaçtı. Çok olmuş muydu? Ölmüş müydü şimdiye? Umursamamaya çalışarak konuştum. "Kaan." Durdum. Ne diyecektim? "Çisem. Noldu söyler misin artık?" Yutkundum. Sesi uykuluydu, büyük ihtimal ben kaldırmıştım onu. Bir anda diyip kurtulacaktım. "Ben bir şey yaptım." Gözlerimi kapattım. "Senin halletmen gerekecek." Telefondan bir süre ses gelmedi. Ancak konuştuğunda uykulu sesi kayboldu. "Bir dakika bir dakika. Ne yaptın?" Cevap vermek için etrafa bakındığımda ise en arkada oturan o kumral adamı yanı başımda ayakta bulmam ile korkmam bir oldu. Ben yerimde sıçrarken o bana dik dik bakıyordu. "Çisem!" Telefon hopörlürünü kulağımdan uzaklaştırdım. Ardından karşımdaki adama korkarak baktım. Ne yaptığımı görmüş olamazdı değil mi? Kaan'ı daha fazla bekletmeden konuştum. "Atacağım konuma birilerini gönder." Telefonu direk kapattığımda karşımda ki adama bakındım. İçim deli gibi korksa da sordum. "Bir şey mi vardı?" Bir şey demeden yanıma oturduğunda iyice gerildim. Bana doğru döndüğünde belli etmemek amaçlı ona dik dik baktım. Bana doğru eğildiğinde geriliyecektim lakin kolumdan yakalamasıyla durdum. "Belli etmeden ver." Kısık bir şekilde söylemesiyle önde olan şoföre bakındım. Neyi veriyordum pardon? Karşımda ki manyağa bakındım. Bugün herkes beni mi bulmuştu? Korkum yavaşça sinire dönüştü. "Anlamadım." Kolumu bıraktı ancak elini açtığında bir şey vermemi bekliyordu ciddi ciddi. Adamı süzdüm. Gençti. Yirmi beş falan olmalıydı. Beni geren ise gözleriydi. Acayip dik bakıyordu. Simsiyah gözler ise o dik bakışı daha da kötüleştiriyordu. Derin bir nefes verdim ve ellerim ağrıyan kafamı buldu. Bu sefer sakince konuştum. "Bana bak lütfen, rica ediyorum git." Bugün çok manyakla uğraşmıştım ve bir tanesine daha gerek yoktu. Ben daha yaptığım şeyin etkisindeyken hemde. Sıkıntıyla elimi uzaklaştırdım ve kafamı cama döndüm. Manyak herif o kadar koltuk varken gelmiş dibime oturmuştu. Dediğimden sonra ise gitmesini bekliyordum. Telefonuma döndüğümde Kaan'a konumu atmak için mesajlara girdim. Ancak beni engelleyen onun araması oldu. Yanımda ki adama döndüğümde hala bana dik dik bakıyordu. Onun bakışından uzaklaşmak amaçlı açtım telefonu. "Çisem çıkıyorum şimdi, bana direk nerde olduğunu söyle." Telefon sesini bir ihtimal duyar diye olabildiğince kıstım. Ardından mırıldandım. "Konumu ben sana mesaj olarak göndericem birazdan." Olabildiğince gizlemeye çalışıyordum. "Mesaj falan değil sen nerdesin?" "Kaan." Yanımdaki deli manyağa baktım. Hala bana bakıyordu. "Çisem birine mi bir şey yap-" "Kaan!" Kısık sesle bağırdığımda ses kesildi. Derin bir nefes verdim. Ardından bu sefer konuştum. "Yiğit'in yanındaydım. Oraya baktırt." Cama döndüm ve dışarıya bakındım. "Senin gitmene gerek yok onlar anlar zaten ne yapacaklarını." Bütün kızgın, telaşlı sesi geçti. Telefondan bir oflama geldi. Yiğit'in yanında olduğumu söyledğime pişman oldum. Bütün hafta iyi olduğumdan emin olmaya çalışacaktı. "Bütün gece mezarlıkta mıydın?" Yanımda olan adamı bildiğimden artık kapatmalıydım. "Sonra anlatırım. Sen sadece dediğimi yapsan yeter." Normalde inatlaşırdı. Ancak mezarlıkta olduğumu bildiğinden sustu. "Tamam." Telefonu kapattım. İçimde olan o boşluk yine sızladı. Yiğit... Bu sefer ağlamak istedim işte. Ancak yapamazdım. Yanımda oturan adama sinirle döndüm. Hala elini uzatmış bana bakıyordu. "Deli manyak ne duruyorsun hala yanımda!" Olabildiğince şoförün dikkatini dağıtmamaya çalışarak konuştum. Bi tık bağırmış da olabilirdim. Şoföre bakındığımda aynada göz göze geldik. Umursamadan adama döndüm ve açtığı eline vurdum kapatması için. O ise bu sefer sinirle bana doğru eğildi ve vurduğum eliyle bileğimi yakaladı. "Şimdi beni iyi dinle. Bu iş benim için, götüreceğin o heriften daha önemli." Elimi daha da sıktı. "Şimdi ya bir sonraki durakta benimle inersin ya da öbür durakta hiç inemezsin." Sinirlerim cidden bozulmuştu. Ceketi kucağıma bıraktığımda diğer elimle sıktığı elimi tutan bileği bende kavradım. Bende ona doğru eğildim. "Asıl sen beni iyi dinle manyak." Elini sertçe bileğimden kurtardım. "Defolup gitmezsen diğeri sen olursun." Elini kendi elimle birlikte havaya kaldırdığımda kendi elimi ona gösterdim. Silinmeyen kan izlerini güzelce gördü. Ardından elini sertçe bıraktım. Sakin olmalıydım. Bir kişiyi daha öldürürsem cidden delirirdim. Onun tepkisini beklemeden ayağa kalktım. Ardından yavaşça gülümsedim. "Kendi durağımda ineceğim. Yalnız." Korkmasını beklerken o dümdüz baktı. Sanırım elimde ki kanı ufak bir şey sanmış, umursamamıştı. Daha fazla bu manyağı çekemeyeceğimi bildiğim için ilerleyecektim ki ayağını geçememem için uzattı. Bir uzattığı ayağına bir ona baktım. O ise benim bu ifademe yavaşça sırıttı. "Bana bak kaçak hanımefendi. Bu yaşta buralara düşmen yazık olmuş." Beni süzdü. "Lakin ben yaşa bakmam." Ayağını çekti fakat bu sefer geçmeme engel olan ayaklanan bedeni oldu. Bana doğru eğildi. "Şimdi o it herife değil, bana teslim edeceksin." Elini tekrar bana doğru uzattığında ona bakındım. Bir yandan da zar zor yakta duran bedenime destek olmak için bulduğum bir yere tutundum. Ne dediğini zerre anlamıyordum. Tek derdim eve gitmekti. Bir elimi kaldırdım ve gözüne sokarak saymaya başladım. "Bir, bütün gece uyumadım. İki, acayip sinirliyim. Üç, bu gün sabrım çok sınandı. Dört, hiç bir şey anlamıyorum. Son olarak ise beş, bu durakta inicem." O kadar şey saymıştım ki, ayrıca son söylediğimi sesli söylediğimden önümdeki manyak hiç bir şey anlamamıştı. Ancak tam önümüzde olan şoför dediğimi yaptı ve hızla giden aracı anında durdurdu. Manyağın sarsılmasını fırsat bildim ve bende onu ittirdim. O geriye doğru düşerken gördüğüm kadarıyla tutunmuştu fakat ben hızla otobüsten inmekle meşguldüm. Arkamdan bir bağırma duysam da deli gibi koşturdum. Hayır herkes beni nasıl buluyordu ya. Arkamı döndüğümde otobüs tekrar hareket etmişti. Rahat bir nefes verdim ve yavaşladım. Kurtulduğum için bugün ilk defa sevinecektim ki arkamdan o sesi duydum. "Bittin sen kaçak!" Arkamı döndüğümde tekrar durmuş otobüsü ve kapıdan inen o manyağı gördüm. İnmiyordu pardon. Resmen atlamış ve bana doğru koşuyordu. Her şeyi boşverdim ve bende koşmaya başladım. Bugün artık evime varabilir miydim lütfen? Hızla bir sokağa döndüm. Ardından başka bir sokağa daha. Deli gibi koşuyordum ve bu iyi değildi. Hala arkamda mı diye bakacağımda ise... Acıyla yere düştüm. Diz kapağım acayip sızlıyordu. Acıyla gözlerimi kapattım. Kırılmış olamazdı değil mi? Ceket neredeydi? Şuan ceket umrumda değildi gerçi. Avuç içlerim ayrı bir yanıyordu fakat asıl acı sol dizimdeydi. Gözlerimi açtığımda ilk ellerime baktım. Bir tanesi soyulmuştu ve kanıyordu. Diğerinde yalnızca çizikler vardı. Diz kapağıma bakmaya ise korkuyordum çünkü pis acıyordu. Yanıma doğru koşan beden durduğunda nefes nefeseydi. Onu umursamadan doğrulmaya çalıştım. Dizim acıdığında ise dişlerimi sıktım. Gözlerim acıyan yere kaydığında ise içimden küfrettim. Pantolonum yırtılmış, dizim kanıyordu. Gözlerimi kaçırdım. İyi halt yemiştim evet. Dizimi de kendim mahvetmiştim. Harika. "Kaçacak yer yok ver şim-" "Lan yeter!" Acıyan diz kapağımdan niye kendimi sorumlu tutuyordum ki? Hepsi bu manyağın suçuydu. Sinirlerim artık tavandı. Sabah sabah başıma gelmeyen kalmamıştı. "Bütün manyaklar toplanıp beni mi buldunuz bugün!" Bana anlam veremeyen bir bakış attı. Fakat o da sinirli olmalı ki sinirini yatıştırmak ister gibi gülmeye başladı. Gözleri dizime denk geldiğinde ise gülüşü donuklaştı. Bir süre baktı, ben ise sakin kalmaya çalışıyordum. "Kötü olmuş." Gözleriyle dizimi işaret etti. Bu sefer ise sinirle sırıtan bendim. Fakat gülsemde sinirim geçmedi. Gülüşüm aniden soldu. "Bana bak seni gebertmeden defol git yoksa cidden bug-" Ofladı. Karşımda resmen ofladı ve o da nefesini düzeltmek amaçlı yanıma oturdu. Cidden yanıma oturdu hemde. Bana doğru baktığında bir kez daha simsiyah gözlerle karşılaştım. Cidden siyahtı. Koyu kahve falan değildi bu. "Şimdi kaçak hanımefendi." Ellerini zemine koydu ve bedenini destekledi. "Aras seni güzel korkutmuş ama malı bana verirsen, seni bizzat ben korurum ve herkes bilir ki Aras bana karşı gelmeye cesaret ede-" "Pardon." Sözünü şak diye kesen elbetteki bendim. Çünkü hiçbir halt anlamıyordum. Nefesim yavaş yavaş düzene girmiş ama acım artmıştı. "Ne Aras'ı, ne korkması, ne malı?" Bu sefer o da bana ilk defa ciddi ciddi baktı. Sonra sırıttı. "Yemezler bayan kaçak. Şimdi malı ver ben de kendi yoluma gideyim." Sıkıntıyla soludum. Hala mal diyordu deli manyak. Bende onun gibi yaptım. "Yeter artık bay manyak. Ya adam akıllı derdini anlat ya da sinirlerimi daha fazla bozma." Dediğim şeye hafifçe sırıtsa da artık onunda aklının karıştığını görebiliyordum. Yavaşça elini kaldırdı ardından beni işaret etti. Ardından benim gibi saydı. "Bir, saat sabah yedi de otobüs. İki, ceket." Yerde olan ceketimi işaret etti. "Üç, içki. Dört, mal cekette olacak ki elinden hiç bırakmıyorsun." Derin bir nefes verdi ve bu sefer eliyle beş yaptı. Gözleri bacağımı buldu. "Beni bu kadar zahmete sokan ise yine sensin." O kadar şey saymıştı ama ben hala anlamamıştım. "Yani?" Benim aptallığıma delirecek olamlı ki ayaklandı. Ardından derin bir nefes çekti. "Yani, uyuşturucu sende." Elimden düşen cekete ilerlediğinde şaşkınlıkla kalakaldım. Her şey yerine oturdu. Öldürdüğüm adamın sabah sabah orda olması. İçki. O saçma ceket. Dehşetle bu sefer kanı sildiğim kendi ceketime baktım. Manyak ise ona doğru eğildi. Ceketi eline aldığında bağırdım. "Ceketi bırak!" Beni umursamadan ilk ceplerine bakındı. Ceplerde bişey çıkmayınca fermuarı açacağı belliydi. Ayağımı yok saymaya çalışarak kalkmaya çalıştım. Ancak acıyla yere düştüğümde o bana bakındı ve bir kaç adım uzaklaştı. "Yemem merak etme." Eli fermuara gitti. "Sadece alıp kendi işime..." Lafı yarıda kesildi. Gözlerimi sıkıntıyla kapattım. Derin bir nefes verdim. İşte şimdi ayvanın en güzelini yemiştim. Elimde kalan izi gösterdiğimde umursamamış olabilirdi ancak o kadar kanı gördüğünde umursamayacak değildi. Gözlerimi araladım. Tam karşımda elinde tuttuğu cekete bakıyordu. İfadesinde korku yoktu. Sadece, sanki bunu beklemiyor gibiydi. Dizimin acısını yok saymaya çalıştım. Ellerimle zor bela güç alarak ayağa kalktım. Hala kanın olduğu noktaya bakıyordu. Bir adım attım. Dizim sızladı, lakin ceket artık daha önemli bir öncelikti. Bir adım daha attığımda acıdan yerimde kıvrandım. Manyak ise beni fark etmesiyle gözlerini yeni çekebildi. Bana şaşkınlıkla bakıyordu. Umursamadım. Tanımadığım birine açıklama falan borçlu değildim. Bir adım attığımda ceketi göz hizasından aşağıya indirdi. Eli başını bulduğunda bana bakıyordu. Ben ise zorlukla bir adım daha attım. Ancak geri kalan adımları benim yerime o tamamlayarak dibime girdi. Ben böyle bir şey beklemezken daha da ileri giderek kolumdan yakaladığı gibi beni kendine çekti. Yüzlerimiz neredeyse birbirine yapışacağında ben cidden ne olduğunu anlamıyordum. Bu manyak beni öpmezdi değil mi? Kokumu içine çektiğinde şaşkınlıkla kaldım. Sonunda ise kan beynime sıçradı. Hızla elinde tuttuğu ceketi tuttum ve onu son gücümle itekledim. "Delirdi-" "Sen değilsin." Benden hızla uzaklaştığında elleri kafasını buldu. Sanırım sinirleriyle oynuyordum. Umrumda değildi. Ceketi almıştım. Kısaca artık gidebilirdim. Gitmek için bir adım atacaktım ki... "Teslimatçıya ne yaptın." İçimden küfrettim. Nerden anlamıştı? Tepkisini ölçmek amaçlı ona bakındım. Fakat oldukça sinirliydi. Tamam. Sakinim. Sıkıntı yok. Rol yap Çiso. "Ne teslimatçısı bu kan beni-" "Yalan söyleme!" Bağırmasıyla geriledim. Tamam içimi korku sarmaya başlamamış değildi. Role devam. "Yalan falan söylemi-" Bana doğru öfkeyle geldiğinde geriledim lakin o sakin kalmakta oldukça zorlanıyordu. Eli havaya kalktı fakat bana değil kendineydi. Burun kemerini sıktı. Sakin kalmaya oldukça çaba sarf ediyordu şuan. "Benim sinirlerimle oynamayı bırak kaçak." Ceketi tuttuğum elimi sıkıca tuttu ve havaya kaldırdı. Ceket gözümün önünde sallanırken bağırmak istemez gibi sakin konuştu. "O durakta teslimat eden kişiye ait yarısı boş alkol şişesi vardı." Anladığımda gözlerimi kendi aptallığıma kapattım. "Ancak sen zerre alkol kokmuyorsun." Elimi sertçe bıraktığında geriledi. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Bir şekilde sıyrılmam gerekiyordu şuan. "Şimdi asıl soru şu. Şişe orda olduğuna göre, sahibi nerde?" Gözlerimi araladım. O siyah gözler artık korkunç bir kabus gibiydi. Her bir ifademi izliyordu. Ben ise sakin kalmaya çalıştım. Boğazımı temizledim. İfademi hiç bozmamaya çalışarak konuştum. "Şişe ben geldiğimde ordaydı. Sahibi yoktu. Şimdi gidebilir-" Sertçe kolumu kavradığında beni kendine çekti. Dizim acıyla sızlarken o sözümü bölerek konuştu. "Eğer bir kez daha yalan söylersen seni mahvederim!" Siyahlar çok netti. Ancak bu sefer ben de tavrımı koyacaktım. Bu tarz saçmalıklarla daha fazla uğraşmak istemiyordum. Otobüste olduğu gibi kolumu tutan elini bu sefer ben sertçe tuttum. Ardından alayla sırıttım. "Manyak." Artık adı bende Manyak'tı. Daha da sırıttım. Ne kadar da yakışmıştı ismi. Elini kolumdan kurtardım. Ancak onu tutmayı bırakmadım. "Denemekle kalırsın." Bileğini bırakacaltım ki o bana adım attı. Sinirden delirmek üzereydi. Ama o da beni taklit ederek konuştu. "Kaçak." Sanırım ikimizde birbirimize mükemmel isimler bulmuştuk. Ona gülümseyersek baktım. Tehtidini edebilirdi. "Şimdi şöyle yapıyoruz." Elini tuttuğum elime uzandı ve ikimizi de ayıran o oldu. "Sen bana adamın yerini söylüyorsun. Ben de susuyorum." Bir adım daha attı. "İkimiz de kazançlı olu-" Onu kendimden ittirerek uzaklaştırdım. Hiç öyle bir niyetim yoktu. Kusura bakma artık Manyak. Gülümsememi bozmadan kafamı olumsuzca salladım. Sinirleriyle cidden oynuyordum. Derin bir nefes verdi. "Ben adam falan bilmiyorum." "Bak." Bana doğru eğildi. Ciddi bir konu anlatıyormuş gibi sinirini geri plana attı. "O mal milyonlar değerinde." Ciddi miydi bu? Hayır gerçekten şimdi bir uyuşturucu için milyonlar mı vermişti? "Yani?" Şuan yüzüme, kafamı patlatmak ister gibi bakıyordu. Açık olmak gerekiyorsa ürpermemiş de değildim. O gözler, insan ruhu çekmiş misali simsiyahtı. "Yani, o bana lazım." Dizimi zorlayarak biraz uzaklaştım. Ardından tekrar sırıttım. "Bak eğer bağımlı falansan sana diyeceğim daha uyguna da kafa yapan uyuş-" "Lan sikerim böyle işi!" Bana doğru geldi. İki kolumdan da tuttuğun da resmen üzerime eğildi. Sanırım korkmam gerekiyordu ama gerek duymadım. Sonuçta katilim de mi? O benden korksun. "Sen anlamıyor musun kızım! Benim ona Aras'tan önce ulaşmam lazım!" Bedenimi sarstığında bende sinirlenmeye başlıyordum. Uzaktan da bağırabilirdi. Kolumu daha fazla sıktığında bu sefer ben de sinirle onu ittim. "Ulaş o zaman! Bana ne soruyorsun!" Bedeni uzaklaştı lakin o gözler yalan söylediğimi, salağa yattığımı çok güzel anlıyordu. Sinirden güldü. "Sen değil misin öldürdüğün adamı temizletmek için yanımda adam ça-" Alayla kahkağa attım. O benim bu deli halime daha da sinir olurken ben aniden ciddileştim. Yeterdi artık. Eve gidecek, kurtulacaktım. Bugün fazlasıyla yetmişti. "Manyak. Kendi işine beni bulaştırma." Derin bir nefes verdim ardından ayağımı yok saymaya çalışarak geriledim. Ceketi sıkıca tuttum. Beni salsındı artık. Ve tabi ki öyle bir şey olmadı. Kolumdan tekrar yakaladığında dizimi umursamadan yürümeye başladı. "Beni delirtmeden o adamın yanına götürüyorsun!" Acıyan dizimle yerimde kıvranıyordum. Açıkcası şuan ne dediği falan umrumda değildi çünkü resmen tek ayak üzerinde koşuyordum. Birkaç kere kolumu kurtarmaya çalıştım o ise yalnızca söylendi ve daha sıkı tuttu. Resmen delirmiş bir Manyak'tı şuan. Can acıma daha fazla katlanamadığımda son gücümle kolumu çektim. "Yeter!" Sarsılarak ayrıldık. Bana sinirle döndü. Ancak sinirlenmiştim artık. "Kaça-" "Sakın!" Elimi kaldırdım ve tehtid edercesine konuştum. "Eğer bana bir daha dokunur-" "Ne yaparsın!" Bağırdığında sözüm yarıda kesildi. İkimiz de patlamak üzere olan bombalar gibiydik. Ancak benim sakinleşmeye niyetim yoktu. "Seni mahveden ben olurum!" Sinirine karışık güldü. Fakat yumruk olan ellerinden kendini zor tuttuğu aşikardı. "Ne o beni de mi öldürürsün?" Ellerim kafamı buldu. Sakin olmalıydım. Sakindim. İyiydim. Böyle olmayacaktı. Ciğerlerimi temiz hava ile doldurdum. Düşün Çiso. Düşün. Bu Manyak'dan derhal kurtulup kendime gelmem lazımdı. Yoksa cidden başımıza bir iş açacaktık. "Gidiyoruz!" Elimi tekrar tuttu sertçe ama ben ayrıldım. Tekrar bağıracağında ise ona izin vermeden konuştum. "Tamam!" Yüzüne baktım. Ben onu değil resmen o beni öldürecekti. "Tamam." Gerilen yüzü değişmedi. "Ne tamam?" Sıkıntıyla soludum. Aklıma ise çoktan güzel şeyler gelmişti. "Söyliyeceğim." Yüzü biraz olsa gevşesede o gözler de hala bir katil gözü vardı. Yutkundum. "Mezarlıkta. Oradayken geldi sataştı." Yalanıma devam ettim hiç ifademi bozmadan. "Kafasına vurdum. Bayıldı. Uyanmıştır belki, bilmiyorum." Yalan söyleyip söylemediğimi anlamak için ince ince bakıyordu her ifademe. Ancak pek inanmamış olmalı ki bana yaklaştı. "İyi, birlikte öğreniriz o zaman uyanmış mı uyanmamış mı?" Anında geriledim. "Olmaz." Siniri hala geçmemişti ancak ben oraya gidecek değildim. Sorgulayan bir ifadeyle bana baktı. "Ne olmaz?" Dizimi gösterdim. Hadi bakalım, kendimi biraz acındırmalıyım şuan. "Dizim kötü. Pansuman ge-" Sinirini yatıştırmak ister gibi gülmeye başladı. Bir yandan da yüzüme bakıyordı. "Benim buna inanmamı bekliyor olamazsın değil mi?" Dümdüz bir suratla ona baktım. Masum, dizi acıyan kız ifadesi yeterdi bu kadar. Daha fazla cidden çekemeyecektim. Bunalmış, boğuluyor gibiydim artık. Canım zaten yanıyordu. "Başka şansın var mı?" Gülen yüzü sabit bir hal aldı. Ben ise devam ettim. Cebimde olan telefonumu çıkardım. Ardından saati önüne tuttum. "Belki de o düşmanın olan Aras şüphelenip çoktan oraya gitti ve malı buldu bile." Telefonu kapattığımda siyahlara dik dik baktım. "Vakit nakittir sonuçta." Yüzü tekrardan gerildi. Sinirleniyordu. Sanırım bu Aras her kimse cidden epey araları kötüydü. "Çoktan adamların temizledi bile." Dediği şeyin kesinliğini ben bile bilmiyordum. Tek umudum ona yanlış tarif etsem bile Manyak gitmeden adamların cesedi temizlemesiydi. "Sen o olayı yanlış anlamı-" "Yeter! Birlikte gidiyoruz bu kadar." Bana doğru geldiğinde aceleyle atladım. "Telefon." Dediğim saçma kelime ile yüzüme bakındı. Ben ise konuştum. "Telefon numarımı al. Eğer yalansa beni bulursun. Mal ile aynı fiyatı öderim." Bunu beklemiyor olmali ki duraksadı. Düşünmesine fırsat verirsem olmayabilirdi. "Vaktin az Manyak, acele et. Ayrıca bir sakat ile oraya gitmen uzun sür-" "Telefon numaranı söyle." Cebinden kendi telefonunu çıkardığında neşeyle sırıttım. Düşünmeye kendinin de vaktinin olmadığını sonunda anlamıştı. Malı ne kadar kıymetliyse artık. Siyahlar benden sonunda ayrıldı ve ekrana döndü. Cidden gözleri korkutucuydu. Kendi telefonumu verdiğimde beni çaldırdı. "Kaydedersin." Beni kendisi kaydettiğinde mırıldandı. "Kaçak." Kafamı salladım. "Tabi. Manyak..." Yüzüme baktı. Ardından yavaşça geriledi. "Yalansa, benden kaçmak için delik aramaya başlasan iyi olur Kaçak." Haifçe sırıttım. Arkasını dönüp adımladığında bende ona seslendim. "Her deliğe bakacak kadar manyak olamazsın, Manyak." Bana kendince el işareti verdiğinde sokağı döndü. Derin bir nefes verdim. Atlatmıştım. Bitmişti. Kendimde fark ettiğim ile anında ifademi düzelttim. Ben niye gevşek gevşek sırıtıyordum şuan. Kendime gelmek amaçlı elimle yüzümü olabildiğince düzelttim. Aceleyle adımlamaya başladım. Gitmişti, e bir zahmet bende gideyimdi artık. Bir yandan de telefonumu çıkardım. En son çağrıda yabancı o numarayı gördüm. Kaydetmeme gerek bile yoktu. Hemen altında olan Kaan'ı aradım. Birkaç çalmadan sonra açtı. "Kaan, hallettim de. Telefondan bir süre ses gelmedi. "Çisem hala arıyorlar adamı." Bu sefer net konumu direk söyledim. "Otobüs durağının sağında kalan ilk sokaktan ikinci apartamların arasında." Ses gelmediğinde adrese kendinin gittiğini koşmasından duydum. Sıkıntıyla nefes verdim. "Kaan, orda değilsin değil mi?" Nefes nefese konuştu. "Gidiyoruz Çisem. Merak etme bende." Adımlarım hızlandı. Dizim acıyordu ancak bir an önce eve gitmek ordan da Kaan'ın yanına geçmem lazımdı. Cidden gitmişti. Ofladım. "Tamam ama acele etseniz iyi olabilir, ben de yetişmeye çalışıcam." Koşturma sesi kesildi. "Sakın. Gelmiyorsun. Yarım saat sonra hallolmuş bil. Sonra konuşacağız her ne yaptıysan." Telefon aniden yüzüme kapandığında anlam veremedim. Adımlarım ise dedikleri ile yavaşlamıştı. Yarım saat. Çoktu. Belki de değildi. Mezarlığa bakması ne kadar sürerdi. Büyük bir mezarlıktı. Ancak iş bitmezse başka yerlere bakmaya çekinmezdi. Her deliğe bakacak bir Manyak'tı sonuçta. Onu oyalama işi bana düşerdi. Adımlarım hızlandı. Büyük ihtimal onu yakaladığımda sinir küpü bir şekilde olacaktı. Umrumda değildi. Önemli olan Kaan'ın yakalanmadan işi halletmesiydi. Gördüğüm çöpe doğru ilerledim. Sorgulamadan telefonumu yere fırlattım. Kırılan ekranı umursamadan elimle telefonu aldım. Yalnız ekran değil bir kenarı da çatlamıştı. Doğruca çöpe attım. Eğer Kaan erken bitirir de ben gitmeden haber verirse o Manyak ile yüz göz olamazdım. Ceketimi sıkıca tuttum. Hepsi onun yüzünden olmuştu zaten. Üzerime giysem bu kadar dikkat çekmeyecekti. Kan aklıma geldiğinde giyemeyeceğimi anladım. Oflayarak adımladım. Dizimin sızısı artık önemli değildi. Başıma bugün mükemmel işler aldığım için. Öncelikler artık onlardı. Eve doğru adımlarken bulduğum birinden telefon rica edip Kaan'ı tekrar aradım. Bir kaç kere arasam da ulaşamadığımda canım sıkılmıştı. Karşımda olan kadın da beni beklediğinden daha fazla aramayıp, teşekkür ederek telefonu geri verdim. Açmamıştı. Neden? İçimi sıkıntı kapladı. O Manyak bulmuş olamazdı değil mi? Bu sefer aceleyle eve doğru ilerledim. Evden bir şekilde ulaşacaktım. Belki numara yabancı diye açmamıştı. Evin sokağına ulaştığımda içimde bir gariplik vardı. Dizim pis sızlıyordu. Umursamadan eve doğru geçeceğimde bir adam benim binama giriş yapıyordu. Kaşlarım çatıldı. Bu mahalleden değildi. Daha önce görmemiştim. Ardından bende girdim. Elinde bir kağıtla etrafa bakınıyordu. İçimi sıkıntı kapladı. Kaan'ın adamlarından biridir diye düşündüm. Ama değildi. Huyundan belliydi. "Birine mi bakmıştınız?" Bakışları beni buldu. Yavaşça beni süzdü. O an anladım ki bu Kaan'ın kesinlikle adamı değildi. "Çisem Hanım'a bakmıştım. Tanıyor musunuz?" İyice gerildim. Ancak belli etmeye gerek yoktu. Asansöre doğru ilerledim. O zaten benimle birlikte geliyordu. Kafamı olumluca salladım. "Evet." Adam ite benzer bir şekilde sırıttı. "Hangi katta acaba?" "Komşumdu kendisi." Asansör geldiğinde içeriye girdim. Adam da gireceğinde tam önüne dikildim. Elbetteki bu tarz numaralara pek inanmıyordum. "Evini gösterebilir misiniz?" Kafamı olumsuzca salladım. "Maalesef." Adam bir onu içeriye almayışıma bir de yüzüme bakındı. Derin bir nefes verdim. Bıkmıştım. "Kendisi taşındı iki gün önce" Adamın yüzü bir anda değişti. Sırıtışı kayboldu. Bende üzülmüş gibi surat büzdüm. Ardından konuştum. "Siz ne için gelmiştiniz. Gelirse ben ona iletirim." Asönserden yavaşça uzaklaştı. Ne cevap vereceğini bulamadığında mırıldandı. "Gerek yok. Siz yeni ev adresini vere-" "Bilmiyorum." Ani cevabımla yüzüme bakındı. Benim ise işim vardı. Artık defolup gidebilirdi. "Müsaadenizle." Kapıyı kapattım. Ardından beşe bastım. Cidden beni uğraştıracaklardı. Yakamı bir bırakmamışlardı. Bu adam kimdi bilmiyordum ama beni bulmasalarda olurdu. Beşinci kata geldiğimde merdivenlere yöneldim. Bir kat aşağıya indim. Ne olur olmaz bu da küçük bir önlemdi. Kapıyla bakıştığımızda derin bir nefes verdim. Anahtarımı ben kim bilir yine nerde unutmuştum. Kapının yanında olan saksıma eğildim. Altında olan anahtarı çıkarttım. Eve girdiğimde her şeyi bir kenara attım. Sızlayan dizimin çağresine artık bakmalıydım. Doğruca lavaboya gittim. İlk elimi güzelce yıkadım. Ardından pansuman eşyalarını alıp salona geçtim. Pantolonumdan kurtuldum. Baya kötüydü. Canım acıya acıya güzelce sardım. Üzerime yeni kıyafetleri de giydim. Sonrasında direk bilgisayara ilerledim. Kaan'a buradan ulaşmaya çalışacaktım. Defalarca kez farklı uygulamalardan mesaj attım, aradım. Sonuç ise sıfırdı. Bakmıyordu. İçim bir kötü oldu. Başına bir şey gelmiş olamazdı değil mi? Dakikalar geçti. Geri dönüş ise asla olmadı. İstemsizce içimde bir korku oluştu. Başına bir şey gelmiş olabilir miydi? En sonunda ise dayanamadım. Bir şey yapmam lazımdı. Oraya gitmeli miydim? Sakın demişti Kaan. Bilgisayara baktım. Şimdi ise bir şey demiyordu. Bu da demek oluyordu ki gidebilirdim. Sonuçta bir şey dememişti de mi? Kendimce bahanemi uydurduktan sonra hızla kendi odama doğru ilerledim. Aklıma gelen ile ise geri oturma odasına ilerledim. Her şeyden önce bir şeyden kurtulmam lazımdı. Yere fırlattığım ceketi kaptım. Artık başıma iş açamayacaktı. Lavobaya girdiğimde duşa kabini açtım. Ceketi oraya attım. Mutfağa gittiğimde ise lavobaya geri elimde çakmakla dönmüştüm. Buralar birazdan alev alacaktı. Hiç düşünmeden kanla boyanmış yere çakmağı yaktım. Bir süre ateş almadı. Sonrasında ise... Keyifle önümde olan görüntüyü izledim. Ceket gözlerimin önünde yandı. Kanlı noktanın yanışını her bir saniyesiyle izledim.En sonunda ise hala kısım kısım yanan ceketin üzerine su açtım. Bir cazırdama sesi koptu banyoda. Bu iş hallolduğuna göre artık gerçekten endişelenebilirdim. Çünkü hala Kaan aramamıştı. Odama ilerledim. Üzerime giymek için yeni bir ceket aldım. Kapıya doğru gittim. Son bir defa daha bilgisayara baktım. Çıktığımda bana geri dönüş yaparsa ulaşamazdı. Ancak ses soluk yoktu. Belki bir saat bile geçmişti. Adam hallolsun, Kaan'a ulaşayım gerisi önemli değildi. Şuan ise ikisinden de haber yoktu. İçimde olan sıkıntıyı daha fazla bastıramadım. Gidiyordum. İçimde kötü bir his vardı ama umrumda değildi. Çünkü artık cidden merak ediyordum. Kapıya yöneldim. O sırada yere düşürdüğüm anahtarı almaya çalışıyordum. Bu artık yedekti ve kaybedersem yedeğin yedeği yoktu. Kapıyı açtığımda yerden kalkıyordum ki beni bir çift ayak karşıladı. Karşımda olan ayaklara baktım. Doğrulduğumda o ayaklar bir bedene bağlandı. Kaşlarım çatıldı. Bu şuan her kimse gerçekten zengindi. Ayakkabıları, pantalonu kesinlikle markaydı. Benim derdim ise böyle birinin benimle alakasıydı. En sonunda gözlerim o yüzü buldu. Benden uzun bir beden ve... Allah'ım sana geliyorum. Nutkum tutulmuştu. Çünkü karşımda resmen bir model, pardon bir sanat eseri vardı. Karşımda olan adam yavaşça gülümsedi. Ben o gülümsemeye ölür- Ne diyordum ben ya. Sapsarı saçları, mükemmel yüzü ve daha bir çoğu. Gözlerim bedenine kaydı ve bir kaç adım geriledim. Kolları arkasındaydı. Adam daha da gülümsedi. Kurban olduğum sen kimsin ve benim kapımda ne halt ediyorsun? Görünüşünü boş verdiğimde aklıma asıl sorular doldu. Kimdi ve neden buradaydı? Şaşıran yüzüm gerildi. "Kimsin?" Yavaşça geriledim. Elimde tuttuğum anahtarı sıktım. Adam daha da sırıttı. Ben ise o sırıtmada olan korkunçluğu yeni yeni gördüm. Yakışılılığı cidden cezbediciydi. Bütün gerçekleri saklıyordu. Bir adım attığında artık evimdeydi. Korku tohumları içime düşmemiş değildi. "Taşındığınızı sanıyordum." Yutkundum. Sıçayım böyle işe. Yine de ben de onun gibi gülümsedim. Kusura bakma bay yakışıklı sarı ama kendimden ödün veremem. Korksam bile. "Bay yakışıklı sarı." Gülümsemesi büyüdü. İt herif yakışıklı olduğunu biliyordu da. "Yanılmışsınız. Buralardayım." Kafasını olumluca salladı. Benim gözüm ise hala ellerindeydi. Arkasında ne saklıyordu? Ayrıca o adamın patronu bu muydu? Bana adres sorduğuna ve bende yanlış adres verdiğime göre kesinlikle oydu. Asıl soruyu sordum. "Ne için gelmiştiniz?" Bir adım daha attığında yanıma doğru geliyordu. Şikayetim yoktu şuanlık. En sonunda ise arkasında tuttuğu ellerinden birini çıkardı. Benim ise gülen suratım yavaşça soldu. Elinde olan kartı salladı. "Kimliğiniz Çisem Hanım." Kendi kimliğime baktım. Ardından mırıldandım. "İyi de benim kimliğim çantamda ol-" Kendi sözümü bitiremeyen bendim. Aptallığımla gözlerimi kapattım. İşte şimdi yanmıştım. "Evet. Kimliğiniz çantanızdaydı." Gözlerimi araladığımda diğer elini de arkasından çıkarmış, çantamı sallıyordu. O an aklıma diğer kötü ihtimal geldi. Kaan... Ona bir şey yapmış olabilir miydi karşımda ki her kimse? Bana doğru bir adım daha attı. "Çantanız ise..." Duraktaydı. Lanet kafam onu unutmuştu. Anahtarımı da kaybetmemiş çantamda unutmuştum. Aptaldım. Otobüs durağında cinayet işleyip sonra çantamı unutacak kadar aptaldım işte. Manyak herifin adamı mıydı bu yakışıklı sarı şey? Yakışıklılığı o Manyak yüzünden artık hiç iç açıcı değildi. Sinirle elinde tuttuğu çantamı aldım. Kimliğime de uzanacağımda yukarı kaldırdı. "Konuşmayalım mı Çisem Hanım?" Sinirle soludum. "O Manyak'a söyle bana adamını değil kendisi gel-" Sözümü ilk defa sesini yükselterek böldü. "Yo yo yo. Yanılıyorsunuz." Bana doğru eğildiğinde elime kimlik kartını kendisi bıraktı bu sefer. Ardından bir adım geri uzaklaştı. Derin bir nefes verdi. "Ben kimsenin adamı olmam." Ne? Anlamıyordum. Kafam karman çorman olmuştu. Kaan yoktu. Manyak oraya gitmişti. Çantam ordaydı. İyi de o ikisiyle alakası yoksa bu taş adam kimdi? Sorgulayan bir şekilde ona baktım. Tanıdık değildi. Bu sefer ona doğru ben adım attım. "Kimsin sen sarışın?" Bana doğru eğildi. Ve yine çok güzel güldü. Ardından bir elini tanışmak amaçlı öne doğru uzattı. Gözleri yüzümü sanki vereceğim tepkiyi en ince ayrıntısıyla izlemek ister gibi detaylıca izliyordu. Karşımda olan kişinin isminden bu yüzden çekindim işte. O ise hiç çekinmeden fısıldar gibi söyledi. "Aras. Aras Altan..." ... |
0% |