Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm

@suwiiniz

"Ya, lütfen."

Ağlar gibi bir ifade takındı kız. Ama iki adamın da hiç umurunda olmadığını anlamış olacak ki geri ifadesini düzeltti ve sinirle onlara baktı.

"Öyle bir şeye asla izin vermeyeceğimi biliyorsun. Kafe diyorum sana."

Kaan, babasının cevabını onaylıyor gibi kafa sallayıp ona baktı. Çisem yüzünü buruşturdu. Cidden bu iki adamı anlayamayacaktı.

"Kafe'de ne yapmamı bekliyorsunuz ki?"

Selim daha fazla dinlemek istemez gibi ayaklandığında Çisem bu işin olmayacağını artık anlamış olmalıydı.

"Uyuşturucuya bulaşmamanı, kafanı içkiyle bozmamanı ve daha bu yaşta aklından o düşünceleri silmeni istiyoruz."

Konuşan Kaan'a boş boş bakındı Çisem. Onun izin vermeyeceği zaten dünden belliydi. Bu yüzden tek umudu Selim amcasıydı. Hafifçe gülümsedi ve o da oturduğu yerden kalkıp adamın yanına ilerledi.

"Selim amca. Bak uyuşturucu olmaz, içki ile de kafayı bozmam, yaşım ile ilgili olan konuya hiç değinmiyorum."

Kaan arkalarından ofladığında Çisem ona dil çıkarmakla yetindi ve sırıtarak Selim'e döndü. Selim ise bu konuda kesin ve kararlıydı. Yanında bir deli kızı varken ona kafe açmak bile mantıklı gelmezken Çisem'in istediği... Sakince ona doğru döndü.

"Kaç kere o yere gittin."

Çisem'in bu soru ile sırıtan yüzü düştü çünkü konun nereye gideceğini çok iyi biliyordu. Kafasını eğdiğinde ellerini kaldırıp altı yaptı. Selim'in kızmasını bekledi ama o aksine güldü ve kıza yaklaşıp sordu.

"İkisinde Kaan seni bütün gece aradı ve sen neredeydin?"

Çisem derin bir nefes verdi.

"Birinde adamın birinin yanı-"

Selim dinlemek istemez gibi mırıldandı.

"Diğeri?"

Çisem ona sinirle baktı. Bilerek yapıyordu. Vazgeçmesi için. Ama hayır vazgeçmeyecekti.

"Tuvaletin birisinde uyuyakalmışım."

Kaan bu cevap karşısında sırıtarak kıza baktı. Cidden kafası gidince tamamen farklı birisi oluyordu. Ve bu iş yaştı. Babasının asla öyle bir şeye izin vermeyeceğini biliyordu.

"İki kez de yaşın yetmediği ve içeriye alınmadığın için ne yapmıştın? Ben tam hatırlayamadım."

Çisem'in kafası iyice bükülürken Selim bu haline daha da güldü. Ardından önüne gelen bir saçı geriye attı. Utana utana mırıldandı Çisem.

"Kavga çıkardım."

"Adamın birisi hastanelik olmuştu diye hatırlı-"

Kaan'ıın sözünü Çisem'in ona sinirle bakan bakışlarıyla bölünmek zorunda kaldı. Lakin Kaan bu halde olan kıza daha da sırıttı. Daha küçüktü ve onun istediği şey inanılmazdı.

"Olmadı öyle bir şey."

Selim anlamış gibi baktı. Oysa o da biliyordu karşısında bir şeytan olduğunu. Çekinmiyordu da. Bir meleği kurtarıp şeytana dönüştürmemişti o. Kanatları kırılan bir şeytanın kanatlarını olabildiğince düzeltmişti. Ve herkes onun bu halinden şikayetçi iken o değildi. O çöplükte eğilen başı kaldırmıştı. Şimdi ise insanlar ona boynunu eğiyordu. Kızı güçlenmişti ve bundan asla şikayetçi olmayacaktı. Tek bilmediği ise kendisinin ölünce o şeytanın serbest kalacağı idi. Selim farkında olmasa bile Çisem'i sakin tutan onun koruması idi. Günler sonra öleceği ise şuan bulundukları alanda kimsenin aklına bile gelmiyordu.

"Anladım, peki karakol olayı?"

Çisem derin bir nefes verdi. Gerçekten her gittiğinde ayrı bir olay olmuştu. Tamam, kısmen bazıları onun suçu olabilirdi ama diğerleri... Onun alakası bile yoktu. Aslında vardı ama şuan bunları onlara anlatamazdı.

"Ben nereden bileyim polisin basacağını ve kaçak mal işlettiklerini?"

Selim hafifçe güldü.

"Bu yüzden de en son gittiğinde o kaçak malı birisine kullandırdın ve ikinizin sonu da bütün gece kulübünü silahlı kavgaya sürüklemek oldu değil mi?"

Çisem şok ile kafasını kaldırdı.

"O kadarını nereden öğren-"

Cümlesini kendi kendine kesti ve sakince tekrar başını eğmek zorunda kaldı.

"Yani tamam, bazı küçük aksilikler oldu ama kendimin işletebileceği bir yer olursa..."

"Öyle bir yer olursa büyük ihtimal uyuşturucunun gireceği ilk mekan, tüm gece insanların eğlenmesi gerekirken karakolda sürünmesi gibi bir-"

"Hayır."

Çisem yine konuşan Kaan'ı böldü ve Selim'e döndü. Yüzü düşünceleri ile tekrar gülümsedi ve hayallerini anlattı.

"Gündüz serbest insanların oyun oynayabileceği bir yer olacak. Akşamları ise işin içine sadece biraz alkol ve müzik girecek. Uyuşturucu asla yok. Değişik değişik tipler de girmeyecek. Ayrıca ismi bile hazır."

Hevesle Selim'e baktı. Kızın aklında olan ismi elbette ki günlerdir ağzından düşürmediği için herkes biliyordu. Kaan hafifçe güldü.

"Gece kulübünün adını Bulut koyacağım deme."

Çisem umursamadan kafa salladı. Gülerek Selim'e baktı ve adamın elini yakaladı. Yalvarırcasına mırıldandı.

"Bulut. Çok güzel olmaz mı? Bak söz bir yanlışlık olmayacak."

Selim derin bir nefes verdi. Mavi gözlere baktı. O gözleri çoğu zaman reddetmezdi. Ama bu sefer öyle yapması gerekecekti. Yine de kıyamadı ve elini kızdan kurtarıp onu uyaran bir şekilde salladı.

"Bir şartla." Kızın yüzü aydınlanırken Selim bu haline güldü. "Önce kafe açacağız. Adını Bulut koyabilirsin." Kızın yüzü yavaşça düşerken Selim daha da güldü. "Eğer altı ay boyunca oraya gelir getirebilirsen söz açacağız."

Kız ona ofladı.

"İki ay."

"Altı."

"Bir."

Selim göz devirdi. Anlaşılan ona pazarlık yapmasını da öğretmesi gerekecekti. Arkasını döndü.

"Keyfin bilir, şartım bu. Ama istemiyor-"

"Tamam." Kız gülerek önüne geçti. "Sonuçta altı ay değil mi? Yaparım. Sonra gece kulübünü açacağım ama."

Selim olumlu anlamda kafa salladı.

"Bari bir yıl deseydin."

Çisem söylenen Kaan'a döndü.

"Sus sen, altı ay işte. Zaten uzun..."

Onlar itişirken bilmedikleri şey altı ayın asla sonun gelmeyeceği idi. Çisem o kafeye küçük yaşında gelir getirecek, parasını kazanacaktı. Ancak asla bir gece kulübü açamayacaktı. Çünkü Selim ona söz açacağız demişti. Açacağız... Ama öyle olmamıştı. Altı ay dolmuş, üstünden yıllar geçmişti. Belki Çisem o yıl kafeyi kapatmak zorunda kalmıştı ama sonra, sonra kafeyi açıp gelir getirmesi için çok uğraşmış ve başarmıştı. Bulut ismi bir kafe de hayat bulmuş asla gece kulübüne geçememişti. Çisem'in bir hayali de Selim Vural ile öylece kaybolmuştu...

 

Eren Korlu

Bir hafta. Yedi gün. Yüz altmış sekiz saat. Sekizinci güne giriyorduk artık. Yedi günde ise on bir kez kalbim dakikalarca durmuştu. Bununla birlikte ise on ikiydi. Delirecektim. Düşüncelerim beni bitiriyordu. Susturmak istedim. Ancak hiç ses yoktu. Herkes susuyordu. Tek bir ses vardı. Yağan yağmur. Düşünceler aynıydı. Bir haftadır tek düşündüğümüz şey oydu. Kaçak. Aklıma her yağmur yağdığında gelen görüntü aynıydı. Islanmış toprak üzerinde yatan o beden. Soğuk havada üzerine yağmur yağan o beden. Bir şey oldu diye aklımı başımdan alan o beden. Şimdi ise... Ölmüş müydü? Kendini öylece bir yerde öldürmüş olabilir miydi? O beden toprak üzerinde nefessiz kalabilir miydi? Günlerdir göremediğim o mavi gözler ebediyen gidebilir miydi? Evet dercesine bir şimşek çaktığında gözlerimi kapattım. Kaçak ölmüş müydü?

"Kaçak ve Manyak bitti Eren Korlu."

Yenilgiyle başımı eğdim. Ne Kaçak bitmişti ne de Manyak. Ama şuan onu bir kez görmek için onları bile bitirebilirdim. Karşıma geçsin yine Çisem olsun, kaldırsın silahı. İsterse bassın o tetiğe ama ben o gözleri bir kez daha canlı göreyim. İntikamı için gelsin bana. Ama bunu yapmasın. Yokluğu ile beni mahvetmesin. Kaçak... Dediğini yapmıştı. Ölümü karşımda damla damla akarken o gelmeme izin vermemişti.

"Ölümüme kaçarken kovalamayacağından emin olur, gerekirse seni Eren Korlu yaparım."

Evet. Eren Korlu olmuştum. Şimdi ise ona ulaşamıyordum. İzin vermiyordu. Bana birisinin o iyi demesi lazımdı. İyi, yaşıyor demeliydi. Belirsizlik en zoruydu. Gülüşü, neşesi, kahkahası, utanması, gözleri, saçları, sıkı sıkı sıktığı parmakları... Yaşıyordu. Yaşamalıydı. Kaçak öylece gidemezdi ki. İçimde bir his o artık bulutların arasında diyordu ve ben buna inanmamak için her yolu deniyordum. Gelen ses ile hızla başımı kaldırdım.

"Açıldı mı?"

Aras hızla kasanın yanına doğru giderken işini yapan adam kafa salladı.

"Açıldı."

Kaan hepimizden önce davranarak buz gibi bir ses ile konuştu.

"Ben bakarım."

Hepimiz ona yer açarken asıl deliren oydu. Kaçak onun her şeyiydi. Bunu biliyordum. Ailesi, kardeşi, hayatıydı. Kasayı açan adam ona yol verdiğinde gözlerini kapattı. Beklediği gibi olsun diye yalvardığını anladım. Günlerdir yaşam belirtisi için hepimiz bir umut arıyorduk ama yoktu. Kaçak bir anda kaybolmuştu. Yalvarsam da gerçeğin değişmeyeceğini biliyordum. Vücudumu dikleştirdim. Kaan, Kaçak'ın kaybolmasından iki gün sonra mecburen gelmişti. Ne bok yediğimizi bilerek. Sinirini de üzerimizde çıkarmıştı. Sesimi ise asla çıkarmamıştım çünkü haklıydı. Şimdi ise tek umudumuz onun aklına gelen şeydi. Kaçak'ın evindeydik. Kasanın önünde. Kaan'ın aklına günler sonra sadece bu gelmişti. Onu aramızda en iyi tanıyan kişi bile bir ihtimale sığınacaktı.

"Tam olarak ne çıkacak o kasadan?"

Erdem kapının önünden mırıldandığında ona bakmadım. Lakin o da endişeliydi Kaçak için. Çabalıyordu. Farkındaydım. Günlerdir Gökçe'yi ikna etmeye çalışıyordu. Ekipte kameraları en iyi anlayan kişi Gökçe'ydi. O ise kardeşini öldürmeye çalışan birisini bulmayı reddediyordu. O da haklıydı.

"Fotoğraf."

Deniz mırıldandığında Kaan sakince aralık olan kasayı açtı. Kalbim hızlandı. Kaan ise tepki vermedi. Daha fazla dayanamadığımda kasaya doğru ilerledim. Kaçak yaşıyordu. Biliyordum. Gidemezdi o öylece. Kasa görüş açıma girdiğinde içerisinde ilk olarak tonla para gördüm. Hızla geçerken gözüme başka bir şey çarptı. Kaşlarım çatıldığında Kaan görüntümü kapatarak kasaya uzandı. Ne görmüştüm ben tam olarak? Kan. Kan lekesiydi o. Bedenim anlam veremezken Kaan sakince arkasını döndü ve bedenini dolaba yasladı. Elinde tuttuğu kıyafete baktım. Küçük bir kazaktı. Üzerinde ise devasa bir kan lekesi vardı. Kaşlarım çatıldı.

"O ne?"

Kaan kazağını bedenine bastırırken daha fazla dayanamamış olacak ki sakince kendini yere bıraktı. Acıyla yutkundum. Bir şeyler oluyordu ve ben anlamıyordum. Aşağı taraftan kederle bana baktı. Ardından kıyafetin hemen arkasında kalan o fotoğraf karesini çıkardı. Lakin tutamamış olacak ki fotoğraf öylece yere düştü. Gördüğüm ile gözlerimi kapattım ve dayanamayarak bende duvardan destek aldım. Siyah beyaz o fotoğraf. Yiğit Kalen. Hepimiz çok iyi biliyorduk bu fotoğrafı. Canının yanmasına aldırış etmeden önümde parmaklarını parçalarcasına o fotoğrafı çıkarmaya uğraşmıştı. Kaçak bu fotoğrafı bırakmadan hiçbir yere gitmezdi. Lakin asıl beni bitiren Aras'ın sorusu oldu.

"Bu kazak ne?"

Sesi acıyla çıkıyordu. Kaan kazağı daha da sıktı. Cevap vermeyeceğini anladığımda ise bizi bitiren Deniz oldu. Ağladığını anladım.

"Annesinin öldüğünü öğrendiği gün, abisi saydığı adamı da öldürdüler. Onun..."

Devamını getiremezken ben anladım. O kazak daha çok küçüktü. Bir kız çocuğu iki ölüme nasıl dayanmıştı. Gözlerimi kendime olan nefretim ile kazaktan çektim ve acı ile yutkundum. Kaçak... Kaçak yoktu. Biz ise yine bir sonuca ulaşamamıştık. Fotoğraf onda olsa gelmiş, kendisi bilerek almış ve gitmiş diyebilirdik. Bu onun isteyerek gittiğini açıklardı ve bir yaşıyor olma ihtimaline tutunurduk. Ama o, o fotoğrafı bile alamamış mıydı? Boğazım yandı. Neredeydi? Benim Kaçak'ım neredeydi?

 

3 Saat Sonra

Çisem Kalen

Gözlerim suda oyalandı. Her şey bitti diyordum. Yalnızım. Tek başımayım. Ama öyle olmuyordu. En beklemediğim bir anda size yardım uzatılıyordu. Kimseye güvenemem sanmıştım. Tutamam bana uzatılan eli bir daha demiştim. Ama onlar benim tutmamı beklemeden yakalamışlardı düşen bedenimi. Çekip çıkartmışlardı o çukurdan. O uçurum kenarından beni kurtaramayacaklarını biliyordum ama önüme geçmişlerdi. Beni arkamdan itmek yerine düşmemem için önümde durmuşlardı. Dizlerimi yine kendime çektim ve üşüyen bedenimi küçülttüm. Deniz dalgalarına baktım. Hafifçe tebessüm ettim. Saniyeler sonra ise üşüdüğüm anlaşılmış gibi sırtıma bir şal bırakıldı. O gün ki gibi tırsmadım ama bu sefer. Kafamı sakince kaldırdım.

"Her gün her gün buraya gelmekten ne anlıyorsun anlamıyorum. Üstelik gece yarısı."

Kerim yanıma oturduğunda ona güldüm.

"İstemiyorsan gidebilirsin."

Öyle bir şey yapamayacağını ikimiz de biliyorduk. O ise göz devirmekle yetindi. Hafifçe güldüm ve tekrar denize döndüm. Dalgalar sakindi bu gün. Derin bir nefes çektim içime. Olaylar karşısın da çöken bedenim şuan rahattı. Çünkü huzurluydum. Ya da belki sadece iyileşiyordum. Yaralarla dolu vücudum yine onlar sayesinde toparlanabilmişti. Burada canım önemliydi. En azından onlar için. Her gün doktorlara görünüyordum. Yani onlar bana geliyordu. Kafamı kaldırdım ve tebessüm ettim.

"Soru sorsam cevap vermezsin değil mi?"

Göz ucuyla Kerim'e baktım. Bu halim ile o da mutluydu. Bilmem der gibi dudak büzdü.

"Soruya bağlı."

Gözlerimi ondan kaçırdım ve mırıldandım.

"Evli misin? Evlendin mi ya da daha önce? Daha mantıklı olursak hayatında birisi var mı?"

Böyle bir şey beklemiyor olmalıydı. Çünkü buraya geldiğimizden beri ilk defa onunla ilgili soru soruyordum.

"Ne hayır? Beni kendine mi isteyeceksin?"

Ona yapmacık bir şekilde baktım. Bu halime daha da sırıttı. Ben ise sinirini bozmaya odaklandım.

"Yaşlı adamlar ilgim dışında."

Anlıyormuş gibi kafa salladı. Ardından bana doğru eğildi.

"Yaşlı adam o zaman bugün aldıklarını getirmese de olur."

Yüzüm bir anda değişirken o bu halime sırıttı.

"Yaşlı mı? Kim? Maşallah taş gibi-"

Adamlara el işareti yaptığında yalakalığı anında kestim. Kaşlarını çattı ama adamlar çoktan poşetleri yüklenmişti.

"Ne gibiydim?"

Ona göz ucuyla baktım ve kınadım.

"Odun gibisin. Ayrıca sana mı kaldım? Adamların benim tek işaretime bakar."

Poşetler önümüze geldiğinde onu umursamadım. O ise söylendi.

"Para sana hiç yaramıyor."

Göz devirdim. Ardından poşetin birisini açtım.

"O patronundan zenginimdir bir kere." Aklıma gelen ile ona döndüm. "Sana aldığın maaşın beş katını teklif ediyorum. Bana çalış."

Güldü. Ben ise oldukça ciddiydim. Poşetten çıkardığım çatalı ona uzattım. Ardından tehdit edercesine salladım.

"Çok ciddiyim, bak böyle bir daha teklif almazsın. Bir düşün istersen."

Elimden çatalı kaptığında ben onca şey içinden en beğenmediğimi ona seçtim. Uyuz. Bu bile çoktu ona. Ona uzattığımda ise düşünmedi ve aldı.

"Düşündüm ve kabul ediyorum."

Dediği ile kafamı hızla kaldırdım. Kendi çatalımı aldığımda onu süzdüm.

"İlk görevini söylüyorum." Kafasını sallarken ona uzattığım tatlıyı çoktan açmıştı. "Hayatında birisi var mı?"

Kapağı bir kenara koyduğunda adını bile bilmediğim değişik yeşil tatlıya baktı. Bu neden yeşildi be? Kafasını olumlu anlamda salladı. Heyecanla kıpırdandım.

"Kim? Güzel mi? Kaç yaşında? Sevgili misiniz? Evli mi? Ayrıca o patronun nasıl izin verdi?"

Derin bir nefes verdiğinde çatalı salladı.

"Çok çirkin. Sevgilisi olacak olana da Allah sabır versin." Tatlıdan kestiğinde bana döndü. "Patronum da beni onun başına geçirdi."

Anlamayarak ona baktım. O ise tatlıyı ağzına attı.

"Ne?"

Yüz ifadesi yediği ile iğrenç bir hal alırken ben bile yediği şeyden tiksindim. O ise zorlukla yuttu. Ardından mırıldandı.

"Tam bir baş belası." Tatlıyı setçe kapattı. "Her şeyin bokunu çıkartmakta bir numara." Kimi kastettiğini sonunda anladığımda o çoktan söylenme moduna geçmişti. "Biz onu saklamaya çalıştıkça kendisi kameralar neredeyse bütün gün orada. Ayrıca günde bin AVM gezmek nedir ya? He bir de, kafe beğendi bir tane. Sürekli ordayız. Kafe kapanmadan ise tüm tatlıları alıp sahile gelmek gibi bir özelliğe sah-"

"Ay tamam!"

Gözlerimi ondan kaçırdığımda poşetten kendime en ilginç bulduğum tatlıyı seçtim. Bunların isimlerini cidden bilmiyordum bu arada. Bilerek bilmediklerimi almam ise ayrı bir saçmaydı.

"Asıl sana tamam. Her gün her gün bu ne kadar devam edecek?"

Tatlımı açtığımda ona salak der gibi bir bakış attım.

"Çok pardon ama beni kaçırmasaydınız o zaman."

Dediğim ile şaşırdı ve önümde ki beş altı torbaya baktı. Gözlerini benden kaçırdığında beklemediğim bir biçimde ellerini açtı.

"Bir gün bana da böyle bir kaçırılmak nasip olsun. Amin."

Onu umursamadan tatlımı yedim. Beni kaçırmalarını ben mi söylemiştim? Hayır. Buraya gelmeyi ben mi istemiştim? Hayır. Elime parayı verip istediğini yapabilirsin kelimesini ben mi kullanmıştım? Hayır. Ayrıca bu tatlı neyin nesiydi ve neden bu kadar güzeldi? Elmalıydı sanırım. Dışı ise kremşanti ile kaplanmıştı.

"Çisem. Bana tam olarak ne istediğini söyler misin?"

Yediğim lokma sorusu ise boğazımda kaldı. Birkaç saniye düşündüm. Ne istiyordum? Açıkçası ben de bilmiyordum. Saray gibi bir evde yaşıyor, istediğim saatte kalkıyor, istediğimi yiyor, istediğimi giyiyor, çöpe bile para harcayabiliyordum. Peki ben ne istiyordum? Aklıma gelenleri geri ittim ve gülümsedim.

"Yarın kafede olan o çocuğa açılacağım. Haberin olsun. Bunu istiyorum. Kafede olan o çocuğu al bana."

Ona döndüğümde sıkıntıyla nefes verdi. Ben ise düşüncelerime inat daha da gülümsedim.

"Bak sende onun yanında dolaşan kızı beğenmiştin. Onu da sana ayarlar, dörtlü gezeriz. Çok iyi." Kafamı olumlu anlamda salladım ve acı ile yutkundum. Ama gülümsemem bir an olsun silinmedi. Tatlıdan bir dilim daha yedim. "Onları alalım biz. Ben hallederim merak etme."

Konuşmak istemediğimi yeterince belli etmiştim. O ise konuyu tamamen değiştirdi ve elimde ki tatlıyı aldı.

"Kendine güzelleri al bana en leşini ver. Olmaz öyle." O benimkini yerken ofladım. "O çocuğu da unut."

Poşete tekrar döndüm ve ben de konu değişikliğine gittim.

"Niye? Patronun kıskanır mı? Yoksa sen mi kıskanır-"

"Ben de o kızı unutayım."

Bulduğum bir diğer değişik şey ile ona döndüm.

"Niye ya?"

Mal mısın der gibi bana baktı. Ben ise onu umursamayıp elimde ki değişik şeye baktım. Elma şekeri gibi dışı kıpkırmızıydı. Şu an bunu çok merak etmiştim.

"İkisi sevgili mal. Nasıl niye?"

Heyecanla tatlımı içtim ve bu sefer ben söylendim.

"Asıl sensin mal. Sevgili olan insanlar birbirine bir kez olsun temas eder. Bence onlar da bizi kesmek için geliyorlar."

Dediğime gülmeye başladı. Ardından hayvan gibi yediği tatlıyı kenara bıraktı.

"Doğru, birkaç kişi bu kız bugün ne kadar tatlı alıp tüm eve dağıtacak diye merak edip geliyor olabilir. Ama o ikisi kesin sevgili."

Tatlımın içinden mükemmel duran o jeli aktığında gülümsedim. Bu aşırı iyi bir şey olmalıydı. İçerisi yaş pasta misali kek ile doldurulmuştu ve tam ortasında kremamsı bir jel vardı.

"Yarın gidip konuşacağım ve görürsün. Sana o kızı ayarlayacağım ama sakın kızıl ile ilişkime karışmayacaksın."

Bana onaylamaz bir şekilde baktı.

"Patronuma danışmam gerekiyor."

Tatlımdan bir tutam bölüp yediğimde fark ettim ki bu aldıklarımın arasında en iyisiydi. Gülerek ona uzattım ve mırıldandım.

"Biliyorum patronun da bana aşık ama ben o kızıla düştüm. O yüzden ona üzgün olduğumu söyle."

Hafifçe güldü. Ardından tatlının yarısını resmen çatalına aldı.

"Öküz, şeker komasına gireceksin." O ağzına tıkarken ben ona kınar gibi baktım. "Kızılımın yanında ki sarışına da böyle yaparsan sana bakmaz."

Beni umursamadan yerken ben önüme döndüm. Ardından hafifçe güldüm. Sonra elimi uzattım. Ağzında ki şeyi bitirmeye çalışırken bana anlamaz gibi baktı.

"Telefonunu ver."

Yüzü gerildiğinde derin bir nefes verdim. Buraya geldiğimden beri belli başlı kurallar vardı. Biri de asla kimse ile iletişime geçemiyordum. Bu yüzden artık sadece o kızıl ile takılabilirdim. Yani odamda devasa son model bir televizyon vardı. Acaba arama yapar mı diye de denememiş değildim. Ama nafile. Yani televizyonlara da bence artık arama yapmak gibi önemli işlevler eklenebilirdi. Sonuçta teknoloji devrindeyiz.

"Kimseyi aramayacağım, ver işte iki dakika. Yanımdasın zaten."

Derin bir nefes verdiğinde ağzındakini yuttu. Montundan telefonu çıkardığında şifreyi girip uzattı. Hızla sosyal medyaya girdim. Bugün kafede otururken birisinden duymuştum ve asla bunu kaçıramazdım. O ne yaptığıma bakmak için eğildiğinde ben arama yerine girdim. Yazdığım şeyi gördüğünde sinirle soludu.

"Sen burayı nereden biliyorsun?"

Hafifçe güldüm ve karşımda olan görsellere baktım. Gece kulübü. Birkaç görsel indiğimde aradığım mekanı buldum. Buradan bahsediyorlardı. Sayfaya girdiğimde mükemmel bir yer ile karşılaştım. Yanımda olan Kerim'e döndüm.

"Beni buraya götürür müsün?"

Gözleri telefondan bana döndü.

"Saçmalama."

Hızla koluna yapıştım ve kaşlarımı çattım.

"Bana bak bu yaşımda sahil kenarında çürüyemem. Anladın mı beni? Buraya gideceğiz."

Telefonu elimden çektiğinde kafasını olumsuzca salladı.

"Öyle bir şey olmayacak. Gittiğin her yerden görüntüleri temizlemek ne kadar zor haberin var mı?"

Omuz silktim.

"Paranız yok mu? Silin bir zahmet."

Telefonu kapattığında sıkıntıyla bana baktı.

"Sayende şu bir haftada yeterince harcadık zaten. Tekne falan ayarlarım ona binersin ama gece kulübünü unut."

"Ben beş yaşında mıyım? Evde daha güzel oyuncağın var demekle aynı lan bu." Elimi kaldırdım ve tehdit edercesine salladım. "Söyle o patronuna benim gibi bir güzelliği sahil kenarlarında süründüremez."

O da benim gibi yapmacık bir sinir ifadesi takındı.

"Buraya her gün gelen sensin. Evde mis gibi bir sürü şey var yapılabilecek. Sen ise inat etmiş buraya geleceğim diyorsun."

Önüme döndüm ve bir tatlı daha çıkardım. Bu pudinge benziyordu.

"Ev mi? Saray bildiğin ve ben tuvalete giderken yoruluyorum."

O da poşete eğildiğinde mırıldandı.

"Odanda tuvalet de duş da var."

Sinirle açtığım kapağı ona fırlattım.

"Canım oraya değil yukarı kata sıçmak istiyor. Her seferinde dağa çıkar gibi yürüyemem."

Derin bir nefes verdi. Sonunda moralini bozabilmiştim. Hafifçe sırıttım. Ardından daha da üzerine gitmekten çekinmedim.

"Sigara bul bana."

Kaşları iyice çatıldığında bana döndü.

"Şunu yapma."

Elimde olan çatalı salladım ve ben de ona sinirle konuştum.

"Sen de o zaman her gece kapıma adam dikme. Uykumda gelip beni bıçaklar diye sürekli tetikte olamam."

Bana katlanamaz gibi baktığında yiyemediği o tatlıyı banka koydu. Ardından anlamak ister gibi baktı.

"O adam seni korumak için konulmuşken seni niye bıçaklasın?"

Tatlımdan yemiştim ki duraksadım. Gülüşüm yavaşça soldu.

"Bir kere bıçaklanınca sürekli olacakmış gibi geliyor demek ki."

Tatlı zehir olurken ben sinirle etrafa baktım. Ben kaçtıkça konu oraya geliyordu. Kerim bir şey diyemediğinde ise ikimizi de başka bir ses böldü.

"Ne güzel işte, sen istemiyor muydun sürekli tetikte olmak?"

Kafamı duyduğum ile sinirle eğdim. Elim Kerim'in kolunu bulduğunda çekiştirdim.

"Ona bugün çok yorulduğumu ve uyumak istediğimi söyler misin?"

Kerim hafifçe güldü ve beni hüsrana uğratarak yanımdan kalktı.

"Ben sizi yalnız bırakayım. Bu arada tatlılardan yemekten sakın çekinme."

Ağlayacaktım şimdi. Dizlerimi banktan attım.

"Hadi sarayıma gidelim benim çok uykum gel-"

Omuzlarımdan geri oturtulduğumda cidden boğacaktım kendimi. Her gün her gün çekilmiyordu bu artık.

"Otur Çisem, otur. Konuşun da gidelim."

Omuzuma destek olmak ister gibi vurulduğunda yenilgi ile çöktüm. Kerim'in beni düşman ile yalnız bırakan adımlarını duydum. Hızla poşete eğildim ve bu şeytanı hangisi ile zehirleyebileceğimi aramaya başladım.

"Çisem."

Sapsarı bir şey bulmam ile sırıttım. O ise çoktan yanıma oturmuş ve çantasını koymuştu.

"Bak bu çok güzel, net ye. Ben dün yedim. Bayıldım resmen."

Hafifçe güldü ve tatlıyı elimden aldı. Ancak beni üzerek banka koydu.

"Tatlı işini abartmıyor musun?"

Harika. Bugün de konuya tatlıdan girmiştik. Kendime bir tane öylece seçtim ve onun dediğine inat yemeye başladım. Ardından mırıldandım.

"İçki almam serbest mi sence?"

Ona döndüğümde elbette ki elinde yine not defteri vardı. Her dediğimi yazması ise ayrı bir sinir bozucuydu. Gözlerini kaldırdı. Yeşil o gözler.

"İçki istiyorsun yani?"

Gözlerimi kaçırdım ve yine sessizce mırıldandım.

"Uyumadan önce biraz içsem fena olmaz, gün içinde gerek yok."

Anlıyormuş gibi yanımda kafa salladı. Geceleri kabuslarımın pek iyi olduğu söylenemezdi. Ben ise yine hiç beğenmediğim o tatlıdan yedim. Ardından sinirle yanıma koydum. Tadı çok kötüydü. Poşete eğildiğimde bilindik bir şey aradım. Ama salak gibi hepsi bilmediğim tatlılardı. Sanki burası gibi. Bilmediğim bir ton insan, alışıyormuş gibi davranmaya çalışan ben. Eskileri özlediğimi kabullenemeyen ben, yeniliklere açık gibi davranan ben, umursamıyormuş gibi davranan ben, oysa canı çok yanan ben... Düşüncelerim ile elim başımı buldu.

"Benimle ne zaman açık konuşacaksın?"

Gözümden bir yaş süzüldü. Sinirle denize baktım. Bu kadın son günler canımı sıkıyordu. Gözlerim onu buldu. Akıttığım yaşı elbette ki gördü.

"Ne kadar daha çabalayacaksın?" Bu sorumu beklemiyordu. Ben ise sinirle baktım ona. "Ceylin Akar, para için benim gibi birisiyle daha ne kadar uğraşacaksın?"

Gözlerini kaçırdı. Ama bunu yapmasına gerek yoktu. Günlerdir yanımdaydı. Hele ilk günler. Sürekli dibimdeydi. Onu ise kendimden sadece bu kadar itebilmiştim. İstemiyordum. Psikolojik destek falan istemiyordum. Ceylin bunu çok iyi biliyordu. Kullanmış olduğum tonla hapın etkisini de. Selim amca gerektiğinde denememiş mi sanıyorlardı? Ben kendim denememiş miydim? Selim amca ilaç içmemi istememiş, sadece konuşma ile çözülebileceğini sanmıştı. Bir dönem ben de o haplardan istememiş sonunda mecbur kalmıştım. Sonuç ise daha beterdi. Ben buydum. Bu kadardım. Çıkmaz sokaktım ben.

"Sence para için mi yapıyorum?"

Ona döndüm ve bu sorusuna güldüm.

"Ne? Ne için yapıyorsun? Benim için mi? Yaşadığın hayattan benim için mi vazgeçip buraya kadar geldin? Antalya. Ceylin benim için hayatını bırakıp Antalya'ya mı geldin?"

Gözlerini kaçırdı. İkimiz de böyle bir şeyin mümkün olmadığını biliyorduk. Onunla normal bir şekilde elbette ki konuşurdum. O gün hastanede olduğu gibi. Ama yanımda sürekli not tutması ve saçma sapan soruları artık yetmişti. İstemiyordum. Gerçekten istemiyordum ve bunu anlamıyorlardı.

"İnsanların senin için çabalamasına inanmıyorsun değil mi?"

Sinirle elimde olan tatlıyı bıraktım. Ardından ona baktım.

"Kimse çıkarı olmadan birisine yardım etmez."

Hafifçe bu dediğime güldü.

"Söylesene o zaman, neden buradasın sen? Kim, sana neden yardım ediyor?"

Gözlerimi sinir ile kapattım. Ardından hafifçe güldüm. Bu sefer ise gerçek düşüncelerim ile ona baktım.

"Birkaç gün sonra babama ya da bir başkasına satılacağımı bilerek buradayım."

Ceylin bu dediğimi beklemiyordu. Şaşkınlıkla bana baktı.

"Cidden böyle düşünüyor olamazsın."

Not defterini kapattığında onun bu kadar şaşkınlığına anlam veremedim. Ardından omuz silktim.

"Ne düşüneyim? Kimim var benim de bana yardım etsin? Aklıma gelen tek şey..."

Kendimi susturdum. O ise anladı bile. Acıyla başımı eğdim. Gözümden bir yaş süzüldü. Günlerdir aklıma gelen tek şey oydu. Bunu ise isteyip istemediğimi bilmiyordum. Ceylin korkarak mırıldandı.

"Söyle, kim var aklında?"

Buraya geldiğimden beri patronlarını bir kez olsun görmemiştim. Sadece o gün...

"Eren mi?" Korkarak ona baktım. Yüzü gergindi. Bu cevabım ile gözlerini kaçırdı. Ben ise sinirle soludum. "Tamam, sormadım farz et."

Göz yaşlarımı sinirle sildim. Onun olmadığını biliyordum.

"Eren ise ne yapacaksın?"

Hafifçe güldüm.

"Onun olmadığını biliyorum, boşa bir soruydu."

Ceylin bana baktı ve mırıldandı.

"Gördün değil mi?"

Gözlerimi kaçırdım. İlk gün buraya geldiğimde görmüştüm evet. Ama o olmadığına emindim. Konuyu alaya almak için bizi izleyen çocukluğuma izin verdim. Evet. Dakikalardır burada olan ona. Artık her anımda yanımdaydı.

"Bana aşık olan patronuna söyle, benim gözüm kızılda."

Dalgaya aldığımı fark etti.

"Eren olmasını istiyorsun, değil mi?"

Sinirle Ceylin'e döndüm.

"Hayır, o olduğuna inandığım an çekip giderim buradan."

Ceylin bu dediğime hafifçe güldü.

"Ama onun da olması için her şeyi yaparsın değil mi? Çünkü bir başkasının sana dokunması canını sıktı."

Vücudum gerildi. Ama hayır. Bu konuda yanılıyordu. Bir başkasının bana dokunması her ne kadar canımı sıksa da güven duygusunu almıştım bir kere. Konuyu ise sevmediğim için mala yattım.

"Hatırlamıyorum ben bir şey."

Ceylin daha da güldü.

"Hatırlıyorsun, o gece yanından hiç ayrılmadığını bile hatırlıyorsun. Ve onun Eren olması için her şey-"

"Eren değildi o!"

Sinirle ona baktım. Biliyordum. Eren değildi. Olmazdı. Ceylin sinirimle bana baktı. Ardından sorgular gibi bana baktı.

"Nasıl eminsin bu kadar? Ya patronum Eren Korlu ise. Ya o gece yan-"

Sinirle ona döndüm.

"Eren olmasını istemiyorum. Ayrıca somut kanıtlarım var."

Ağzımdan dökülen kanıt kelimesi ile gözlerimi kapattım. Ceylin ise zaferle kıkırdadı.

"Gördün yani?"

Derin bir nefes verdim ve ona baktım.

"Gördüm lanet kadın." Sinirle ayaklandım ve ona baktım. "Eren olması için de her şeyi yaparım evet. Ama o olduğu an da burada kimse beni tutamaz. Ve o değil."

Arkamı döndüğümde o da ayaklandı ve konuştu.

"Nasıl bu kadar eminsin?"

Ellerimi sıktım. O gece... Eren değildi. Düşüncelerimi ise sessizce dile getirdim. Çünkü birisinin daha bana katılmasına artık ihtiyacım vardı. Acıyla yutkundum ve gözümden bir yaş aktı.

"Parfümleri, parfümleri farklı." Gözümden akan yaşı sildim. "Eren'in parfümü daha keskin." Boğazım yandı ve sanki ayaklarım adım atamadı. "Eren daha uzun." Aklıma tenimde dolaşan parmaklar geldi. "Parmakları..." Gözümden bir yaş daha aktı ve ben çöktüm. "Eren'in parmakları silah tuttuğu için asla o kadar yumuşak olmaz." Gözümü tekrar sertçe sildim. "Saçları bir de," Derin bir nefes verdim ve çocukluğumdan destek aldım tekrar. Düşmeyecektim. "Eren saçlarını asla o kadar düz tutmaz. Dağınık kullanır."

Daha fazla dayanamayacağımı bildiğim için çocukluğumun elinden tuttum. Ve ilk adımı attım. O gece olanlardan rahatsız değildim. Aksine güven duygusu vermişti bana. Evet asla güvenmem derken ben güvenmiştim. Ama aklıma her geldiğinde de çekinmiyor değildim. Eren Korlu... Neredeydi? Asıl önemlisi ben, ben neredeydim?

 

Araba durduğunda kimseden ses çıkmıyordu. Kafamı yasladığım camdan kaldırdım. Kapım yaptığım ile açıldığında sakince indim. Anlattıklarım canımı yakıyordu. Gözlerim evi buldu. Daha doğrusu sarayı. Her zamanki o yerde duraksadı. Oradaydı işte. Yine. Perdenin ardında kalan o silik bedene baktım. Acı ile yutkundum. Normalde gözlerimi oradan kaçırır ve içeriye girerdim ama hayır. Bugün öyle olmayacaktı.

"Çisem."

Kerim'i umursamadım. Dik bir biçimde orada olan bedene baktım. Her gece olduğu gibi oradaydı. Kimdi? Bana yardım eden o lanet kişi kimdi? Sadece bir kere görmüştüm. Buraya geldiğim ilk gün. Arabayla getirilmiştim. Kerim beni aldıktan sonra elbette ki yine sakinleştirici etkisinde buraya getirebilmişlerdi. Yağmur yağıyordu çünkü. O gün ise bedenim daha fazla dayanamamış ateşler içinde kalmıştı. Buraya getirildiğimde gözümü açamayacak haldeydim. Vücudum normal sıcaklığına getirildiğinde ise yanımda onu hissetmiştim. Meydan okuyan bir şekilde başımı kaldırdım ve perdenin ardında kalana baktım. Yanıma yatmıştı. Ben gözümü bile açamazken o yanıma yatmıştı. Saçlarımla oynadığını hatırlıyordum. Sonra parmaklarımda gezinmişti parmakları. Ben uyku ile uyanıklık arasında gidip gelirken o asla kalkmamıştı. Serumumu yenilemişti. En son hatırladığım ise alnımda hissettiğim dudaklarıydı. Sabaha karşındı. Bu yaptığı ile gözümü açabilmiştim ki arkasını dönmüş ve çıkıyordu. Sadece bu kadardı. Yüzü yoktu. Kokusu, saçları, parmakları vardı. Yüzü yoktu. Kalbimde ki isim Eren diyordu. Ama zihnim. Zihnim imkansız olduğunu biliyordu. Perdenin arkasında kalana baktım. O ise sakince uzaklaştı. Kerim biraz daha bana yaklaştığında ona döndüm bu sefer.

"Niye hala ayakta?"

Sahilden doğruca buraya gelmemiştik. Bilerek arabayla gezmek istediğimi söylemiştim ve yaklaşık iki saat gezmiştik. O ise gece yarısı hala ayaktaydı. Kerim mırıldandı.

"Yine seni bekledi, ama sanırım dışarı çıkacak."

Kaşlarımı kaldırdım.

"Bu saatte."

Kafasını olumlu anlamda salladı.

"Bir aksaklık çıkmış sanırım."

Anlıyormuş gibi tekrar eve baktım. Ama o çoktan gitmişti.

"İyi."

Eve doğru adımladım. Arkamda kalanlar da benimle ilerledi. Eve girdiğimde saray beni karşıladı. İnsanlar beni bekliyordu elbette ki.

"Hoş geldi-"

Kadının sözünü böldüğümde merdivenlere ilerledim. Kerim'i bana telaşla bakarken yakaladım. Derin bir nefes verdim.

"Uyuyacağım."

Kafasını anlıyormuş gibi salladığında ben tekrar ilerledim. Hemen yanımda olan çocukluğum benimle ilerledi. Aklımızda olanlar ile hafifçe tebessüm ettim. Ardından çocukluğuma baktım. O da onaylıyormuş gibi kafa salladı. Hadi bakalım Çisem Kalen. Bu gün senin günün. Odama çıktığımda elbette ki kapımda adam vardı. Geçmem için çekildiğinde ona bakındım ve sinirle konuştum.

"Seni öldürmemek için zor tutuyorum kendimi, kendine dikkat et bu yüzden."

Adam anlıyormuş gibi kafa salladı. Ne kadar da sinir bozuculardı. İnsan bunlarla kavga bile edemiyordu. Hızla odama girdim. Çocukluğum kapıyı kapatırken camdan dışarıya bakınıyordu. Ona döndüm.

"Bu gün."

Kafasını onaylayan bir şekilde salladı. Uyuyacakmışım. Kim? Ben mi? Hafifçe güldüm. Fazla uslu rolü oynamıştım. Oysa geldiğimden beri bir kez olsun durmamıştım. Sadece ilk gün. Onda da mecbur kalmıştım. Yatağımın tepesine çıktığımda hemen yatak başlığına çıktım. Dolabın üstüne bakındığımda zorlukla uzandım. Çantamı aldığımda düşme tehlikesi geçirmemiş değildim. Sakince indim. Buraya geldiğim ikinci gün elimden alınan çantamı elbette ki bulup tekrar almıştım. Sadece telefon yoktu. Onun neden olmadığını anlamış değildim. Büyük ihtimalle kimi aradığıma falan bakılacaktı. Gece lambasını açtığımda çantamı döktüm. Hafifçe gülümsedim. Bunlara birkaç kez bakabilmiştim. İçeriden dökülen paraları kenara iterken dosyaları açtım. Elbette ki o gün çaldığım dosyalardı. Eren Korlu için önem taşıyan dosyalar. Anladığım kadarıyla gerçekten hisseler babalarından kalmıştı. Sait'in ise neden o hisseleri almadığını anlayamamıştım. Aslında işlemi anlamıştım. Tüm her şeyin ana kaynağı burasıydı. Koral Holding. Şirket ülkede ya da yurt dışında diğer firmalar ile anlaşıyor, mal satışını bu yolla yapıyordu. Tabi ki bütün her şeyi tek bir yere bağlamak aptallık olurdu. Bu yüzden bir çok yerde daha firmaları vardı. İsim ise aynıydı. İstanbul üzerinde olan mücevher şirketiydi. İzmir, Antalya ve İstanbul'da aynı adı taşıyan üç şirket vardı. Hepsi az çok taşlar ile ilgilense de burada, Antalya'da olan firma daha çok gemiler ile anlaşma yapmıştı. İzmir'i çözememiştim. Tek anladığım burada olan taraf malları taşıma ile ilgileniyordu. İstanbul'da üretim vardı. İzmir peki? Bir diğer şey ise Karadeniz tarafında da birçok şirket ile anlaşmalarıydı. Kısaca ülkenin her tarafında bir kolları vardı. Sadece ülke ile de sınırlı kalmamışlardı. Dosyayı karıştırdım. Eren'den aldığım için genellikle silah ile ilgiliydi. Benim ilgilendiğim ise hepsiydi. Kısaca babamdı. Onu nasıl bitirebileceğim...

"Çisem odada mı?"

Kerim'in sesi ile dosyaları hızla kapattım. Sıçayım böyle işe. Çantaya tıktığım sırada adam konuştu.

"Evet."

"Bakayım bir."

Ellerim birbirine girerken kapının sesini duydum. Gözlerimi kapatmıştım ki tekrar o adamın sesini duydum.

"Normalden daha fazla sinirliydi bugün. Bence biraz yalnız kalmalı."

Çantayı hızla dolabın üstüne fırlattım. Kerim ses ile umursamadan tamamen kapıyı açtığında ben elimle vurmuş gibi yanımda olan masaya vurdum.

"Yeter! Uyurken bile yalnız kalamayacak mıyım?"

Göz göze geldiğimizde olabildiğince uykulu durmaya çalıştım. Bana anlamaz gibi baktı. Yakalanmamıştım. Derin bir nefes verdim.

"Böyle mi uyuyorsun sen?"

Üstüme baktım. Yatak örtüsünün üstünde ayakkabılarım ile duruyordum. Sinirle Kerim'e baktım.

"Sana ne! O patronun yine gelir diye artık giyinik uyuyorum! Sana ne!"

Kerim bıkkınlıkla kafasını salladığında derin bir nefes verdi.

"İyi Çisem, iyi uykular sana."

"Sana da."

Kapımı kapattığında derin bir nefes verdim. Yakalanıyordum be. Anladığım kadarıyla artık kilitlemeliydim odamı. Öyle de yaptım. Hızla kapıya koştum ve kilidi çevirdim. Ardından gitmediğini bildiğim için bağırdım.

"Sonunda yalnızım!"

Kapıdan uzaklaştığımda çocukluğum bana baktı. Burada herkes huyumu yavaş yavaş anlamış, alışmıştı. Çocukluğuma sıkıntı ile bakındım. Camın önündeydi. Kafasını hadi der gibi salladı. Derin bir nefes verdim.

"Emin misin?"

Bana bezmiş gibi baktı.

"Adam bugün gidiyor, oyalanman bile hata. Hadi."

Haklıydı. Hızla cama yaklaştım. Ne var ne yok diye aşağıyı kontrol ettim. Kimseler yoktu. Oyalanmadan balkona çıktığımda yine kontrol ettim. Kimse yoktu. Sırıttım ve çocukluğuma döndüm. Hadi der gibi bir işaret verdiğinde ayaklarımı sarkıttım. Burada günlerdir uyuduğumu sanmaları çok aptalcaydı. Balkon demirlerinden tutunurken hemen yanımda olan cama atladım. Gözlerim aşağı tarafı bulduğunda düşersem en fazla ayağım kırılacağını biliyordum. Birinci kattı. Pencerenin önünden yan balkona atlayacaktım ki o sesi duydum.

"Yatmayı düşünmüyor musun? Yarın bugünden de zor olacak."

Kerim. Kiminle konuşuyordu?

"Aklına Eren bile gelmiş ama o..."

Ceylin. Kaşlarım çatıldı ve cama iyice yasladım kafamı. Kim? Perde kapalı olduğu için çekinmiyordum. Kerim'in ofladığını duydum.

"Olmayacak bu iş. Neden kendini ve beni söylemediğini de anlamış değilim."

Ceylin hafifçe güldü.

"Sen kendini düşünüyorsun değil mi?"

Kerim'in onaylayan sesini işittim.

"Çok saçmalaştı. Çisem artık uslu durmayacak. Biliyorum. Günlerdir keyifli gibi duruyor ama düşünüyor. Bu kız aptal falan değil."

Evet. Aptal gibi davranıyordum ve buna inanmaları asıl aptallık olurdu. Bir süre ses gelmedi.

"Aslında çok aptal."

Sinirle soludum. Ceylin'i de öldürmeme az kalmıştı. Çok ciddiydim bu konuda.

"Hayır."

Kerim'in net sesiyle ona olan aşkım büyüdü. Kerim... Sanırım bu aralar herkese aşık oluyordum.

"Ne hayır? Gözünün önünde olan şeyi gör-"

"Görmüyor çünkü görmemesi için çok şey yapıldı. Bilmiyorsun."

Kaşlarım çatıldı. Kerim. Ben neyi görmüyordum? Eren'i mi? Hay kalbim sana da Eren'e de ayrı sıçayım ama. Ne alakaydı şuan? Ya ben neyi gömüyordum ya? Ayrıca benim görmediğimi Kerim ne zaman görmüştü? Bu iş can sıkıcı bir hal almaya başlamıştı.

"Benim anlamadığım şey neden ona söylemiyoruz, ya böyle bir şey saklanır mı?"

Kerim ne saklıyorsan artık söyleyecek misin? Çünkü ben düşmek üzereyim.

"Saklanır."

Ceylin... Hani sen doktor hasta ilişkisi falan filan diyordun.

"Neden?"

Evet. Neden? Konuş Kerim aşkım. Ceylin'in derin bir nefes verdiğini işittim.

"İki taraf da korkuyor çünkü."

Kerim alayla güldü. Cidden düşecektim. Artık söyler misiniz açık açık?

"Çisem bir şey bilmezken neyden korkuyor tam olarak?"

Adım sesleri duydum. Ellerim korkulukları daha da sıkı tuttu.

"Çisem kabul etmeyebilir. Eren'e her ne kadar kızsa da o, Çisem için hayatının en büyük yalanını söyleyerek en doğrusunu yaptı. Şimdi ise deli gibi onu arıyor."

Kaşlarım çatıldı. O ne demekti? Eren doğru yaptı derken? Beni babama vermesi doğruluk muydu? Sinirlerim bozuluyordu.

"Olan ise ikisine oldu."

"Çisem'i tamamen kaybetmekten iyidir."

Parmaklarım daha da sıkılaştı. Anlamak istiyordum. Bu kadar aptal olamazdım. Çevremde dolanan oyunu göremeyecek kadar aptal olamazdım.

"Ya ben de onu anlamıyorum. Çisem'in sevinmesi gerekmez mi öğrenince? Neden saklıyoruz?"

Ceylin hafifçe güldü.

"Çisem'in hayatını okudun değil mi?"

Kerim ofladı.

"Evet."

Ceylin'in sesini daha net duydum.

"Kız tüm hayatını tek bir şeye göre planlamışken o plan değişiyor. Sevinebilme ihtimali düşük. Reddetme ihtimali daha büyük ve eğer reddederse..."

Cümlenin devamı gelmedi. Gerildim. Ben mal mıydım? Neden sevinebileceğim bir şeyi kabul etmeyecektim ki? Çocukluğum biraz beynini çalıştırabilir miydi?

"Eğer bu olur-"

Kerim'in cümlesini Ceylin sertçe böldü.

"Eğer bu olursa Yasin kazanır."

Yasin kelimesi ile gözlerimi kapattım. Bir şeyler oluyordu. Ve ben anlayamıyordum. Lanet olsun ki anlamıyordum.

"O zaman Yasin neden söylemedi?"

Ceylin'in sesi ciddileşti.

"Diğer ihtimalden korkuyor. Eğer Çisem bunu olumlu bir şekilde karşılarsa kızının gücünden korkuyor. Kısaca ölümünden korkuyor."

Anlamıyordum. Gerçekten kendimi atacaktım şimdi. Lakin daha fazlasına izin verilmedi.

"İnsanlar gündüz çalışır biz şaka gibi gece gece ayakta dikiliyoruz."

Aşağıdan duyduğum ses ile kendimi hemen yan tarafta olan balkona attım. Acıyla yerimde kımıldandım. Fazla heyecan ile ani davranmıştım. Kolumun üstüne düşmem ise aptallık olmuştu. Bu duyduklarımı sonra analiz edecektim. Çocukluğum en azından şimdilik öyle istiyordu. Karşımda bana olan bakışlarından belliydi bu.

"Çabuk."

Derin bir nefes verdim ve hızla ayaklandım. Sessizce balkonu açtığımda içeriye bakındım. Burası başka bir odaydı ve boştu. Yan tarafta salon misali bir oda vardı ve orada konuşan bir adet Ceylin ve Kerim. Umursamadan odadan hızla çıktım. Kimseye görünmemeye çalışarak dikkatle bir üst kata çıktım. Evi günlerdir böyle gezdiğim için patronun odasını biliyordum. Dikkatlice merdivenlerden bakındım. Diğer merdivene doğru ilerleyen iki kişi ile ise bedenimi sakladım. İki kadın konuşarak ilerlediğinde ben hızla bulunduğum yerden ayrıldım ve bir kat daha çıktım. Evet, günlerdir yüzünü görmediğim adam ile aramda sadece iki kat vardı. Neden burada kaldığını ise Kerim'in ağzından kaçırması sonucu anlamıştım. Bana yakın olmak istiyormuş. Saçmalık. Bana yakın olacaksa ilk olarak yüzünü göstermeliydi. Odasının bulunduğu koridora girdim. Tahminimce odası burası olmalıydı çünkü camdan bana bu kattan ve bu koridordan bakıyordu. Buraya daha önce gelmiş ve odaların birçoğunu kontrol etmiştim. Ancak alt katlarda olduğu gibi evin planından anladığım kadarıyla en büyük odalar koridorun sonundaydı. Oralara cesaret edememiştim. Patronun evde olmadığı cesaretiyle ise doğruca en sonda ki odaya koştum. Kapıyı sessizce düşünmeden açtığımda ise... Gözlerim parıldadı. Sanırım bulmuştum. Heyecan ile odaya girdim. Küçük bir lamba odaya loş bir hava katmıştı. Etrafa bakındım. Yatak, dolap, masa... Masa. Bilgisayar. Oda da kahve tonlar ağırlıkla kullanılmıştı. Benim ki gibi. Etrafa bakındım. Dolabı açtım ve bir ihtimal hatırlarım diye tekrar kıyafetleri kokladım. Ama hayır. Etrafa bakındığımda ise kendisiyle ilgili tek bir fotoğraf bile yoktu. İlk defa birsinin odasını ciddi manada karıştırıyordum. Sinirle sırıttım. Ne kadar da ilginçti. Gülerek bilgisayara ilerledim. İşte aradıklarım buradaydı. Fotoğrafla falan uğraşmama gerek yoktu. Bilgisayarı açtığımda ise can sıkıcı o şey gerçekleşti. Şifre... Gözlerimi sinirle kapattım.

"Şifreyi bulmak basit."

Karşımda masada oturan çocukluğuma baktım. Basit miydi? Fısıldayarak sinirle konuştum.

"Neresi basit acaba? Söyle çok basitse."

Omuz silkti.

"Doğum tarihi falandır."

Cidden delirecektim. Yahu biz daha adamın adını bilmiyorduk ki doğum tarihini yazacaktık. Çocukluğum alay ile güldü.

"Onun değil."

Kaşlarım çatıldı ve anlamayarak baktım. Mal mıydı bu?

"Kimin o zaman?"

Çocukluğum kafasını yavaşça indirdiğinde gözlerim gördüklerim ile hayretle açıldı. Bedenim afalladı. Masadan destek aldığımda bedenime ilk defa korku düştü. Buraya geldiğimden beri ilk defa korkuyla titredim. Acıyla yutkundum. Bu kadarı... Bu kadarı çok değil miydi? Çocukluğum hafifçe güldü.

"Senin."

Masadan atladığında bedenim ondan destek almak istedi. Ben korktum, çocukluğum bundan zevk aldı. Gördüğüm şeye doğru ilerledi ve mırıldandı.

"Anlaşılan sana takıntılı birisini bulduk."

Gerginlikle bedenim titredi. Çocukluğum fotoğrafların asılı olduğu tarafa ilerledi. Fotoğraf. Fotoğraflar. Benim fotoğraflarım. Benim bile bilmediğim fotoğraflardan bazılarına bakındım. Bebekliğimden şimdiye kadar olan o fotoğraflarım... Ben neredeydim? Çocukluğum gülümsedi. Ve en ortada duran kendi fotoğrafına bakındı. Bu sefer ise ses tonu değişti. Çünkü bu işe artık o da dahildi.

"Sanırım artık gerçekten uslu duramayız."

 

10 Saat Sonra

Dudaklarımı büzdüm. Parmaklarım yazılarda dolaştı. Bu iş cidden zordu.

"Çisem, hadi artık."

Kafamı kaldırdım ve bana bıkkınlıkla bakan Kerim'e bakındım. Ardından garsona döndüm. Menüyü kapatırken derin bir nefes verdim.

"Karar veremiyorum." Ofladım. "Frambuazlı Parfe Mousse ile Frambuazlı Fıstık kremalı tart arasında kaldım." Hafifçe gülümsedim. "Sizce hangisi.?"

Garson afallamış bir şekilde bakarken Kerim derin bir nefes verdi.

"Yani şey, ben-"

"Bence de." Kafamı olumlu anlamda salladım ve arkayı işaret ettim. "Bence de siz bana kızıl beyefendi ne sipariş ettiyse aynısından getirmelisiniz."

Kerim rezilliğim ile kafasını eğerken garson bu sefer arkasına baktı.

"İyide o beyefendi ızgara tavuklu salata istedi."

Göz devirdim ve garsona baktım.

"Yani. Ne farkı var? Getir işte aynısından. Ha frambuaz ha ızgara tavuk."

Kerim garsona gitmesi için işaret yaptığında adam kafa salladı ve sakince yanımızdan ayrıldı. Ben ise gözlerimi kızıl olan aşkıma diktim. Kıvırcık saçları önüne dökülmüş gülerek karşısına, Kerim'in hoşlandığı kıza bakıyordu. Kafamı masaya yasladım ve yakışıklıma baktım.

"Sırf bu çocuk için buraya geliyorsun değil mi?"

Kerim'e baktım. Ardından kafamı olumluca salladım.

"O da sırf benim için geliyor. Ne var? Flörtleşemez miyim?"

Kerim göz devirdi.

"Sen niye bugün böylesin?"

Derin bir nefes verdim ve suyumdan bir yudum aldım. Çocukluğum hemen yanımda ki sandalyedeydi.

"Yapacaksın bugün."

Haklıydı. Yapacaktım. Ona göz gezdirdiğimde yanımdan kalktım. Artık uslu duramazdım. Dün gördüklerim ve okuduklarımdan sonra asla.

"Neyim varmış?"

Kerim hafifçe güldü.

"Tersinden falan mı kalktın? Cümlelerin hep iğneleyici."

Omuz silktim.

"Para beni bozuyor. Ya da şu aşkım."

İşaret ettiğim yere baktı. Kızıl ile göz göze geldiğimiz de hafifçe gülümsedim ve başım ile selam verdim. Çocuk da bana aynısını yaptığında resmen delirecektim. Hızla ayağım ile Kerim'e vurdum.

"Tut beni. Bayılacağım şimdi."

Bu halime sırıttı. Ancak onun asıl sırıttığı kişi benim kızılın karşısında olan o kızdı. Elimle hızla bir peçete kopardım. Ardından masadan kalktığım gibi Kerim'in ceketini tuttum. O bu halime anlam veremedi.

"Ne yapıyorsun kızım?"

Ceketini kendime doğru açtım ve iç cebinde olan kalemi çıkardım.

"Bugün beni tutamazsın. Yeter artık. Bir haftadır öküz gibi evde oturuyorum. Gidip selam vereceğim."

Kalemi ona uzattım. Ardından peçeteyi de ona uzattım. O hala anlamamış bir şekilde bakıyordu. Derin bir nefes verdim ve masada olan eline kalemi tutuşturdum.

"Söz sana da kızı ayarlayacağım. Şimdi yaz şuraya telefonunu."

Bana hayretle baktı.

"Telefonumu mu?"

Kafamı olumluca salladım ve kızıla baktım. Yine göz göze geldiğimizde ben hızla gözlerimi kaçırdım ve Kerim'e ayağım ile yine vurdum. Acıyla ayağını tuttu.

"Telefonumu ne yapacaksın kızım?"

Derin bir nefes verdim.

"Benim telefonum mu var be? Senin numaranı kendiminki diye vereceğim. Aşkıma oradan devam edeceğim. Şimdi yaz çabuk."

Hafifçe güldü ve yazmaya başladı. Ben ise ellerimi heyecan ile masaya vurdum. Ardından mırıldandım.

"Şimdi dörtlü çıkacağımıza göre burası olmaz."

Kerim kafasını olumsuzca salladı. Sanki sen uslanmazsın der gibi.

"İkisi sevgili çıkınca ne yapacaksın çok merak ediyorum."

Kafamı netçe olumsuz salladım. İkisinin sevgili olma ihtimali imkansızdı. Aklıma gelen ile Kerim'e baktım. O peçeteye numarasını yazmış bana uzatmıştı çoktan. Bakışlarımı gördü. Ardından ofladı.

"Söyle, söyle hadi."

Hafifçe gülümsedim ve ona eğildim.

"Dün gösterdiğim yere davet edeyim. Ne olur. Lütfen."

Kerim gece kulübünü kastettiğimi anladığında uzattığı peçeteyi geri kendisine çekti.

"Hayatta olmaz."

Elim elini buldu ve çekiştirdim.

"Ya lütfen. Patronuna sahile gideceğiz deriz kıskanmaz beni. Lütfen. Hadi. Bak söz sonra seni peşimde her yere sürüklemeyeceğim. Kızılım beni çağırmadığı sürece hep evde oturacağım. Hadi. Lütfen. Kerim."

Derin bir nefes verdi ve bana tedirginlikle baktı. Emin olamıyordu.

"Olmaz."

Ses tonundan bile ikna edilebileceğini anladım ve gülümsedim.

"Kızı da bir şekilde çağıracağım ve akşama gelecek. Sen de onunla takılırsın. Lütfen. Hadi. Bir kerecik. Hiç yanından ayrılmam. Hadi."

Bana sinirle baktı. Tatlı tatlı baktım yüzüne. Ofladı ve peçeteyi bana uzattı. Heyecanla alırken uyaran bir bakış attı.

"Bir şartım daha var."

"Kabul."

Heyecanım ile sırıttı. Ardından peçeteyi bıraktı.

"Günde bir saat Ceylin ile görüşüyorsun o zaman."

Yüzüm asılırken o sırıttı. Ardından yan masayı işaret etti.

"Anlaştık mı?"

Sıkıntıyla ofladım.

"Kabul."

Sandalyemi ittirirken ona sinirle baktım.

"Sakın ama sakın yanıma gelip her şeyi mahvetme. Onlara kulübü göstereceğim ve sen bana karışmayacaksın. Kızı da gelmeye ikna edeceğim."

Ellerini suçlu misali kaldırdı.

"Tamam. Karışmıyorum."

Hafifçe sırıttım ve gözlerimi masaya çevirdim. Çocukluğum gülerek yaklaştı yanıma. İşte başlıyorduk. Masamdan ayrılırken kızıl ile göz göze geldik. Ela gözleri bedenimi süzdü. Ona gülümsedim. Ardından sakince masaya doğru ilerledim. Bilerek dün aldığım en güzel elbiseyi giymiştim. Normalde giymezdim elbise falan ama karşımda ki adamın günlerdir gözleri bacaklarımda olduğu için bu gün buna ihtiyacım olacaktı. Kerim'e yalvarışlarımın sonu bu gün son bulacaktı. Masaya birkaç adım kala mırıldandım.

"Sendeyiz."

Çocukluğum zihnime yerleşirken gülüşünü işitti.

"Bendeyiz."

Masaya yaklaştığımda kız ile göz göze geldik. Bu hallerinden bile anladım sevgili olmadıklarını. Hafifçe tebessüm ettim.

"Oturabilir miyim?"

Kızıl gülümsedi.

"Tabi ki."

Günlerdir olan bakışmamız sonunda işe yaramıştı. Ayrıca öküz herif, ben ilk sen bana yaklaşırsın sanmıştım. Neyse, şuan işim bu değildi. Tebessümümü koruyarak tam karşısına kızın yanına oturdum. İlerimizde kalan Kerim ile göz göze geldik. Her hareketimi izleyecekti. Biliyordum. Ama sesimi duyamayacaktı. Kızılıma döndüm.

"Tanışma vaktimiz geldi diye düşünerek gelmiştim."

Kızıl beklemiyormuş gibi yüzüme baktı. Sanırım direkt böyle konuya girmemi beklemiyordu. Benim ise artık düşünme evrem bitmişti. Planlara başlamıştım. Saçlarımı bilerek şekillendirmiştim. Üzerimde olan dar elbise bütün vücut hatlarımı zaten ortaya seriyordu. Kısaca bugün ben, ben değildim. Elimi kaldırdım ve gülümsedim.

"Çisem ben."

Kızıl şeytan elime baktı ve sakince gülümsedi. Ardından buz gibi olan o eliyle elimi sıktı. Açıkçası buranın sıcağına rağmen bembeyaz bir teni vardı. Bu da beni şaşırtan bir şeydi.

"Ayaz ben."

Hafifçe tebessüm ettim. Bunu günler önce garsonu tehdit ederek öğrensem de unutmuştum. Hafifçe yanımda olan kadına döndüm ve ona da tebessüm ettim. Kadın da bana karşılık verdiğinde artık emindim ki sevgili falan değillerdi.

"Masal bende."

Onun da elini sıktığımda tebessüm ettim.

"Memnun oldum."

Bakışlarım tekrar Ayaz'a döndü. Açıkçası iyiydi. Fazlasıyla iyiydi. Beyaz bir ten ve sert yüz hatlarına sahipti. Kıvırcık olan saçlar ise gerçekten kızıldı. O da beni süzüyor olacak ki tekrar göz göze geldik. Tam o sırada ise yanımda garson belirdi. Önüme tavuklu şeyi koyarken mırıldandı.

"Dediğiniz gibi beyefendinin siparişi ile ay-"

Topuklum ile sertçe ayağına vurdum. O acıyla ayağını tutarken ben tebessüm ettim.

"Kiminki ile aynı?" Gözlerim kızılın yemeğini buydu. "Ay siz de mi aynısından sipariş ettiniz. Şansa bakın."

Bu halime daha da güldü. Rezillik. Garson ayağını tutarken ben ona sinirle baktım.

"Git dediğim tatlıları da getir."

Acıyla bana baktı. Rol yapmasaydı bari. O kadar sert vurmamıştım.

"Frambuazlı Parfe Mousse ile Frambuazlı Fıstık kremalı tart arasında kalmıştınız. Hangisini?"

Derin bir nefes verdim ve çocuğu parçalamamak için sabırla ona döndüm. Bu kadar mal olması imkansızdı artık.

"Sen hangisini daha çok seviyorsan onu. Üç tane ama tamam mı?"

Çocuk kafa sallayıp uzaklaşırken ben tüm yüz ifademi değiştirerek kızıla döndüm.

"Size sormadım pardon ama bugün bendensiniz."

Ayaz denen aşkım bana tebessüm etti ve tekrar yemeğine döndü. Sanırım cidden artık herkesten hoşlanmaya başlamıştım. Ben ise asla hedefimden şaşmadım.

"Bu arada yemek tercihiniz aşırı güzel."

Hafifçe güldü.

"Tadına bile bakmadın daha."

Anlaşılan sizli bizli konuşmayı bırakmıştık. İşime gelirdi. Tebessüm ettim.

"Ben tavuk sevmem."

Masal güldü.

"Neden sipariş verdiniz öyleyse."

Ona döndüm ve tebessüm ettim.

"Öyle gerekti."

Anlıyormuş gibi kafa salladı. Ben ise daha fazla dayanamayarak kızılıma döndüm. Fazla bile uzatmıştım.

"Bugün akşam bir şeyler yapalım diye gelmiştim."

Aşkımın boğazına yemek takılırken şokla bana baktı. Ben ise tebessüm ettim. Kız bile bana şokla bakarken ben daha da ileriye gittim.

"Buralı değilim. Ama harika bir mekan varmış. Arkadaşım da pek yok. Bu yüzden sizi davet etmek istedim."

Çocuk sudan birkaç yudum alırken ben oldukça rahattım. Yanımda olan kıza döndüm.

"Benim telefonum kırıldı, izin verirsen göstermek isterim."

Kız birkaç saniye dursa da kafasını olumlu anlamda salladı ve telefonunu çıkarttı. Bana uzattığında ben mekanı açtım ve Kerim'in görebileceği bir şekilde kıza gösterdim. Bir boklar karıştırmadığımı anlamlıydı. Oysa planım su gibi işleyecek ve o hiçbir şey anlamayacaktı. O da gördüğünde kız gözlerini şokla açtı.

"İyi de burası fazla lüks."

Kızıl doğruca bana bakarken gülümsedim.

"Dediğim gibi, benden olacaksınız."

Kız telefonu Ayaz'a çevirirken o da bunu beklemiyor gibiydi. Ben tebessüm ettim ve kıza döndüm.

"Bu arada sizi abimle de tanıştırmak isterim. Bugün o da Antalya'ya gelecek. Birlikte plan yapmıştık. Arkadaşlarımı çağıracağımı söylemiştim. Gelirseniz çok mutlu olurum."

Masal bunu beklemiyor gibi gözlerini kaldırdı.

"Abini mi?"

Kafamı olumlu anlamda salladım.

"Sosyal medyasını verebilirim istersen."

Kız Kerim'e döndü. Büyük ihtimal o sanmıştı. Ben ise kıkırdadım.

"Hayır, o kuzenim. Abim bugün gelecek. Akşama burada olacak." Telefonunu işaret ettim. İşte oyuna başlıyorduk. "Aras Altan."

Önümde ki kızıldan daha iyisini tanıyorsam o da kesinlikle Aras'tı. Her ne kadar ona kızgın olsam da işime yaradığı sürece o yakışıklılığını kullanırdım. Masal sorgular derecesinde baksa da arama kısmına adını girdi. Kerim'in göremeyeceğini bildiğim için kıza baktım. Dibi düşecekti çünkü benim de Aras'ı gördüğüm ilk an dibim fazlasıyla düşmüştü. Kız gözlerini şokla açtı.

"Bu, bu mu?"

Kafamı onaylar bir şekilde salladım. Kız şokla kızılıma baktı.

"İyi de ben bu adamı zaten takip ediyorum. Milyoner değil mi?"

Hafifçe utanmış gibi yaptım.

"Abim diye söylemiyorum ama kendisi milyoner olmasına rağmen tam bir aptal. Kız çevresi sıfır. Bu yüzden sizin tanışmanızı istedim."

Önüme tatlılar koyulurken kız kızılıma Aras'ı gösterdi. Kızılın bile gözleri açılırken ben gülümsedim. Tatlımdan bir çatal aldım ve ikisine baktım. Onların da önüne konuldu. Garson yanımızdan ayrılırken ben tebessüm ettim.

"Geliyorsunuz yani değil mi?"

Kız anında onaylarken Ayaz beni süzdü. Ardından bir kaşını kaldırdı.

"Neden bizi çağırasın ki?"

İşte asıl koz şimdi başlıyordu. Çekinmedim. Düşünmedim de. Çocukluğum patavatsızın tekiydi zaten. Ben de onu kullandım.

"Seni beğendim."

Kızılım bu cevabım ile bir süre duraksasa da tebessüm etti. Gülümserken ben bu sefer çekinmeden elimde tuttuğum peçeteyi ona uzattım. O ise bu sefer çekinmeden parmaklarıma uzandı ve doğruca temas ederek aldı. İşte bu kadardı. Hafifçe güldüm.

"Güzel."

O fısıldarken peçeteyi açtı. Ben ise tekrar çatala uzandım ve tatlının sosunu dikkatlice yaydım.

"Dediğim gibi, telefonum bozuk olduğu için kuzenimin numarası bu. Ama ararsanız benim açacağıma emin olabilirsiniz."

O kafasını sallarken ben işimi bitirmiştim. Masal'a döndüm ama o hala sosyal medyada Aras'ı süzüyordu. Bu haline güldüm.

"Masal, abimi sen ararsan sevinirim."

Bana şokla baktı.

"Ne?"

Gözlerimi kaçırdım ve mırıldandım.

"Abime açıkçası gece kulübüne gideceğimizi söylemedim. Babam duyarsa çok kızar. O da bana kızabilir. Ama eminim sen arayıp kimsenin haberi olmadan gelmesini rica edersen kesin gelir."

Masal heyecanla bana baktı.

"Ben mi arayım yani?"

Hafifçe gülümsedim.

"Açıkçası biraz atıştık ama onu da özledim. Kısaca bir şeyler yapmak istiyorum ve bunu ona sen söylersen eminim kabul eder. Ben azarlanmadan onu çağırırsan çok mutlu olurum."

Masal hızla kafa sallarken ben tebessüm ettim.

"Peki, ararım."

Gülümsedim.

"Bir de şey, sosyal medyada kullanmıyor ama bir ismi daha var. Aras Kaan Altan. Ona böyle hitap edersen benim söylemiş olduğumu anlar ve seni ciddiye alır. Genellikle insanların yüzüne kapatır da. O yüzden dedim."

Kız anlamış gibi kafa salladı.

"Aras Kaan Altan."

Yavaşça sandalyemi ittirdim ve Masal'a eğildim.

"Dediğim gibi ona kimseye haber etmeden gelmesini söyler misin? Babam iki arabayı da alkollüyken mahvettiğim için kızıyor da, o yüzden."

Kız hevesle başını salladı. Ben ise ellerim ile ona Kerim görmeden tatlımı işaret ettim. Ardından kızılıma baktım ve göz kırptım. O bana gülerek bakarken kız tatlıya yazdığım numarayı gördü. Sakince masadan ayrılırken Kerim'e güldüm. Çocukluğum neşeyle konuştu.

"Çok basit oldu."

Derin bir nefes verdim. Umarım Kaan'ı arar ve Aras demezdi. Aras Kaan demesi bile yeterdi. Oraya elbette ki Aras'ın değil Kaan'ın numarasını yazmıştım. Kerim'e bakındım. Dün gördüklerimden sonra burada kalacak değildim. Fotoğraflarım... Onlar bir yana bilgisayarda bulduklarım. Koral Holding ile ilgiliydi. Bu da demek oluyordu ki onlar da bu işteydi. Koral Holding ile birkaç dosya bulmuştum. Ve tahmin ettiğim gibi malları taşımak için burada olduklarını öğenmiş, kesinleştirmiştim. Kendimi onlara bir haftalık emanet etmiştim ama daha fazlasına izin yoktu. Ne çocukluğum ne de ben birisine güvenemeyeceğimizi biliyorduk. Her ne kadar yanıma yatan o kişiye güvensem bile... Saçmalıyordum. Hafifçe tebessüm ettim. Kerim ayaklandı. Ona göz kırptım.

"Üzgünüm ama elimizde tek bir numara olduğu için kızılıma verdim."

Yüzü asılırken ona gülümsedim.

"Ama merak etme, akşam kız da geliyor."

Yüzü tekrar gülerken ben hesabı ödemesi için ona bakındım.

"Hesabı ödemeye gidiyorum ve sen bana her şeyi anlatıyorsun."

Hafifçe güldüm ve kafamı salladım.

"Onların masasını da ödemeyi unutma."

Elbette ki bunu yapacaktı. Ben ise dışarıya adımladım. Gözlerim dışarıya çıktığında gökyüzünü buldu. Bildiğim bir şey vardı ki kimse birisine öylece yardım etmezdi. Sonumun yakın olduğunu biliyordum. Bu yüzden onlardan önce davranmış, kendimi bu yerden kurtarmıştım. Bu kadar basitti işte. Kaan ise geldiğini kimseye haber etmeyecekti. Aptal değildim. Sadece dedikleri gibi günlerdir düşünüyor, kendime zaman tanıyordum. Zihnim ise planını kurmuş ve bu gün ilk hamlesini yapmıştı. Şimdi tek gereken babamın da buraya gelmemesiydi. Ki Masal bunu Kaan'a anlatabilirse Kaan gerekeni yapardı. Dediğim gibi aslında burada oldukça rahattım. Sadece kendim istememiştim. Ama dün gördüklerim beni tedirgin etmekle kalmamış, germişti. Takıntılı birisi ile daha fazla kalmayacaktım. Çünkü biliyordum ki bazı takıntılar ölümcüldü. Benim ki gibi...

...

Kaan Vural

Çisem. Çisem. Düşün. Düşün Kaan. Çisem bu. Ölme ihtimalini aklımdan silmem ve düşünmem gerekiyordu. Elimde olan fotoğraf karesini sıktım. Çisem olsam ne yapardım? Çisem ne yapardı? Sinirle yutkundum. Çisem'di bu. Ne yapacağı tamamen belirsizdi. Babasında olmadığına emindim. Çünkü Yasin'de her yerde onu arıyordu. O zaman... O zaman neredeydi? Çisem'in tek korkusu bile onu ararken o şimdiye bir ses bile vermemişti. Bir hata olmuştu. Benim tanıdığım Çisem bana her türlü haber verirdi. Ellerim başımı buldu. Olmuyordu. Aklıma tek bir şey bile gelmiyordu.

"Kaan, biraz uyusan mı?"

Kafamı olumsuzca salladım. Çisem. Kalbim acıdı. Yoktu. Ellerim kafama vurdu. Çalışmalıydı. Nereye gidebilirdi? Deniz derin bir nefes verdi karşımda. Kafamı kaldırdım ve gözlerim bahçeyi buldu. Gece hep yağmur yağmış ve yeni yeni durmuştu. Çisem... Görüntümü bozan kişiye baktım. Aras. Çisem'i bulduğum an belalarını sikeceğim kişilerden bir diğeri. Diğerini buldum. Hemen çaprazımdaydı. Benden de beter durumdaydı. Elinde kaçıncı olduğunu bilmediğim şişeyi de yarılamıştı. Gözleri tavandaydı. Ne bok yediklerini biliyordum ama neden yaptıklarını anlatmamışlardı. Vücudum gerildi. Konu bu değildi. Çisem. Çisem Kalen. Düşün Kaan. Düşün ki bul. Çocukluğuna izin verdiyse asla bulamayacağımı biliyordum. İki farklı kişilikti ve ben birisini çok iyi tanırken diğerini tanımıyordum. Gidebileceği her yere bakmıştım. Yoktu. Çisem yoktu. Sinirle önümde olan şişeye uzandım. Rahatlamam ve düzgünce düşünmem lazımdı.

"Babası değil, Çiso kendisi gitmiş olamaz mı?"

Şişeden bir yudum aldım ve Aras piçine baktım. Sıkıntıyla soludum ve elimde ki fotoğrafa baktım.

"Ne çocukluğu ne de o bunu bırakır."

Geriye iki seçenek kalıyordu ve ben o seçenekleri düşünmek istemiyordum. Ya birisi tarafından kaçırılmıştı ki Eren'in oradan çıktıktan sonra silinen kameralar bunu kanıtlıyordu. Ya da... O seçeneği düşünmek istemedim. Kardeşim dediğim kızın ölme ihtimali çok koydu. Erdem kafasını olumsuzca salladı.

"Bu iş normal değil, Çisem'in planı çok net belliydi. Başka bir iş var."

Eren'e baktım. En son onunla konuşmuştu. O ise günlerdir tek kelime etmiyordu. Çisem'in evinden gece ayrılmamıştık. O ise onun odasından çıkmamıştı.

"Sana ne dedi?"

Sorumla birlikte daldığı yerden bana döndü. Acıyla yutkundu ve gözlerini kaçırdı. Sinirle ona baktım. Çisem'i biliyordum. Söz verdikten sonra öylece gitmesi imkansızdı. Bir şeyler vardı. Eren ise gözlerini kapattı ve içkili ağzıyla mırıldandı.

"Veda etti."

İşte bu beni korkutan şeydi. Kendi ipini kendisi çekmezdi. Kafamı eğdim. Saçmalıyordum. Bu hayatta kendi ipini çekebilecek tek kişi varsa o Çisem'di. Ellerim fotoğrafı sıktı. Neredeydi? Aras korkuyla bana baktı.

"Tüm ihtimalleri silelim." Bana yalvarır bir şekilde baktı. "Eğer birisinin elinde ise Çiso ne yapar?"

Hafifçe güldüm ve kafamı olumsuzca salladım.

"Çisem birisinin elinde bir hafta kalacak bir kız değil. Bir şekilde bana ulaşırdı."

"Kimin elinde olabilir ki?"

Eren mırıldanır bir şekilde konuşurken Aras gözlerini kaçırdı. Bu ise dikkatimden kaçmadı.

"Ne biliyorsun sen?"

Aras derin bir nefes verdi.

"Aklıma birkaç isim geliyor."

Deniz daha fazla dinlemek istememiş olacak ki hızla ayaklandı ve yanımızdan uzaklaştı. Şuan onu düzeltebilecek bir durumda değildim.

"Kim?"

Benim yerime Erdem konuştu. Aras bana baktı.

"Berk denilen o kişi ola-"

Kafamı olumsuzca salladım.

"Berk öyle bir şey yapmaz. Götü yemez. Çisem'den korkar."

"Korkar mı?"

Ellerim ağrıyan başımı buldu ve kafamı olumlu anlamda salladım.

"Neden?"

Aras'ın sorusunu ise beklemediğim bir biçimde Eren cevapladı.

"Çünkü tüm cinayetlerini o adamın yanında iken işledi."

Ona döndüğümde gözlerini açmış tavana bakıyordu. Haklıydı. Çisem'in babam öldükten sonra ki zamanını en iyi bilen bendim. Ona engel olamamıştım. O da izin vermezdi zaten. Bir guruba öylece girmiş, Berk ile arkadaşlık kurmuş sonra da onun yardımı ile tüm cinayetlerini gerçekleştirmişti. O dönemde ise ben yastaydım.

"O zaman..."

Aras cümlesini devam ettiremezken ona sinirle döndüm.

"Geveleme de söyle."

O bana değil Eren'e tedirginlikle baktı. Anlamıyordum. Bir bok yiyorlardı ve ben anlamıyordum.

"Antalya'da olma ihtimali ne?"

Eren aniden kafasını kaldırırken ikisine bakındım. Antalya mı? Eren hafifçe güldü.

"Deli misin oğlum sen? Antalya ne alaka?"

Aras gözlerini kaçırdı. Ben ise sinirle ayaklandım. Hiçbir ihtimali atlamaya niyetim yoktu.

"Bana bakın ve çabucak dökülün. Ne Antalya'sı?"

Eren derin bir nefes verdi. Ardından kafasını olumsuzca salladı.

"Antalya imkansız. O piç Kaçak'ı bilmiyor. Bilse çoktan Yasin bitmişti."

İkisine sinirle baktım.

"Bana anlatacak-"

"Kaan."

Deniz'in sesiyle arkamı döndüm. Elinde telefonumu tutuyordu. Gözleri ise yine kızarıktı. Telefonumun çaldığını gördüm. Umursamadan geri ikisine döndüm.

"Anlatın çabuk."

"Kaan."

"Deniz şimdi değil! Boktan kişilerle uğraşamam."

Deniz yanıma yaklaştı.

"İkinci kez arıyor. Ya Çisem ile ilgili-"

Elinden telefonumu sertçe aldım ve hoparlöre aldım.

"Ne var?"

Telefondan bir süre ses gelmedi. Biliyordum böyle olacağını. Kapatmak için basacaktım ki ince bir kız sesi duydum.

"Aras Altan ile mi görüşüyorum?"

Aras'ın bakışları da bize dönerken telefona dikkatle baktım. Benim numaram ve o ne alakaydı. Kadın ise benim konuşmama izin vermeden heyecanlı sesi ile konuştu.

"Yani pardon, Çisem Aras dersem dikkate almayacağınızı söylemişti. Aras Kaan Bey. Değil mi?"

Çisem mi? Bedenim duyduğu kelime ile kendine geldi. Eren Çisem'in adıyla doğruca ayaklandı. Kalbim günler sonra ilk defa heyecan ile attı.

"Çisem mi?"

Sesimin titremesini umursamazken kız kıkırdadı.

"Evet, bugün kuzenim ile tanışırken benim de sizin ile tanışmamı istedi."

Yüzüm günler sonra ilk kez güldü. Herkes telefonun etrafına toplanırken Eren sanki hiç içmemiş gibi dibimdeydi. Gözlerinin içi günler sonra parlıyordu. Heyecanla konuştum.

"Çisem iyi değil mi?"

Kızın heyecanlı sesini duydum.

"İyi iyi. Çok tatlı birisi. Kuzenimi gece davet ettiğinde yanında ben de vardım. Siz de gelecekmişsiniz bugün İstanbul'dan. Bizim de tanışmamızı istedi."

Yüzüm güldü. Gerçek miydi şuan olanlar?

"Çisem, Çisem Kalen değil mi?"

Telefondan bir süre ses gelmedi.

"Kalen mi?"

Kaşlarım çatıldı.

"Siz abisi değil misiniz? Aras Kaan Altan ile görüşmüyor muyum ben?"

Aras'a anlamayarak baktım. O ise neşeyle bana bakıyordu. Her şeyi anlamış gibi. Ağzını oynattı. Çisem Altan dediğini anladım. Kaşlarım çatılsa da konuştum.

"Çisem Altan işte hanımefendi."

Kadın sorgular bir şekilde mırıldandı.

"Siz Kalen dememiş miydiniz?"

Ne diyeceğimi bilemezken boğazımı temizledim.

"Bir karışıklık oldu sanırım. Çisem Altan. Abisiyim ben."

Çisem'in ne boklar karıştırdığını bilmiyordum ama yaşıyor ihtimali şuan beni öyle sevindirmişti ki ne olduğu umurumda değildi.

"Ah, peki. Masal bu arada ben. Sosyal medyanızı zaten takip ediyordum bugün de Çisem'in abisi olduğunuzu öğrenince sizinle tanışmak için fazlasıyla heyecanlandım açıkçası."

Derin bir nefes verdim. Aras sırıtarak önümde kıpırdandı.

"Çisem iyi değil mi?"

Kız hafifçe güldü.

"Açıkçası çok iyi bir kız. Bugün bizim de tanışmamızı istedi. Gerçi kendisi kuzenim için gelmişti ama biz de arada kaynadık gibi oldu."

Anlamayarak mırıldandım.

"Kuzeniniz mi?"

Kız onayladı.

"Size bahsetmedi mi yoksa? Ayaz, kuzenim. Bir kaç gündür birbirleriyle takılıyorlardı. Lütfen benden duyduğunuzu söylemeyin."

Kaşlarım çatılsa da burada asıl gergin olan kişi tam karşımda yüzüme sinirle bakan Eren'di. Siktiğimin şerefsizini umursamadan mırıldandım.

"Size numaramı nasıl verdi, yani bana bugün tüm olanları kısaca özetler misiniz?"

Kız güldü.

"Bu kadar korumacı olduğunuzu bilmiyordum. Ama elbette." Bir süre ses gelmediğinde Eren karşımda hem gülüyor hem sinirleniyordu. İçki fena kafa yapmış gibiydi. "Biz bir haftadır Ayaz ile bir kafeye gidiyorduk. Sanırım ikisi birbirini beğendi ki bence de çok yakıştılar, kızmayın yani lütfen. Bugün Çisem masamıza geldi ve açıldı. Bizi de akşama buluşma ayarladı. Bugün de sizin geleceğinizi anlattı ve bizim de tanışmamızı istedi. Numaranızı da o bıraktı."

Eren önümde daha da köpürürken sırıtan Aras'a onu işaret ettim. Yoksa cidden alkollü haliyle şuan bir şey yapacaktı. Anlamış gibi gülerek Eren'i tuttu.

"Anladım, yanında birisi daha var mıydı?"

"Evet, kuzeniniz vardı?"

Kaşlarım çatıldı.

"Kuzenim mi?"

"Evet, zaten kafeye sürekli birlikte geliyorlar."

Çisem... Çisem yaşıyordu ama karıştırdığı oyundan bir bok anlamamıştım.

"Anladım."

Bir süre ses gelmedi. Ne diyeceğimi ise bilemedim. O ise benim yerime konuştu.

"Uçağınız ne zaman bu arada, Çisem buluşma saatine dokuz dedi. Yorgun olursanız falan ama erteleyebiliriz."

Kaşlarım çatıldı.

"Hayır, hayır. Gerek yok. Uçağım zaten az sonra."

Ne uçağıydı bu? Çisem ne boklar yiyordu? Kız hafifçe güldü.

"Sizi karşılama Çisem elbette ki gelecektir zaten ama isterseniz ben de gelebilirim."

Anlamıyordum.

"Nereye?"

Deniz sıkıca kolumu tuttu. Kız neşeyle şakıdı.

"Antalya havalimanına işte. Bugün gelmiyor musunuz?"

Kaşlarım iyice çatılırken Eren ve Aras'a döndüm. Onlar ise dona kalmıştı. Birbirlerine baktılar. Bi süre duraksadım. Antalya mı? Onaylayan bir ses çıkardım.

"Gerek yok, merak etmeyin. Çisem beni karşılar zaten eminim."

Kız yine konuştu ben ise gözlerimi iki kişiden ayırmadım. Onların yüzü ise değişmişti Antalya lafı ile.

"Çisem atıştığınızı söylemişti, ona kızmayın lütfen. Benden o rica etti sizi davet etmemi, sizi çok özlediğini de iletti."

Anlamış gibi kafa salladım ve karşımda olan kişilere baktım. Bana döndüler ama yüzleri değişmişti.

"Kızmam merak etmeyin, ben de onu çok özledim."

Kız hafifçe güldü.

"Sizden son bir ricası daha var. Onu da benim iletmemi istedi."

Onları umursamadan gülerek telefona döndüm. Çisem yaşıyordu. Her şeyi yapardım.

"Nedir?"

Kızın sesi hüzünle çıktı.

"Babanıza gideceğiniz yeri belli etmemenizi söyledi. Aslında kimseye belli etmemenizi istedi."

Kaşlarım çatıldı ve hemen karşımda olan kişilere baktım. Onların ise duydukları ile yüzleri düşmüştü. Hızla hoparlörü kapattım ve kulağıma götürdüm. Çisem'in isteği olmamıştı işe. Arkamı döneceğimde ise beklemediğim o şey oldu. Eren sıkıca kolumdan kavradı. Ardından sessizce konuştu.

"Sakın, sakın Kaan. Yapma." Acıyla yutkundu. "Lütfen."

Gözlerimi sinirle kapattım. Çisem onların gelmesini bilerek istememişti. Kulağıma kızın bana seslenmesi doldu. Ancak günlerdir onun ölme ihtimaliyle yaşıyordum ve karşımda ki gözler bana yalvarıyordu. Acıyla yutkundum. Ardından elimi düşürdüm. Eren hızla tekrar hoparlarö aldı.

"Alo, orda mısınız?"

Derin bir nefes verdim.

"Buradayım, kimsenin haberi olmaz. Kendim geleceğim sadece. "Karşımda olan gözlere baktım. Kendimin gelebileceğini hiç sanmıyordum. "Siz bana konumu atın yeter."

"Gelmenize çok sevindim, dediğim gibi sadece kimsenin haberi olmasın istemişti." Gözlerimi kendime olan sinirim ile kapattım. Aptallık yapmıştım. "Ben size konumu atarım ama bilindik bir gece kulübü zaten."

Duyduğum kelime ile gözlerimi dehşetle açtım ve kolumu Eren'den kurtardım.

"Gece kulübü mü?"

Deniz şok ile bana baktı. Bizi anlamayan iki kişi ise anlamıyordu. Kız onayladı.

"Gece kulübü, bir sorun mu var?"

Bedenimi dehşetle koltuğa bıraktım. Sorunun en büyüğü vardı. Acı ile yutkundum.

"Hayır, hayır yok. Kapatıyorum. Uçağa geçeceğim."

Telefonu beklemeden kapattım ve ellerim başımı buldu.

"Ne yapacağız?"

Deniz'in korkan sorusuna Aras gülerek cevap verdi.

"Nasıl ne yapacağız? Gidip Çiso'yu alacağız işte."

Çisem yaşıyordu ama gece kulübü işi olmamıştı işte. Deniz omzuma dokundu.

"Kaan, ne yapacağız diyorum?"

Acı ile yutkundum ve kafamı kaldırdım. İki salağın gelmesi şuan benim bile işime yarayabilirdi. Ellerimi sıktım.

"En iyi adamlarınızı alın ve en erken uçak biletini alın."

Eren'in kaşları çatıldı.

"Adam mı?"

Gözlerimi kaçırdım. En olmayan yeri seçmişti Çisem. Alkol ve o. İçmemeliydi ki biliyordum. İçecekti. Alkollü Çisem çekilebilirdi ama alkollü çocukluğu. Bilerek gece kulübünü seçmişti ve tek dileğim içmemesiydi.

"Ne oluyor lan?"

Onlara döndüm. Eren'e baktım. Ardından geride kalan Erdem'e. O da anlamamıştı.

"Sana silah çeken kızı, alkollü hayal edebiliyor musun?"

 

8 Saat Sonra

Çisem Kalen

Kerim'in koluna sıkıca girdim. Karşımda olan mekana baktım. Çocukluğum alay ile güldü. Bu mekanı son kez iyi olarak görüyorduk. Saatler sonra hali bir değişik olacaktı çünkü.

"Ya, lütfen."

"Kafe'de ne yapmamı bekliyorsunuz ki?"

"Kaç kere o yere gittin."

"Bulut. Çok güzel olmaz mı? Bak söz bir yanlışlık olmayacak."

"Bir şartla."

"İki ay."

"Altı."

"Bir."

"Keyfin bilir, şartım bu. Ama istemiyor-"

Acı ile yutkundum. Altıncı son kez gece kulübüne Çisem olarak gidişim olmuştu. Ondan sonra benim yerime hep çocukluğum gitmişti. İşlerini orada halletmişti genellikle. İlk cinayetimizi bir gece kulübünde işlemiştik misal. Bu gün ise yine ölümler olacaktı. Ölüm ise burada olmalıydı. Bir gece kulübünde. Çocukluğuma baktım. Heyecan ile beni bekliyordu. Derin bir nefes verdim ve kafamı salladım. O hızla kapıya doğru koşturdu. İçeriye giren küçük beden kaybolurken zihnimde onu hissettim.

"Girmeyecek miyiz?"

Kerim'e baktım ve çocukluğum ile gülümsedim. Kaan Vural, seni bekliyorum. Burada. Bir gece kulübünde. Acımızda. Çocukluğum acımı yok sayıp bir adım atmamı sağladı. Arkama baktığımda Kerim'in adamlarını gördüm. Birazdan burası karışacaktı. Ben ise çocukluğuma sarılacaktım. Çisem Kalen bu gün gerçek yüzünü tamamen gösterecekti işte...

...

Loading...
0%