@suwiiniz
|
Yeni bölüm biraz geç geldi kusura bakmayıınn <3333 ...
Acıyla inledi kız. Ağzına kan tadı geliyordu artık. Bacağını daha da baskı uyguladı. Bitmemişti. Bitmeyecekti. "Hadi!" Çocukluğuna bağırdı. Güçlü kalmalıydı. En azından birkaç adım daha. Sonra, sonra bitecekti. Geçecekti. Selim eğer hemen kızı yanına gelirse kızardı. Çok kızardı. Çisem'de bunun verdiği güç ile son birkaç adımı daha tamamladı. Bacağı daha fazla dayanamadı. İlk defa kurşun yarası yiyordu ve kan kaybettiğini biliyordu. Derin bir nefes verdi ve telefona yetişmeye çalıştı. Berk hata yapmıştı ve lanet olsun ki bu ona patlamıştı. Dizi sızlarken birazdan adamların geleceğini biliyordu. "Yardım et." Çocukluğunu gördüğünde derin bir nefes verdi. Yaklaşık iki haftadır onu görüyordu ve artık sorgulamıyordu çünkü ona destekti. İlk vurduğu adama çocukluğu yardım etmiş, tetiğe o basmıştı. Yine öyle yaptı. Çocuğa izin verirken kendisini gömdü. Çocukluğu ilk kez vücudunda tamamen kontrolü eline aldı ve bacağında olan acıyı umursamadan ayaklandı. Çisem acıyla bağırırken ise çocukluğu telefonu tuşlamaya başlamıştı bile. Kanı zemine akan kızın acısı çoktu. Daha fazla dayanamayacağını biliyordu. Numara dönerken en sonunda o sesi duydu. İki gün sonra anca kurtulabilmişti. "Kaan." Acı ile inledi kız. "Çisem! Çisem neredesin?" Bacağını biraz daha sıkarken telefon kabinine dayandı. Bilmiyordu nerede olduğunu. Ağzından kan akarken onun yerine çocukluğu konuştu. "Berk. Berk'e sor. Adamı öldürecektim ama..." Ama başarısız olmuştu. Çisem üçüncü cinayetini işleyememiş yakalanmıştı. İkinci günde kaçmayı başarmıştı ki telefonda daha fazlasını getiremeden bayıldı. Kaan Selim'in kaybının ardından kendi içine gömülürken Çisem tam tersi delirmişti. Çocukluğu baygınlığın önüne geçemezken ise onu bir saatin sonunda Kaan bulmuştu. Çisem'in ise o ayakla sırf bir saat boyunca yol yürüdüğünü öğrenmişti. İki gün... Çisem ona ikinci günde haber vermişti. Kız bir hafta yoğun bakımda kalırken ise onun öldüremediği adamı Kaan öldürmüştü. Selim'in ardından kardeşini de kaybedemezdi çünkü. Selim kızı ona emanet etmişken hem de. Ancak ikisini de korkutan o şey olmuştu. Çisem yıllar sonra Kaan'a ikinci günde bile haber gönderememiş, Kaan ise ikinci günden sonra her şeyi düşünmüştü. Ölümünü bile... ... Zor da olsa bedenimi kendi etrafımda çevirdim. Ellerimi kaldırdığımda sırıttım. Şarkı ritmine uygun bir şekilde ellerimi sallamaya çalıştım. Bir yandan da bedenimi kıvırıyordum. Bu lanet topuklular ise zorluk çıkartıyordu. Şarkı sesi iyice yükseldiğinde gülüşüm büyüdü. Bu hayat böyle çekiliyordu anca. Başım dönerken ben yan masada olan bardağa uzandım. Ne olduğu hakkında en ufak fikrim olmayan bardağı tek seferde içtim. Boğazım yanarken ise iyice sırıtıp kendimi yine ritme bıraktım. Ancak içki fazla gelmiş olacak ki yönümü bulamadım. Beni tekrar yöne getiren beden ise belime dolanan elleri oldu. Kafamı sakince kaldırdığımda kulağıma birisi eğildi. "Tanışalım mı?" Kulağıma eğilen birey geri çekildiğinde gülüşüm büyüdü. Uzun sakallı bir adamdı. Çocukluğuma bırakmıştım her şeyi. Tüm bedenim ona aitti. Ve mutluydum. "Bir bardak viski ile memnuniyetle." Adam gülümserken ben kelimeleri bile zar zor seçmiştim. Ayrıca şarkının sesi de beni bastırıyordu. Biraz daha eğildiğinde yakınlığımız oldukça artmıştı. "Ona katlasam bardak sayısını o zaman," Yanımızdan geçen tepsiden bir bardak alıp bana uzattı. "Tanışma faslını hemen atlar mıyız?" Bardağı elinden aldığımda gecikmeden yudumladım. Gülüşüm büyürken kalan içkiyi ona uzattım. Olumlu anlamış olacaktı ancak çocukluğum benim de beklemediğim bir şey yaparak bardağı kaldırıp eğdi. İçki adamın saçlarından sonra sakallarından akarken gülüşüm büyüdü. "Orospuya mı benziyorum sikik!" Adamın gözleri sinir ile büyürken bu sefer belimde olan eli beni sertçe itekledi. "Deli misin lan sen!" Bedenim başka birisine çarparken puşt herif durmadı. Tek bilmediği ise benim çocukluğumun alkollü iken fazla gaza gelmesiydi. Arkamdan birisi beni tutarken benim de bordo elbiseme birkaç damla içki gelmişti. Gördüğüm ile elimde tuttuğum ve doğruca onun üstüne alkol döktüğüm bardağı hemen yanımda olan masaya sertçe vurdum. Bana doğru gelen bedeni afallarken bu sefer ben ona doğru attım bedenimi. "Elbisemi mahvettin geri zekalı!" Kırılan bardağı ona doğru doğrulttuğumda adam geriledi. Ben ayakta zor dururken sinir ile ona doğru ilerledim. Topuklular ile yürümek zaten zordu. Ayrıca ben ne güzel dans ediyordum. Bütün keyfimi sikip atmıştı. "Lan dur!" Boynuna doğru bardağı götürecektim ki elimden tutulması ve yönümün çevrilmesi ile afalladım. "Çisem!" Gerilen yüzüm gülmeye başladı. Aşkım gelmişti. Elimde olan cama hızla uzandı. "Çisem ne kadar içtin sen?" Elimden bardağı aldığında gülüşüm büyüdü ve ona yaslandım. Ardından duymasını umarak mırıldandım. "Birazcık." Kerim beni tutarken bu sefer etrafa bakındı. Benim kafam çok dönüyordu ya. "Ayaz nerede?" Hemen arkamızda olan Masal'a baktım. Onun da kafası gitmiş gibiydi. Gülümsedim ve el salladım. O ise beni bile göremedi. "Çisem!" Bedenim yaslandığım yerden ayrılırken Kerim beni sarstı. "Ayaz seni niye tek bıraktı?" Etrafa boş boş bakındım ve o sırada bana doğru gelen kızılımı gördüm. Fazla iyiydi. Çok iyiydi. Bizi gördüğünde kaşları çatıldı. Ben ise Kerim'den kurtulup ona doğru adım attım. "Abi pardon! Biraz içti de." Kerim birisine açıklama yaparken benim ellerim Ayaz'ın boynuna dolandı. İki elinde de içki olduğundan dolayı o kalırken ben derin bir nefes verdim. "Dans edelim." Hafifçe güldü. "Neredesin Ayaz sen? Sen demedin mi dans edeceğiz diye? Ne halta yalnız bırak-" "İçki almaya gittim." Elinde olan bardağı bana uzattığında direkt aldım. "Geldim, siz keyfinize bakın." Bardağı bırakan eli belimi bulurken ben yavaşça boynundan ayrıldım. Ona sırtımı çevirdiğimde izin verdi ona kendimi yaslamama. Eli karnımın üstünde gezinirken sırıtıp bize sinir ile bakan Kerim'e güldüm. "Beni bir rahat bıraksana sen ya." Masal'ı işaret ettiğimde kız çoktan Kerim'in koluna girmişti. Onun da kafası benim gibi gitmişti. Ben ise kafamı kızılımın göğsüne yaslarken içkimden inat etmiş gibi bir yudum daha aldım. Ancak fazla abartmış olmalıyım ki midem fazla bulanıyordu artık. Ayaz'ın hemen karnımda olan eli biraz daha baskı yaptığında sıkılmıştım. Kerim'e sinir ile baktım. Ardından kızılıma doğru kaldırdım başımı. "Bu gitmeyecek, biz gidelim mi?" O hiç düşünmeden sırıttığında kanım kaynamaya başlamıştı. Karnımda olan eli beni kendisine bastırdığında mırıldandı. "Bence de gitmeliyiz." Sırıtıp kafamı eğdiğimde Kerim delirmiş gibi bana bakıyordu. Lakin yanında olan Masal'dan dolayı sesini çıkartamıyordu. Bir yudum daha içtim. Masal çoktan Aras'ı unutmuş gibiydi. Kerim'e gülerek bakıyordu. Mal diye düşündüm. Açıkçası sarışın bir taş varken bu yaşlı bunağa baktığına inanamıyordum. Gerçi o da pek genç sayılmazdı. Net olarak emindim ki Aras'tan büyüktü. Belimde olan parmaklar baskı yaptığında kafamı kaldırdım. Daha fazla çocukluğumun da beklemeye niyeti yoktu. "İyi eğlenceler." Kızılım bana bakarken bizi doğruca çevirdi. Onun bu yaptığı ile giydiğim bordo elbise sıyrılırken bunu gözünden kaçırmadı. Yasladığım sırtımı ondan ayırıp doğruca ona döndüm. Eli tekrar belimi bulurken ikimizde fazlasıyla içmiştik. Özellikle ben. Ve bence düşüncelerimiz aynıydı. Şarkıya ters olarak yavaş yavaş dans ederek bizi Kerim'den uzaklaştırdı. Hiç çekinmeden ona doğru baktım. Bu halimi sevmiş gibi bardağını tekleyip bir masaya bıraktığında iki eli de belimi sardı bu sefer. Sırıttım. "Kerim geceyi kısa bitirecek gibi." Arkamızdan bizi öldürecek gibi baktığını hissediyordum. Ayaz ise hiç tınlamadan eğildi. "Uzatırız." Bardaktan bir yudum aldıktan sonra ben de bıraktım. Başım dönüyordu, midem bulanıyordu ama şuan düşündüğüm tek şey kızılımdı. İki elim benim de onun boynuna dolandı. "O nasıl olacak?" Biraz daha eğildiğinde artık şarkıya rağmen konuşsa bile duyabiliyordum. Fazla yakındık ve bu umurumda değildi. "Kaçırayım seni." Gülen yüzüm dediği ile donuklaşırken içimde bir şeyler kırıldı. Ancak ne kırıldığını bile bilmiyordum. Lakin çocukluğum hiç umursamadan oyuna devam etti. "Kaçır." Ben de bazı şeyler koparken çocukluğum baskınlığını korumakta zorlanıyordu. Yutkundum ve yine kendimi geri çekmeye çalıştım. Durup dururken ne oluyordu? Ayaz'ın eli dalgalandırdığım saçlarımda gezindi. "Bir şey mi oldu?" Tekrar gülümsedim ve kafamı olumsuzca salladım. "Hayır." Gözleri bedenimde gezindi ve bu sefer mırıldandı. "Güzel." Eli saçlarımdan ayrılıp açıkta kalan göğsüme geldiğinde kesinlikle bir şey değişiyordu bedenimde. "Çok güzel." Dans eden insanların sonuna geldiğimizde çocukluğum sanki kontrolü eline almak ister gibi çırpındı. Ancak rahatsızdım. Her ne kadar kanım kaynasa da bedenimin bir tarafı rahatsızdı. Lakin çocukluğum duruma yine el attı. Boynuna doladığım elim kontrolüm dışında saç tutamlarına daldı. Çocukluğuma o an lanetler okudum. "Çıkartabilir misin beni?" Çocukluğum konuşurken kızılım gülümsedi ve tekrar gözlerime döndü. İçimde ise bir korku oluştu. Bastırıyordu. Beni bastırıyordu. İçkiden başım iyice dönerken korkum büyüdü. Yüzüm gülüyordu ama ben korkuyordum. Gülen ise çocukluğumdu. Beni bastırıyordu. "Abin gelecek, onu görmek istemiyor musun?" Abim mi? Abim kimdi benim ya? Ayrıca lanet olası çocukluğum şuan tek umurunda olan kızılımdı. "Abim mi?" Şarkı sesi yavaşça kısılırken o tebessüm etti. Bedenim bir duvara yaslandığında artık kendimi çıkartmam gerekiyordu. "Abin." Hafifçe gülümsedim ve çocukluğumu geriye itmeye çalıştım. Bir savaş vardı içimde şuan. "İyi de benim abim yok ki." Gülüşü iyice büyürken bu sefer amacını direkt belli ederek tüm bedenini bedenime bastırdı. Gözlerim kapanırken çocukluğum tekrar kontrolü ele aldı. Kapattığım gözlerim açıldı. Saçlarımda parmaklar hissederken hafifçe mırıldandı. "Sana biraz çok içirmişiz." Gülümsedim. Çocukluğum beni tamamen bir yere gömerken çığlıklarım kendi bedenimde kala kaldı. Attığım çığlıkları kimse duyamadı. Çocukluğum beni tamamen gömdü. Elbisem daha da sıyrılırken başımın dönmesi artmıştı. Ayrıca midem de bulanıyordu. "Bence ikimiz de mutluyuz bu durumdan." Dediğim ile bana biraz daha eğildi. Başım duvara yaslanırken kızıl saçları onun da önüne düştü. "Fazlası ile." Kendi içimde çırpınışım büyürken çocukluğum susmamı ister gibi kızılın boynunu biraz daha eğerek tamamen üzerime eğilmesini sağladı. "En son kaçmıyor muyduk?" Gözleri dudaklarımı bulurken çocukluğuma lanetler okudum. Durmalıydı. Neden durmasını istediğimi bilmiyordum ama durmalıydı. İstemiyordum. Gerçekten istemiyordum. Kalbim korku ile hızlanmıştı. "Çıkışımız hemen yanımızda." Çocukluğum beni bastırdı. Ben ise yenilgiyi kabul ettim. Kendimi o mezarlığa kilitledim ve çığlıklarımı bu sefer kendim kestim. Ne olacaksa olacaktı artık... ... 15 Dakika Önce Eren Korlu "Lan sikerler bunu!" Yanımda Aras bağırırken gözlerim tek bir noktadaydı. Kasılan bedenim gördükleri ile delirmek üzereydi. "Aras." Kaan uyaran bir şekilde konuşurken Aras beni fark etmiş gibi bana döndü. Bilgisayarı kapatacağında elini tuttum. "Korlu." "Çek elini." Aras elini sakince çekerken ben ekranı görebileceğim bir şekilde tekrar kaldırdım. Eşofmandan vazgeçmeyen o aklı hangi akla hizmet böyle bir şeyi... "Korlu öldürecek gibi bakmasan mı?" Elimi sıktım. Belini tutan o adamın ellerini kendim parçalamazsam kendi kafama bizzat ben sıkacaktım. O ise... Sikecektim! Neden izin veriyordu? Adam ona eğildiğinde Erdem'e baktım. Gerginlik ile dudağını dişlemişti. "Bu adamı bana getireceksiniz. O yanında olan siktiğimin..." Sözümü bölen adamın ona bardak uzatmasıydı. Gözlerim dehşet ile açıldı. Aras yanımdan gördüğünde bir küfür savurdu. O bardağı almama- Başımı yenilgi ile eğdim. Yapmamalıydı. O kızıl bitmişken şimdi bu adam... "Hızlı sürün şu arabayı!" Kaan'da gördüğü ile bağırdığında birkaç dakika bakamadım. Kerim zibidisi neredeydi? Şuan onun gelmesi için yalvaracak bir haldeydim. Çünkü lanet olsun ki ben gelemiyor- Aras bir anda güldüğünde gözlerim ekranı buldu. İçim yaptığı ile rahatlarken derin bir nefes verdim. Ancak beni kızdıran adamın onu itmesiydi. Elim koltuğu parçalarcasına sıkarken Aras yine bağırdı. "Kendi belasını kendi sikti!" Kaan önümde küfrettiğinde ona döndüm. "Kerim gelmeli. Acilen." Ekrana tekrar döndüğümde ise sonunda Kaçak istediğimi yapmıştı. Bardak masada parçalar halinde dağılırken onun yüzü güldü. Ona saplaması için şuan her şeyi yapabilirdim. Yoksa o adamın hali daha da kötü bir şekilde bitecekti. Kaçak masadan tutunarak kalkarken düşünmeden bardağı kal- "Çok şükür." Gözlerimi sinir ile kapattım. Dakikalardır olmayan puşt bu anı mı bulmuştu? Az kalmıştı. Gelecektim. Görecektim. Şu sikeceğimin kameralarına kalmayacaktım. O mavi gözleri kendim görecektim. "Lan birisi bitiyor birisi..." Aras yanımda sinir ile küfrederken gözlerimi açtım. Kızıl. Vücudum gerildi. Dakikalardır deli gibi dans ediyorlardı. Onu öldürmeyecektim. O saçlarını tek tek yolacaktım. Derisini bizzat ben kazı- "Eren. Eren. Korlu." Aras bana vurduğunda ona döndüm. Kaçak ne yapmıştı öyle? Tekrar ekrana dönmüştüm ki Aras kapatmak için yine uzandı. Elini sertçe yakaladım. Adamın eli belini bulurken içimde bir şeyler koptu. Bu işin sonu yoktu. Sikerdim. Kaçak ise inat ediyormuş gibi kendisi yaklaşıyordu. "Lan Kerim ne bokuna duruyor! Lan!" Erdem ne yapacağımı anlamış gibi mırıldandı. "Eren, sakin mi olsan? Yaşıyor sonuç-" Kaçak ona kendisini yasladığı anda ben de her şey kopmuştu. Bu nasıl yaşamaydı lan? Sesler kesildi. Tüm sülalesini sikecektim. Tüm her şeyini. Araç dururken hızla ayaklanacaktım ki kalkmamı engelleyen çoktan kendi bilgisayarını kapatıp bana dönmüş olan Kaan'dı. "Hadi çabuk ine-" Sinir ile konuşmamı onun buz gibi sesi böldü. "Sen burada kalıyorsun." Kaşlarım çatıldı. Bilgisayara döndüm. Kaçak ona dönmüştü. Alay ile güldüm. "Öyle bir şey olma-" "Eren!" Kaan burnundan soluduğunda bana doğru eğildi. "Görmüyor musun lan? Çisem kendisi değilken seni görünce ne olacak? Belirsiz. Sen sinir ile ne bok yiyeceksin?" Gözlerimi kapattım. "O da belirsiz." "Kaan." "Kaan falan değil, hadi." Ellerim yumruk olurken delirecektim. Gerçekten delirecektim. Ekrana döndüm. Parmakları benim dokunmaya çekindiğim saçlarında geziniyordu. Sikerlerdi. Gidiyor- "Ben onunla kalayım." Aras ayaklanırken beni göğsümden ittiren kişi Erdem oldu. Geri koltuğa oturduğumda yemin ediyorum şuan beni durdurmamalılardı. "İyi, biz geçiyoruz." Aras araçtan inerken suratıma kapıyı çarptılar. Bilgisayar ekranına döndüm. Yapmamalıydı. Şuan yapmamalıydı. Elleri adamın boynunu sararken çıkacağımda Erdem yine kolumdan çekti. "Abi, saçmalama. Gelecek işte." "Lan!" Sinir ile cama vurdum. "Lan sikerim." Erdem derin bir nefes verdi ama benim canımı sıkan tekrar ekranda gördüğümdü. Kıskançlık dışında bu sefer beni korkutan başka bir duygu oldu. Endişe. Kamerayı hızla değiştirdim. Kapı. Lan kapı vardı. Çıkış yazısı ile iyice gerildim. Dışarıya baktım. Kaçacaklardı. Kaan ön taraftan giriyordu. Erdem de görmüş gibi bu sefer o ayaklandı. "Ben giderim, sadece otur." Erdem kapıyı açtığı gibi tekrar kapatırken ekrana kilitlendim. Açıyı büyütürken en olmaması gereken şey oldu. Kaçak'ın bedeni duvara yaslanırken beynime kan sıçradı. Sinirimi bastırmak ister gibi güldüm. Ancak gülüşüm ona eğilen kızıl siktiğimin kafa ile donuklaştı. Ben bir kez olsun onu öpememişken şimdi... İzin vermezdi. Ancak çocukluğunun kapasitesini onu kendisine çekmesi ile görmüş oldum. O izin verse bile ben vermezdim. Ekranı sertçe kapattığımda daha fazla beklemedim. Belimde olan silahı kontrol ettiğim gibi inip koşmaya başladım. … Çisem Kalen Çocukluğum önüme öyle bir duvar dizmişti ki aşamıyordum. Neden geçemediğimi ise bilmiyordum. Başım dönüyordu. Midem bulanıyordu. Ben ise yine de gülümsedim. Çocukluğum gülümsetti beni. Her zaman ağlamama sebep olanın bugün gülümsetesi tuttu. Kendimde değildim. Peki asıl soru kendime dönünce ne olacaktı? Yıkım. Çocukluğumun dizdiği taşlar, diğerleriyle birlikte öylece üzerime düşecekti. Ben altından tek başıma kalkabilir miydim peki? Bunun cevabını bence herkes biliyordu. Çocukluğum olmadan asla. Bu yüzden yenilgiyi kabul ettim. İçimde kırılan kalbimi yok saydım. Neden kırıldığını da dönen başımdan dolayı anlamış değildim. Tek bildiğim çocukluğuma karşı gelmeyeceğimdi. Kızılım gülümserken ne yapacağımı ben yine bilemedim. Kalbim acıdı ve çocukluğuma izin verdim. Nefesini yüzümde hissettiğimde içim titredi ama çocukluğum onu beklemeden öpecekti ki... "Çisem!" Duyduğum ses ile tüm düşüncelerim silindi. Kızılım derin bir nefes verip gözlerini kapattığında ben boğazımı temizledim. Sadece ben mi duymuştum o sesi? Kafam çok dönüyordu. Bir koşturma sesi duyduğumda tekrar adım seslenildi lakin. "Çisem gözünü seveyim sen ne yapıyorsun?" Kızılım kafasını çevirdiğinde boynuna doladığım ellerim gevşedi. Dönen kafamı doğru yöne çevirdiğimde ise gülüşüm donuklaştı. "Sen kimsin?" Karşımda telaş ile hareket eden adam doğruca aramıza girdi. Kızılımı hiç dinlemeden ellerimi çözdü. "Ya madem kaçacaktın, Kaan'ı niye ön kapıdan sokup katili dışarıda bırakıyorsun?" Belimde olan parmaklar ayrıldığında bedenim düşme tehlikesi geçirdi. Ancak kızılım yine beni yakaladı. "Erdem..." Erdem karşımda derin bir nefes verirken bana baktı. Telaşlıydı. "Sana da merhaba Çisem." Kaşlarım çatıldı. Kafam çok dönmeye başlamıştı. Duvardan destek aldığımda en sonunda anlayıp hafifçe güldüm. "Ben çok içmişim lan." Erdem sıkıntı ile solurken içeriden bir gürültü geldi. Oraya dönmedim. Açıkçası umurumda değildi. "Çisem bu kim?" Erdem arkasına tekrar baktı. İçeride olan müzik sesi kesilirken bu sefer dayanamıyormuş gibiydi. "Gel güzel kardeşim, ben sana yolda kim olduğumu anlatırım." Kızılımın elleri belimden çözülürken Erdem onun koluna girdi. Ardından telaşla bana döndü. Ben ise o konuşmadan sırıttım. "Ya sen bana musallat olmaya falan mı geldin Erdem'in hayaleti? Seni öldürdüğüm için hiç üzgün değilim ki ama ben." Erdem ofladığında camdan dışarı bakıyordu. Hemen ardından bir adım geriledi. "Beni öldürmek istiyorsan anahtarı bırakmamalı ve sadece su borusunu patlatmamalıydın canım." Bir adım daha gerilediğinde yanında kızılımı da götürüyordu. Hemen bana baktı. Ben ise duvara dayanmış öyle ayakta duruyordum. "Şimdi ben bu arkadaşı kurtarırken sen de katili durduracaksın." Beni süzdü. "Güzelsin de, beğenir seni. Anladın mı?" Gülüşüm büyüdü. Kafamı sallarken hiçbir bok anlamamıştım. Katil kimdi? Önemsiz kısımları geçip mırıldandım. "Güzel miyim gerçekten de bay hayalet." Erdem camdan gördüğü ile bir küfür savururken kızılıma vurdu. "Koş!" Ben soruma cevap alamazken ikisi içeri tarafa doğru koşmaya başladılar. Kaşlarımı çattım. Çirkin miydim lan? İçeriden bağırışlar gelmeye başladığında kafamı o tarafa doğru çevirdim lakin başım döndü. Bir kırılma sesi daha duyuldu. Ofladım. Ne yapıyorlardı be böyle? Ayrıca müziği neden kapatmışlardı? Ne güzel çalıyordu işte. Dengem sarsıldığında iyice duvara yaslandım. Çocukluğum ise ofladı. "Bu kızıl bizi kaçırmayacak. Kendimiz gidiyoruz." Hafifçe güldüm ve duvardan destek alarak geriledim. "Kızıl kaçtı ki." Zorluk ile bir adım daha attığımda ters ters gidiyordum. Topuklular ile düz bile yürüyemezken bu yaptığım ne kadar akıllıcaydı? Akıllı mı? Gülüşüm büyüdü. Çocukluğum ve ben çok akıllıydık evet. Bir kırılma sesi daha geldiğinde gülüşüm donuklaştı. Masalar devriliyordu anladığım kadarı ile. Sanırım artık gerçekten kaçmam gerekiyordu. Çocukluğum ipleri eline aldı. Ama neden kaçmamız gerektiğini hatırlamıyorduk ikimiz de. Ben sadece onun dediğini yapıyordum. Bir adım daha gerilediğimizde arkamdan bir kapı sesi geldi. Umursamadım. İçeriden gelen bağırışlar artmıştı. Bir adım daha geriye attığımda elbiseden dolayı açık kalan sırtıma rüzgar vurdu. Ancak bağırışlar artıyordu. "Kaçmamız lazım." Çocukluğuma seslendiğimde bir adım daha attım zorlukla. Ancak elim duvardan kayarken dengemi sağlayamadım. Beni ise tutan bir başka beden oldu. Düşme tehlikemi de umursamazken içeriden gelen sesler artıyordu. Korkuyordum birazcık. Yaslandığım bedene iyice sindim. "Ya hadisene kaçalım." Çocukluğuma isyankar bir şekilde seslendim. Kolumdan tutan el beni kendisine çektiğinde bakışlarım sonunda içeriye değil de ele döndü. Arkamızdan vuran rüzgar sayesinde dayandığım kişinin kokusu burnuma dolarken seslenmiş olduğum çocukluğuma ulaşamadım. Ördüğü duvarlar onun üstüne yıkılırken ben gömülmüş olduğum o çukurdan çıktım. Kolumdan destek olan elin sahibi diğer eli ile belime sarılırken derinden gelen bir ses ile fısıldadı. "Kaçalım..." Bedenim tamamen o vücuda yaslanırken yutkundum. Korku ile atan kalbim bu sefer heyecandan hızlanmıştı. Boynumda onu hissedince gerildim. Bir şeyler... Bir şeyler oluyordu ve ben anlamıyordum. Çocukluğum. Çocukluğum neredeydi? Yaslandığım kişi kokumu içine çektiğinde belimde olan eline tutundum. Kolumdan tutan eli elimin üstüne geldiğinde anlamıyordum ama canım yanıyordu. Kalbim heyecan ile atarken bir o kadar da acıtıyordu. Zihnim alkol yüzünden çalışmazken kalbim tüm duyguları bana yansıtıyordu. Omzumdan öpüldüğümü hissettiğimde tedirginlik ile mırıldandım. "Canım acıyor..." Ağzımdan çıkan tek söz bu oldu. Arkamda kalan bedenin söylediğim ile yavaşça kasıldığını hissettim. Ben elinin altında olan elimi tedirginlik ile çıkardım. Bir şeyler yanlıştı. Benim gitmem lazımdı. Gitmeliydim. Çocukluğum neredeydi. Her saçma yerde olurken şimdi neden yoktu? Boğazım acıdı ama neden olduğunu bilmiyordum. Çok fazla içmiştim. Başım dönüyordu. Öptüğü omzumdan sakince kaldırdı başını. Boğazım yanarken fısıldadım. "Çok içtim ben, ayılmam lazım." Ellerim titremeye başlarken canımı sıkan titremeleriydi. Başkası öperken acımıyordu ama istemiyordum. Şimdi arkamda kim olduğunu bilmediğim birisi öperken ise deli gibi istiyordum ama canım çok yanıyordu. Belime dolanan ellere uzandım. İçeriden bir kırılma sesi daha geldiğinde önümü bile göremediğim için başarısız oldum. Beni ayakta tutan o olduğu için ise çözdüğü an düşecektim. Elim yanan gözlerimi buldu. Ofladım. Ne oluyordu da canım bu kadar acıyordu? Sarılma ihtiyacımı neden bastıramıyordum? Çocukluğum neredeydi? Neden bir anda gitmişti? Belimde olan eller yavaşça çözülürken bana yaslanan daha doğrusu benim yaslandığım beden benden uzaklaştı. Gözlerimi tutan ellerim ayrılırken bedenim afalladı. Arkamı dönmemi bekliyordu. Kokusu bile beni mahvederken ne yapacaktım? Neden mahvoluyordum? Acıyla yutkundum. "Kaçak..." Düşünmedim. Can acımı da bastırmanın bu olacağını düşündüm. Kafamı eğdim. Arkamı sakince döndüğümde soğuk havayı bir kez daha hissettim. Yanan gözlerimden bir damla yaş aktı. Belimde olan eller tekrar destek olmak için yerini aldığında bile artık hissediyordum. Çekiniyordu. Kim olduğunu bilmediğim o adam dokunmakta çekiniyordu. Kim olduğunu ise yine kalbimin isteğine göre kabul ettim. Zihnim çalışamazken kalbim onu öyle sandı. Hafifçe gülümsedim. Ardından kafamı göğsüne yaslarken ellerim belini buldu. Kokusunu solurken canım çok yandı. O derin bir nefes verirken benim gülümsemem büyüdü. Eli belimden bu yaptığım ile bu sefer rahatlık ile saçlarımı bulurken bir tutamını öptüğünü hissettim. Gülümsemem büyüdü. O ise beni iyice kendisine çekti. "Kaçak." Bu sefer o sesi net duydum. Korkarak değil inanarak söylüyordu. Gülüşüm büyüdü. İlk başta yanlış düşünmüştüm. Şuan ki daha mantıklıydı. Zaten içmiştim ve kafam alemdi değil mi? Kafamı sakince kaldırdım ve ilk boynunu sonra dudaklarını en son ise o yorgun gözleri gördüm. Gerçekten de ölmüş gibiydi. Göz altları uykusuz gibiydi. Siyahlar... Çok özlediğim o siyahlar. Hafifçe gülümsedim. Düşünmeden eğildiğinde dudaklarını tekrar hissettim. Alnımdan öptüğünde içine tekrar derin bir nefes çekti. İzin verdim. Çünkü özlemiştim. Çok özlemiştim. Onu özlemiştim. Benden ayrıldığında parmaklarını yüzümde hissettim. Başım dönse de onu şuan çok net görüyordum. Kaşında bir yara oluşmuştu. Saçları biraz daha uzamıştı. Gülüşüm büyürken düşünmeden önüne düşen tutama uzandım. O bunu beklemezken sakince mırıldandım. "İçince delilik daha çekici oluyormuş." Saçını kendimce düzelttiğimde ona baktım ve gülümsedim. O dediğimi anlayamamış gibiydi. "Sürekli çocukluğumun hayaleti çekilmiyordu. Ölen herkesi görmek daha güzel." Dediğim ile kaşlarımı çattım. Ardından tekrar ona sarıldım. "Ama sen Manyak'ın hayaleti sakın gitme." Dediklerim ile saçlarımda olan el hareketsizleşirken ben daha da gülümsedim. Çocukluğumdan bıkmıştım. İçeride bir çığlık sesi yankılanırken kafamı tekrar kaldırdım. Siyahlar donuklaşmıştı. Yüzüme artık keder ve adını unuttuğum o kelime ile bakıyordu. Neydi ki? Aman bana ne. Yüzü solgundu işte. Kafamı olumsuzca salladım ve ellerim bu sefer yüzünü buldu. "İşini düzgün yap hayalet." Ellerim dudaklarını bulduğunda sırıttım. "Manyak her zaman gülümser bir kere." Onu olabildiğince gülümsetmeye çalışırken o yüzünü benden kaçırdı. Ellerim boşluğa düşerken bir süre bana değil yan tarafa baktı. Sanki saklanmak ister gibi. Saklambaç mı oynuyorduk? Kimi aradığımıza bakmak için ben de onun baktığı yere baktım. Duvar. Kafamı göğsüne yasladım ve güldüm. "Sobe." İçeriden bir kırılma sesi daha gelirken bu sefer korkarak oraya döndüm ve beni tutan kişiye iyice yaslandım. Kafamın dönmesi artmıştı. Sanırım daha yeni içtiğim zıkkımlarda yeni yeni etkisini gösteriyordu. Huysuzca mırıldandım. "Hadi gidelim ya." Kafamı kaldırdığımda siyahları tekrar gördüm. Ama benim moralim iyice bozuldu. Böyle hayalet olunmazdı ki. Üzgün bakıyordu. Manyak'a benzemiyordu. Eren oluyordu böyle. Eren ise ölmemişti daha. Manyak ölmüştü. Daha yeni canımı acıtan Eren'di. Ama o Eren değildi. Değil mi? Manyak'ın hayaletiydi o. Kafasını olumlu anlamda salladı. "Gidelim Kaçak, gidelim." Gülümsedim. İşte olmuştu şimdi. Eren Kaçak diyemezdi. Manyak derdi. Ellerim tekrar beline dolandığında bu sefer bir şey hissettim. Kaşlarım çatılırken o ellerimi ondan çözecek bir şey yaptı. Midem yaptığı ile daha da bulanırken ayaklarım yerden kesildi. Doğruca boynuna sarıldığımda başımı göğsüne yasladım. Onun çıktığı kapıdan çıktığımızda mırıldandı. "Ne kadar içtin?" Ne içmiştim? Uykum vardı. İyice ona sokuldum. Derin bir nefes verdi. Ardından adımlayan bedeni durdu. Kapattığım gözlerimi aralayıp ona baktığımda bana bakıyordu. Gülümsedim. O bana bakmaya devam ederken anlam veremedim. Gülüşüm büyüdü. "Siz hayaletler fazla yakışıklıymışsınız." Hafifçe gülümsediğinde beklemediğim bir biçimde bir anda bedenimi indirdi. Beni kendisine çektiğinde bedenim buz gibi bir yere yaslandı. O ise üzerime eğildi. "Küfür mü ediyorsun iltifat mı belli değil." Kaşlarım çatıldı. İltifattı işte. Neresini anlamamıştı bu? Derin bir nefes verdim ve ona baktım. "Daha yeni ki hayalet daha zekiydi. Sen niye bu kadar malsın. İltifat işte." Dediğim ile kaşları havalandı. Biraz daha bana eğildiğinde mırıldandı. "Daha yeni ki hayalet kim?" Üşümüştüm. Hava soğuk muydu? Bir polis sesi duyduğumda Manyak'ın hayaleti beni iyice duvara yasladı. Kafamı ise çıkardım. Polis arabası hemen önümüzde olan sokakta dururken Manyak beni kendisine çekti. "Kaçak, bende kal güzelim." Ona bakındım. Midem bulanıyordu. Başım dönüyordu. Ayrıca bu ambulans ne alakaydı? Ambulans mı? Birisi mi ölmüştü? Hızla başımı tekrar çıkardım. Polisti. Ambulans neredeydi lan o zaman? Siren sesleri çalmaya devam ederken kaşlarım iyice çatıldı. Bir anda yanağımda hissettiğim dudaklar ile şokla önüme dönerken o çekilmedi. Kalbim heyecan ile hızlanırken güldüm. "Bu hayaletlere çok özellik gelmiş." Gülümsediğini hissettim. Ancak daraldığımda kafamı çevirmem ile bu sefer yüzlerimiz doğruca birbirine baktı. Elim elbette ki rahat durmayıp boynuna dolanırken o da beni iyice duvara çekip üzerime eğildi. Gözleri yüzümde gezindi. "Öldün sandım be Kaçak." Gülüşüm büyüdü. "Senin yanına gelirdim işte." Derin bir nefes verdiğinde gözleri yüzümde gezindi. Bir parmağını saçımı geriye atarken ben aklıma gelen ile dona kaldım. O bu halime güldü. "Yine getireyim mi seni kendine?" Kaşlarımı çatıp ona baktım. Ardından bana eğilen bedenini itekledim. "Benim işim vardı, çekil. Senin yüzünden unuttum." Gülen yüzü iyice gülümserken geçmeme izin vermedi. Aksine iyice üzerime eğildi. Bir eli dudağımı bulurken susmamı ister gibi baktı. "Kim var kim yok alın!" Bir bağırış geldiğinde kafamı bakmak için eğecektim ki hayalet yine engelledi. Bir araç sesi daha geldiğinde bağırışları duyabiliyordum. Hayalet dikkatimin dağıldığını anlamış gibi eğildi. "Anlat sen güzelim." Parmağı yavaşça dudağımdan çekilirken bana eğildi. "Boş ver. Anlat da dinleyim." Ne anlatacaktım ki ben? Ona döndüm. Gece yarısı hemen yanımızda parlayan sokak lambasından görüyordum o gözleri. Gözleri her hareketimi izliyordu. Yine aklıma gelen ile ofladım. Ardından telaş ile konuştum. "O hayalet katili durdur demişti. Senin aksine zeki olan." Bir süre anlamasa da sonra anlamış gibi güldü. Bana biraz daha eğildiğinde benim aksime fısıldayarak konuştu. "O ne yaptı da zeki oldu?" Hafifçe gülümsedim ve ellerim elbisemin eteklerini bulup çocuk gibi salladım. O bu halim ile daha da gülümserken bir bağırış duydum. Hemen ardından da bir küfür. Ama şuan daha önemli bir konu vardı. "Güzel dedi çünkü bana." Kaşlarım yine çatıldı ve elbiseyi boş verip onu itekleyecektim ki ellerimden yakaladı. Öpmeden duramıyormuş gibi ikisini de tek tek yine öptüğünde ofladım. "Ya senin yüzünden yine unuttum. Çekil işte." Elimin tersini öptüğünde bana baktı. "Neyi unuttun?" Ellerimi ondan kurtardım. Ardından ben de onun gibi fısıldamaya çalışarak konuştum. "Güzelliğim ile katili durdurmam lazımdı." Aklıma gelen ile ona döndüm ve sorgulayan bir biçimde mırıldandım. "Katil kimdi ya?" Gülüşü büyürken hemen yanımızdan bir adam geçerken o beni bu sefer doğruca kendisine çekti. Bedenim onun ve duvar arasında sıkışıp kalırken o ilk arkamıza baktı ve ardından bana döndü. Hala gözleri etrafa bakarken bağırış sesleri artmıştı. "Durdurdun katili." Katili arıyordu sanırım. Ben de onun gibi etrafa baktım. O ise görmeme izin vermeden başımdan tuttuğu gibi beni kendisine çevirdi. Siyahlar biraz daha eğildiğinde yutkundu. "Katil kim ki?" Gerilen suratı hafifçe yine güldü. Biraz daha eğildiğinde bu sefer nefesini yüzümde hissettim. Kalbim hızlanırken o bedenimi süzdü. "Katil haklı gibi." Soruma cevap vermezken ben anlamıyordum bu geri zekalı hayaleti. "Haklı mı?" Kafasını olumlu anlamda sallarken yanımızdan koşarak bir adam daha geçti. O ise bakmama engel olarak başka bir soru sordu. "Kim için hazırlandın sen böyle?" Heyecan ile gülümsedim. O bu halimi özlemiş gibiydi. "Güzel olmuş muyum?" Dudağını dişlediğinde kafasını olumlu anlamda sallıyordu ki benim konuşmam ile duraksadı. "Kızılım için." Gülen suratı sakince solarken yüzünü benden kaçırıp derin bir nefes verdi. Gözlerime bakmazken gerilen yüzünü az da olsa görebiliyordum. "Sikerler kızılını." Sessizce fısıldadığında ben şok ile ona baktım. "Çok ayıp." Bana tekrar döndüğünde cidden kızgındı. Benden uzaklaştığında derin bir nefes verdi. "Sus bence Kaçak." Dediği ile benim de yüzüm gerilirken uzaklaşmasını sevmemiştim. Ancak o beklemediğim bir şey yaptı ve üzerinde olan ceketi çıkardı. "Çocuğun hayatını yeterince siktin zaten." Kaşlarım çatıldı. Ardından aklıma gelen ile sırıttım. "Hayaletsin ki sen. Hiçbir şey yapamazsın." Ceketi çıkardığında yanımızdan bir adam daha koşturarak geçiyordu ki göz göze gelmemiz ile adamın adımları duraksadı. Duvara yaslandım. Adam sanırım itfaiyeci idi. Polis üniforması vardı çünkü. "Her yerden çıkmanız yok mu?" Söylenerek konuştuğunda Manyak'ın hayaleti derin bir nefes verdi. "Bizim mi sizin mi?" Adam elinde olan sopayı kaldırdığında ben mırıldandım. "Şey itfaiyeci Bey, içim yanıyor da söndürebilir misiniz?" Adamın kaşları çatılırken Manyak küfretti. "Sen ben hariç herkese böyle saçmalıklar demek zorunda mısın?" Kaşlarım çatıldı ve ona döndüm. "Bana bak geri zekalı hayalet. İçki midemi yakıyor sen hala ne diyorsun? Üzerine kusacağım şimdi. Adam ambulans işte bırak kusmamı sağlasın." Manyak'ın hayaleti derin bir nefes verirken adam bize doğru adımladı. Ben ise duvardan ayrıldığım gibi adama gidecektim ki Manyak konuştu. "İki dakika bekle geliyoruz tamam. Zorluk çıkmayacak." Adam adımlarını yanımızda bitirirken gözlerini bize dikmişti. Manyak'ın hayaleti bana döndüğünde duvara yaslı bedenimi kendisine çekti. Sırtım açıkta kalırken yine sinir ile mırıldandı. "Benim yanımda anca eşofman giy ama burada..." Sinir ile konuşurken üşüyen sırtım sıcaklık ile ısınırken hayalet beni tekrar duvara yasladı. Ardından söylenmeye devam etti. "Lan ağzıma sıçıp gittin bari biraz vicdan azabı çek. Ben ise seni bir tane göteleğin yanında buluyorum." Ceketi kollarımdan geçirirken güldüm. Jandarmayı şuan ikimizde umursamıyorduk. "İyi oldu." Bir kolumdan ceketi geçirmişti ki bana baktı. "İyi mi oldu?" Kafamı ciddiyet ile salladım. Ardından giydirmediği elimi kaldırıp ona el salladım. "O Eren'e söyle, onu mahvedeceğim. Ölüyordum lan onun yüzünden." Derin bir nefes verdiğinde elimi indirip ceketi giydirmeye çalıştı. "Biraz acele mi etseniz?" Asker yanımızda sinir ile konuştuğunda hayalet onu umursamayıp bana konuştu yine. "Belki de senin için yapmıştır. Olamaz mı?" Kolumu geçirdiğinde bu sefer sinir ile konuştum. "Olamaz! Ben canımı onun için ortaya koymuşken olamaz." Boğazım yanmaya başladığında o fermuarı kapatmaya başladı. Ancak yüzüme bakmıyordu. Sessizce fısıldadı. "Haklısın. Olamaz." Fermuarı iliklediğinde resmen ceketin içinde kaybolmuştum. Bana döndü. "Ama senin bu yaptığın da olmaz be Kaçak." Ceketin altında kalan kolumu kaldırdı ve kalbine götürdü. "Buraya silah ile sık ama sakın bir daha beni ölümün ile sınama olur mu?" Hafifçe güldüm. "Kaçırıldım ki ben." Gülümsedi. Ardından etrafa baktı. "Emin ol herkes böyle bir kaçırılma ister. Ama sen bokunu çıkartmışsın." Yapay bir sinir ile bana bakındı. "Benim yanımda ölsen de bunu giymezken o puştun yanında neden giyiyorsun kızım?" Sinir ile göz devirdim. Ancak benim cevabımı doktor böldü. "Konuşmanıza karakolda devam edersiniz. Hadi artık." Manyak derin bir nefes verirken ceketin şapkasına uzandı. Emlak memuru onun koluna girdiğinde sinir ile kendisini çekti. "Bir dakika lan!" Bankacı derin bir nefes verirken hayalet bana uzandı. Şapkayı kafama geçirdiğinde önümü göremiyordum. "Ya hiçbir şey göremiyorum. Çıkar şunu." Ellerim çıkarmak için uzanmıştı ki tutuldu. "Görme zaten. Biraz bekle." Ellerim nazikçe bırakılırken polis üniformalı makinist konuştu. "İçeride daha sizin gibi kendinden geçmiş bir ton insan var lan! Ha-" Adamın sözü bir vurma sesi ile yarım kalırken hemen ardından bir küfür sesi duydum. "Sikerler seni de polisliğini de! Görmüyor musun lan bir şey konuşuyoruz şurada." Tekrar bir vurma sesi işittiğimde sanırım tüm sinirini şuan çıkarıyordu. Ben ise lanet şapkadan bir bok görmüyordum. "En önemli anda içine sıçtın!" Acılı bir inleme duyduğumda yine de sevindim. Çünkü belinde silahının olduğunu biliyordum. Hafifçe güldüm. "Hayalet, silah ile öldürsene." Sesler kesilirken ben kendimi anlayamıyordum. Lan ben daha yeni silah ile vurmadığı için sevinmiyor muydum? Bana gelen bir beden hissettim. "Kaçak, beni şuan cesaretlendirme güzelim." Bacaklarımın altından bir kol geçtiğinde bedenim tekrar havalandı. Hafifçe güldüm. Ardından kafamı yine ona yasladım. Hala önümü göremiyordum. Koşturan bir biçimde ilerlerken elbisemin toplandığını hissediyordum. Sıkıntı ile konuştum. "Elbisem açılıyor." Adımlarımız yavaşlarken hemen ardımdan bir cevap geldi. "Ceketin bir diğer amacı da o zaten Kaçak." Üzerimde ceket vardı benim değil mi? Gülümsedim. Elbisem gözükmüyordu ki şuan. Onun kokusunun sindiği bir ceket. Kıkırdadım. Adımlarımız giderek kesilirken siren sesleri geride kalmıştı. Benim önümü görememem ise iyice midemi bulandırıyordu. Derin bir nefes çektim içime. Dakikalarca öylece giderken tek yaptığım bu oldu. Ayaklarım zemine en sonunda değdiğinde artık görememekten sıkılmıştım. Hayalet de bunu hissetmiş gibi şapkayı biraz geriye çekti. Gözlerim onu bulurken gülümsedim. Bir eli yine arkamda kalan yere yaslanırken ben onun ve arkamda olan şeyin arasında kalmıştım. Sakince kafamı çevirdim ama lanet şapka yine görmeme engel oldu. Sinir ile konuştum. "Ya siki-" Şapka kafamdan sakince sıyrılırken en sonunda arkamı gördüm. Siyah bir araç vardı. "Şimdi gelelim ana konumuza." Arabaya bakınmaya devam ettim. Bu çok büyüktü ya. Acaba ben de mi kendime alsaydım böyle bir araç? "Kaçak." Kaç lira tutardı acaba bu? Benim param yeter miydi? Ama bunu ben süremezdim ki. Şoför mü alacaktık bir de? Peki ona ne kadar ödemem lazımdı? Onlar aylık mı yoksa saatlik mi çalışır- Yanağımda yine dudaklar hissetmem ile donuklaşırken düşüncelerim silindi. Kafamı çevireceğimde bu sefer hemen ayrıldı. Kalbim heyecan ile atarken kaşlarım çatılmıştı. Hafifçe sırıttı. Ben ise sinir ile homurdandım. "Ya sen cidden geri zekalısın." Gülüşü dediğim ile donuklaşırken anlamaz gibi baktı. "Yine niye geri zekalı oldum ben?" Ona ofladım ve çok ciddi bir şekilde konuştum. "Madem hayaletlere yeni sürüm geldi, salak öpsene o zaman adam akıllı. Niye saçma salak öpüp duruyorsun?" O dediklerimde ciddi olup olmadığıma bakarken bir anda gülmeye başladı. Ben ise oldukça ciddiydim. Niye gülüyordu bu uyuz? Ayrıca siyah kazağını yeni görüyordum. Gözlerine fazla uymuştu şuan. Aşırı yakışıklı duruyordu gözümde. Gülüşü son bulurken ciddi olduğumu anladı. Daha da sırıttı. "Sen ciddisin." Kafamı sallarken bu sefer ona doğru eğildim. "Sen yapmazsan kızıl-" "Sakın." Bana doğru eğilirken şuan kızıl falan umurunda değil gibiydi. Gözleri dudaklarımda iken mırıldandı. Ardından yine bir elini saçlarımda hissettim. "Sen önce şu elbise meselesini anlat. Sonra bakarız." Elbise mi? Ne elbisesiydi ya? Şuan umurumda olan o değildi gerçi. Ciddi anlamda şuan beni öpmesini istiyordum. "Ne elbisesi?" Gülen yüzü donuklaştı. "O piçe hazırlanıyorsun da bana niye hazırlanmıyorsun sen hiç?" Ona ciddi mi diye baktım? Ardından oflayıp arabaya yaslandım. "Of. Ne biçim hayaletsin sen ya?" Cevabım karşısında kaşlarını kaldırdı. Ben ise sinir ile mırıldandım. "Her şeyi ben mi söyleyeceğim illa, sen anlamayacaksan bırak bu işi." Güldü. Ardından bana biraz daha yaklaştı. "Son kez söyle, sonra hep ben anlarım merak etme." Ona ciddi mi diye bakındım? Bana oldukça emin bir şekilde bakıyor bir yandan da sırıtıyordu. Kafamı sakince eğdim ve mırıldandım. Şuanda bile utanmıştım. "Salaksın. Utandığım için çıkamam işte. Neyini anlamıyorsun sen?" Ona bakamadığımda güldüğünü biliyordum. Ancak bu sefer sinir ile kaldırdım başımı. "Oldu mu?" Gözleri gülüyordu. Bana doğru eğildi. "Hayalet olmayı daha çok sevdiğimi söylemiş miydim?" Düşünmeden konuştum. "Öp o zaman hayalet olarak." Dudaklarıma baktığında gülüşü derinleşti. Ben öpmesini beklerken ise canımı sıkan o şeyi yapıp kafasını olumsuzca salladı. Ardından bir parmağını yanağımda hissettim. Oradan doğruca olarak dudağımda durdu. Yutkunduğunda mırıldandı. "Ayılınca beni öldürmeyeceğini bilsem seve seve." Ayı mı? Kafamı çok haklıymış gibi olumlu bir biçimde salladım. Ardından ona baktım. Başım dönüyordu. "Haklısın. Tam bir ayısın." Dediğim ile gülümserken derin bir nefes verip kafasını eğdi. Biz en son çok önemli bir şeyden bahsediyorduk. Neydi o? "Ben hayal mi görüyorum yoksa şuan ikisi de birbirini öldürdü ve bunlarda asla kavuşamayan ruhları mı?" Duyduğum ses ile kafamı hızla çevirdiğimde tanıdık o sesi göremeden başka bir yüz ile karşılaştım. Gülen yüzüm donuklaşırken Manyak'ın hayaleti eğildiği bedenimden uzaklaştı. Tüm her şey sustu o an. Gözlerim dolarken ben gülümsedim. Kimse umurumda değildi. Ona doğru döneceğimde kolumdan tutuldu ve dengem sağlandı. "Çisem..." Gözümden bir yaş süzülürken onun adımlayan bedeni durmuştu. Sakalları uzamıştı, gözleri yorgundu, omuzları çökmüştü... Gülümsedim. Öyle bir gülümsedim ki günler sonra bedenim ilk defa güven veren o yüzü tanıdı. "Kaan." Adım atmak için ilerleyeceğimde beni durdurdu hayalet. "Adım atarsa yeri boylar." Kaan arkamdan konuşan hayaleti umursamadan bana doğru yaklaştı. Ellerim boynunu bulurken gözümden bir yaş aktı. Beni kendisine çekerken sıkıca sarıldı. Beni özlediğini öyle bir belli etti ki bu sefer ağlamaya başladım. Elleri saçlarımı buldu. Derin bir nefes çekerken ben güven duygusunu günler sonra hissettim tekrar. Başım dönüyordu ama umurumda değildi. Başımdan defalarca kez öptü. "Bana bir daha böyle bir şey yapmayacaksın." Göz yaşlarımı silmeye çalıştım. Ardından umursamadan güldüm. "İki gün, Çisem sadece iki gün dayanabildim sonra..." O iki günü bir ben bir de o anladık. Başımdan tekrar öptüğünde gülümsedim. "Özür dilerim." Beni kendisinden ayırdığında göz yaşlarımı gördü. Onun da gözlerinin dolduğunu görebiliyordum. Bana bırakmadan kendisi silerken iyi olduğuma inanmak ister gibi bakıyordu. "Dileme..." Ona açıklama borçluydum. Yüzümde olan eline tutundum. Güven veren o ele. "Ateşim çıkmıştı. İki günde toparlandım." Kaşları çatılırken kafamı olumsuzca salladım. "İyiyim ama sadece soğukta fazla kaldığım için olmuş." Gülümsedim ardından kendimi gösterdim. "Bak, çok güzel baktılar bana." Hafifçe gülümsediğinde kafasını anlıyormuş gibi salladı. Yüzümde olan morlukların çoğu kremler sayesinde geçmişti. Tekrar beni kendisine çektiğinde ben de onu özlemiştim. "Çok güzel bakmışlar." Gülümsedim ve kafamı kaldırdım. Bana eğildi. Hafifçe gülümsedim. "Kerim aşkım var ama senin kadar güzel bakamadı bana." Gülümsedi. Bu sefer derin bir gülümsemeydi. İçten... "Yeter lan bu kadar! Çekilin." Başka bir kol beni bir anda kendisine çektiğinde Kaan izin verdi. Bedenim sarsılırken bu sefer ayaklarım yerden kesildi. Şaşkınlıkla gözlerimi açtığımda belimde olan eller beni birkaç kez kendi etrafında döndürdü. Ayaklarım yeri bulduğunda kafam iyice dönüyordu. Sanırım bu ses daha yeni ruh falan diyen kişiydi. Bu tanıdık koku kimdi lan? Gözlerim ise sonunda doğru hedefi buldu. Yine şaşkınlıkla ona baktım. "Sen de mi buradasın?" Yakışıklı yüzü ile gülümsedi. "Abinim ben senin. Tabi ki geleceğim." Ona cevap vereceğimde bize doğru gelen üç kişiyi gördüm. Erdem'in hayaleti, kızılım ve Masal. Heyecan ile düşünmeden el sallayıp bağırdım. Masal bak!" Kız bana korkarak baktı. Ben ise kolundan tutunduğum sarışını işaret ettim. "Bu sana gösterdiğim abimin hayaleti!" Sarışın hafifçe güldü. Ona baktım. "Abi dedi lan! Abi!" Mal mıydı bu? Bize doğru gelen bedenler ile arkadan diğer aşkım hayaletin sesini duydum. "Siktim şimdi belanı!" Arkamı döndüğümde Manyak'ın hayaleti benim bile şuan korkacağım bir biçimde bakıyordu. Korku ile Sarı'nın hayaletine yaslandım. "Korlu." Erdem'in hayaleti önümüze geçerken ilerleyen aşkımın hayaletini tuttu. "Abi, bak polise bırakırsak Çisem'in adını verebilirler. Sıkıntı yaratır bu biliyorsun." "Sıkıntıyı onun ile birlikte gömerim lan!" Yaslandığım bedene iyice sokulurken bu sefer kızılımın sesini duydum. "Düzgün konuş!" Ellerim kulaklarımı bulduğunda benim başım çok dönüyordu. Bana destek çıkan kişi beni kolumdan yakaladığında kendisine çekti iyice. Bu sefer şapkamı o örterken Erdem'in sesini duydum. "Kızı sadece biz aramıyoruz! İsmi tek bir yerde bile geçmemeli!" Kulaklarıma iyice tıkadım. "Eren!" "Onu ayrı bir mahve-" "Korlu!" Arkamda olan beden bağırdığında tüm sesler kesildi. Korku ile tek gördüğüm yer olan asfalta baktım. Çocukluğumu istiyordum. O hangi cehennemde ise bir an önce çıkıp gelmeliydi. Kulaklarıma baskı uyguladım. Neden gitmişti? "Çisem." Hemen önümde bir çift ayakkabı gördüğümde Sarı'nın hayaleti bana yine destek oldu. Şapkam açılacağında izin vermedim. Önümde ki kişinin Kaan olduğunu biliyordum ama böyle görünmek istemiyordum. Korktuğumu görsün istemiyordum. "Çisem..." Çocukluğum gelmeliydi artık. Zayıf görünüyorduk. Kulaklarımda olan ellerimi aralamıştım ki fısıltı ile o sesi duydum. "Sikeyim, çocukluğu yok." Sarı arkamdan fısıldarken ben korkuyordum. Kendi yarattığım hayaletler kontrolden çıkıyordu. Onlar, çocukluğum... Bu iyi bir şey değildi. "Çisem." "Kaçak..." Önümde bir ayak daha belirirken onun Manyak'ın hayaleti olduğunu anladım. Bana doğru eğildi ama ben kafamı eğdim. Görmesin istedim. Beni görmesinler. "Özür dilerim. Kaçak bana bak hadi." Bedenimin titrediğini hissediyordum. Daha da mı kötüleşiyordum? İçki yüzünden miydi? Kendi kafamda kurduğum hayaletler beni kontrol ediyor gibiydi artık. Ben korkudan titrerken başka bir ses duydum. "Çise- Ne oluyor lan!" Bir koşturma sesi hissettiğimde tekrar bir bağırışıma gerçekleşti. "Sakın! Sakın yaklaşma!" Duyduğum yeni ses ile kafamı kaldırdım. "Lan iki dakika oldu daha lan!" Hemen yanımda yeni bir beden hissettiğimde kim olduğunu biliyordum. Bedenim titrerken o anlayan bir biçimde fısıldadı. "Çisem." Elim kafama vurdu. Gözümden bir yaş süzüldü. "Sizin yüzünüzden oldu." Sesim titrerken karşımda bana yaklaştığını biliyordum. Daha yeni bağırsa bile oldukça sakin bir biçimde konuştu. "Söyle, ne bizim yüzümüzden oldu." Kafamda olan şapkayı bu sefer o indirdiğinde gözümden bir yaş daha süzüldü. O bunu görürken nefret ile ona baktım. O ise benim aksime gülümsedi. "Söyle, hallederiz." Kimseden ses çıkmazken çekinmedim. "Ceylin yüzünden..." Sesim titrerken o gülümsedi. Benim aksime sürekli gülümsüyordu. "Kovdurturuz." Kafamı olumsuzca salladım. Ardından tekrar kafama vurdum. Ama o elimi sakince yakaladı. "Ne yaptı?" Beni anlıyordu. Sadece bir hafta geçirsek bile beni en iyi o anlıyor gibiydi. Belki de her anımda yanımda olduğu içindi. Çocukluğumu suçladığımı bile anlamıştı. "Gitti." Dediğim ile dakikalar sonra ilk defa kaşları çatıldı. "Her saniye yanımda olan şimdi bıraktı." Gözümden bir yaş daha süzülürken sıkıntı ile etrafa baktı. Ardından hiçbir şey olmamış gibi tekrar güldü. "Kurtuldun işte. Ceylin başarmış." Kafamı olumsuzca salladım ve bir göz yaşı daha akıttım. Ardından onu korkutan o şeyi söyledim. "Kıyamet önce sessizlik bu." Kerim'in yüz ifadesi değişirken en sonunda bir şey olduğunu anladı. Gittiği için üzülmediğimi de. Önüme gelen saçı ittirirken adamın birisine bir işaret verdiğini gördüm. "Ne oldu?" Acıyla yutkundum. Ardından hiç kimseyi umursamadan başımı eğdim. Gözümden bir yaş daha süzülürken mırıldandım. "Kontrol edemiyorum artık. Onu..." Bir küfür savurduğunu duydum. Gözümden bir yaş daha süzüldü. İçkiden o anlar fark edemesem de şimdi yeni yeni aklıma geliyordu. Yine de Kerim beni tutan eli bıraktı ve diğer koluma girdi. "Ceylin'i çağırmamı ister misin?" Beni yürüttüğünde kafamı olumsuzca salladım. "Onun yüzünden oldu zaten. Ben dedim konuşmayalım diye ama o..." Beni düşünmeden kaldırıma oturttuğunda doğruca önüme eğildi. Ardından yanımıza gelen adamdan bir poşet aldı. Gözlerim poşete takılı kalırken tebessüm etti ve bana uzattı. "En boktanlarını ona ayır, söz ben hepsini tek tek yedireceğim ona." Poşete uzandığımda dakikalar sonra ilk defa gülümsedim. "Aldın mı yine?" Gülümsedi. "Unutma gibi bir şansım var mı?" Dediklerimi çoktan unutmuştum bile. Hala içki etkisinde olduğumu biliyordum. "Sen de yiyeceksin ama." Kafasını olumlu anlamda salladı. Ardından diğer getirilen poşetten bir çatalı da o çıkarttı. Bana uzattığında her şeyi unutmuş çocuk gibi poşete bakıyordum. "Bugün o lanet işe ben de katılabilir miyim?" Hemen yanıma kızılım geçerken o da benim gibi oturdu. "Korlu." Uyaran bir ses duyduğumda kafamı kaldıracaktım ki Kerim bana bir tatlı uzattı. "Bak bu en sevdiğin. Neydi lan bunun adı?" Gülümsedim ve elinden aldım. Benim yerime ise kızılım cevap verdi. "Frambuazlı Parfe Mousse." Tatlıyı açarken hemen bir diğer yanıma Masal oturdu. "O gün yediğimiz bu muydu yoksa garsonun söylediği diğer saçmalık mı?" Derin bir nefes verdim garsonu hatırlamam ile. Sinir ile Kerim'e döndüm. "Onu kov. Tam bir salak." O yine çocukmuşum gibi bana bakıp gülümsedi ardından kafa salladı. "Kovarız. Eve mi alalım?" Kaşlarımı çattım ve ona baktım. "Sakın." O bu halime gülümserken açtığım tatlıya eğildi ve kendi çatalıyla bir dilim aldı. Ben ise karanlıkta dudağında olan yarayı yeni fark ediyordum. "Masal mı yaptı bunu?" O yediği dilim ile öksürmeye başlarken yanımda olan kız da şok ile bana bakmıştı. Kafam yine çoktan uçmuştu. Kızılıma tatlıyı uzattım. O düşünmeden alırken ben öksüren Kerim aşkıma eğildim. "Utanmasana salak. Biz de kızılım ile öpüşüyorduk. Patronuna söyleme yine de, sahil kenar-" "Çisem." Cümlemi bitirmeden bana seslenen isim ile ona baktım. Unutmuş olduğum isimler ile onlara bakarken bana seslenen kişi Kaan'dı. Manyak ve Sarı'nın hayaleti arka tarafa doğru hararet ile ilerliyordu. Erdem'in hayaleti sıkıntı ile baktı. "Beni öldürsen bile ona bu kadar koymazdı." Çatalım elimden kayarken o beni daha fazla umursamadan araca bindi. Kaan hüzünle bakıyordu. Yutkundum ve umursamamaya çalışarak onu çağırdım. "Gelsene." Kaan sıkıntı ile yanıma çöktüğünde diğerlerini umursamadım. Çocukluğum gelmeden mümkünse gelmesindi o hayaletler. Kaan'ıma bir çatal uzatırken ona en sevdiğim tatlılardan birisini verdim. "Bana her zaman en bokunu seçerken diğerlerine maşallahın var Çisem." Kerim'de dediklerinin ardından beni güldürmeye çalışıyordu. Ama ben giden iki kişiye bakıyordum Acıyla yutkundum. "Çocukluğum yok onları ise kontrol edemiyorum." Kendime yeni bir tatlı çıkardım. Hala çok pis başım dönüyordu. "Harika." Kerim dediğim ile bana döndüğünde gülen yüzü duraksadı. "Bir dakika bir dakika, ne dedin sen?" Omuz silkip tatlıma baktım. Derin bir nefes verdim. Kaan ise yeni yeni anlıyormuş gibi mırıldandı. "Çisem..." Ona baktığımda tatlıdan bir dilim almış öylece çatalda kalmıştı. O ise bana tedirginlik ile bakıyordu. "Buraya Eren'i getirsem ne yapardın?" Dediği soru ile alay ile güldüm. Ardından tatlımdan bir dilim alıp ağzıma attım. "Birlikte öldürürdük." Kaan bir küfür savururken Kerim'de ondan farksız değildi. Onlara anlamayarak baktım ama midemin daha çok bulanması ile bugün tatlı yiyemeyeceğimi fark ettim. Başım da dönüyordu. Ben kusmak istiyordum. "Çisem." Kaan'a baktım. O ise şuanda bize doğru gelen kişilere bakıyordu. Daha sakin gibilerdi. "Güzelim onlar kim?" Gözlerim doğruca bana bakan siyahları buldu. Hafifçe gülümsedim. Kerim bir küfür daha savurduğunda bu sefer ayaklandı. Ben ise ona bakmadan mırıldandım. "Manyak ve Sarı'nın hayaleti işte." Derin bir nefes verdim ve siyahlara gülümsedim. Gerilmiş olan suratı yumuşarken ben heyecan ile Kaan'a döndüm. "Çocukluğum onun hayaleti gelince gitti zaten." Kaan başını eğdiğinde tatlıyı yere bıraktı. "Ceylin'i arıyorum." Kerim telefonunu çıkardığında gerilmiştim. Ne oluyordu? "İstemiyorum." Kaan'da ayaklandığında Kerim'e bakındı. "Bak kimsin bilmiyorum, Ceylin kim onu da bilmiyorum ama..." Sinirle eli başını buldu. "Ya kimsen kimsin sikeyim böyle işi. Ne yapacağız? Ya gerçekten..." Gözleri beni buldu. "Ya sadece alkolden değilse bu." Sesi kısık çıktığında anlamıyordum. Gözlerim siyahları bulduğunda bir şey olduğunu anlamış gibi bize doğru olan adımları hızlandı. Ofladım. Ben yine bir şeyleri anlamıyordum. Midem de çok bulanıyordu zaten. Ayrıca çocukluğum neredeydi? "Ceylin." Gözlerim denilen kelime ile kalktığında Kerim telaşlıydı. "Eğer kontrolü tamamen kaybettiyse..." Telefondan gelen bağırmayı ben bile duyduğumda Kerim sakince uzaklaştı. Onun yerine ise yanıma bir başkası eğildi. "Kaçak." Kaşlarım çatıldı. O bana endişe ile bakarken Kaan'a döndü. "Ne oldu lan?" Soruyu soran sarışın hayalet oldu. Kaan derin bir nefes verdi. Eli başını buldu. "Kaan ne oldu?" Bir tatlı seçtiğimde gülerek bana eğilmiş Manyak'ın hayaletine uzattım. O bana boş boş bakarken ben mırıldandım. "Kalıcı gibisiniz, bari tatlı yiyin." O bir tatlıya bir bana bakarken hemen ardından Kaan mırıldandı. "Sizi sadece alkol yüzünden hayalet olarak görmüyor olabilir." Ben umursamadan Manyak'ın hayaletine bakarken onda bir şeylerin koptuğunu gördüm. Gözleri tedirginlik ile bana baktı. "Ne?" Gülümsedim ve tatlıyı iyice ona uzattım. "Bir dakika bir dakika ne hayaleti lan?" Sarışın konuştuğunda bu sefer tatlıyı ona uzattım. Kaşları çatılmıştı. Manyak önümde çöktüğü yerden kendisini yere bırakırken şuan yanımda olan kızılı pek önemsemiyor gibiydi. "Kaçak. Bana böyle bir şey yapmaz." Gülümsedim dediği ile. Ardından kafamı olumluca salladım. Midem çok bulanıyordu. Acaba çok mu fazla alkol içmiştim? Midem kaldırmıyor gibiydi. Elimden bir el tutulduğunda tersinde dudaklar hissetmem ile gözlerimi kaldırdım. Manyak'ın hayaleti tebessüm ediyordu. "Değil mi güzelim? Alkol yüzünden. Alkolden dolayı..." Sesi çaresizdi bu sefer. "Kaçak... Alkolden de bana." Ona anlamayan bir şekilde baktım. Elimi kurtarmak istediğimde beni bu sefer bir başkası seslendirdi. "Ben bir bok anlamıyorum lan! Ne alkolü?" Kızılım yandan konuştuğunda karşımda çöken hayalet onu bile umursamadan bana bakıyordu. Onu takmadan kızılıma döndüm. "Ben de anla-" Hemen yanımda bir çığlık koptuğunda avucumun içinde soğuk bir metal hissettim. Gözlerim orayı bulurken Manyak elime bıraktı silahı. "Eren. Eren'im ben." "Eren." Kaan ona doğru eğildiğinde o umursamadan bana baktı. "Bizi hayalet mi sanıyor? Çocukluğu gibi..." Kaşlarım çatılırken elimde olan yük çok gelmeye başlamıştı. "Kaçak, o gün ki gibi güzelim." Parmağıma tetiğe ilerletti. "Eren'im ben. Eren." Silah aramızda öylece dururken ben dakikalar sonra gülümsedim. Ardından silahtan elimi kurtardım. Erem ne alakaydı ya? O yenilgi ile karşımda çökerken ben tekrar tatlıma uzandım. "O gün öldürdüm ya seni Manyak. Ölü olan bir daha nasıl ölsün?" Gözlerini kapattığında siyahlarını benden gizledi. Elleri saçları arasına girerken bedeni çökmüştü. "Korlu..." Sarışın da şok ile kalırken bana bakıyordu. Destek çıkmak ister gibiydi. "Ayılınca düzelir değil mi?" Sarı'nın sesi fısıltı ile çıkarken ben anlamaz gibi etrafa baktım. Ne oluyordu yine ya? Silah hayaletin elinden yere düştüğünde ben de gerildim. "Eren..." Kaan'da fısıldadı ancak o da korkuyordu. Anlıyordum şuan. "Amma abarttınız ha." Kızılımın konuşması ile bedenimden aşağı buz gibi bir su döküldü. Ağzımdan bir çığlık kaçtığında dalgalandırdığım saçlarımın arasından su damlaları öylece aktı. Hızla kaçacağımda Ayaz konuştu. "Basit yöntem direkt ayıltmak." Kafamı kaldırdığımda tepemden aşağıya suyu döktüğünü gördüm. Manyak'ın hayaleti şok ile bakarken o sırada Kerim adımladı. "Ceylin gelinceye kadar ayılmasın gerekirse içirin..." Sözü beni görmesi ile yarım kalırken şok ile o da kaldı. Ellerim bedenime dolandı. Soğuktu. Çok soğuktu. "Ne yaptın lan sen!" Sarışın bir anda bağırdığında ben üşüyordum. Soğuktu ve o soğuk su hala bedenimden damlıyordu. "Merakınızı gider-" "Şu sikiği gözümün önünden alın!" Sarışın bize doğru geldiğinde onda da bir şeyler kopmuş gibiydi. Erdem araçtan inip onu tutarken ben soğuktan ciddi anlamda titremeye başladım. Şuan bu yaptığı olmamıştı gerçekten de. Gözlerimi kapattım. Uyumak istiyordum. Uykum vardı. Sıcak bir örtü altında... "Lan siz merak etmiyor muydunuz! Alt tarafı ayılacak işte!" Gözlerimi açtığımda karşımda Manyak'ı gördüm. Soğuktan zihnimin yavaş yavaş işlediğini fark ediyordum. Ama beni endişelendirenin siyahların hüznüydü. Gözlerini benden kaçırdı ve yanıma geldi. "Tamam. Tamam Kaçak." Derin bir nefes verdi. Ancak ne yapacağını bilemez gibi eli başını buldu. Bir küfür savurduğunda karşımda çok çaresiz duruyordu. Silahını bir kenara attığında eli ceketi buldu. Rüzgardan korumak ister gibi şapkayı kapattı. Ancak hala gördüğüm kadarıyla eli ayağı birbirine girmişti. "Tüm hayatını siktim olum senin! Korlu yapmazsa ben yapacağım!" Bağırışlar artarken karşımda Manyak'ın hayaleti vardı. Yüzü ise hiç Manyak değil gibiydi. Derin bir nefes verdiğinde ne yapacağını cidden bilemez gibiydi. Yıkılmıştı. Hemen yanıma bir başka beden çöktü. Bana yine gülümsedi. Bir eli ise hayaletin omzunu buldu. "Sakin." O kafa sallarken tekrar bana döndü. Yutkundu. Sakin kalmaya çalışır gibiydi. Ama halini görebiliyordum. Ayrıca başım çok dönüyordu. "Eren, sakin biraz." Kerim ona baktığında o sadece bana bakıyordu. Yine gülümsedim. Kafasını sıkıntı ile eğdi. "Gülümsemesi için her şeyi yaparım ama şimdi o gülünce... O bana gülmez ki." Acı ile fısıldadığında gülüşüm yavaşça soldu. Elleri yumruk olmuştu. Kerim arkada birbirine girmiş ekibe bakındı. Ardından ofladı. "Seni hayalet sanması imkansız Korlu." Siyahlar tekrar bana döndüğünde ona gülümsememeye çalıştım. Gülümsediğimde canı yanıyor gibiydi. Gözlerimi kaçırmakta buldum çareyi. Üşüdüğümden daha da monta sarılırken o mırıldandı. "En imkanlı şey bu şuan. Ama şimdi..." Bir elini bana uzattı ve gülümsedi. "Gel Kaçak." Kaçırdığım gözlerim tekrar onu bulduğunda istemsizce gülümsedim. O da acıyla da olsa gülümsedi. Hızla elini tuttuğumda derin bir nefes verdi. "Daha fazla ortada dolanmayalım." Kerim kafasını olumlu alamda salladı. Ardından bana baktı. O da tebessüm ettiğinde bana göz kırptı. "Seni bugünlük onlara bırakıyorum." Manyak'ın hayaleti beni kaldırırken gülümsedim. Kerim'de bizim ile birlikte ayaklandı. Araca doğru geçeceğimizde siyah gözlüm delirmiş bir vaziyette olan sarışına bağırdı. "Aras kapı!" Yakışıklının gözleri bizi bulurken ona da gülümsedim. O kızılımı boş verip koşarak kapıyı açtığında o siyah araca bindik. Siyahlar sakinliğini korumaya çalışır gibi davranırken beni koltuğa oturttu. Zihnimin biraz daha açıldığını hissedebiliyordum. Bazı şeyler yerine oturmaya başlamıştı. Kapıdan sarışın konuştu. Delirmiş gibi bir hali vardı. "Ne yapacağız?" Hemen onun yanında Kerim aşkımı gördüm. Hafifçe güldüğümde o konuştu. "Oteli ayarladınız mı?" Siyahlar kafa salladığında fermuarı açmıştı. Araçta ısıtıcılarda açıldığında Kerim onun bu hareketi ile tekrar mırıldandı. "Eğer bu gece bize gidersek büyük ihtimal her şey birbirine girecek. Otele gidelim." "En mantıklısı." Manyak önümde buz gibi bir ses ile mırıldandığında ceketi kollarımdan çıkartmıştı. Bana bakmıyordu. Canım acıyordu. Niye bakmıyordu bu hayalet bana? "Ceylin oraya gelir, yarın da adam akıllı konuyu konuşuruz. O Çisem'i böyle görürse iyi olmaz." Kerim anlatırken hayalet sadece kafa salladı. Üzerimden ıslak ceketi çıkarttığında bu sefer Kerim üstündekini uzattı. Manyak sorgulamadan alırken bir kolumu ceketten geçirdi. Isıtıcı bile şuan iyi gelmişken cekete gerek yoktu. "Lan bu madem biliyordu bir haftadır siz tam olarak ne yaptınız?" Sarışın sinir ile mırıldandığında Kerim derin bir nefes verdi. Kavga etmek istemez gibiydi. Sarışının omzuna vurduğunda mırıldandı. "Tek taraflı bakmayı kes. Çisem kadar o da korkuyor bu işte." Kerim yanımızdan ayrıldığında cümleleri anlamaya başlıyordum. Hayalet ceketi giydirdiğinde önümü ilikledi. Hala bana bakmıyordu. Manak'ın hayaleti önümden kalktığında elini yakaladım. Dakikalar sonra bakışları beni buldu. Gülümsememeye çalıştım. Gözlerimi kaçırdım. "Gitme." Elini tuttuğum elimi diğer eli ile sıkıca tuttu. Hemen yanıma oturduğunda yine elimin tersinden öptü. "Gitmiyorum hiçbir yere. İstesen de gitmem artık." Ona döndüm. Elimi sıkıca tutuyordu. Gülümsedim. Ancak o gözler bana dönmek yerine sarışına döndü. "Toparlar mısın Aras herkesi?" Sarışın kafasını sallarken kapıdan derin bir nefes verip ayrıldı. Aras mı? Bedenime bir tedirginlik dalgası vururken düşünmek istemedim. Kafamı hemen yanımda olan bedenin omzuna yaslarken o da gecikmeden elimi bir eli ile sıkıca tutarken diğer elini bedenime doladı. Benim ise zihnim alkolün etkisinden sakince kurtuldu. Manyak. Manyak'ın hayaleti... … Elim kumun üstünde dolaştı. Kendimce daireler çizdiğimde içimden geçirdiğim şarkıyı mırıldandım. Yanımda olan hareketliliği umursamadan denize baktım. Güzeldi. Çok güzeldi. Acı ile yutkundum. Tüm güzelliğin içine eden bir şişe gözüme takılı kalmıştı. Tüm her şey bitmişti işte. Dalgaların arasında kıyıya vurdu şişe. Alkol şişesi olduğu belliydi. Ben de istiyordum. İçmek istiyordum. Buraya gelmeden önce kusmayı başarabilmiştim ama hala alkol istiyordum. Düşünmek istemiyordum. Kafamı kaldırdım. Bulutlar... Bulutlar buraya da gelmişti. Nereye gidersem peşimden o da gelecek gibiydi. Sıkıntı ile soludum. Ellerimi kuma gömüp arkamda birleştirdiğimde bedenimi biraz daha eğdim. Karen Hotel yazısı ile bir süre bakıştım. Kalen ve Karen... Bilerek mi yapıyorlardı acaba? Hafifçe güldüm. Şuan buranın sahibi ile tanışmak istiyordum. "Benim ile konuşmayı düşünüyor musun?" Oteli kapatan kişi tepemde dikilen Ceylin oldu. Kafamı olumsuzca salladım. Düşünmüyordum. Şuan iyi gibiydim. Keyfimi bozamsınlardı. Saçma sapan şeyler düşünüp kendimi ne güzel meşgul ediyordum işte. "Ne demek hayır Çisem?" Eli ile oteli işaret etti. "İçeride tüm insanların bizi beklediğini biliyorsun değil mi? İnsanlar mı? Güzel. Onlar da beklesindi. Gözlerimi ondan kaçırdım ve bulutlara baktım. Sinirim büyüdü içimde. Tek bir damla ile bu bulutlardan da nefret edeceğimi biliyordum. Ama şimdi güzellerdi. "Çisem!" Derin bir nefes verdim. "Söyle Ceylin, söyle de ikimiz de kurtulalım." Hayalet mi değil mi diye merak ediyordu tepemde. Bana endişe ile baktı. "Ayıldığına emin misin sen?" Ofladım. Bu kız böyle psikologluk yapıyorsa cidden yanmıştık. Ellerimi zeminden kaldırdım. Kumdan temizlenirken o bana çoktan elini uzatmıştı. Tutunarak oturduğum buz gibi kumdan kalktım. Üzerimde hala Kerim'in ceketi vardı. Konuşacağımı sanmış gibi heyecan ile bana baktı. Ben ise mırıldandım. "Psikolog ile değil senin ile konuşurum." Dakikalardır ağzımdan tek bir kelime bile alamadığı için kafasını salladı ve defteri hızla kapattı. "Tamam, yeter ki konuş." Bu haline güldüm. Bana heyecan ile bakıyordu. Elim montunu buldu. Onun gülen yüzü düşerken ceketin cebine pat pat yaptım. "Sesli cihazları da kapatmalıydın." Onun yanından ayrılacağımda mırıldandı. "İyi de nasıl anla- Çisem! Çisem tamam gel." Ben adımlarken kolumdan yakaladı. Bana ise ayık kaldığım bu süre bile fazla gelmişti. İçmek istiyordum. Bağımlı falan mı olmuştum acaba? Ceylin beni çekiştirirken ofladım bininci kez. "Ceylin. Bırak lütfen." Ceylin tekrar önümde dikildi. "Ya durumunun kötüleştiğinin farkında değil misin sen? Yardım etmeye çalışıyor-" "Etme. Bana yardım etme Ceylin." Elimi ondan kurtardım. İyiydim. Sıkıntı yoktu. Otele doğru ilerledim. Buraya gelmeden on dakika önce kusmuş ve resmen ayılmıştım. Geldiğim gibi ise beni tüm kalabalıktan çıkartan Ceylin olmuştu. Bizden önce gelmişti. Nasıl olduğunu ise ben de anlamış değildim. Topuklularım ile bata çıka yürümekten zevk almaya çalışarak sahilden çıktığımda otele doğru ilerledi adımlarım. Hava soğuyordu. Saçlarım kurumuştu. Güldüm. Ayaz içince cidden çekilir birisi olmuyordu. Başımdan aşağıya su dökmek nedir ya? Gülüşüm büyürken lobiye gelmiştim. Beni elbette ki ilk karşılayan kişi Kerim oldu. Yanıma geldi. Kolunu uzattığında düşünmeden girdim. "Kafe de bekliyorlar seni." Kafamı anlıyormuş gibi salladım. Beni o kafeye doğru sürüklerken tek gitme amacım bir kişiydi. Bir kapıya geldiğimizde üzerinde saatler yazıyordu ve elbette ki gece yarısı kapalıydı. Ama biz o yazıları hiç umursamadan içeriye girdiğimizde herkesi gördüm. Tüm bakışlar bana dönerken benim gözlerim gelme amacımda durdu. Beni görünce elbette ki gözleri doldu. Ayakta dolanan bedeni duraksarken bana çekinerek bakıyordu. Gülümsedim. En çok o telaşlanmış gibiydi. Kerim'in kolundan çıktığımda onun o beklediği hareketi yaptım. Tüm örülü duvarlarım kollarımı açmam ile yıkıldı. Deniz göz yaşları arasında sarıldı. Gülümsedim. "Çok korktum." Onu bir şey olur diye burada bıraktıklarına emindim. Gülümsemem büyüdü. "Belli." Göz yaşları arasında kıkırdadı. Ancak ben de şuan ondan farksızdım. İkimiz de kırk yıl ayrı kalmışız gibi birbirimizi boğarcasına sarılıyorduk. Saniyelerin sonunda ayrıldığımızda bana baktı. Gözleri, yarısı kızılım sayesinde bozulmuş olan saçlarıma baktı. Göz yaşlarını sildiğinde güldü. "Sana bunları zorla mı yaptılar?" Dediği ile ben de güldüm. Benim yerime ise Kerim cevapladı. "Silah dayadık başına, hiç sorma." Onun bıkkın sesi ile gülen yüzüm donuklaştı. Sinir ile ona döndüm. Ardından üzerimde olan cekete uzandım. Dediğine çoktan pişman olmuştu bile. "Keşke biraz daha para harcasaydım." Sinir ile üzerimde ki ceketi çıkarttığımda suratına fırlattım. O ceketi tutarken derin bir nefes verdi. Aslında hepsi aynı şeyi bekliyordu benden. Ama ben onu yapmayacaktım. Çocukluğum öyle istiyordu çünkü. "Az mı harcadın sence?" Hala konuşan ona parmağımı kaldırdım. "Seni kovuyorum." Güldü. Ceketi düzeltirken dudak büzdü yapay bir biçimde. "Çok üzüldüm şuan. Ama maaşımı istiyorum." Bilerek yapıyordu. Ama beni tamamen bölen kişi hiç beklemediğim o kişi oldu. "Benim maaşımı da siz mi vereceksiniz?" Hemen arkamda duyduğum o ses ile afallarken dönmeye korktum. Korkarak Kerim'e baktım. "Ben hala ayılamamışım. Bana bir kahve falan verin." Kerim bu halime gülerken ben cidden şuan iyi değildim. Bana bunu yapamazlardı. "Hemen getiriyorum Çisem Hanım." Bedenim titrediğinde Kerim şaşkınlıkla bana baktı. "Yok artık Çisem. Abartma." Gözlerimi kapattım. Ardından kolumu cimcikledim. Ancak acıyordu. Rüya değildi. Keşke olsaydı. Bugün keşke her şey rüya olsaydı. "Frambuazlı Parfe Mousse ile Frambuazlı Fıstık kremalı tart da varmış otelde. Birisini getirmemi ister misiniz? En çok ikisini sevi-" Kafamı en sonunda ona çevirdiğimde dayanacak bir şey aradım. Çocuk bana gülümseyerek bakıyordu. Onu işaret ettim. "Sen gizli ajan falan mısın?" Çocuğun kaşları çatılırken ben oldukça ciddiydim. "Bir insan bu kadar saf olamaz ve sürekli etrafımda çıkamaz." Hafifçe gülümsedi. Ardından eliyle bir noktayı işaret etti. "Beni o beyefendi işe aldı Çisem Hanım." Oraya baktığımda dakikalardır oyalanmadığım kişi ile karşılaştım. Siyahlar. Bana bakıyordu. Dakikalardır gözlerinin ben de olduğuna emindim. Asla sesini çıkartmıyordu. Tek kelime etmiyordu. Sadece benim tepkimi bekliyordu. Umursamadan tekrar salak çocuğa döndüm. Bu o gün ki kısaca her gün ki sadece bana hizmet etmekle görevlendirilmiş o salak garsondu. "Sen de hemen kabul ettin öyle mi?" Garson oldukça ciddi bir biçimde kafa salladı. Şuan en büyük olayım buydu. Ona emin olmak için yaklaştım. Adını söylemişti ama unutmuştum. "Lan ben senin boğazına bıçak yaslamadım mı?" Çocuk yine kafasını oldukça ciddi bir biçimde salladı. Benim ile aynı yaşta da olabilirdi ama daha küçük duruyordu. "Evet. Ayaz Bey'in ismini öğren-" Koluna vurduğumda acıyla yüzünü buruşturdu. Yalancı. O kadar sert vurmamıştım. Kızılıma döndüğümde gülmeye başlamıştı. Boğazımı temizledim ve tekrar garsona döndüm. Hala kolunu tutuyordu. "Sen bana boğazında bıçak varken ne demiştin lan?" Tuttuğu kolunu tamamen unutup bana gülümseyerek döndü. Ben ise hatırlamadığım cümleyi o söylemeden yüz ifadesinden hatırladım. "Ay evet o gün söylememiştiniz cevabını. Yemek bıçağı boğazımı keser mi diye sormuştum? Keser mi gerçekten bu arada?" Sinir ile ondan geriledim. Ardından derin bir nefes verdim. "Tamam. Seninle daha fazla muhatap olursam ya tamamen delireceğim ya da sen yok olacaksın. Git bana güzel bir şeyler getir." Kafasını hızla olumlu anlamda salladı. Alınma diye bir özelliği de yoktu. Ciddi manada mal olabilir miydi? Gideceği sırada bana döndü. "Frambuazlı Parfe Mousse mu yoksa Frambuazlı Fıstık kremalı tart mı ister-" "Git getir birisini!" O kafa sallarken cidden delirecektim. Arkamı döndüğümde Kerim gülüyordu. "Sen buna mal olması için bilerek para falan mı veriyorsun?" Onun gülüşü büyürken ise arkasından gelen kişi ile benim yüzüm donuk bir hal aldı. Bana bakıyordu. Derin bir nefes verdim ve bakışlarımdan Kerim'de anladı. O arkasını dönerken ben bir sandalyeyi çekip oturdum. Karşımda olan kişiye döndüğümde aslında hepsinin beni incelediğini fark ettim. Sanırım onlara bir tepki vermem gerekiyordu. "Hiç biriniz konuşmadı değil mi?" Gelen Ceylin direkt bunu sorarken ben sorgulayan bir biçimde ona döndüm. "Konuşmaları mı yasak?" Ceylin tepkim ile kaşlarını çattı. Bana bakan gözlerden bir küfür sesi işittiğimde tekrar oraya döndüm. Sarışındı. "Ne bağırdı ne de yüzümüze baktı." Ellerini sıktığında başını eğdi. "Sikerim böyle işi." Yüzüm gerildi. Kaan yanımdan bana eğildi. "Çisem gözünü seveyim bir şey de artık." "Sana bir şey demedi mi?" Kerim Ceylin'e sorduğunda o sıkıntı ile bana baktı. Ardından kafasını olumsuzca salladı. Tek konuşmayan kişi hala gözlerime bakan Manyak'tı. Gülümsedim ona. Acıyla yutkunduğunda masa da olan elimi yakaladı. Söylemek istemez gibi mırıldandı. "Çisem... Bana bir şey de." Gülen yüzüm donuklaştı. Çisem mi? Eren olmaya çalışıyor gibiydi. Zor olmalıydı. Ancak ben elimi kurtardım ve mırıldandım. "Siz ayık kafayla da hiç çekilmiyorsunuz." Sandalyeden kalkacağımda önüme gelen tatlılara baktım. Garson gülerek önüme koymuştu. Ben onu hiç umursamadan ayaklandım. Siyahlar yenilgi ile çökerken ben takmadan Kerim'e döndüm. Elimi açtığımda ne var der gibi bakıyordu. "Kartımı ver." Bir arkamda bıraktığım kişilere bir bana baktı. Derin bir nefes verdiğinde cebinden kartı çıkardı. Aslında benim kartım falan değildi. Onlarındı. Ama artık benimdi. Gülümsedim. Ardından ona bakarak mırıldandım. "İçmeye gidiyorum oradan da kendime yeni oda tutacağım." Sıkıntı ile soludu. Ama yine de kafa salladı. "Tek başına olmaz." Ona dil çıkarttığımda kendi başıma ilerlemeye başladım. "Çisem!" "Ben bakarım." Kafeden çıktığımda nefes alış verişlerim kötüleşmişti. Elim boğazımı buldu. Şimdi değildi. Şimdi değildi. Gözlerim gördüğü lavabo işareti ile yön değiştirirken oraya döndüm. Kız alanına geçtiğimde gözlerim çoktan dolmuştu bile. Derin derin nefes alıp verdiğimde doğruca suya uzandım. Boynuma çarptığımda en zor yaptığım rol bu gibi geldi. Acıyla yutkunduğumda yanıyordum. Canım acıyordu. Her şey üst üste gelmişti ve o asla yıkılmadan beni de ayakta tutmaya çalışıyordu. Nefes almaya çalışırken o geldi. "Hala ben yanındayım." Ona kafamı eğerek baktım. Çocukluğum... Ayılınca gelmeyi sonunda başarabilmişti. Sinir ile ona baktım. "Bu saçmalık ne şimdi?" Derin bir nefes verdi ve gülümsedi. "Sen onları hayalet sandın şimdi de oyuna devam ediyoruz." Kaşlarımı çattım. "Neden?" Niye bir anda ortadan kaybolmuş sonra neden birden gelmişti? Sıkıntı ile bana baktı. "Ona hayalet olarak rol yapmak Eren olarak rol yapmaktan daha kolay ve daha acı verici de ondan." Kafamı olumsuzca salladım. İstemiyordum. Böyle bir şey yapmak istemiyordum ama o artık benim isteklerime bakacak gibi durmuyordu. İçin yanıyordu siyahları öyle gördükçe. O ise umursamıyordu. "İstemiyorum." Maviler acımasızca bana baktı. Ardından mırıldandı. "İşime karışmayacaktın." Kafamı olumsuzca salladım yine. Bu işe karışmak değildi. Bu esirlikti. Sesim artık çıkmıyordu. Kendi bedenimi bir başkası yönetiyordu. Kapalı kalıyordum. "İntikam bu Çisem. Bize yapılanın intikamı." Yaslandığım mermerden ayrıldığımda ona sinir ile ben de baktım. "İntikamını sadece Korlu'dan al o zaman. Sakın bir daha beni bastırma." Dediğime güldü. "Ben yıllardır senin tarafından bastırılıyorum." Ona sinir ile baktım. Ardından onun korkacağı o şeyleri söyledim. "Yok ederim seni. Ölme pahasına yaparım bunu. Sen beni değil ben seni öldürürüm. Anladın mı? Bir daha iznim olmadan yapmayacaksın bunu." Gülüşü donuklaştı. Bu dediğim onu korkuttuğu kadar sinirlendirmişti de işte. "Bir haftada ne değişti? Özledin mi?" Gözlerimi kapattım ve ellerimi yumruk yaptım. Sıkıntı ile soludum. O ise susmadı. "Seviyor musun hala!" "Evet!" Sinir ile ben de bağırdığımda o bana kırgınlık ile baktı. Ben ise anlamasını ister gibi fısıldadım. "Sevdiğimi görmüyormuş gibi yüzüme vurup durma." Benim de sesim artık çaresizdi. Her şey üst üste biniyor ve ben altında kalıyordum. Buraya gelmişti. Eren buradaydı. Sadece o da değil. Aras, Erdem... Mavilikler bu sefer bağıramadı. Elleri anlamak istemez gibi yüzünü buldu ben ise bu sefer ona kırgınlık ile sordum. "O gelince neden gittin?" Gözleri beni buldu. Eren'i görünce ortadan kaybolmuştu. Ben onun karşısında yenilmişken o beni toparlamamıştı. Bunu kaçırmamış değildim. Derin bir nefes verdi. "Baskın taraf sen oldun." Yüzüm gerildi. Kızıl için baskın tarafa ne kadar geçmek istediğimi biliyordum. Onu görünce ise çocukluğumu istemiştim. Ama tam tersi olmuştu. Bu nasıl bir saçmalıktı? Çocukluğum sıkıntı ile soludu. "İstemiyor musun?" Maviliklere ciddiyet ile baktım. Ardından kafamı olumsuzca salladım. Acım onun da kabullenmesiyle büyüdü. Bana dediği cümleler zihnimde yankılandı ama onun daha çok üzülmeyeceği gerçeği beni rahatlatan taraftı. Onu elbette ki affetmeyecektim ama ikisi farklı şeylerdi. Birisinde onun canını doğrudan yakıyordum bu da beni yakıyordu. Ama diğer tarafta sadece onu affetmeyeceğimi bilecekti. Fark buydu. Ben onun gibi olmayacak, canımı yaktığı gibi onu yakmayacaktım. Bunu yapamazdım çünkü. Çocukluğumun gücü yetse benim yetmezdi. "İstemiyorum." Çocukluğum ofladı. Ardından kafasını salladı. "İyi." Kabulleniş değil de ne halin varsa gör der gibiydi. Sıkıntı ile soludum. Daha fazla onun ile uğraşamayacaktım. Uyumak istiyordum. İçip güzelce uyumak istiyordum. Tuvaletten çıkmıştım ki koridoru dönmeden o sesleri duydum. "Yasin'in nasıl haberi yok?" Aras'tı bu. Kaşlarım çatıldı. Yasin mi? Babam mıydı? "Antalya tarafına kendisi bakmadığı için aklına bile gelmez burası." Kerim'di. Kafamı sakince çıkardım. Eren, Aras ve Kerim. Bu üçlüyü şuan hiç sevmemiştim. "Sait bu işe girerse yanarız." Eren'in konuşmasının ardından kafamı geri soktum duvar kenarına. Çocukluğumu gördüm hemen yanımda. Daha gitmemiş miydi bu ya? Çocukluğum ise beni değil dikkat ile onları dinliyordu. "Yasin'i seçeceğine nasıl bu kadar eminsiniz lan? Üç kişi mi bir kişi mi?" Aras'ın konuşmasının hemen ardından Kerim ona cevap verdi. "Yasin her şeyin son bulduğu taraf. Bu işi ondan iyi yapan yok. Üçünüze bile bedel ve Sait onu gözden çıkartamaz." Kafamı tekrar çıkarttığımda Eren kafasını olumsuzca salladı. "Hisseler bizde olduğu sürece Yasin hiçbir boka yaramaz." Kerim yine alay ile güldü. "Siz ölünce o hisseler kime kalacak sanıyorsun sen? Devlete falan mı bağışlanacak?" Eren Kerim'i umursamadan bu tarafa döndüğünde hızla tekrar duvar kenarına gizlendim. Görmesi imkansızdı. Yani inşallah. Ama kendinden emindi yüz ifadesini ben görmüştüm. "İmzaladığınız kağıtlar var Eren. Hisseler aslında şuan bile sizde değil. Kendimizi kandırmayalım." Kerim'de emindi. Ama benim en beklemediğim kelimeyi Eren kurdu. "Ya evlenirsem?" Gözlerim şok ile açılırken onlardan da ses çıkmadı. Kafamı duyduğum kelime ile çıkardığımda Eren kendinden emin bir biçimde gülüyordu. Ama Aras'ın da Kerim'in de bunu beklemediği kesindi. Eren ise gülerek konuşmaya devam etti. "Evlenirsem hisselerimin yüzde doksanı karıma geri kalanı da onlara kalır ki bu işlerine yaramaz." Aras duyduklarının ardından alay ile gülmeye başladı. "Seni öldürdükten sonra karını öldüremeyeceklerini düşünmen büyük aptallık. Ayrıca benim evlenme gibi bir düşüncem yok kusura bakma ki. Yüzde altmış da işlerine gayet görür." Eren kafasını olumsuzca salladı. "Çisem'i kolay kolay öldürebileceklerini düşünmüyorum." Benim gözlerim duyduğum kelime ile daha da açılırken onlar da ona şok ile baktı. Evlenmek. Ve ben. Eren ile. Seslice küfrettiğimde hızla başımı içeriye geri soktum. Hay ağzıma edeyim. Ellerim ağzımı bulurken hızlı adımlar ile arkamda kalan koridora döndüm. Pardon resmen koşarak. Duymamış olsunlar. Duymamış olsunlar. Bir koridor daha döndüğümde ilk bulduğum merdivenden aşağı kata inmeye başladım. Ama hala şokun etkisindeydim. Evlenmek. Ben ve o. Sırıttım. Ne kadar da imkansız bir düşünce. Elim hala ağzımda iken indiğim zemine baktım. Duymamışlardı bence. Çok sesli bağırmış mıydım? Azıcık. Duymaları aslında oldukça imkanlıydı. Ama bence duymamışlardı. Duymasılardı yani. Ofladım. Niye bağırmıştım ki? Aslında sebebi de gayet açık gibiydi ama neyse. Boş vermeye çalışarak etrafa bakındım. Şuan benim tüm her şeyi unutmamı sağlayan şey ise görmüş olduğum bar oldu. … "Yani şimdi öyle bir şey olmalı ki biz bununla evlenelim, üstüne babamı öldürebileyim, onların da üstüne Sait'i de yanında hediye paketi yapayım." Elimi kaldırdığımda adam anlıyormuş gibi kafa salladı. Ben ise sinirle kafamı olumsuzca salladım. "Aptal, öyle değil böyle." Adam bu sefer kafasını olumsuzca sallarken ben bardaktan bir yudum daha içtim ve kelimeleri düzgün seçmeye çalışarak mırıldandım. "Bu demek oluyor ki konu babam ile ilgili." Adam kafasını olumsuzca tekrar salladığında sinir ile olumlu salladım. O da dönüş yapıp olumlu bir biçimde kafa salladığında derin bir nefes verdim. "Hem çökebileceğim hem de güçlenebileceğim bir şey." Adam yine kafa salladı ve bu sefer ağzını açtı. "Bence babanız..." Alkol yüzünden konuşamazken toparlamaya çalıştı. "Babanız bence babanız değil." Kaşlarım çatıldı. Barmen bize yeni bardaklar verirken ben anlamamıştım. "O ne demek be?" Adam hafifçe güldü ve bardağından bir yudum aldı. Bu adamın da kim olduğunu bilmiyordum ama oldukça bilge duruyordu. "Şimdi babanı seviyor musun?" Bardağa dokundum ve kafamı olumsuzca salladım. "Hayır." Adam eli ile zafer kazanmış gibi bir işaret yaptı. "Harika. O zaman baban, baban olmayınca sevinirsin. Bu da seni güçlendirir." Kaşlarım çatıldı. Mantıklıydı aslında. Ama şimdi benim babam, babam değil miydi yani? "Benim babam kim o zaman?" Adam bana ciddiyet ile baktı. Ardından düşünür gibi bir hal takındı. "Birisi vardı, bence senin baban o. Çünkü onu da öldürmen gerekiyordu. O zaman da güçsüz düşersin çünkü babanı öldürüyorsun." Heyecan ile ona baktım. "Sait." Adam kafasını salladı. "Evet. Baban o." Şok ile kaldım. Benim babam Sait miydi? Vay anasını. Güldüm. "O zaman ben babamı öldürmemem ki." Adam bir yudum daha içtiğinde kafasını olumsuzca salladı. "İntikam gibi düşün ve öldür." Bardağımda ki içkiden bir yudum da ben aldım. Başım dönüyordu ya. "Ama beni suçlayan babam, babam değilken. Benim normal babam da babam değilken." Kaşlarım çatıldı. "Benim babam kimdi? Ha evet. O babam eğer yıllardır kayıp olup sahte babamdan beni kurtaracaksa ama aynı zamanda babam olarak babamı öldürmemi engelleyecekse ve o zaman da benim babamı öldürmem gerektiği için yanlışlıkla onu da öldürürsem..." Derin bir nefes çektim içime. "Ben babamı öldürmüş oluyorum." Adam anlamış gibi kafa salladı. "Yani yine babasız kalıyorsun." Dudaklarımı büzdüm. Benim babam kimdi şimdi? Anlamıyordum. Ellerimi birleştirdim ve düşünmeye çalıştım. "Bence ikisi de baban değil öldür gitsin." Barmen en sonunda konuştuğunda bu konudan bezmiş gibiydi. Ben ona baktım. "Babam kim o zaman?" Omuz silkip sildiği yüz bininci bardağı tekrar silmeye devam etti. Yani silmişti zaten niye siliyordu ki? "Ya ama ben babamı öldüremem ki." Tekrar bardaktan içecektim ki kaldırmış olduğum elim tutuldu. "Öldürme o zaman." Yanımda olan adam bardağından içerken ben de içmeye çalıştım ama elim gelmiyordu. Kafamı bir yandan da olumsuzca salladım. "Ama o zaman babamı öldürmemiş olurum." Adam bir bana bir tepeme baktı. Ardından yavaşça mırıldandı. "Sen niye babanı öldürüyorsun ki?" Onun da cümleleri bir değişikti. Güldüm ardından omuz silktim. "Öyle yapmam gerekiyormuş." "Bakıyorum da tüm konuşmayı duymuşsun." Tepemden bir ses geldiğinde umursamadan barmene döndüm. "Bence babam olan babam aslında sahte babam ama babam olmayan şu içen adamın dediği babam gerçek babam. Ama iki babamı da öldürüyorsam yine babasız kalacaksam ve babalarım da beni öldürecekse babama onun gerçek babam olduğunu değil sahte babama da babam olarak kaldığını söylersem ve iki babam da gerçeği öğrenmezler bütün sorun çözü-" Ağzım kapatıldığında başım bir vücuda yaslandı. "Kaçak." Gözlerimi kaldırdığımda siyahları gördüm. Bana bıkkınlık ile bakıyordu. Elini hızla ağzımdan itekledim. "Aa kocam." O bu halime gülerken ben hızla tekrar doğruldum ve barmene döndüm. "Bak bu kocam sahte babama beni sattı ama şimdi ben her şeyi öğrendim. Meğerse sahte babam ile o bana gerçek babamı göstermeye çalışıyorlarmış. Ama..." Gözlerim şok ile açıldı ve elimi tutan eli ittirdim. Siyahlara korku ile baktım. "Senin baban da benim babam oluyorsa biz kardeşiz kocam." O gülmeye başlarken ben yanımda oturup hala içen adama baktım. Kafamı olumsuzca salladığımda o da salladı. "Geçmiş olsun." Teşekkür eder gibi kafa salladığımda elimde olan bardak bıraktırtıldı. "Kaçak. Kaç saattir seni arıyorum farkında mısın?" Siyahlara döndüm tekrar. Bana hüzün ile bakıyordu. Ona elimi kaldırdım. Elimi yakaladı havada. "Bulamadın ama." Gülümsedi ve elimin tersini öptü. "Bulamadım." Gülümsedim. Ardından kafamı yasladığım ondan ayırdım. Elimi indirdiğimde artık gitmem gerekiyordu. Sandalyeden ineceğimde koluma girildi. Bedenim sarsılırken barmene döndüm. "Para ödemem gerekiyor benim değil mi?" Barmen derin bir nefes verdi ve bana değil yanıma baktı. Sanırım cidden benden bıkmıştı. "Hanımefendinin oda numarasını biliyor musunuz acaba?" Güldüm. "Benim odam yok ki." "Üç bin sekiz yüz doksan iki." Adam kafa sallarken belimden tutuldu. Kafamı aşağıya eğdim. Bir el, iki el, üç el, dört el, beş... Ofladım. "Benim kaç tane elim var ya?" Birkç adım attığımızda yanımda olan belirsiz kişi derin bir nefes verdi. "Kaçak, canımı çok sıkıyorsun." Ayaklarım yerden kalkarken ellerimi aşağıya düşürdüm. Kaç elim vardı benim? Bir el, iki el, üç el... Saçlarım yere dökülürken o ses yine konuştu. "Şu elbise hala neden üstünde senin?" Siyahlara döndüm. Bana bakıyordu. Derin bir nefes verdim. Ardından bu sefer başımı omzuna yasladım. Asansör geldiğinde içine binmiştik ki ayaklarım tekrar zemini buldu. Düşecek gibi olduğumda tutuldum. "Kaçak." Asansör hareket mi ediyordu? Midem benim yine bulanmaya başlamıştı. Duruyorduk ama biz. "Kaçak." Yüzümde hissettiğim ile önüme dönmüştüm ki parmağı yaptığım ile düştü. Ona baktım. Hafifçe gülümsedim. Bana uzun uzun baktı. Asansör duruyor muydu ya? Duruyor gibiydi ama benim midem niye bulanıyordu o zaman? "Kaçak, bende kalsan." Tekrar siyahlara döndüğümde yine gülümsedim. Ardından arkamızda kalan ayna da olan bizi gördüm. O bana eğilmiş ben omzunun oradan bize bakıyordum. Gülüşüm büyüdü. El salladığımda bana karşımda ki ben de el salladı. Ama elimden tutulduğunda bu sefer alanım kısıtlandı. Gözlerim doğruca siyahları bulduğunda biraz daha eğilmişti. "İyice başıma bağımlı oldun." Dediği ile sinirlendim. Elimi ondan kurtarmaya çalıştım ama izin vermedi. Ben ise homurdandım. "Ben sana falan bağlanmadım." Güldü. Elimi sonunda kurtardığımda derin bir nefes verdim. Uykum vardı. Gözlerim acıyordu. "Ben kimim şuan?" Bir anda sorduğu soru ile kaybetmiş olduğum odağımı yine onda tutmaya çalıştım ve gülümsedim. Kim miydi? Gördüğüm yüz ile gülüşüm büyüdü. Ellerim boynuna dolanırken mırıldandım. "Kocam." Dediğim ile gülse de hala ciddi kalmaya çalışıyordu. "Başka." Uykum vardı ya. Başımı göğsüne gömdüm ve ışıktan kurtulmaya çalıştım. "Kardeşim." O başımı kaldırdığında bana doğru eğildi. "Başka Kaçak. Kimim ben?" Ofladım. Mal mıydı bu? Ne demek kimdim ben? Aklıma gelen ile ellerimi çektim ve onu ittirmeye çalıştım. "Sen pisliksin." Dakikalar sonra yüzüne bir gülümseme geldi. Ancak benden uzaklaşmadı. "İsmim ne benim Kaçak, onu söyle." Ağlayacaktım ama şimdi. Uykum vardı. Uyumak istiyordum. Saat kaçtı? Yüzüm tekrar çevrildiğinde siyahlar heyecan ile bana bakıyordu. "Kaçak. Adım ne benim?" Bu asansör bozuk muydu? Ne biçim oteldi burası? "Uykum var." Ağlamaklı bir şekilde mırıldandığımda o derin bir nefes verdi. Ardından kabullenmiş gibi kafa salladı. Gülen yüzü ise soldu. "Tamam Kaçak, tamam." Asansör bir anda hareket ettiğinde gözlerimi araladım. İlla bozuk dediğimizde mi çalışacaktı bu lanet şey? Karşımda olan adam telefonunu çıkarttığında kulağına götürdü. Bir yandan da sanırım beni sabit tutmaya çalışıyordu. "Buldum. Odaya çıkartıyorum." Ben yine ona sarıldığımda eli belimi buldu. Çok ışık vardı ya. "Şuan pek konuşabilecek durumda değil. Yarın halledelim." Birkaç saniye daha telefonda konuştuktan sonra kapattığını duydum. Asansör dururken bu sefer kendim gitmek istedim ama bedenim yine kaldırıldı. "Sana içmek yasak artık." Yapay bir biçimde oflarken gözlerimi çoktan kapatmıştım. Ben en son bir şey çözmeye çalışıyordum ya. Çok ışık vardı ayrıca hala. Bir yerde durduğumuzda tekrar yere bırakıldım ama ben artık uyumak istiyordum. Kapı sesi duyduğumda ayaklarım tekrar kaldırıldı. Tekrar bir kapı sesi geldiğinde artık gözlerim acımıyordu. Ancak o lanet ışıklar yine yandı. "Işıklar." Bir kapı sesi daha geldiğinde hayalim yumuşak bir yatak ilken buz gibi bir mermere oturtulduğumu hissettim. Gözlerimi bacaklarıma değen soğuk ile araladığımda siyahlar önümde eğilmişti. Sıkıntı ile bana baktı. "Kıyafet getirirsem kendin giyinebilirsin değil mi?" Kafamı olumsuzca salladım. "İstemiyorum. Uykum var." Bana döndü. Siyahlar gözlerime bakarken oldukça kararsızdı. Beyaz ışık ise gözümü alıyordu. Kendimi bir yere yasladım ve gözlerimi tekrar kapattım. "Beni soktuğun şu duruma edeyim Kaçak." Adım sesleri işittiğimde ben rahatsız olsam da gözlerimi açmadım. Dakikalar sonra adım seslerini tekrar duyduğumda gözlerimi araladım. Elinde bir şişe ve kıyafetler ile geliyordu. Şişeye baktığımda alkol şişesi olduğunu görmüştüm bile. Şişeyi yanıma bırakırken bir kıyafeti üstüme tuttu. "Bence bunlar sana göre." Şişeden içtiğini anladığımda güldüm. O ise hala üstüme kıyafeti tutuyordu. Elbette ki eşofman takımıydı. O kendince eşofmanı da kontrol edip etiketleri yırtarken ben şişeye uzanıp bir yudum almıştım bile. "Kaçak!" Elimden şişe alındığında gülümsedim. Derin bir nefes verdi. "Sen beni delirtecek misin?" Gülümsedim ve yaslandığım yerden kendimi ona ittim. Ellerim yine boynunu bulurken kafamı göğsüne gömdüm. "Uykum var benim." Elinde kıyafetler kalırken ofladı. Lakin şişenin neredeyse yarısını içtiğinden onun da kafasının gitmesi pek uzun sürmez gibi geliyordu. Ben ona sarılırken kıyafetleri bir kenara bıraktı. Güldüm. "Bu iş böyle olmayacak." Kafamı kaldırdığımda ona bakındım. Siyahlar bana bakıyordu. Gözleri dudaklarıma kaydığında bakışlarını kaçırdı. Güldüm. O ise tekrar bana döndüğünde sinirliydi. "Sen bana niye kızmıyorsun?" Dediğini beklemiyordum. O ise benim de beklemediğim bir şey yapıp belimden tuttuğu gibi kendisine çekti. Elbisemin sıyrıldığını hissettim. Ona sorgulayan bir bakış attım. "Kızıyım mı yani?" Eli belimi tamamen sararken biraz daha eğildi. "Kimim ben Kaçak?" Beynime düşünceler yeni yeni yüklendi. O hala kendisini hayalet sanıyordu değil mi? Düşüncelerim ile yine güldüm. Hayalet olmak fazla zoruna gitmişti. Ben ise eğlenmek adına mırıldandım. "Çok yakışıklı bir hayalet." Yüzü gerilirken ben onu kendime çektim. Ağzından bir küfür yuvarlanırken gülümsemem büyüdü. "Eren demen için her şeyi yapabilecek duruma düşürdün ya beni..." Cümlenin devamı gelmezken gözleri üzerimde dolaştı. "Kaçak..." Belimden ayrılan eli dökülen saçlarımı buldu. Kulağımın ardına sıkıştırırken ben kendimce oyunuma devam ettim. Çocukluğum gibi küfredercesine yapmayınca eğlenceli oluyordu aslında. "Eren olunca ne olacak ki?" Saçımda olan parmakları yüzüme gelirken mırıldandı. "Affetmen için her şeyi yapacağım." Yanağımı okşadığını hissettiğimde gülümsedim. "Affetmem ki ben Eren'i." Siyahlara kırgınlık uğradı. Ancak susmadı. "Affedersin." Kafamı olumsuzca salladığımda gözleri tekrar gözlerimi buldu. Belimde olan eli sıkılaşırken bana biraz daha eğildi. "Bugün ne kadar şey duydun sen?" Bir süre duraksadı ardından yanlış sormuş gibi kafasını olumsuzca salladı. "Ya da ne kadar şey biliyorsun?" Çok şey biliyordum. Ama bunları onun bilmesine gerek yoktu. Gözlerim özlediğim siyahlara bakındı. Ardından mırıldandım. "Hiçbir şey." Dediğime inanmaz gibi gülümsedi. Parmağını boynumda hissettiğimde artık tüm uykum kaçmıştı. Bedenimi yakan başka konular vardı şuan. "Senin hiçbir şey bilmemen imkansız." Ona dudak büzdüm. "Neden?" Gülümsemesi derinleşirken gözleri dudaklarıma kaydı. "Kaçak." Onaylayan bir ses çıkardım. "Yapma." Gülümsedim. Alkol çoktan bence onu da ele geçirmişti. Bir küfür savurduğunda ben daha da üstüne gittim. "Bir şey yapmıyorum." Gözleri zorlukla gözlerimi buldu. Yutkunduğunda eğildi. "Ben yaparsam..." Gözleri tekrar dudaklarımı buldu. "Yarın sağ kalma ihtimalim yüzde kaç?" Boynunda olan ellerim ile onu biraz daha kendime çektim. Ardından ben de onun gibi bir tonda fısıldadım. "Bilmem." Gülümsedi. Ancak eli rahat durmayıp beni tamamen kendisine çektiğinde bacaklarımı mecburen açmak zorunda kaldım. "İkimizi de yakacaksın." O fısıldarken ben de gülümsedim. Masum tarafı takınmak daha mantıklı geldi. "Ben sadece özlem gideriyordum." Anlıyormuş gibi kafa salladı. Ardından bu sefer beklemediğim bir şey yaparak elleri kalçama yöneldiğinde bedenimi kaldırdı. Ayaklarımı mecburen beline doladığımda bunu beklemiyordum. O ise bu halime güldü. "Benim özlem gidermem biraz farklı ama." Havada beni bir yere götürürken şuan hiç umurumda değildi. Gözlerim siyahlardan ayrılmıyordu. Artık lütfen öpebilir miydi? "Nasıl bir farklılık bu?" Bedenim buz gibi bir yere yaslanırken onun ve duvar arasında kalmıştım. Nerede olduğumuzu bilmiyordum. Bana biraz daha yaklaştığında öpecek sandım ama o fısıldadı. "Sen sarhoş değilken yapacağım bir farklılık." Dediklerinin hemen ardından bedenim buz gibi bir su yerken ağzımdan bir çığlık kaçtı. Kaçmak için çırpınacağımda izin vermedi. Soğuktu. Çok soğuktu. Ne kadar çırpınsam da bırakmadı. "Yeter! Ayıldım!" Güldüğünü duydum. "Ben daha ayılmadım." Elim omzuna vurdu. "Sen yeterince ayıksın!" Beni birkaç saniye daha tuttuğunda en sonunda lanet suyun ayarını sıcağa ayarladı. Beni bıraktığında ayaklarım yere değdi. Ellerim ise hala boynundaydı. Sıcak su ile derin bir nefes verirken en sonunda ellerimi ondan çözdüm. Gözlerimi kaldırdığımda o da benden farksız değildi. Saçları ıslanmış, önüne düşmüştü. Benden emin olduktan sonra ellerini belimden çözdü. Sinir ile baktım. Başka bir sürü seçenek varken beni su altına tutmak ne demekti ya? Bu halime güldü. Ardından eğildi. "Eğer hala istekli-" "Çık." Gülümsemesi büyürken anlıyormuş gibi kafa salladı. Ardından ellerini teslim olurmuşçasına kaldırdı. Duşa kabinden çıktığında başım hala dönüyordu. Duvardan tutundum. Biz ne ara buraya gelmiştik de benim gözüm bu kadar kör olmuştu. Suyun altında kalan bedenim ısınırken o bağırdı. "Kıyafetlerini giyebilir misin yoksa ben yardım-" "Çık!" Bağırışımın ardından o gülerken bir kapı sesi duydum. Derin bir nefes verdiğimde kafamı çıkardım. Gitmişti. Üzerimi çıkartmak için dönecektim ki alkol şişesini de aldığını fark ettim. Umursamadan hızla üstümde ki son derece rahatsız elbiseden sonunda kurtuldum. Uyku hala oldukça ağır bastığı için üzerimi hızla giyindim. İçtiğim onca şeyden sonra zihnim ayılsa da bedenim hala uyku için yalvarıyordu. Gayet normaldi. Saçlarımı kurutmadan lavabodan çıktığımda odaya baktım. Yatak, mutfak, şömine ve... Kaşlarım çatılırken o duyduğu ses ile bana döndü. Üstünü çıplak görmemle ise daha da şaşırdım. Bu hala neden buradaydı? Saçları nemliydi ve elinde ki şişeden içiyordu. "Sen gitmedin mi?" Kafasını olumsuzca salladığında içtiği şişeye baktım. Başım hala dönüyordu ve o da bana sağolsun baya yardım ediyordu. Şişeyi resmen bitirmişti. Ancak umurumda olan şu an o değildi. Derhal uyumak istiyordum. Elimi zorlukla kaldırdım. "Tamam çık hadi." Gülümsedi ardından bana doğru bir adım attı. Bu niye kazağını çıkarmıştı ki? Islandığı için olabilir miydi? Gayet mantıklı bir sebepti ama şuan umurumda değildi. "Olmaz." Olmaz mı? Ne demek olmaz? Şuan ne saçmalıyordu? Elinde olan şişeyi bıraktığında bana biraz daha yaklaştı. Açıkçası şuan ikimiz de hiç iyi değil gibiydik. "Olmaz derken?" Gülümsedi ancak düşecek gibi olduğunda sinirle omzuna girdim. Rezillik. Cidden rezillikti. Birimiz düzelirken diğerimiz bozuluyordu. Sıkıntı ise benim hala düzelmemiş olmamdı. Başım fena dönüyordu. "Ya sen neden içtin?" Bana oldukça ciddi bir şekilde baktı. Ardından mırıldandı. "Sevdiğim kadın beni hayalet sandığı için olabilir mi?" Ofladım. Çok mantıklı bir sebebi vardı. O da haksız değildi yani şimdi günahını almayım. Etrafa bakındığımda onu fırlatabilecek bir yer arıyordum. Kusura bakmasın ama ben devasa vücudunu sırtlanıp su gorili gibi onu boğamazdım. Su gorili mi? Şuan zihnimi sorgulama mantığına girmedim. Tek atabileceğim yer yatağa doğru ilerlettim onu. "Sen de haklısın şimdi." Kafasını salladı. Ardından bana döndü. "Haklıyım." Derin bir nefes verdim. Çok ağırdı lan. Tüm yükünü de veriyordu. Gerçi şuan yanımda olan kasların bedeli olsa gerekti. Gözlerim tekrar ilerlediğimiz yola çevirdim hızla. Bir daha kesinlikle içmeyecektim. Bu sözümü ne kadar çabuk çiğneyeceğimi bilsem de umursamadım. Saniyeler sonunda onu yatağa fırlattığımda nefes almak için yanına oturdum. O kendini düzeltirken sinirliydim. O beni yatağa bırakıp defolup gidebilirdi. Ama bunu neden ben yapıyordum şimdi? Salak. Sinirle başının altında olan yastığı çektim. Kafası düşerken gözlerini araladı. "Öküzsün." Dediğime güldü. Ben ise çektiğim yastığı yüzüne geçirdim. O yapay bir şekilde acıdı numarası yaparken ofladım. Ben şimdi en alt kata inip yeni oda mı kiralayacaktım ya? Devasa odaya baktım. İnsan şuraya bir koltuk koyardı ama hepsi minnacıktı. Çok pardon ama orada kedi bile uyumazdı lan. O kadar para veriyorduk yani bir koltuk koymak çok mu zor olmuştu? Alkol bana cidden yaramıyordu. "Kaçak." Seslenmesi ile ona dönmüştüm ki hala lanet yastık yüzünün üstündeydi. Geri zekalı onu bile kaldırmamıştı. Yastığı çektiğimde cidden uykusuzluktan bayılacaktım. Siyahlar beni bulduğunda yine gülümsedi. "Yanımda yatsana." Yastık ile yüzünü geri kapattım. Saçmalaması da ayrı kötüydü. Bu sefer ise yastığı çekmeyi beyefendi kendisi başarabildi. "Kaçak." Sinir ile ona döndüm. Uykusuzluktan ölecektim. Cidden çıldırmak üzereydim artık. "Ne var Eren, ne?" Siyahlar daldığı yerden açılırken ben dediğimi yeni yeni idrak ettim. Hızla kalkacağımda bileğimden yakaladığım gibi beni kendisine çekti. Hayvanın üstüne düşerken o hiç umursamadan sırıttı. "Sen ne dedin bana?" Bedenim onun üstündeyken dediğim kelimeye lanet getirdim. Çocukluğumun oyunun içine sıçmıştım bir güzel. Sinir ile soludum. "Bir şey demedim çekil." Elimi ondan kurtaracağımda gülüşü büyüdü. Ardından hiç içmemiş gibi beni yan çevirdiğinde ona şok ile baktım. "Eren mi dedin sen?" Gözlerimi kaçırdım ve ellerimi kurtardım. Hayvan izin verdiğinde ofladım. "Dedim. Yarın da inşallah unutursun ve ben sana hayalet demeye devam ederim!" Benim bağırışımın ardından o gülerken beklemediğim bir diğer şeyi yaparak doğrulduğu gibi beni kendisine çekti. "Sen bilerek mi yapıyordun yani?" Onu ittireceğimde yine izin vermedi. Yüzünde ki gülümseme içtendi. Bir eli elimi yakaladı. "Kaçak, bilerek yapmadığını söyle." Sinir ile elimi kurtarmaya çalıştım. Ama izin vermedi. Sana da Kaçak'ına da sıçayım ama! "Bilerek yaptım! Bırak ya!" Onun gülüşü donuklaşırken bana yapmacık bir sinir ile baktı. Ardından belimden tuttuğu gibi beni kendisine çekti. Ben çıplak göğsü ile burun buruna geldiğimde bedenim dona kalırken ise mırıldandı. "Harika. Ceza olarak benimle uyuyorsun o zaman." Yutkunduğumda o kafasını çoktan yatağa koymuştu bile. Ancak hala gülüyordu. Yerimden kalkmak için yataktan güç almıştım ki beni iyice kendisine çekti. "Eren!" Güldü. Kafasını kaldırdığında bana bakıyordu. Belimde olan eline uzandım. "Bıraksana." "Hayır." Ona döndüğümde siyahlıklar resmen gülerek bana bakıyordu. Ben ise sinirle konuştum. "Eren olduğun için seninle falan uyumam bırak!" Belimdeki eli bir anda çözüldüğünde kalkacaktım ki bu sefer tepeme çıkan o oldu. Gözlerime bakarak gülüyordu. Yutkundum. Bu iş hiç iyi yerlere gidecek gibi değildi. Bir eli yüzümde gezindiğinde eğildi. Kokusunu hissettiğimde kendimi boğacaktım. Lütfen çocukluğum gelebilir miydi? "Eren olduğuma göre Manyak olmam da yakındır." Siyahlara baktım. Uyuz. Köpek. Pislik. Sesimi çıkartamayacağımı bildiği için bilerek yaklaşıyordu. Ama ben durmayacaktım. "Eğer çekilmezsen seni yemin eder-" "Öpersen bırakırım." Gülerek dediğine karşın benim lafım tuz buz olurken ona şok ile baktım. Yakındı. Çok yakındı ve bu pislik hala ne diyordu? "Rüyanda görürsün." Gülümsemesi büyüdü. Ardından bedenini benimkine bastırdığında kulağıma eğildi. Gözlerimi kapattım. Sıçayım böyle işe. Bu yakınlık şuan çoktu. "Şu son bir haftadır rüyalarıma da girmiyorsun." Normalde giriyor muydum yani? Anladığım ile şokla ona baktım. Gülüyordu. Salak. Aptal. Geri zekalı. Lanet kalbim ise deli gibi atıyordu. Siyahlar oldukça keyifli bir biçimde bana bakarken aklıma son geleni yapmak için elimi kaldırmıştım ki yüzümde olan eliyle elimi yakaladı ve gülüşü büyüdü. "Ben mi öpeyim yani?" Elimi ondan kurtardım ve sinir ile mırıldandım. "Yarın sağ kalamayacaksın Eren Korlu." Güldü. Ardından omuz silkti. "Ben şuan ile ilgileniyorum Kaçak." Şuan çocukluğum yoktu ve aptal başım hala dönüyordu. Ona sinir ile döndüm. "Hala başım dönmese seni mahvederdim ama başım döndüğü için." Gülüşü büyüdü. İkimiz de onunla dövüşemeyeceğimi biliyorduk. Adam bakmadan elimi yakalamıştı lan. Bunu alkollüyken yapmıştı. Vay anasını. Bende istiyorum. Aklıma gelen ile elimi tekrar kaldırmıştım ki bu sefer kolumdan yakaladı. "Kaçak." Gerçekten yapıyordu lan. "Her aklına geleni yapmasan." Ağırlığını bana verdi. "Yoksa ben de farklı şeyler yapacak gibiyim." Ona şokla döndüm. Adi herif niye sürekli konuyu buraya getiriyordu? Ayrıca şuan daha da yakındı. Çok yakındı. Fazla yakındı. Yakındı yani. "Eren." Yüzüme biraz daha eğildi. "Kaçak." Ne diyecektim? Unutmuştum. Kesinlikle hala alkol etkisindeydim. Aklıma söyleyeceğim gelmediği için mırıldandım. "Çekil." Anlamış gibi kafa salladığında beklemediğim bir biçimde tuttuğu elimden öptü. Ardından kendisini yanıma bıraktı. "Güzel. Birlikte uyuyoruz o zaman." Derin bir nefes verdiğimde ona döndüm. Hala bana bakıyordu. O cezamı kafasına göre belirliyordu ama ben... Yaptığı affedilebilir bir şey değildi ki. Ne düşündüğümü anlamış gibi beni kendisine çektiğinde yutkundum. Bir eli ıslak olan saçlarımda gezindi. Ancak bu sefer ikimiz de bakamadık birbirimize. Gülemedik. Yüzümden anlıyor gibiydi ne düşündüğümü. Mırıldandım. "Ben nasıl ceza vereceğim?" Başımdan öptüğünde kokumu içine çekti. Ardından o da fısıldadı. "Şu son bir hafta ve saatler önce emin ol hayatımın en ağır cezasını çektim ben." Ona bakamadım. Biliyordum çünkü. Bu bana yetse bile çocukluğuma yetmezdi. Acıtacaktı. Gözlerim yandığında kapattım. Ardından mırıldandım. "Canını acıtacağım." Derin bir nefes verdi. "Kaçak..." Gözlerimi araladığımda siyahlara baktım. O ise tebessüm etti. "Canımı yak. İster sen yak ister çocukluğun. Ama..." Parmağı yüzümde daireler çizerken gülümsedi. "Ama benim senden vazgeçmeyeceğimi bil. Çocukluğundan da, Çisem'den de, Kaçak'tan da, Kalen'den de..." Tebessüm ettim. "Hepsi sensin çünkü." Cümleleri içimi ısıtsa da bildiğim şey yanılmasıydı. Hepsi ben değildim. O Kaçak'ı sevmişti. Ve çocukluğum bugün olduğu gibi bir gün beni tamamen bastırırsa o benden nefret ederdi. Çocukluğumu seven olmazdı çünkü. Biliyordum bunu. Kaçak ile çocukluğum arasında devasa bir fark vardı. Birisi kana bulanmış bir bıçağı bile cesette unutacak kadar korkarken çocukluğum o bıçak ile cesedi parçalara bile bölebilirdi. Birden fazla karakterim vardı ve hiçbirisinin ortası yoktu. Bunun farkındayım. Ama şuan baskın olan kişi yani ben... Hepsini dengeleyen taraftı. Eğer olurda bu bir gün değişirse etrafımda kimseyi bırakmayacağıma emindim. Alkol beni uykuya çağırırken gülümsedim. "Eren..." Onun kokusu beni rahatlatmış uykuya çoktan çağırmışken o mırıldandı. "Söyle güzelim." Gülümsemem büyüdü. "Seninle asla evlenmem haberin olsun." Onun güldüğünü işittim. Ben de gülüyordum gerçi. Yüzümde gezinen eli dudağımın üstünde durduğunda eğildi ve bu sefer fısıldadı. "Alkollü bana kıyamıyorsun. O gün de şimdi ki gibi rol yaparım belki." Pislik. Aptal. Salak. Geri zekalı. Manyak... Acıyla yutkundum. Bilerek yapmıştı. Gayet ayıktı. Ama uyku beni çağırırken bu en son düşündüğüm şey oldu. Sessizce fısıldadım. "Yalancı." Uyku beni kendisine çekerken günler sonra özlediğim o kişinin yanında uykuya daldım. Görürsem öldüreceğim dediğim adamın yanında uyudum evet. Çocukluğum serbest bırakmıştı çünkü. Nedenini bilmiyordum. Ama mutluyken de umurumda değildi. Biliyordum. Bir diğer sebebi de buydu sessiz kalmamım. Bu mutluluk uzun sürmeyecekti... ... |
0% |