Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15. Bölüm

@suwiiniz

"Çocuklarıma bir şey olursa seni ben mahvederim!"

Çisem korkuyla kapının ardından duyduklarını anlamdırmaya çalıştı. Annesini ilk defa bu kadar kızgın görüyordu.

"Alt tarafı bir yemek!"

Yasin'in sesi de yankılandığında kız üzerine giydiği elbiseye bakındı. Yemeğe mi gideceklerdi yani? Bilmiyordu ki babasının iş yemeğine gideceklerini. Yağmur Kalen ise farkındaydı.

"Anlaştık. Söz verdin!"

"Lan bir şey olmayacak! Sadece yemek!"

Annesinin sesini bastıran adam ile daha da gerildi. Annesi ise ilk defa altta kalmadı.

"Kendin gitseydin! Seni tehdit etmeleri için çocuklarımı yem etmeyeceğim!"

Çisem ellerini bukleli saçlarını götürdü. Yem mi? Anlamıyordu. Ama şimdiden nereye gideceklerse gitmek istemiyordu.

"Yağmur, bak bu tek şansımız. Anlamıyor musun?"

Annesinin alaycı kahkahasını işitti.

"Neye tek şansımız?"

Yasin derin bir nefes çekti içine. Delirmek üzereydi. Sinirleri artık tavan yapmıştı.

"Daha iyi bir hayata tek şansımız."

Yağmur isyankar bir biçimde konuştu.

"Bizim hayatımız yeterince iyiydi zaten!"

"Daha iyisi olacak işte!"

Bir kırılma sesi duyduğunda Çisem gözlerini kapattı. İyice sindi sığındığı yere.

"Kendi başıma bu iş bir yere varmaz!"

Babası bağırırken kız ilk defa bu kadar fazla tartıştıklarının farkındaydı. İlk defa ikisi de birer bombadan farksız değildi. Patlamak üzere olan birer bomba. Annesi normalde her zaman alttan alırdı ama bu sefer o da babası gibiydi.

"O adamlar ile mi olacak bu?"

Annesi çaresizce soru sorduğunda Yasin derin bir nefes verdi.

"Anlaşırsak evet."

Yağmur'un da anlatamadığı buydu. Anlaşamama. O zaman ne olacaktı?

"Ya anlaşamazsanız? O zaman hepimizin kafasına silah dayanacak. Senin hiç düşünmediğin ama benim onlar için her şeyi yapabileceğim çocuklarımız var. Kusura bakma Yasin."

"Onlara bir şey olma-"

"Duydum!"

Annesi haykırdığında kız korkuyla kapı deliğinden baktı. Gördükleri ise onu gerdi.

"Duydum seni!"

Yağmur Yasin'i sertçe ittirdi.

"Adamları öldürteceksin! Sana mı kalır sence onlar ölünce o şirket!"

"Yağmur! Kimse ne olduğunu bile anlama-"

"Ya anlaşılırsa! Çocuklarımı o yemeğe götürmeyeceğim! Silahın ucuna onları oturtmam!"

Annesinin iten ellerini babası sıkıca kavradığında Çisem gerginlikle kapı kolunu tuttu. Babası da sinirlenmişti çünkü.

"Silah ucu bana dönecek o zaman! Anlamıyor musun?" Kadının kollarını kendinden uzaklaştırdı. "Sadece yemek yiyip tanışacağız ailecek. İşi bağlamaya çalışacağım."

"Ben hiçbir yere gelmi-"

"Geliyorsun! Geliyorsunuz!"

O gece tartışma uzarken Çisem sessizce kavgayı dinleyip anlamaya çalıştı. Gecenin sonunda ise babasının isteği olmuştu. Büyük bir davete gitmişlerdi. Zar zor hatırlıyordu kız, belki de hafızasından silinip gitmişti bile. Lakin geçmişlerinden silemediler. O gece büyük bir yemek masasına oturuldu. Birkaç yıl sonra kızın tek hatırladığı ise yanında olan kardeşiyle el ele tutuşmuş olduğuydu. Birkaç aile de katılmıştı o yemeğe. Annesinin hiç gülmediğini hatırlıyordu. Babası ise sürekli gülüyordu. Fazla önemsememişti bu yemeği. İçeriye girdiğinde ilginç bir biçimde babası ona yakın davranmıştı. Gerçek bir aile gibi. Lakin başka bir şeyi hatırlayabilecekti. Büyük alana geldiklerinde bir adam ona doğru gülerek gelmişti. Herkesin aksine o eğildiğinde küçük kıza elini uzatmıştı.

"Merhaba küçük hanım."

Çisem ilk tedirgin olup adamın elini sıkmazken babası gülerek yanıtlamıştı.

"Kamer Bey'le tanıştırmadım sizi. Selam versene kızım."

Kız tedirgin olsa da o büyük elleri tuttu. Ardından o adam gülerek onlara bakarken başka bir kadının yanlarına gelişini hissetti. Kadının çok güzel sarı saçları vardı. O ise doğruca annesine yanaşmıştı.

"Hoş geldiniz."

Annesi olanları belli etmeden nazikçe selam verirken kadının arkasından kumral bir adam belirdi.

"Kusura bakmayın."

Kız gelen adamın kucağında olan küçük kız çocuğunu gördü. Sarı saçları annesine çekmiş gibi sapsarıydı. Lakin oldukça rahatsız görünüyordu.

"Kamer ben küçük hanım. Siz?"

Tekrar elini tutan adama döndüğünde adamın gülen yüzüne bakındı. Çisem annesinin elini sıkarken mırıldandı.

"Çisem."

Adam gülümsediğinde herkes onu utangaç sandı. Lakin onun çekinmesinin sebebi karşısında gördüğü, ona gülümseyen adamın simsiyah gözleriydi...

...

Felaket. Tam olarak nedir? Ya da ne olur? Daha mantıklı bir soruydu bu. Bir kıyamet olmuş, bitmişti. Ben o felakette bir başıma kaldım sanmıştım. Oysa elimden tutan başkaları da olmuştu. Peki ya bu felaketin ardı, aslında asıl kıyametse? O zaman ne olacaktı? Demek istediğim şu. Kıyametin ardında tek başımayım diye korkarken, bu da aslında benim kıyametimse? Cehennem kapıları bunu fark etmem ile daha yeni açılıyorsa bedenime? Aslında ben de ölmüşsem ama kıyametim ölmemiş gibi zannetmemse? Ne yapmam lazımdı? Herkes gibi öldüğüm için sevinmeli miydim? Yoksa karşımda olan cehennemden korkmalı mıydım? Elimin tutulduğunu sanan zihnim asıl sıcaklığı hissetmesiyle rahatlarken deli gibi korkuyla atan kalbim bunun da ayrı bir felaket olduğunu biliyordu. Dünyam tersine dönmüş gibiydi. Ne yapacağımı bilmiyordum? Ellerim bandajı zorlarken tenime dokunmak, kanatmak istiyordum. Çünkü beni yaşatan acıydı. Acı çekmemdi. Yaptıklarımın bedelini ödemenin verdiği pişmanlığımı azaltma duygusuydu. İçimi rahatlatmaktı kısaca. Bedenim ise hissettikleriyle ne yapacağını şaşmış, ayakta bile duramıyordu. Zorlukla yutkunduğumda içimde tekrardan hayat bulan o canavarı hissediyordum. Bedenimin bir tarafı o canavarın gelmesiyle rahatlarken diğer taraf endişe içindeydi. Ben varım diyordu. Tekrardan geldim diye bas bas bağırıyordu. Ne yapacaktım? O canavarı kendimden itecek miydim? Yoksa saatlerce gelmesi için yalvarışım gerçekleştiği için sevinecek miydim?

"Çisem."

Duyduğum ses ile gözlerimi hızla daldığım yerden kaldırdım. Kerim. Bana endişeyle bakıyordu. Onun ardında kalan o beden ise gergindi. Gözlerim korkuyla ondan ayrıldığında herkesin gözü ben ve gelen kişideydi. Beni onlardan ayıran ise elimde hissettiğim oldu. Bakışlarım oraya dönerken o oldukça dik bir biçimde bana bakıyordu. Biliyordum onun olduğunu. Maviler daha bir canlıydı eskiye göre.

"Çisem, iyi misin?"

Eli elimi sıkıca tuttu. Yaralı tenimde hissettim onun o kanlı ellerini. Benim için kana buladığı o elleri. Aynı zamanda beni öldürecek o kanlı elleri. Aptallık mıydı? Seni öldüreceğini bildiğin birisine körü körüne bağlanmak aptallık mıydı? Ne yapacaktım? Onun gelmesi şuan en beklemediğim şeydi? Her şeyi geçmiştim. Ben ne yapacaktım? Çocukluğum tebessüm etti.

"Sen değil, ben yapacağım."

Kelimeleri zihnimden teker teker geçerken hissediyordum. Yanımdaydı. Yine. Ben onu istemesem bile bu sefer daha çok yanımdaydı. Her zamankinden daha baskın gibiydi. Düşüncelerim yankılanmıyordu. O netleştirmişti. Korkumu bastırsın istedim. Saatlerdir atan kalbimin korkusunu her zamanki gibi o bastırsın istedim. Bildiklerini anlayım istedim. Mavilere izin verdim. Düşünmedim. Düşünmeme zaman yoktu zaten. Elimde olan hissi uzaklaşırken gözlerimi kaldırdım ve başımı salladım.

"İyiyim. Başım döndü sadece."

Sesim kısık çıkarken kalbimde olan korkunun geçişini her bir hücrem ile hissettim. Evet yalnız olmayabilirdim o yokken. Ama rahat değildim. Kerim'e döndüğümde bana gerginlik ile bakıyordu. Çocukluğum ise inandırmak ister gibi mırıldandı.

"Heyecanlandım biraz."

Gözlerim Manyak'ı bulduğunda o halime anlam veremez gibiydi. Ama benim asıl beklemediğim çocukluğumun ona düzgün bakmasıydı. Nefretle değil, normal birisiymiş gibiydi. Ya da... Düşüncelerim canımı sıktı. Çocukluğum kendisini belli etmemeye mi çalışıyordu? Benim düşüncelerim oldukça önemsizken Manyak rahatlamış bir ifadeyle tebessüm etti. Öptüğü için mi sandırmıştık biz şimdi ona? Ne oluyordu? Çocukluğum birden ortaya çıkıp ne halt yiyordu? O ise beni umursamadan tüm yüzlere bakındı. Sarı tek bir kişiye bakıyordu. Ceylin bir bana bir ona. Kaan bana değil doğruca ona. Kerim ise telaşla bana. Sanki bir şey yapmamdan korkar gibi. Gözlerim ise Manyak'ı buldu. O bana bakıyordu. Ancak aklına olanlar yeni gelmiş gibi onun da yüzü gerildi. Çocukluğum en sonunda Erdem'e döndü. Ona göre en rahat kişi kimse duygularını da en net o belli ederdi. Erdem içtiği içkisini elinde tutmuş tek bir kişiye kenetlenmişti. Yüzünde ise ne bok yediniz ifadesi vardı. Gülerek en sonunda o kişiye döndüm. Çocukluğum bir şeyler biliyordu. Bundan şuanda emindim işte. O. Gözleri doğruca gözlerimdeydi. Herkes ona bakarken o bana bakıyordu. Kimdi bu? Çocukluğum ise yine beni umursamadan bir adım çocuğa doğru attı. Gözleri bedenimde dolaşırken gözleri tekrar yüzümü buldu. Boğazını temizlediğinde ilk girdiği anda ki gibi değildi.

"Tanışmamız gerektiğini düşündüm."

Elini bana uzattığında gözlerim tekrar Kerim'i buldu. Çocukluğum her bir detayı kaçırmak istemez gibiydi. Kerim uzatılan ele bakıyordu. Gözleri beni buldu. Tutmamı ister gibiydi o eli. Kafamda benim de bir şeyler oturmaya başlarken mırıldandım.

"Neden bir imkansız benim kapıma geliyor ki?"

Sorum ile bedeni buz keserken ben de istemsizce gerilmiştim. Lakin çocukluğum istediğini almış gibi tebessüm etti. Elini tuttuğumda herkesin rahatladığını hissettim. Sargılı parmaklar tenimi sararken ise fısıldadım.

"Benden aldığını geri vermek içindir diye tahmin ediyorum."

Neyi neden yaptığım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ancak çocukluğum olan biten her şeyi unutmuş da tek konusu bu gibi bunun üstüne yoğunlaşmıştı. Çocuk karşımda derin bir nefes verirken kafasını olumlu anlamda salladı.

"Yani evet. Tabi bir de davet edildim. Arkadaşım K-"

Kerim boğazını bir anda temizlediğini gözlerim ona döndü. Çocukluğumda bir şeylerin değiştiğini hissettim. Çocuk ise hemen toparladı.

"Pardon. O konular yasaktı."

"O seni niye çağırsın ki?"

Sarı arkamızdan gergince konuştuğunda çocukluğumu hissediyordum. Bir şeyler tersti. Ne ters olduğunu bilmiyordum. Ama tüm tahminleri yanlış çıkıyor gibiydi.

"Bence bu seni hiç ilgilendirmez."

Çocuk karşımda ona laf attığında çocukluğumda değişen şeyler çok netti. İstemsizce gerildim. Bir şeyler yanlıştı. Ama o yanlış yapmazdı ki.

"Bana bak çocuk bunca kargaşa-"

"Aras, tamam."

Manyak onu bölerken ben ellerimizi ayırdım. Çocukluğum ile derhal konuşmam lazımdı. Hiçbir bok önemli gelmiyordu şuan. Onun gözleri bana dönerken mırıldandım.

"Ben gelinceye kadar lütfen önce bıçağı ver, sonra uzun uzun tanışırız."

O benim bu halime anlam veremezken Kerim hemen atıldı.

"Çisem, nereye?"

Sakince geriledim. Aklıma bahane gelmediğinde gözüme Sarı çarptı. Hafifçe tebessüm ettim.

"Rujumu değiştireceğim. Bu elbiseye koyu bir ton daha iyi gider."

Kimse bana anlam veremezken Sarı anlamıştı.

"Ne?"

Kerim anlamaz gibi konuşurken ben tebessüm etmeye çalışarak yanlarından geçtim. Adımlarım odama doğru giderken hemen yanımda çocukluğum vardı. Onun bedenimden ayrılışı beni biraz rahatlatırken fısıldadım.

"Neler oluyor?"

Sıkıntıyla etrafa baktı. Konuşmak istemez gibiydi. Saniyeler sonra odama girdiğimde ışıkları açmam ile beklemediğim o şeyi yaptı. Ellerini kafasına geçirdiğinde sıkıntıyla etrafa baktı. Delirmiş gibiydi.

"Hey hey, bana bak. Ne oluyor?"

Mavilikler beni dinlemeden etrafta döndü. Saniyeler sonra gözleri beni buldu.

"Yanlış, bir şeyler yanlış."

"Bıçak gel-"

"Bıçak en önemsizi şuan!"

Bağırması beni gererken o derin bir nefes çekti içine. Düşünmeye çalışır gibiydi.

"Bana da anlatacak mısın? Neden geldin birden, ne oluyor?"

Sıkıntıyla bana döndü. Derin bir nefes daha aldı. Sanki ciğerlerine hava yetmiyordu.

"Eren meselesini sonra konuşacağız. Şimdi daha önemli bir şey var."

Kaşlarımı çattım. Sinirlenmeye başlıyordum.

"Bana da anlatacak mısın?"

Gözleri tavana kilitlendiğinde anlamayarak ben de baktım. Boş duvarla bakışırken ise o mırıldandı.

"Ben asla yanılmam."

"Ne?"

Gözleri beni buldu. Lakin bu sefer daha hırs doluydu.

"Bize yardım eden kim sence?"

Üst kata baktığında tekrar ne dediğini anladım.

"Ne bileyim be-"

"Bize yardım edecek şuanda tek bir kişi vardı ve o da artık bir ihtimal."

Hızla etrafta döndüğünde sinirlerime hakim olamayıp sordum.

"Kim!"

Sesim ile bana döndüğünde adam akıllı derhal anlatmalıydı. Her konuyu bitirmiş bunda mı takılı kalmıştık biz şimdi? Çocukluğum ise alay eder gibi fısıldadı.

"Aşağıda olan çocuk tüm şüphemdi. Ama şimdi..."

Aşağıda olan konuşma aklıma geldiğinde gerildim. Çocukluğum ise tek bir noktaya bakınıyordu. Korkuyla ona döndüm.

"Ne yani biz bir haftadır bu çocuk ile mi yaşıyor-"

"Öyle sanıyordum ama şimdi bir ihtimal."

Gözleri dalgın hala tek bir yere bakıyordu. Bir şey düşünüyordu ve o lanet düşüncesini bana söylemiyordu. Mavilikler saniyeler sonra korkan yüzüme döndüğünde hafifçe tebessüm etti.

"Ya da tamamen bir oyun oynuyorlar."

Kaşlarım çatıldı.

"Kim? Ben bir şey anlamıyor-"

"Çok değerli aşkın Eren."

Çocukluğum hafifçe sırıttı. Neye gülüyordu bu şimdi?

"Saçmalıyorsun."

Kafasını olumlu anlamda salladığında tekrar bana baktı.

"Saçma bir şey yapıp emin olmam lazım."

"Ne?"

Çocukluğum makyaj masama döndü. Gülerek oraya doğru adımladı.

"Bir oyunda olmamız lazım. Çünkü bize başka yardım edebilecek kimse yok. Anlamıyorsun yine değil mi?"

Evet anlamıyordum. O ise eşyalarıma bakındı.

"Makyajını tazelemesin Çisem Kalen."

Bana döndüğünde derin bir nefes verdim ve kafamı olumsuzca salladım. Bir şeyler yapacaktı. Beni tedirgin eden bir şeyler...

"Bana adam akıllı anlatmadan hiçbir şey yapmam."

Gerçek olabilir miydi? Anlattıkları gayet de mantıklı şeylerdi. Merdivenden çıkan adımlarım bittiğinde ofladım. Haklı olabilirdi. Her şey yine oyun olabilirdi. Anlamamız lazımdı. Odalara bakmaya gücüm yetmedi. Bize gerçekten yardım edebilecek kim vardı? Bir haftadır bizi yanında tutabilecek kaç kişi vardı? Aklıma şuan benim de tek bir kişi geliyordu. Beni kendinden saklayan isim aşağıda oturan o çocuk olabilirdi. Şimdi de hepsi birden bana oyun oynuyor olabilirdi. Çünkü Kaan'ın da söylediği gibi. Bir imkansız öylece çıkıp gelmezdi. Bir şeyler vardı. Çocukluğum cesaret ile başını kaldırdı. Bana yardım eden o çocuk olmalıydı. Başka kimse olamaz-

"Hay sikeyim."

Karanlık koridorda o odanın ışığı yanıyordu işte. Gözlerimi kapattım. Çocukluğumun sinirini hissederken yanılmıştık. Tahminimiz yanlış çıkmamıştı. Bize yardım eden o değildi. Söylediği gibi, o arkadaşı onu çağırmış ve gelmişti. Karşımda yanan oda onun odasıydı işte. Kapının altından vuran ışık onun hala burada olduğunun kanıtıydı. Yasak olan o kata çıkmıştım evet. Sırf bakmak için. Ve biz ilk defa yanıl-

"Hayır!"

Çocukluğum sinir ile bağırdı. Başkasını kabul etmiyordu. İsyanla bağırdı.

"Hayır! Bu da oyun!"

Bedenimi kapladığını hissettiğimde izin verdim. Adımlarımız odaya gitmedi ama. Çocukluğum koridorda olan o vazoya doğru ilerlediğinde anladım ne yapacağını. Her zaman ben aşağıdayken o bana bu koridordan bakıyordu işte. Çocukluğum vazoyu eline aldığında perdeyi sertçe açtı. Karanlık o koridora gecenin ışığı biraz olsun aydınlık verirken, çocukluğum hızla camı açtı. Bir şey olduğunda bu koridora çıkıyordu. Yine çıkacaktı. Ama çıkamazdı. Çünkü o aşağıda olan, o çocuk olmalıydı. Vazoyu tüm gücümle yere fırlattığımda kırılma sesleri kulağıma geldi. Aşağıda bir şey olmuştu. Çıkıp bakması lazımdı. Bakalım nereden bakacaktı? Bana yardım eden o çocuk olduğu için buradan bakamayacaktı. Kapı açıl-

Kapının açılmasıyla gözlerim oraya döndü. Benim için ise zaman durdu.

"Çisem!"

Karanlık koridor aydınlanırken çaprazımda aralık kalan o kapıyı gördüm. Gözlerim ışığın bir anda yanmasıyla acıdı ama baktım. Çocukluğumun içinde bir şeyler koptu. Oyun değildi. Bana yardım eden o çocuk değildi. Bana yardım eden kimdi? Karşımda aralık olan kapının ardında kalan beden kimdi?

"Çisem senin burada ne işin var?"

Duyduğum ses hızla bana doğru gelirken ben yenilmiştim. Tahminim yanlış çıkmıştı. Sanki tüm şanslarım bitmişte öylece ortada koşturuyormuş gibi hissettim kendimi. Aralık olan kapı ben göremeden kapanırken kolumdan tutulduğumu hissettim. Bedenim çevrilirken o yüzü gördüm. Ben pes etmişken ise çocukluğum pes etmemişti. Aksine korktuğum olmuş daha da hırslanmıştı. Kerim bana sinir ile bakarken hafifçe güldüm.

"Çise-"

"Bir kişiyi daha eledim."

Kolumu ondan sertçe kurtardığımda gözlerini kapattı. Kerim değildi. Manyak da Sarı da değildi. Babam olamazdı. Artık o çocuk da olamazdı. Listeme bir kişi daha eklenmişti. Onun duyabileceği bir biçimde konuştum.

"Söyle o patronuna, ben daha fazla etrafı kırmadan adam olup karşıma geçsin. Yoksa ona duyduğum aptal güveni de kaybedeceğim."

Kerim gözlerini araladığında sinir ile yanından ayrıldım. Adımlarım merdivenleri bulduğunda topuklularım ile inmeye başladım. Fazla sinirliydi. Şuan çok sinirliydi ve bu iyi değildi. Yanlış tahmin yapmıştı. Şimdi ise üstüne bir de kendisini belli etmişti. Anlayacaklardı. Çünkü bunu ben yapamazdım. Çocukluğum ise gayet güzel yapardı, yapmıştı da. Sinirime hakim olmaya çalışarak merdivenlerden hızla indim.

"Bulacağız. Bulacağım."

Çocukluğum sessizce fısıldadığında yanımda olan bedenine baktım. Merdivenlerin bitimine az bir şey kalmıştı ki onları gördüm. Çocukluğum derin bir nefes verdi. Kapının önünde herkes gelen sese doğru bakıyordu.

"Kaçak."

Gözlerim siyahları buldu. Lakin ondan ayrılmasını sağlayan diğer koyu gözler oldu. Bana tedirginlikle bakıyordu. Çocukluğum tekrardan sinirle mırıldandı.

"Ama önce, diğer kimliksizi bulalım."

Manyak'ın adımları bana doğru gelirken ben geride kalan bedene bakıyordum. Salondan çıkartmıştım herkesi. Tek bir kişiyi odadan çıkartamamıştım. Gözlerim o koyu gözlerden ayılırken ellerimden tutuldu.

"İyi misin?"

Çocukluğum ofladığında gözlerim sonunda Manyak'ı buldu. Kalbim biraz olsun kendisine gelirken tüm her şeyi bir kenara bıraktım. Kafamı olumluca salladığımda fısıldadım.

"İyiyim."

Gözleri telaşlı değildi. Sadece ne yaptığımı anlamıyor gibiydi. Benim için ise önemli olan şuan aşağıdaydı. Siyahlardan ayrıldığımda çocukluğumu tekrardan hissettim. Daha inatçı bir baskınlık vardı.

"Şimdilik susuyorum."

O nedenini kendince açıklarken ben adımlarımı tek bir noktaya çevirdim. Merdivenlerin sonuna geldiğimde Sarı mırıldandı.

"Çiso bir ruj uğruna milyonluk şeyi mahvettin. Adamlara full zararsın."

Gözlerim onu bulduğunda yapmacık bir biçimde gülümsedim. O da iğneleyen laflarını benim gibi tebessüm ederek bitirdi.

"Aferin sana."

Tebessümüm büyürken o bana bakmayı bırakıp Deniz'e doğru adımladı. Ben ise sonunda hedefime ulaştım. O gözler bana anlam veremez gibiydi.

"Nerede?"

Buz gibi sesimi beklemezken ben oldukça dik bir biçimde bakıyordum. Gözleri salonu işaret ettiğinde daha fazla oyalanmadan salona doğru ilerledim. Beklediğim kişi değildi. Sadece kim olduğunu öğrensem yeterliydi. Oyalanacak zamanım artık kalmamış gibi hissediyordum. Bunu hissettiren ise çocukluğum-

Gördüğüm şey ile bedenim dondu. Çocukluğum yüzümü gülümsetirken kalbimi ezen yüklerden birisi kalkmış gibi hissettim. Masanın üstünde olan şeye doğru bir adıma attım. Günlerdir zihnime bir yük olan şey bugün son bulacaktı. Küçük bir şeydi. Ama yüktü sonuçta. Çocukluğumun sevincini hissedebiliyordum. Kulaklarıma ise o ses doldu.

"Sabah sabah sizin gibi biri buralarda ne yapıyor?"

"Sizin gibi güzel bir bayan."

"Bir işim var o yüzden acele et."

"Geberdin lan!"

"Dur!"

Son sözleri zihnimde yankılanırken tebessüm ettim. Nasıl da bastırıyordu beni? Bedenim korkarken o yaptığı şeyden nasıl da zevk alıyordu? Gülüyordum. Resmen gülüyordum. Ama şikayetçi olamadım.

"Söz verdiğim gibi."

Arkamdan duyduğum konuşma ile kafamı kaldırdım. Sakince arkamı döndüğümde o gözler bana net bir biçimde bakıyordu. Gülüşüm büyüdü.

"Söz verdiğin için değil."

Benim net cevabımı beklemezken gülüşüm büyüdü. Gözlerim tekrardan o siyah bıçağı buldu. Kanlı ellerim zihnimde canlandı. Belki psikopat bir zihin yapım vardı. Ama çocukluğum şuan onu tam öldüremediği için canı yanarken, o görüntüyü tekrar hatırladığı için mutluydu. Zevk alıyordu ve böyleyken beni bastırması daha kolay oluyordu. Adımladım. Hemen arkamdan o da geldi.

"Söz verdiği-"

"Başına bela olmasın diye getirdin."

Sözünü böldüğümde gözlerim onu buldu. Adımlarım sonlanırken onun kaşları çatılmıştı. Ama haklıydım. Babam bıçağı istemiş, işe Manyak da dahil olmuştu. O ise en büyük belanın ben olduğumu anlamış gibi bıçağı korumuş, en az zarara indirmişti kendisini. Yutkunduğunda ben tebessüm ettim. Ardından sıktığım bıçağı avuç içlerimi rahatlatırcasına bıraktım. Kalbimde olan bir yük gitti. Bir cızırdama koptu odada. Koyu gözler oraya giderken ben bakmadım. Derin bir nefes verdi.

"O gün uyuşturucuyu alacak kişi Mesut'tu. Olaydan sonradan haberim oldu."

Gülüşüm alaycı bir hal aldı. Ona ise daha fazla bakmadım. Gözlerim şömine de yanan bıçağı buldu. Bir delil yok edilmişti. Derin bir nefes verdim. Kendini temize çıkarmaya çalışıyordu. O gün onu suçlamıştım. Gözlerimi tekrardan kaldırdım. Lakin ilk gördüğüm kapıya yaslanmış bizi izleyen Manyak'tı. Yüzü gergindi. Sanki beni anlamış gibiydi. Bizim yan yana kalma süremiz de bu kadar olacaktı sanırım. Çocukluğumdan kurtulabilecek gibi hissetmiyordum çünkü. Kurtulmak da istemiyordum. Saatler öncesini düşünüp, ezik halime kendimin bile acıdığının farkındaydım. Gözlerim siyahlardan ayrıldı.

"İyi."

Karşımda olan yüz benden bunu beklemezken kaşlarını kaldırdı. Sanırım sadece bu kadarını beklemiyordu. Çocukluğum ise benim de beklemediğim bir biçimde ters psikoloji yapıyordu. O kadar yılın tecrübesini ise kullanmayı biliyordu. Adımlarım onun yanından geçeceğinde ise bileğimden yakalandım. Gözlerim Manyak'ı bulduğunda rahatsız değildi. Tek gördüğüm yüzünün daha da gerilmiş olmasıydı.

"Tek söyleyeceğin bu mu?"

Çocuk bana döndüğünde gözlerimi siyahlardan çektim. Bileğimi tutan ele baktım. Ardından mırıldandım.

"İsmini bile bilmediğim birisine ne dememi bekliyorsun?"

Yüzü düştüğünde sözlerimin bu kadar ağır etki etmesini beklemiyordum. Anlıyormuş gibi kafasını salladığında içimde bir şeyler değişti. Kendi ağzıma edeyim. Hafifçe gülmeye çalıştım.

"Benimle adım akıllı tanışmalısın kimliksiz."

Bileğimi ondan kurtardığımda içimde bir şeyler koptu. Neden böyle hissettiğimi ise asla anlamıyordum. Tam gidecektim ki bu sefer o beni yanılttı. Hafifçe tebessüm etti.

"Tanışmak için geldim zaten Çisem Kalen."

Soyadımı vurguladığında tuhaf hissediyordum. Bana doğru bir adım attı. Yaşı her ne kadar küçük olsa da benden uzundu. Yutkundum.

"Pardon, abla mı demeliydim?"

Kulaklarımdan geçen kelime zihnime vurduğunda içim titredi. Abla. Abla haykırışları. Çocukluğum bana zorlukla destek olduğunda dengemin bozulduğunu hissediyordum. Ancak ısınan kalbim tuhaftı. Yine de bildiğim yolu tercih ettim.

"Gerek yok."

Sesim titrememek için zor dururken anlıyormuş gibi kafasını salladı. Ancak onun da gülen yüzü solmuştu. Bizim uzun süren bakışmamızı bozan ise o ses oldu.

"Çisem."

Gözlerimi ondan zorlukla ayırdığımda Kerim kapıdan bize bakıyordu. Manyak yoktu. Ne ara gitmişti? Kerim'e döndüğümde bana sinirini belli eder bir biçimde bakıyordu. Anladığım kadarıyla hala yukarıda yaptıklarıma takılı kalmıştı. Umursamadım. Hemen yumuşardı geri. Efendim der gibi baktığımda zil çaldı. Birisi daha mı gelmişti?

"Misafirler geliyor, siz başka bir odada devam edin."

"Misafir mi?"

Kerim kafasını salladığında anlamıyordum. Başka kim gelecekti? Daha hangi bir imkansızı görecektim? Gerginliğim anlaşılmış gibi beni şaşırtan başka bir olay oldu. Yanımda olan beden bana kolunu uzattığında gözlerim şokla ona döndü.

"Devam edelim."

Bedenim tedirgin olsa da çocukluğum beni yine bastırmayı başardı. Hafifçe güldüm. Ağlamak isterken güldüm evet. Elim kolunun arasından geçerken kalbime yine bir sıcaklık vurdu. Sanki yakınlık iyiymiş gibi. Ama ne yakınlığıydı bu? Adımlamaya başladığımızda Kerim'in bütün sinirlenen yüzü geçmiş bana gülerek bakıyordu. Anlamıyordum. Kesinlikle hiçbir şey anlamıyordum. Koridora çıktığımızda kapının önünde Sarı ve Deniz'i gördüm. Deniz'in gözleri gelen kişilere bakarken ben bakamadan koridoru döndük. Sakince konuştum.

"Bu arkadaşın kim de eve bugün bir ton kişi topladı."

Beklemediğim bir biçimde bir adam da peşimize takıldığında olabildiğince sakin kalmaya çalışıyordum. Bunu sağlayan çocukluğumdu.

"Senden saklıyorlarsa buna uymam lazım."

Ona döndüğümde bana bakıyordu. Anlamayan bir biçimde.

"Gerçekten bu arada, senden neden saklıyorlar?"

Hafifçe güldüm. Ardından hangi odaya gittiğimizi anladığıma mırıldandım.

"Bilsem sana sormam herhalde. Bu arada sağa döneceksin. Eve gelmiş gibisin de gerçi."

Adımları duraksarken anladığımı anlamıştı. Eve ilk defa mı gelmişti bilmiyordum ama hangi odaya gittiğimizi nereden biliyordu bilmiyordum. Bu da tek bir şeyi doğruluyordu. O ise oldukça sakin bir biçimde cevapladı.

"Küçük salona gitmiyor muyuz?"

Bilmem der gibi dudak büzdüm. O ise gülümsedi.

"Küçük salon dışı pek yer olduğunu hatırlamıyorum."

Kafamı anlıyormuş gibi salladığımda tekrardan adımladık. Anlamadığım şey ise arkamızda tanımadığım bir adamın çanta ile geliyor olduğuydu. Sessizce mırıldandım.

"Beni falan öldürmezsiniz değil mi?"

Hafifçe güldü.

"Sen bizi öldürmezsen ölen olmaz."

Ona döndüğümde oldukça rahattı. Odaya girdiğimizde beklediğimden daha loş bir ışıkla aydınlatılmıştı. En son gayet güzeldi buranın lambası. Ne olmuştu? Adam yanımızdan geçip masaya çantayı bıraktığında başka bir şey demeden arkasını döndü ve gitti. Giden adama öylece bakabildim. Ne yani? Sırf çanta için mi gelmişti? Kolumdan çıktığında diğer beklemediğim şeye doğru adımladı. Küçük yemek masasından bir sandalyeyi çektiğinde bana baktı.

"Seni bilmem ama ben açım."

Yemeklere baktım. Salonda olan o koca masa varken bize ayrı mı hazırlanmıştı? Burada tam olarak ne oluyordu? Masaya doğru ilerlediğimde mırıldandım.

"Misafir tarafından misafirlik görüyorum. Bu da ilginç."

Sandalyeye oturduğumda yanımdan karşıma ilerledi. Gülen yüzü ise tanıdıktı. Çok tanıdıktı hem de. Ayakta olan bedeni içkilerden birisine uzandığında bu sefer şaşkınlığımı gizlemedim.

"Bunun bir tanışma olduğuna emin miyiz? İyice değişik bir hal aldı."

Gülen yüzü donuklaşırken bardağıma içkiyi doldurdu. Bir süre konuşmasa da yanlış bir şey dediğimi anlamıştım. Yine de bozuntuya vermeden o konuştu.

"Eren Korlu'nun sabrını sınamam, merak etme."

O da oturduğunda gözleri sonunda gözlerimi buldu. Bacak bacak üstüne attığımda elbise giymeyi gerçekten sevmediğimi anladım. Rahatsızdı. Yine de umursamadan mırıldandım.

"Aksine, Korlu ilk defa bu kadar rahat."

Çevremde erkek olmasını ne kadar sevmediğini gayet güzel kızıl ile anlamıştım. Hafifçe güldü. Ardından gözleri sanki özlemiş gibi yüzümde dolaştı. Kimsin sen çocuk? Ona doğru eğildim.

"Anlat."

Konuya direkt girmemi beklemiyor gibiydi. Eline bardağını aldığında benim aksime o geriye yaslandı.

"Neyi?"

Koyu gözlerine baktım. Siyahlar gibi değildi elbette ama o da oldukça koyuydu. Derin bir nefes verdim.

"Kim olduğunu?"

Bardağından bir yudum aldığında konuşmadı. Bardağı masaya geri bıraktığında bana emin olamayarak baktı.

"Bu kadar hızlı konuya girmeni beklemiyordum."

Daha yeni gelen adamın bıraktığı çantaya uzandığında hafifçe güldüm ve ben de kendi bardağıma uzandım.

"Ben de bu kadar çabuk karşıma çıkmanı beklemiyordum."

Bana anlamayarak baktı. Ben ise bardağımdan bir yudum aldım.

"Çabuk mu?"

Anlamayan yüz ifadesine karşın kafamı salladım. Ardından bardağımı sakince bıraktım. O da çantadan çıkardığı şeyleri masanın altında gizlerken çantayı tekrar bir kenara bıraktı. Kahve çanta gözlerine uyum sağlıyordu oysa. İçki bedenime giriş yapmışken birazdan gevşeyeceğimi, biraz daha rahat takılacağımı biliyordum.

"Ben Yasin Kalen'in tek kızıyım." Ona doğru baktığımda yüzü gerilmişti. "Saklamaya çalıştım ama büyük patladı." Tırnaklarım tekrar bandajlara battı. Lakin batıramadım tırnaklarıı derime. "Sen de büyük patlayacaksın gibime geliyor."

Hafifçe güldü. Ancak duygularını gizlemeye çalışan bir gülüştü bu. İyi bilirdim.

"Benim arkam sağlam."

Alayla güldüm. Komikti dediği.

"Sait var gerçi arkanda, sende haklısın."

Bana anlamayarak baktı. Ben ise cümlemi devam ettirdim.

"Ama bulacağım."

Benim bunu dememi beklemiyordu. Hafifçe güldü.

"Nasıl olacak o? Ayrıca neden?"

Derin bir nefes verdim. Tekrardan bardağa uzandığımda gülümseyemedim. Ancak anlattım.

"Ölmek için."

Bunu beklemiyordu işte. Gözlerimi kaçırdım. İçkiden bir yudum daha aldım. Boğazım yansa da umursamadan bitirdim.

"Ölmek için mi?"

Bardağım bittiğinde masaya bıraktım. Tekrar şişeye uzandım. Kafamı ise olumlu anlamda salladım.

"Ölmek için."

Ona döndüğümde yüzü gerilmişti. Gözlerini kaçırdı ve o da kendi bardağına uzandı. Lakin içmeden bana döndü.

"Seni öldüreceğimi falan mı düşünüyorsun?"

Şişeyi bıraktığımda kafamı olumsuzca salladım.

"Sen beni öldüremezsin."

Her bir dediğim ile daha da şaşırıyordu. Hafifçe güldü.

"Neden?"

Bardağımı elime aldığımda ciddi mi diye ona baktım? Gerçekten sormuş muydu?

"Öldürsen o gün öldürür, hisse de alırdın. Ama yapmadın."

Bardaktan yudum alamadım. Gerçekten o gün neden beni öldürmemişti. Beni öldürürse iki mankafa da gidecek, hisse alacaklardı. O gün eğer uyuşturucuyu çıkartmasa şuan yoktuk. Gülümsemesi büyüdü. Bardağımı vazgeçip bıraktım. Ellerim masaya yaslandığında rahat tavrımı bir kenara bıraktım.

"Söylesene, kimsin sen de öldürmedin beni?"

Gözlerini kaçırdığında oldukça halinden memnundu şuan. Gülemiyordum. Lakin tedirgin de değildim. O mutluydu. Karşımda gerçekten mutluydu. Ama sanki mutluluğu bir kelimem ile değişebilirdi. Bana bağlı gibiydi. Ben ise bilmiyordum. Evet gülüşü tanıdıktı. Evet onunla kendimi güvensiz hissetmiyordum. Evet o bakışlar da tanıdıktı. Ama... Bir şey tersti. Çantasından çıkardıklarını en sonunda görebileceğim bir biçimde kaldırdığında bunu beklemiyordum. Gözlerimin en içine bakarken elinde tuttuklarını bana uzattı. Yutkundum. Bunu kesinlikle beklemiyordum. Almayacağımı anlamış gibi masaya sakince bıraktı.

"Bilmem." Acıyla yutkundu ve saklayamadı kendisini benden. "Bana adımı unutturdular Çisem Kalen. Seç, kim olayım ben?"

Önümde olan şeylere baktım. Bu canımı acıttı. Çisem Kaya... Önümde dört tane kimlik vardı. Ve emindim ki bu kimlikler daha bir hiçti. Elimi kaldırdığımda titrediğini gördüm. Lakin içim sızladı. Sakince kimlikleri tuttum. Görebileceğim bir hizaya getirdiğimde içimde bir yerler cız etti. Hepsinin adı farklıydı. Ben adımı değiştirmeye bile kıyamazken onun adını bile değiştirmişler, sürekli farklı bir kimliğe sokmuşlardı. Gözlerim onu bulduğunda boğazım yandı. Daha çok gençti. Lan daha çok gençti. Kaç yaşında yaşatmışlardı bunu ona? Kaç yaşında farklı bir isim vermişlerdi. Sessizce konuşabildim.

"Adını... Adını hatırlamıyor musun?"

Ne kadar da ağır bir soruydu bu? Ne kadar da canı yanıyordu? O ise karşımda gülümsedi. Bana doğru eğildi ve acısını göstermedi. Gülümsedi. Ancak çatallaşan sesinden anladım.

"Hatırladığımı söylersem, unuttururlar."

Gözlerim kimliklere kaydı. O ise devam etti.

"Sen seç o yüzden."

Kimlikleri tek tek geçerken gözlerim birisinde takılı kaldı. Zihnim uyuşmuş gibiydi. Ancak elimde olan kart beni kendisine çekiyordu. İsme bakındım. Canım yandı. Gözlerimi kapattım.

"Abla!"

"Yağmur yağıyor!"

"Oyuncağımı sen mi aldın?"

"Anne ablama bir şey söylesene!"

"Abla..."

Elimin altında tuttuğum isim canımı acıttı. Ama bir kimliksize de başka bir isim diyemezdim sanırım. Ona kendimce en beğendiğim ismi ben seçtim. "Bulut Akay." Unuttuğu ismini bu isim taşısın istedim. Hafifçe güldüm ve tuttuğum kimliği kaldırdım.

"Seçtim."

Fısıltım ile gülümsemem büyüdü. Elimde geriye kalan kimlikleri masaya bırakırken ona döndüm. Neyi seçtiğimi merak ediyor gibi yüzüme bakıyordu. Gülerek elimi uzattım. Acıma değildi hayır bu. Anlamamdı. Ne yaşadığını anlamamdı. Bilmemdi. Bir insanın kimliğini değiştirmesi demek, başka birisi olmak demekti. Bir yabancı olmak demekti. Ve eğer kendi kimliğini de unutursa... Bir daha kendisine dönemeyeceği gerçeğini ben iyi bilirdim. O bir elime bir bana bakarken bu kadar çabuk duvarlarımı yıkmamı beklemiyordu. Ben de beklemiyordum. Çocukluğum geriye çekilmiş gibiydi. İzin vermiş gibiydi. Onunla tanışmama...

"Ben Çisem Kalen, Bulut Akay. Tanıştığıma memnun oldum."

Gözlerim karşımda yanan ateşte gezindi. İhtişamı sergileme düşüncesiyle yaptırıldığını düşünüyordum şöminenin. Elbette olabilirdi lakin bir evde üç şömine bence abartıydı. Burası pek ev gibi sayılmazdı gerçi. Şato için uygun muydu üç tane? Düşününce şuan ideal gelmişti. Derin bir nefes verdim. Elbisem rahatsız ediyordu. İnsanlar böyle şeyleri her gün nasıl giyiyor anlamıyordum. Adım sesleri işitsem de bakmadım. Lakin bana uzatılan bardağı almam gerekti. Bulut. Bulut Akay. Ona bu ismi seçmiştim. Nedeni ise belliydi. Ya da vazgeçtim. Tamamen bir belirsizlikti. Ama tekrar sorsa yine Bulut derdim sanırım. Çaprazıma oturduğunda gözlerim tekrar şömineyi buldu. Elbisem olmasa ayaklarımı kendime çekip uyumak isterdim burada öylece. Lakin içeriden kısık gelen o naif müzik sesi hala kulaklarımdaydı.

"Neden organizasyon yapıldı?"

Pek konuşmamıştık. Tanışmış, öylece konulardan bahsetmiş ve yemeği ikimizde azar azar yiyip bitirmiştik. Sözleşmiş gibi. Ona bakmadım. Her ne kadar bakmak istesem de bakmadım.

"Kutlama."

Kutlama mı? Gözlerimi sonunda odaklandığım yerden ayırdığımda koyu gözleri bana bakarken yakaladım.

"Kutlama mı?"

Kafasını olumluca salladı. Neyin kutlamasıydı bu? Anlatması için ona baktım. Hafifçe güldü ve başını eğip bardağına bakındı.

"Buraya tek gelme sebebimin bıçak ve bir davet olacağını düşünmüyorsun herhalde."

Gözlerim eliyle daireler çizdiği bardağını buldu.

"Düşünmüyorum."

Gözlerini kaldırsa da ben odaklandığım yerden gözlerimi kaçırmadım. Yüzüne bakmadım. Çocukluğum fazla sessizdi ve sanki zihnimin o tarafı şuan bir şey düşünüyordu.

"İş için."

Duyduğum cümle ile odaklandığım yerden ayrıldım. İş için. Sevdiğim bir konuya gelmiştik sonunda. Hafifçe güldüm.

"Babanın işini mi yapmaya geldin yani?"

Dediğim ile gülen yüzü donuklaşırken bana anlamaz gibi baktı.

"Babamı sen nere-" Anlamış gibi lafını kendisi keserken derin bir nefes verdi. "Babamın işi değil. Kendimin."

Gülüşüm büyüdü.

"Ne işiymiş bu?"

Niye bu kadar sorduğumu anlamasa da cevap verdi beklemediğim bir biçimde.

"Yüksek bir meblağı açık arttırma yaparak temizledim." Gözleri gözlerimi buldu. "Ve genelde böyle zamanlarda satın alan kişi bir kutlama düzenler."

Anlıyormuş gibi kafa salladım. Lakin bu işi onun yapmadığına emindim. Daha küçüktü. Babası yapıyor o da böyle kutlama gibi işlerle ilgileniyor olmalıydı.

"Pek inanmamış gibisin."

Bana baktığında düşüncelerimi saklamadım. Ne kadar çok şey öğrenirsem bana fayda sağlardı.

"Senin yaptığını sanmıyorum."

Bu dediğime güldü.

"Çoğu insan benim yapmayacağımı düşündüğü için ben yapıyorum zaten. İşim bu."

Canım acıdı. Daha kaç yaşındaydı da ona iş gibi göstermişlerdi bunu? Yine de tebessüm ettim.

"Yaşının farkındasın değil mi?"

Gözlerim onu bulduğunda canının yandığını gördüm. Ancak bunu benden gizlemeye çalıştı. Gülümsemesini büyüttü.

"Benden sadece birkaç yaş büyüksün."

Bu dediği ile gülüşüm soldu ve kafamı olumlu anlamda salladım. Bardağımdan bir yudum daha aldığımda içkinin kanıma karıştığını hissedebiliyordum.

"Evet, halimiz bu kadar acınası."

Sözlerim kısık çıkmıştı. Gözlerim tekrar şömineyi bulmuştu ki o konuşması sonucu ilgimi çekti.

"Şikayetçi değilim."

Bunu beklemiyordum işte. Gözlerim gözlerini buldu ama bu sefer o dalmış gibiydi. İkimiz de bir şeyler düşünüyorduk, ağır şeyler. Sıkıntıyla soludum.

"Öyle olmanı sağlamışlar. Farkında değilsin."

Gözleri gözlerimi buldu. Canı yanıyordu karşımda. Görebiliyordum. Kafasını olumsuzca salladı ve duygularına inat tebessüm etti.

"Bugüne kadar şikayetçiydim. Şimdi ise değilim."

Dediklerini anlamıyordum.

"Neden?"

Derin bir nefes verdiğinde içkisinden yudumladı. Ardından mırıldandı.

"Acının sonunda güzel bir kapı açılacak çünkü. Gösterdiler."

Dediğine hafifçe güldüm. O ise bana emin bir biçimde baktı.

"Ve ben onun için tüm bunların yüzlercesine daha katlanabilirim."

Gülüşüm alaycı bir hal aldı. Gerçekten daha küçüktü.

"Kendini kandırıyorsun."

Bu tavrım onu bozmuş gibiydi. Ancak haklıydım. Derin bir nefes verdim.

"Kimse güzel bir şey için bu kadar acı çekmez. Bu bize hayatın yaptığı acımasızlık." Gözlerim onu bulduğunda mırıldandım. "Ya da intikam."

Kaşları çatıldı. Ben ise cümlemi acımadan devam ettirdim. Bana göre gerçekler bunlardı çünkü sadece. Ve o da bilmeliydi. Çünkü sadece kendisini kandırıyordu.

"Ve intikamın ardından sana bir nimet sunmazlar. Sen huzura bile hasret kalırsın çünkü."

Dediğim ile sanki kendi umutsuzluğumu ona da ekmiştim. Bardağımı küçük masaya bıraktığımda sıkıntıyla soludum. Bu kadar yeterdi. Kalkmak için hareket edeceğimde o sesi duydum.

"Ne yapmamı bekliyorsun?" Ona baktığımda dalıp gittiği yerden gözlerime baktı. "Ya da sen ne yapıyorsun?"

Çocuk gibi bir soru sormuştu. Ancak bu soru bir çocuk için çok ağırdı. Acı olan ise onun daha bir çocuk olmasıydı. Yutkundum ve tebessüm etmeye çalıştım. Ancak olmadı.

"Kendi nimetimi hayattan beklemiyorum. Ne gerekiyorsa yapıyorum, yapacağım."

Hafifçe güldü.

"Hayatla savaşamazsın."

Topuklularımın üzerine kalktığımda ona üstün bir bakış attım ve bu sefer çocukluğumu hissettim. Benim yerime ise o konuştu. Gülümsemem ise gerçeğe dönüştü.

"Bu yüzden hayatlar ile savaşacağım zaten."

O bu dediğimi beklemezken ben gülümsememi koruyup mırıldandım.

"Muhteşem kutlamayı kaçıramam. Tanıştığımıza da umarım memnun kalırım."

O bana hayret ile bakarken ben daha fazla kalmak istemeyerek arkamı döndüm. O bana bir şey diyemezken bedenim loş odanın kapısından çıktı. Aydınlık koridorda yürürken çocukluğum mırıldandı.

"Onunla tanıştığımız için memnun kalacak gibiyim."

Derin bir nefes verdim.

"Çekiyor çünkü."

Adımlarım duraksadığında çocukluğuma baktım. O da ilk defa benimle aynı düşünüyordu. Bir şey bizi doğruca ona çekiyordu. Mavilikler ile göz göze geldiğimde hafifçe gülümsedi.

"Bize benziyor çünkü."

Evet. Bize benziyordu. Bana benziyordu. Hayattan kopartılan bir çocuğa benziyordu. Onun bu işleri yaptığını düşünmüyordum. Ama onlarca kimlik, sadece bu işi öğrenerek büyütüldüyse onun yapma ihtimali vardı. Bir çocuğu hayvan gibi kendileri için eğitmişerdi. Kalbim sızladı. Acıma değildi bu. O duyguyu bilmekti. Çocukluğunun hayattan kopartılması duygusunu bilmekti. Ve çocukluğumu da biliyordum ki bunun intikamını birlikte alacaktık. Gerekirse de intikamı öğretecektik. Kimse bu kadar berbat bir hayatı kabul etmemeliydi. En azından ben etmiyordum. Gücüm yettiği kadar savaşacak, bittiği yerde de hayatımı bırakıp gidecektim. Öylece gitmek olamyacaktı bu. Sonsuz bir gidiş olacaktı. Gittiğim yerde de mutluluğu bulamayacaktım, farkındaydım. Ancak orada artık savaşmama gerek kalmayacaktı. Çocukluğum düşüncelerim ile tebessüm ettiğinde kendime gelmek amaçlı boğazımı temizledim. Fazla düşünmeye başlamıştım yine. Adımlarım müziğin geldiği yöne doğru ilerledi. Neyin nesiydi bu parti? Pardon kutlama. Salano doğru ilerlediğimde evin çalışanlarından birisi elinde tepsiyle içeriye alkol taşıyordu. Salonu sonunda görebildiğimde bu kadarı beklemiyordum işte. Bize sadece misafir gelecek denmemiş miydi? İçerisi tamamen doluydu. Anladığım kadarıyla o koca yemek masasında belli başlı kişiler ile yemek yenmişti. Şimdi ise gelen geliyordu. Yanımdan bir çift daha geçtiğinde dolu olan salona baktım. Tamam, evet kocamandı ama ben bu kadar insanı beklemiyordum. Birkaç masa daha eklenmiş gibiydi. Masalarda gözlerim dolaşırken ise birisiyle göz göze geldim. Sarı. Bakışlarımız kesiştiğinde yanında olan elemana dirsek attı. Onun da gözleri bana döndüğünde siyahları özlediğimi fark ettim. Lakin iki aptal kafa da bana resmen resim incelermişçesine bakıyorlardı. Bir şey mi yapmam lazımdı? Niye bu kadar detaylı bakıyorlardı?

"Çisem."

Koluma birden girilmesiyle bedenim salona çekildi. Deniz sıkıntıyla nefes verdi.

"Deniz ne bu?"

Deniz beni boş bir masaya çektiğinde kolumdan çıkmadı. Gözlerim siyahlara son bir kez daha baktıktan sonra ona döndü.

"Birkaç şey duydum ama ben de anlamış değilim."

Önümüzde olan bardaklardan birisinden birkaç yudum aldığında kaşlarım çatıldı.

"Açık arttırma dedi bana Bulut."

Sözlerimin ardından bana döndü.

"Bulut mu?"

Sorusu ne düşündüğünü açıklıyordu. Bulut ismini beklemiyordu. Kafamı salladım.

"Çocuğun adı Bulut mu cidden?"

Sıkıntıyla nefes verdim.

"Değil ama öyle."

Bana malmışım gibi baktığında kendini toparladı.

"Bilmek istemiyorum Çisem, anlamış gibi yapacağım."

Hafifçe güldüm. O ise mırıldandı.

"Açık arttırma ama ne alaka anlamadım. Onun kutlamasıymış."

Önümüzde olan atıştırmalıklardan birisine uzandım. Kendi önüme çektiğimde ise aşkımın zihnini aydınlattım.

"Para temizlemişler, onun kutlaması."

Bunu beklemediği belliydi.

"İyi de şirket üstünden yapılmıyor muydu bu?" Sesi ne olur olmaz diye azalmıştı. "Bu adam arazi almış. Hem de milyarlar değerinde."

Duyduğum ile gözlerim etrafı taradı. Gelenler gerçekten lüks kişilere benziyordu. Hepsinde markalı eşyalar vardı. Açıklamak adına mırıldandım.

"Sait sadece şirketten parayı temize çekmiyor demek ki."

Deniz'in bedeni dediğim ile gerildi.

"İyi de parayı temize çekene Kaan bana babanın olduğunu söylemiş-"

Ne dediğini anlamış gibi Deniz susarken bedenim gerildi. Benim de gerilmem gerekiyordu lakin aklıma bir şey gelmişti. Yüzüm ilginç bir biçimde güldüğünde sanırım gideceğim yolu bulmuştum. Parlak bir alandı. Temiz gözüküyordu. Deniz bana daha da şokla bakarken mırıldandım.

"Babam sanırım bu işin sadece göstermelik küçük bir kısmı. Yasin Kalen anladığım kadarıyla istediği kadar büyüyememiş."

Deniz hala benim bu rahatlığıma anlam veremezken önümde olan alkole uzandım. Büyük ihtimal içtiklerimden bu kadar rahattım zaten.

"Öyle bir şey imkansız." Bir anda yanımda hissettiğim beden ile yerimden sıçarken Kaan sıkıntıyla soludu. "Yasin küçük düştüğü hiçbir yerde durmaz."

İçkisinden bir yudum aldığında gözleri beni buldu.

"Babanı gözünde fazla küçültme. Bu çocuk ne iş?"

İmkansız çocuk. İmkansız kişi Bulut Akay. Elim sıkıntıyla boynumu buldu. Açık tenimde parmaklarımı gezdirdim.

"Bilmiyorum."

Kaan cevabımdan hoşlanmamıştı.

"Ne demek bilmem?"

Deniz benim yerime konuştu.

"Bulut'muş adı."

Deniz'in sözlerinin ardından Kaan'ın tüm bedeni gerildi. Bulut ismini pek sevmemiş gibilerdi anlaşılan. Oysa ki ben seçmiştim. Onları umursamadan mırıldandım.

"Tek bildiğim söylediğim şeyleri, yaptıklarımı fazla önemsemesi. Tanıyormuş gibi bakıyor gözüme." Kaan her bir dediğim ile daha da kaskatı kesilirken devam ettim. "Tanışmışız gibi..."

"Çisem."

Kaan bir anda beni sertçe uyardığında istemsizce daldığım yerden ona baktım.

"Bana vermen bilgiler bunlar mı sence?"

Niye gerilmişti bu şimdi? Önemsemeye çalışarak bedenimi düzelttim. Çok fazla dalıyordum.

"Bulut Akay. Birden çok kimliği var. Kısaca kendisi bile gerçek adını hatırlamıyor sanırım. Onu temizlemişler. Yeniden yaratmışlar. Ve tüm işleri babası yapıyor, o iletişim kaynağı demiştim. Yanılıyor olabilirim. Küçüklükten beri eğitiliyorsa bu işi hakkıyla yapar. Ayrıca bir şeyler biliyor gibi. Bu kadar."

Kaan dediklerimi ince ince dinlediğinde kafasını anlıyormuş gibi salladı.

"Tamam, halledeceğim. Gerçek kimliğini bulamasak da başka şeyler bula-"

"Bir şey daha var."

Sıkıntıyla bedenim gerildi. Söylemeli miydim? İstemiyordum. Kaan bana baktığında gözlerimi kaçırdım. İşime gelen her şeyi kullanmam lazımdı. Ve bu çocuk bana gelen en büyük şeydi. Kullanmalıydım.

"Bir şeye zaafı var. O şey için her şeyi yapar gibi duruyor. Onu bulursak kendi yanımıza çekebiliriz. İşimize gelir."

Kaan'ın kaşları çatıldı.

"Nasıl bir zaaf."

Sıkıntı ile tırnaklarımı derime geçirmek istedim.

"Bu biraz fazla olmaz mı?"

Deniz'in her zaman ki tedirgin sesini duyduğumda canım acıdı. Tek diyebildiğim ise bir kelime oldu.

"Bilmiyorum."

"Çisem sen o odada saatlerce ne halt yedin bana söyler-"

Kaan'ın lafını beklemediğim o kişi böldü.

"Benim hakkım da konuşuluyor gibi."

Gülerek yanımıza gelen kişi ile bedenim anlık şok yaşasa da derin bir nefes verdim. Kaan sinir ile gözlerini kapattı. Ancak elinde tuttuğu bardağı biraz daha sıkarsa birimize bir şey olacaktı. Elim elini bulurken Sarı sırıtarak yanımıza geldi.

"Sen hariç her şey konuşuluyordu."

Kaan gözlerini araladığında sakin kalamayacak olmalı ki sinir ile yanımızdan ayrıldı. Bugün herkes çok üstüne geliyordu. Tüm her şeyi yeni yeni öğreniyor, bilinmezlik ise onu sinir ediyordu. Farkındaydım. Elim boşluğa düşerken giden bedenin ardından o kişiyi gördüm.

"Hiç inanmadım."

Sarı Deniz'e cevap verirken yanıma gelen beden hafifçe güldü. İçimde oluşan sıkıntı onun tebessümü ile son bulurken bedeni doğruca yanıma doğru adımladı.

"Fazla egolusun."

Deniz ve Sarı aptal aptal tartışırken ben gözlerimi siyahlardan zorlukla çektim. Fazla konuşamamıştık.

"Boşuna değil gibi ama."

Sarı'nın gülen yüzü doğruca Deniz'e dönükken yanıma gelen o bedeni hissettim. Kokusu ciğerlerime işledi. Karşımda olan iki aptala ona bakmamak için zorlukla bakarken ise o beni daha da beter duruma sokan bir biçimde kulağıma doğru eğildi.

"Ben seni niye bir türlü yalnız yakalayamıyorum?"

Kalbim dediği ile hızlanırken o eğildiği yerden doğrularak masada olan elimin hemen yanına elini koydu. Mecburen ona döndüğümde gülerek bakıyordu.

"Git başkasına yap o zaman egonu."

Deniz'in sözleri tüm bakışımızın içine ederken hafifçe güldüm.

"Şansına küs artık. Bugün çok meşgulüm."

Bu dediğim ile yapmacık bir biçimde şaşırmış ifadesi yaparken beklemediğim bir şey oldu. Belimden tutulmam ile bedenim çekilirken korkuyla ağzımdan küçük bir çığlık çıktı. Lakin omzuma atılan bir el ile sinirlerim yerine oturdu.

"İyi, Çiso dinler o zaman beni. Sen de şu sakat Eren ile konuşursun."

Yönüm Deniz'e dönükken o sinir ile Sarı'ya bakıyordu. Ardından hafifçe güldü.

"Anlat bakalım o kaç saniye dayanabilecek."

"Ara-"

Manyak'ın sözünü Sarı beni kendisine daha da çekip konuşmasıyla böldü.

"İyi, gel Çiso. Bu arada şu karşıda olan sarışını bana ayarlasana."

Bedenim tekrardan döndürüldüğünde ben aptal aptal sarışın ararken Deniz yine sinir ile konuştu.

"Çakma yalnız o."

Sarı duraksarken ağlamak üzereydim. Bana çatık kaş ile döndüğünde sanırım diyecek bir şey bulamamıştı Deniz'e karşın. Ben bu haline şaşırırken bir şey diyecek oldu lakin diyemedi. Lakin hemen ardından kendini düzelterek konuştu.

"İyi, kumralı ayarlar. Sarışından bıkmıştım zaten."

Tekrar yürüyecektik ki bileğimden tutulması ile şükürler olsun ki Sarı'dan nazik bir biçimde ayrıldım.

"Saçını boyat o zaman aptal. Ama bizi bir sal."

Bileğimde olan el parmaklarıma ilerlediğinde Sarı nereye koşacağını şaşırmış gibi bir bize bir Deniz'e baktı. Manyak beni kurtarmışken ise yine beklenen o şey oldu.

"Siz kim pardon? Çiso tek sen..." Sözleri yarım kalırken aşağılayıcı bir biçimde Manyak'a baktı. "Sen çift olabilirsin umurumda değilsin."

Bileğimden Sarı'da tuttuğunda ağlamak üzereydim.

"Aras, saçmalama."

Sarı gülüp bana baktı. Kafamı susması için olumsuzca salladım lakin o beni dinlemedi.

"Çiso'nun abisi olarak kardeşimi böyle güzel bir halde asla senin gibi birisiyle yalnız bırakmam. Gel Çiso yamacıma."

Sinir katsayım en sonunda zirve yaptığında iki elimi de sertçe çektim. Birisi ayrılırken ise aptal Sarı bunu yapacağımı tahmin etmiş olmalı ki bırakmadı. Beni kendisine çektiğinde ise güldü.

"Aras."

"Vermiyorum sana kız falan defol Korlu."

Sinirim artık tavandı. Gülerek Sarı'ya döndüm. Ardından gözlerim gülmemek için zor duran Deniz'i buldu. O bana dalga geçer gibi bakarken ise hızla konuştum.

"Deniz nereye?"

Sarı'nın dediğim ile tüm dikkati Deniz'e kayarken bileğimi sertçe kurtardım. O aptal aptal bize bakarken ise güldüm.

"Çakma abiliğin batsın."

Kaşları dediğim ile çatıldı. Tam konuşacaktı ki onu bölen Manyak oldu.

"Tek kelime daha edersen kimseyi umursamadan rezillik çıkartırım. Bütün havan söner."

Sanırım bu yapabilecek en büyük tehditti Sarı için. Gözleri etrafı taradığında insanlara rezil olmak zor gelmiş olmalı ki Deniz'e döndü.

"Bu arada Deniz sana kumral saç da çok yakışır. Söylemiş miydim?"

Konuyu aniden değiştirmesi ile istemsizce gülerken bana uzatılan kolu gördüm. Manyak bana gülerek bakıyordu. Düşünmeden girdiğimde çocukluğumun küfrettiğini hissettim. Ancak alışacaktı. Zihnimin o tarafı da alışacaktı. Belki zor olacaktı ama kabullenecektim. Yavaşça salondan ayrıldığımızda çıkarken Kerim'i gördüm. Birkaç saniye göz göze gelsek de bana hala sinirli olduğunu anlamıştım. Umursamadım. Sonuçta bilmem gereken bir şey vardı ve ben onu öğrenmeye çalışmıştım. Nereye gideceğimizi ikimizin de bilmediğini fark edip mırıldandım.

"Dışarı çıkalım."

Siyahlara döndüğümde bunu dememi beklemiyordu. Kafasını olumsuzca salladı.

"Soğuk. Yok mu kıyıda köşede bir oda?"

Sorgular bir ifade takındım.

"Kıyıda köşede ne yapacağız?"

Bu soruma karşın hafifçe güldü.

"Yaparız bir şeyler."

Kaşlarımı çattım ve hızla kolundan ayrıldım.

"Sapık, pis, lanet adam."

O arkamdan söylenmelerime gülerken ben de gülmeden edemedim. Arkamdan geldiğini bilsem de bahçe kapısına doğru ilerledim.

"Ne dedim de ben şimdi?"

Gülen yüzümü saklamaya çalışarak ona ters bir bakış attım. O ise bana yetişmişti bile. Kapıya doğru gideceğimde ise bileğimden yakaladı.

"Burada kötü düşünen sensin."

Sandalyede olan ince katlanmış örtüyü açtığında göz devirdim.

"Neden acaba? Ayrıca gerek yok."

Beni dinlemeden birkaç katlanmış yeri açtığında eğilip sırtıma sardı. Omuzlarımı kendince kapattığında gülerek yanıtladı.

"Bilemiyorum. Yani benim gibi birisine karşın böyle düşünmen de çok garip."

Anlamaz gibi baktım.

"Senin gibi birisi derken."

Çapkın bir biçimde güldü. Eli belimi bulduğunda yürümem için adımladı. Bir yandan da mırıldandı.

"Masum birisiyimdir."

Dediğine güldüğümde bana şaşırarak baktı.

"Neye gülüyorsun?"

Dışarıya çıktığımızda soğuğu anladım ve iyice kendime sardım, beni dürüm misali sardığı şeye.

"Hiç."

Aklına bir şey gelmiş gibi gülen yüzü kasıldı.

"Sen benden betersin bir kere."

Adımlarken yönümü çimli tarafa doğru çevirdim. Ardından şaşırmış bir ifade takındım.

"Ben mi?"

Kafasını oldukça ciddi bir biçimde salladı.

"Ama bana gelince değişiyor nedense o halin."

Kanımda olan alkolden büyük ihtimal bu kadar rahat konuşuyordum şuan. O ise aklına gelen ile iyice gerildi.

"Neydi o göt ile halin mesela?"

Topuklularım toprağa geldiğinden zorlansam da umursamadım. Ardından mırıldandım.

"Göt kim?"

Gayet de biliyordum oysa ki. Adımları durdu ve oldukça ciddi bir biçimde bana baktı.

"Kızıl göt."

Hafifçe güldüm ve duran onu umursamadan tekrar adımladım. O ise sinir ile mırıldandı.

"Kaçak!"

İçeriden gelen seslerden uzaklaştığımızdan etrafta çıt yoktu. Arkamdan hızla yanıma geldiğinde ben o mükemmel bahçe takımına doğru ilerliyordum. Yazın burada çok güzel uyunurdu.

"Kaçak."

Önüme geçtiğinde geri geri adımladı. Güldüm.

"Hiçbir şey hatırlamıyorum. Çok içmiştim."

İnanmayarak bana baktı. Lakin sinirleri giderek artmış olmalı ki mırıldandı.

"O gün onu iyi dövmeliydim."

Önümde yürüyen bedeni çarpacağı için kolundan yakaladım ve konuştum.

"Önce yürümeyi öğren, sonra döversin insanları."

O benim yaptığım ile duraksarken ben onu bırakıp çarpacak olduğu mükemmel rahat yere yerleştim. O ise oturmayıp dikildi. Gözleri gözlerimdeydi. Birkaç saniye durduğumuzda ise mırıldandı.

"Ona ne olduğunu merak etmiyor musun?"

Gözlerimi kaçırdım. En son otelde görmüştüm. Sonrası yoktu. Kafamı olumsuzca salladım. Ters bir yönü vardı. Kimse o kadar olan şeyden sonra yanımda durmazdı. O ise durmuştu. Şimdi ise merak etmiyordum. Çünkü defolup gitmişti ve bir daha hayatıma giremezdi. Bir amaç uğruna kullanmıştım. Onları kendisi buraya çağırmıştı ve şimdi bitmişti. Manyak ise yanıma doğru geldi ve beni umursamadan yanıtladı.

"Masal'la birlikte o gün otelden çıkış yapmışlar."

Ona şokla baktım. Bakmış mıydı? Yanıma oturduğunda sıkıntıyla nefes verdi.

"Sonra da ortadan yok olmuşlar." Gözleri gözlerimi buldu. "Tuhaf değil mi?"

Yutkundum. Umurumda değildi. Bir de buna kafa yoramazdım. Omuz silktim ve güldüm.

"Daha mühim işlerim var onunla uğraşamam."

Beklemediğim bir biçimde kolunu arkama attığında beni kendisine çekti. Her ne kadar kalbim heyecanlansa da bir şey demedim. Başımı omzuna yasladığımda derin bir nefes verdi. İkimiz de olanların, olacakların farkındaydık. Ama her şey güzelmiş gibi davranıyorduk. Sorun yokmuş gibi... Erteliyorduk. Ve ertelediklerimiz bir gün kapımıza dayanacaktı. Bir süre konuşmadık. Ama o konuşmak istiyor olmalı ki dakikalardır sormak istediği o şeyi sordu.

"Bir şey yapacaksın değil mi?"

Ellerime bakındım. Bir şey yapmayacağımı düşünmeleri elbette ki aptallık olurdu.

"Yapmamam yenilgi demek olur."

Boşta olan eli bakındığım elime uzandığında soğuk elimi o tuttu. Başımı hafifçe kaldırdığımda siyahları ellerimizdeydi. Arada kalan o olacaktı. Ben ise gülmeye çalıştım.

"Kısaca Korlu, kafama sıkman gerekebilir."

Gözleri gözlerime tırmandı. Berbat şakama ise asla gülmedi. Beklemediğim şey ise başımdan öpmesi oldu. Derin bir nefes çekti içine. Ayrıldığında ise fısıldadı.

"Sait'in yanımızda olması yeter-"

"Bizi desteklemeyecek."

Net cevabım onun sözünü keserken acı bir tebessüm ettim.

"Yasin Kalen bulunduğu bölgeye sağlam kazıklar atmıştır. Sait ondan vazgeçemez. Vazgeçirtmez."

Gözlerini kaçırdı. Ama haklı olduğumu biliyordu. Ama beklemediğim o şeyi söyledi.

"Üç kişiden de vazgeçemez."

Ne diye fısıldadığımda gözleri gözlerimi buldu. Eli elimi sıkıca tuttu. Ancak benim anladığım iki şey de beni şoka uğratan şeylerdi. Konun ağırlığı ile mayıştığım yerden biraz olsun doğruldum.

"Beni tercih etmeyeceksiniz."

Gülüşü büyüdü.

"Ettim bile."

Gözlerimi kapattım. Bu olmamıştı. Bir savaş ilan etmiştim evet ama bu savaşta sadece babam vardı. Babamın yanında ise ona destek olacak olan bir Sait. Ama bunu yapmaları Sait'i doğruca üzerime salardı. Evet, o adam kimseyi kaybetmek istemezdi ama babamın bir açığını yakalarsam onu atmaktan çekinmezdi. Lakin tüm işini dağıtmak... İşte bu delilik olurdu.

"Kaçak."

Gözlerimi araladım. Tebessüm etti.

"Düşündüğün gibi bir şey olmayacak. Sait sadece bizim yanımızda olacak. İşi bırakmayacağım elbette ki."

Derin bir nefes verdim.

"Saçmalıyorsun. Siz bu işe karışmayacak-"

"Saçmalayan sensin. Kendi başına babanı o tahttan düşürebileceğine inanmıyorsun umarım."

Gözlerine baktım. Aslında ikimizin de bildiği bir şey vardı. Acıyla güldüm.

"İkimiz de bunu yapabileceğimi biliyoruz ama..." Sözüm yarım kalırken mırıldandım. "Bilmediğim bir şey var değil mi?"

Başparmağı tenimde gezinirken umutsuz bir biçimde beni onayladı. Bilinmezlik canımı sıkmaya başlamıştı. Lakin güldüm ve çocukluğumu hissettim.

"Öğreneceğim, az kaldı."

O benim yerime konuşurken yaslanmış olduğum bedenin gerilişini hissettim. Lakin artık sınırdaydım. Kimse önemli değildi. Tek amacım şuan yapmam gerekenlerdi.

"Kaçak."

Sesi fısıltı ile çıktığında yutkundum. İstemiyordu. Olaylara doğruca girmemi istemiyordu. Ama farkında olmadığı da buydu. Bu işe kenardan kıyıdan giremezdim. Her yer kapalıydı.

"Yapma desem de yapacaksın değil mi?"

Kısık çıkan sesi bazı şeylerin ağırlığını taşıyordu. Biliyordum. O da zorlanıyordu. Belki de bu savaşta en çok onun safı zarar görecekti. Belki en çok onun canı yanacaktı. Ben ise en zararsız şekilde kalmasını sağlayacaktım. Siyahlara baktığımda tebessüm ettim. Siyahlar yapma diyordu. Başlama bu işe. Ama biliyordu da vazgeçiremeyeceğini. Elimi tutan elini sıkıca sıktım ve gözlerimi kaçırdım. Konuyu değiştirme zamanı gelmişti bence. Boğazımı temizledim.

"İstanbul'a döneceğim."

Elimi okşayan parmağı dediğim ile duraksarken kafasını hafifçe eğdi, yüzüme bakmak için.

"Ne?"

Sanırım konudan konuya atlamakta üstüme yoktu. Ama daralmıştım. Hafifçe güldüm ve mırıldandım.

"Döneceğim."

Gözlerim gözlerini bulduğunda bunu beklemediği belliydi. Hafifçe güldü.

"Ne değiştirdi fikrini bir anda?"

Dediği ile bedenim gerilirken duraksadım. Ne değiştirmişti fikrimi benim? Babamdan saklanmak istemiyordum. İnsanların başına bela olmak istemiyordum. Siyah o gözlere baktım. Peşimde birilerini sürüklemek istemiyordum. İntikam istiyordu bedenim. Ve evet bu bugün olmuştu. Çocukluğum intikam istiyordu. Gelmiş ve o duyguyu benim de bedenime kazımıştı. Şimdi ise nedenini bilmediğim bir biçimde ben de onun için yanıp tutuşuyordum. Bir şey biliyordu. Bunu ise ondan saklamak istemedim. Ama söylemesinin zorluğunu da sadece ben bildim. Hafifçe tebessüm ettim. Siyahlar cevabımı bekliyordu.

"Çocukluğum."

Gülen yüzü dediğim bir kelime ile donuklaşırken ben tebessümümü korudum. Bir süre anlamaya çalıştı ve sonra bana şokla baktı.

"Geldi mi?"

Canım acısa da güldüm. Sorusu komiğime gitmişti. Gelmiş miydi? Kafamı olumluca salladığımda o daha da gerildi. Ben ise mırıldandım.

"Korkma, yemez seni."

Dediğime şokla baktığında ben alkol etkisiyle daha da güldüm. Gerçekten ondan çekiniyor olamazdı değil mi? Tedirgin bir nefes verdi.

"İnşallah."

Gülüşüm büyürken ona ciddi mi diye baktım? O da istem dışı güldüğünde halimize üzülmemiz gerekirken ikimiz de gülüyorduk. Sanırım onu da kendime benzetiyordum giderek. Başımı tekrar bedenine yasladığımda birlikte olan ellerimizi kendime çektim. Elimi ayırdığımda parmaklarıyla oyalandım. O ise ses çıkarmadı. O kadar saat uyumasam büyük ihtimal şuan uyumuştum. Aklımda ki soruyu ona sordum.

"Gerçekten Bulut mu yapıyor o kadar işi?"

Söylemimin hemen ardından mırıldandı.

"Bulut mu?"

Kafamı olumluca salladım.

"Bulut Akay."

Hafifçe güldü.

"İsim mi seçtirdi?"

Kafamı ona kaldırdığımda bana bakıyordu. Kaşlarım çatıldı.

"Siz hangi ismiyle sesleniyordunuz ki?"

Gözleri gözlerime bakarken bir şeyler düşünüyor gibiydi. Sorumu ise cevaplamayarak mırıldandı.

"O yapıyor." Gözlerini üzerimden ayırdığında derin bir nefes verdi. "Sanırım aramızda en kötü büyütülen o oldu."

Gözlerim önüne düşen saçlarda gezindi. Bir elim hala elinin üstünde gezinirken mırıldandım.

"Anlatsana."

Benim dediğim ile onun gözleri beni bulurken ben daldığım yerdeydim.

"Neyi?"

"Kendini."

Gözlerim sonunda onu bulduğunda benden bunu beklemiyordu. Yutkundu ve gözlerini kaçırdı.

"Anlatacak bir şey yok."

Oynadığım elini tekrar tuttuğumda yine mırıldandım.

"Manyak."

Bana zorlukla baktığında onun da berbat bir hayatının olduğunun farkındaydım. Tebessüm ettim. Merak ediyordum.

"Anlat."

Fısıltım ile derin bir nefes verdi. Ben ise ona bakmayı reddedip ellerimize döndüm. Bildiğim birkaç şey vardı. Kaan emin olduğum bir biçimde onları defalarca kez araştırmış olmalıydı. Bir şey çıkmamış olmalı ki bana söylememişti. Ben onu daha fazla zorlamazken ne diyeceğini bilemiyor olmalı ki bir süre konuşmadı. Yanımda olan sürekli oydu. Ben de bilmek istiyordum. Ben de destek olmak istiyordum.

"Neyi merak ediyorsun?"

Sesi kısık çıkmıştı. Gözlerim gözlerini bulduğunda bana bakamadı. Sanki kendi acısını göstermek istemiyordu. Derin bir nefes verdim ve mırıldandım. Benim canımı acıtan o noktadan sormak istedim.

"Kaç kardeştin?"

Sanki en kötü yerden sormuşum gibi gözlerini bir nefretin bürüdüğünü gördüm. Yutkundu.

"Abim vardı."

Sesinde olan nefreti, kini ilk defa bu kadar net hissettim. Elim elini sıkıca tutarken sonrasını kendisinin getireceğini bildiğimden gözlerimi ondan çektim. Lakin sustu. Konuşmak istemedi. Ben de daha fazla zorlamak istemdim. Bilmiyordum. Ne geçtiğini bilmiyordum. Tek bildiğim zor olmasa buralara düşmeyeceğiydi. Birlikte sustuk. Sesimi çıkarmadım. Lakin beklemediğim o şeyi söyledi.

"Ölmemeliydi."

Gerilen bedenini hissettim. Yaşasa kendisi öldürece-

"Aras yapmamalıydı."

Kısık çıkan sesinin ardında duyduğum ile şokla kaldım. Aras mı? Sarı mı? Anladığım ile tedirginlikle ona baktığımda gözleri gözlerime değmedi. Lakin acısını hissettim. Acının altında yatan intikamı da.

"Aras mı?"

Sesim ile gözlerini bana çevirdiğinde hiç görmediğim o yüzünü gördüm. İntikam için yanıp tutuşan Eren Korlu karşımdaydı. Gözleri evi buldu. Sanki Sarı çıksa karşımıza öldürecek gibiydi. Ben ise asla bunu beklemiyordum. Aras abisini mi... Cümlemi devam ettiremezken Manyak derin bir nefes verdi.

"Kaçak, sonra güzelim."

Gözleri evde gezinirken neden birbirlerine ölesiye nefretlerini sanırım anlamıştım. Belimde olan elimi saçlarıma çıkardığında beni tekrar kendisine yasladı. Ben hala duyduğum ile şokla kalırken o sinirini geçirmeye çalıştı. Ama böyle bir şey... Nasıl? Eli saçlarımda gezinirken onun Sarı'ya olan nefretini ilk defa gerçekten hissetmiştim. Hep çocuk gibi birbirleriyle uğraşıyorlar diye yakınırdım. Lakin bu duyduğumdan sonra sanırım bu yaptıkları şuan bana az bile geliyordu. Ama Sarı... Neden? Dakikalar öylece geçerken onun gerilen bedeninin biraz olsun sakinleşmesini hissettim. Ancak zihnimde olan sorular sönmedi. O ise yanan bedenini soğukla sakinleştirmiş olmalı ki mırıldandı.

"Hava soğudu iyice."

Yutkundum. Ama aklımda olan tek soru nedendi. Ancak onu daha fazla germek istemedim. Sessizce mırıldandım.

"Girelim."

Dediğimin ardından oturduğumuz yerden kalktık. Sanırım bu konuyu hiç açmamalıydım. Sessizce eve doğru yürürken gördüğüm tek şey ise perdenin ardında silik olan o bedenin bize bakmasıydı. Derin bir nefes verdim. Eve girmek için kapıyı açtığımda kulağıma müzik sesi doldurdu. İçeriye adımlayacağımda ise elimi tutan el beni durdurdu. Gözlerim onu bulduğunda bana bakıyordu. Sıkıntıyla nefes verdi.

"Kaçak."

Bir şey diyecekti. Aklımda olan sorulardan diyeceği şeyden çekinerek ona baktım. Kesinlikle böyle bir şey beklemiyordum. O ise beni daha fazla dehşete sürükleyen bir şey söyledi.

"Aras'a dediğim ile kinlenme olur mu?"

Söylediği cümle bende şok etkisi yarattı. Daha yeni bedeni onu öldürmek istercesine dururken şimdi bana ne diyordu? Gözleri gözlerimi bulduğunda mırıldandı.

"Haklı bir sebebi vardı çünkü."

Kaşlarım çatıldı. Sanırım gerçekten onu da delirtmiştim.

"Man-"

"Kaçak. Anlatmamışım gibi."

Sıkıntı ile nefesimi verdiğimde mecburen kafamı salladım. Lakin içimde olan sorular giderek çoğalıyordu. O ise tebessüm etti. Ben ise elimden gelen tek şey ile tebessüm ettim. İçeriye yönelen adımlarım tam tersi ona döndüğünde ne yaptığımı anlamadı. Ben de bilmiyordum. İçimden gelen tek şey şuan ona sarılmaktı. Öyle de yaptım. Kokusu ciğerlerime dolarken kesinlikle bunu benden beklemiyordu. Bedeni bir süre tepki veremese de sonrasında onun ellerini belimde hissettim. Ben ise fısıldadım.

"Bütün keyfine sıçtım. Özür dilerim."

Bunu da beklemiyor gibiydi. Gözlerimi kaldırdığımda ise gözleri gözlerimdeydi. Hafifçe güldü. Gerçekten delirmiş miydi? Hayır ben hala anlattıklarının şokundaydım. Bunun ise hikayenin başı olduğuna emindim. O ise gülüyordu. Bir adım attığında mecburen ben de topuklularımın üstünde geriledim. Bir adım daha attığında ona sorgulayan bir bakış attım. Bedenimi soğuktan kurtarıp eve soktuğunda bana doğru eğildi.

"Bence düzeltebilirsin."

"Ne?"

O daha da gülümserken konuyu kapatmaya çalıştığını anladım. Arkamızda kalan sürgülü kapıyı kapattığında asla belimde olan elini bırakmadı. Gülümsemesi büyürken karanlık odaya koridorun ışığı vuruyordu sadece. Gözleri gözüme daha da siyah gelirken diğer elini de tekrar belime yerleştirdi. Yüzünü yüzüme yaklaştırdığında sonunda beynim uyarıldı. Anladığım ile hızla ellerimi doladığım bedeninden kurtardım.

"Bok sarılırım bir daha!"

Sinir ile ondan ayrıldığımda ilginçtir ki bu sefer elimi tutamadı. Kaçmanın zaferiyle gülerek çıkacaktım ki topuklumu tamamen unuttum. O gülerek yaklaştığında küfrettim. Kalbim hızlanmıştı.

"Tamam bir şey demedim."

Sinir ile ona döndüm. Yürüyemiyordum zaten. O hala dalga mı geçiyordu? Hızla kapıdan çıktım. Bir daha topuklu falan da giymeyecektim! Ne lanet şeydi bu. Koşamıyordunuz bir kere.

"Kaçak!"

Salona doğru adımladığımda beklemediğim kişi ile kapıda karşılaştık. Adımlarım duraksarken Manyak'ın hala geldiğini biliyordum peşimden. Ben ise karşımda ki gözlerdeydim. Sinir ile gerilen yüzümü olabildiğince düzeltmeye çalıştım. Az daha birbirimize girecektik. Pardon. Ben onun üstüne yapışacaktım. Sinirlerimi biraz olsun kontrol etmeliydim sanırım. Bakışmamız giderek artarken beni kurtaran bir başkası oldu.

"Bu kız gerçekten tam bir salak!"

Manyak'ı hemen arkamda hissetsem de karşımda ki bedenden içeriye girmedim. Bulut. O da dışarıya çıkamıyor gibiydi. Beni kurtarmaya gelen ise içeriden söylenen Sarı'ydı.

"Çiso sen neredesin? Yani abin olarak sana son kez söylüyorum bu lavuk ile daha fazla yalnız kalamazsın."

Yanıma geldiğinde karşımda olan bedeni yeni görmüş gibiydi. Sinirli yüz ifadesine ben inanmasam da bir başkası gerçekten inanabilirdi. Biz ise öylece birbirimize bakıyorduk. Sanki ikimiz de birbirimize bir şey söyleyecektik ama söyleyemiyorduk. Sarı ise yine susmadı.

"Biri bu Korlu ikincisi de bu mu yani gerçekten Çiso?"

En sonunda ona döndüğümde mırıldandım.

"Ne?"

Gözlerim onu gördüğünde ise aklımda o cümle çınladı.

"Aras yapmamalıydı."

Sarı ofladığında koluma girdi. Manyak'ın tepkisini görmek için döndüğümde ise o bizi hiç umursamıyor doğruca Bulut'a bakıyordu. Sarı beni içeri çekerken ise onu duydum.

"Biraz konuşalım mı?"

Önüme topuklularım yüzünden dönmek zorunda kaldığımda aklımda binlerce soru vardı. Sarı ise beni en dipte ki bir masaya çekti. Müzik yine aynı yavaşlıkta çalıyordu. İnsan sayısı ise azalmak yerine artmıştı. Masaya geldiğimiz de ise Deniz'e en uç masaya geldiğimizi anladım. Derin bir nefes verdim. Kafam Manyak'ın dediklerinden sonra çok karışmıştı. Nasıl abisini öldürdükten sonra Manyak onu hiç umursamadan beni bırakabilmişti? Anlayamıyordum. Nasıl ikisi birbirinin kafasına sıkmıyordu? Sait'in saçma kuralları gereği bu düşmanlığı önleyemezdi. Başka bir sebep daha olmalıydı.

"Çiso kime diyorum?"

Daldığım yerden ona döndüğümde kaşları çatılmış bana bakıyordu.

"Ne?"

Bana daha da şaşırarak baktı.

"Sen ikide bir niye ne deyip duruyorsun kızım?"

Tekrar ne diyecektim ki elim ağzımı buldu. Yutkundum. Ben niye bu kadar kasılmıştım şimdi?

"Çiso. Ne oluyor?"

Ona döndüğümde derin bir nefes verdim. Konuyu bilmiyordum. Konuya daha tam bilmiyordum ve asla yadırgayamazdım. Yapamazdım. İkisini de anlamalı ve anlatmaları için zaman vermeliydim. Kendime gelmek amaçlı boğazımı temizledim.

"Yok. Yok bir şey. Aklıma bir şey takıldı da o yüzden."

Bana inanmayan bir biçimde baktı.

"Ne takıldı?"

Sıkıntıyla soluduğumda etrafıma bakındım. Yardımıma koşan ise çocukluğum oldu.

"Açık arttırma neden burada kutlanıyor anlamış değilim. Ayrıca tüm bunları Bulut'un yapması akıl alır gibi değil. Anlamadım zaten bir şey."

Sarı hafifçe güldü dediklerime. Ardından bana doğru yaklaştı. Eliyle bir noktayı işaret ettiğinde oraya baktım.

"Şu adamı tanıyor musun?"

Orta yaşta kır saçlı bir adamdı. Kafamı olumsuzca salladığımda Sarı derin bir nefes verdi.

"En büyük İtalyan müşterimin burada ki adamı kendisi."

Beklemediğim şey ile ona döndüğümde gülüşü büyüdü. Ben ise adama dikkatle baktım. Dışarıda görsem kesinlikle böyle bir işte olduğu aklıma gelmezdi. Sarı ise durmadı ve daha da yanıma gelerek mırıldandı.

"Yanında olan kırklarında ki adam da bu gece ki kutlamanın sahte sahibi."

Adamdan zorlukla gözlerimi ayırdığımda gösterdiği diğer kişiyi gördüm. Hemen yanındaydı. Kafasında olan saçların yarısı dökülmüştü. Gülerek elinde ki içkiyi içiyordu.

"Sahte derken?"

Sarı önümüzde olan atıştırmalıklardan birisini kendi önüne çekti.

"Adam iki gün önce milyarlık bir arazi satın aldı. Bizden. Yani Bulut'tan."

Bulut sözüyle ona döndüm. O ise gülerek karşımızda ki adamlara bakıyordu.

"İyi de burada parayı nasıl temize çekti. Adam satın almış işte."

Sarı mal mısın der gibi bana baktı.

"Çiso, hiç film falan da mı izlemedin kızım sen?"

Boş boş ona baktığımda derin bir nefes verdi ve bana baktı.

"Çocuğa anlatır gibi anlatacağım, anlayacaksın."

Kafamı uslu uslu salladığımda bana tatlılardan birisini uzattı. Anlamayarak ona baktım. O ise mırıldandı.

"Bu benim elimde olan arazim, sana tatlı diyorum anla diye."

Göz devirdim. İyice geri zekâlı konumuna düşürecekti. Yine de sesimi çıkarmadan kafa salladım. Tatlıyı masanın üstüne koydu.

"Bu tatlı üstünden para yürüteceğim. Öncelikle tatlımdan vazgeçmem gerekiyor." Kaşlarımı çattım. Neden? Sarı ise mırıldandı. "Vazgeçeyim ki daha fazlasını alabileyim aptalım benim."

Anladığımda yüzüne baktım. O ise örnek vermek amacıyla etrafı süzdü. Ardından mırıldandı.

"En basit yol araziler üstünden yapılır bu işte. Şirket üstünde olan bir araziyi Bulut alıyor ve açık arttırmaya götürüyor."

Şirket demek ki burada da işin içindeydi. Anladığımı belli edercesine kafamı salladım. O ise devam etti.

"Bu şekeri burada açık arttırmaya sunacağım şimdi. Değeri en fazla ne kadardır?"

Öylesine bir rakam uydurdum.

"On."

Kafasını salladı. Ardından devam etti.

"On liradan başlattım ve şekeri en yüksek fiyata satmam lazım." Derin bir nefes verdi. Sanırım aptallığım ona çok gelmişti. "Normal bir açık arttırmada maksimum elli olur fiyat. Gerisi gelmez. Ama Bulut bunu değiştiriyor."

Kaşlarım çatıldı. Nasıl değiştiriyordu?

"Burada bir alım satım işlemi gerçekleştirdiğimi düşün şimdi." Onaylarcasına mırıldandım. "En yüksek fiyata satmam gerekiyor ve normalde bu tatlı ellide tıkandı."

Eliyle bir noktayı işaret etti. Oraya baktığımda işaret ettiği kişinin Deniz olduğunu gördüm. Ardından parmağı bana döndü.

"Siz ikiniz de bu şekeri almak isteyen benim adamlarımsınız."

"Ne?"

Sarı hafifçe güldü. Ardından tatlıyı Deniz'in tarafına doğru ittirdi.

"Elli denmişti ya, Deniz altmış diyor." Tatlıyı bana doğru ittirdi. "Sen ise yetmiş." Tekrar tatlının yönü Deniz'e döndü. "Seksen." Tatlı tekrar bana döndüğünde ise Sarı bu sefer tamamen önüme itekledi. "Sen ise son fiyat olarak yüz diyorsun." Tatlıdan elini çektiğinde mırıldandı. "Yani iki kişi almak için fiyatı sürekli arttırıyorsunuz ama ikiniz de aynı taraftasınız."

Anladığım ile güldüm.

"Tek amaç fiyat yükseltmek."

Sarı kafasını salladı. Ardından sonunda anladığım o yer ile bitirdi.

"Tatlı ondan yüze çıktı. Sen bana on vereceksin ama yüz vermiş gibi göstereceğiz. Doksanı ise bizden çıkıp temiz bir biçimde tekrar bize dönecek. Anladın mı aptalım benim?"

Anladığım ile gülerek kafamı salladım. Ardından bana gösterdiği adama baktım. Kırklı yaşlarında olan adam elinde ki bardaktan yudum alıyordu. Bu adam bizden birisiydi yani öyle mi? Çok mantıklıydı aslında. Sadece on verip yüzlük değerinde bir tatlı alıyordu. Ona sahip oluyordu. Alan da karlıydı satanda.

"Çok basitmiş."

Sarı alayla güldü.

"En basit yöntem bu da ondan. Bulut'un bazı yaptıklarını hala ben de anlamış değilim."

Önüme attığı tatlıyı kendisi ağzına attığında ona baktım.

"Uyuşturucuyu nasıl yurt dışına paketliyor-"

Eliyle ağzımı kapattığında uyaran bir bakış attı. Yanımızdan bir çift geçerken elini ittirip ofladım.

"Kızım tamam buradakilerin çoğu bizden de tüm dünyaya duyurmaya gerek yok."

"İyi, sormadım say."

Küsmüş bir tavır takındığımda bana sorgulayan bir bakış attı.

"Sen niye bu işlere merak saldın bir anda?"

Sorusu ile kalırken ne diyeceğimi düşündüm. Ardından aklıma gelen ilk şeyi uydurdum.

"Ne olur ol-"

Bir gürültü ile yerimde sıçradığımda sesin nereden geldiğini anlamaya çalıştım. Müzik bir anda kesilirken bir çığlık sesi geldi. Sarı doğruca yanıma gelirken diğer çığlık Deniz'den geldi. Sarı hızla etrafa göz gezdirirken her şey birbirine girmiş gibiydi. Çocukluğumu hissettiğimde Sarı bana baktı. O da tanımıştı Deniz'in sesini.

"Burada kalıyorsun."

Hızla dönüp gitmişti ki korkuyla atan kalbimi çocukluğum bastırdı.

"Sonunda bir bomba patladı. Canım sıkılıyordu."

Şokla gevşek gevşek konuşan çocukluğuma baktım. O ise kalabalığın toplandığı yere bakınıyordu. Daha fazla durmadan ayrıldığımda kalabalığın kapının önünde oluştuğunu gördüm. Çocukluğum bedenime giriş yaparken hiç düşünmeden içeriye daldım.

"Eren!"

Deniz'in sesini tekrar duyduğumda kalabalıktan sonunda kurtulmuştum ki beklemediğim o görüntüyü gördüm. Kalbim dona kalırken bedenim de ondan farksız değildi. Beni bastıran kişi ise çocukluğumdu. Karşımda siyahlar beni göremezken odağı tek bir noktaydı. Ona doğrultulan silahtaydı. Kalbim korkuyla çarparken o kanayan dudağına rağmen güldü.

"En doğrultmaman gereken kişiye doğrulttun silahı."

Siyahlar gülerken hemen önünde duran silahı görmüyor gibiydi. Gözleri bir anlığına bize doğru döndüğünde beni es geçerek Sarı'ya baktı. Saliselik bir bakışma olsa da bir şeyler olduğunu anlamam korkuyla atan kalbimi biraz olsun rahatlattı. Kalabalık gördüğü silah ile bağırış içinde dağılırken kalanların da olduğunun farkındaydım. Lakin ben bir şey yapamıyor sadece korkuyla Manyak'a bakabiliyordum. Koşturan adamların içinde ise başka birisini gördüm. Bulut. Bize doğru geliyordu. Her şey bir anda çok karışmıştı. Silahı tutan kişiye baktığımda sanırım en beklemediğim isim oydu. O da Manyak'tan farksız değildi. Yutkunduğumda ise konuştu.

"Emir büyük yerden Korlu." Silahın kabzasını açtığında ilk defa bir başkası için bu kadar korktum. "Çisem'i bulmadan şuradan şuraya gitmem."

Biri acilen bir şey yapmalıydı. Gözlerim hemen yanımıza gelen Bulut'u buldu. Beklemediğim ise belinden çıkardığı şey oldu. Hemen yanımda olan Sarı'ya düşünmeden silahı uzattığında Sarı ömrü boyunca bunu beklemiş gibi gülerek kaptı. Hemen silah sahibinin arkasına geçtiğinde onun gülen yüzünden çıkan o buz gibi sese şahit oldum.

"İndir silahını." O da aynı şekilde ateş etmek için silahı hazırladığında gerilen o yüzü gördüm. "Çisem Kalen yok sana."

Kızıl. Ayaz. Tam karşımdaydı. Siyahlara silah doğrultmuştu. Manyak'a silah doğrultmuştu. Kalbim korkuyla atarken çocukluğumu şaşırtan ise onu sorgusuz sualsiz koruyan sarışındı. Sarı bir an bile düşünmeden Manyak için çekmişti silahı ona. Abisini öldürmüşken hem de. Düşmanlarken... Anlayamıyordu. Çocukluğum burada olan biteni anlamazken ben düşünemiyordum bile. Ayaz silahın yönünü değiştirmezken sakince kafasını çevirdi. Ancak Sarı'yı göremeden gözleri benim üzerimde duraksadı. Bedenim buz kesilirken çocukluğum yardım etmek yerine düşünüyordu.

"Şimdi ben anlamadım. Aras, Eren'in abisini öldürüyor. Eren bir şey yapmıyor öyle mi?"

Çocukluğum hemen yanımda konuşurken başka bir ses yankılandı.

"Bana bak lan!"

Sarı bağırırken Ayaz bana bakıp hafifçe gülümsedi. Bedenim ürperdi.

"Üstüne bir de birbirlerini mi koruyorlar şuan?"

Çocukluğum hala sorgularken ellerimi sıktım. Nereden gelmişti? Nasıl bulmuştu? Onu çok mu basite almıştım? Gülümsemesi korkutucu bir hal alırken gözleri bedenimde gezindi. Ben iyice içime sinerken ise çocukluğumu hissettim.

"Neye bakıyor bu zibidi?"

Sonunda o da konuya odaklanırken başka bir sesi duydum.

"Gözlerini çekmezken sana yemin ederim son gördüğün anlar olur."

Siyahların sesi korkutucuyken kızıl hiç umursamadan bedenimi süzdü. Dudağını dişlediğinde çocukluğumun bedenime giriş yaptığını hissediyordum. Ayaz gülerek arkasında olan silahı hiç umursamadan Manyak'a döndü. Ardından kulaklarımdan geçen o iğrenç cümleleri kurdu.

"Ah Korlu, biz daha adam akıllı tanışmadık değil mi?"

Siyahlara döndüğümde sinirini hissettim. Önünde olan ve ona doğrultulan silahı hiçe sayabilecek bir sinirdi bu. Lakin onun sinirini bastıran ise çocukluğumun içimde estirmeye başladığı rüzgarlardı. Fırtınaya dönüşebilecek rüzgarlar. Onun da bazı sınırları vardı.

"Ben sevgiline birkaç günlük arkadaşlık yapan, güzelce eğlendiren, takılan biricik yatak arkadaşı kızılıyım. Ve emin ol bu halinden daha iyi zamanlarına tanık-"

İçimde esen rüzgarlar durdu. Her şey sustu. Kesilen müzik sesini dolduran ben oldum. Daha doğrusu çocukluğum. Korkularım silinirken gülüşümü kimse beklemiyordu. Ben bile. Çocukluğum izinsiz bir biçimde kontrolü eline alırken rüzgarın bir fırtına ile geleceğini biliyordum. Kızılın bakışları bana dönerken bu halim işte onu germişti. Sözleri yarım kalırken ben kimseye bakamıyordum. Gülüşüm son bulurken gülümsemem geçmedi. Kolumda hissettiğim el ise Bulut'undu.

"Çisem."

Bana tedirginlikle dokunduğunu sesinden hissetmiştim. Bedenim ise ondan uzaklaşarak bir adım attı. Doğruca kızıla doğru. O silahı iki eliyle tuttuğunda gözleri bendeydi. Bu halim herkesi korkutan şeydi işte. Beni bile. Çünkü kontrol edemeyeceğimi biliyordum. Bir elim sargılı olan elimi buldu. Onun gözleri oraya kayarken mırıldandım.

"Biz de tanışmadık."

Gözleri gözlerimi bulurken bandajın birisini elimden çıkardım. Yaralı tenime değen soğuk havayı hissettim. Bandajı yere atarken bir adım daha attım. Elim ise diğer elimi buldu. Onu da sessizce çıkartırken topuklumun üstünde bir adım daha attım. Korkmalılardı benden.

"Kaçak."

Sinirli gelen o ses beni uyarıyordu. Gülümsemem büyüdü. Artık Kaçak yoktu. Çocukluğum vardı. Çocukluğum... Bir adım daha attığında net bir biçimde konuştum.

"Sürpriz!"

Sesim neşeyle çıkarken gözlerimde gördüğü her neyse o beden korkuyordu.

"Çiso!"

Gülüşüm büyüdü. Lakin düşünmeden çözdüğüm bandajın altında kalan kanlı elimi uzattım. Neşeyle konuştum. Korkutucu bir neşe.

"Ben de Çisem'in yıllardan beri olan, her canı yandığında bana sarıldığı, deliliğin zirvesini yaşadığı biricik çocukluğuyum!"

Bağırışımın ardından tüm sesler kesilirken gördüğüm korku bana zevk veren tek şeydi. Topuklum ile ona doğru bir adım daha attığımda aramızda mesafe kalmamıştı. Lakin durmadım ve bir adım daha attığımda topuklum ayakkabısını buldu. Düşünmeden bastığımda acısını gördüm. Benim gülüşüm ise büyüdü. Ona doğru yaklaştım.

"Ve yanlış bilgi, sen sadece yanımda dolaşan götünü kaldırdığım bir iletişim kaynağıydın." Gülümsemem büyürken o korkuyu gördüm. Onu o gün ne hale getirdiğimi biliyordu. "Şimdi ise hattını kesiyorum kızılım."

Tanışmak için uzattığım elim yumruk olurken hiç düşünmeden tırnaklarımı yaralarıma geçirdim. Canım yanarken ise içimde yanan ateşi iki elinin de silahta olmasının verdiği rahatlık ile son gücüm ile yüzüne yumruk attım. O anlık olarak bunu beklemezken silahın yönü siyahlarımdan çekildiği gibi bana döndü. Adımları geriye gitmeye çalıştı lakin bastığım ayakkabısı bunu izin vermezken tek elinin silahtan ayrılmasını fırsat bilerek silaha son gücümle vurdum. Elinden o da kayıp giderken bana şokla bakıyordu. Silah, kendisini en güzel taşıyan kişiye doğru gittiğinde ben topuklumu üzerinden çektim. Silahı düşünmeden Manyak yerden kaparken doğruca bize doğru adımladı. Gülümseyerek geriye çekildim. Buraya gelmesi en büyük aptallıktı. Eli vurduğum dudağından ayrılırken sinir ile kaldırmıştı ki bir kırılma sesi duydum. Gülerek arkamı döndüğümde son gördüğüm kızılın başına yaslanan silahtı. Yaşama şansını kendisi itip buraya gelmişti.

"Şimdi seni gerçekten kızıl yapacağız sikik."

Gülerek konuşan kişi Sarı'ydı. Hemen başına silah dayayıp elini kıran ise sinirini hissettiğim Manyak'tı. Benim şovum bu kadardı. Sıra onlardaydı. Gözlerim Bulut'u bulduğunda o doğruca bana bakıyordu. Tedirgindi. Sanırım böyle bir deli görmeyi beklemiyordu. Gözleri ise yüzümden kanattığım ellerimi buldu. Elimi iyice sıktığımda kanımın parmaklarımın arasında süzülüşünü hissettim. O bu yaptığım ile acı ile gözlerini kaçırırken bakamadı. Canı yanıyormuş gibiydi. Benim odağımı ise ondan çeken acıklı bir gülüş oldu. Gülme sesi büyürken adımlayan bedenim durdu.

"Çisem Kalen!"

Bedenim bu cesaret ile kasılırken o ses güldü. Kırık elinin acısına rağmen güldü.

"Silahın yönü bugün de bana dönemez!"

Duyduğum cümle ile gözlerim korku ile ona dönerken o gülen gözlerini silahı ona yaslayan kişiye çevirdi. Ağzının kenarından kan süzülürken daha da güldü.

"Sık." Ona doğru eğildiğinde Manyak'ın kasılan sırtını gördüm. Ayaz ise daha da güldü. "Sık ama Sait'in sağ kolunu öldüreceğini bilerek sık."

"Ne?"

Sarı şokla kalırken kaşlarım çatıldı. Ayaz ise daha da güldü.

"Kaça patlar sence bu sana Korlu?"

Siyahları göremezken gerilen yüz Sarı'ydı. O bile böyleyse o zaman siyahlar... Bedenim şok dalgası ile donarken Ayaz dediğinin ardından gözleri beni buldu. Gülümsemesi genişlerken göz kırptı.

"İletişim ağımdan sana bir haber vereyim Çisem Kalen."

Ona dönen silah daha da sıkı tutulurken sıkmaktan beyazlayan elini gördüm. Gözlerim tekrar kızılı bulduğunda ise o silahı hiç umursamadı. Bedenim duyduğu cümlenin ardından korkarken o bana tane tane söyledi.

"Sait Uluç seni bekliyor." Gözlerim duyduğum cümle ile kapanırken bedenimin sarsıldığını hissettim. "Sana kimsenin anlatmadığı tüm gerçekleri bizzat kendisi anlatacak."

Ellerimden akan kan arttı. Lakin ben acımı hissedemedim. Cümlelerin ardından ise tek bir çıt bile çıkmadı. Kızıl ise cümlelerini bitirdi.

"Her şeyi."

Anlatmaları için biçilen süre dolmuştu. Bize verilen süre bitmişti. Şimdi ise ortada kalan ben ve korkularımdı...

...

 

 

Loading...
0%