Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. Bölüm

@suwiiniz


"Bu ne Burak abi? Çocuk mu kandırıyorsun sen?"

Aras sinirle yerinden kalktığında hemen yanında olan Eren'i düşürecekti. Eren ise sanki bu haline alışmış gibi sadece derin bir nefes verdi ve asla yadırgamadı.

"Ne, en son bunu sevmiyor muydun sen?"

Eren, abisi ve yanında delirmiş Aras'ı umursamadan ayaklarını sarkıttığı yerde sallandırdı. Aras bağırırcasına arkasında konuşurken ise sıkılmıştı. Babası yine eve birilerini davet etmiş, evi işgal etmişti. Bu tarz davetlerin evde olması ona göre saçmalıktı. Dışarıdan bir yerden tutulsa da onlar evde bari otursalardı. Hava soğumuştu çünkü. Annesi Seher'in, zorla giydirmiş olduğu gömleğin yakasını açtı. Saat kaçtı ve bu insanlar ne zaman gideceklerdi?

"Söz vermiştin!"

Aras arkadan bağırdığında gözlerini kapattı. Aptal çocuk abisinin cidden alacağını düşünüyordu. Burak ise işin eğlencesindeydi.

"Alacağım tamam lan."

Burak gülerek konuşurken Eren en sonunda aralarına girdi.

"Bu sefer anlaşsa da bitse şu iş."

Burak'ın bakışları kardeşine döndü. O da Aras yüzünden ayaklanmıştı. Eren ise küçük iskelede hala oturur vaziyetteydi. Burak böyle zamanlarda gelene selam verir, sonra dışarıya çıkardı. Bu yüzden bu davetlerden pek şikayetçi değildi. Lakin Eren ve Aras için durum pek iç açıcı değildi. Dışarıya yaşları gereği bu saatte çıkmak yasaktı. Ve ikisi de en sonunda evde kafayı yiyordu. Şuan ki Aras misali.

"Anlaşacak gibiler."

Burak gülerek iskeleye oturdu. Aras hala konunun başka bir tarafındaydı. Eren abisine döndü. Babasının işiyle ilgili çoğu şeyi biliyordu.

"Emin misin?"

Burak kafasını olumlu anlamda salladı. Lakin yüzü gergindi. Aras ise en sonunda pes ederek oturdu.

"Ben anlaşmayacaklar diyorum."

Sırf Burak'a inat böyle demişti. Burak ise ciddi bir biçimde mırıldandı.

"İkinci yemekleri oldu bu. Anlaştılar bile bence. Ama..."

Sözü yarım kalırken Eren ayaklarını sarkıttığı yerden çekip abisine doğru yan bir biçimde döndü.

"Ama ne?"

Bilmiyorlardı üç çocuk da başlarına ne geleceğini. Burak ise bazı şeylerden hafif tırsmıştı.

"Adamı ben sevmedim."

Aras alaycı bir biçimde güldü.

"Kamer amcayla babam da senin sevip sevmemene bakacaktı."

Burak dalıp gitmişti. Eren ise abisine bakıyordu. Boşa şüphe etmezdi. Burak ise düşüncelerini birkaç saniye sonra açıkladı.

"Adam bir garip."

"Ne gibi?"

Burak başını kaldırdı ve Aras'a baktı.

"Annen, Asya teyze de fark etmiş."

Aras ve Eren hiç içeriye girmeden sıyrıldıkları için kimseden haberi yoktu.

"Neyi?"

Aras sorduğunda Burak derin bir nefes verdi.

"Bu Yasin'in iki çocuğu var, annen demeden önce fark etmemiştim ama..." Cümlenin devamını nasıl tamamlayacağını bilemedi. En sonunda ise aklına gelenleri söyleyiverdi. "Karısı zorla gülümsüyor gibiymiş, çocuklarına da adam öyle."

Eren babasının bu tarz işlerde her zaman aileyle tanıştığını bilirdi. Kamer ve Arda için ise bu bir uyarıydı iş yapacağı kişilere. Bu benim ailem derdi karşısındakine, dokunursa öleceğini anlamalıydı. Kendi ailesini de getirmeliydi ki iki taraf da tanımalı ve aileyi her hangi bir sonunda işe katmamalıydı. Elbette bunu yanlış anlayanlar da vardı. Yağmur gibi misal. Eren ise abisinin dediklerini umursamadı. Gözleri etrafta gezindi. Kimse umurunda değildi. Bu iş sadece olsundu. Çünkü davetlerden, tanışmalardan, yemeklerden bıkmıştı.

"Çocuklar kaç yaşında."

Aras soruyu sorarken öylesine sorduğu belliydi.

"Küçükler daha." Eren'in gözleri bir noktada durdu. "Erkek beş altı sanırım. Kız da..."

Burak cümlesini tamamlayamazken Eren baktığı yerden kendi içinde tamamladı. Mavi bir çift göz kapı aralığından doğruca kendilerine bakıyordu. Kız daha Eren'in siyah gözlerini fark etmemiş etrafı inceliyordu. Kahve, uzun saçları yüzüne dökülmüştü. Meraklı bir ifadeyle daha hiç görmediği yüzlere baktığı belliydi. Geleli birkaç saat olmuştu ama sadece Burak'ı görmüştü. Bembeyaz ten gece karanlığında Eren'in gözlerine yansırken mavilikler sonunda siyahlarla denkleşmişti. Eren kızı yavaşça süzdü. Abisinin dediklerinin aksine, küçük kız gayet iyi gözüküyordu. Eren gözlerini kızdan hiç ayırmazken Çisem yakalanmanın verdiği heyecan ile utangaç bir biçimde gülüp, şokla kalarak hızla çıkardığı kafasını geri içeri soktu. Eren bu harekete karşı istemsizce güldü. Bu kadar meraklı birisinin bu kadar utangaç olmasını beklemiyordu.

"Eren."

İsminin seslenilmesiyle gözleri kapı aralığından abisine döndü. Burak ise oğlanın baktığı yere bakıyordu. Neye güldüğünü anlamaya çalışıyordu.

"Neye gülüyorsun sen?"

Eren gözlerini tekrar kapı aralığına çevirdi. O bedenin kapının ardında olduğunu hala biliyormuş gibi mırıldandı.

"Hiç."

Burak ve Aras çocuğun bu halini anlamazken oğlan gözlerini ayırmadı. Onlar da baksa da bir şey göremediği için fazla umursamadılar.

"Delirdin mi lan sen?"

Eren takmadı. Aras da daha fazla uğraşamadı ve en başta ki konu olan Burak'a yöneldi. Eren'in ise saniyeler sonra beklediği oldu. Mavi gözler hala meraklı ama utangaç bir biçimde tekrar ortaya çıktı. Kapı aralığından baktığı ilk yer ise siyahlar oldu. Eren bu sefer hafif tebessüm etse de Çisem ikinci yakalanma ile bu sefer elleri yüzünü buldu ve kaçarcasına bedenini bu sefer hızla içeriye attı. Eren gittiğine emin olsa da güldü. Aras yine aptal aptal gülen Eren'e baksa da umurunda değildi oğlanın. Sıkılan bedeni yavaşça ayaklandı.

"Manyak mısın oğlum sen, neye gülüyorsun?"

Burak yine sorduğunda Eren mırıldandı.

"Acıktım, içeriye bakacağım."

İki oğlan da şokla kalırken Eren adımladı. Tüm sıkıntısı geçmişti. Davetlerden kaçan kişi bu sefer içeriye adımladı. Onlar birbirinden habersiz ilk kez Kaçak ve Manyak oldular o gün. Eren içeriye girdiğinde ise kızı elbette ki büyük salondaydı. Annesi olarak tahmin ettiği kişinin yanındaydı. Maviler siyahları tekrar gördüğünde daha da annesine yapıştı. Eren ise belli etmeden kızın bu haline içten içe yine güldü.

O gün ilk defa göz göze geldiler. Gelecekten habersiz güldüler. Lakin ikisi de bu anıyı asla hatırlayamadı. Silik geçmişte takılı kaldılar...

Kapattım gözlerimi. Duymak istemedim. Görmek istemedim. Algılamak, düşünmek istemiyordum. Hissetmek istemiyordum. Yaşayan bir ölü olmak istiyordum. Ya da duygusuz bir canavar. Yaptıklarından, yapacaklarından vicdanı sızlamayan bir duygusuz. Korkusuz bir canavar. Duygular aklın yolunu kesiyordu. Bunu bugün öğrenmiştim. Gözlerimi araladım. Karşımda bir hiçlik vardı. Sessizlik. Körlük. Sadece sinir. Karşımda bir ateş vardı. Giderek büyüyen. Çocukluğum öyle diyordu yani onlara. Her şeyi silip atan ama aklı hala kendinin sönmemesi ve büyümesi olan bir ateş. Siniri ile beni görmüyordu hala. Gözlerimi ondan çektim. Sanki dakikalar önce olan hiçbir şey yokmuş gibi. Herkes nasıl da susmuştu. Ben varım diyeydi bu suskunluk. Şuradan kalkıp bir adım atsam herkesin patlayacağını biliyordum. Güçlü durmuştum. Çocukluğum yine güçlü durmuştu. Halletmiştik. Ama canı yanan yine bizdik. Acıyla gözlerimi kapattım. Asıl sinirlenmesi gereken ben değil miydim? Her şey etrafımda dönerken asıl bağırması çağırması gereken ben değildim de onlar mıydı? Daha ne kadar duracaklardı? Saat gece yarısına geliyordu? Birkaç dakikamız daha vardı. Ben çocukluğuma da onlara da son saatlerimizi ayırmıştım. Lakin herkes susmuştu. Yalnızdım. Sait'in bize verdiği süre bugün dolmuştu. Benim de onlara verdiğim süre dolmak üzereydi.

 

İki Saat Önce

Sait. Sait Uluç. Benim ile mi görüşmek istiyordu? Kalbimde bir korku büyüdü. Her şey karmaşık bir hal almıştı. Karşımda ki ela gözler başından beri... Kızıl, Sait'in sağ kolu muydu? Sait her şeyi biliyor muydu? Bizimle kedinin fareyle oynadığı gibi öylece oynuyor muydu? Korkum büyüdü. Lakin çocukluğum beklemediğim bir biçimde fısıldadı.

"Şimdi ne olacak Çisem Kalen?"

Hemen yanımda konuşan bedene baktım. Kaşlarım çatıldı. Korkmuyor muydu? Babamdan, Sait'den, olacaklardan, olanlardan... Korkmaması imkansızdı. Mavilerde gördüm. Korkuyordu. Lakin belli etmiyordu. Acı bir biçimde gülümsedi. Yardım etsin istedim. Yardım etsin çünkü ne yapacağını biliyor gibiydi. Derin bir nefes verdi ve mırıldandı.

"Umarım bundan sonra kimi seçeceğini anlarsın."

Onu hissettiğimde korkumun geçiş anını hissettim. Kimi mi seçecektim? Tehdit etmemişti. Seçimi bana mı bırakmıştı? Çocukluğum mu? Gözlerim tekrardan kızılı buldu. Korkusuz bir biçimde. Aslında korkan bir korkusuz. Duygusuz taklidini güzel oynayan bir oyuncu. Kızılın hemen yanında karşımda olan bedeni gördüm. Ben korkarken o sinirliydi. Gerilen sırtı tam karşımda sinirini bana gösteriyordu. Gözlerine bakmama gerek yoktu. Silahı sıkmaktan beyazlayan tenini görebiliyordum. Ellerimi sıktığımı fark ettim o an. Yavaşça bıraktım. Çocukluğum izinsiz giriş yapmıştı. Ama halledeceğini biliyordum.

"Korlu."

Sarı tedirgin bir biçimde fısıldadı. Eğer Manyak o silahı şuan sıkarsa kötü şeyler olurdu. Sait'te eğer babam gibiyse özellikle. Onların adamlarına kimse dokunamazdı. Kimseye izin vermezlerdi. Sadece kendileri. Keyifleri eserse öldürebilirlerdi ama dokunulmazlardı. Karşımda ki adam her zaman düşünürken şuan sinirinden bunu yapabileceğini düşünmüyordum. Çocukluğumun ipleri eline alması lazımdı.

"Eren, sakin."

Bulut'ta arkamdan ona konuşurken kimseyi dinlemeyeceğine adım kadar emindim. Gözü görmüyordu. Kızıl ise bana bakıyordu. Hafifçe güldü.

"Sevgilini durdurmazsan başı belaya girecek."

Alayla konuşmasının güvencesi neydi? Görmüyor muydu o kabustan farksız gözleri. Namlu başına iyice yaslandı lakin bakmadı. Bakmamasının sebebi onun da rol mu oynamasıydı? Çünkü ben bile korkarken o siyahlardan şuan, onun korkmaması imkansızdı.

"Sıkamaz mıyım sence?"

Namlu alnına biraz daha baskı uyguladığında ela gözler siyahlara döndü sonunda. Bu işin sonu iş değildi. Çocukluğum düşünmüş olmalı ki beklemediğim bir biçimde elimi kaldırdım. Manyak beni göremezken kızılın gözleri doğruca bana kaydı. Lakin benim hedefim başkaydı. Sarı, Manyak'a doğru bir adım atmıştı ki gözleri eli havada olan beni buldu. Kaşları çatıldı. Elimle silahı işaret ettim elinde ki. Anlamaz gibi baktı. Silahı kesinlikle bana verme gibi bir niyeti yoktu lakin şansı da yoktu. Saniyeler içinde bunu anlamış olmalı ki silahı bana doğru attığında düşünmeden hava da yakaladım. Kızıl doğruca bize bakarken yavaşça sırıttım. Gözlerim tekrardan onu bulduğunda elbette ki duyduğunu biliyordum.

"Çisem."

Bulut arkamdan bana seslendiğinde siyahların ne yaptığımı anladığını biliyordum. Bana doğru dönen yönünden belliydi bu. Kızıl ise alayla tekrar güldü.

"Ne o, beni korumak için sevgiline silah mı tutacaksın?"

Alay ile konuşmasını yakasında olan el mecburen susturdu. Siyahlar bana anlamaz gibi baktığında silahı cidden ona kaldırmamı istemez gibiydi. Bırakmamı istiyordu. Öldürmek istiyordu. İşte ona da ben izin vermezdim. Silahı yavaşça kaldırdım. Kızıl daha da gülerken hafifçe güldüm. Birazdan sadece burada gülen ben olacaktım.

"Yanılıyorsun kızıl."

Yaptığım ile gülüşü son bulurken gülümsemem büyüdü.

"Kaçak!"

"Çisem!"

Silahın namlusunu başıma dayadım. Manyak tamamen bana dönse de silahın yönünü değiştiremedi. Ben ise zaferle tebessüm ettim. Çocukluğumun planını anlamıştım. Gülüşüm büyüdü.

"Silahın yönü bugün sana dönmeyecekti değil mi?"

Babamın sesi zihnimde çınladı. Bulut'un bana yaklaştığını hissettim. Ben ise silahın kabzasını açmaktan çekinmedim.

"Çisem."

Onun adımları da yarıda kalırken herkesin gözünde artık korku vardı. Kerim bana telaşla bakarken kimse de anlayamamıştı. Anlayamıyorlardı. Kendimi bu kadar basit bir biçimde öldürmeyeceğimi. Bir adım kızıla doğru adım attım.

"Peki ya ikimize dönerse Ayaz Kartal." Neşeli sorumla gerildi. "O zaman ne olur?"

Gülen yüzünden eser kalmazken başına yaslı silahtan artık korktuğunu gizleyemiyordu işte.

"Ne saçmalıyorsun sen?"

"Çiso."

Sarı'yı umursamadım. Deniz endişeyle sesini çıkartamıyordu. Benim ise tek hedefim soruyu soran kişideydi. Gülümsemem büyüdü. Ardından onlara doğru bir adım daha attım. Aramızda bir şey kalmamıştı. Manyak tek bir hareketiyle elimde ki silahı alabilirdi. Ama ateş edebileceğimden emin olmadığı için de buna kalkışamazdı. Ben ise ona daha fazla olanak sağlamak adına bir adım daha attım. Ardından ela gözlere çocukluğum mavilikleriyle baktım.

"Kimsenin anlamadığı ne biliyor musun?" Ellerinin yumruk oluşunu gördüm. "Yasin Kalen'in babam olması ve benim canım konusunda kendimden bile çok ona güvenmem."

Fısıltımı sadece üçümüz duyduk. Kaşları çatıldı. Siyahlara ise bakmadım. Bakarsam çocukluğum geriye düşerdi ve ona şuan ihtiyacım vardı. Gülümsedim ve kendi başıma dayadığım silahta parmağım tetiğe doğru gitti.

"Dur!"

Kızıl bağırdığında tebessüm ettim. İstediğimi almıştım. Neşeyle fısıldadım.

"Bak, Yasin Kalen'in sende ki gücü bu."

Pişmanlıkla gözlerini kapattı. Ben ise silahı başımdan uzaklaştırdım. Herkes bu yaptığım ile derin bir nefes verirken ise asıl golümü atmamıştım. Bir adım ondan uzaklaştım.

"Ayaz Kartal benim sevgilim."

Bu dediğimi kimse beklemezken siyahlara bakmadım. Silahı yere attım. Bir ses çıkarken ellerimden süzülen kanlar umurumda değildi. Ela gözler şokla gözlerini açtı.

"Ne?"

Hafifçe tebessüm ettim.

"Çok güzel bir ilişki yaşadık değil mi hayatım?"

"Çiso."

Sarı sözümü keserken kimse bunu beklemiyordu. Ben ise tebessüm ettim.

"Ama sonra Korlu geldi ve ben seni değil, onu seçtim." Gülüşüm büyüdü. "Maymun iştahlıyım ben, canım sıkılır zaten."

Kızıl bunu beklemezken en heyecanlı yere gelmiştim.

"Ve sen sinirine yenik düşüp bugün buraya geldin." Ellerim etrafı gösterdi. "Bulut Akay'ın davetini mahvettin."

"Çisem sen ne saçmalıyor-"

Kerim'in sözünü kestim. Kimse bölmemeliydi.

"Lakin tek bir hatan oldu." Kızıl ben hariç kimseye bakamıyordu. Tebessüm ettim ve üzgün bir tavır takındım. "Sait'in emrini çiğnedin."

"Ne?"

Anlamaz gibi yüzüme bakarken herkes bana odaklanmıştı. Ben ise tebessümü bozmadım.

"İlişkimiz işinin önüne geçti ve sinirini benden çıkartmak isteyip başıma silah dayadın bugün Ayaz Kartal."

Onun tüm yüzü buz keserken ben devam ettim. Tamamen anlaması için.

"Ve benim canım işin içine girdiğinde kimsenin canının bir önemi kalmaz. Daha yeni de gördük bunu."

Ayaz anladığı ile donuklaşırken ben derin bir nefes verdim.

"Korlu da beni korumak için mecburen seni vurmak zorunda kaldı."

Herkes dediklerimi anlarken çocukluğuma tekrar hayran kaldım. Zekiydi. Düşündüğümden çok daha zekiydi. Bu yaptığı ile Manyak'ın siniri geçecekti. Çünkü karşısında ki adam şuan aptal aptal gülemiyordu. Yüzünde korku vardı. Babam öldürmezdi, süründürürdü. Ve ben bunu çok iyi bilirdim. Sait ile anlaşması bile böyle olduğuna yemin edebilirdim. Sait beni öldüremezdi. Babamın eline bırakacaktı benden kurtulmak için. Derin bir nefes verdim.

"Tüm bu uydurduğum hikayeyi Sait'e yaşanmış gibi ayrıntıyla anlatacağıma emin olabilirsin."

Gözlerim en sonunda Manyak'ı buldu. Sinirini görebiliyordum hala. Lakin gözlerinde olan hayranlık duygusu onu öldürmeyeceğini gösteriyordu. Bir adım geriledim.

"Şimdi Korlu'nun insafına bağlı o kıymetli canın sevgilim."

 

Şimdiki Zaman

Çocukluğum hemen yanımdaydı. Gözümüz saate takılı kalmıştı. Bana bir seçenek sunmuştu. Tehdit etmemişti. Kendimin karar vermesini istemişti. Ve ben kararımı vermiştim. Son dakikalarıydı. Seçmeleri için onlara zaman sunmuştum. Karar vermeleri için az zamanları vardı. Kimseye bakmadım. Anlatın demedim. Onlar seçecekti aslında. Duygularımı göstermeme ya izin verecekler ya da beni çocukluğuma hapsedip duygulu bir duygusuz yapacaklardı. Kendi duygularımla daha fazla savaşmaya gücüm yoktu. Yanımda olmadıkları sürece. Duygularımı onlar olmadan kapatmak ise daha kolaydı. Çocukluğum rahatlıkla yapabiliyordu bunu. Çocukluğumla savaşmak duygulardan daha kolaydı. İnsanlardan daha kolaydı. Çünkü bendim. Kendimdim. Dakikalar sonra odada bir ses duyuldu. Adım sesleri bize doğru yaklaşırken yanımda durdu. Gözlerimi kaldırdım. Çekingen gözleri gördüm. Mert. Telefonumu uzattı. Derin bir nefes verdim ve telefonumu aldım. Konuşmadık. Sanki o da ilk defa ortamın kasvetinin farkındaydı. Telefonumu açtığımda ekranda ki yazıyla karşılaştım. Elli dokuz geçiyordu. Bir dakika. Altmış saniyeleri vardı. Belki daha az. Mert birkaç adım uzaklaştı. Ben ise o saniyelerde gözlerimi ilk defa sessizliğe kaldırdım dakikaların ardından. Ayaz'dan sonra herkes benim ardımdan buraya gelmiş, ama tek kelime edememişti. Yanımda Deniz vardı. İlk dakikalar kendisini inandırmak ve bana destek olmak adına elimi sıkı sıkı tutmuştu. Şimdi ise o da kendi düşüncelerindeydi. Kaan ortada yoktu. Neredeydi bilmiyordum. Erdem olaydan sonra odasına çekilmişti. Kerim'e baktım. Gözleri gözlerimdeydi. Ne yapılacağına o karar vermezdi. Biliyordum. Yukarıdan emir gelmediği sürece sessiz kalacaktı. Onun yanında Sarı vardı. Gözleri gözlerimdeydi. Ne kadardır beni izliyordu? Söylemek istediği belliydi. Bir diğer belli olan da çekindiği ve cesaret edemediğiydi. Gözlerimi ondan da çektim ve çaprazıma baktım. Bulut. Daveti mahvolmuştu. Ne yapacağını düşünür gibi asla sesi çıkmıyordu. Lakin gözlerinde olan o endişeyi görüyordum. Keşke benim derdim de işim olsaydı sadece. Para olsaydı. Yere odaklanmış gözlerini asla kaldırmıyordu. Sıktığı ellerine baktım. Gözlerim ise ondan ayrıldığına siyahları buldu. Ancak o da bana bakamadı. Hala sinirini hissediyordum. Ama ne bana ne de Ayaz'aydı o sinir. Kime olduğu belirsizdi. Bana bakmadı o gözler. Acıyla güldüm. Ardından telefonumu tekrar açtım. Verilen süre dolmuştu. Gözlerimin önünde saat bitmişti. Zamanları tükenmişti.

"Mert."

Sesim kısık çıkmıştı dakikaların ardından. Gözlerimi kapattım. Ümitlerim, umutlarım onların söylemesiydi. Korkumu sevdiklerimin, güvendiklerimin yanında yaşamaktı. Lakin onlar güçsüzdü. Ben tüm gücümü toplayıp yanlarında söylemeleri için dakikalardır beklerken tek bir kişi ağzını açmamıştı. Gözlerimi araladığımda tüm bakışların üzerimde olduğunu hissediyordum. Lakin bu sefer ben bakmadım. Çocukluğum haklıydı. Gözlerim yanımda oturan bedene kaydı. Hafifçe gülümsemişti. Ben yanındayım der gibi. Ben yardım ederim der gibi...

"Efendim Çisem Hanım."

Mert hızla bana doğru yaklaştığında zorlukla ayaklandım. Ellerim sızlıyordu. Kendi kanattığım ellerim. Gözlerim dolmamak için artık zor duruyordu.

"Kaçak."

Dakikaların ardından sesini duydum ama bakmadım. Verdiğim süre dolmuştu. Kararımı vermiştim. Bir adım Mert'e doğru adım attım. Topuklularım ayaklarımı sızlatıyordu. Manyak ayaklanacağında gözlerim onu buldu. En çok ona sinirliydim. Söylemek bu kadar zor olamazdı. Bana doğru bir adım attığında sinir ile konuştum.

"Sakın."

Bedeni dururken bunu beklemiyordu. Gözlerim hepsinde gezindi. Acıyla yutkundum.

"Hepinize yazıklar olsun."

Sarı gözlerini pişmanlıkla kapatırken son gördüğüm onun yüzü oldu. Mert'in koluna girdiğimde beni odama götürmesini rica ettim. Odadan çıkmadan önce son duyduğum ise Manyak'ın bana tekrar seslenmesi olmuştu. Odama çıktığımda Mert bana kıyafetlerimi çıkardı. Koltukta öylece oturdum o işlerini yaparken. Duşu ayarladığını hissettiğimde bedenimi koltuğa bıraktım. Çocukluğum ise yanımdaydı.

"Ellerinize de bir şey-"

"Gerek yok."

Yorgundum. Ama yapacaklarım için ayık olmam lazımdı. Gözlerimi kaldırdığımda fısıldadım.

"Bana tatlı bulur musun sadece?"

Mert hafifçe gülümsediğinde kafasını olumlu anlamda salladı. Kapıya yöneldiğinde ise mırıldandım.

"Herkes dağıldığında beni öyle çağırır mısın bir de?"


"Canımın çikolata çektiğini nereden bildin?"

Sessiz soruma karşın Mert ayakta gülerek cevapladı.

"Üzgün, yorgun, sinirli olduğunuzda çikolatalı, ağır şeyler yiyorsunuz. Canınız sıkıldığında her şeyden çeşit çeşit yiyorsunuz. Mutlu olduğunuzda da genellikle meyveli şeyler tercih ediyorsunuz."

Hafifçe bu dediğine güldüm. Aptal diyebilirdim, aptaldı da zaten ama kesinlikle iyi bir inceleyiciydi.

"Otursana."

Bu dediğimi beklemese de mutfak masasında karşıma çekinerek oturdu. Elleriyle parmaklarıyla oynadığında ben önüme koyduğu çikolatalı pastadan bir dilim daha yedim ve derin bir nefes verdim. Ardından konu olsun diye mırıldandım.

"Niye beni çekiyorsun ki? Kendi hayatını kurmak varken."

Gözlerim gözlerini buldu. Herkes odasına dağılmıştı. Saat biri geçmiş olmalıydı. Mert bunu beklemiyor olmalı ki durdu.

"Ne?"

Bir dilim daha yedim tatlıdan. Ardından alayla güldüm.

"Gençsin, aptalsın ama yakışıklısın, okul okuyabilirsin, kendi hayatını kurabilirsin..." Gözlerimi kaldırdım ve ona baktım. "Niye benim peşimden koşuyorsun?"

Para için olduğunu sanmıyordum. Duraksadı. Bunu sormamı beklemiyordu. Ben ise artık kimseden emin değildim. Kızıldan sonra. Merak ediyordum ayrıca. Bir süre durdu. Ardından gözleri gözlerimi buldu.

"Burada durmak istemiyorum. Yeni bir hayat için önce insanın kendisini toparlaması gerekiyor."

Ailesine olanı biliyordum. Anlamış gibi kafamı olumluca salladım. Tek anlamadığımı ise söylemekten çekinmedim.

"Benim yanımda hayatın daha beter olur. Bunu bu güne kadar fark etmedin mi?"

Gözleri gözlerimde gezindi. Beklemediğim ise kafasını olumsuzca sallamasıydı.

"Aksine, sizi örnek almak daha iyi geliyor."

Bunu beklemezken ağzıma götüreceğim tatlı havada asılı kaldı.

"Ne?"

Bana baktı ve derin bir nefes verdi.

"Güçlüsünüz. Aynı acıları yaşamış farklı insanlarız ama sizin farkınız güçlü duruşunuz. İstediğinizi yapmanız, almanız."

Havada asılı kalan tatlımı geri tabağa koydum. Bunu kesinlikle beklemiyordum. Beni kafasında çok farklı bir kişi olarak büyütmüştü. Boğazımı temizledim.

"Yanılıyorsun. Benim yerime daha iyi birisini örnek almalısın."

Başını olumsuzca salladı. İnat çıkmıştı iyi mi?

"Örnek alma değil bu. Hayranlık."

Mert'ten kesinlikle böyle bir şey beklemiyordum. O ise elini cebine kattı. Ardından tebessüm ederek çıkardığı şeyi masaya bıraktım. Bunu beklemezken tükürüğümün boğazıma kaçmasıyla öksürmeye başladım. Bunu... Nasıl lan? O ise güldü.

"Aptallık en büyük yanıltıcıdır Çisem Hanım."

Gözlerim şokla onu buldu. Tebessümümü büyüdü.

"Ve ben sizin beni Ayaz gibi görmenizi istemiyorum."

Yutkundum. Bunu şuan kesinlikle beklemiyordum. Mert... Hala anlayamıyordum.

"Sen, bunu nasıl..."

Düşündüğüm şey olmasındı. Çünkü eğer ki oysa. Oysa bu imkansızdı.

"Kerim Bey sadece size çok dikkatli. Lakin diğer kimse umurunda değil. Özellikle de ben."

Şuana kadar benim de umurumda değildi. Ama şimdi. Gülümsedi. Koyduğu anahtarı önüme itekledi.

"Size olan hayranlığımı bozmayın Çisem Hanım. Gidin sadece..."

Elimde tuttuğum anahtarın metali gece karanlığında gözlerime yansıyordu. Çocukluğumu hissettim. Mert. Güvenmeli miydim? Hayır. Ama... Bunu beklemiyordum. Aptallığım en büyük yanıltıcıdır demişti. Haklıydı. Belki silah tutamazdı, insan öldüremezdi, korkaktı ama her şeyi yapabileceğini görmüştüm. Çocukluğum gülümsedi.

"Hayranlarımın olmasını seviyorum."

Ona sinir ile döndüm. Onun ise umurunda değildi. Planımızı en başından beri hazırlamıştı zaten. İkimizin de beklemediği kısım bu planın bu kadar hızlı işlemesi olmuştu. Mert işimizi öyle bir kolaylaştırmıştı ki anlatamazdım. Derin bir nefes verdim.

"Hadi yapalım şu işi."

Çocukluğum dünden hazır olduğu için benim yerime anahtarı yerine yerleştirdi. Beklemeden ise hızla çevirdi. Bu anilik ile içimi kaplayan endişeyi ise kendisi bedenime girerek bastırdı. Ses gece karanlığında dağılırken beklemedik. Kapı kolunu tuttuğumuz gibi açtık. Küçük odada olan gece lambası etrafa loş bir ortam katarken hızla ayaklanan o kişiyi gördüm. Kapıyı geri kapattığımda her ihtimale karşı geri kilitledim.

"Çisem."

Telaşa karışık korku vardı yüzünde. Beni beklemediği belliydi. Ben de onun yüzünü böyle beklemiyordum. Berbat bir haldeydi.

"Senin burada ne iş-"

Yükselen sesine karşın sinir ile ona doğru adım attım.

"Biraz daha bağırırsan kafanı kökten çıkartırlar. Sessiz ol."

O bunu beklemezken uzanmış olduğu yatağa baktım. Kan vardı. Hemen yanında ise yardım çantası. Kendisi hala yaralarıyla uğraşıyordu anlaşılan.

"Sen, niye geldin?"

Aptal sorusuyla yerimde oyalandım. Manyak yine onu böyle bırakmıştı. Öldürseydi başıma gerçekten dert olurdu. Şuan ise işime yarayacaktı. Derin bir nefes verdim ve yatağı gösterdim.

"Otur, konuşacağız."

Sesimi bilerek kısık tutuyordu. Yüzünde olan yaralara rağmen alayla güldü.

"Yok ya, başıma dert almayacağım. Defol git."

Ellerimi sıktım. Yine kanayacağını biliyordum ama umurumda değildi. Dert almayacakmış. Benim başıma dert açarken iyiydi ama. Yatağı gösterdim.

"Eğer oturmazsan bütün eve ayağa diker iki tur daha dövdürtürüm seni."

Sinirlendiğini hissettim. Ela gözler beklemediğim bir biçimde üzerime doğru adımladı.

"Ne sanıyorsun sen? Buradan kurtulamayacağımı falan mı?"

Bana doğru yaklaştığında geriledim. Niye geliyordu bu? Alaycı bir tavırla güldü. Buraya gelirken benden korkmasını bekliyordum açıkçası. Kaşlarım çatıldı. Adımları bedenimin hemen önünde dursa da o durmadı. Bana doğru eğildi. Gerilemek istemiyordum.

"Yasin Kalen'e güvenin gözlerimi yaşarttı Çisem Kalen. Ama bil ki benim de Sait Uluç'a güvenim tam."

Alaycı bir biçimde güldü. Gözleri ise gözlerimden ayrıldığında üzerime biraz daha eğildi. Mecburen gerilediğimde gülüşü büyüdü. Kendime deli diyordum ama bu da benden farksız değildi. Lakin altta kalmadım.

"Birilerine güvenmek yerine direkt kendimize güvensek nasıl olur?"

Bu dediğim ile gülüşü donuklaşırken bedenimi süzdü. Ardından onaylarmışçasına kafasını salladı ne düşündüyse birkaç saniyede. Ardından benim açtığım boşluğu yine adımıyla kapattı.

"O zaman, o zaman kötü şeyler olabilir Kalen."

Gözleri bedenimi tararken ne kastettiğini anlamıştım. Ancak çocukluğum uslu durmadı. Bu işten zevk alıyordu. Ben bir adım daha gittiğimde bedenim duvara çarptı. Bu iş giderek kötüleşiyordu çünkü çocukluğum da kaşınmaya başlamıştı olduğu yerden. Ela gözler ise mesafeyi düşünmek istemez gibi bir adım daha attı. Kendimi öldürecektim şimdi. Niye geliyordu bu?

"Ne?"

Fısıltıma karşılık o da bu sefer fısıldadı.

"Anlattığın o mükemmel hikayeyi diyorum. Bence gerçekleştirsek fena olmaz."

Ben kendi içimde kafayı yiyeceğim için çocukluğum benim yerime devraldı. Hafifçe güldüm. Ardından beklemediğim bir biçimde elim gömleğini kavradığı gibi onun bedenini kendime çektim. O da bunu benden beklemese de bu yaptığıma sırıttı. Çocukluğum ise sonunda beklediğim şeyi yaptı.

"O hikayenin sonunda kötü kötü şeyler olabilir ama dediğin gibi."

Bana doğru eğildi. Aramızda milimler vardı ve bu tiksindirici bir hal almıştı.

"Ne gibi?"

Nefesi yüzüme çarparken kızıl saçları yüzüne dökülmüştü. Gömleğini parmaklarım daha sıkı kavradı. Ardından çocukluğumun gülümsemesi büyüdü. Diğer elimi de kaldırmam ile çekinmeden o soğuk metali boğazına yasladım. Hissettiği ile gülen yüzü donuklaşırken anlaması için gözlerinin en içine baktım.

"Eğer ki bana bir daha bu kadar yaklaşmaya kalkarsan..." Bıçağı hemen çenesinin altına getirdim ve baskı uygulamaktan çekinmedim. "Düşüncelerinin aksine seni farklı bir şekilde mahvederim."

Tuttuğum gömlekti ki bedenini sertçe ittirdim. Bedeni bedenimden uzaklaşırken kaldırdığım bıçağı geri cebime götürdüm. Şükürler olsun ki çocukluğum doğru yolu bulmuştu. Lakin beklemediğim kızılın dudağını dişlemesiydi. Gözleri ise rahat durmayarak yine beni süzdü.

"Bu hareketlerine daha da yükseldiğimi söylemiş miydim?"

Ben şokla kalırken o alaycı bir biçimde güldü. Lakin yarası acımış olmalı ki eli dudağının kenarında ki yarayı buldu.

"Delirdin mi lan sen?"

İstemsizce bu soruyu sorduğumda gözleri yine gözlerimi buldu. Elini dudağından çektiğinde derin bir nefes verdi.

"Akıllı olan bir insan zaten bu işleri yapmaz. Bu yüzden evet. İkimiz de delinin önde gideniyiz."

Gerçekten de deliydi. Bana sırtını döndüğünde yatağa ilerledi. Bulduğu pamuğu dudağına bastığında gözlerini kapattı. Ben ne için gelmiştim de biz bu konulara gelmiştik? Sinir ile soludum. Manyak bunu biraz daha dövüp yatalak hale getirmeliydi. Ellerim başımı buldu. Çok gerilmiştim.

"Söylemediler değil mi?"

Gözlerim onu bulduğunda hafifçe güldü. Canı acısa da gülüyordu delirmiş yaratık. Yutkundum. Konu ağırdı. Ben ise onun yanında bunları konuşmayacaktım.

"Ben soracağım sen cevaplayacaksın."

Anlamış gibi kafa salladı. Lakin bu halime gülüyordu. Beni ciddiye almadığı her halinden belliydi.

"Gebertirim seni gerçekten, gülmesene."

Sinir ile bağırmamaya çalışarak konuştuğumda daha da güldü. Ardından hızla kendini düzeltti ve pamuğu bir kenara atıp eliyle ağzına fermuar çekiyormuş gibi yaptı. Ben nasıl bir deliyle yalnız kalmıştım. Umursamamaya çalışıp kendi delirmişimi ona saldım. Çocukluğum mırıldandı.

"Sait beni neden çağırıyor?"

Gözleri gözlerimdeydi. Bir süre düşündü.

"Söylememişler."

Fısıldadığında bedenini yatağa bıraktı. Ardından bana acırmışçasına baktı. Yutkundum. Böyle birisinin bana acıması koyuyordu işte. Gözlerimi kaçırdım. Lakin çocukluğum susmadı.

"Sait beni neden çağırıyor demiş-"

"Seni kendilerine zorla sevdirmişler farkında değilsin."

Gözlerim bu sefer sinirle onu buldu. Ne diyordu bu?

"Saçmalama. Şimdi benim soruma cevap-"

"Saçmalama mı?" Alayla yine güldü. "Konuyu kapatmaya çalışmandan belli. Kendi içinde sevmiyorsun bile."

Gözlerimi gözlerine diktim. Çocukluğum alayla güldü.

"Bitti mi mükemmel tahminlerin?"

Derin bir nefes verdi ve kafasını olumsuzca salladı. Sinir ile soludum. Bitirir sansam da bitirmedi.

"Yalan mı? Baksana kendine. Ya da bana. İkimiz pek de birbirimizden farksız değiliz." Kaşlarım çatıldı. O ise eliyle kendisini gösterdi. "Sence ben kendimden başka birisini sevebilir miyim bu hayatta? Ya da sen?"

Bu dediği ile istemsizce gülmeye başladım. Sait'in neden sağ kolunu anlayabiliyordum. Her yolu deniyordu ve şaşmıyordu. Önce fiziksel olarak denemişti. Ters tepince psikolojiye geçmişti. Sıradakini merak ediyordum.

"Biz tamamen farklıyız."

Hafifçe güldü.

"Emin misin?"

Başımı salladığımda düşünmeden üzerine doğru ilerledim. Sabrım kalmamıştı. Cebimden bıçağı çıkardığım gibi yakasını kavradım. Bedenini sertçe yatağa yatırdığımda bıçağı göğüs hizasına dayadım. Ardından yüzüne doğru eğildim.

"Sen dolambaçlı yollarda gezer durursun ben ise direkt istediğimi alırım."

Gözleri gözlerimi süzerken bu sefer rol yoktu. Dedikleri çünkü gerçekten dokunmuştu. Göğsünde olan bıçağı koluna doğru sürttüğümde rol sandı yine ve güldü.

"Konuş şimdi."

"Sana bu hareketler sonucu yükseliyor-"

Yaptığım ile acıyla inleyeceğinde elim ağzını buldu ve gülümsedim. Elime sıcak kan gelirken sesi elimin arasında sıkıştı. Gözleri acıyla kapanırken eli bıçağı tutmuş, diğer kolunu kaldıramıyordu. Ona doğru eğildim ve fısıldadım.

"Eğer beni biraz daha zorlarsan ben de fazlasıyla yükselip kolunu kökten keserim. Anladın mı beni?"

Bana bir şey yapamayacağını ikimiz de biliyorduk. Şuan tek yapabildiği bileğimi acıdan sıkmaktı. Gözlerini araladığında dolmuş olduğunu gördüm. Dişlerini sıktı. Elimi ağzından yavaşça çektiğimde nefes nefeseydi. Hassas bir noktaya saplamıştım bıçağı. Acıyla yutkundu.

"Ne biliyorsan anlat."

Gözleri gözlerimi tararken beklemediğim o anda oldu. Karşımda gözleri acıdan dolarken gülümsedi. Dişlerini gösterircesine gülümsediğinde kaşlarım çatıldı. Bileğimi tutan eli gevşerken beni daha da şoka sokan o şey baş parmağıyla tenimi okşaması oldu. Şokla ona baktım.

"Beni fazla hafife alıyorsun, biliyorsun değil mi?"

Başını kaldırıp yüzünü yüzüme yaklaştırarak konuşmasıyla tiksindim. Ancak çocukluğum tüm her şeyi eline aldı. En çok severdi o böyle kişiler ile uğraşmayı. İnsanlar basitçe konuştuğunda eğlenemezdi. Boşta kalan elim bir gözünden akan yaşa gitti ve sakince sildi. O bu hareketim ile daha da gülerken kaldırdığı başında olan elim yavaşça dudaklarını buldu. Gülümsemem büyüdü.

"Sen de beni hiç tanımıyorsun, biliyorsun değil mi?"

Sözlerimin hemen ardından bıçağı sertçe çevirdiğimde göz bebekleri büyüdü. Dudaklarında olan parmaklarım tekrar sesini bastırdığında yüzümü yüzünden uzaklaştırdım. Acıyla bağırdığında bu sefer altımda çırpında. Bileğimi kırarcasına sıktı. Lakin tüm gücümle bedenini olabildiğince tuttum. Oyun mu istiyordu? Seve seve oynardım. Sıcak kanı elime vururken bir damarı parçaladığımı anlamış oldum. Fazla kanamıştı. Kan kokusu burnuma geldiğinde o dakikalar sonra bağırışını bitirdi. Fazla acırdı. Bıçak en acıtandı. Bu yüzden hep ilk tercihim olurdu. Eli bileğimi hala son gücüyle sıkarken acısını böyle azalttığını anladım. Ama benim canım acıyordu. Çarşafa bastığım yüzünden elimi çektim. Nefesi yapış yapış yapmıştı. Tiksinerek onun üstüne sildim.

"Zaten söyleyeceksin ama uğraştırıyorsun. Keyfin bilir, uğraşırım. Sen ise bana hiçbir şey yapamazsın."

Dediklerimin ardından konuşamadığında bileğimi tutan elini tuttum. Sertçe kendimden çektiğimde bırakmak istemedi. Lakin bıçağın hareket etmesiyle mecburen bırakmak zorunda kaldı. Acıyla yüzünü buruşturdu. Beyaz teni kıpkırmızı olmuştu. Derin bir nefes verdim.

"Şimdi konuşmazsan bıçağı çıkartırım, sonra sen yine gülersin başka bir yerine girer. Kanaman artar, tek kolla sarmak zor olur. Kısaca şimdi konuşman en iyisi."

Gözleri gözlerimi bulduğunda acıyla nefes verdi. Gözlerinden acıdan dolayı yaşlar akıyordu. Ama neler yapabileceğimi görmüştü. Ben ise daha fazlasını sundum.

"Ya da canım sıkılır, öldürürüm seni. Sait'ten kurtulursun sayemde."

Şuana kadar anladığım şeyin öleceği ihtimalinin onun en büyük korkusu olduğuydu. Kafasını yan bir biçimde yatağa bastırdı. Acıyı azaltmak ister gibi çırpındı. Elimin altından kanı akıp gidiyordu öylece. Fazla zamanı yoktu. Ağzını açtığında ilk başta konuşamadı. Tekrar kapatmak oldu. Bekledim. O ise fazla beklemeyeceğimi biliyormuş gibi saniyeler sonra konuştu.

"Yarın. Yarına uçak biletin var. Baban geleceğini biliyor." Acıyla yutkundu ve gözlerimi kapattı. "Ama Sait sadece ikinizin olacağı bir yer ayarladı. Baban. Baban yok. Ama her hareketinden haberdar olacak."

Cümleleri yarım yamalakken durdum. Babam yoksa Sait benimle ne konuşacaktı?

"Beni neden çağırıyor?"

"Bilmi-"

Bıçağı bastırdığımda acıyla inledi. Bilmiyorum diyemezdi.

"Gerçekten bilmiyorum. Söylemez."

Baskıyı azalttığımda babamın olmayacak olması içimi biraz olsun rahatlatmıştı. Anlayamadığım hala Sait'in benimle ne konuşacak olmasıydı. Ne konuşabilirdi eğer babam olmayacaksa? Beni babam olmadan tehdit edemeyeceğini bilmiyor olamazdı. Tehdit değildi. Uyarı olabilir miydi? Yoksa direkt ölecek miydim? Bu da imkansızdı. Babam izin vermezdi. Ama ya babamın da haberi yoksa.

"Beni öldürmez değil mi?"

Fısıltımın ardından acıya karışık resmen gülmeye başladı. Lakin acı fazla basmış olmalı ki gülüşü kısa sürdü.

"Öldürecek olsa şuan altında bu halde durur muyum sence?"

Gözlerine baktım. Emindim ki şuan tek bir hareketle beni öldürebilirdi. Acısına rağmen yine o lanet başını kaldırıp bana yaklaştı. Hafifçe tebessüm etti.

"Bu uslu, uysal halime fazla alışma ama tamam mı?"

Gözleri yine arsızca dolaşmaya başladığında karşımda ki deliden korkmamış değildim. Bıçağı düşünmeden çıkardığımda gözlerini kapattı. Gülüşü son bulurken dudaklarını ses çıkarmamak adına birbirine bastırdı. Bıçakta kalan kanı ben sakince üstüne sürdüm. Beyaz gömleği kendi kanına bulanırken derin bir nefes verdim. Söylese söylerdi. Ya da asla söylemezdi. Bunca yaptığım şeyden sonra gülebiliyorsa kim bilir daha nelere katlanmıştı ki bu ona göre bir hiçti. Sıkıntıyla soludum.

"Alışmam. Kapışalım bir ara."

Üzerinden kalkmak için ayaklanmıştım ki beklemediğimi yaptı. Belimden tutmasıyla beni kendisine çekmesiyle vücudum doğruca üstüne düşerken şokla kaldım. O ise gülerek yüzüme baktı. Boşta olan kolu belimde dolanırken beynim durdu anlık.

"Ben tek kolla da yaramazlık yaparım. Bu ara da olabil-"

Tepemizde olan ve direkt uzanabileceğim şeyi gördüğüm gibi düşünmedim. Elim etil alkolü bulduğu gibi acımadan yarasına döktüm. Bu çok yakardı. Beklediğim gibi de oldu. Kolumu ağzına yaslasam da sesi bütün odayı doldurdu. Belimde olan eli kemiğimi kıracak sandım o an. Kolumu ısırdığına emindim. Su toplayacağına da. Ama umurumda olan o değildi. Derin bir nefes verdim. Sesi dakikalar sonra kesildiğinde gözlerini kapatmıştı. Kolum sızlıyordu. Canın hala yandığını ise artık kırılmak üzere olduğuna emin olduğum kemiğimden biliyordum. Derin bir nefes verdim.

"Önce sağlına güzelce kavuş, sana yardımcı da oldum bak. Sonra kapışırız güzelce."

Kendi gülebilirdi. Lakin bir insan vücudu bu kadar acıya dayanamazdı. Kolumu ağzından çektiğimde bedenimi zorlukla ondan kurtardım. Kolum pis sızlıyordu. Yumruk olan elleri, kolu berbat bir haldeydi. Ses çıkarmamak için resmen direnmiştim. Ve çıkabilecek en yüksek ses de çıkmıştı sayesinde. Beni zorlama dedikçe zorlamıştı. Derin bir nefes verdim ve bıçağı cebime geri kattım. Kendime çeki düzen vereceğimde yatakta acıyla kıvranan bedeni umursamamaya çalışarak arkamı döndüm. Artık gitmeliydim.

"Sabah, kahvaltın gelene kadar kanamadan ölmezsen sorun olmaz."

Bir adım atmıştım ki acıya karışık o sesi işittim.

"Çisem."

Adımı sesiyle durmak iğrenmeme neden olsa da mecburen arkamı döndüm. Eli hala yandığına emin olduğum kolunu sıkıca tutuyordu. Gözlerini araladığında fısıldayabildi.

"Gitmek ile kalmak arasındaysan, kendin için arkana bakmadan gitmelisin."

Kaşlarım çatıldı. O ise susmadı.

"Adını bile bilmediğin, yalan dolu bu yerden seni tek kurtarıp gerçeğe kavuşturacak kişi Sait'ten başkası değil." Gözlerini kapattı. Bayılacak gibiydi. "Bazen kötü diye anlattıkları kişi sana asıl kötünün onlar olduğunu gösterebilir." Kaşlarım çatıldı. Ne saçmalıyordu? "Sait seni herkesten koruyabilir. Zıtlaşmak yerine anlaşmayı dene."

Sesi giderek kısıklaşırken sıktığı parmaklarının gevşediğini gördüm. Zorlukla yutkundum. Önüme dönmüştüm ki tekrar güçlükle mırıldandı.

"Saat üçte gelecekler. Kapı..."

Sesi giderken bedenimin düşecek gibi olduğunu fark ettim. Duvardan tutundum. Derin bir nefes verdim. Ben ne yapacaktım? Gidecek miydim? Onların anlatmasını beklemeyecek, acı bir biçimde tüm her şeyi bir yabancıdan mı dinleyecektim? Çocukluğum Ayaz'ı tamamlarmışçasına fısıldadı.

"Belki de yanılıyoruz. Asıl yabancı onlar..."

2 Saat Sonra

Eren Korlu

Gecenin soğuğunda içimi soğutmaya çalıştım. Saatlerdir bir boka yaradığı yoktu. Ne yapacaktık lan? Ne yapacaktım? Sakinleşmek adına gözlerimi kapattım. Kaçak. Kaçak lazımdı bana. Yüzüme bakmamıştı. Canını acıttığımın farkındaydım. Söyleyeceğime güvenerek korkusunu bastırmış, yetmemiş beni da sakinleştirmişti. O anki ona karşı hayranlığım tarif edilemezdi. Çocukluğu dediği kişinin kendisi olduğunu acilen fark etmesi gerekiyordu. Kerim'in ne yapmaya çalıştığını anlamıştım. Bir haftadır hiç bir halt yemediler sanıyordum. Onlar ise çocukluğunu kendisi olduğunu anlatmaya çalışmışlardı. İki kişilik farklı şeyler hissederse o günkü tipini sikeceğim psikoloğun dediği gibi, onu tamamen kaybedebilirdik. Kerim bunun farkındaydı. Gözlerimi araladım. Çisem Kalen. Çocuk Çisem Kalen. Kesinlikle hayallerimin dışında bir çocukluğu vardı. Emin olduğum tek şey mavi büyük gözler ve beyaz teniydi. Saçları uzun mu kısa mıydı? İçimden bir his yine uzun diyordu. Ama tam tersi kısa da olabilirdi. Hayallerimde ise şimdi ki halinden çok farklıydı. Elbiseli bir kız çocuğu gibi düşlüyordum onu. Kaçak onu her ne kadar korkunç biri gibi anlatsa da benim gözümde çok masum bir kız çocuğu vardı. Düşüncelerimle bile sinirim yatıştığının farkındaydım. Gözlerim yıldızlarda gezindi. Hava soğuktu ama açıktı. Bulut yoktu. Eskiden yağmur yağsın diye yalvardığım anları düşündüm. Her şey bir anda altüst olmuştu. Şimdi sorsalar bana... O gün için bir dilek hakkım olsa eskiden düşünmeden yağmur yağsın derdim. Ama şimdi... Emin olamıyordum. Kaçak sağlamıştı bunu. Sıkıntıyla soludum. Ben ise ona bir şey yapamıyordum. Gözlerim evi buldu. Üst kat karanlıktı. Uyumadığına ise emindim. Tek bir işaret verse düşünmeyecektim. Elim kolum bağlıydı. Bana tek bir kez söyleyelim dese şimdi bile durmazdım. Yanına giderdim. Uyandırır gerekirse anlatırdım her şeyi. Korkacaktı. İnanmayacaktı. Ama bunu benim yanımda yapsındı. Bir başkasının yanında dizleri yere değemezdi. Her zaman dik tuttuğu başını bir başkasının karşısında indirirse bu benim suçum olurdu. Kerim. Kerim'in gözünün içine bakmıştım. Söyleyelim diye. Bize söylememiz için Kaçak müddet sunmuşken biz öylece sus-

Duyduğum çıtırtı ile düşüncelerim yarım kaldı. Uzandığım yerden başımı kaldırdım. Bahçede gözlerim dolaştı. Dal kırılması gibi bir sesti. Bedenim gerilirken evin korumasına güvenim tamdı. Ama bir şey olmaz diyemez-

Gördüğüm ile şokla kaldım.

"Kaçak."

Ağacın dalına basmış kişi gerçekten o muydu? İnanamayarak baktım. İyi de Mert bana uyuyor demişti. Mavi gözleri etrafa baktığında hızla kafamı eğdim. Uzandığım için beni görememiş olmalıydı. Ne halt ediyordu gece gece? Başımı tekrardan kaldırdığımda bedenini geçmemesi için konulan duvardan diğer tarafa attı. Düşünmeden hızla kalktım. Kaçak lütfen düşündüğüm şeyi yapmamış ol. Adımlarım hızla onun atladığı o yere doğru ilerledi. Yüksekti de. Bir de ecelini sikip atacağım Kerim malı diyordu ki kontrolüm altına. Görüyordum şuan. Onun gibi alçakta olan dala bastım. Ne yapıyordu? Başına bir iş almış olamazdı değil mi? Güvenlikten ötürü kapıdan çıkamazdı. Ellerim duvarı bulduğunda atlayacaktım ki geri eğildim. Gözleri hala etrafı kontrol ediyordu. Cebinden telefon çıkardığında beni delirtecekti. Saate bakmış olmalı ki geri koydu ve adımlamaya başladı. Beklemeden ben de atladım. Lütfen hala eve gelmemiş olan Kaan ile buluşsundu. Kaan'ın da ne bok yediği belirsizdi. Ve eğer o bok bizim işe sıçrarsa ağzıma sıçardı. Ki büyük ihtimal sıçacaktı. Kaçak'a demesin bana dilediğini yapabilirdi. Onun uzaklaşmasıyla ben de atladığımda hala ne yaptığımızı bilmiyordum. Gece gece yine o güzelim aklına ne gelmişti de ona uyuyordu. Dikkatle takip ettiğimde arka kapıya ilerlediğimizi anladım. Güvenlik kamerasından kaçmak için mi dışarıdan gidiyorduk? Adımları hızlı hızlı giderken köşeyi döndü. Adımlarım hızlandı. Köşeyi döneceğimde ise adımlarımı duraksatan karşı binanın duvarlarının arkasına benim gibi gizlenmiş bedendi. Kaan Vural. Kaşlarım çatıldı. Kaçak'ı izliyordu. Benim gibi. Onunla buluşmayacaksa... Kiminle? Başımı zorlukla saptığı yöne doğru çevirdim. Ellerim yumruk olurken en istemediğim şey başıma gelmişti. Acıyla yutkundum. Zamanım bitmişti.

...

Çisem Kalen

Adımlarım hızla siyah araca doğru ilerledi. Çok düşünmüştüm. Kimsenin bana bir şey söyleyeceği yoktu. Bugün görmüştüm bunu. Ayaz tek bu konuda haklıydı. Ellerim yumruk oldu. Korku yoktu. Çocukluğum vardı. En fazla ne olabilirdi? En fazla babamın eline bırakılırdım. Ve bundan korkmuyordum. Deli gibi korksam da korkmamam gerekiyordu. Korkamazdım. Kendimin intikamını korkarak alamazdım. Tehdit edebilirdi. Başka bir şey olmazdı. Yapamazdı. Babam izin vermezdi. Çünkü benimle uğraşabilecek tek kişi oydu ona göre. Derin bir nefes verdim. Siyah araca birkaç adım kalmıştı. Ne olacaksa olacaktı. Beklemiştim. Hiçbir şey olmamıştı. Artık beni, bizi kimse tutamazdı. Benden sakladıkları her şeyi öğrenecektim. Günlerdir sabrediyordum. Erteliyordum. Korkumu bastırıyordum. Ama öğrendiğim bir şey vardı. Korkuyu ne kadar bastırırsan bir o kadar da korkusuz oluyordun. Korkmaktan o kadar bıkıyordun ki kendi korkun diğer her şeyden daha korkunç geliyordu. Bu yüzden bugün ilk korkusuz korkaklığımı gerçekleştirmiştim. Bir adım attım. Siyah aracın kapısı açıldı. Derin bir nefes verdim. Hadi bakalım Çisem Kalen. Göster gücünü. Düşünmedim. Adımlarım hızlandı. Bedenimi gözlerimi kaldırmadan aracın içerisine kattım. Kapı ardımdan kapanırken beklemediğim o yüz gözlerime bakıyordu. Beni beklemiyor olmalı ki kaşlarını kaldırdı.

"Kimleri görüyorum böyle."

Arabada gözlerimi gezdirdim. Çocukluğum benim yerime konuştu. Anlaşılan o bu yüzü görmeyi tahmin etmişti.

"Ayaz gelmemi söyledi."

Hafifçe güldü kız. Masal. Kesinlikle onu görmeyi beklemiyordum ama çocukluğum asla yadırgamadı. Aslında haklıydı da. Ayaz ile ortadan kaybolan bir diğer kişi karşımda ki kadındı.

"Anlaşılan kendisine ulaşamıyoruz."

Hafifçe onun gibi ben de güldüm. Lakin burada fazla kalmak istemiyordum. Mert beni idare edeceğini söylese de ona da ne kadar güvenebilirdim açıkçası belirsizdi.

"Ölmedi merak etme."

Kafasını anlıyormuş gibi salladı ve yanında olan çantaya uzandı. Önde şoför vardı. Arkada o. Eğer o çantadan silahı çıkartıp beni öldürürse asla şaşırmazdım. Bedenim gerildi. O ise mırıldandı.

"Ölmüş olsa sen de burada olmazdın zaten. Anladığım kadarıyla Sait'e gidiyoruz."

Kaşlarımı kaldırdım.

"Beni siz götürürseniz hiç fena olmaz."

Bu cümleme karşın çantanın içinden bir zarf çıkardı ve hafifçe güldü.

"Yaralı kuşumu buradan çıkarmam lazım. Üzgünüm. Yarın sabah saat on birde uçağın var. Sen gidince onu almam lazım."

Ayaz. Ayaz'dan bahsediyordu. Zarfı bana uzattı.

"Kendinin gitmesi gerekecek. Yapabilir misin?"

Derin bir nefes verdim. Kimseye haber vermeden bu evden çıkmam imkansızdı. Peşimde sürekli dolanacaklardı. Gözlerimi kaldırdım.

"Sait'le buluşmam kaçta?"

Hafifçe güldü.

"Akşam altı." Zarfa uzanacağımda beklemediğim bir biçimde zarfı kaydırdı. İki tane kağıt parçasını gördüğümde kaşlarım çatıldı. "Olur da yakalanırsan sabah on bir uçuşunu göster ve bir de olan ikinci uçağa yetiş. Özel uçağa alacağız zaten seni. Kısaca arkadaş getirebilirsin yanında."

Kimi kastettiğini anladığımda başımı salladım ve zarfları aldım. Bırakmadı. Tekrar ona baktığımda bana doğru eğildi. Giydiği şık elbise gözümde oluşan eski Masal'ı asla yansıtmıyordu. Saçları her zamankinden daha şıktı. Güzel oyun oynamıştı. Beni güzel kandırmışlardı.

"Sait'e karşın o aklınla oyun oynamaya kalkma. Sen zararlı çıkarsın."

Hafifçe tebessüm ettim. Çocukluğum ise fazla gaza geldi.

"Sen de benden üstünmüşsün gibi bir role kapılmışsın." Hızla zarfları elinden çektim. Bunu beklemiyordu. "Çok kaptırma kendini. Seni zararlı çıkartırım."

Yüzü düşerken hafifçe tebessüm ettim.

"Fakir kız rolünü daha güzel oynuyordun şekerim. Bu gitmemiş."

Ağzını açacağında dinlemeden kapıyı açtığım gibi çıktım. İnsan ben zenginim diye şu saatte kürk giymezdi ya. Rezillik. Hele... Daha fazla arkamda ki rezilliği düşünemedim. İki zarfı da belime sıkıştırdım. Ona rezil diyordum ama kendim de farksız değildim. Şimdi maymun gibi yine duvar tırmanacaktım. Harika. Hızlı adımlarla indiğim yere doğru yürüdüm. Köşeyi dönmüştüm ki beklemediğim oldu. Ağzımdan bir çığlık kaçacağında elleri ağzımı buldu. Bedenim duvarla arasına sıkışırken sinirle üzerime eğildi.

"Ne halt ediyorsun sen benden habersiz?"

Sinirli ses ile gözlerimi kapattım. Hızla bedenini ittirdim. Ona gerçekten sinirliydim.

"Asıl sen neredesin?"

Kaşları çatıldı. Çekmesiyle dağılan saçlarımı toparladım ve kendime çeki düzen verdim.

"Çise-"

"Kaan!" Sesimi kısmaya çalıştım. Saatlerdir yoktu ve gece yarısı karşıma geçmiş hesap soruyordu. Sinirim geçerken sesim hüzünle çıktı. "Ya sana ihtiyacım olduğu her an yok oluyorsun."

Sinirle gerilen yüzü duraksadı. Ben ise fısıldadım.

"Ayaz evde, haberin var mı?" Bunu beklemiyordu. Ben ise durmadım. Ona doğru bir adım attım. "Sait beni yanına çağırıyor."

"Ne?"

Yüzü duyduklarıyla tekrar gerilirken ben derin bir nefes verdim. Sakin kalmalıydım. Zorlukla konuştum

"Kaan, tek bir olaya takılı kalmayı o kadar çok isterdim ki ama olmuyor. Sürekli bir şey çıkıyor. Ben de yoruldum. Ama yanımda ol sadece. Sinirlenip çekip gitme. Gecenin bir yarısı her şeyden habersizken karşıma geçip hesap sorma. Çünlü ben de ne yaptığımın farkında değilim."

Sesim kısıldığında bunu beklemiyordu. Bana doğru bir adım attı. Ben ise onu beklemeden sarıldım. Buna ihtiyacım vardı çünkü. Bir süre durdu. Güvendiğim tek kişiydi. Benden bir şeyler gizlemeyeceğine emin olduğum tek kişi oydu. Derin bir nefes verdi.

"Özür dilerim."

Gözlerimi kapattım. Bir süre, özellik de bugün böyle biraz durmaya ihtiyacım vardı. Lakin beklemediğim o cümleleri kurdu.

"Ama sinirlendiğim için gitmedim."

Başımı yavaşça kaldırdığımda ona anlamayarak baktım. Sıkıntıyla yüzüme baktı.

"Ne?"

Elleri belimden düştüğünde gözlerini kaçırdı. Kaşlarım çatıldı. Bir şeyler oluyordu. Kaan elini cebinine kattığında beni korkutan o şeyi çıkardı. Ellerim ondan gördüğüm ile ayrılırken fısıldadı.

"Sait sadece seninle sınırlı kalmayacak sanırım. Deniz ve bana."

Gözlerim kapandığında zarfın içinde ne olduğu bariz belliydi. Arkamızda kalan siyah arabaya döndüm. Sanki bunu biliyormuş gibi gözlerim onlara dönünce araç yavaşça hareket etti. Sadece benimle kalmayacaklardı. Zorlukla yutkundum. Ben ne yapacaktım?

Derin bir nefes verdim. Odama doğru koridorda adımladım. Kaan ile saat ilerlediği için mecburen vedalaşmıştık. Olan biteni anlatmıştım. Gideceğimi söylediğimde kızmasını beklemiştim. Aksine destek olmuştu. Haklıydı da aslında. Görüyordum. Karşımda o da bıkmıştı. İkimiz de saklanan bu sırlardan, gizemden bıkmıştık. Rahat bir nefes alamasak bile bitsin, o rahat nefes için kendimiz savaşalım istiyorduk. Gizli kapalı kapıların ardında başkaları değil. Ayrıca onda bir tuhaflık da vardı. Buna emindim. Odama doğru döndüm. Kapıyı açtığımda beni karanlık karşıladı. Işığı açtığımda kapıyı kapattım. İsteğim birkaç saat kafamı dinlemek-

Korkuyla yerimde sıçradığımda elim ses çıkarmamak için ağzımı buldu. Siyahlar dik bir biçimde bana bakıyordu. Koltuğumda oturmuş gözleri beni inceliyordu. İyi de Mert oyalayacaktı. Durumu korumaya çalışarak mırıldandım.

"Manyak." Elim ağzımdan göğsüme gittiğinde korkudan atan kalbimi sakinleştirmek istedim. "Gece gece ne yapıyorsun? Aklımı çıkardın."

Neden hala ayaktaydı? Zorlukla yutkundum. Yüzü hala gergindi. Takım elbisesini çıkarmış, saçlarını yıkamıştı. Koltuktan kalktığında bana cevap vermedi. Kapıya doğru yaslandım. Lanet bıçaktan yine şöminede kurtulmuştum ama o zarflar hala belimdeydi. Ayrıca üzerimdekilerle hiç uyumadığım da anlaşılırdı. Kısaca Mert uyuyor dese bile şuan bana inanmazdı. Yalan bulmam lazımdı.

"Seni bekliyorum."

Soğuk sesiyle bana doğru adımladı. Bugün üstüme kimse gelmemeliydi. Hele Ayaz'dan sonra. Çocukluğumu basıyorlardı öyle olunca. Kalbim aynı hızla devam ederken ritmine, o bir adım daha yaklaştı.

"Beni mi?"

Kafasını olumluca salladığında gözleri bedenimde gezindi. Bir şey aradığı belliydi. Ne arıyordu?

"Seni. Mert uyuyor demişti."

Yutkundum. Acilen bir şey bulmam lazımdı. Elim saçlarıma doğru gittiğinde mırıldandım.

"Uyuyacaktım. Uyku tutmayınca..." Acilen en boktan odayı bulmam lazımdı. "Uyuyamayınca bodruma indim."

Kaşları yukarı kalktı. Harika. En güzel yeri bulmuştum. İnanmadığı belliydi. Ama ne yapsaydım? Onun da uyumadığı belliydi ve herhangi bir odada olabilirdi.

"Bodruma."

İnanmaz gibi fısıldadığında kafamı olumlu anlamda salladım hızla.

"Spor eşyaları var orada. Gece gece sinirimi atmak istedim. Sonra aklıma orası..."

Elini kapıya yasladığında üzerime doğru eğildi. Boylarımız eşitlediğinde yüzü yüzüme yakındı. Yakınlık ile sesim kısılırken devamını getiremedim. Çocukluğum neredeydi ya benim? Zorlukla yutkundum.

"Bodrumdaydım ben."

Gözleri gözlerimde dolaşırken inanmadığı her halinden belliydi. Derin bir nefes verdi.

"Her ihtimali düşünüyorsun Kalen." Bunu beklemiyordum. O ise yutkundu. "Her ihtimali ince ince düşünüyorsun ama tek bir aksilikte çok belli ediyorsun. Kalen'ler gibi."

Çocukluğumu sözlerinin ardından tekrardan hissettiğimde dediklerini beklemiyordum. Hafifçe güldüm ve konuya çocukluğum dahil olmadan kapatmaya çalıştım.

"Genlerden olsa gere-"

Diğer taraftan çıkacağımda kolu yine bana engel oldu. Onunla kapı arasına sıkıştığımda acilen düşünmem gerekiyordu. Çocukluğum bu işe dahil olmamalıydı. Ama biliyordum ki beni babama benzetmesi onu sinirlendirecek en büyük şeydi.

"Ben de bodrumdaydım."

Gözlerim şokla ona dönerken hafifçe gülümsedi.

"Duvardan falan atladım, ağaca çıktım, yürüyüş." Duyduklarım ile gözlerimi kapattım. O ise biraz daha bana yaklaştı. "Güzel aktivite değil mi?"

Çocukluğumu mecburen bıraktım. Çünkü buradan sonra en iyi yalan söyleyebilecek kişi oydu. Ne yapacaksa yapacaktı. Gözlerimi araladığımda siyahlar çok yakındı. Çocukluğumun baskınlığı azalsa da olabildiğince izin verdim.

"Ben, şey."

Gülümsemesi büyüdü.

"Sen, ney?"

Bir şey yapmam lazımdı. Acilen bir şey bulmam lazımdı. Aptal gibi iki kişiye yakalanmış olamazdım. Ama yakalanmıştım işte. Çocukluğum ise aklına gelen ile hafifçe gülümsedi.

"Fazla eminsin."

Kendi sesim değişirken çocukluğumun ne bok yiyeceği hakkında en ufak fikrim yoktu. Manyak bunu beklemiyor olmalı ki kaşlarını kaldırdı ve gülüşü büyüdü.

"Neyden?"

Benim de yüzüm gülümsediğinde kendime inanamıyordum. Çocukluğum ise durmadı.

"Planımın aksiliğe uğradığına."

Kaşları çatılsa da karşımda oldukça keyifliydi. Hala bana inanmadığı belliydi. Ben ise çocukluğumun peşinden öylece gittim.

"Bu da planımın bir parçasıysa ne yapacaksın Eren Korlu? Kalen'im sonuçta ben. Ne yapacağım belli olma-"

Sesimi dudakları keserken bedenim dondu. Kokusu ciğerlerime doldu. Kalbim hızlanırken ne yapacağımı bilemedim. Gerileyemezken elim duvardan destek almak istedi. Sonuç ise daha da kötü oldu. Yanlışlıkla ışığı kapattığımda sıcak teni tenimdeydi. Karanlık olması ise beni daha da zor bir duruma sokmuştu. Çocukluğum kendi yerine öylece çekilirken benden ayrıldı. Lakin asla uzaklaşmadı. Kapıda olan eli aşağıya doğru indiğinde nefesimi tuttum. Zarflar belimdeydi. Gözlerimi kapattım. Nefesi tenime değerken fısıldadı.

"Seni kaçtığın o yerden böyle çıkartacağım."

Eli belime gideceğinde zorlukla kolunu tuttum. Kalbim çok hızlıydı.

"Manyak."

"Çocukluğun ile senin aranda ki farkı anlayabiliyorum Kaçak." Tuttuğum kolunu umursamadan belime doğru ilerledi. "Ve benden ona kaçtığın sürece seni kendine getirmekten asla çekinmem."

Kapıda olan bir diğer eli de ayrıldığında kazağıma uzanmıştı ki ben zorlukla tekrar çocukluğuma sığınmak istedim. Yapamam sanıyordum ki o beklediğimden de hızlı bir biçimde geldi. Kaldırmış olduğu kazağımı hızla boşta olan elimle indirdim. Derin bir nefes verdiğimde yutkundum. Bileğini sıkıca tuttum. Bunu beklemiyordu. Ama ben de artık sessiz kalmayacaktım. Her seferinde bana yaklaşarak beni susturamayacaktı.

"Yapamayacağım."

Bunu beklemezken ben elini kendimden uzaklaştırdım. Bileğini bıraktığımda elim hızla ilk zarfı buldu. Göremeyeceğini bilerek kazağımı kaldırdığım gibi zarfı aldım. Nereye koyduğumu görmüştü. Ama kaç tane koyduğumu gördüğünü sanmıyordum. Zarfı çıkardığım gibi kazağımı geri kapattım.

"Ne?"

O sessizce fısıldadığında gerildiğini hissedebiliyordum. Derin bir nefes çektim içime. Karanlık iyiydi. Onu göremezsem iyiydi. O ise bu sefer beni görmek ister gibi ışığı yakan kişi oldu. Ben ise gözlerine bakamadım. Hızla beni arasına aldığı yerden çıktığımda zarfı sıkıca tuttum.

"Suskunluğuna güvensem de daha fazla dayanamayacağım."

Gözlerim yüzünü bulduğunda çocukluğum beni tamamen devraldı. Bunu beklemiyordu. Bu kadar çabuk beklemiyordu en azından. Bana göre ise çabuk falan değildi. Ciğerlerime hava yetmiyor gibiydi. Sıkıntıyla soludum.

"Ya bana şimdi her şeyi anlatırsın, ya da yarın uçağa biner ve olan biteni Sait'ten dinlerim."

Siyahlar bana inanmaz gibi bakarken ben de bu kararlılığıma inanamıyordum. İnanmak istemiyordu. Gerçekten gidebileceğime inanmak istemiyordu. Siyahlarda belliydi bu. Eli yüzünü bulduğunda gözleri gözlerimden çekildi. Salonda olduğu gibi yine yüzüme bakamadı. Söylemeyecekti. Sinirden güldüm.

"Bana engel olmaya çalışma. Yoruldum çünkü belirsizlikten."

Dediklerimden sonra gözleri gözlerimi buldu. Kaşları çatılmıştı. Bana doğru yaklaştığında gerildiğini anlamıştım. Neden?

"Onun yanına indin değil mi?"

Anlamazken o bana bir adım daha attı. Ardından sinirine karışık güldü. Elleri saçlarını bulduğunda karşımda delirmiş gibiydi.

"Başka bir ihtimal yok." Gözleri gözlerimi bulduğunda ellerini saçlarından geri çekti. Yumruk oluşunu izledim. "Kaçak. Sen..."

Sesi azaldığında neyi anladığını o an anladım. Ayaz'ı kastediyordu. Yutkundum. Lakin çekinmeyecektim. İnmiştim. Gözleri tekrardan aklına ne geldiyse bedenimde dolaştı. Bana doğru yaklaştı.

"Bir şey yaptı mı?"

Gerileyeceğimde elimden tuttuğu gibi zarfı bir kenara attı. Beni kendince hızla kontrol ettiğinde sinir ile konuştum.

"Man-"

"Dokundu mu?"

Kasılan çenesinden sinirlendiğini görebiliyordum. Ama çocukluğum da ondan farksız değildi. Elimi sinir ile elinden kurtardım. Gözleri ellerimize giderken dayanamayarak konuştum.

"Konuyu değiştirme. Bir kere de bana açık ol."

Gözleri gördüğü ile kararırken nereye baktığına baktım. Elimi kaldırdığımda ilk başta gözüme yansıyan tırnak izlerim oldu. Beter bir hal-

Gördüğüm ile duraksadım. Bileğim kızarmıştı. Acıyla benim bileğimi sıkmıştı değil mi? Elime bir ten değdiğinde gözlerimi kapattım.

"Dokundu..."

Sesi fısıltıyla çıktığında gözlerimi kapattım. Parmaklarını bileğimin hemen aşağısında hissettiğimde elimi indirdim. Konu değişmemeliydi. En önemli şey buyken hem de. Gözlerimi araladığımda karşımda ki kişi tanıdık değildi. Eli havada kalmış hala bileğime bakıyordu. Yüzü ise silahı tuttuğu o andan farksız değildi. O zamana gidebilse, olacakları bilse bile bir an tereddüt etmeden kafasına sıkar gibiydi. Eli yumruk olurken ne düşündüyse kafasını salladı. Ben ise daha fazla sessizliğe dayanamadım.

"Manyak, sadece anlat-"

Bir anda arkasını döndüğünde sözüm yarım kaldı. Kapıyı son gücüyle açtığında ne olduğuna anlam veremiyordum. Nereye gidiyordu? Beynime kanımın sonunda ulaşmasıyla aklım çalıştı. Ayaz. Manyak. Kalbim olacaklarla hızlanırken onun arkasından ben de gece karanlığında hızla ilerledim.

"Manyak!"

Adımları durmazken ne olacağını kestiremiyordum. Ama iyi şeyler olmayacağı kesindi.

"Manyak."

Kimseyi uyandırmamaya çalışarak ilerledim. Önüne geçmem lazımdı ama öküz gibi yürüyordu. Pardon, resmen uçuyordu. Ayaz'ın bulunduğu odaya az bir şey kala zorlukla önüne geçtim.

"Manya-"

"Kaçak, anahtarı ver."

Adımları durduğunda bana bakıyordu. Lakin vermemde pek umurunda olacak gibi değildi. Kırabilirdi.

"Bak ben gerekeni yap-"

"Kaçak. Anahtarı ver."

Gözlerimi kapattım. Sakin olmalı ve düşünmeliydim. Zaten içeride olan vatandaşın az bir canı kalmıştı onu da şuan bu deli manyak alabilirdi. Ve kesinlikle ölmemeliydi. Yutkundum.

"Manyak. Kendinde değilsin."

Beni daha fazla dinlemediğinde sinirleniyordum. İleriye doğru bir adım atacağında ellerim göğsünü buldu. Derhal kendine gelip durmalıydı. Elleri ellerimin üstüne geldiğinde çekilmemi söylüyordu resmen. Ama hayır. Çekilmeyecektim. Kapı resmen dibimizdeydi.

"Kaçak."

"Ya abartmasana! Bir şeyim yok!"

"Kaçak!"

"Kendinde olmadığının farkında mı-"

İçeriden bir gürültü geldiğinde ikimizin itiş kakışması anlık olarak durdu. Gözlerim doğruca ardımda kalan kapıya kayarken istemsizce içimi bir korku kapladı.

"Ne oldu?"

Avaz avaz çıkan sesim kısıklaşırken ellerimi tutan elleri bu sefer ittirmedi. Bir kırılma sesi daha geldiğinde bu sefer karşımda ki bedene yaklaşan ben oldum. Masa mı düşmüştü?

"Manyak."

Siyahlara döndüğümde sıkıntıyla içeriye bakıyordu. Kendisine bir şey yapma ihtimali var mıydı? Hayır. Yapamazdı. Çünkü...

Aklıma gelen ile yaslandığım bedenden hızla ayrıldım.

"Ayaz!"

Bağırdığımda kapıya bu sefer adımlayan bendim. Bıçaklamıştım lan adamı! Dayanırdı değil mi?

"Kaçak."

Elim cebime giderken bir yandan kapıya vuruyordum.

"Ayaz!"

Ölemezdi. İdare etmiş olmalıydı. Sait ona daha beterini yapmış olmalıydı. Bu kadar ile ölmüş olamazdı. Anahtarı bulduğumda kapıya sokamadım. Elim ayağım birbirine girmişti. Benim elimden Manyak anahtarı aldığında bu halim onu da korkutmuştu. Beni daha da korkutan Ayaz'ın ses vermemesiydi. Çok mu büyük yaralamıştım? Kapıyı açtığımızda Manyak benden önce içeri girerken adımları duraksadı. Kendimi zorlukla içeriye kattığımda gözlerim ilk olarak kana bulanmış olan yatağı gördü. Ellerimi sıkıca sıkarken devrilmiş olan masayı gördüm. Kırılan da su bardağıydı hemen yanında olan. Gözlerim hemen devrilen masanın yanında yatan o bedeni bulduğunda dengemin sarsıldığını hissettim. Kısacık bir andı ama ben öldü sandım ve öldüm. Gözlerim ise sonunda yüzünü bulduğunda derin bir nefes verdim. Bir eli kolunu tutuyordu.

"Ayaz."

Zorlukla ona doğru adımladığımda bedeni bembeyaz kesilmişti.

"Ne oluyor lan?"

Sarı'nın sesi koridordan gelirken ben umursamadan yere hemen yanına çöktüm. Ağzını açmaya çalışsa da konuşamadı. Gözlerim yarasını buldu. Kendisi sarmaya çalışmıştı. Lakin becerememişti. Hala ise kan akıtıyordu. Çok abartmıştım. Çok çok abartmıştım. Gözlerine baktığımda elalar bana bakıyordu. Çok kötüydü. Gözlerim hızla Manyak'ı buldu. Elleri hala yumruktu.

"Yardım et."

Sesime karşın gözleri beni bulurken kımıldamadı.

"Manyak."

Odaya giren bedeni hissetsem de gözlerim siyahlardan ayrılmadı. Yutkunduğunda gerildim. Ardından anlamış bir biçimde başımı salladım. Geri önüme döndüğümde Ayaz yarasına olabildiğince bastırıyordu. Sıkıntıyla soludum.

"İnat etmesen bu halde değildik."

Hafifçe gülmeye çalıştığında inanamadım.

"Hay ananı avradını. Ne oldu lan?"

Sarı yanımı gelirken ben Ayaz'ın koluna uzanan eline uzandım. Yüzümü buruşturdum. Çok kan kaybetmişti. Elini yarasından çektiğimde yumruk olan elimi açtım ve bandajla sarmaya çalıştığı yere hızla elimi bastırdım. Acıyla yüzünü buruşturdu. Sarı'ya döndüm.

"Kerim'i uyandır. Çabuk. Ve Manyak'ı derhal çıkar buradan. Yoksa o yaşatmak yerine öldürecek."

Sarı son kez Ayaz'a baktığında derin bir nefes verdi. Manyak'ın sözlerimi duyduğunu biliyordum. Elime sıcak kan değerken gözlerimi kapattım. Sarı yanımdan saniyeler sonra kalktığında o soğuk sesi işittim.

"Gitmiyorum bir yere."

Sarı ikimizin arasında kalırken sinirle soludum. Nasıl böyle bir yarayla sabaha kadar dayanmasını bekleyebilmiştim ki? Çok sinirlendirmişti. Yarasına sinirle daha da bastırdım. Acıyla inlediğinde ise bağırdım.

"Git Kerim'i uyandır!"

Sarı sinirim ile odadan çıkarken başka bir ses duydum.

"Gece gece ne..."

Gözlerim gelen kişiye döndüğünde Bulut olduğunu gördüm. Uykulu gözleri fal taşı gibi açılmış bize bakıyordu. Ayaz'ın elini elimde hissettiğimde Bulut'tan gözlerimi mecburen çektim. Yüzüne baktığımda hala gülmeye çalışıyordu. Sıkıntıyla soludum.

"Güldüğün için seni deştim böyle ve sen hala gülüyorsun."

Her yerine bulaştırdığı kanına rağmen güldü. Canı acıyor olmalı ki yine bileğimi sıktı.

"Sen mi yaptın?"

Bulut arkamızdan şaşkın şaşkın konuşurken delirecektim. Niye bana bir kişi olsun yardım etmiyordu? Niye sadece ben, bu kızılı yaşatmaya çalışıyordum acaba? Resmen isyan edip bırakacaktım şimdi.

"Bulut git bir şeyler bul. Birini çağır. Bir şey yapın!"

İsyankarca bağırdığımda arkamı döndüm. Gördüğüm görüntü ise Manyak'ın çatık kaşlarla bize bakmasıydı. Şuan cidden ne düşünüyordu da sikeceğim o kaşları çatık olabiliyordu? Benden daha gergin olamazdı. Ama gergindi! Bulut yanıma çöktüğünde diz kapakları doğruca kan olurken umursamadı ve Ayaz'ın beceremediği sargıyı eline aldı.

"Dikiş atılmalı, sarmayalım."

"Dikiş atılıncaya kadar kan kaybından ölmesinden iyidir."

Bembeyaz olan yüze baktım. İki elimden birini kaldırdığımda kanlı elim yüzünü buldu. Yanıyordu.

"Kerim sağlık ekibini gönderdiyse sıçtık."

Her zaman benim için tuttuğu bir ekip vardı. Bundan emindim. Yaralımı onlar temizlemişti. Hafifçe güldü Ayaz malı. Ardından kısık sesle mırıldandı. Konuşmayı sonunda başarmıştı.

"Normalde... Normalde dayanırdım."

Dediğine karşın kaşlarım çatılırken iki kelimede nefes nefese kalmıştı. Ama hala gülüyordu. Eli bileğimi sıktığında canım acıdı lakin belli etmemeye çalıştım. Bulut bandajı yaranın kenarlarına bastırdığında acıyla buruşturdu yüzünü. Hafifçe güldüm. Sinirimi gülerek bastırmazsam ben de delirecektim şimdi.

"Ne oldu da dayanamadın acaba?"

Bıçağı çevirmesem iyi olurdu. İçeriye Kerim koşarak girdiğinde nefes nefeseydi. Hemen arkasından gelen kişi ise Sarı'dı. Bize doğru gelen sinirli bedeni durduran da o oldu zaten.

"Korlu kıskançlık yapmanın hiç sırası değil ya siktir git ya da dur köşende, yemin ediyorum elimden bir kaza çıkar."

Manyak'ı zorlukla yine köşeye ittirirken Ayaz yine bileğimi sıktığında ona döndüm. Halimiz rezillikti. Gerçekten rezillikti. Bıçakladığım kişiyi yaşatmaya çalışıyordum. Kerim hemen yanıma çöktüğünde kollarını sıvadı.

"Yine ne yaptın?"

Ben ona dönmezken Ayaz hafifçe güldü. Ardından saniyeler önce sorduğum soruya yeni cevap verdi.

"Bayılmışım, o yüzden."

Bayılmış mı? Bu yaraya mı? Aklıma son olanlar geldiğinde neden bayıldığını anlamış oldum. Gözlerimi pişmanlıkla kapatırken Kerim yanımda güldü.

"Sen bu kadara bayılıyorsan Çisem'in yanında yaşaman zor."

Acıyla inlediğinde hala gülüyordu. Gözlerime bakarak. Bayılmasının sebebi de bendim. Harika. Acıdan beyin kendini kapatmış olmalıydı. O sırada da elbette ki yaraya basınç uygulayamamış kan kaybetmişti. Uyandığında ise sonu böyleydi. Ne kadar da akıllıydım öyle. Muhteşemdim anasını satayım ki. Sinirle yutkundum ve iyice baskı yaptım. O yüzünü buruştururken ise utana sıkıla mırıldandım.

"Benim yüzümden bayılmış olabilir."

Kerim elimi hızla kaldırdığında kanlı elim yaradan ayrıldı. Bana bakarken ise yaraya kendisi tampon yaptı.

"Hiç şaşırmadım da, ne yaptın?"

Kanlı ellerime baktım. Oda tamamen kan kokuyordu ki ellerimin kokusunu alamıyordum. Gözlerim elalara kaydığında söylemem için gülüyordu resmen.

"Sen kaşınmasan dökmezdim açık yaraya hiçbir şey. Beni suçlayamazsın."

Dediklerimin ardından herkesin bana baktığını biliyordum. Kerim şokla bana baktı.

"Ne döktün, ne döktün?"

Gözlerimi kaçırdığımda zorlukla mırıldandım.

"Etil alkol."

Sarı ağzından bir şok nidası kaçırırken Kerim karşısında canavar varmış gibi bakıyordu resmen. Gözlerim geri Ayaz'a döndü. Keyifle sırıtıyordu it hala.

"Çisem delirdin mi sen?"

Kerim sinir ile konuştuğunda elalara baktım. Delirtmişti öküz. Yani o anda olsalar hepsi benden de beterini yapardı.

"Eğer ki o bileği biraz daha sıkarsa etili de alkolü de ona yedirir-"

"Korlu!"

Arkamı döndüğümde Sarı Manyak'ı zorlukla tutuyordu. Gözlerim hızla bileğime kaydığında Ayaz'ın hala tutmuş olduğunu gördüm. Bileğimi kurtarmaya çalıştığımda güldü. Lakin beklemediğim Bulut'un elimi elinden kurtarması olmuştu.

"Seni alkol bile kesmemiş gibi."

"Korlu!"

Sarı arkamızdan bağırırken önümde gülen hala kızıl vardı. Kerim bana kızmakla meşgulken de yanımda olan Bulut elindeki sargıları kızıla yedirtecekti. Biz şuan tam olarak ne yaşıyorduk ya? Kendime deli dediğim kadar vardı. Böyle bir ortamda normal kalmak imkansızdı. Dakikaların sonunda ben ya kan kokusundan ya da kendimden dolayı bayılacakken ise sonunda içeriye sağlık ekibim girdi. Canım ekibim. Onlara yer açmak için mecburen yerden kalktığımda ayakta duracak gücü kendimde bulamadım. Bana destek olarak Bulut koluma girerken derin bir nefes verdim. Ellerimden hala kan akıyordu. Kerim yerde yaraya baskı uygularken beni birkaç adım daha geriye götüren kişi yine Bulut oldu. Gözlerimi kapattım. Her şey çok karışıktı. Ne yapacağımı bile bilemezken sabah olmuştu. Kapı aralığından ne ara geldiklerini bilmediğim Kaan ve Erdem'i gördüm. Erdem bir an önce İstanbul'a dönmek istiyor gibiydi. Uykusuzluktan mahrum bir biçimde Ayaz'a bakıyordu. Kaan ise bana. Ne yapacağımı ona da söylememiştim. Bana bağlıydı. Deniz zaten nereye gidersek oradaydı. Bakışmamızı kesen önüme gelen Manyak oldu. Ellerimi nazik bir biçimde tuttuğunda sinirimi ondan çıkarmaktan asla çekilmedim.

"Sen bana dokunamazsın."

Ellerimi hızla ondan çektiğimde gözleri gözlerime hayretle baktı. Bunu beklemiyordu. Sarı yanımda bittiğinde derin bir nefes verdi.

"Ben bu danayı daha fazla tutmam Çiso. Ona göre konuş."

Hala sinirliydi karşımda utanmadan. Elleri havada kalmıştı. Bulut'un kolu kolumdaydı. Desteğim şuan oydu. O da benden destek alıyor gibiydi gerçi ama umurumda değildi.

"Ne demek dokun-"

"Çocuk musun sen?"

Ani sorum ile yüzü daha da gerildi. Gözüm bir yandan Ayaz'daydı. Bedenini yatağa kaldırmışlardı. Bir ton adını bilmediğim ekipman çıkmıştı. İğne yapıldığını gördüğümde gözlerim geri Manyak'ı buldu.

"Ne?"

Sesi hala sinirliydi. İkimiz de resmen birbirimizi yiyecektik. Hala ne diyordu bir de üstelik.

"Kıskançlığın zamanı mıydı?"

"Adam sana dokun-"

"Karşında ki adam şuan da ölü olabilirdi!"

Sesimi kısık tutamazken o sinirle gözlerini kapattı. Herkesin gözleri bizim üzerimizdeydi ama zerre beni alakadar etmiyorlardı. İyice beter bir duruma giriyorduk. Bulut'u zorlukla bıraktığımda elimi kaldırdım. Gözlerini açmasını bekledim. Açıp görsün istedim.

"Beni masum bir çocuk gibi görmekten vazgeç artık. İkimiz de birbirimizden halliceyiz. Eğer ki birisi bana dokunduysa sana gerek kalmaz."

Gözlerini araladığında ilk gördüğü ellerim oldu. Yutkundu.

"Katilim ben Korlu. Kendi kardeşini öldüren bir katilim. Ve tüm bu olanlar gitmeme engel olmayacak."

"Ne?"

Sarı hemen yanımda şokla konuştuğunda siyahlar ellerimden doğruca gözlerimi buldu. Anlamalıydı. Çocukluğumun beni yeterince koruduğunu, üstelik mahvettiğini anlamalıydı. Çocuk değildim ki sürekli yanımda olacaktı. Bulut yanımdan uzaklaşırken gözlerim anlık olarak ona döndü. Eli başını bulmuştu ve pencereye ilerliyordu. Bıkmıştı sanırım. Dengesi sarsaktı. Geri siyahlara döndüğümde kaşları çatıldı.

"Hiç bir yere gitmiyor-"

"Anlatın o zaman!"

İsyanım gerçekleştiğinde bunu herkes duydu. Ben ise tüm gözlere baktım bu sefer. Kerim gözlerini yummuştu. Bulut'un arkası dönüktü. Sarı bana özür diler gibi bakıyordu. Son olarak siyahlara döndüm. Kasılmıştı. Alayla güldüm. Benim gülüşüme katılan ise acılı bir inleme ve ardından gelen gülme oldu.

"Ben anlatırım istersen."

Yatakta yatan o beden konuşurken Manyak sinirle gözlerini kapattı. Ayaz'dan başkası değildi konuşan. Bedeni uyuşmuş olmalıydı. Umursamamaya çalıştım. Eli saçlarına giderken kafasını olumsuzca salladı.

"Baban izin vermez. Sait başka bir şey yapacak. Gidemez-"

"Uçağım on bir de." Sözlerim ile gözlerini aralarken bana şokla baktı. Derin bir nefes verdim. Sakindim. Sakin kalmalıydım. "Gidiyorum. Daha fazla bilinmezlikte kalmayaca-"

"Basit bir şey değil işte!" Sesi yükseldiğinde gözlerimi kapattım. "Herkes korkuyor görmüyor musun! Ölmenden korkuyoruz! Kabul etmemenden! Elim kolum bağlı benimde."

Sesi zihnimde yankılanırken tırnaklarım derime batırdım. Ben de korkuyordum. Bunu görmüyorlar mıydı? Korkumun giderek büyüdüğünü görmüyorlar mıydı? Gözlerimi araladım. Çocukluğumdan destek alarak buz gibi bir sesle konuştum o karşımda yıkılırken.

"Ben her türlü ölüyorum zaten."

"Çiso."

Sarı araya girmeye çalışırken izin vermedim.

"Bilmiyormuş gibi konuşma. Kendimi öldüreceğimi en iyi bilen sensin!"

"Öyle bir şey olma-"

"Yeter!"

Manyak'ı ve beni kesen ses camdan dışarıya bakan kişi olmuştu. Sırtı gergindi. Sesi ise sertti. Bulut'un gözleri bize döndü. Gergindi.

"Yeter. Ne olacaksa ol-"

Yataktan tekrar bir gülme sesi geldiğinde onun sözünü de bölen kişi kızıl oldu.

"İlk defa bir şey görmez, hissetmezken bu kadar eğleniyorum lan. Ama Çisem haklı. Her türlü ölecek." Acılı bir sesle devam ettirdi benim sonumu. "Bırakın, kız gerçekleri bilerek ölsün."

"Siktim şimdi belanı!"

Manyak bağırarak arkasını dönmüş, ona doğru gidecekti ki sonunda beklediğim o kişi araya girdi.

"Eren!"

Kaan içeriye adımladığında onu tutan kişi oldu. İkisi birbirine baktığında Kaan'ın ona olan sinirini biliyordum. Bana izin verecekti. Lakin tedirgindim. Çok tedirgindim. Kaan'ın bu halini biliyordum. Sakin gibi görünebilirdi. Ama başparmağının derisini kazıması hayra alamet değildi. Manyak ise zaten patlamaya hazır bir bomba gibiydi. Onlara doğru bir adım atacağımda beni tutan Sarı oldu. O da anlamıştı bir şeylerin ters gideceğini.

"Daha fazla sizin saçmalıklarınızla oyalanmayacağım. Anladın mı beni?"

Kaan'ın buz gibi sesiyle bedenim donuklaştı. İlk defa onu birisine karşı sert görmüyordum. Ama ilk defa bu kadar netti. Ve bu korkutucuydu. Manyak kolunu ondan kurtardığında asla geri adım atmadı.

"Ölebilir diyorum. Asıl sen anlamıyor musun?"

Kolumu tutan Sarı beni bırakmazken bu iş iyiye gitmiyordu. Kaan normalde alaycı bir biçimde karşısındakinin sinirini bozardı. Ama bu sefer bunu yapmadı. Ve bu sayede beni daha da fazla korkutmayı başardı.

"Öldürecek olsalar bu herif dün kafasına sıkardı zaten." Ayaz'ı kastediyordu. "Bunu sen de gayet iyi biliyorsun."

Manyak'a doğru bir adım daha attığında elime başka bir sıcaklık vurdu. Kendi kanımdı bu. Kaan ise çocukluğumun şüphelerini arttıracak o cümleleri kurmaktan çekinmedi.

"Senin korkun ne o zaman Korlu?" Ona üstün bir bakış atarken korktuğum o cümleleri söylemekten çekinmedi. "Çisem mi yoksa yaptığın bir şey sonucu Çisem'in yine yüzüne bakmayacak olması mı?"

Yutkunduğumda Sarı'dan kurtuldum ve onlara doğru bir adım attım.

"Kaan."

Kaan yüzüme bakmazken Manyak'ın yumruk olan elini gördüm. Kaan ise durmadı. Ve bilmediğim o cümleleri dudaklarından döktü.

"Bugün hakkında ne öğrendim biliyor musun Eren Korlu?" Kaan'ın gözleri bana döndü ve yutkundu. Söylemek istemez gibiydi. Benim karşımda söylemek istemez gibiydi. "Geçmişini ve neden onu sevdiğini."

Sesi fısıltıyla çıkarken yanımda Sarı hareketlendi.

"Kaan. Sakın."

Gözlerim Sarı'ya kayarken onun gözlerinde de korku vardı. Saf korkuydu bu. Ve kendi için değil. Manyak içindi. İçimde benim de bir korku büyürken gözlerim Manyak'ı buldu. Kaan derin bir nefes verdiğinde elini kaldırdı. Manyak'ın gerginliği biraz olsun geçmezken Kaan tahdit edercesine konuştu.

"Sakın, kendini kardeşimle aynı kefeye koyma. O kendini öldürebilecek kadar pişmanken siz birbiriniz yüzüne bakacak kadar utanmazsınız."

Gözlerim Sarı'yı bulduğunda onu ilk defa bu kadar çaresiz gördüm. Ama çaresizliği kendisine değildi. Manyak içindi. Kaan elini indirdiğinde herhangi birinin bir şey demesini istedim. Ama kimseden ses çıkmadı. Kaan'ı tanıyordum. Bildiği neyse sineye çekmişti ama bugün patlamıştı. Akşamki tuhaflığı bu yüzdendi. Derin bir nefes verdi.

"Kimse bir daha onu zorlamayacak."

Gözleri bana döndüğünde sinirini gördüm. Benim duvarlarım yok olabilirdi. Sesim yankılanabilirdi. Ama o sesimi kendi duvarlarını önüme dizerek netleştirirdi. Birbirimize yine destektik. Ne oluyordu bilmiyordum ama bu kadar acıtması canımı benim de acıtmıştı. Ama öğrenecektim. Her şeyi.

"Saat on bir de gideceğiz. Ne o yukarda olan sik kafalı ağzını açacak ne de herhangi biriniz. Anlatacaklarınız da artık sikimde bile değil."

Derin bir nefes verdim ve artık sakinleşmesi için ona doğru bir adım attım. Yeterdi bu kadar. Gidecektim ama gitmeden önce herkesi yıkıp dökmek planım değildi.

"Kaan."

Ona doğru ilerlediğimde Manyak'ı gördüm ve beklemediğim buydu. Sinirli sanıyordum ama sinir değildi. Karşımda olan kişi yıkılmıştı. Bütün bedenim çökerken ne olduğunu anlayamadım. Ona doğru bir adım atacağımda bileğimden beni yakalayan Kaan oldu. Bırakması için kolumu çekiştirdim. Ne oluyordu? Gözlerim Sarı'yı bulduğunda o da farksız değildi. Manyak'ın başı karşımda çökerken sesini bile çıkartamadı. Kaan beni iyice kendisine çektiğinde Kerim'e baktım. Biliyordu. O da biliyordu konuyu. Herkes bembeyaz olmuştu. Ama karşımda olan adamı ilk defa yıkılmış bir biçimde görüyordum. Ben iyice kolumu kurtarmak için çırpınırken içeriye giren kişi Erdem oldu. Doğruca Manyak'a yaklaşırken koluna girmesini beklemiyordum. Kaan ise beni geriye doğru çekerken yine susmadı, konuştu.

"Eğer ki tek bir kişiden itiraz daha duyarsam. Yakarım burayı..."

Beni kapıya doğru götürdüğünde sinirle bağıracaktım ki sesimi kesen Manyak oldu. Yerinde sendelediğinde bedenim dondu. Zaman bir süre dondu. Ne olmuştu? Anlayamadığım ne olmuştu saniyeler içinde? Herkesin bildiği ve benim bilmediğim yine neydi? Onun canını bu kadar acıtan neydi? Siyahlar gözlerime bakamazken, ona destek olan Erdem oldu. Her zaman dik olan o sırtı çökmüştü. Gülen o gözleri, gözlerime bakamıyordu. Gür sesi çıkmıyordu. Önümde bitiyor gibiydi. Asla yıkılmaz, beni korur dediğim o beden karşımda yıkılıyordu. Kaan yıkmıştı. Benim önüme duvarlarını çekerken onun duvarlarını ezip geçmiş gibiydi. Sarılmak istedim. Bağırmak istedim. Bıraksınlar istedim. Siyahlar bana baksın istedim. Gülsün istedim. Kaçak desin istedim... Tek yaptığım ise Kaan'ın beni yürütmesiyle onu o halde bırakmak oldu.

Bugün ilk defa onun acısını gördüm. İlk defa karşımda bittiğini. Canın yanışını gördüm. Siyahları ilk kez böyle gördü mavilerim.

Ve lanet olsun ki o her seferinde beni anlarken, ben anlayamadım. En ufak bir fikrim bile yoktu...

...

 

☆ ☆ ☆ ☆

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%