Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@suwiiniz

"Aras. Aras Altan..."

Duyduğum isim ile ne kadar süre geçti bilmiyordum. Donup kalmıştım. Zihnimde düşünceler kol geziyordu. Ne yapacaktım? Karşımda olan adam benim bu halimle daha da güldü. Şuan fark ediyordum belki ama korkunçtu. Gülüşü, gözleri, yüzü... Bana doğru eğilmiş bu adam, Manyak'tan da beterdi. Görebiliyordum. Güç bela bir adım geri gittim. Gözleri, yüzümden attığım adıma kaydı. Zevk alıyordu. Korkutmaktan zevk alıyordu. Yutkundum. Bir şeyler yapmalıydım. Ancak bedenim hareket etmiyordu. Gözlerim o gözlerdeydi. Kendimi derhal toparlamalıydım. Böyle olmazdı. Bir elim başımı buldu. Ağrımaya başlaması normal miydi? Düşüncelerim kendini o an belli etti. Bıçakladığım o adam, Kaan, Manyak ve şimdi de bu sarışın. Bir şeyden destek almam gerekiyordu benim şuan. Yoksa bedenim kendini daha fazla ayakta tutamayacaktı. Karşımda olan adamı hiç umursamadan yavaşça oturma odasına doğru adımladım. O adama ne olmuştu? Ölmüş müydü? Kaan yoktu. Nerdeydi? Peki bu uğraştığım adamlar. Tüm bunlar bir gün için çoktu. Koltuğa bedenimi bıraktım. Ellerim kafamı buldu. Bugün bir şaka olmalıydı. Kapının kapanma sesini duydum. Bir ümit gitti sanmıştım ki adım sesleri beni hüsrana uğrattı. Koltukta yanıma oturduğunda derin bir nefes verdim. Ardından kafamı kaldırdım. Bana değil eve bakınıyordu.

"Kaan'a ne yaptın?"

Bakışları doğruca beni buldu. Hafifçe sırıttı. Pislik yakışıklı şey. Bana doğru eğildi.

"Asıl onu ben sormalıyım Çisem." Sanırım artık siz kelimesini bir kenara atmıştık. "Asıl sen teslimatçıya ne yaptın?"

İşte sorduğu bu soru her şeyi bende dondurdu. Nasıl yani? Gözlerimi gözlerine diktim. Gerçekten o da bilmiyordu. İyi de bu saçmaydı. Alayla güldüm.

"Dalga geçme benimle sarışın."

Ben güldüğüm halde o ciddiydi. O an anladım ki gerçekten dalga geçmiyordu. Ama ben ilk Kaan'ı göndermiştim. Ondan haber yoktu ki bu sarışın herkesten önce beni bulabilmişti. Bu da demek oluyordu ki sarışın oraya hem Kaan'dan hemde Manyak'tan önce gitmişti. Kafamın karışmasıyla ayağa kalktım. O zaman bu sarı nasıl oluyorda cesedi bulamıyordu? Ona döndüm. Ciddi bir şekilde bana bakıyordu.

"O sokağa tamamen bakmadın mı sen?"

Korkuyla sordum. Eğer baktıysa cesedi bulmama gibi bir ihtimali yoktu. O da anlamayarak bana baktı. Bir şeyleri sezmişti. Normalde cevap vermeyeceğine emin olsam da o benim telaşıma karşın cevapladı.

"Tüm mahalleye baktık."

Dehşetle gözlerimi kapattım. Adam yoktu. Resmen yoktu. Bıçaklanan bir adam yoktu. Bir ihtimal daha vardı ki işte onu bana söylemezdi. Bu yüzden bilgisayarıma gittim. Kaan'a derhal ulaşmam lazımdı. Küçük bir ihtimalle o cesede bu sarıdan önce ulaşıp halletmiş olabilirdi. Bir kaç kere daha aradım. Yoktu. Cevap yoktu. Ceset yoktu. Ve en önemlisi bu iki adamın beni öldürme sebebi olacak o uyuşturucu yoktu. Tırnaklarım derime battı. Neler oluyordu cidden? Ellerim kafamı buldu. Düşün Çiso. Düşünmeliydim. Ancak fikir yoktu. Aklıma tek bir şey geliyordu. Ya gerçekten de onu bıçakladığım yer bulunamıyordu kimse tarafından ki bu çok düşük bir ihtimal, ya da karşımda olan sarı benimle dalga geçiyordu. Anlamak için tek bir yol vardı. Bilgisayarı kapattım. Sarı da ayaklanmış beni anlamaya çalışır gibi bakıyordu. Kaan büyük ihtimal onun elindeydi ama önce cesedi bulmalı ve uyuşturucuyu almalıydım. Sonra her şey tamamdı zaten. Uyuşturucuyu ver, Kaan'ı al. Bu kadar. Ceketime doğru yönelceğimde ise bileğimden yakalandım.

"Ne olduğunu söyleyecek misin?"

Bileğimi kurtardım.

"Hayır."

Ceketimi aldığımda bu sefer kapıya doğru yürümüştüm ki seslendi.

"Çisem!"

Ona doğru döndüm. Ciddiydi. Onun için de önemliydi elbet. Sonuçta milyonlar değerinde bir mal değil mi? Sıkıntıyla soludum.

"Ne var?"

Bana doğru yaklaştı. Sinirleniyordu.

"Ya şimdi bana o adamın yerini söylersin ya da seni Eren'den sanıp burada yok ederim."

Harika. Hikayeye yeni biri daha katılmıştı. Eren. Sıçardım ama şimdi. Alayla sırıttım.

"Dene bakalım."

Gideceğimde kolumdan yakaladı. Sinirini yatıştırmak amaçlı gülümsedi.

"Denememi istemezsin."

Derin bir nefes verdim. Şuan en son uğraşacağım kişi bu sarışındı. İlk yapmam gerekenler Kaan'ı ve o zıkkım malı bulmaktı. Kolumu çektim. Ardından sadece gülümsedim. Denese de çok bir şey fark etmezdi. Önceliğim aynıydı. Hızla kapıya doğru adımladım. Kapıyı açacağımda konuştu.

"Şimdiden üzgünüm."

Üzüntüne edeyim ama. Yeterdi artık. Çıkmak için kapıyı açmıştım ki... Önümde gördüğüm adamla bir kaç adım geriledim. Alayla gülmeye başladım. Cidden beni bir adamla tutacağını sanıyorsa yanılıyordu. Lakin karşımda olan devasa adam resmen beş adama bedeldi. Sarıya döndüğümde oldukça ciddiydi. Gülmemi bastırdım ve ona orta parmak gösterdim. Şuan düşüneceğim en son kişiydi. Yakışıklı olsa bile. Kaan yoktu. Ceset yoktu. Kapıma dayanmış mafya kılıklı adamlar ise artık haddini aşmıştı. Aras malına bakarken son gücümle ayağımı kaldırdım. Önümda olan boz ayı gibi adam benim yaptığım şeyi beklemezken benim hedefim doğruca bacak arasıydı. Hadi bakalım Çiso. Kapımda dikilen boz ayı iki büklüm olurken son gücümle ittirdim ve doğruca merdivenlere yöneldim. Çok kolay olmuştu. Bari mafyalığını düzgün yapabilseydi. Basamaklardan atlarken plan belliydi. Merdivenlerden daha hızlı indim. İlk önce buradaki mafya kılıklı yakışıklıdan kurtulmam lazımdı. Basitti. Arka sokağa geçip bulduğum bir şeye binecek ve sonrasında... Heyecanla attığım adımlarım şokla kesildi. Tam karşımda yaklaşık beş altı adam dikiliyordu. Kaçmanın başarısıyla gülümseyen suratım aniden soldu. Şansıma edeyim ama. İçlerinden bir tanesi gülümsedi.

"Çisem Hanım." Bana doğru bir basamak çıktı. "Buyrun."

Elini uzattığında sinirle ona atılacaktım ki asansör sesi geldi. Ardından o gıcık yakışıklı ses.

"Dışarıda bir yirmi küsür daha var."

Sinirime rağmen güldüm ve bana uzatılan o eli tuttum. Pis yakışıklı kibardı da. Yine de karşımda olan o adama dudak büzerek konuştum.

"Kusura bakmayın ama ben şiddete meyilli bi kızım."

Tuttuğum o eli son gücümle büktüm. Adam acıyla bağırırken ben bir kırılma sesi duydum. Üzgünüm ama bunların tüm sebebi pis yakışıklı sarışın. Kırdığım eli bıraktığımda üst kata doğru koşmaya başladım. Arkamdan bir yakalayın sesi geldi. Hızla bir üst kata çıktım. Bence birinci kattan atlanabilirdi. Merdivende olan pencerelerden birini açtığımda hızla tırmanmıştım ki ben atlamadan çekildim.

"Sen nasıl bir manyaksın?"

Sarışının adamlarından biri beni tutmuş bağırıyordu. Bedenim çekildiğinde bunun elini kırdığım o adam olduğunu gördüm. Lan canın bari acımadı mı ne tutuyorsun beni?

"Sen hayatında manyak görmemişsin be, bırak beni!"

Diğer adamlarda etrafımıza doluşmuştu. Adam resmen kaçmamam için bana sarıldığında kulağıma doğru eğildi. İşte bunu beklemiyordum.

"Pardon. Sen Kaçak'tın değil mi?"

Dediği cümle... Bütün çırpınışlarım bir anda kesildi. Şokla beni tutan adama döndüm. Sanırım kırdığım eli hala acıyordu ki suratı iki büklümdü. Etrafımızı adamlar sarsa da şuan önemli olan bana Kaçak demesiydi.

"Sen... Ne?"

Anlamıyordum kahretsin ki. Manyak burda mıydı? Beni tutan o adama soracağımda ise benden uzaklaştı.

"Götürün bunu."

İttirildiğimde beni diğerleri tuttu. İki kolumada girildiğinde merdivenlerden indirildim. Merak çekmemek için arkamda kalan adama bakmıyordum lakin anlamıyordum. Ne oluyordu? Manyak burada mıydı? Bu kırdığım eli olan adam Manyak'ın adamı mıydı ya da? Kafam çalışmıyordu ki. Belki de kaçtığım için öyle söylemişti. Anlamıyordum. Biz merdivenden inerken sarışın binadan çıkıyordu. Beni takmamıştı bile. Son merdiven de indiğimizde gözlerim bu sefer başka birisini gördü. Boz ayı yani tekmelediğim adam tam karşımda sinirle bana bakıyordu. Hafifçe sırıtmıştım ki eli havaya kalktı. Kulağım bana atılan tokatla çınlarken başım kırılmış gibi yana düştü. Bir an bilincim gidip geldi gibi hissettim. Gözlerimi açtığımda kafam dönüyordu. Ancak çenemden tutuldu ve yüzüm çevrildi. Tokat atan o boz ayıydı.

"Eğer ki bir daha bana vurusan se-"

Gülmeye başladım. Böyle bir şey beklemiyordu. Ancak dediğim gibi burada aralarında en deli bendim. Gülmemi bastırdığımda bu sefer buz gibi bir sesle sordum. Bu tür adamlara bir kez bile korkunu gösterirsen bir yerleri kalkardı.

"Ne yaparsın? Sahibin izin verdikten sonra ısırır mısın yoksa?"

Yüzü gerildiğide beni tutan adamlar bir şeyler olacağını anlamış gibi kapıya götürdüler. Ben ise duyabileceği bir şekilde mırıldandım.

"Köpek."

Dışarıya çıtığımızda cidden kapımın önünde adamlar vardı. Ne yani bir kişiyi öldürünce bu kadar korku mu salmıştım? O sırada yanımda olan adam konuştu.

"En bulaşmaman gereken kişiye bulaştın." Bana doğru döndü ve sırıttı. "Hayırlı olsun şimdiden."

Denilenleri hiç umursamadım. Aklım karışmıştı. Şimdi Manyak ve Aras ne işti? Düşmanlar mıydı yoksa arkadaş olup da beni mi kandırıyorlardı? Arkama bakındığımdı elini kırdığım o adam ile boz ayıyı yan yana gördüm. Boz ayı burnundan soluyordu resmen. Umrumda değildi o. Arabaya doğru ilerletildim. Üç tane arabayla gelmişti pis sarı. En önde büyük ihtimal o vardı. Beni ortadakine doğru götürdüler. Arkama bir daha baktım. Ancak bu sefer onları göremedim.

"Yürü hadi."

Tekrar adımladığımda arabaya bindirildim. Yanıma beni tutan o iki adam oturdu. Büyük ihtimal ya öldürülmeye ya da konuşturulmaya gidiyordum. Umrumda olan o değildi. Öldürebilirlerdi. Benlik sorun yoktu. Tek derdim şuan Kaan'dı. Ortada yoktu, haber alamamıştım. Diğer anlamadığım şey ise Manyak'tı. Arkamıza bir daha baktım. Kırık ile ayı arkamda olana arabaya biniyordu. Önümüzde olan büyük arabaya döndüm. Aras oradaydı. Aras ve Manyak. Düşmanlardı. Bana öyle denmişti yani. Öyle olmalarını umuyordum. Yoksa işim iş değildi. Önümüzde olan araba hareket ettiğinde bizde hemen ardından hareket ettik. Nereye gittiğimizi anlamaya çalıştım. Ancak bir tık imkansız gibiydi. Şehirden uzaklaştığımız her şekilde belliydi. Bu da iyi bir şey değildi. Kurtulmam için ya Manyak'ın beni kurtarması gerekecekti ya da benim kaçmam. Korkum yoktu şuanlık. Bir şeye güveniyordum ama neye güvendiğimi ben de bilmiyordum. Yol boyunca düşündüm. Ancak bir çıkış ya da yapacak bir şey bulamadım. Her şey çok anlamsızdı. Öldürdüğüm adam yoktu. O anda aklıma başka bir şey geldi. Gelen şeyle ise buz kestim. Sakin kalmalıydım. Ancak aptala dönmüştüm bu sebep yüzünden. Zihnim bas bas bağırıyordu. Ya ölmemiş ise... Ellerim başımı buldu. İmansızdı. Çok kanaması vardı. Ölmemiş olması imkansızdı resmen. Ancak aklım ölmedi diyordu. Kaan bulmuş olsun ve halletsin diye kendi içimden yalvardım. Dakikalarca kendimce düşündüm. Ancak biz bir türlü varacağımız yere varamadık. Araç ormanlık alana girdi. Şaşırmadım. Hatta yaptığım şey yanımdakileri şaşırttı bile. Kafamı geriye yasladım. Ardından gözlerimi kapattım. Bütün gece uyumayan bedenim, uyumak için en konforlu yeri burası seçmişti. Bende öyle yaptım. Hem düşüncelerden ağrıyan kafamı bastırmak için hem de korkulardan kaçmak için. Uyumaya çalıştım...

Bedenim sarsıldı. Bir an uyku sersemliği ile afalladım.

"Kalk hadi."

Algılamak amaçlı etrafa bakındım. Yanımda olan adama döndüm. Uyandığımı anladığından kapıyı açtı. Ben ise on dakika uyumuş gibiydim. Gözlerim hala uyku ihtiyacıyla kapanmak için zorluyordu bedenimi. O sırada gözlerim başka bir şey gördü. Arabanın tam önünde sarışın bana dik dik bakıyordu. Onun yanına yanımdan inen adam gitti ve konuşmaya başladılar. Ne konuşuyorlardı bilmiyordum ama sarı adamı dinledikçe şaşırıyor, bana daha dik bakıyordu. Diğer yanımda olan adam kolumdan tuttu ve arabadan çıktık. Gözlerim hala sarıdaydı. Lakin o an bir şey fark ettim. Etrafta gündüz aydınlığı yoktu... Kalbime doğru bir şey düştü. Sarsıldım. Düşen şey ise giderek büyüyecek bir korunun tohumuydu. İşte gerçekten o an korktum. Ellerimi sıktım. Korkuyla yutkundum ve gözlerim gökyüzünü buldu. Bulutlar... Bedenim korkuyla titredi. Nerde olsa bilirdim ki bu bulutlar yağmur bulutuydu. Anılar gözlerimden geçti. Boğazıma bir yumru oturdu. Şuan olmazdı. Şuan olamazdı. Bedenimi taşıyamadığımı fark ettiğimde diğer elimle de beni tutan adamdan destek aldım. Adam bana şaşkınlıkla döndü. Umursamadım. Nefes almaya odaklanmıştım. Nefes alırsam geçerdi. Nefes... Yaşamam lazımdı. Ölemezdim. Hazır değildim şuan. Bayıl dedim kendime. Bayılırsam bir şey olmazdı. Ancak bütün düşüncelerimi kesen şey diğer kolumdan tutulmam ile çekilmem oldu. Bedenim savrulduğunda ayağım takıldı ve bir düşme tehlikesi geçirdim.

"Bu aptala çok yüz veriyorsunuz."

Beni çekiştiren boz ayıydı. Lakin bedenim şuan hiç iyi değildi. Görmemem gereken bir şey görmüştüm. Beni çekiştirdiğinde bu sefer yere düştüm. Sardığım dizim sızladı. Kafam dönüyordu. İyi değildim. Hiç iyi değildim ve bu iyi değildi. Kolumdan hala beni çekiştiren boz ayıya baktım. Bir şeyler söylüyor ama anlamıyordum. O sırada bir ses duydum.

"Bırak lan."

Kolum o sesle aniden bırakıldı. Kimin seslendiğini ayırt edemiyordum. Şuan bedenimi kontrol edemiyordum. Kendime gelmek amaçlı elimle kendime bir kaç defa vurdum. Bu kadar etkilenemezdim. Bir şey yoktu. Kafamı meşgul etmek, anıları düşünmemek amaçlı etrafa bakındım. Köy gibi bir yerdeydik. Etrafta eski evler vardı. Biri hariç. Tam karşımda üç katlı defasa bir ev vardı. Anılar tekrar zihnime uğradı. Olmuyordu. Düşünmemem gereken her ne varsa hepsi gözümün önünden geçiyordu. O sırada bana eğilen birisini gördüm. Yakışıklı sarışın bana eğilmişti. Yüzü ciddiydi. Odaklanamıyordum. Boğazımda oluşan yumru büyüdü. Derhal bir şey yapmam lazımdı. Zihnim kendisine getirmek amaçlı bir kaç kez kafama vurdum, yanımdakileri umursamadan. O sırada bileğimden tutuldu. Sarı bana bakıyordu.

"İyi misin sen?"

Bileğimi kurtardım. Bayılmayacaktım bu sefer. Anlamıştım. Çünkü şimdiye çoktan zihnimin kendisini kapatması gerekirdi. Derhal etkisiz bir hale getirilmem lazımdı. Ellerime baktım. Yoksa bu ellerle kendimi öldürürdüm. Karşımda ki adama baktım. Bunu yapacak olan ise oydu. Bana eğildi.

"Çisem. Yüzün bembeyaz se-"

"Uyuşturucu bende."

Sözünü böyle böldüm. Beni öldürmemeli ama elimi kaldıramaz hale getirmeliydi. Yoksa kendimi öldürürdüm. Ama ben yaşamak istiyordum. En azından şimdilik. Her şeyi boş vermiş, şuan kendi derdimdeydim. Çünkü biliyordum. Eğer düşündüklerim yaşanırsa kendimi en acımasız bir şekilde öldürürdüm. Sarı dediğim ile dondu. Anlamamış gibi mırıldandı.

"Ne?"

Başıma gelecekleri umursamadan sırıttım.

"Adamı öldürdüm." Daha da gülümsedim. Bu beni kendimden koruma şeklimdi. "Mal bende. Milyonlar değerinde ki o şeyi satınce neler yapı-"

"Götürün bunu!"

Söylediklerimi yenice anladı. Hızla yanımdan uzaklaştığında kolumu boz ayı ele geçirdi. Yerde sürüklenirken bedenimi güçlükle ayağa kaldırdım. Sarı sinirlenmişti. İstediğim olmuştu. Ölmeyecektim. Kendimi öldüremeyecektim. Bulutlara bir daha baktım. Görmezsem sorun yoktu. Öyle de oldu. Beni o eve sürükleyerek soktular. Sesimi çıkarmadım. tek derdim gördüklerimi unutmaktı. Boz ayı koluma sertçe sıkarken koridorda yürümeye başladık. Kafamı meşgul etmek amaçlı etrafa bakınıyordum. Beklediğim gibi boş bir ev değildi. Aksine içeride insanlar vardı. Ben ise neredeyse bütün gözleri üzerime çekmiştim. Beni gören ise ya acıyarak bakıyor ya da pisce sırıtıyordu. Sanırım gerçekten ölme ihtimalim de vardı. Koridorun sonuna doğru ilerlediğimizde orada olan odaya gittiğimizi anladım.

"Sonunun burada olması çok yazık olacak."

Sanırım bu ayıyı gerçekten tekmeleyerek sinirlendirmiştim. Çünkü sanki aldığım her nefes ona batıyormuş gibiydi. İinatla bende lafımı soktum.

"Dikkat et de sana yazık olmasın."

Kapıya vardığımzda dediğim şeyde ciddi olup olmadığıma baktı. Kapıyı açtığında sinirle konuştu.

"Delirmmişsin sen."

Sanırım gerçekten ölecektim. Ama öyle bir şansları yoktu. Beni öldürürlerse anladığım kadarıyla milyonlar kaybederlerdi. Bedenimi odadan içeriye doğru fırllattı tipine edeceğim ayı. Yerle buluştuğumda derin bir nefes verdim. Sorun yoktu. Gözlerimi kapattım. Sorun vardı. Dışarıda her an yağmur yağabilirdi. Kendimi düzeltmeye çalıştım ve oturdum. Tek ümidim şuan Manyak'tı. Bir tarafım ise bas bas bağırıyordu. Tanımadığın bir adamdan seni kurtarmasını bekleyecek kadar mal mısın diye. Belki maldım. Belki de kendi iç sesimi dinlemeyerek maldım. Bilmiyordum. Tek derdim kriz geçirmemekti. Kontrol amaçlı ellerime baktım. Kan görmüyordum. Bu iyiye işaretti. Etrafıma bakındım. Bu işten sıyrılmam lazımdı. Kendimi cesaretlendirmeye çalışarak düşündüm. Yapmıştım. Yine yapardım. Bir şekilde bu olaylardan kurtulmam gerekiyordu. Odaya baktım. Bomboştu. Yalnızca bir penceresi vardı. Zorlukla ayağa kalktım. Demirli diye düşünmüştüm ama değildi. Şaşkınlıkla pencereye ilerledim. O zaman kilitli olmalıydı lakin üzerinde hiç bir kilit yoktu. Yanına geldiğimde hızla açtım. Beni hüsrana uğratan ise hemen pencere altında iki tane adamın olmasıydı. Bulutlara baktım. Kendi halime zavallıca güldüm. Adam olmasa ne yapacaktım ki? Dışarıda bulutlar vardı. Kendi isteğimle korkup gelmiştim zaten bu pislik yuvasına. Yalanlarımla gelmiştim. Pencereyi kapattım. Ne kadar da zavallıydım. Gözlerim doldu bir anda. Şuan olamazdı. Gözlerimi hızla kapattım ve ellerimle taşan göz yaşlarını sildim. Bir şey yoktu. Görmezsem sıkıntı olmazdı. Hızla perdeye ilerledim ve kapatmaya başladım. Görmeyecek, duymayacaktım. İçimde olan o canavarın çıkmasına izin vermeyecektim. Ben Çisem, bugün ölmeyecektim. Dışarının gözükmeyen bir hal almasıyla derin bir nefes verdim ve arkamı döndüm. O anda ise halime küfrettim. Sarı kapının önünde bana bakıyordu. Sinirliydi ama aksine şaşkındı da. Emindim ki gözlerim kızarmış olmalıydı. Arkamı döndüm ve pencere önünden olabildiğince uzaklaştım. Bir şey yoktu. Yoktu işte, iyiydim. Bu işten bir şekilde kurtulacaktım. Şuan ise tek derdim ölmemekti. Ancak büyük ihtimalle birazdan göreceğim şeyi duyarsam kendimi öldürebilirdim. Görüntüyü kesmiştim ama kulaklarım. Duyardı. Ellerime bakındım. Bugün olmazdı. Kardeşimi gördükten hemen sonra... Cesaretim yoktu. Bir anda omzumda el hissetmemle yerimde sıçradım. Hızla arkamı döndüğümde sarı bana bakıyordu. Gözleri gözlerimin en içine bakıyordu. Sonra bir şeyler anlamış gibi pencereye baktı. Gözlerimi kapattım. Anlamış olursa bana yapacağı işkenceye dışarıda devam ederdi ve... Gerisi boşluktu. Çünkü o taraflarda ölüm vardı. Gözlerimi açtığımda bana sorgular bir şekilde bakıyordu.

"Neyden korkuyorsun?"

Bu iş derhal bitmeliydi. Diklenerek baktım ona. Omzumda olan elini ittim.

"Senden korkmuyorum merak etme."

Bana tekrar bir şey diyecekti ki kapıdan boz ayı girdi ve seslendi.

"Abi istediklerin burada."

Ona baktım. Elinde bir kaç kağıt tutmuş nefretle bana bakıyordu. Sarışın derin bir nefes verdi ve ona doğru ilerledi. Elinde olan kağıtları aldığında bir şeyler fısıldadı. Ne konuştukları şu anda umrumda değildi. Boz ayı kafa sallayıp çıktı. Sarı tekrar bana döndü. Onu hiç takmadan yavaşça oturdum ve sırtımı buz gibi olan duvara yasladım. O da köşede olan sandalyelerden birisiyle tam karşıma yerleşti. Ardından rahat bir tavırla elinde olan kağıtlara bir kaç dakika bakındı. Sesimi çıkarmadan kendi parmaklarımla oyalandım. Tek isteğim canımın yanması ve lanet beynimin eskiyi düşünmemesiydi. Delirmek istemiyordum. Bu kadardı. Canım yanarsa delirmezdim. Sarıya baktığımda sanırım elinde olan kağıtlarla işi bitmiş olmalı ki bana bakıyordu. Her bir hareketimi özenle izliyordu. Rahatsızca kımıldandım. O da kendine gelmiş gibi gözlerini ayırdı. Ardından yavaşça konuştu.

"Birine benziyorsun."

Şuan en umrumda en olmayan şey buydu. Beni derhal etkisiz hale getirmeliydi.

"Ne güzel ama umrumda değil. O suratınla beni etkilemeye çalışıp malın yerini öğrenemeyeceksin çünkü."

Hafifçe güldü ve kağıtları karıştırdı. Te amacım aklına uyuşturucuyu sokup durup sinirlendirmekti. O ise önümde gülüyordu. Derin bir nefes verdim. Her şeyin bitmesini ve evime gitmek istiyordum. Aklıma gelenle bu sefer sinirle ona döndüm.

"Malı aramak için evime girer ve her şeyi birbirine katarsanız sizi mahvederim." Bunu beklemiyormuş gibi bana baktı. Benim tek derdim ise kafamı bulandırmak ve ona malı hatırlatıp durmaktı. "Söyle adamlarına adam akıllı arasınlar, dağıtmadan."

Sırıtmaya başladı ve tekrar kağıtlara döndü. Allah aşkına ne vardı o kağıtlarda? Bakmak amaçlı biraz öne eğilmiştim ki o eğilmiş olduğu sandalyede iyice eğildi ve doğruca bana baktı. Yakalanmış gibi hissederek tekrar ellerimle oynamaya başladım. O ise benim bütün merakımı bitirdi.

"Çisem Kaya." Ona baktım. Gözleri kağıttaydı. Hafifçe güldü. "Yaşın yirmi iki." Göz ucuyla bana baktı. "Daha çok küçükmüşsün."

Göz devirdim.

"Aramızda maksimum dört beş yaş vardır."

Benim yadırgamamı o cevapladı.

"Üç."

Çok bir şey yoktu ve bu gelmiş artislik mi yapıyordu bana? Yaşlı şey. Yaşlı yakışıklı sarı şey. Derince bir nefes verdi.

"İstanbul doğumlusun."

Kafamı salladım. Ne kadar da güzel düzenlemişim ama. Bana sorgular bir şekilde baktı.

"Bir kafen var."

Yine kafamı salladım. Saçlarını karıştırdı. Sanırım bir şeylerin ters gittiğini yazanlardan anlamıştı.

"Anlamadığım şeyler var."

Kağıtları sandalyenin altına bıraktığında doğruca bana baktı.

"Bir kafe sahibinin nasıl olurda yurtdışında milyarlar değerinde villaları olur?"

Omuz silktim.

"Okumadın mı düzgün? Anne, baba ölü. Onların parası-"

"O da gözümden kaçmayan bir diğer şey. Onlar ve çoculuğun hakkında hiç bir şey yok."

Sorgular gibi bakıyordu. Ben ise masumca kafa salladım.

"Maalesef."

Sandalyeden kalktı ve bana doğru yaklaştı.

"Çisem." Ona baktım. Bir adım daha yaklaştığında tam tepemde durdu. Odak noktası yine gözlerimdi. "Kimsin sen?" Hafifçe güldüm. Bir gün birisine denk geleceğini biliyordum. O kişi de sarı olmuştu. Devam etti. "Çisem." Sıkıntıyla nefes verdi. "Okuduklarımdan kaç tanesi doğru."

Hiç biri demek istedim o an. Tek yaptığım ise omuz silkmek oldu. Yüzümde olan sırıtma ise asıl soyadımı anımsaması ile yavaşça sordu. Sarı da gerilmişti. Bana doğru eğildi.

"Eren'le alakan ne?" Bu sefer benim hizama gelmek amaçlı direk çömeldi. Yüzü gerilmişti. "Sevgilisi falan mısın?"

Sesi netti. Kimdi bu Eren? Sürekli beni ona bağlayıp duruyordu. Ellerime bakındım. Hala gözlerim kan olup olmadığını kontrol ediyordu. Sanırım cevap vermem gerekiyordu. Yavaşça mırıldandım. Aklım hala bulutlara gidip geliyordu.

"Sorması ayıptır ama kim bu Eren?"

Gözlerim gözlerine çıktı. Cevabıma sinirlenmişti. Sanırım onu tanımam gerekiyordu. Bir elini duvara yasladı ve beni kıstırdı. Üzerime eğildi.

"Şimdi Çiso. Sen bana malın yerini adam akıllı söylüyorsun, bende buradan sapasağlam çıkmana izin veriyorum."

Biz en son Eren demiyor muyduk? Duvara yasladığı koluna baktım. O sırada gözlerim pencereyi buldu. Çıkmak isteyen kimdi ki? Önümde eğilen adam sinirliydi zaten. Güzel. İyice sinirlendirebilirdim.

"Ölsem de söylemem."

Gözlerini sinirini geçirmek amaçlı kapattı. O sırada kapı açıldı. İçeriye beş altı adamın ve boz ayının girdiğini gördüm. Abartmıyorum ama hepsi devasa adamlardı. Hafifçe güldüm. Canım acıyacaktı. Acısındı. Sarı gözlerini açtığında bu sefer donuk bakıyordu. Ben ise dudak büzdüm.

"Üzgünüm ama yakışıklı yüzün bu sefer işe yaramadı."

Sinirini geçirmek amaçlı güldü. Ardından ayağa kalktı. Bir kaç adım geriledi. Derin bir nefes verdi.

"Son şansın."

Anlıyormuş gibi kafamı salladım. Ancak ben son şansımı buraya girerek kullanmıştım zaten dışarı çıkamazdım. Derin bir nefes verdim. Hadi bakalım Çiso. Ya öleceksin ya da sakat kalacaksın. Tercihim ise sakattan yanaydı. Beni öldüremezlerdi. Ölürsem milyonlar kaybı vardı. Ona baktım. Söylememi ister gibiydi. Üzgünüm sarışın. Ölemem.

"Son şansımı kullandım zaten."

Tüm yüzü donuk bir hal aldı. Ardından kafasını salladı. Arkasını döndüğünde oturmak için getirdiği sandalyeyi aldı ve uzak bir köşeye tekrar koydu. Oturduğunda adamlarına beni gösterdi.

"Başlayın."

O kelime ile anlamıştım ki sonum iyi değildi. Boz ayı bana doğru hızla atıldı. Saatlerdir bu anı beklediği yüzünden belliydi. Tutulduğum gibi duvara yaslı bedenim ayrıldı. İlk tekmemi karnıma yedim. Acıyla iki büklüm oldum. Ancak sesim çıkmadı. Bağırmadım, ağlamadım. Bitmesini beklemekten başka çarem yoktu çünkü. Bu da hayatın benden aldığı intikamdı. Kardeşimin alması gereken intikamı o üstlenmişti. Defalarca kez tekmelendim. Ne kadar zaman olduğunu anımsayamacak haldeydim. Yüzüme gelmemesi için kollarımla olabildiğince kendimi kapatmıştım. Ancak öyle bir karnıma tekme yedim ki... Nefes alamadığımda kollarımı mecburiyetten açtım. Hava için direniyordum. Ellerim boğazımı bulmuştu. Ancak beni beklemeden sırtıma bir kez daha tekme atıldı. Ne yapacağımı bilmez bir vaziyetteydim. Nefes alamıyordum. Canım acıyınca düşünmem sanıyordum lakin tek düşündüğüm oydu. Yiğit... Ellerim nefes için boğazımı bulacağında ise bu sefer başka bir şey gördüm. Elimde kan vardı. Korkuyla kendi bedenimden kaçmak istedim. Bir tekme daha yedim, nefes alamadım ancak tek baktığım elimde olan kandı. Boğaz kısmıma bir tekme atıldığında ciğerlerime sonunda hava doldu. Acıyla öksürmeye başladım. Gözlerim dolmuştu ama ben hala ellerime bakıyordum. Anılar gözlerimden tek tek geçti. Kan... Ellerime bakmamamı sağlayan boz ayı oldu. Üzerime çıktı ve bu sefer doğrudan yüzüme bir yumruk yedim. Yüzüm yana doğru düştü. Durmadı. Bir diğer kişi kimdi bilmiyorduma ama sırtıma da bir acı hissettiğimde tekmelendiğimi anladım. Yüzüme bir yumruk daha yediğimde artık ağzıma kendi kanım geliyordu. Nefes almak için bile fırsatım yoktu. Canım yanıyordu.

"Fırat! Kendine gel kızı öldür-"

Yakamdan tuttuğu gibi bedenimi havaya kaldırdı. Ancak bu sefer sertçe yumruk attığında her şey o anda oldu. Attığı yumrukla yere sertçe çarpan kafamın arkasında bir acı duydum. Sonrasında ise hızla bilincim kapandı. İstediğim olmuştu. Bayılmıştım. Ama acı geçmemişti...

...

Kendi etrafımda yavaşça döndüm. Tanıdık bir sokaktaydım. Anımsamaya çalıştım. Neredeydim ben? En son ne olmuştu? Hiç bir şey yoktu hatırladığım. Yavaşça sindiğim o duvardan ayrıldım. Uzaktan bir ses duyuyordum. Çok tanıdık o ses. İlk önce burdan ayrılmak istemedim. Sokak tehlikeli duruyordu ve sanki en güvenli yer sanki şuan burasıydı. Fakat konuşma sesleri arttı. Sindiğim duvardan bedenimi merekla kaldırdım. Kimdi bu konuşanlar bu berbat sokakta. Ayrıca benim burada ne işim vardı ya? En son ne olmuştu? Düşündüm. Aklıma hiç bir şey gelmiyordu. Tanıdık bir koku vardı ama devamı yoktu. Korkmaya başladım çünkü ben hiçbir halt hatırlamıyordum. Kahretsin, noluyordu? Ofladım. O sırada tekrar konuşma sesi duyduğumda ise artık deli oluyordum. Kimdi bunlar? Tamam korkuyu bir kenara bırakmalı ve ilerlemeliydim. Derin bir nefes verdim. Hadi Çiso yaparsın. Yavaşça bir adım attım. Etrafa bakındım. Sorun yok gibiydi. Neden bir şeyler olacak gibiydi peki. Tamam bir şey olacağı yoktu. Neredeydim bilmiyordum ama hala iyiydim değil mi? Bu lanet yerden kurtulmalı ve eve gitmeliydim. Evet, hadi bakalım. Bir adım daha atmıştım ki olan oldu. Burnumun ucunda üçük bir ıslaklık hissettim. Nefesim kesildi. Nefes alamadım. Adımlarım takılı kaldı. İçime öyle bir korku dalgası doldu ki kalbim durdu sandım. Ama durmamıştı. Durmasını isteyen bendim sadece. Ellerimi sıktım. Tırnaklarım derime battı. Korkuyla ellerimi kaldırdım. Gördüklerim ise iyi değildi. Kan... Damla damla kan akıyordu ellerimden. Kafamı olumsuzca salladım. Şimdi olamazdı. Nerede olduğumu bilmiyordum ama olamazdı. Eve gitmeliydim. Dolmaya başlayan gözlerimi umursamadan koştum. Beynim bir uyarı vermeden kendimi kapatacak bir yer bulmalıydım. Sanki yağmur da benim koşuşumla hızlanıyor gibi hızlandı. Korkuyordum ama iyiydim. Bir şey olmuyordu ama kalbim deli gibi çarpıyordu. Benim evde olmam lazımdı. Koşmaya başladım. Benimle birlikte yağmur da yağmaya. Koştum. Delirmedim ama yağmur artık deli gibi hızlanıyor kalbim her defasında ölmek için çırpınıyordu. Nefes alamıyordum. Koşmayı nefessizlikten bıraktım. Ellerim boğazımı buldu. Gözlerim dehşetle açıldı. Sakin kalmalıydım. Ama olmuyordu. Nefes alamıyordum. O sırada bütün her şeyi bastıran bir şey oldu. Gök gürledi. Benim gözlerim ise bizi gördü. Ellerim boğazımı sıkmayı bıraktı. Bedenim düşecek sandım. Dolan gözlerimden bir yaş aktı. Nefes alamasam bile fısıldadım.

"Yiğit..."

Bedenim kendini taşıyamadığında yere yıkıldım. Kafam zemine sertçe çarptı. Canım yandı. Üzerime buz gibi yağmur yağdı. Kendi kanımın kokusunu soludum. Gözlerim yaş akıttı. Ama ben ondan asla gözlerimi ayrımadım. Bu anı biliyordum. Unutmamam imkansızdı. Kalkıp her şeyi düzelmek için dakikalarca çırpındım. Bedenim ise dakikalarca dövülmüş gibi uyuşuktu. Hareket edemiyordum. Kan kokusunun midemi bulandırdığını hissediyordum. Ama gözlerim oradan ayrılmıyordu. Kardeşim ve benim çocukluğum... Yiğit önden ilerlemeye başladı. Kendi çocukluğuma baktım. Yapma demek istedim. Nefes alamıyordum ki. Çocukluğumun gözünde olan o katili tekrar gördüm. Yiğit... Canım benim. Gözlerimden yaşlar aktı. Bakmak istemedim. Hepimizin üzerine yağmur yağdı. Sanki halimize acır gibi. Yiğit yola geldiğinde kaldırımdan bir adım attı. Bu sefer son gücümle bağırdım.

"Yapma."

Kendi sesimi ise ben bile duyamadım. Gözlerimden yaşlar akıyordu. Çocukluğum ona yaklaştı. Ellerini sıkıyordu. Yapacağı şeyi çoktan düşünmüştü bile. Kafamı olumsuzca salladım. Yapmamalıydı. Yapamazdı. O anda yolun en başında bir araba belirdi. Hayır diye içimden çığlıklar attım defalarca. Çocukluğum ilk bana baktı. Kafamı olumsuzca salladım. Kendi kardeşini öldüremezdi. Öldürmesindi. Bir kez olsun ittirmek için kaldırdığı o el, kardeşinin elini tutsaydı. Boğazıma bir yumru oturdu. Ben deliler gibi ağlarken o katil gözlü kendim gülümsedi. Ardından bakışları arabayı buldu. İlk defa bedenimi kaldırmak için o kadar çabaladım. Ellerim hareket etmedi. Arabanın son sürat gelişini öylece izledim. Çok denedim, gerçekten denedim. Kalkıp kardeşime deli gibi sarılmak istedim. Olmadı. Çocukluğumun eli havaya kalktı. O an oldu işte olan. Ellerim tuttu. Bedenimi son gücümle ayağa kaldırdım. Canım çok yadnı ama durmadım. Deli gibi koştum ama... Gözlerimi duyduğum fren sesi ile kapattım. Koşan ıslanmış bedenim öylece kaldı. Bir bağırma sesi duyduk. Abla diye defalarca bağırdı benim kardeşim. Kendi katilinden yardım istedi. Gözlerimi korkuyla açtığımda ise bulunduğum yerde değildim. Yolun başındaydım. Çocukluğumun durduğu o yerde. Ellerimi kaldırdım. Kan arttmıştı. Korkuyla karşıma baktım. Elim korkuyla başımı buldu. Tam karşımda olan o küçücük beden devasa aracın altında kalmıştı. Korkuyla bir kaç adım geriledim ama ayağımın takılmasıyla düştüm. Ezilmiş o bedene baktım. Gözünden bir yaş aktı. Canı çok yanıyordu. Çok yanıyordu onun canı. Gözümden akan yaşlar öyle bir arttı ki göremez oldum önümü. Ellerimle hızlıca sildim. Görmem gerekiyordu. Kardeşimi benim görmem lazımdı. Gördüğüm şey ise farklıydı. Çocukluğum kardeşine sarılmış bir şekilde ağlıyordu. Oysa onu iten... Düşünmek istemiyordum. Zihnim açıktı. Hayal olduğunu biliyordum ama ben sadece kardeşimi görmek istiyordum. Uyanmadan onu son bir defa daha görmeliydim. Bu halde olsa bile. Hızla ayağa kalkıp ona yaklaşacağımda çocukluğum bağırdı.

"Yaklaşma!"

Yerimde kalakaldım. Daha çok sarıldı Yiğit'e. Yüzünü bana göstermedi. Ancak bir elini yavaşça kaldırdı. Elimi gösterdi.

"Onu öldürdün."

Gözümden bir damla yaş aktı. Elime baktım. Kan... Her zaman görürdüm bu kanı. İttirdiğim o ellerde her zaman olurdu kan. Gözümden bir damla yaş daha aktı. Ben kendi kardeşini öldürmüş birisiydim. Ellerimden bakışlarımı çektiğimde ise ne bir araba ne de çocukluğum vardı. Etraf bembeyazdı. Tek renk elimde olan kardeşimin kanıydı.

...

Uzaktan sesler duyuyordum. Bütün bedenim sızlıyordu. Gördüklerimin acısı bir türlü gitmiyordu. Asıl acı ise gördüklerimin gerçek olmasıydı. Kapalı gözlerimden bir yaş aktığında nerede olduğumu hatırladım. Ama zihnim çalışmıyordu. Tek düşündüğüm ittiğim kendi kardeşimdi. Öldürdün diye bağırıyordu içimde yaşam bulan çocukluğum. Bütün acısını benden çıkartan oydu. Oysa ben isterdim ki... Kulaklarım daha net duymaya başladığında silah sesi duydum. Bir defa değil. Defalarca kez. Kalmak istedim ama hareket edemiyordum. Ne gözlerimi açabiliyor ne de kımıldayabiliyordum. Kendi kanımın kokusunu soludum. Gördüklerim tekrar zihnimde canlandı. Ellerim kanlıydı. Canım acıdı. Hayır bu dakikalarca dövüldüğüm için değil, kardeşimi öldürdüğüm içindi. Dakikalar geçti. Ben silah seslerinin bir kıyısında sessizce kardeşimin acısını çektim. Ağlayamadım. Bağıramadım. Boğazım düğüm düğüm oldu. Birine seslenmek istedim. Ama konuşamıyordum bile .O sırada uzaktan bir ses duydum. Ne duyduğuma emin değildim. O sırada bir kez daha bağırdı sesin sahibi.

"Kaçak!"

Ses o kadar tanıdıktı ki... Lakin kim olduğunu çıkaramayacak bir durumdaydım. Zihnim çalışmıyordu. Defalarca kez böylece seslenildi. Ben ise kim olduğunu umursamadım. Ölmek istiyordum. Bıraksalardı beni böyle. Ölseydim. Kardeşimin yanına gitseydim. Belki affederdi. Ben ölürsem affetmez miydi? Bu dünya kötüydü. Öbür dünya da birlikte mutlu olsaydık. İçimden binlerce kez özür diledim. Hareket edebilsem onu ittirdiğim kendi ellerimi bizzat ben kesecektim. O anda daha yakından bir sesleniş duydum. Ve bir kapı sesi geldi.

"Kaçak!"

Duyuyordum. Ama anlamıyordum. Bedenimin tek yapabildiği şey sanırım şuan duymaktı. Yanıma bir koşturma hissettim. Gözlerimi açıp bağırmak istiyordum. Öldürün beni diye. Çok şey istemiyordum ki. Kardeşimin yanında mutlu olmak istiyordum. Buz gibi zeminde yatan bedenime bir sıcaklık değdi. Boynumda hissettiğim parmaklarla bir sesleniş duydum.

"Yaşıyor mu?"

İki kişi vardı sanırım. Sesler tanıdıktı. O küçük sıcaklık bedenimden uzaklaştı.

"Yaşıyor."

Ben küçük sıcak parmaklara hasret duyarken bu sefer bütün bedenimi kollar sardı. Bedenimin kaldırılmasıyla konuşamayan ben acıyla inledim. Uyuşmuş bedenim tamamen acı içindeydi şuan.

"İyisin Kaçak. İyisin."

İyi falan değildim ki. Acıyan bedenim çok can yakıyordu. En kötüsü ise ben kendi canımda değildim. Ölmek istiyordum. Kardeşimin yanına gitmek istiyordum. Yaralardan mı hasretimden mi bilmiyorum ama kapalı gözlerimden bir yaş usulca aktı. Öldürsünlerdi beni ya. Her şey biterdi. Mutlu olurdum. Bu hayatta bulamadığım mutluluğu öbür tarafta bulurdum. Kardeşim vardı orada benim. Her şeyimdi o. Bir şey oldu o sırada.

"Abi kafası."

Kafamda hissettiğim el ile acıyla gözlerimi açtım. Gözümden bir yaş aktı. Tam karşımda bir yüz vardı. Ancak bana değil kafama bakmaya çalışıyordu. Kimdi bu? Çok tanıdıktı. Gözlerim zar zor açık duruyordu. Görüşüm arada bulanıklaşıyordu. Ama çok tanıdıktı. Yüz hatları, gözleri, saçları. O sırada zihnim birine benzetti onu. Bende o olsun istedim. Acıyla kıvranan bedenim ilk defa gülümsedi. Zor da olsa onun için konuşmak istedim. Beni görsün istedim. Özür dilemek istedim. Bir göz yaşı daha akıttım. Görünüşüm bulanıklaştı. Ben ise güçlükle fısıldadım.

"Yiğit..."

Gördüğüm rüyada küçücüktü. Ama karşımda olan bu adam. O olsun istedim. Onu arayan kalbim ise bu isteğimi kırmadan anında kabul etti. O gözler aniden beni buldu. Yavaşça gülümsedi.

"Kaçak."

Kaçak mı? Umursamadım. Benim yapmam gereken bir şey vardı. Konuşmaya çalıştım. Nefes ise yetmiyordu.

"Tamam. Bulduk. İyisin."

Bir eli yüzümde hissettim. Kafamı olumsuzca salladım. Konuşmam gerekiyordu. Acıyla yutkundum. Gözlerim tekrar netleşti.

"Yiğit." Boğazım yanıyordu. Ama ben korkarak sordum. "Ölürsem beni affeder misin?"

Baktığım yüzde oluşan gülümseme yavaşça soldu. Ben ise umutla cevabı bekliyordum. Affetsindi. Direk öldürürdüm kendimi. Sorgulamazdım.

"Yiğit mi?"

Arkamızdan bir konuşma geldi. Ben ise o gözlere bakıyordum. Ama gözlerim artık yanıyordu. Karşımda olan adam sıkıntıyla bir nefes verdi.

"İyi değilsin."

Kafamı olumsuzca salladım ama canımın yanmasıyla aniden durdum. O sırada başka bir konuşan oldu.

"Abi bir gurup daha geliyor."

Bana bakan yüz aniden başka bir yöne baktı. Ben ise ona bakıyordum. Midem kan kokusundan bulanıyordu.

"Çıkalım."

Bir kaç adım attığımzıda son bir defa daha o yüze baktım. O da bana baktı ve yavaşça tebessüm etti. Gülebileceğimi sanmıyordum. Gözlerim kapandı. Üzgünüm ablacım. Ben bugün de ölemedim...

"Biraz daha dayan Kaçak."

Son duyduklarım bunlar oldu. Sonrasında bilincimin tekrar kapandığını hissettim.

...

Sarsılan vücudum acı ile kasıldı. Kafam ağrıyordu. Bir daha sarsıldığımda bu sefer sesleri duydum. Yanımda olan sıcak beden nefes nefeseydi. Şiddetli rüzgarı hissediyordum. Vücuduma vuruyordu. Bu sefer sesler netleşti. Bir silah sesi duydum. Ardından kulağımın dibinde olan o bağırışı.

"Önden git! Aracı çalıştır!"

Ses çok tanıdıktı. Manyak mıydı? Gözlerimi güç bela araladım. İlk gördüğüm siyah gözler oldu. Ardından koştuğumuzu anladım. Vücudum her bir adımda acıyordu. Tekrar bağırdı.

"Git!"

Neler oluyordu? Soğuk hava tekrar sertçe estiğinde Manyak bana baktı. Uyandığımı gördüğünde ise ne yapacağını bilmez haldeydi. Canımın acıdığını görebildiğine emindim. Ama onun da yüzü değişikti. Kaşlarım çatıldı. O ise konuştu.

"Az kaldı Kaçak."

Ona bakındığım sırada ise başka bir şey gördüm. Omzu. Kanayan yaraya baktım. Kurşun yarasıydı. Kucağında olan kendime baktım. O omuzla beni taşıyor muydu? Neyi gördüğümü gördü. Yutkunarak fısıldadım.

"Manya-"

"İyiyim." Bana baktı ve gülümsedi. Adımları yavaşlamıştı. "Sıyırdı sadece."

Yaraya baktım. Sıyırsa da hala kanıyordu. Tam önümüzde bir fren sesi geldiğinde başımı o tarafa çevirmek istedim ama Manyak izin vermedi.

"Oynatma başını."

Anlayamıyordum. Bir kaç adım daha attığımızda arkamızdan silah sesleri geliyordu.

"Çabuk!"

Bir başkası bağırdığında kapı açılma sesi geldi. Bedenime oldukça dikkat ederek aracın arkasına bırakıldım.

"Kafana dikkat et."

Nefes nefese kalmıştı ama hala bir yandan kafamı sabit tutmaya çalışıyordu. Bir elimi kaldırdım ve onun yerine ben tuttum. Hemen yanıma oturduğunda kafamı dikkatle kaldırdı ve dizine koydu.

"Erdem sür!"

Kapımız kapandığında ön kapı saniyeler içinde açıldı. Araba hareket etmeye başladığında kurşun seslerini tekrar duydum. Anlayamıyordum. Manyak tam üstümde derin derin nefes alıyordu. Beni ne zamandan beri taşıyordu? Hemde o omuz ne zaman olmuştu? Kalkmak istiyordum. Şuan fazla zavallıydım. Anlamam lazımdı. Her şey birbirine girmişti. En son ne olmuştu? Hatırladığım boz ayının bana vurması ve bilincimin gitmesiyidi. Ama başka bir şey daha var gibiydi. Yüzümde eller hissetmemle gözlerimi Manyak'a diktim. Kafamın arkasına bakmak amaçlı yüzümü kaldırıyordu.

"İyiyim."

Yavaşça mırıldandım. Yüzünü buruşturdu. Tekrar dikkatle elini yüzümden çekti ardından mırıldandı.

"Değilsin." Gözleri gözlerimi buldu. Dikkatle baktı o siyahlar. Sonrasında sordu. "Kim olduğumu biliyorsun değil mi?"

Böyle bir şey beklemiyordum işte. Nasıl yani? Hafifçe güldüm ama canımın yanmasıyla gülüşüm soldu.

"O ne demek? Manyak'sın işte."

Derin bir nefes verdi ama siyahlar hala bendeydi. O sırada önden başka bir ses geldi.

"Bir ara Yiğit dedin de ondan soruyordur."

Manyak aniden şoföre bakarken benim bedenim buz kesti. Ne diye fısıldayabildiğimde anılar yavaşça zihnime gelir gibi oldu. Ben uyanmış mıydım? Uyanmıştım. Hatırlayamıyordum ama. Asıl sorunum ise başkaydı. Hatırlamıyordum ve ne kadar konuştuğum belirsizdi. Onlara Yiğit hakkında konuşmuş olamazdım.

"Kaçak." Gözlerim siyahları bulduğunda o sorgular gibi bakıyordu. "Bembeyaz oldu-"

"Sana ne dedim?"

Bu halime şaşırmıştı. Yine de sorumu cevapladı.

"Sadece beni Yiğit diye birisi sandın o kadar."

Elim kafamı bulduğunda her şey yavaş yavaş zihnime geliyordu. Onu Yiğit sandığım an. Gözlerimi kapattım. Tek hatırlayamadığım şey bir şey görmüştüm. Neydi o? Kabus gibi bir şey. Yiğit olduğunu hatırlıyordum ama ne olduğu bir türlü yüklenmiyordu.

"Yiğit kim?"

Manyak'ın ani sorusuyla donuklaştım. Tamam. Yeterdi bu kadar. Ayaklanmak amaçlı kalkacağımda Manyak sitem etti.

"Kaçak saçmalama."

Umursamadan oturur pozisyona geçmeye çalışacaktım ki engel oldu."

"Kalkmıyorsun."

"Manyak bırak!"

Bırakmadı.

"Bana bak Kaçak, kafan bu haldeyken kesinlikle kalkamazsın."

Mecburiyetle debelenmeyi bıraktım. Derin bir nefes verdim. Kafam ağrıyordu. Fazla şey olmuştu. Bu sefer Manyak'a baktım. Bana delirmişim gibi bakıyordu. Umursamadan bu sefer ciddi bir şekilde konuştum.

"Her ne oluyorsa lütfen anlatır mısın artık?"

Kafasını olumsuzca salladı.

"Sonra."

Hayır şimdiydi. Ofladım.

"Bak sabahtan beri..." Sözün gerisi yoktu. "Anlamıyorum."

Hafifçe güldü. Önüme düşen saçımı kenara ittirdi.

"Bana yalan söylemeseydin eğer bunların hiç biri başımıza gel-"

Sözünü yuttu. Sanrıım şuan beniz azarlamak için düzgün bir zaman değildi. Kontrol amaçlı bir kaç kez arkaya bakındı. Ardından gözlerime bakındı.

"Boşver be Kaçak." O anda beklemediğim bir şey yaptı. Elini uzattı. Gülüşü büyüdü. "Önce tanışalım mı?"

Bir uzattığı eline bir de hiçbir şey olmamış gibi gülen suratına baktım. Ciddi olamazdı değil mi? Yüzü ise oldukça ciddiydi. İstemsizce ben de sırıttım. Cidden koyduğum adı layıkıyla taşıyordu. Canımın acısını umursamadan elimi kaldırdım ve uzattığı eli sıktım.

"Çisem. Hiç memnun olmadım."

Güldü. O da elimi sıktı.

"Eren. Aynı duygular içersindeyim."

Duyduğum isim ile gülüşüm kala kaldı. O sarışın bana sürekli Eren demiyor muydu? Dehşetle baktığım siyahlardan gözlerimi kaçırdım. Hatta sevgilisi misin dememiş miydi? Elimi hızla sıktığım o elden çektim. Sevili mi? Tövbe haşa. Allah korusun. O benim bu tepkime şaşırıp kalırken ön taraftan şoför konuştu.

"İkinci araç tam karşımızda ve ben daha fazla dayanamıyorum."

Bu sesi tanıdık olan kişiyi bir türlü çıkaramamıştım. Ayrıca ikinci araç da neyin nesiydi? Ben bedenimi zor kaldırıyordum zaten.

"Ya sen kimsin sesin çok ta-"

"Elini kırdığın o adamım."

İşte bu hiç olmamıştı. Yüzümü buruşturdum. Cidden adamın elini kırmıştım ben değil mi? Ama şuan hiç mahcubiyet duygusuna kapılamazdım. Direk özür dilemek daha mantıklıydı.

"Ben özür dilerim sanmıştım ki-"

"Özüre falan gerek yok."

Manyak sözümü keserken Erdem denilen eli kırık olan o adama bakıyordu. Ayrıca o adam hala nasıl dayanıyordu kırık elle.

"Kendisine iş verdik sonuca bak."

Bedenimi gösterdi Manyak. O sırada araba durduğunda ben ofladım.

"Bu arabayla gitsek ol-"

"Çisem!"

Dışardan duyduğum o sesle ilk defa kalbim sevinçle attı. İlk duyup duymadığımdan emin olamadım. Ancak bir defa daha adımın seslenilmesiyle bu sefer kimse beni burada tutamazdı. Kendi acımı hiç önemesemedim. Manyak'a fırsat vermeden doğruca kalkmıştım ki başımın dönmesiyle kala kalmam bir ordu.

"Kaçak napıyorsun!"

Kapıyı bile açamamıştım. Bu ne rezillikti be. Bedenime destek olan Manyak iken kapıyı açan başka birisi oldu. Gözlerim onu gördüğünde bugün ilk defa gerçekten rahatladım. O da beni gördüğünde gülümsedi. Ardından kafamı umursamadan konuştum.

"Kaan."

O beni beklemeden sımsıkı sarıldığında gözlerim doldu. Başına bir şey geldi sanmıştım. Her şeyi bir kenara bıraktım ve bu sefer sesimin titremesini önemsemeden konuştum.

"Kaan, çok korktum."

Derin bir nefes çekti. Ardından fısıldadı.

"Biliyorum..."

Konuşmamıza gerek yoktu. Anlardık birbirimizi. Benden yavaşça ayrıldı. Bir eli korkar gibi çenemi tuttu. Çekinerek baktım. Berbat bir halde olmalıydım. Yüzü kasıldı.

"O şerefsi-"

Gerisinin küfür olacağını bildiğim için direk konuştum.

"Başına bir şey geldi sandım benim yüzümden."

Hala yüzüme bakıyordu. En sonunda gözleri gözlerimi buldu. Bir süre sadece baktık. Ona cidden bir şey oldu sanmıştım. Ben ise aklıma gelen ile yeni sorumu sordum.

"Deniz'e haber vermedin değil mi? O çok korkar bö-"

"Çisem." Lafım yarıda kesildiğinde o çoktan anlamıştı bile. "Ne oldu?"

Arkamda kalan kişilere baktığımda anlatamayacağımı anlamıştı bile yine. Kendimi anlatmak istiyordum ama onların yanında yapabileceğime hiç emin değildim. Hiç sorgulamadan doğruca kalkmama yardımcı oldu. Karnım deli gibi kasılsa da ondan güç bela destek aldım. O sırada Manyak konuştu.

"Gitmemiz lazım sonra konuşun ister-"

"Beş dakikadan bir şey..."

Bende olan bütün konuşmaları kesen şey gördüğüm idi. Gözüm gökyüzünde olan bulutları gördü. Hatırlamadığım o rüya ise bana kendisini çok güzel hatırlattı. Elim başımı buldu. O anda bedenim düşecek gibi oldu lakin Kaan son anda yakaladı. Gözlerim hala tepedeydi.

"Çisem." Ayakta duramadığımda arabaya geri oturtuldum. "Çisem."

Sesler gidip gelmeliydi. Duyduğum şey ise kulaklarımda çınlayan abla sesiydi. Nasıl da bağırmıştı gördüğüm o rüyada bana. Yalvarmıştı onu oradan kurtarmam için. Ama ben hareket bile edememiştim. Ellerime baktım. Kan yoktu. Pek bir şey değiştirmedi bu bende. Olmasa ne olacaktı ki? Yiğit her şekilde ölmüştü. Asıl acı gerçek ise şuydu. Rüya diye gördüğüm o şeyin gerçek olması. Çenemden tutulmasıyla gözlerim bulutlardan ayrıldı. Kaan önümde bir şeyler diyordu. Bu sefer ise ben başka birini gördüm. Manyak... Endişeyle bana bakıyordu. Gözlerim yüzünde gezindi. O an anladım ona neden Yiğit dediğimi. Hafifçe gülümsemeye çalıştım ama olmadı. Benziyordu. Emindim şuan buna. Kumraldı onun gibi. Koyu gözleri, yüz hatları, tamamen benziyorlardı resmen. Benim kardeşimde büyüynce böyle olacaktı. Elinden alan ise bendim. Bütün kargaşayı bitirmek amaçlı konuştum.

"Kaan." Gözlerimi Manyak'tan ayıramıyordum. Korkarak fısıldadım. "Deniz'e götürür müsün beni?"

Beni en iyi tanıyan oydu. Bütün acılarımı dindirecek Deniz'di. Dinlerdi. Sonra bir çözüm yolu bulurduk.

"Tamam." Bana doğru yaklaştı. "Gideriz tabi."

Beni kucakladığında canım yansa da ses çıkarmadım. Tek baktığım yüz Manyak'tı. Diğer arabaya bindiğimizde Kaan iki yaralı olduğundan dolayı mecburen şoför koltuğuna geçti. Yanıma oturan ise Manyak'tı. Kafamın kendine gelmesi gerekiyordu. Yağmur yoktu şuan. Kafamı toparlamak amaçlı aklıma ilk geleni yaptım.

"Kaan." Aynadan bana baktı. "Deniz'i arayalım mı?"

Bu halime üzülüyordu. Yine de telefonunu bana uzattı. Gülerek aldım ve direk şifreyi girdim. Numaralardan Deniz'i bulduğumda üzerine hiç sorgulamadan tıkladım. Beni iyi edecek tek kişi oydu şuan. Çaldı. Çaldı. Çaldı. En sonunda o alo sesini duydum.

"Kaan."

Sesi bile iyi gelmişti. Ben ne diyecektim peki. Yutkundum.

"Deniz. Benim."

"Çisem." Sesi telaşlıydı. "Defalarca aradım seni, sen-"

"Deniz."

Sözünü böldüm. Gözlerim diyeceklerimden dolmuştu bile. Çünkü daha mevsime girmeden ben kötüleşmeye başlamıştım. Gözlerim grimsi bulutlardaydı. Yanımda kim var artık umrumda değildi.

"Sence bu yaz tatile gider miyiz?"

Gözlerim dolmuştu. Çünkü ben bu yaza sağ çıkabileceğimi düşünmüyordum. Deniz bir şeyler olduğunu elbette anlamıştı. Gözlerim bulutlardaydı. Giderek kararıyordu.

"Tabi. Niye gitmeyelim?"

Boğazımda bir yumru oluştu. Kendimden çok korkuyordum. Eve gitmek istiyordum. Gördüklerim, bedenim şuan hiç iyi değildi. Kendi gördüğüm çocukluğumdan koruyordum.

"Ya gidemezsek?"

Telefondan bir sesler geldi. Büyük ihtimal ayaklanmıştı.

"Çisem sen nerdesin? Kaan yanında mı?"

Soruları es geçtim. Gözlerim hala aynı yerdeydi. Ve olan oldu.

"Sanırım gidemeyeceğiz. Bana öyle geliyor."

Telefondan bir kaç ses geldi ama ben duyamadım. Çünkü gözlerim gördüklerindeydi. Kaan ön taraftan ismimi seslendi. Ben ise titreyen bir sesle konuştum.

"Yağmur yağıyor..."

Her bir damla yer yüzüne gözlerimin önünde düştü. Kendi içimde bastırdığım çocukluğum bas bas bağırdı. Gerçekten korktum. Çok korktum hemde. Cama değen damlalara baktım. Asıl gerçek buydu. İşte bu yağan, benim ölüm yağmurumdu...

...


Loading...
0%