Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@suwiiniz

Islanmış olan saçlarından çekildi kızın. Artık acıyı hissetmiyordu.Tek isteği nefes almaya devam etmek ve bitmesiydi. Ancak öyle olmadı. Babası kafasını tekrar suya soktuğunda direnmedi. Direnirse durmayacaktı. Nefesi kesildi, su yuttu.

"Geber!"

Yukarıdan duyduğu bağırış ile kız da öyle ümit etti. Ancak başı çekildi ve derin bir nefes çekti içine. Lakin nefes alınmasına izin vermeden bu sefer karnına bir tekme yedi. Acıyla yere yuvarlandı. Ne yapacağını şaşırmıştı küçük beden. Acıdan nefes alamazken vücudu oksijen yoksunluğu çekiyordu. Yerde öylece kıvrandı. Annesi öldüğünden beri işkenceler daha da artmıştı. Babası bütün sinirini kızdan çıkartıyordu. Gözünden bir yaş aktı ama hemen eliyle sildi. Ağlayamazdı. Ağlarsa daha kötü olurdu.

"Abi yetmez mi? Nefes alamaz oldu."

Böyle dememelilerdi. Kız gözlerini kapattı. Babası bu lafları duyunca daha da hırslanıyordu. Bu sefer sırtına bir tekme yedi kız. Acıyla iki büklüm oldu.

"Yetmez! Bu orospu bugün hakettiğini alacak!"

Bir tekme daha yedi kız bedenine. Ağzına gelen kanla ise kusmak için eğilmişti ki... Kafasına gelen darbeyi hesaba katamamıştı. Küçük beden öylece yerde yuvarlandı.

"Abi! Abi, ölecek!"

Gözlerini araladığında babasını tutan birkaç adamı gördü. Birisi adama içki getirdi. Babasının gözlerinde oluşan nefreti gördü. Sadece ekmek alıp, aç karnını doyurmak istemişti. Sonucu ise kendi yediği kanı olmuştu. Gözlerini kapattığında sesler kesilmedi.

"Açın şuna videosunu! İzlesin katil!"

Kafasını olumsuzca sallamak istedi. Lakin adımlar uzaklaşırken bu sefer kulaklarına yeni bir ses doldu. Gözlerini araladı. Yere konulan bilgisayara baktı. Kalkmaya gücü yoktu. Yiğit ile birlikte sokakta yürüyüşünü izledi. Yiğit kendince kurduğu oyunu oynuyordu yine. Kız olacakları bildiği için gözlerini kapatmak istedi. Lakin içinde izle diye bir ses uyandı. Sen bunları hak ediyorsun, izle dedi zihni. Çisem kendi zihnini ilk defa duydu. Ancak bir kez oldu o yaşlarında bu olay. Sonrasında bir kez daha duydu. Babasından on iki yaşından kaçarken. İki yıl boyunca bir daha duymamıştı ki on dört yaşında yeni kimliği oluştuğunda bu sefer silik bir beden görmüştü. Çocukluğuydu tüm bunlar. On dört yaşını çok iyi hatırlıyordu. Selim ona kimliğini verdiğinde gülmüştü. Lakin onun gülüşünü bozan Selim'in ardında gördüğü kendisi olmuştu. Korkuyla bağırmıştı o an. Çocukluğu ise sakince gülümsemişti. Çocukluğunun tamamen ortaya çıkış yaşı ise on altıncı yaşında Selim'i mezara gömerkendi. Çocukluğu o gün yanından hiç ayrılmamıştı. Çisem o videoyu izlerken belki ilk defa duyduğu sese aldırış etmemişti. Öylece Yiğit'i itiş anını her seferinde olduğu gibi izlemiş, sonrasında deliler gibi ağlamıştı. Ancak çocukluğu kendi bedenine ilk tohumu o zaman ekmişti. Yavaş yavaş büyümüştü. Sessizliğini ilk on iki yaşında bozmuş, on altı yaşında bedenini işgal etmişti. Kendi katilini vücudunda büyütmüştü. O küçük çocuk ise her ikisini de öldürecekti. İçten içe...

...

1 Saat Sonra

Gözlerimi kapattım. Bulutlar... Ben geliyorum. Elimi yavaşça Manyak'ın elinden kurtardım. İzin verdi. Cebime ilerledim. Çakıyı sıkıca tuttum. Bu düşürdüğüm, onun bana verdiği çakıydı. Sesi zihnimde yankılandı. "Önce o Aras'ı, sonra beni öldür ki o piçin ölüşünü göreyim." Çakıyı sıktım. Yapabilirdim. Yapardım yani, değil mi? "Kendini bizden sonra öldür ki , ölümünün intikamını al." Adım sesleri daha da yaklaştı. O uyuşturucu doğru değildi. Adam içmişti çünkü gerçek olanı. "Batacaksak da birlikte, öleceksek de birlikte dedik sonuçta." Belki Çisem yapamazdı ama çocukluğu, işte o yapardı. Saniyeler kalmıştı. Gözlerimi araladım. Elinde paketle gelen adama baktım. Ardından gözlerim çocuğu buldu. Bana bakıyordu. Hemen yanımda hissettiğim çocukluğum ile çakıyı cebimden çıkarttım. Çocukluğum varsa ölüm vardı. Ölüm bugün beni bulacaktı. Karşımda olan çocuğun gözleri elimdekini gördü. Bana dehşetle baktığında gülümsedim. Ben geliyorum ablacım. Çakıyı düşünmeden açtım.

...

Şimdiki Zaman

Gözlerim yandı. Bu kadar mıydı benim tüm hayatım? Bu kadar mı ömür biçmişti bana Tanrı? Yutkundum. Babamdan kaçmayı başarmışken, böyle bir neden yüzünden mi ölecektim? Boğazım yandı. Yiğit geldi aklıma. Tutunduğum eli sıkıca sıktım. Çökmüştük. Bitmiştik. Yerde olan gözlerimi kaldırdım. Sarı... Sanırım bunu en beklemeyen oydu. Bir şekilde yırtacağımızı düşünmüştü. Aslında hepimiz öyleydik. Sanıyorduk ki bir şekilde kurtulurduk. Göz göze geldik. Dişlerini sıkıyordu. Sarı saçları sanki öleceğini anlamış gibi bu gün gözüme soluk geldi. Bedenini duvara yasladı. Ardından daha fazla bana bakamadı. Gözlerini kapattı. Bu sefer yanıma döndüm. Siyahları gördüm. Elinde olan telefon düştü düşecekti. Dik olan o omuzlar çökmüştü. Elimi en az o da benim kadar sıkıyordu. Sanırım aralarında en iyi olan yine bendim. Ben ölümü bekleyen birisiydim ama onlar... Onların daha hayalleri vardı. Derin bir nefes verdim. Ancak gözlerim yine de doldu. Diğer elimle sertçe sildim. Ağlamak yoktu. Hele ki bütün bu işleri onların başına ben açmışken. Gözümü sildiğimde siyahlarla bakıştık. Bana pişmanlıkla baktı. Özür diler gibi. Oysa aramızda en günahsız oydu. Yönünü bana doğru çevirdiğinde yüzü gerilmişti. Ona anlamayarak baktım. Derin bir nefes verdi. Diğer eli de bileğimden yakaladı ve bana doğru eğildi.

"Many-"

"Git."

Ne? Anlamıyordum.

"Ne?"

Derin bir nefes aldı. Sanki bu sefer ona da oksijen yetmiyordu.

"Kaçak, git. Kurtar kendini."

Kaşlarım çatıldı. O ne demekti? Bana yaklaştı.

"Adamı ben öldürdüm diyeceğim. Sen bu işe hiç bulaşmayacaksın. Bizim boktan işimiz senin hayatına mal olmaya-"

"Saçmalama. Ne dedik daha birkaç saat önce? Kurtulacaksak da üçümüz, ölecekse-"

İki eli yüzümü avuçladı ve sanki kendime gelmemi ister gibi beni sarstı.

"Bak bu işten kurtulur yanımız yok. Anlıyor musun beni? Ama sen kurtulabilirsin."

Kafamı olumsuzca salladığımda bu sefer gözlerim dolmuştu. Hafifçe gülümsedi.

"Git, Kaçak. Bu sefer söz, kovalamam seni. Git."

"Man-"

"Kaçak, git."

Onun da sesi boğuklaşmıştı. Ancak öyle bir şey olmayacaktı. Gitmeyecektim. Gözümden akan bir yaşı parmağıyla sildi.

"Dediğim gibi. Benim işim yüzünden kimse ölmeyecek."

"Siz mi öleceksiniz?"

Sesimin titremesine engel olamamıştım. Yüzüme öylece bakıyordu. Ardından Sarı'ya baktı. Hafifçe gülümsedi.

"İki pislik gitmiş oluruz, ne var bunda?"

"Çiso, git. Zaman yok."

Sarı'ya döndü bakışlarım. Gözlerini yavaşça araladı ve bana baktı.

"Ölümün benim yüzümden olmasın." Hafifçe tebessüm etti. "Daha fazla günah üstlenmeyim."

Kafamı olumsuzca salladım. Böyle olmazdı. Olamazdı.

"Kaçak, bana bak." Manyak biraz daha eğildiğinde aptallığı bırakmamı haykırıyordu gözleri. "Git hadi."

Sesim çıkmıyordu. Onları bırakamazdım. Manyak da bunu anlamış olmalı ki eli yüzümden ayrıldı ve bileğimi tuttu.

"Seni bu cehenneme katmayacağım."

Dışarıya doğru ilerlediğimizde gitmemek için bir kaç kere kendimi çektim. Kapıdan çıktığımızda elleri bileğimi ilk defa bu kadar sert tutmuştu.

"Olmaz. Manyak böyle ol-"

"Kaçak!" Bana doğru döndü. Anlamamı ister gibi baktı bana. "Ölemezsin, izin vermem."

Gözümden bir yaş daha süzüldüğünde bana pişmanlıkla baktı. Ardından diğer eli tekrar akan yaşı tuttu. Ben ise gitmeyecektim.

"Gitmeyeceğim."

Sesim fısıltıyla çıkmıştı. Derin bir nefes verdi. Ardından beklemediğim o şeyi yaptı. Bileğimden beni kendine çektiğinde eli belimi buldu. Sanki ilk defa gerçek kokusunu aldım o göz yaşları içersinde. Elimle göz yaşlarımı sildim. Gitmeyecektim. Kafamı olumsuzca salladım.

"Gideceksin."

"Gitme-"

"Gideceksin."

"Manyak gitme-"

"Gideceksin..."

Tek bir kelime söylüyordu. Yavaşça ondan ayrıldığımda siyahlarla göz göze geldik. Elleri hala belimdeydi. Gözlerimi sildim. Beni gönderemeyecekti. Gitmeyecektim. Öleceksek de birlikte ölecektik. Derin bir nefes verdi. O da berbat bir haldeydi ama hala beni göndermekteydi derdi.

"Seni ana yola bırakacağım." Elleri yavaşça belimden ayrıldığında boşluğa düşmüş gibi hissettim. "Orada sana taksi bulacağı-"

Sözlerinin yarım kalma sebebi benim dışarıya çıktığımızdan beri gördüğüm o yüzdü. O siyahlar yeni görmüştü. Hafifçe güldüm. Yakalanmıştık. Beni gönderemeyecekti. Titreyen bedenimi ve sesimi düzeltmeye çalışarak fısıldadım.

"Dediğin gibi, ya kurtulacak, ya da cehennemi bulacağız."

Gelen kadına baktı.

"Sen benim cehennemimde yaşamayacak kadar temizsin Kaçak. Kendini benden, buradan kaçırmalıydın."

Siyahlar beni buldu. Dediği ile ondan bakışlarımı kaçırdım. Yanılıyordu. Asıl onlar benim cehennemime katlanamazlardı. Gelen kadına baktım. Sarı saçları vardı. Özenle hazırlanmış, gülerek bize geliyordu. Kimdi bilmiyordum. Lakin görünüşünden ve duruşundan belliydi ki o da buradandı.

"Korlu!" Gülerek bize yaklaştı. Derin bir nefes verdim. Başlıyorduk işte. "Beni şaşırttın yakışıklı."

Yanımıza geldiğinde Manyak'ın yanağından çocuk gibi makas aldı ve doğruca bana baktı.

"Sanada merhaba Aylin abla."

Ölüm kelimesini bir süreliğine zihnimden ve bedenimden uzaklaştırmaya çalıştım. Kadın onu hiç takmadan bana baktı. Samimi birisi gibiydi.

"Merhaba, merhaba. Bu güzel hanım kim böyle?"

Bana elini uzattığında elini sıktım.

"Çisem, Çisem Kaya."

Kadın Manyak'a göz kırptığında Manyak derin bir nefes verdi. Sanki tüm olacakları unutmak ister gibi.

"Bende Aylin Bilge hayatım."

Kafamı salladım. Memnun oldum der gibi. Konuşmaya mecalim yoktu.

"Ee nereye gidiyordunuz böyle?"

Kadın yanıma geldiğinde istemsizce Manyak'a daha da yaklaştım. Açıkcası burada ki tiplere pek güvenileceğini sanmıyordum. Manyak soruyla afallarken derin bir nefes verdim. Kendimde kalmalıydım.

"Telefonumu araçta unuttum sanmıştım, ama çantamdaymış."

Kadın bana döndüğünde Manyak beni onayladı. Acilen kendimize gelmeliydik. Buradan artık beni gönderemezdi. Ölecek olsak bile kendimizde kalmalıydık.

"Anladım. O zaman içeriye geçelim."

Aylin denen kadın güldüğünde bize bakıyordu. Manyak kafasını salladı ve pişmanlıkla bana baktı.

"Geçelim..."

Gülümsedim. Sanki saniyeler öncesinde ağlayan ben değilmişim gibi. Ölecek olduğum için mutlu olan bir aptalın tekiydim. Manyak adım atmamı beklediğinde ilk adımı yine ben attım. Hemen arkamdan o da yürüdüğünde Aylin denen otuzlarında olan kadın da bizimle birlikte geldi. Son bir kez derin bir nefes aldım. Ardından içeriye geçtik. Sarı'yı hala aynı konumda görmeyi beklemiyordum.

"Oğlum, ne dikiliyorsun burada?"

Sarı duyduğu ses ile gözlerini araladı. Bedeni hala duvara yaslıydı. Gözleri ilk beni buldu. Manyak'a ne işi var bunun der gibi baktığında onu bozan yine Aylin oldu.

"O zaman siz burada güzelce birbirinizi yiyin. Ben bu çıtırı alıp kaçıyorum."

Sarı'nın konuşmasına bile izin vermeden kadın koluma girdiğinde beni Manyak'ın yanından içeriye doğru götürdü. istemsizce uzaklaştığım için vücudum gerildi ve arkama baktım. Kadın ise güldü.

"Bakma sen o iki canavara. Kahvaltıdan önce kavgalarını etsinler de bizi bulmasınlar."

Alay ettiğini anladığımda ben de tebessüm ettim. Yavaşça yemek yiyeceğimiz hazırlanmış masaya doğru ilerledik. O anda masasın köşesinde oturan adamı gördüm. Kadın yine gülerek şakıdı.

"Sait, bak buralara kim gelmiş."

Duyduğum ve tanıdığım yüz ile tüm bedenim gerildi. Adamın bakışları hafifçe bize döndüğünde kapkatı kesildim. Tabancayı kendimize biz doğrultmuştuk. Tetiğe basacak kişi ise şuan tam karşımda bana bakıyordu. Elinde okuduğu gazeteyi masanın bir kenarına bıraktı. Ardından yüzünde küçücük bir tebessüm oluştu. Sandalyesini geriye ittirdiğinde işte bu sefer gerçekten kaçmak istedim. O sırada ise sanki düşüncelerim okunmuş gibi bileğimden yakalandı ve çekildim.

"Onu ben alayım Aylin ablacım."

Aylin denen kadın göz devirirken yanımda tanıdık o koku geldi. Manyak bir elini omzuma attı ve beni kendine çekti.

"Yemedik sevgilini."

Duyduğum ile şaşırırken gözlerim direkt siyahları buldu. O da bana bakıyordu. Sanırım ikimiz de böyle bir şey beklemiyorduk. Ancak Manyak hafifçe güldü. Ona kaşlarımı çatarak baktım. Söyleseydi ya işte sevgilisi olmadığımı. Gerçi ölecektik. Ama banane. Onun yapmayacağını anladığımda ben konuştum.

"Şey bir yanl-"

"Sait amca."

Manyak sözümü böldü ve beni tam olarak o adamın yanına doğru götürdü. Adam gülerek bize bakıyordu. Manyak tam önünde durduğunda iyice ona sokuldum. Farketse de adama yaklaştı ve benden ayrılarak eğilip adamın elini öptü. Sanırım ölmeden önce yapılacak en önemli şey de bizi vuracak olan kişinin elini öpmekti. Sait denen pislik Manyak'a gülerek baktı.

"Senden bunu beklemiyordum işte." Beni işaret ettiğinde cidden delirmek üzereydim. "Başka birisinden de bekliyoruz!"

Bağırarak söylendiği kişiye baktım. Sarı masaya yaslanmış dalgındı. Lafın ona geldiğini anladığında kafasını kaldırdı.

"Noldu sana?"

Aylin Sarı'ya bakarak konuştuğunda o hiç kendinden ödün vermeden yavaşça gülümsedi.

"Dalmışım öyle."

O da bize doğru geldiğinde Aylin sorgulayarak mırıldandı.

"Sen ve dalmak mı?"

Sarı hiç umursamadan bu sefer o öleceği eli öptü. Sıranın bana geldiğini anladığımda ele uzanmıştım ki adam elini kaçırdı ve elimi tuttu.

"Saçmalama kızım."

Hafifçe tebessüm ettim ancak vücudum titrememek için zor duruyordu. Cidden bugün ölecektim. Yine de gülümsedim.

"Çisem ben, memnun oldum."

Adam elimi bıraktı. Onun yerine ise Manyak tuttu. Elini beni bu durumdan kurtarması için sıktım.

"Sait bende, kızım. Seni bu eşek bizimle tanıştıracak kadar sevdiyse, sizin iş ciddi gibi."

Çüş. Yuh. Manyak gülümsediğinde beni yine kendine çekti. Hayır, bu da dünden razıymış arkadaş. Ölüm korkusundan bile beterdi bu düşünce.

"İleride inşallah."

Sarı yanımızdan bıkkınlıkla ayrıldı. Ardından bir sandalyeyi çekip oturdu. Bende onun gibi olmak istiyordum şuan. Gözlerimi kapattım. Derin bir nefes çektim içime. Sait gülümsedi. Ardından eliyle buyrun işareti yaptı. Şükürler olsun. Manyak beni çektiğinde bu olayın çabucak bitmesini ve kendi kafama sıkmak istiyordum. Masada Sarı'nın yanına doğru ilerledik. Ben Manyak'a bırakmadan onun yanına geçtim. Kötüydü. En kötümüz oydu şuanda. Nedeni de belliydi. Bütün suç neredeyse ona kalacaktı. Manyak hemen yanıma oturdu. Bakışlarım Sarı'yı buldu. Bana değil, öylece masaya bakıyordu.

"Sarı."

Bana döndü. Derin bir nefes verdi.

"Şansın varken gitmeliydin Çiso."

Kafamı olumsuzca salladım. Ardından hafifçe tebessüm ettim. Moralini onun gibi saçma şeyler yaparak olsa da bence birazcık düzeltebilirdim.

"Senin gibi bir yakışıklıyı yalnız gönderemem kusura bakma."

Küçük de bir tebssüm yakaladım.

"Elini öptüğüm adam tarafından birazdan öldürüleceğim Çiso, ne yakışıklılığı."

Fısıltısı giderek kısıldı. Gözlerim Sait'i buldu. Tekrar gözlüğünü takmış ve gazeteye dalmıştı. Onun hemen yanında ise bize bakan Aylin vardı.

"Bana bakın, bugün hiç hoşuma gitmediniz." Üçümüzün de bakışı ona döndü. Eliyle bizi işaret etti. "Siz niye yan yanasınız ve birbirinize laf atmıyorsunuz?"

Sait de bize baktığında gerginlik vücuduma istila etti. Birbirlerine laf mı atmaları gerekiyordu bu iki salağın? Bütün ortamın gerginliğini bozan ise başka birisi oldu.

"Ben geldim..." Konuşan adamla göz göze geldiğimizde gülüşü ve sesi yavaşça kısıldı. "Neler oluyor burada?"

Aylin güldü ve ayaklandı.

"Hoşgeldin. Seç bakalım, sence hangisi?"

Fatih gözlerini bir süre bizden çekti. Aylin ile göz göze geldiğinde ise adamın yüzü resmen tekrar aydınlandı. Nazikçe kadının elini tuttu ve öptü.

"Hoşbuldum."

Sarı yanımda homurdandığında ona döndüm.

"Gevşek."

Yanımda Sarı söylenirken Manyak da adama tip tip bakıyordu. Aylin gülümsedi. Ardından adam bize döndü.

"Siz güzel hanım..." Bir Manyak ve bir Sarı'ya baktı. Ardından gözleri Manyak'ta durdu. "Bir Korlu adayısınız."

Kaşlarım çatıldığında cidden ölmeden önce delirecektim. Bir Korlu adayı mı? Aylin aptalca bir gülüş patlattığında fena sinir olmuştum. Böyle bir ortamda öleceğime inanamıyordum. Adam Aylin'e göz kırptığında bana doğru geldi.

"Fatih Gür ben, siz bayan Korlu?"

Görün bakın nasıl rezil ediyorum ben sizi şimdi beyinsizler. Hafifçe gülümsedim ve ne öleceğimi ne de sinirimi gösterdim. Ardından uzatılan eli sıktım. Cidden Sarı'nın dediği kadar vardı. Nasıl rezil ediyorum ben seni, gör şimdi gevşek.

"Çisem Kaya, bay Bilge."

Adamın gülen suratı donuklaşırken masada bir kahkaha koptu. Tebessüm ederek elimi ayırdım. Gülen kişi elbette ki Sait'ti. Aylin'in de bütün gülen ifadesi sönmüştü. Açıkcası ikisi de umrumda değildi. Nasıl olsa ölecektim. Fatih denen herif karşıma geçmekten vazgeçmiş gibi ellerimiz ayrıldığında çaprazıma oturdu. Ardından Sait'e baktı.

"Günaydın size de Sait Bey."

Sait benim dediğime gülmesini bitirdiğinde eliyle homurdanan adama işaret verdi. O anda sandalyemin çekilmesiyle afallayan ben oldum. Kafamı çevirdiğimde sırıtmış bana bakıyordu Manyak. Yavaşça eğildi.

"Korlu olmak için kendini yırtan onca kişi gördüm. Bence bu fırsatı kaçırmayın bayan Kaçak."

Harika. Bir de başıma bu çıkmıştı. Öleceğiz be adam. Sandalyemi yavaşça ondan uzaklaştırdım. Ardından duyabileceği bir şekilde mırıldandım ve Sait'i işaret ettim.

"Emin ol sırf bir soyad için kendimi yırtacak biri olsam, Korlu değil Uluç olmaya çalışır ve kendimi buradan kurtarırdım."

Dediğimi düşündüğümde ise gözümün önünde kendim ve karşımızda oturan Sait canlandı. Vazgeçtim. Uluç falan iğrençti. Kusabilir miydim? Manyak şaşırmış bir ifade takındı. Ardından anladım işareti yaptı.

"Emin misin?"

Sait'e baktım tekrar. Dediğime cidden pişman olmuştum. Kafamı olumsuzca salladım. Emin falan değildim. Benim düşüncelerimi kesen ise Aylin oldu.

"Aras, sen cidden iyi misin canım?"

Gözlerim anında Sarı'yı buldu. Dalıp gitmişti yine. Ona konuşulması ile gözlerini kaldırdı. Uyumadığı belliydi. Berbat bir haldeydi. Aslında berbat bir haldeydik. Manyak ile ben sadece son anlarımızı meşgul edip, düşünmüyorduk. O ise... Fazla düşünüyordu. Kafasını olumluca iyiyim der gibi salladı. Ancak Sait'de gazeteden başını kaldırmış ona bakıyordu. Sarı ise çoktan yine dalıp gitmişti. Bir şey yapmalıydım. Gözlerim sandalyenin yanına düşmüş olan elini buldu. Hızlıca elini tuttum. Gözleri aniden oraya kaydı. Biraz olsun kendine gelmeliydi. Ona doğru eğildim.

"Düşünme, ölümü ne kadar düşünürsen hayata o kadar bağlı kalırsın." Gözleri beni buldu. Tebessüm ettim. "Düşünmekten başka bir şey yapamıyorsan da hayatını düşün. Çünkü sadece o zaman ölüm seni çağırır."

Bilirdim. Nereyi düşünürsen orası korkutucu gelir, diğer taraf seni çağırırdı. Her kendimi öldüreceğimde korkumu dindirmek için bu yüzden kendi hayatımı düşünürdüm. Elim tetiğe anca o zaman varırıdı çünkü. Bugün onun da öyle yapması gerekecekti. Ben alışmıştım. Onlar ise... Elini destek olmak ister gibi sıktım. Bir şey demedi. Ancak biliyordum. Dediğimi yapacaktı.

"Aras, iyi misin?"

Sait'in konuşmasıyla Sarı bakışlarını ona çevirdi. Elimi bu sefer o teşekkür eder gibi sıktı.

"İyiyim, iyiyim." Sait inanmış gibi kafa sallamakla yetindi. Sarı ise elimi yavaşça bıraktı. "İzninizle ben bir lavaboya gideyim."

Sandalyeden ayaklandığında onun arkasından bakakaldım. Kendimi her ne kadar geçiştirsem de benim sonum da böyleydi. Korku tekrar vücudumu buldu. Dakikalardır düşünmemek için saçma sapan bahaneler buluyor, kafamı meşgul ediyordum. Ancak sonum benim bundan da beter olacaktı. O düşünmüş, son saniyelerinde neler yapacağını anlamıştı. Ben ise namlu bana döndüğünde ne yapacağımı bilmez bir şeklide...

Elimin sıkıca tutulmasıyla bütün düşüncelerim yavaşça sustu. Bakışlarım yanımda bana bakmayan o yüzü buldu. O da dalmıştı lakin eli elimi sıkıca tutuyordu. Derin bir nefes verdim. Hepimiz bok gibi bir haldeydik. Aslında bu işi hemence halletsek ne olurdu? Şimdi, şuan konuşsam. Kimse bölemese beni. Konuşmam bitince ise çıkarsam çantamda ki tabancayı. Önce yanımda oturan Sarı'yı sonra Manyak'ı en sonda ise cebimde olan çakıyı kalbime saplasam. Tuttuğum eli sıktım. Ölecektik sonuçta değil mi? Bu işi erkenden bitirmek varken, neden canımızı daha çok acıtıyorduk ki? O anda önüme menülerin konulmasıyla bütün düşüncelerimden kurtuldum. Manyak'da benim gibi afallayarak önüne gelen menüye baktı. Kahvaltı için menü mü vardı cidden? Sıkıntıyla soludum.

"Herkes bir düştü, siparişleri verelim."

Gözlerim menüsünü açmış olan Aylin'e kaydı. Keyifle sırıtıyordu. Bende kendimden kaçmak adına menüyü açtım. Boş gözlerle öylece baktım.

"Aylin, daha gelecek olan va-"

"Geldi bile bizim bücür. Siparişleri verebiliriz."

Konuşulanları anlamayacak bir evredeydim. Açıkcası şuan tek yapabildiğim ölümümü düşünmemekti. Menüde olan yazılara boş bir şekilde baktım.

"Kaçak, iyi misin?"

Hemen yanımda Manyak bana buz gibi bir sesle eğildiğinde afalladım. Gözlerim onu buldu. Tebessüm eden bir surat yoktu karşımda. Siyahlar donuktu. O da gerilmişti. İyiyim der gibi kafa sallamaya çalıştım. Sarı ikimizi de berbat bir hale sokmuştu. Gözlerim tekrardan gerçeklerden kaçmak için yazıları buldu. Açıkcası neyi okuduğumu şuan bende bilmiyordum. Sıkıntıyla sayfayı çevirdiğimde karşımda olan sandalye çekildi lakin bakmadım.

"Hoşgeldin oğlum."

"Hoşbuldum."

Gözlerim yemeklerde gezindi. Sipariş versem bile yiyebilecek miydim? Gözlerim içeceklere takıldı.

"Nerelerdeydin bücür?"

"Trafik vardı."

Faith'in sesini duyuyordum. Lakin sanki bakarsam kurşunu sıkacaklar gibi hissediyordum. Neden bir anda böyle kötü olmuştum? Sayfayı çevirmek için uzandığımda titrediğimi fark ettim. Gözlerimi kendime gelmek amaçlı kapattım. Derin bir nees verdim. Ancak zihnimde binbir çeşitte ölüm şekli canlanıyordu.

"Hoşgeldin, açta bir şeyler ye."

Aylin'in konuşmasının hemen sonrasında yanımda olan Manyak'ın buz gibi sesini duydum.

"Hoşgeldin."

Kim gelmişti? Gözlerimi araladım. Lakin kafam dönüyordu. Gözlerimi kaldırmaya fırsatım yoktu. Menüde olan yumurta ile bir süre bakıştık.

"Hoşbuldum Korlu."

Sanırım bende hoşgeldin demeliydim. Lakin kafamı kaldıramıyordum. Elimin sıkılmasıyla zor da olsa Manyak'a baktım. Cebimde olan çakı sanki derime batıyordu. Siyahları gördüm.

"Kaçak, iyi misin sen?"

Kafamı salladım. Sanırım Sarı'ya dediğimi yapmalıydım. Ölümü düşünme Çiso. Hayatın pisliğini düşün. Çocukluğunu düşün. Yiğit'i düşün. Silahları düşün. Ölüleri düşün. Anneni düşün. Babanı düşün. Selim'i düşün. Bu hayatın senden aldıklarını düşün. Dizlerimin üzerinde olan elim bir anda yakalandığında bakışlarım anında elin sahibine döndü. Manyak bana kaşlarını çatmış bakıyordu. O anda elimi ne kadar sıktığımı fark ettim. Boğazımı temizlediğimde elimi açtım. Manyak direkt avuç içime baktı. Kendi tırnak izlerim derimde yer edinmişti. Derin bir nefes verdiğimde acilen kendime gelmeliydim.

"Lavaboya gider misin?"

Sait'gil kendince konuştuğu için pek önem gördüğümüzü sanmıyordum. Kafamı olumsuzca salladım.

"Gerek yok, iyiyim."

"Kaçak, iyi falan değilsin."

Tutuştuğumuz ellerimizi yavaşça kaldırdı. O anda onun elini de sıktığımı fark ettim. Hızla çözeceğimde o izin vermedi.

"Özür di-"

"Dileme." Gözlerim onu buldu. Bana tebessüm etti. "Düşünme sadece, oyala kendini."

Sıkıntıyla nefes verdiğimde haklıydı. Gözlerimi etrafa bakmak için kaldırdım. Sarı ortada yoktu. O sırada konuşan Aylin ve Sait'i gördüm. Bizi pek takmıyorlardı. Fatih için çaprazıma bakacağımda ise tam karşıma oturmuş olan, yeni gelen kişiyi sonunda gördüm. İkimiz de göz göze geldiğimizde tebessüm etti.

"Hoşgeldiniz."

Afalladım. Böyle bir giriş beklemiyordum. Sanırım ona bakmama kırılmıştı. Benim dikkatimi çeken ise yüzüydü. Gençti. Hatta benden de gençti. Asıl beni ona çeken ise tanıdık olmasıydı. Yüzü tanıdıktı. Kimdi bu? Kumral saçlar, beyaz ten, o gülüş. Kaşlarım çatıldı.

"Hoşbuldum. Siz de hoşgeldiniz."

Bence tanışmamalıydık. Yüzümü ondan çektim ve menüye bakar gibi sakladım. Her ne kadar tanıdık olsa da ben bu masada çok kişiyle samimi olmak istemiyordum. Zaten ikisi vardı. Onlarda bana yetiyordu. Ancak ve lakin bu şansız kişi ben olduğumdan karşıdaki adam konuştu ve konuyu uzattı.

"Hoşbuldum. Acaba bir yerde tanışmış mıydık?"

Derin bir nefes verdim. Tanıştıysak ne olmuştu ki? Ölecektim ben. Salın artık ya.

"Nerede tanışabilirsiniz ki siz?"

Yanımda konuya atılan kişi Manyak'tı. O sırada bir kıkırtı geldi. Gözlerimi kaldırdığımda gülen kişinin Fatih olduğunu anladım.

"Korlu, yemeyecek çocuk sevgilini."

O an anladım ki bu Fatih denen baya baya bizi dinliyordu. Ancak onu umursamadan gözlerim karşımda olan çocuğu buldu. Gözleri kimseyi takmadan bana bakıyordu. Ben de ona baktım. Tanıdıktı. Fazla tanıdıktı. Lakin ben bu tanıdıklığı bir türlü merak edemiyordum. Ölüm duygusu artık içime işlemişti. Ölmemek için bir tanıdık daha çıksın istemiyordum.

"Olabilir. Ama kusura bakmayın ben çıkaramadım."

Çıkaramamış değildim aslında. Sadece tanıdık çıkmasın istiyordum. Çünkü dilimin ucundaydı. Bu gülüşü, görüntüyü unutmak imkansız gibiydi. Çocuğun o anda yüzü değişti ve beni hatırladığını anladım. Hay edeyim. Ölmeden önce bir kişiye daha bağlılık olmasındı ya. Ancak başka çarem olmadığını anladığım için elimi uzattım tanışmak amaçlı. Mecburen ise Manyak'ın elini bırakmak durumunda kaldım.

"Siz hatırladınız sanırım beni." Adam gülümsedi ve kafa salladı. Ardından elimi tuttu. "Üzgünüm ama ben çıkartamadım. Çisem ben, nerede tanışmıştık?"

Yüzünde olan tüm gülümseme donuklaştığında anlam veremedim. Hatta eli buz kesmiş gibi geldi. O sırada masada olan sessizlik de beni istemsizce gerdi. Gözlerim çocuğu buldu. Afallamış gibi bana bakıyordu. Tuttuğum eli bırakmak istedim lakin salmadı. Doğruca bana bakıyordu. Bütün gerginliği azaltmak adını tebessüm ettim ve tekrar sordum.

"Siz kimdiniz?"

Manyak boğazını temizlediğinde gözlerim onu buldu. Çocuğa nefretle bakarken yakaladım. Bütün ortamı dağıtan ise Sarı oldu.

"Ben geldim. Menüler mi geldi?" Hemen tekrar yanıma oturduğunda sandalyemi hızla kendine çekmesi sonucu ellerimiz öylece ayrıldı. "Gel Çiso bir şeyler seçelim."

Anlamamış gibi ona baktım. Sarı ise bütün ifadesini değiştirmiş bir biçimde aptal aptal sırıtarak menüye bakıyordu.

"İyi de tanışıyordu-"

"Ben seçtim ona, sen seç kendine."

Bu sefer sandalyemi çeken Manyak oldu. Ona baktığımda Sarı'ya göz kırparken yakaladım. Sorgular gibi baktığımda tebessüm etti.

"Ya kızı yemeyecek kimse, sakin mi olsanız bi?"

Konuşan Aylin'i umursamayıp çocuğa baktığımda eli havada kalmış, dalıp gitmişti. Kendine gelmek amaçlı boğazını temizlediğinde bakışlarını herkesten kaçırdı ve elini çekti. Şuan tam olarak ne oluyordu? Göz göze geldiğimizde aniden kendisini kaçırdı. Ancak telaşıyla önündeki menüyü düşürdü ve seslice küfretti. Gözlerini kapattığında yanında olan Fatih hemen dahil oldu.

"Ne oldu lan?"

Fatih benim düşüncelerimi ortaya sererken bütün havayı değiştiren kişi Sait'di. Çocuğun konuşmasına bile izin vermeden sinirini belli eden bir tonda konuştu.

"Boşverin onu, siz anlatın bakalım."

Gözlerim hala gözlerini kaçıran kişideydi. Lakin lafın bize gelmesiyle Manyak kolumu çekiştirdi. Kendime geldiğimde gözlerim Sait'i buldu. Tebessüm ederek bize bakıyordu. O anda gerginlik vücuduma istila etti. Bu adam konuşunca istemsizce ölüm kelimesi bana kendisini hatırlatıyordu. Elim Manyak'ı buldu. Tedirginlikle elini tuttuğumda ona baktım. Elimi sıkıca tuttu. Ardından tebessüm etti. Lakin tebessümü durgundu.

"Ne anlatalım?"

Mesela uyuşturucuyu nasıl kaybettiğimizden başlasam ve bu işi erkenden bitirsem ne olurdu? Bekledikçe içimdeki korku artıyordu çünkü. Özellikle Sait konuşmaya başlayınca.

"Ee nasıl tanıştığınız, bu işin ne ara bu kadar ilerlediğini."

Manyak bana göz ucuyla baktığında derin bir nefes verdi. İkimizde böyle bir soru beklemiyorduk ve feci yakalanmıştık. Manyak yüzümden aklıma hiçbir şey gelmediğini anlamış olmalı ki gülümsedi. Bir süre duraksada en sonunda konuştu.

"Kendisinin kafesi var. Orada tanıştık."

Elini pişmanlıkla sıktım. Çok yanlış yere değinmişti. Kafamı yavaşça yere doğru eğdim. Arkadaş olduğumuzu söylesek ne olurdu ki? Sait'in anlamamış o homurdanan sesini duydum.

"Ve kafesi olan birisi hiç sorgulamadan bizim karşımızda mı?"

Manyak tıkanırken yanlış noktaya değindiğini sonunda anladı. Onu kurtarmak için ise bu sefer ben araya girdim.

"Selim Vural. Babam gibidir kendisi. O yüzden bu işleri az çok biliyorum."

Sait bir süre durdu. Ardından hatırlamış gibi güldü.

"O adamın adını duymuştum. İşini hakkıyla yapıyordu."

Kafamı olumluca salladım. Manyak derin bir nefes verdiğinde bana baktı ve göz krptı. Kafamı salladım. Her ne kadar bu duruma sinir olsam da demiştik bir kere sevgiliyiz diye, katlanacaktım. Zaten katlansam ne kadar olacaktı ki? Yarım saate ölecektik şurada.

"Ay sonunda, dünden beri bekliyordum. Bugün yağmur yağacakmış."

Fatih denen herifin bir anda ortaya atlaması ile kalakaldım. Bedenim buz keserken gözlerim konuşan adama döndü. Elinde telefonuyla sırıtıyordu. Derin bir nefes verdim. Lakin yağmur kelimesi içime işledi.

"Birkaç saate yağacak diyor."

Gözlerimi kapattığımda iki yanımda da hareketlenme oldu. Sarı da elimi tuttu. Destek olmak ister gibi.

"Bu kış kar gelmeyecek gibi, yağmur fazla."

Kulaklarımla duyduklarım iyi şeyler değildi.

"Ne yani kışı göremeyecek miyiz?"

Kafam dönmeye başlamıştı. Şuan burada delirebilirdim. Zaten ölüme meyilli bir haldeydim bugün. Yağmur kelimesi yeterdi delirmem için sadece. Ancak kendimde kalmaya çalıştım.

"Yok, ama bol yağış olacak."

"Çiso, iyi misin?"

Gözlerimi araladığımda kafam dönüyordu. Kafamı salladım lakin ne anladılar bilmiyordum. Çünkü olumlu mu olumsuz mu salladığımı hatırlamıyordum.

"Ay çok soğuk sevmem zaten, iyi olur yağmu-"

"Herkes seçtiyse artık sipariş mi versek?"

Konuşmayı bölen kişi elimi sımsıkı tutan Manyak'tı. Belki de ben onun elini sıkı tutuyordum, bilmiyordum.

"Ne var oğlum havadan sudan konuşu-"

Daha fazla dayanamayacağımı bildiğim için Sait'in sözünü hızla iteklediğim sandalyem böldü. Gözlerimi açtığımda göz göze geldiğim ilk kişi karşımda oturan çocuktu. Bana dikkatle bakıyordu. Gözlerimi kaçırdım. Tutunduğum iki eli bıraktım.

"Ben izninizle bir lavaboya gideceğim."

Sandalyemden destek aldığımda ayaklandım lakin başım döndü.

"İyi misin? Bembeyaz oldu kız bir anda."

Konuşan Aylin'e bakamadım. Ellerimi sıktığımda tırnaklarımın derime batması bana iyi geliyordu. Kendimde olduğumu hatırlatıyordu. Derin bir nefes verdiğimde gözlerim camı buldu ve yürüdüm. Yağmur yoktu. Bir şey yoktu. İyiydim. Fazla abartmıştım. Zorlukla lavaboyu buldum. Kendimi duvara yasladığımda derin derin soluklandım. Ölecektim. Yağmur altında ölmek istiyordum. Ancak yağmuru duyunca bile beter oluyordum. Ben yağmur altında nasıl ölecektim?

"O konuda bana güvenebilirsin işte."

Duyduğum ses ile yerimden sıçrarken tam karşımda olan çocukluğum bana göz kırptı. Sıkıntıyla bedenimi iyice duvara yasladım. Gözlerimi kapattım. Geçecekti. Düşünmezsem sorun yoktu.

"Sence nasıl sorun yok? Dakikalar sonra öleceksin be!"

Ellerimi sımsıkı sıktım. Yoktu. Duymazsam, bakmazsam giderdi.

"Ben senim, anla artık! Kimseye bırakmadan bitirelim işte bu işi."

Kafamı sertçe duvara vurdum. Kendime gelmem lazımdı. Yaram sızlasa da umursamadım.

"Çıkar cebindekini, hiç birine katlanmadan öldür kendini işte."

Kafamı tekrar vurdum. Susmalıydı.

"Aç artık şu gözlerini! Onların seni öldürmesi daha mı iyi? Hani kendin bitirecektin bu iş-"

"Sus!"

Dehşetle bağırdığımda gözlerimi araladım. Bana kızgınlıkla bakıyordu. Derin bir nefes verdim.

"Lütfen sus artık." Alayla güldü. Ben ise titreyen sesimle susmadım. "Ya söz verdim ya. Öldüreceğim kendimi. Ama ya işler sarpa sara-"

"Öyle birşey olmayacak! Ne yani ölmeyeceğini mi düşünüyorsun?"

Bana salakmışım gibi baktı. Ardından adımları doğruca bana doğru geldi. O mavilikler bugün fazlasıyla ölümü istiyordu.

"Lan o adam ikisini değil, direkt seni öldürecek. Anlamıyor musun bunu ya?"

Sıkıntıyla nefes verdiğimde ona baktım. Daha dakikalar önce bana güvenirken şimdi birden ne olmuştu?

"Ben sana buraya gireceğimde demedim mi kendimi öldü-"

"Yapamayacaksın!"

Ona anlamayarak baktım. O ne demekti şimdi? Sinirle konuştum.

"O ne demek, dakikalardır ben ne düşünüyorum sanıyorsun sen? Kendi düşüncelerimi bir kere benden iyi biliyorsun! Ne zırvalıyorsun şimdi!"

Benden uzaklaştığında oldukça sinirliydi. Ancak bu sefer elim cebimi buldu ve çakıyı çıkarttım.

"Ben bugün öleceğimin farkındayım! Gerekirse ve şuan istiyorsan yaparım!"

Çakıyı göğsüme doğru çevirdiğimde bana döndü. Dalga geçiyormuşçasına baktı.

"Şimdi yaparsın bu yüzden yap! Hadi! Sonra yapamayacaksın çünkü!"

Çakıyı çekinmeden derime batırdım.

"Neden yapamayacakmışım ben? Anlamıyor musun? Görmüyor musun? Kendimi şurada öldürebileceğimi biliyorsun."

"Öldür o zaman."

Ona bu sefer dehşetle bakan bendim.

"Ya sen istemiyor musun kendimi yağmur altında öldürmemi! Şimdi bana kalkmış bir tuvalet kenarında ölmemi söylemek ne demek! Saniyeler önce demedin mi yağmurda ölmeni sağlayacağım diye?"

"Dedim!"

Ona malmış gibi baktım. Cidden anlamıyordum.

"Ee o zama-"

"Bilmiyorum! Beni rahatsız eden bir şey va-"

Kapının tıklatılmasıyla bir anda çocukluğum sustu.

"Çisem?"

Duyduğum ses ile afalladım. Çocukluğuma baktığımda gözlerini sıkıntıyla kapatmıştı. Ona ne yapıcam der gibi baktım. Etrafında sıkıntıyla döndüğünde en sonunda bana baktı.

"Çisem orada mısın?"

"Ne alak-"

Sözümü bölen çocukluğum oldu.

"İndir elindekini ve doğruca o masaya geri dön."

Cidden anlamıyodum. Bana öl diyen şimdi neden yaşa diyordu ki?

"Ne?"

Bana sinirle yaklaştı.

"Şimdi her şeyi unut. Yağmuru, beni, ölümü. Ayarlayacağım ve o zaman dediğimi yapacaksın."

Ona şokla baktığımda eliyle git işareti yaptı.

"Hadi!"

Elimde olan çakıyı bağırmasıyla kendimden uzaklaştıdım. O ise sıkıntı içinde etrafta dolanmaya devam etti. Aynadan kendime baktığımda tekrar o sesi duydum.

"İçeri giriyo-"

"İyiyim!"

Seslenmem ile ses kesildiğinde çocukluğuma döndüm. Bu şimdi ne alakaydı ve ne yapacaktım? Ona döndüm.

"Bu çocuğu ben nereden tanıyorum ve şuan ne alaka?"

Bana sinirle döndü.

"Bilmiyoum! Git işte!"

Ona döndüm. Ofladım. Hayır bir anda neden yükseliyordu? Deli şe-

"Git!"

Göz devirdim. Ardından sinirle çıktığımda ise beklenmeyen o şey oldu. Hızla bir bedenle çarpıştım. Afalladığımda karşımda olan çocukla dip dibeydik. Çocukluğum saolsun zerre akıl bırakmamıştı.

"Pardo-"

"İyi misin?"

Ona baktığımda yine göz gözeydik. Yavaşça geri çekildim. Ancak içimde ki bir his beni doğruca ona itiyordu ve bu iyi değildi. Boğazımı temizledim ve kafa salladım.

"İyiyim."

Bana sorgular gibi baktı. Ya ben neden buna bağırıp sinirlenemiyorum. Tanıdıktı evet ama hala çıkaramamıştım.

"Bembeyazsın, hiç öyle gözükmüyor."

Hafifçe gülümsedim.

"Gece çok uyumadım, aç olunca da ondandı-"

"Sana bir şey sorabilir miyim?"

Ona doğru baktığımda aslında en başından beri gergin olduğunu fark ettim. Diğer fark ettiğim şey ise saçının ve üstünün dağılmış olmasıydı. Ne soracaktı? Kafamı olumlu anlamda salladım lakin neden salladığımın farkında değildim açıkcası.

"Aslında üç şey."

Kafamı yine olumluca salladım. Sıkıntılı bir şekildeydi. Ancak yapmasını en beklemediğim diğer şey ise bileğimden tutup beni çıktığım tuvalate geri sokması oldu.

"Bir dakika ne yapı-"

Kapıyı sertçe kapattığında ona şokla baktım. Lakin daha adını bile bilmediğim çocuk ise doğruca üzerime geldi.

"Ya ne olu-"

Elini sertçe duvara yasladığında resmen duvarla onun arasında kalmıştım. Şimdi tekme yumruk dalmam gerekirdi benim? Neler oluyordu ya?

"İlkinden başlıyorum."

Ona aptal aptal baktım. Bu kadar yakın olmadan da sorulamaz mıydı? Sıkıntı ise benim şikayetçi olmamamdı. O da daha kötüsünü gerçekleştirerek bana yaklaştı. Yüzünü yüzüme doğru eğdi. İstemsizce gerildim. Şuan çakıyı çıkartıp ona saplamam gerekmez miydi benim? Niye elim tutmuyordu?

"Seni Korlu mu tuttu?"

Anlamayarak ona baktım. Ne diyordu bu be?

"Ne alaka be? Ben ve tutu-"

"Tamam, anladım."

Çok pardon ama neden benim lafımı ikide bir bölüyordu ve benim sesim hiç çıkmıyordu. Konuş Çiso. Yeter bu kadar da.

"Çok pardon ama ya davranışına bir çeki düzen ve ya da ben şi-"

"Korktuğun şey yağmur mu?"

Gözlerimin en içine baktığımda bedenim buz kesti. Tek kelime. Bir kelime yetiyordu işte bana. Ellerimi sıktım. Korkuyordum. Karşımdaki yüzden korkmaya başlamıştım. Kafamı olumsuzca sallamak istedim lakin olmadı. Tıkanıp kalmıştım. Nefesim yetmiyordu. Manyak birinciydi, Sarı ikinciydi. Bana o iki adamın bilmesi bile çokken, şimdi bir tane daha mı çıkmıştı? Hemde ben onun hakkında en ufak bir şey bile bilmiyordum. Yüzümden anladığında afalladı. Korktuğumu bile hemden. Benden biraz uzaklaştığında bunu beklemiyordum.

"Son sorum."

Kafamı olumsuzca salladım.

"Yeter artık ben gidi-"

"Yüzümü bugün hariç sadece bir kez mi gördün?"

Sorusuyla tekrar sözüm bölündü. Lakin yüzüne öylece baktım. Ardından gözlerimi kaçırdım. Bilmiyordum. Bilmek istemiyordum.

"Kimsin bilmiyorum ama merak etme bugün zaten beni son görüşün olaca-"

"Üç kere karşıma çıktın."

Gitmemem için diğer elini de duvara koydu. Gözlerini tekrar üzerime dikti.

"Ya çok güzel rol yapıyorsun ya da..."

Cümlenin devamını beklesem de o sadece gözlerime baktı. Canı sıkılıyodu giderek. Ancak daha fazla bu saçmalıkta kalacak değildim. Fazla güçsüz durmuştum. Hızla bir elini duvardan ittirdim.

"Ya da ne? Tanıdıksın ama kim olduğun hakkında en ufak bir fikrim bile yok." Diğer elini de duvardan ittirdim. "Korlu'da hiçbir şeyim. Şimdi izninle gidiyorum küçük!"

Gitmek için kapıya dönmüştüm ki kapıyı açmamam için hızla kapıya ayağını bastırdı.

"Diğer soruma cevap vermedin."

İçim titredi lakin daha fazla belli edemezdim. Ya çok dikkatliydi ya da cidden karşısına üç kez çıkmıştım. İyi da üç kez çıktıysam ben neden hatırlamıyordum? Her şeye rağmen ona döndüm ve gülümsedim.

"Tek sayı sevmem. Çift cevap vererek konuyu kapatıyorum. Beni merak etmişlerdir."

Ayağını hızla ayağımla ittirdim. Kapı koluna uzandığımda bedenimi dışarı çıkardım. Ardından tekar ona doğru döndüm.

"Ayrıca tanışmalar tek taraflı değil çift taraflı olur canım, Çisem ablandan bir tavsiye."

Gülümsediğimde onun yüzü daha da gerildi. Bana boş boş baktığında ise kapıyı kapattım. Derin bir nefes verdim. Cidden ya hepimiz artık delirmiştik ya da sadece ben feci haldeydim. Ellerimin acıdığını hissettiğimde ilk defa gözüm oraya baktı. Araladığımda ise avuç içlerimde olan tırnak izlerimi gördüm. Neredeyse kendisine avcumda yer edinmişlerdi artık. Sıkıntıyla nefes verdim. Korkum hala içimde beni bitiriyordu. Gözüm çıktığım yere takılı kaldı. İçeriden ses gelmiyordu. Ya çıkarsa diye kendimce sindiğim yerden ayrıldım. Çıkarsa onunla tekrar yalnız kalmak beni tedirgin etmişti. Daha fazla dikkat çekmeden en iyisi ölümüm olan o masaya dönmeliydim. Bulunduğum yerden hızla ayaklanıp masaya doğru yavaşça ilerledim. Manyak'ın yanı şuan en güvenli yerdi benim için. Peki asıl soru şuydu. O çocuk yağmuru nasıl öğrenmişti? Anlamış mıydı? Ya bir şey yaparsa peki? Neden çıkmamıştı? Kimdi lan bu? Merak etmeye başlamıştım. Her ne kadar bugün ölecek olsam ve daha fazla tanıdık istemesem de... Merak duygum artık ağır geliyordu. Kendime çeki düzen vermek istedim ama yapamadım. İlk Manyak, sonra Sarı. Şimdi de adını bilmediğim bu çocuk. Kapkatı duvarları olan ben nasıl kendimi gösteriyordum. Çökmüş müydü o duvarlar? Gelip geçen nasıl geçebiliyordu ya? Korkularım yüzündendi.

"Kızım."

Duyduğum Sait ile bedenim masanın hemen yanında durdu. Eğer bana seslenilmese durabileceğime emin değildim açıkcası. Yüzümü kaldırdığımda herkes bana bakıyordu. Zorla da olsa gülümsedim. Ardından kendi sandalyeme doğru gittim.

"İyi misin Çisem?"

Aylin'in sorusuyla gülümsedim.

"İyiyim, saolun."

Oturduğum sırada Sait ile göz göze geldim. Lakin bu sefer gözümü ilk ben çekmedim. Sanırım artık gözümü o kadar korkutmuyordu. Çocukluğum saolsun bana asıl korkuyu tekrardan göstermişti.

"Sen iyi misin?"

Manyak'ı bana sorgular bir şekilde bakarken yakaladım. Her zaman ki gibi kafa salladım. Ardından yanımdaki Sarı beni kendine çevirdi.

"Çiso, iyice beter olmuşsun kız."

Gülümsedim ona da fakat yersizdi. Bu sefer Manyak'ın sinirli o sesini duydum.

"O mu dokundu?"

Karşımda olan sandalyeyi işaret ettiğinde gözlerim orayı buldu. Kime dediği apaçık belliydi. İsmini merak ettim o an. Kafamı sorsu için olumsuzca salladım. Bilmelerine gerek yoktu. Karışıklığa gerek yoktu. Ölecektik zaten. Daha fazla olay istemiyordum. Sessizce çekip gidebilir miydim ben bu dünyadan artık. Fazla gelmeye başlamıştı bana. Gözlerime baktığım sandalyenin sahibi takıldı.

"Kaçak, emin misin?"

"Eminim."

Gözlerim gelen o çocuktaydı. Kaşlarım çatıldı. Belki korkmam gerekirdi şuanda ondan. Ancak hayır. Korku şuan yoktu. Aksine anlam veremiyordum. Ondan nefret etmem gerekiyordu belki de ama olmuyordu. Onu daha çok merak ediyordum. Bize yaklaştıkçe yüzünü gördüm. Yaptığı saçı dağılmıştı. Durumu benden de kötü gibiydi. Gözleri beni bulmadan masaya oturdu. Ben ise ondan başka birine bakamadım. Ne olmuştu da bu kadar dağılmıştı? Göz ucuyla bana baktı fakat geri kaçıramadı. Bende ona baktım. Nasıl anlamıştı bilmiyordum. Ya gerçekten çok belli etmiştim ya da o beni gerçekten iyi gözlemlemişti. Bana bakan o keskin gözler çok tanıdıktı. Gözlerini kaçırdığında bu sefer ben hariç her yere baktı. O sırada yanımdaki Sarı bana doğru yaklaştı.

"Çiso, kötü gelen sendin ama gelmeden önce ona da bir şey yaptın mı?"

Kafamı olumsuzca salladım. Gözleri bana bakmadı bir daha. Sarı da önüne döndüğünde ben onu izlemeye devam ettim. Bakmadı. Ben ise onu izledim. Kimdi bu? Bana dediği aklıma geldiğinde yine çekindim ve bakışlarımı çektim. O anda beklemediğim bir şey oldu. Manyak sanki korkumu hissetmiş gibi dizimde duran elimi kavradı. Bakışlarım ona döndüğünde gülümsedi. Bende tebessüm etmeye çalıştım olabildiğince. İkimizin bakışlarını bölen ise tam aramızdan geçen bir kol oldu.

"Siparişleriniz efendim."

Afallayarak önüme döndüm. Önüme kahvaltı tabağı konulmuştu. Manyak'a da aynısı geldiğinde derin bir nefes verdim. Kahvaltı yenecek ve sonra... Bekledim. Tüm siparişler dağıtıldı. Tutunduğum el şuan beni kendime getiren tek şeydi sanırım.

"Afiyet olsun."

Sait'in konuşmasıyla insanlar çatalını eline aldı. Ben ise pek hareket edemedim. Son kahvaltım. Hafifçe gülümsedim. İki gün önce gelip bana iki gün sonra bir kahvaltı masasında öleceksin deseler... Sanırım karşımdakine alayla bakıp, siktir ordan derdim. Son anlarını insanlar güzel yaşamak isterdi bence. Ben yaşayamamıştım. Belki de cezam buydu benim. Onca insanının ölümünün bir cezası elbette olacaktı.

"Kaçak."

Duyduğum fısıltı ile gözlerim onu buldu. Bana bakıyordu. Ne düşündüğümü anlamıştı. Sıkıntıyla soludum. Onun da moralini iyice bozmaya gerek yoktu. Elini yavaşça bıraktım. Ardından zor da olsa parmaklarım çatalı aldı. Sanki çok zor bir şey yapıyor gibiydim. Zordu da aslında. Ölmeden önce yediğinin son yemek olduğunu bilmek.

"Bu aralar pek sıkıntı çıkmıyor gibi."

Sait'in konuşmasıyla tuttuğum çatal elimden düşecek gibi oldu. Sıkıntıyı biz ona şimdi gösterecektik. Hafifçe güldüm. Milyarlar... Para her şeydi. Para için öldürdüğüm hayatlarının yanına para için gidecektim. Ne kadar acınası bi durum.

"Aman sus, şu işi bitirelim bir şey olmadan."

Sarı'ya baktığımda buz gibiydi. Ağzına götürdüğü peyniri öylece çiğnedi. Yüzünü yenilgiyle eğmişti.

"Üretim için hazırlar, asıl sorun şu." Sait'in konuşmasıyla bende giderek donuklaşıyordum. Hepimiz gözler önünde ölecektik. "Baban parayı temize çıkartabileceğine emin mi? Yüksek bi meblağ var sonuçta elimizde."

Sait'in konuşmasını daha fazla dinleyemedim. Konu bizde çıkmıştı zaten. Parayı çıkartan kimdi bilmiyordum.

"Sekiz yer ile anlaşma yapıldı. Kısaca ülke içi neredeyse tamam. Yurtdışına da satış yapacağımız yer ile anlaştık. Onlarla da ürünü nasıl çıkartacağımızı konuşup, haftaya kararlaştıracağız."

Konuşan kişiye baktım. Karşımda ki çocuktu. Sait'e anlatmaya devam etti. Parayı temize getiren oydu demek ki. Kahvaltı bitmeden iş konuşulmaya başlandığına göre dakikalar sonra burada cesedim temizlenecekti. Kendime beş dakika biçiyordum şu andan itibaren.

"İyi, bir ayda bu işi düzene sokalım."

Tırnaklarımın tekrar derime battığını hissettim.

"Ay aman, hallederiz."

Aylin bütün konuşmayı böldüğünde bu sefer beni şoka sokan bir şey oldu. Sarı yanımda aniden hareketlendiğinde ona baktım. Gözleri kararmıştı. Anladığımda korku içimi sardı. Söyleyecekti. Daha fazla dayanamayacaktı çünkü. Büyüyen bir korku, insanı giderek cesaretlendirirdi. Çünkü daha fazla dayanamazdık biz o korkuya, yenilirdik. Tek sıkıntı ise korkunun doğurduğu o cesaretin ölümcül sonuçlar getirebileceğiydi.

"Benim bir şey söylemem lazım."

Sesi buz gibiydi. Sustum. Belki konuşmalıydım ama sustum. Korku ilk kalbime uğradı. Hızının değiştiğini anladım. Sarı ile göz göze geldik. Ardından Manyak'a baktım. Derin bir nefes verdi. Korktuğumu anlamış gibi burukça tebessüm etti. Bu yüzün anlamını anlamak istemiyordum. Buraya kadarmış diyordu. Ama destek olmak için elimi tutmayı da ihmal etmedi.

"Oğlum, konuşuyoruz ya işte."

"Önemli."

Sarı son bir defa daha bize baktı. Ancak en kötü oydu.

"Geveleme o zaman, söyle."

Sait'in de sesi değişmişti. Sarı duraksadı. Onun yerini ise Manyak aldı.

"Bir sıkıntı var."

Gözlerim tek bir yerde takıldı. Karşımda olan çocuk sıkıntıyla bize bakıyordu.

"Ne sıkıntısı olum? Siz ikiniz ne halt yediniz?"

Kaşlarım çatıldı. Çocuk doğrudan bana bakıyordu. Lakin o bakışlarda her şeyi bildiğini anladım. O anda bütün her şey yerine oturdu. Buz kestim. O gözlere bakakaldım. Anılar zihnimde yer edindi. Deli gibi koşarken çarptığım o beden. Bileğimi tutuş anı. Gülümsemesi. Dün Mesut denen adamı yakalamaya çalışırken çarpıştığım kişinin ta kendisiydi o. Hatırladığımı anladı. Korku beni dehşete düşürdü.

"Sen..."

Fısıltıyla ağzımdan sadece bu çıktı. Bana tedirginlikle baktı. Mesut'u yakalamamam için bilerek bana çarpmıştı. Boş olan elim şaşkınla ağzımı buldu. Bıçak ondaydı...

"Uyuşturucuyla ilgili."

Yanımda olan Manyak pişmanlıkla fısıldadığında masada bir sessizlik oldu. Bedenim buz kesti. Ölümü bu kadar yakınımda hissetmemiştim. Karşımda olan çocuğa yıkılmış bir şekilde baktım. Masada olan elini sıktığını görebiliyordum.

"Ne demek uyuşturucuyla ilgili? Bana bakı-"

Cümlenin devamını dinlemedim. Karşımda oturan bana bakıyordu.

"Lütfen."

Yine ağzımın içinde fısıldadım. Ancak anladı. Bir şey biliyordu. Görüyordum. O gözlerde bir şey vardı. Çekiniyordu. Anlayabiliyordum. Yüzünden belliydi. Sıkıntıyla soluduğunda ise sadece görmek istemez gibi gözlerini kapattı. Tutunduğum eli sıktım.

"Anlatın lan!"

Bağırış ile tutunduğum tek dalın da kırıldığını anladım. Sait deli gibi bağırmıştı. Gözlerimi tek umudum olan o bedenden çektim. Bizi belki kurtarabilirdi. Bildiğini biliyordum. Dahasını da biliyordu. Bıçak ondaydı. Ancak yapmayacaktı. Yardım falan etmeyecekti. O bize gözlerini yummuştu. Belki de abartıyordum.

"Bu sürtük de dahil mi işe!"

Konun bana geldiğini anladığımda Sait'e saniyeler sonra baktım. Tuttuğum eli sıktım. Ölecektik. Derin bir nefes verdim. En azından suçumu bilerek ölecektim değil mi? Sait bana sinirle bakıyordu. Bir adamına işaret verdiğinde düşünmedim, sadece kafamı salladım. Bu da ona yeterli bir cevaptı. Ölümüm için fazlaydı bile. Gelen adama baktım. Belinde olan silahı çıkartmıştı...

"Sıkıntı falan yok!"

Bütün her şeyi değiştiren ve hepimizi bölen o yüze şokla baktım. Gözlerini aralamış bana bakıyordu. Bakışlarını benden çekti.

"Ne?"

Sarı afallamış bir şekilde konuştu. Manyak'a baktığımda o da anlamamıştı.

"Ya anlamıyorum ya."

Konuşan Aylin'di. Çocuk bu sefer ona döndü. Gerilmişti.

"Bana şu işi düzgünce anlatın yoksa bir kaza çıkacak!"

Bağıran Sait adamına bekle işareti yaptı. Çocuk ayaklandığında geriye baktı ve gel işareti yaptı. Başka bir adam bize doğru yaklaştığında anlamıyordum.

"Uyuşturucuyu Aras aldı ve bana vermek zorunda kaldı. Tüm sıkıntıları bu."

Konuşan kişiyi anlamıyordum. Ancak beni diğer şoke eden şey ise bize doğru gelen adamı tanımamdı. Mesut topallar bir halde geliyordu. Kaşlarım çatıldı. Kalbim hala küt küt atıyodu. Tam olarak ne oluyordu?

"Lan sen ne di-"

Sarı konuşmuştu ki çocuk onu yine böldü.

"Peşinde her zamanki gibi takık olan adamlar vardı. Dün para konusunu konuşmak için yanına gittim. Şansen Korlu'da ordaydı. İkisi yine yapmışlar yapacaklarını. Binaya saldırı gerçekleşince de güvenliği için mecburen bana verdiler paketi."

Mesut, Sait'in yanına geldiğinde cebine gitti eli, bir şeffaf paket gördüm. İçinde ki beyaz tozla bakıştık. Tam olarak ne oluyordu? Mesut paketi Sait'e uzattı. Sait almadan bize baktı.

"Doğru mu, böyle mi oldu?"

Sarı konuşmadan Manyak atıldı.

"Evet, Aras bana vermek istemedi ama aklımız pakette kalmıştı."

"İyi de çok saçma, siz birbirinize günahınızı bile vermezsiniz."

Aylin üçüne baktığında hepsi gerildi. Ancak ortalığı toparlayan yine ismini bile bilmediğim o çocuk oldu.

"Mecbur kalınca..."

Sait paketi aldı lakin hala emin değildi. Adamına uzattı.

"Git kontrol ettir şunu."

İşte şimdi... Anlamıyordum. Hiçbir şey anlamıyordum. Lakin bildiğim tek bir şey vardı. Uyuşturucu o pakette olan değildi. Adamın kanında çıkmıştı bir kere. Gözlerim çocuğu buldu. Durup dururken kendisini niye bir yalana atmış ve öldürmüştü ki? Anlamıyordum gerçekten.

"İçime sinmedi, eğer ki bir yanlışınızı yakalayayım..."

Sait'in konuşmasıyla tuttuğum eli iyice sıktım. Manyak'a doğru eğildim.

"Ne oluyor?"

Bana baktığında onun da yüzü gergindi.

"Bilmiyorum ama..."

Gerisi gelmedi. Sarı'ya baktığımda gözleri çocuktaydı. Onun da bir şey anlamadığını anladım. Ben de bütün olayı değiştiren o çocuğa baktım. Gözlerinin bende olmasını beklemiyordum. İlk defa uzunca bir süre bakıştık. Onda fark etmemi sağladığı diğer şey ise şu oldu. Ben onu yalnızca bana çaptığında görmemiştim. O anda bütün sessizliği bölen Sait oldu.

"Senin bu halin ne?"

Gergin sesiyle konuştuğu kişiye baktım. Mesut'a bakıyordu. Kaşları çatılmıştı. Adamın yüzü Sarı ve Manyak saolsun yer değiştirmişti lakin temizdi. Akşam ki kiri yoktu. Oradan nasıl çıktığı belirsizdi ancak Manyak'ın adamlarından birisi salmış olmalıydı. Mesut doğruca bize baktı. Ancak onun bakışını bölen ise yine Sait oldu.

"Böyle işi sevmediğimi biliyorsunuz, alın bunu!"

İki üç adam geldiğinde anlam veremedim. Mesut korkuyla buz kesmişti. Ne oluyordu?

"Durun, lütfen!"

Adamlar Mesut'un koluna girdiğinde onu resmen çekiştirdiler. Çocuğa baktım. Mesut onun adamı olmasına rağmen tek bir değişim yoktu yüzünde. Mesut'u bağıra çağıra dışarı çıkarttıklarında halimin böyle olacağını anladım. Dışarıdan bağırışlar duyulmaya devam etti sessizlikte. Bütün sesi kesen ise bir silah oldu. Duyduğum kurşun ile tuttuğum eli daha da sıktım. Mesut ölmüştü... Hemde sırf yüzü yaralı, Sait gergin diye. Ancak içim acımadı. Ben de ölecektim sonuçta. Belki fazla acımasızca düşünüyorum, bilmiyordum. Manyak'a biraz daha yaklaştım. Korku vücudumu esir almıştı. Bana doğru eğildi. Gözlerim ise karşımda olan çocuktaydı. O da bana bakıyordu. Manyak ise fısıldadı.

"Ne yapacağını biliyorsun, çekinmek yok tamam mı?"

Bütün dengem o an sarsıldı. Ona baktım. Bana bakmış tebessüm ediyordu. Kafamı olumsuzca salladım. Biliyordum ki cesaretim yoktu. Tutmuş olduğu elimi yavaşça kaldırdı. Elimin tersini kendi cebimde olan çakıya bastırdı.

"Kaçak, yapacaksın."

Gözlerimi kapattım. kendimi öldürebilirdim. Ancak cesaretim buna yeterdi. Onları... Onları öldüremeyebilirdim.

"Yapamam."

Siyahları duraksadı. Yüzü gerildi. İçeriye doğru gelen adım seslerini duydum. Ama Manyak'ın sesi net bir şekilde onu bastırdı.

"Yapacaksın."

Kafamı olumsuzca sallayacaktım ki o sesi duydum.

"Efendim."

Bedenimin duyacaklarım ile titrediğini fark ettim. Yollar bitmişti, uçurum vardı. Çisem'in yolu buraya kadardı. Herkes ayaklandığı için bizde kalkıştık.

"Söyle."

Gözlerimi kapattım. Bulutlar... Ben geliyorum. Elimi yavaşça Manyak'ın elinden kurtardım. İzin verdi. Cebime ilerledim. Çakıyı sıkıca tuttum. Bu düşürdüğüm, onun bana verdiği çakıydı. Sesi zihnimde yankılandı. "Önce o Aras'ı, sonra beni öldür ki o piçin ölüşünü göreyim." Çakıyı sıktım. Yapabilirdim. Yapardım yani, değil mi? "Kendini bizden sonra öldür ki , ölümünün intikamını al." Adım sesleri daha da yaklaştı. O uyuşturucu doğru değildi. Adam içmişti çünkü gerçek olanı. "Batacaksak da birlikte, öleceksek de birlikte dedik sonuçta." Belki Çisem yapamazdı ama çocukluğu yapardı. Saniyeler kalmıştı. Gözlerimi araladım. Elinde paketle gelen adama baktım. Ardından gözlerim çocuğu buldu. Bana bakıyordu. Hemen yanımda hissettiğim çocukluğum ile çakıyı cebimden çıkarttım. Çocukluğum varsa ölüm vardı. Ölüm bugün beni bulacaktı. Karşımda olan çocuğun gözleri elimdekini gördü. Bana dehşetle baktığında gülümsedim. Ben geliyorum ablacım. Çakıyı düşünmeden açtım.

"Doğru mu?"

Sait'in konuşmasıyla Manyak bana yaklaştı. Sarı'nın da bana doğru bir adım attığını gördüm. Ancak kafamı eğdiğimde Sarı'nın çantamı sandalyeme bıraktığı gördüm. Tabanca oradaydı. Yapabilirdim.

"Abi kesin bilgi değil a-"

"Ama ne!"

Çakıyı sıkıca kavradım.

"Abi üzerinde ki kod bize gelen ile aynı."

Çakıyı kendime döndürmüştüm ki duyduğum ile afalladım. Ne? Aynı mıydı? Afalladım ve karşımdaki çocuğa baktım. Hala yönü bana çevrili çakıya bakıyordu.

"İyi, yoksa kötü şeyler olacaktı. Yine de üretimde tekrar bir kontrol etsinler."

"Tabi ki."

Anlamıyordum. Nasıl aynıydı? Sanırım cidden delirmiş ve artık her şeyi hayal olarak görmeye başlamıştım. İmkansızdı çünkü böyle bir şey. Adam içmişti onu. Manyak'a baktım. Afallamıştı. Öylece pakete bakıyordu. Sarı'ya döndüm. Onun da bizden farkı yoktu.

"Siz!" Lafın bize gelmesiyle çakıyı hemen arkama sakladım. Anlamıyordum. Lanet olsun ki anlamıyordum. "Gözüme bir süre gözükmeyin!"

Sait arkasını döndüğünde aptal gibi kalmıştım. Nasıl aynı olurdu? Üründen bir tane daha yoktu ki. Sarı destek almak ister gibi elini omzuma attı ve derin bir nefes verdi.

"Siz ne işler karıştırıyorsunuz?"

Aylin'in sorusu şuan en önemsiz olanıydı benim için. Masaya uzandım. Katılı buz gibi bir suyu aldım. Şuan tek ihtiyacım buydu. Ben yarıladığımda bu sefer elimden bardağı Manyak aldı. Nefes nefese çocuğa baktım. Derin bir nefes vermişti.

"Bir an sizi öldürecek sandım."

Alayla gülen Fatih'ti.

"Ben de bir an öyle sandım."

Sarı benden ayrıldığında kendisini masaya bıraktı. Aylin hala bize sorgular gibi bakıyordu. Çakıyı çaktırmadan cebime tekrar attım. Tek ayağa kalkamayan, gevşek gevşek oturan Fatih'ti. Sıkıntıyla sandalyeye yaslandım. Hala üzerimde olan şoku atlatamamıştım. Aylin hala bize bakıyordu. Dakikalarca ise konuşma olmadı. Öylece şoku atlatmaya çalıştım.

"Yeter! Bu işi bırakmayacağım ama haberiniz olsun."

Aylin çantasını aldığında sinirle gitmişti ki onun hemen ardından Fatih kalktı.

"Aylin, dur hayatım. Bende sıkıldım bunlardan."

Onlar kapıya doğru giderken daha fazla dayanamadım ve yavaşça yere çöktüm.

"Kaçak."

Manyak bana doğru eğilmişti ki iyiyim der gibi işaret yaptım. Benden emin olduktan sonra elini uzattı. Bir süre bakakaldım. Ancak sonrasında elim kalkmıştı ki titrediğini fark ettim. Benimle birlikte gören ise Manyak'tı. Beni beklemeden elimi sıkıca tuttu. Ayağa kalkamama destek olduğunda bırakmadı ve beni kendisine çekti. Sıkıca elleri bana dolandı.

"Özür dilerim."

Hala anlam veremiyordum. Biz şimdi ölmemiş miydik? Elini saçımda hissettim. Onları öldürecek miydim? Gözlerimi kapattım. Ayakta kalmaya gücüm yoktu. Acı gerçek ise yapacak olmamdı. Onları öldürebilirdim. Acıyla fısıldadım.

"Sizi gerçekten öldürecektim." Manyak'ı kendimden yavaşça ittirdim. Bana bakıyordu. Elim başımı buldu. Cidden yapacaktım. "Öldürecektim..."

"Kaçak."

Ölmeden önce bile katil olacaktım. Dehşetle Sarı'ya baktım. O oturduğu sandalyeden eğilmişti.

"Kaçak saki-"

"Biz niye yaşıyoruz?"

Kendimce sessiz sorum Manyak'ı etkilemezken Sarı'ya dokundu. Sandalyeden bir anda kalktığında korkarak bu sefer kendimden ittiğim Manyak'ın yanına ben gittim. O ise beklemeden beni kendine çekti. Sarı ise durmadı ve masanın karşısına geçtiği gibi yumruk atması bir oldu. Ben korkuyla gerilerken o bağırdı.

"Ne yaptın lan! Ne verdin Sait'e!"

Çocuk ani olay ile yere düşerken gözlerim dolmaya başladı. Her şey çok üst üste geliyordu. Manyak etkilendiğimi anlamış gibi bedenimi kendine çevirdi. Ancak bir vurma sesi daha duydum.

"Lan konuş! Sen bu işi nereden biliyorsun!"

"Kaçak."

Her zamanki gibi tırnaklarım derime battı. Elleri yüzümü avuçladığında gözlerim siyahları buldu. Bana tebbessüm ediyordu.

"Bitti. Kaçak bitti. İyiyiz."

Bir kırılma sesi duyduğumda bu sefer kendim arkamı korkarak döndüm. Yere tabaklar düşmüştü. Korkuyla bağırdım. Sarı çocuğu masaya yaslamış bir şekilde yakasına yapışmıştı.

"Babanın işi bu!"

Ellerim kulaklarımı buldu. Şok etkisi miydi bilmiyordum ama her şeyi yeni yeni kavrıyor gibiydim. Kokunçtu. Ben neye bulaşmıştım böyle? Lan ben şuan ölü olabilirdim! Çocuğun kafasını masaya çarptığında iyice geriledim. Gözü dönmüştü Sarı'nın.

"Aras!"

Yanımdan bir beden geçtiğinde bu sefer sertçe itilen Sarı oldu.

"Yeter lan!"

Çocuk masadan doğrulmaya çalıştığında öksürdü. Her şeye rağmen onun yanına doğru gittim. Manyak, Sarı'yı sakinleştirmeye çalışıyordu.

"Yaşıyoruz lan! Kendine gel!"

Masada doğrulduğunda hızla bir sandalye çektim. Ona destek olduğumda nefes nefeseydi. Burnu kanıyordu.

"Lan olmayan uyuşturucuyu neresinden çıkardı bu sikik! Asıl sen kendine gel!"

Bağırışları umursamadan çocuğu oturttum. Doğrulduğumda bana bakıyordu. Ne yapacağımı şaşmış bir vaziyetteydim. Elim başımı buldu. Çalışmıyordu ki kafam. Hala anlamıyordum hiçbir bok.

"Konuşuruz!"

Birbirinin yakasına yapışmış ikiliye baktım. Manyak en sonunda sinirle onu ittirdi.

"Aras! Kendine gel!"

Sarı bize baktığında sinirle soludu. Eliyle kanayan dudağını sildi.

"Kendime geleyim öyle mi? Çiso bizi öldürecekti, farkında mısın sen? Bu sikik ya konuşmasaydı?"

Çocuğa baktım. Burnuna bulduğu peçeteyi basmıştı. Hafifçe güldü. Manyak ona baktı. Sarı'nın siniri yeni yeni geçmiş diye seviniyordum ki bu sefer Manyak bize doğru geldi.

"Manya-"

Adamın yakasını kavradı. Dinlenmiyordum.

"Anlat!"

Çocuk gülümsedi. Ardından bana baktı. Ta ki yeni bir yumruk yiyene kadar.

"Bakma lan ona! Bana anlatacaksın!"

Masadan destek aldım. Çocuk hala bana bakıyordu. Ardından gözleri sonunda Manyak'ı buldu. Lakin gülüşü büyüdü.

"Amacım sizi öldürmekti."

Manyak'ın gerildiğini hissediyordum. Oğlan tekrardan bana baktı. Hafifçe sırıttı. Ağzının da kanadığı fark ettim o an. Neden bilmiyordum ama benim de canım yanıyordu.

"Bu gülüşü tanıyorum."

Çocukluğum konuşmasıyla etrafa bakındım. Masanın bir ucundandan o da çocuğa bakıyordu. Onu takmadan tekrar çocuğa baktım. Gülüşü donuklaştı. Manyak'da bana döndüğünde anlamıyordum.

"Niye öldürmedin o zaman?"

Sakinlikle soran Sarı'ydı. Adını bilmediğim eleman bana göz gezdirdi. Derin bir nefes verdiğinde gözlerini benden kaçırdı ve sertçe Manyak'ı üzerinden ittirdi. Manyak izin verdiğinde geriledi ve kalkmasına izin verdi. Oturduğu sandalyeye tutunarak yavaşça kalktı. Ardından o gözleri yine beni buldu.

"Onun yüzünden."

Kaşlarım çatıldı. Ne?

"Ne diyorsun lan sen!"

Manyak ona doğru gideceğinde kolundan yakaladım. Çocuğa baktım. Tanıyordum. Kimdi? Hiçbirini umursamadan sordum.

"Onu tanıyor musun?"

Çocukluğuma baktım. Çocuğa bakıyordu.

"Kaça-"

"Tanıyor musun!"

Sinirlenmeye başlayan bendim. Hiçbir bok anlamıyordum. Birisi artık bana yardımcı olabilir miydi? Çocukluğumun yüz ifadesi değişti. Dengesini kaybeder gibi olduğunda kaşlarım çatıldı. Tekrar çocuğa baktım. Kimdi bu? Çocukluğuma tekrar dönmüştüm ki... Daha yeniki ifadesinden bir şey kalmamıştı. Suratı buz gibi olmuştu. Bedeni kapkatıydı.

"Hayır."

Tek bir kelime. Bana yeterdi. Çünkü bildiğim diğer şey de onun bana yanlış bir şey söylemeyeceği idi. Çocuğa emince döndüm.

"Kimsin sen?"

Bana sorgular gibi baktı. Saniyeler önce olan konuşmam sanırım onu biraz korkutmuştu. Sarı hafifçe güldü.

"Çiso hayaletlerle ilgilenir. Senin gibi yani. Olmayan bir uyuşturucuyu nasıl var ettin lan!"

Çocukla tanışmama yine izin verilmemişti. Sİnirle tuttuğum Manyak'ı bıraktım. Kimseyi umursamadan arkamı döndüm ve bir tane sandalyeye oturdum. Bu işin içinden çıkılacak gibi değildi.

"Uyuşturucu yok falan değildi!"

Alayla güldüm ve çantama uzandım. Adam bir kere uyuşturucuyu içmişti. Çantamı açtığımda benim düşüncemi soran Manyak'tı.

"Bilmiyormuş gibi konu-"

"Ahmet'e ben başka bir şey verdim! İçerikleri benzeyen."

Kafamı kaldırdığımda çocukta sinirlenmeye başlamıştı. O an anladıklarımla kalakaldım. Ne yani? Ahmet'e ölmeden önce farklı bir şey mi vermişti? Planını anladığımla ona şokla baktım. Çok zekiceydi.

"Ne anlatıyorsun sen be! Adamı ne ara buldun da uyuşturucuyu..."

Sarı anladığı ile sinirle gözlerini kapattı. Ancak beklemediğim sinirle bağırması oldu.

"Lan niye hepiniz benim işime taktınız!"

O gün orada sadece ben yoktum. Çocuğa baktım. Planı en başından belliydi. Uyuşturucuyu alacak, Manyak ve Sarı'yı yok edecekti. Onun işine gelen ise adamın ölmesi olmuştu. Bunu sağlayan ise bendim. Adamı denize atan, uyuşturucuyu veren ve bıçağın onda olduğu bu çocuk. Çantamda olan tabancayı hiç çekinmeden çıkardım. Çocuk bana şaşırmış bir şekilde baktı. Yeterdi bu kadar evcilik. Canım sıkılmaya başlamıştı.

"Kaçak!"

Sandalyeden kalktım. Diğer elimde de çantamı tuttum.

"Sen beni kullandın."

Sinirli değildim. Sadece ölüm istiyordum. Önüme Manyak geçecekti ki namluyu ona doğrulttum.

"Karışma."

Bu da benim soğuk tarafımdı. Hissiz. Çocukluğumdu bu taraf. Ölüydü. Onu oyuncak gibi kullanmışlardı. Çocukluğumun siniri geçmezdi işte bu yüzden. Karşımda olan çocuğa baktım.

"Nasıldı? Güzel miydi? Ahmet'i öldürürken keyifle izledin mi? Ya da beni taciz ederken! Ya da vurduğunda! Mesut'u kovalarken bana çarptığında yüzsüzce özür dilemek nasıldı!"

Tabancayı tekrar ona doğrulttum. Çocuk korkuyla bana baktı ve yavaşça ellerini kaldırdı. Sanırım beni hanım hanımcık birisi sanmıştı.

"Çiso!"

"Kaçak, saçmalama."

Karşımdakine baktım. Boğazım yanmaya başlamıştı.

"Ya sen nasıl bir vicdansızsın ya? Mutlu musun işine yaradığım için!"

Haykırdığımda bana telaşla baktı. Çantamı yere fırlattım. Tabancayı iki elime aldım ve sıkıca tuttum.

"Kaçak, dur güzelim."

Yanıma Manyak yaklaştığında bu sefer çekinmeden elim cebimi buldu ve çakıyı çıkardım. Doğruca Manyak'a tuttum.

"Yaklaşma!"

Derin bir nefes verdim. Ardından nefretle o gözlere baktım.

"Şimdi." Gözüm dolmuştu lanet olsun ki. Ölememiştim bir türlü. "Bıçak nerde? Onu bana vereceksin. Sonra hiç birinizin o lanet yüzünü görmeyeceğim!"

Çocuk gerginlikle bana baktı.

"Bak, bıçak yanımda değil."

Alayla güldüm. Uyuşturucuyu taşıyordu da onu mu taşımıyordu?

"Yanında."

Kafasını olumsu-"

Acıyla elim büküldüğünde tabancayı çevirmiştim ki diğer kolumdan tutulmam ile bedenim hızla başka bir bedene yaslandı.

"Üzgünüm Kaçak. Ama şuan bir ölümü daha kaldıramayız."

Acıyla elimi büken eline baktım. Biraz daha bükerse kıra-

Acıyla nefes verdim. Bilerek yapıyordu.

"Manyak bı-"

"Efendim Kaçak."

Kafamla kafasına vurmak istiyordum lakin boyum anca boynuna yetiyordu. Sinirle ona baktım.

"Senin sıran bu hakkı barındırmıyor."

Dünü hatırlamış gibi güldü ve elimi biraz daha büktü. Acıyla yerimde kıvrandım.

"Dün birisi hakkımı çalmış ve bana ne yapmıştı?"

Konuşamayacak kadar fena bükmüştü bileğimi şuan. O ise hiç kımıldamadan kafasını kaldırdı.

"Aras, konuşun gelin. Öldürmeden."

Sarı'ya yalvarırcasına baktım. Derin bir nefes verdi.

"Üzgünüm Çiso, o hala elinde."

Elimde olan çakıyı bıraktım. Yardım etmesi için tekrar bakmıştım ki... Sarı beni umursamadan çocuğun koluna girdi.

"Korlu vahşi kediyi bırakmadan önce yürü."

Sarı omzundan iteklerken çocuk bana baktı. Onlara bakmadan kafamı kaldırdım ve sinirle Manyak'a baktım.

"Eğer biraz daha bükersen seni kırık bileğimle şurada öldü-"

"Efendim Kaçak."

Acıyla ayağımı ayağına vurdum lakin etki etmedi. Pislik yapıyordu.

"Ya sen kurtuldun ama benim o bıçağı almam lazım anlamıyor musun!"

Sinirle bu sefer bağırışıma engel olamadım. Canım artık cidden acıyordu. Çocuk ile Sarı mutfak tarafına geçtiğinde sonunda bileğimi bıraktı. Tabancamı kaldırmıştım ki yine yapacağını yaptı. Bileğimden tutup havaya kaldırdığında elimdekine sertçe vurdu.

"Kaçak, beni gerçekten öldürecek gibi bakmaktan vazgeç."

Tabanca öylece yere düşerken sinirle ona baktım. Anlamıyordu. Gerçekten anlamıyordu. O çocuk ben Ahmet'i öldürürken öylece izlemiş, keyifle bakmıştı belki. Canımı yakan buydu. Bileğimi sertçe kurtardım ve önümdeki adamı ittirdim. Kendi kurtulmuş olabilirdi ama ben...

"Pisliksiniz hepiniz."

Gitmek için bir adım atmıştım ki beni kendine çekti.

"Halledicem."

Elimi ondan kurtardım. Halledeceği falan yoktu.

"Gerek yok. Kurtuldun, tebrikler. Ben kendi işime bakarım."

"Kaçak."

Onlara cidden faha fazla tahamül edemeyecektim. Beni konuşturmayacaklarını bildiğim için çıkışa doğru yürüdüm. Ölümden kurtulmuştum. Bıçak artık kolay işti. Adamı bulmuştum sonuçta. İzin verseler öldürecek değildim. Konuşmasına yardımcı olacaktım sadece. Dışarıya çıktığımda delirmek üzereydim. Biri bitiyor diğeri başlıyordu. Kapının önünde dikildim ve dışarıya baktım. Bir adım atmıştım ki bileğimden tekrar tutuldu ve içeriye çekildim. Kapı bir anda kapandığında karşımda Manyak'ı gördüm.

"Manyak, şuan değil. Keyfi-"

"Çantanı unutmuşsun."

Çantamı elinde salladı. Almak için uzandım. Ancak uzandığım elimi yakaladı ve arkamda kalan kapıya hizaladı. Ona anlamayarak baktım.

"Manyak napı-"

"Sana o bıçağı bulucam diyorum."

Ona mal mal baktım. Derin bir nefes verdim.

"Ben de gerek yok diyo-"

"Var."

Bana biraz daha yaklaştığında geriledim lakin ayaklarım kapıyı buldu. Hafifçe gülümsedi.

"Şimdi o konuyu hallettiğimize göre ve hala yaşadığımıza göre, ben diğer hakkımı kullanıyorum."

Kaşlarım çatıldı. Şuan ciddi miydi bu Manyak? Ben neyin derdindeydim bu neyin derdindeydi. Hızla gitmek için çantamı tuttum lakin o çantamı bıraktığı gibi çantamı tuttuğum elime yöneldi ve onu da kapıya yasladı. Kalbim niye hızlanmaya başlamıştı şuan? Ona sinirle baktım. Benimle oynamamalıydı. Bana doğru eğildiğinde ona sinirle baktım.

"Sen bugünlük hakkını bileğimi kırarak kullandın. O yüzden çekil."

Hafifçe güldü ve parmakları bileğimin üzerinde gezindi.

"Bence bileğin gayet iyi. Ayrıca dün birisi benim hakkımı çalmamış mıydı?" Biraz daha eğildiğinde şuan durum hiç iyiye gitmiyordu. "Bugün de ben çalıyorum."

Gözlerim gülüşüne takıldı. Ancak bunu yapmamalı gibiydim.

"Manya-"

"Kaçak, sus güzelim."

Afalladım. Bütün sinirim niye geçmişti benim? Biraz daha eğildiğinde artık nefes alışverişini duyuyordum. Acil bir şey yapmam lazımdı. Niye susuyordum ben? Bu halim hoşuna gitmiş gibi güldü. Biraz daha eğilmiş ve... Gelen ses ile bir anda afalladım. Yerimden sıçradığımda Manyak'ın sessizce küfrettiğini duydum. Hemen kafamın dibinde çantamdan telefon çalıyordu. Ellerimi hızla kurtardım.

"Bu ne biçim ses. Başka bir şey bulamadın mı Kaçak?"

Yavaşça doğrulduğunda ben çantayı açmıştım.

"İyi de ben sesi hiç değiştimedim ki, Kaan'ın telefonu zaten bu."

Telefonu bulduğumda ekranı kendime çevirmem ile bir süre kalakaldım. Telefon elimde son ses çalmaya öylece devam etti.

"Kaçak örtsene şunu."

İçeriden Sarı'da ses ile çıktığında ben buz kestim. Bu sadece Kaan'a, Deniz'e ve benim telefonuma kurulmuş bir uygulamaydı. Hepimizin evine bağlıydı. Nefesim yetmez gibi oldu. Çocuk da içeriye girdiğinde Manyak en sonunda dayanamayıp telefonu elimden aldı. Kapatmak için tuşa basacağında ise korkarak ona baktım. Yazıyı yavaşça okudu. Kaşları çatıldığında bana baktı doğruca.

"Lan ne oluyor, ne bu?"

Manyak doğruca bana bakıyordu. Elim kafamı buldu. Bitmiyordu. Bu neydi şimdi?

"Kaçak, senin evin mi bu?"

Sarı'da en son dayanamayıp geldiğinde telefonu aldı. Okuduğu yazı ile o da kaldı.

"Çiso, bu senin adresin değil mi?"

Derin bir nefes verdim. İyi değildi. İyi bir şey olmayacaktı.

"Ne demek lan eve izinsiz giriş yapılmış! Hırsız mı?"

Sarı aptal aptal soru sorarken kafamı olumsuzca salladım. Şoktaydım. O eve hırsız giremezdi. Her şeyi bilerek özel yaptırmıştım. Normal bir adam öylece giremezdi. Pencereler dışarıdan asla açılmazdı. Kapı ise anahtar ileydi. Fakat başka türlü asla açılmazdı. Ne kartla ne başka bir şeyle. Ben hepsini kendimde test etmiştim. Benim evime kim girmişti? Neden? Manyak hızla konuştu.

"Yürü gidiyoruz."

Kapıyı açmak için uzanmıştı ki kolunu tuttum. Hissediyordum. İyi bir şey olmayacaktı.

"Kaçak, ne oldu? Gidelim hadi."

Kafamı olumsuzca salladım. Anlamayarak bana baktı.

"Ne hayır?"

Korku vücudumu sarmıştı.

"Gitmeyelim."

Sarı alayla güldü.

"Çiso gitmeyelim ne demek?"

Ona baktım. Ardından arkasında olan çocukla tekrar göz göze geldim.

"Kötü bir şey olacak, gitmeyelim."

Gözlerim bu sefer elimi tutan Manyak'ı buldu. Bana bir şey yok der gibi tebessüm etti.

"En fazla hırsızdır Kaçak. Gidelim bakalım işt-"

"Değil."

Beni anlamıyormuş gibi baktı. Derin bir nefes verdim ve sinirle soludum. Korkuyordum. Evim her şeyimdi. Oraya bir servet ödemiştim. Serveti geçtim orası beni ben kılan yerdi. Güvenli yerimdi.

"Oraya hırsız giremez, yedek anahtarı da zaten saksının altından almıştım. Hırsız değil. O ev anahtar dışı açılma-"

"Abartıyorsun Çiso. Yürü işte."

Dinlenmedim. Bedenim kapının önünden çekildi. Ardından kapıyı açtılar.

"Hadi Kaçak. Seninle sonra görüşücez, babana selam söyle."

Hareket etmedim. Öylece kalmıştım. Kötü şeyler olacaktı. Hissediyordum. Gözlerim karşımda olan çocuğa takıldı. Hala bana bakıyordu. Bana doğru yaklaştı.

"Bıçak en yakın zamanda sana teslim edilecek. Özür dilerim."

Bunu beklemezken o yanımdan öylece geçti. Bedenim kalakaldı. Gitmek istemiyordum. Bu huyumu biliyordum. Kötü bir şey olmadan önce mutlaka böyle olurdu.

"Kaçak! Abartma. Yürü."

Bileğimden yakalandım. Bedenim öylece sürüklendi. Arabaya kadar sesim çıkmasa da araca bindiğimizde boğazım yanıyordu. Daha fazla dayanamadım.

"Manyak, lütfen. Gitmeyelim. O eve kimse gire-"

"Çiso amma abarttın kızım. Lan daha yeni ölümden döndük. Buna sen niye bu kadar takıldın?"

Tırnaklarım derime battı. Gözlerim dolduğunda kafamı çevirdim. Camdan dışarıya öylece bakabildim. Dakikalar geçtiğinde ise yol boyunca yalvarmamı takmadılar. Ta ki araba sokağıma girene kadar. Kendi evimi gördüğümde bu sefer dediğim olmuştu. Nefesim kesildi. Mahalleli toplanmıştı. Polis aracını gördüm.

"Ne olmuş lan burada?"

Manyak'ın sesiyle araç aniden durdu. Titreyerek dışarı çıktım. Komşum beni gördü.

"Sonunda, kızım gel!"

Titreyerek bir adım attım. Kötü şeyler olacaktı. Çok kötü şeyler olacaktı.

"Kaçak."

Elimle bir dakika işareti yaptım. Öleceğimde dolmayan gözlerim şimdi doldu. Evim benim güvenli alanımdı. Evime ne yapmışlardı? Polisin ne işi vardı? Bir adım daha atmıştım ki ayaklarım daha fazla tutmadı. Yere düşeceğimde bedenim tutuldu.

"Kaçak!"

Kendi katıma baktım. Gözümden bir yaş aktı. Pencereden dumanlar çıkıyordu. Ağzımdan bir hıçkırık çıktı. Beni tutan kollara sarıldım. Evime ne yapmışlardı benim? Gözümden bir yaş daha süzüldü.

"Evim..."

"Kaçak! Kaçak kendine gel."

Dizlerimin üzerine çöktüm. Ellerim soğuk asfaltı buldu. Benim sığınağım burasıydı. Tek güvendiğim yer. İlk kendi paramla tuttuğum yer. Selim amcamın ölmeden önce benim adıma aldığı ve sonra bana bıraktığı... Acıyla inledim. Ne istemişlerdi ki? Benim evimden ne istemişlerdi...

"Çisem!"

Duyduğum ses ile kafamı kaldırdım Dolu gözlerime rağmen gördüm onu. Koşturarak bana geldi. Ağlamam onu görünce şiddetlendi. Benim gibi çöktüğünde beklemedi ve kolları beni sardı.

"Çisem, yaşıyorsun..."

Kafamı olumszuca salladım. Gözüm evimden ayrılmıyordu.

"Kaan..."

Devamı gelmedi. Elimle gözlerimi sildim. İnsanlar etrafıma doğru geliyordu.

"Kaan. Ne yaptılar?"

Acıyla kendimde kalmaya çalıştım. Ama olmuyordu. Bana sarılan kolları hızla ittim.

"Kaan! Bana bunu kim yaptı?"

Ellerimle yaşları sildim. Bu en kötüsüydü. Bedenimi kurşuna dizseler canım bu kadar yanmazdı. Gözlerim evimi buldu.

"Çisem, bitanem. Bana bak güzelim. Yok bir şey. Söz. Sana söz düzelticem."

Bana tekrar yaklaşmıştı ki onu ittirdim. Yaşlar durmuyordu.

"Evim... Evime ne olmuş benim?"

Acıyla haykırdım. Şok etkisindeydim.

"Çisem!"

Bana seslenen diğer bir kişi apartmandan çıkan Deniz'di. İnsanlar etrafıma toplanmıştı. Sinirleniyordum. Üzüntümün acısı kötü olacaktı. Yavaşça ayağa kalktım. Evim... Evime ne yapmışlardı? Arkamı döndüğümde bana üzüntüyle bakan o iki çift gözleri gördüm.

"Siz mi yaptınız?"

Manyak bunu beklemiyor gibi kaşlarını çattı.

"Çiso saçma-"

"Ne!" Acıyla bağırdım. Kimse umrumda değildi. Evim gitmişti. "Yalan mı! Hayatıma girdiğinizden beri başıma gelmeyen kalmadı!" Elim deli gibi titresede kaldırdım ve kendi katımı gösterdim. "Bakın! Gördünüz mü!"

Manyak bana doğru bir adım attı lakin geriledim.

"Kaça-"

"Sakın! Sakın bir daha bana tek kelime etmeyin! Benimle işiniz bitti! Şimdi hayatımdan siktirip gidin!"

Gözüm dolduğunda elimle sildim. Arkamı döndüğümde ise sinirle evime doğru yürüdüm. Etrafıma doluşan topluluktan sertçe çıktım.

"Hanımefendi giremezsi-"

Önüme geçen memuru sertçe ittirdim. Göz yaşlarımı sildim. Bana seslenildi ancak bakmadım. Kimse umrumda değildi. Apartmana girdiğimde beni tutmaya çalışmadılar. Burnuma yanık kokusu geldi. Acıyla gözlerim tekrar doldu. Koşarak kendi katıma doğru çıktım. Yanık kokusu ise giderek arttı. Merdivenler bitmişti ki kendi dairemi gördüm. Elim şokla başımı buldu. Kapımın kolunu eritmişlerdi resmen. Arkamda hissettiğim beden ile ona döndüm. Elbette ki beni dinlememiş ve gelmişlerdi. Yavaşça aralık olan kapımı açtım. Yüzüme duman vurdu. Gözlerim doldu. Etrafa baktım. Yangın yayılmadan söndürülmüştü. Ancak salonum simsiyah bir haldeydi. Ağzımdan bir hıçkırık kaçtı.

"Kaçak, çıkalım."

Elimden tutuldu ancak durmadım. Ondan kurtuldum. Yatak odama doğru gittim. Gördüklerim ise beni daha çok şoka uğrattı. Dolaplarım kurcalanmış, her bir eşyam yere saçılmıştı.

"Ne olmuş lan burada!"

Sarı hayretle baktı etrafa. Tutunmak amaçlı bulduğum ilk yere dayandım. Acıyla yutkundum. Burası benim evim miydi? Yavaşça yere eğildim. Ayaklarım ise daha fazla dayanamadı ve yere oturdum. Yere düşen çerçeveyi aldım. Gördüğüm kişiyi acıyla göğsüme bastırdım.

"Ablacım, özür dilerim."

Yerde iki büklüm kendi evime baktım. Ağlamam şiddetlenmişti.

"Çisem."

Konuşan Kaan'ı umursamadım. Çerçeveyi kendime çevirdim. Siyah görselde canımın bebeklik fotoğrafı vardı. Ben sadece bu fotoğrafı alabilmiştim. O da az kalsın yanacaktı.

"Özür dilerim..."

Ağlayışım arttığında önüme birisi eğildi.

"Kaçak, gel çıkalım hadi."

Kafamı olumsuzca salladım. Çerçeve kırılmıştı. Fotoğrafı bırakmayacaktım. Hızla arkasını çevirmiştim ki cam elime battı. Umursamadım. Fotoğrafa zarar gelmeyecekti. O tek fotoğraftı. Gerçek olduğunun tek kanıtıydı. Bulanık zihnimde hayaller varken o tek gerçeklikti.

"Kaçak!"

Çerçeve elimden alındığında parmaklarımın kanadığını gördüm. Acıyla ağladım. Manyak dikkatle fotoğrafı çıkardı ardından bana uzattı. Kafamı olumsuzca salladım. Ellerimi gösterdim. Kardeşimi zaten öldürmüştüm. Parmaklarımda ki kir de bulaşmasındı.

"Sen saklar mısın?"

Çocuk gibi sordum soruyu. Derin bir nefes verdi ve kafasını salladı. Fotoğrafı dikkatle cebine koydu.

"Çisem gidelim hadi."

Kafamı olumsuzca salladım. Dakikalarca orada durdum. Ta ki içeriye yanımıza polis ekibi gelene kadar. Ne dediklerini anlamadım ama bedenimden tutulduğunda Kaan beni zorla ayağa kaldırdı. Tekrar salona gittiğimizde etrafa tekrar baktım. Acıyla nefes verdim.

"Çisem gide-"

"Bir dakika."

Gözümde olan yaşları sildim. Bir şey vardı. Ağlamamı bir kenara attım.

"Ne oldu?"

Dikkatle etrafa baktığımda kolumda olan Kaan'dan ayrıldım. Tuhaf bir şey vardı.

"Çisem."

Tezgahta olan kağıda baktım. Gözlerim beyaz kağıtta takılı kaldı. Bu benim değildi. Titreyerek de olsa bedenimi tutan ellerden ayrıldım ve ilerledim. Bunu yapanı bulacaktım. Ve açıkcası iyi şeyler olmayacaktı. Çocukluğumun siniriydi bu. Beyaz kağıdı aldığımda arkamdan Sarı konuştu.

"O ne?"

Zarf gibi bir şeydi. Dumandan gözlerim sürekli yaşarıyordu. Elimle yırttım. Bulacak ve öldürecektim. İnce bir kağıt çıktı.

"Kaçak, ne bu?"

Yanımda olan bedene baktım. Ardından tekrar kağıda döndüm. Korksam da yavaşça açtım. Ölecek olan birisinin bana bırakmış olduğu nottu. Küçük bir cümleyle karşılaştım. Gözlerim buğulu olduğu için tam göremiyordum. Sertçe sildim yaşları. Ancak silmem ile görmem bir oldu. İşte beni bitiren yazı bu oldu. Nefesim kesildi.

"Çisem Kaya, ismine uymamış. Benim soyadım daha hoş duruyordu."

Bütün vücudum titremeye başladı. Ayaklarım dayanmadığında bana destek çıkan Manyak oldu. Sesler uğultu halinde çıktı. Gözüm yavaşça karardı. Bedenim gördüğü yazıya daha fazla dayanamazken ben bugün kendime veda ettim. Bulmuştu. On yıl sonra. On yıllık kaçak hayatım bitmişti. Bu kadardı. O... Adını anamıyordum. Bilincim daha fazla dayanmadığında sesler de kesildi. Sanıyordum ki benim güçlü yanım çocukluğumdu. Bana göre o hiçbir şeyden korkmazdı. Ancak şimdi ise... Çocukluğumun en büyük korkusu bulmuştu beni. Benim bütün gücüm bitmişti işte. Bugün ölmeyi diledim. Çünkü o, ölü olan beni bulmuştu. Şimdi gerçekten ölümü diliyordum.

Bir babayla kızının kavuşması ilk defa bu kadar acıydı, ölümcüldü...

Loading...
0%