@svetlana
|
Hayat herkesin istediği gibi değildi. ve biz sevilmeyerek büyüyen kızlar, Asla babasının prensesi olarak büyümemiştik. Bazı anılarımı anımsıyorumda ben babamdan hiç para istememiştim. Ben babamla hiç gratiste şöyle indirim var gibi konularda konuşmamıştım Zaten babamı ve annemi erken kaybetmiştim. Ama yine de böyle konular konuşamamıştım. Hem doğduğun coğrafya hemde ev kaderindi. Ve biz bunu ne yazık ki değiştiremiyorduk. biz asla babasının prensesi olan kızlarla yarışamazdık. Kabul edelim okuyucularım ASLA yarışamazdık Loresimanında dediği gibi kalbi olmayan her kız gökçendir. Ve kalbi olmayan her kız babası tarafından sevilmiyorduk, yada gösterilmiyordur. Ama bir yerlerde her zaman birşeyler kırılıdı. Kalpler her zaman kırılır marifet onu onarmaktan geçer...
Damlanın yaşadıkları çok acı vericiydi bir kez daha bana cenneti yaşatan bu kişinin o olduğuna inanamadım yada kondurmak istemedim. Belki de bana bu son 1 haftadır iyi olduğu içinde olabilir. Daha düne kadar kemiklerim kırılasıya dövülen bendim ve dövende kıraç, Bir insan nasıl bu kadar acımasız olabilirdi ki her insanın bir sınırı vardı ve bu ikili çok kolay yok sayabiliyordu. Belkide bu şekilde kötü oluyorlardı. Karşıdaki kişinin sınırlarını yok sayarak onlara acı çektiriyorlardı. Yanağımdan yeni bir yaş süzülürken damla durmaksızın ağlıyordu. Baya çektirmişti hayat ona. Daha üniversite yıllarındayken tanışmış yağızla ilk başta hoşlanmış taa. ki yağızın gerçek yüzü ile tanışana dek. Damlanın ailesi yokmuş kimsesiz bir şekilde yaşadığını ve sırf escort olmamak için temizlikçi, çöpçü, bakıcı olduğunu ve çok çalışarak üniversiteyi kazandığını anlattı. burnunu çekti damla yaşları ardı sıra akarken "Sonra işte meriç KYK bursunu kazandım. çok mutlu olmuştum. salak gibi koşarak gidip yağıza anlattım. ben mutlu olduğunu sanarken o üzülmüştü. çok üzülmüştü. evinde kalmadığım için bunu fark ettiğimde beni sevdiğini gitmemi istemesiğini düşünmüştüm ama öyle değilmiş" gözlerini sıkıca yumdu o anıları hatırlamak istemiyor gibiydi. gözleri bir kez daha ıslandı. kesik ama derin bir nefes aldı. gözlerini. tekrar açtığında kıpkırmızı olmuştu. benimde bir farkım yoktu. nefesimi sesli bir şekilde verdiğimde damla anlatmaya devam etti. "üzülme diye teselli verdim. ben seni görmeye gelirim sen beni görmeye gelirsin bu şekilde," sustu. derin bir nefes almaya çalıştı. "aşık olmak bu olsa gerek gerçekliği görememiştim" burukça gülümsedi. bende de farklı şeyler olmuyordu onu korumak ona toz kondurmamak normalde bir insan neyse oydu benim için ama son günlerde istisna yapıyordum. gözlerini yukarıya dikti."belki çok klişe bilyorum ama onu sevdiğimi, çıkma teklifi etmeye evlerine gittim. kapı sonuna kadar açıktı endişelendim onun için güçlü biriydi maddi olarak bir suikastçı olabilirdi içeriye elimde şemsiye ile girdiğimde salonda kıraç ile oturuyorlardı. konuştukları bendim çok mutlu oldum hem iyiydi hemde arkadaşına benden bahsedecek kadar beni çok seviyordu. Bu beni mutlu ettmişti. içeriye bir adım daha attım ve gerçekle yüzleştim. 17 li yaşlarımda yine o yolun ucundan dönmüştüm. daha yaralarım tazeydi. benii isteyen adam orada koltukta elinde kahve ile ciddi ciddi yağızı izliyordu. dinliyordu. iğrençlikle gülümsüyordu gözlerini kapatıp beni hayal ediyordu. yemin edebilirim ama kanıtlayamam. ve meğerse o adamla anlaşma yapmış beni o adama satacakmış" bu sözlerin ağırlığı ile başım döndü son kelimeleri öyle bir söylemişti ki sessiz bir kızın çığlıklarıydı sanki. sevdiğin kişiye sevdiğini itiraf etmek için gitmiştin ve onun senin kaçtığın kabusa tekrar soktuğunu öğreniyordun. Ölmekle eşdeğerdi belkide. "olduğun yere çakılmıştım. ama o cehenneme girmemek için sessizce çıkıp gittim. eğer orada olsaydım beni direkt o adamın insafına bırakacaktı çünkü." rahat bir nefes vermiştim çünkü bundan sonra onunla görüşmeyecekti. "Kurtukduğumu sanmışım. bir kaç hafta boyunca ne yerimi bildirdim ne de telefonlarını açtım. hiç bir şekilde etkilişime geçmedim ama beni buldu." o kadar anlattığına bir tepki vermemiştim. ama şimdi istem dışı tepki verdim. "siktir nasıl kurtuldun" omuz silkti. "o iğrenç adamın eline verdiler beni ben soğuk bir odada içim geçene kadar ağlamıştım. daha sonra beni o adam için hazırladılar, anlayacağın ben kaderinden kaçmıştım o beni içine geri yerleştirmişti. İçimde ki hislerim hâlâ diri ama nefretle bileşim hepsini hani derler ya geçmişini kurcalama kokar ama ders al unutma, ne zaman içim ona yumuşasa bunları. hatırılıyorum. Daha çok nefreti bileyip o güzel duygularımı körlüyorum. gece sonunda o adam geldi. Tam herşey bitti dedim ama yaratıcı beni yanlız bırakmadı. o gün bir adam bu iğrenç herife göz dağı vermek için evini tarttılar, ben yaralandım. Hastaneye yatırıldım doktor bir adamla tanıştım" gülümsemeye başladı çilesi bitmişti artık. ve böylece cehennemden kurtulmuştu. "tanıdığı güçlü hukuk adamları ağalar vardı. o adama cezasını kestiler tabii yağıza ve kıraça da" "lütfen öldüklerini söyle" gülümsedi. daha sonra kahkaha attı. "daha beteri önce onu kullandılar ardından hadım ettiler Bu iki arkadaşa gelicek olursak ölümden döndüler falakaya yatırdılar anlayacağın" ardından tekrar eski haline döndü. "ama işte kaldıramıyo insan şimdi ise yaptıklarından pişman ve benim peşimde gezerek hem kendini affettirmeye çalışıyor hemde eğleniyor" kafamı usulca salladım. kahvemden bir yudum aldım. "Sence kıraçtan boşanmalımıyım." kafasını hızlı hızlı salladı. 'önün uzun ve güzel bir kızsın kendi hayatı yaşa bak sana çok ciddi söylüyorum şimdi iyi davrandığına bakma çok acımasız bir insandır, Zaten mafya babalarının en korkutucusu. İmran Kıraç Altınsoy ikincisi Yalkın Adin" bu şaşırtmıştı. Yalkın Adin soğuk kanlı biriydi gözlemlediğim kadarı ile ama merhametli tarafı vardı. ikinci sırada olması şaşırıtmıştı. Aslında cennet çok güzeldi. Bana en güzel gülüşünü bakışını sözlerini sunuyordu, her dediğimi yapıyordu. şimdilik hayatım çok güzeldi umarım bu şekilde devam ederdi. onun soluk mavi gözleri beni benden alıyordu. tatlı dili gururumu okşuyordu. Bana her güldüğünde kendimi kutsanmış özel hissediyordum. özlemiyordum veya yanımda değilken yokluğunu aramıyordum. ama endişeleniyordum. kokusunu merak ediyordum. Açıkçası buna ne denir bilmiyorum...
Damla kendini iyi hissettiğinde kalkmıştım. Eve doğru yol alırken kendi kendime bir şeyler mırıldanıyordum. Ama bende ne olduğunu tam kestiremedim. Araba aniden durdu kafamı kaldırıp ne olduğuna baktığımda bir sürü siyah araba önümüzü kesmişti. 34 GNŞ 2097 eğer bu kimse bedelini ödeyecekti. bu kişi her kimse kıraçın hasmından biri olmalıydı plaka ve arabalardan belli oluyordu. Suat hızlıca aşağıya indi. ben arka taraftan izlerken, önce bir şeyler konuştular ardından de olduysa Suat adama kafa attı. Adam arkaya doğru sendelerken Suat önü düğmeli olan siyah ceketini eteklerinden tutup aşağıya doğru iki kez çekiştirdi. arkaya doğru sendeleyen arkadaşa tepik attığında sendeleyen adam yere düştü yerde iki kez sadece iki kez daha tekmeledi ve adam ayağı kalkamadı. Ya adam çok dayanıksızdı ya da benim korumam çok profesyoneldi. ikinci seçenekti bence. Korumam ikinci bir korumaya tek hamlelik saldırdığında oda yerde yatarak burnunu tutuyordum burnu kırılmıştı. sarı saçlarını parmaklarının arasında sağa doğru taradığında iki adam koşarak ona yöneldi. birinin kalbine tekme savurarak yere düşerken diğer adamın bileğini çevirerek kırdı. diğer düşen adam ayaklandı. ve bir iki adım atmıştı ki tekrar yeri boyladı. elini kırdığı adam yerde sırt üstü yatarken başka bir adam silahını çıkardı. Bir el ateş etti. Silahın sesi ile gözlerimi kapattım. açtığımda buğra dışarıda Suat ise yerdeydi. Endişelendim. birinin benim yüzümden ölmesi isteyeceğim bir şey değildi bende hemen arabadan çıktım. Ben Suat'ın yanına çömeldiğimde arabanın kapısı açılıp kapandı. Suat sağ göğsünden vurulmuştu ve pek kötü değildi. "benim gibi birini küçük düşürmenin nasıl bir şey olduğunu ödeyeceksin Kıraçın s*r*ü*ü" o adamın sesiydi. Anıl Geniş tabi ya intikam ateşinde yanmıştı. Ona yaptıklarımı unutmamıştı. Kafamı kaldırıp baktım. Suratı kıpkırmızıydı. kafamı tekrar Suat'a indirdiğimde gözlerini açmıştı. Saçımda bir baskı hissetiğimde başımı ne kaldıra bildim. ne de haraket ettirebildim. saçlarım çekilerek zorla ayağı kaldırıldım buğra atağa. geçtiğinde şakağımda soğuk namlu ucu belirdi. "Sakın, eğer ölmesini istemiyorsan geri dur" şakağıma daha çok namluyu bastırırken arka arkaya yürümeye başladım. gözlerim Suat'ın gömleğini bulunca kanamasının olmadığını gôrdüm. Her şey aniden gelişti. ben arabaya bindirildim. korumalarım arkada kaldı. yanımdaki adam bir şeyler geveliyordu anlamıyordum. Beynim sıfırlanmıştı sanki. Tek düşündüğüm bana ne olacağıydı. anıl denen gereksiz herfin dediğine göre bana kötü şeyler yapacakmış sanırım işkence, ne kadar sürdüğünü bilmiyorum ama bir dağ evinde durduk kolumdan sertçe çekilerek arabadan indirildim. sürüklenerek eve sokuldum. Ne olacağını hâlâ idrak edememişken. Sertçe yatak odasına itildim. Yatak odasımı? ne olacaktı? Beynimin ücra köşelerinden bir adam çıktı. "beni çok eğlendireceksin" ve beynim çığlık attı. kulaklarım çınladı. yavaşça etrafıma baktığımda bir sürü dekor vardı ardından karşımd ki adama baktım. iğrençliğin ötesinde gülümsedi. ardından bakışları vücudumda oyalandı. "ekremin dediği gibi varsın ha" idrak hücrem yerine geldiğin de her şey çok geçti. Bu adam pek düzgün bakmıyordu. Bana zevkleri yüzünden sahip olmak istiyordu. Bu konu da bir sürü kadın ölmüştü zaten yetmemişmiydi. Ayağa kalkmaya çalıştım ve yaptım da arkaya doğru yürürken telefonum çaldı. "çıkar" dedi telefonu cebimden çıkardığımda arayanın kıraç olduğunu gördüm. elimden sertçe telefonu aldı ve cevapladı. "alo, efendim kıraçcığım" karşıdan kıraçın küfreden sesini duydum. "eğer ona elin uzansın uzanan elini s!k!p atmazsam bana da kıraç demesinler" sanırım arabadaydı dreksiyona vuran ses geldi. "yetişirsen neden olmasın seni madara edeceğim Altınsoy" deyip telefon sağ tarafa attı. Hayır kapatmamıştı. üstüne atmadan haporlöre olmıştı. ama o konuşurken ben de etrafa bakmıştım kafasına geçirmelik hiçbir şey yoktu. arkasını dönüp kapıyı kilitledi. Kıraçım sesi geliyordu. "meriç oyala o orospu çocuğunu geliyorum yoldayım geliyorum." tepkisiz kaldım. Tekrar bana döndüğünde gömleğinin bir kaç düğmesini açmış bana doğru yürüyordu. beynimdeki aynı ses tekrar konuştu. "sonunda sende isteyeceksin meriç" bu sese anlam veremedim. aslında arabaya bindiğimden beri tepki veremiyordum. "Şimdi tepki veremiyorsun tabi uyuşturucu verdim sana istesen bile tepki veremezsin" uyuşturucumu ağzımı açamadım. ama o adam durmuyordu. ben ne kadar geri gidiyorsam o aşırı yavaş bana yaklaşıyordu. Biliyordu belki de bana sahip olacağını biliyordu. "pişman olmayacağım tek kişi olacaksın" dedi bana yaklaşan adam "beni zorlayan ilk kızsın epey güzel geçecek" dedi beynimde ki ses ben sadece izliyordum. Anıl tamamen üstünü çıkardığında artık benim belim duvara değiyordu. ve aramızda 6 7 adımlık mesafe vardı. Beynim de bir şarkı çalmaya başladı. o şarkıyı kestiremedim. adım beş e düştü dört e düştü. üç, iki derken elleri bana uzandı. ne zaman bana uyuşturucu verdiğini hatırlamıyordum. o kadar dakikadan sonra ağzımdan bir kaç kelime çıktı. "dokunma bana" ama sanki bir farklılık vardı. Beynim de bir kız vardı deminden beri dokunma bana diye bağırıp ağlıyordu. ben ise bu kelimeleri zor telaffuz etmiştim. kıraçın sesini yeniden duydum. deminden beri bir şeyler diyordu. daha şimdi anlaya bildim. "meriç kendine gel ot bir şey yap" "kıraç senin karın bana kendini teslim etti bile" elleri. kıyafetimi soymakla uğraşıyordu. ne giydiğimi bile hatırlamıyordum açıkçası omuzlarımdan çıktığında yüzünü yüzüme yaklaştırdı yaşlı buruşuk yüzüne tükürmek istiyordum ama yapamıyordum. Dışarıdan bir. el silah sesi duyuldu. ama ben sırt üstü yatırılıyordum. bir yandanda eli vücudumu yokluyordu. söylendiğini duydum. anladığım kadarı ile kendine kızıyordu. hızlandı ve beni bu sefer giydirmeye başladı. kapı sartçe vuruldu. "aç lan kapıyı vukâtini sikicem senin aç kapıyı piç evladı" kapıya bir darbe daha indi. üstüm giydirilmişti. kollarımdan çekilerek duvara yaslandırılırdım. kollarımdan hâlâ çekilip bana düzen verilirken kapı kırıldı. sertçe açılan kapı duvara çarparak tekrar örtülmek için kapanacakken kıraç tuttu kapıyı bir kez daha sertçe itti. demin benimle eğlenceğini söyleyen adam şimdi. eli ayağına dolaşmıştı. kıraç sinirli sinirli bana doğru yürüdü. sanırım sadece gözleri bendeydi. beynim daha fazla uyuşurken anıl yediği yumrukla yere serildi. "kıraç beni yanlış anladın." tekme yedi karnına "kes lan piç evladı." yere uzandı ve yakasından tutup ayağı kaldırdı. Anılı "ben sana ona uzanan elini kırarım dedimmi demedimmi?" "kıraç dokunmadım yalvarırım bırak" ama bu yalvarışlar boşunaydı kıraç tuttuğu eli önce kırdı ardından sıktı. Anıl acı içinde bağırırken. bu acılar kıraçı durdurmadı. Bacağına sıktı. silah sesi odayı doldururken yanağımın ıslandığını hissettim. Ne kıpırdayabiliyordum ne konuśabiliyordum. Gözleri beni buldu. ardından karşısındaki adama dikti öldürücü bakışlarını ve sordu. "ne yaptın onu neden bu halde" "uyuyşturucu 4 saat sonra düzelir" bir silah sesi daha duyuldu. bu sefer bir gözünden vurulmuştu. Baba senin iş yapmam lazım gözleri kanalı oluyorken hala ağlıyordu bağırıyordu lütfen yapma diye Ama ne fayda biliyordu onun bu kadar acımasız olduğunu ve damarına basmıştı belki hak etmişti belki de etmemişti diğer bacağını da sırtında artık bana yönelmişti. ensesinden yere fırlattı. yanıma gelerek yere çömeldi ilk sorduğu soru şu olmuştu. "sana dokundu mu?" tepkisiz kaldım hiçbir şey diyemiyordum ki ne kafanı sallayabiliyordum ne de gözlerime hayır veya evet anlamında kırpabiliyordum, vücudum uyuşmuştu, bütün yetkimi kaybetmiştim. "sana sôz onu ne yaşatacağım ne de öldüreceğim onu yaşamak ve öldürmek arasında koyacağım bana yalvaracaksın anca sen affedene kadar sen affettikten sonra da kafasına sıkacağım söz" dedi yemin edercesine. üzerime eğilerek kucağına aldı. kapıdan çıkarken idrak edemediğim kokusu geldi burnuma çok huzur vericiydi. uykum yoktu ama uykum geliyordu. sanırım uyuşturucu yüzündendi. kafamı kıprdatabildiğim kadarıyla göğsüne yasladım ve gôzlerimi kapattım araba çalışıp yola çıktığımız kadarı ile hatırlıyordum gerisi yoktu...
gözlerimi açtığında her yer kapkaranlıktı ne yani kör mü olmuştum? dudaklarım kurumuştu ve eklemlerimi uzun süredir hareket ettiremediğim için uyuşmuştu vücudum sahi ya ne olmuştu ben neredeydim en son olanlar beynine tamamen silinmiş gibiydi en son ne olmuştu? en son Buğra ve Suat ile yani korumalarına eve doğru arabada gidiyordum. peki ya sonra sonrası tamamen yoktu. Elimi kaldırıp gözümün önünde gezdirdiğimde de hiç bir şey göremiyordum. Genzim yandı kör olmuştum. gözlerim doldu. uyuşan elimi indirdim ve kuruyan boğazımla seslenmeye başladım. "kıraç, sinem kimse yokmu?" yanan genzimi daha çok dizginleyemedim. ağlamaya başladım. Sıcak göz yaşlarım ardı sıra gelirken bir hıçkırık koptu. bütün odayı doldurdu. Bir haraketlenme sezdiğimde korktum. sağıma soluma bakındım ama hiçbir şey göremiyordum. "kim var orada?" ses gelmedi. "beni öldürecekmisiniz?" bana ne olduğunu bilmiyordum. kaçırılmış olabilirdim. ya da arafattaydım. cennetemi yoksa cahennememi gideceğim hakkında belki de düşünüyorlardır. Aniden gözlerim yanmaya başladı. ve her yer beyazlaştı. Sanki hayatıma lamba yakılmıştı. gözlerim yavaş yavaş açılırken biri yanıma oturdu. "iyimisin?" "kimsin?" sesi tanıdık değildi. eğer öyle olsaydı tanırdım. "benim kıraç" NE!!? ama nasıl o zaman ne olmuştu bana tanıdığım insanları sesinden tanımayacak kadar ne olmuştu bana??? "bana ne oldu neden hiçbir şey hatırlayamıyorum ve görmüyorum" evet hâlâ görmüyordum. en azından zifiri karanlıkta değildi ama ışık harici bir şey göremiyordum. "göremiyormusun?" "evet şuan bir kaç ışık hüzmesinden hariç hiçbirşey yok" eli omuzuma değdi. "hemen geliyorum" kalkmıştı. ama durdurdum. "hayır gitme beni yanlız bırakma" gözlerimi usulca kapattım içimden mırıldanmaya başladım. Bir yandanda gözü üstümeydi hissediyordum bana bakıyordu. Gözlerimi hafifçe açtığımda ışık hüzmeleri gözlerime deha da doldu. tamamen açtığımda ise karşımdaki suliyetini gördüm. gözlerim gözlerine değdiğinde artık görüyordum. kafasını eğmiş bana bakıyordu. "neden ağladın?" dedi parmakları ile göz yaşımı silerken daha fazla ağlamaya başladım. Belki kıraçın yanında ağlamak büyük aptallıktı ama tutamadım kendimi yıllarca ağlamamıştım. ağlamanın nasıl birşey olduğunu unutmuş haldeyim. En son beynimde bir kesit vardı. Ne olduğunu bilmiyordum ama 11 yaşında küçük bir kızdım. eve doğru yürüyordum. Bir yandan da kendimi öğütlüyordum. ağlamayacağım. Genzim cayır cayır yanarken ben nefes almakta bile zorlanırken kolumu çimdikleyerek kendime ağlamayacağımı söylüyordum o yandan bu yana asla ağlamamıştım. Bu zamanlara kadar şimdilerse sürekli hüngür hüngür ağlıyordum ilk kez hüngür hüngür o eve zorla getirildiğimde ağlamıştım şimdi ise ağlamadıklarıma ağlıyordum. Ağlamak hiç bir şey değiştirmiyordu belki ama biraz rahatlatıyordu. "ağlama neden ağlıyorsun?" gözlerimdeki yaşları sildim. çatlayan sesimle "her şey üstüste geliyor, biliyormusun tam tamına 8 yıldır ağlamıyorum. Şimdi ise bir aptaldan farkım yok ben ne kadar kaçıyorsam o kadar sürükleniyorum." kolumla burnumu sildim. o ise sessiz kaldı başımı eğip ağlamaya devam ettim. Valse-Evgeny Grinko sessizlikten sonra ilk konuşan o oldu. "neyden kaçıyorsun peki, kimden?" başımı kaldırdım aslında cevabım çoktu ama söylemelimiyim diye düşündüm. "Geçmişimden, belki kendimden, olduğum kişiden" gözlerim pusulandı. Hiç kimse beni tesseli etmemişti. ben tek başıma kimse yokken ağlardım ve saklanmayı da çok iyi becerirdim. Aslımda herkesin bilinmeyen bir tarafı vardı. en çokta yanlız insanların, kimse ne olduğunu bilmezdi. Dışarıdan suskun konuşmayı bilmeyen bir izlenim verirlerdi. ama hiç bir şey göründüğü gibi değildi. O kızı bilmeyen kişiler dalga geçerdi, kimileride ilgilenmezdi, Ya fazla sıkıcı bukurlardı. yada bir yerlerde ferideleri vardı. özlem ve ya yağmur da olabilirdi. Ama asla o kızla ilgilenmezlerdi.
Gözlerimdeki yaşı sildiğimde hâlâ beni izliyordu. bir şeyler olmiş gibi kaşları çatıldı ve yüz ifadesini değiştirdi. Kalkıp kapıya doğru yöneldi. kapıyı açıp çıkmadan önce, "iki gün burada kalacaksın ve haberin olsun gelmeyeceğim. taburcu olacağında korumalarınla gelirsin Meriç Altınsoy"deyip gitti. sadece öyle kalakaldım.
Sabah olduğunda her yerim ağrıyordu ve baş ucundaki çocukları görünce mutlu oldum. Bütün hepsi burdaydı. Semihi gördüm. yüzü asıktı ve olanlardan sonra hiçbirini görmemiştim. Emin "geçmiş olsun" güleç bir yüz ifadesi ile sormuştu ardından dirseği ile semihi dürttü. Görmemişim gibi davranmasıda cabası, "geçmiş olsun, bir ihtiyacın varmı?" kafamı iki yana salladım. çok hızlı geliyorlardı. oturma pozisyonuna geldim. "eğer bir şeye gerek duyarsa bize söyler" dedi serya sert bir tutumla Semih sadece gözlerini serya ya dikti. ve baktı. bütün hepsi geçmiş olsun dileklerini söyledikten sonra melek "ee sen nasılsın ne zaman geleceksin hastaneye özledik seni?" "aslında yokluğunu pek aramıyoruz canım kocanla rahatına bak" bunları söyleyen semihin kardeşi gülizardan başkası değildi. abisi ile yaşadıklarım yüzünden beni suçlu görüyordu ve bunu belli etmekten çekinmiyordu. tam ağzımı açıp bir şeyler diyecekken yıldıray araya girdi. "senin içinde aynı şeyleri düşünüyorum bebeğim ama hiç dile getirdiğimi gördüm mü?" Melek "bence duygularımını kendimize saklıyalım" tehtidkâr bir şekilde gülümsedi. "değilmi güllü" nedenini çözemedim ama bu ortam bana çok yapmacık geldi. içimden bu görüşmenin kısa sürmesini diledim. telefonuma bildirim geldiğinde ister istemez içimde kıpırtılar hissettim. telefonuma baktığımda bildirim Damladandı. üzgün olduğumu ve geçmiş olsun demeye mesaj atmıştı. bir şeylerin kırıldığını hissettim. Hayal kırıklığına uğramıştım. kapı aniden açıldığında o his yeniden varlığını gösterdi. Ben kıraçı bekliyordum ama içeriye korumalarım geldi. Suat ve Buğra, bir dakika en son Suat vurulmuştu "görüşmenin bittiğini söylememe gerek varmı?" diye sordu buğra bütün hepsi göz kırpıştırıyordu. "meriç senin bu kocanın elemanları bizi kovuyormu" diye sordu yıldıray bende bilmiyordum ne olduğunu, Semih hızlıca odadan çıktı ardiında gülizar. "tekrar etmemize gerek varmı?" diye tekrar sordu Buğra Yine benden ses çıkmadı bilmiyorum birden çok iticileşti eskiden konuşmayı sevdiğim bu ortam. Emin"hadiyin kimseye zorluk çıkartmayın gidelim" dedi ve hepsi birden gittiler. yılıray ve emin dikkat etmemi söyleyip gitmişlerdi. "sen" dedim suatı parmağım ile gösterirken "vurulmamışmıydın" kafasını salladı. "üstümde çelik yelek vardı efendim" "gerçekten vurulmadığına sevindim ve bana efendim demeyin." kafalarını salladılar "yarın bana bilgi vereceksiniz meriç hanım ne ileteyim" aklıma gelenlerle duraksadım tabi ya ben tamamen untmuştum. "beni şimdi taburcu edin" dedim aniden "ama meriç hanı-" sözünü kestim. "hemen" tabikide bu mümkündü sonuçta iyiydim. Belki biraz uzun sürebilirdi ama imkansız değildi.
Aradan neredeyse iki saat geçmişti ama buğra ortalarda yoktu. Ben ise Suat ile epey konuşmuş kaynaşmıştım baya kafa dengiydi. Kapı açıldığında nihayet doktorla içeri girdi. bir kaç küçük deneme yaptıktan sonra taburcu olmuştum. Eve geldiğimde kimseler yoktu. Ne hizmetliler ne de kocam olan adam, sinem bile yoktu. Ama benim iş başı yapmam gerekiyordu. herhangi bir bilgi bulmak için çalışma odasına girdim baya kasvetli bir yerdi. Dosyaları karıştırırken bir vakıfa denk geldim. Eminim ki bu vakıftan kimese haberdar değildi. Biraz daha inceledim. Vakıf organ vakfıydı. ve başka bir kağıtta bazı isimler yazıyordu. Telefonumu çıkarttım. Ama son anda vazgeçtim. Bilmiyorum içimdeki ses çekmeme mi söylüyordu ve o sese güvendim. Deniz Derya Fatih Büz Tarkan Şen İrem Yaldız ... ... ... Daha fazlasını okuyamadım dış kapının sesi geldi. hızlıca evrakları olduğu gibi düzelttim ve etrafı öylesineymiş gibi dolaşmaya başladım. "Neredesin, Meriç" diyen sert sesini duydum. "çalışma odandayım" dedim ince sesimle kapalı olan kapı hızlıca açıldı kapı birkez duvara çarptığında, yanımda bitti. kolumdan sıkıca tuttu. "neden buradasın?" tam konuşacaktım ki konuşmadan sözümü kesti. "birine köstebeklikmi ediyorsun?" canım acıyordu ama bunu düşünecek durumda değildim. gülümsedim. "neden bahsediyorsun nerede çalıştığını merak ettim sadece ve" boynumu büktüm. Bana inanması için suçlu kız çocuğu rolünü oynuyordum. "sen bana izin vermiyorsun diye sen yokken burayı görmek istedim." bir şeye sinirlenmişti. çok belliydi. kolumu sıkan eli gevşedi. parmağı ile çenemi okşayıp başımı kaldırdı. Gözleri ve yüz ifadesi birazcık yumuşamıştı. ses tonu hâlâ sertken"inanmalımıyım" diye sordu. "inanamazmısın" diye cevapladım. Aslına bakarsan rol değildi. duygularımdı sanırım etkileniyordum. Avucu yanağımı okşadı. "Neden taburcu oldun?" "seni merak ettim desem yeterli bir cevap olur mu?" kaşları gevşemişti. gözlerini yukarıya doğru kaldırdı. ardından tekar bana baktı. "belki" hâlâ yanağımı okşarken "sende garip bir şeyler var" "ne gibi" dedim bilğini kavrarken "büyücüsün değil mi doktor, etrafındaki herkesi büyülüyorsun" omuzlarımı silktim. "belki" dedim yeniden ardında gözlerine baktım. "benden etkileniyormusun?" benim gibi omuz silkti "belki" bileğini hafifçe okşadım. "daha açık olmaya ne dersin" "ne gibi" "kendini nasıl ifade ediyorsan" bana doğru bir adım attı. Zaten arkaya gidecek yerim yoktu. ilk geldiğinde beni masaya sıkıştırmıştı. gözleri meydan okurcasına birşey demeden beni izliyordu. Bir adım daha attığında armızda bir adım vardı. O adımıda kapattıktan sonra yüzünü ban doğru eğdi. Onu öpmeyi düşünürken beynim bana ihanet etti ve yaptığ8 gerçekleri gösterdi. ve şöyle dedi. 'sana yapmayacağı ne mağlum' işte bu beni durduran tek şeydi. yüzlerimiz yakınlaşıp beni öpmek için atğa geçtiğin de yüzümü çevirip yanağımı öpmesini sağladım. Önce durdu, daha sonra dudakları yanağımı ıslak ıslak öptü ve geri çekildi. "seni vazgeçiren nedir?" diye sordu. "sadece hazır hissetmedim" değip haraketlendim. ama izin vermedi. "sorunlarını benimle konuşa bilirsin" "sorunlarımı dinleyeceğini sanmam" deyip haraketlendim bu sefer bir adım geri çıkarak izin verdi. giderken "denemeden bilemezsin dedi" bense odama çıktım. O vakıf ın ne olduğunu düşündüm. kimsenin olmadığına emin olduktan sonra banyoya gidip suyu açtım ve buğra ile konuşup anlattım. Daha sonra kendime kıyafet hazırlayıp banyoya girdim. sıcak bir banyodan sonra duśa kabinden çıkıp üstümü giyindim. Saçımdaki havlu ile çıktığımda yatğımda kurulmuş bir adet hayırsız koca vardı. elinde ise telefonum. "hey telefonum ile ne yapıyorsun?" başını kaldırıp bana baktı. "Galarine" evet bu yüzden zeki bir kadındım. fotoğraf çekmeyi düşünmüştüm ve son anada vazgeçmiştim. İyiki o ses vardı, sağol o ses. "Neden galarimde geziyorsun?" "fotoğraflarına bakıyorum beğendiklerimi kendi telefonuma yolluyorum" dedi diğer eli ile telefonunu kaldırdığında "izin vermiyorum ver telefonumu" ona doğru yürüyüp telefonumu elinden alacaktım ki telefonu benden uzaklaştırdı. "hadi ama bana telefon kovalatmıyacaksın değilmi?" omuz silkti. Ayağı kalktı. telefonu kaldırdı. Bu seneryo tanıdıktı. Bu adam bir 1.96 vardı ve ben 1.67 belkide 1.68 dim ve elini kaldırdığında 2.03 çıkabiliyordu. Lütfen biraz insaf. "sana bir şeyleri hatırlatmak isterim ki ben uzun değilim" "olsaydın" "boy Allah vergisi hatırlatmama gerek varmı?" derin bir nefes verip sakince konuştum. "lütfen, yorgunum uyumak istiyorum" "telefonlamı?" "evet şarkı dinleyeceğim uyuyamam o zaman" sabah olabilirdi ama kendimi çok yorgun hissediyordum. "şarkıyla doğmadın ya kızım bu seferde şarkısı Z uyu" konuşmaya dalmışken bir plan yaptım. yataktan zıplayıp elinden telefonumu alabilirdim. "uyuyamam" kapıya doğru baktı. Ama ben planı gerçekleştirdim. İşe yaradımı hayır mükemmel refleksleri vardı. ayaklarım yere değdiğinde yatağa düşmem için bilerek ayağıma çelmek taktı. Sırt üstü yatağa düştüm tabi üstümde de kıraç Nasıl olduğunu bilmiyordum ama elimle sertçe de yakasını kavramıştım. suratı boynuma gömülüyken konuşmaya çalıştı. Heme yakasını bıraktım ama hâlâ yüzünü boynuma gömmüştü. "hey öldün mü?" diyerek omuzunu dürttüm. Ama daha demin konuşmaya çalışıyordu. nasıl ölmüş olsun değil mi? dudakları inceden inceden boynuma değdi. "üstümden kalkarmısın?" bir elini başımın hizasına koyarak yükseldi. bir birimize bakarken gözleri dudaklarıma değdi. o hızla hüzüme ilerlerken ben kafamı diğer tarafa çevirdim. Çevirmemle dudaklarının yanağıma değmesi bir olmuştu. Gerçekten çok hızlıydı. güldüğünü hissettim dudakları iki kenara kıvrılmıştı. "benim kadar hızlısın" dedikten sonra yanağıma iki öpücük bıraktı. ve üzerimden kalktı. "uykucu doktorumuz uyumak istiyorsa uyusun" kolumdan tutup beni de doğrulttu. ardından telefonu elime verip gitti. Ardından sadece pislik diye seslendim. Ama kendimi tutamayıp güldüm. kendimi yatağa bıraktım. baş ucumda Sezer Sarıgöz-Bir gülüşü vardı. Şarkısını açıp gülümseyerek uyudum. Bazen şeytan da cenneti yaşatabiliyordu. Kıraç bir kanıttı. Bugün çok güzel geçmişti. belki de hasta olduğum içindi ama hiç bitmesin istiyorum...
BÖLÜM SONU umarım iyi bir hafta geçirmişsinizdir. ve geçirirsiniz. Hiçbirinizi tanımasamda seviliyorsunuz🥰🥰🥰 |
0% |