@svetlana
|
Her şey yolunda tıkırında gidiyordu neredeyse 1 hafta olmuş, ve gerçek anlamda cenneti yaşıyordum elime geçen ilk bilgiyi buğraya vermiştim. Peri adında bir kadın ile anlaşma yapmıştı. ve cuma günü silah sevkiyatı vardı. Ne kadar pişman olsam da içimde kötü bir histe olsa bunu yapmak zorundaydım. Kıraça alışmaya başlamıştım ilk üç gün boyunca dışarı da gezmiştik. öğle vaktiydi ve akşama parti verilecekti bu yüzden hazırlanıyordum. Beni tanıtmak için bir partiydi onun gibi büyük mafya üyeleri gelecekti bu da demek oluyor ki Yalkın Adin de gelicekti. Tıpkı kıraçında giyeceği gibi simsiyah giyecek saçlarımı açık bırakacaktım. bordo bir ruj ve hafif makyajla bunu tamamlayacaktım. Kıraç ise siyah gömlek siyah kumaş pantolon ve ayakkabı giyecekti böylece birbirimizi tamamlayacaktık. görünüş olarak. Akşam saat yediyi bulduğunda sinem de gelmişti. kırmızı elbise, ruj, oje hatta toka herşeyi ile kırmızı giymişti ve acayip dişil enerji veriyordu. Misafirler yavaş yavaş gelmeye başladığında kıraç yukarı çıkmamı istedi zamanı geldiğinde o gelip, alacakmış burnuma kötü kokular geliyordu ama fazla takmadım. Yukarıda bekliyor. arada. sırada aşağıyı dinliyordum herkesin keyfi yerindeydi odada tur atıyordum çok. gergin paniktim. ve beni sakinleştirecek kimecikler yoktu. aşağıdan önce bir bardak vurulma sesi geldi. Bütün ses durdu. Kıraçın sesi nüfus etti. "Bayanlar baylar öncelikle buraya geldiğiniz için teşekkürler, biliyorsunuz Çok kısa zamanda evlendim. Ve bazı kendini bilmez arkadaşlar çıkan abuk subuk bir haberin altına şöyle yorumlar. yapmış. kendi ne olsun ki alacağı kadın o olsun. çok teessüf ediyorum erdemciğim, benim ne olduğumu lütfen bir de burada herkes içinde söylermisin?" Olaylar kızışabilirdi bu yüzden beklemedim ve aşağıya merdivenleri büyük bir titizlik ile indim. salon baya bir soğuktu. çünkü herkes birbirine bakıyordu. İçeriye şöyle bir göz attım. öncelikle şu peri denen kadın gözüme çarptı. koyu yeşil bir elbise giymişti ve baya fit bir kadındı. baya yaşlı olmasına rağmen neredeyse 45-50 civarı olan bir kadındı biraz daha etrafı süzdüğümde Yalkınla bakışlarımız denk düştü. ifadesizce gözlerime baktı ve beni süzmeye başladı. etrafı biraz daha süzdüğümde bir adama denk. geldim yaşını almış tıknaz bir adamdı ve gözlerini bana dikerek yanında ki adama bir şeyler dedi. pek hoş şeyler söylemediği belliydi çünkü gözlerindeki o iğrendirici pırıltı. Bütün vücudumu ölçüp tartar gibiydi bundan iğrendim. dünyadaki böyle insanları silip atmak gereklidi ama adalet ortadaydı. nefsi müdafaa yaptığında bile en az 5 yıl yiyorduk. çok acı vericiydi sanki ülkedeki o kadar kadın bir hiç meselesine ölmemiş gibiydi biz kadınlar ne kadar önemli olduğumuzu anlatamamıştı ve anlamamışlardı birinin karısı, kız kardeşi, annesi hiçbir zaman anlamamışlardı. kadınlara kızlara sarkarlardı tacizde bulunurlardı. Ama kendi kız kardeşine edenlere dünyayı dar ederlerdi ama bilmiyorlardı ki çalma kapımı taşla çalarım kapını tokmak ile, hiç bir zaman anlamamışlardı. "İşte arkasından salladığınız.güzel karımda geldi" yanıma geldi ve elimi kavradı. Sahiplenircesine bu kadın benim dercesine, "Karıma attığınız edepsiz bakışları görmüyor değilim eğer biraz daha o şekilde bakarsanız sizde ne bakacak göz koyarım ne de yalvaracak dil" bunu öyle bir söylemişti ki neredeyse bütün herkes kafasını yere eğmişti o adamda kıpkırmızı olmuş kıravatını nefes almak için çekiştiriyordu. elimi daha sıkı kavradı. biz merdivenlerden salona doğru inerken bir aptal öyle bir söz söylemişti ki neredeyse düşecektim. o n-ne diyordu öyle "Şov yapma bize Altınsoy o haberleri sen yaymamışsın gibi biz aptal değiliz senin ne mal olduğunu biliyoruz" Bunu söyleyen aptala baktığım da bu kadar şok geçirmemiştim. Çünkü buradaki herkes bir biri ile düşmandı ama sanki Kıraçtan daha bir korkuluyordu. Ve kıraçtan korkmayan tek kişide Yalkın Adin den başkası değildi. deli deliyi görünce sopasını saklar bunlar daha bir çekiyordu. Ortam resmen buz kesmişti. herkes bir birine bakıyor olanı fısıldaşıyordu. Ben ise gözümü kıraça dikmiş doğru mu diye anlamaya çalışıyordum yandan bana kısa bir bakış attı. Hemen geri önüne döndü. "İhtimaller ihtimaller çok ihtimalcisin Adin ben size aptal demiyorum siz zaten öylesiniz" Ama bu cevap pek tatmin edici. değildi tam tersi saldırıcıydı. bir kadın sesi yükseldi ve tanıdıktı. "misafirler lütfen haddinizi bilin görgü kuralı diye bir şey var unuttunuzmu" sinem bunu söylemişti ama keşke demeseydi. Şimdi birçok kişi kıraçın kendini koruyamyıp kardeşinin onu koruduğunu söyleyecekti ki öylede oldu. 30'lu yaşlarda bir adam buna benzer bir. şeyler dedi ve acayip sinirim bozuldu. Hâlâ kıraça bakarken yüz ifadesinin düştüğünü ama saklamaya çalıştığını gördüm adamın dediğine göre saygı duyulan büyüklerden biriydi. Yüzüme alaycı bir ifade aldım. "Siz de ne olduğunuzu gösteriyorsunuz, ııı isminiz neydi" kıraçın sus dercesine elimi sıktığını hissettim ama susmadım burdaki herkese haddini bildirecektim. "Anıl Geniş" güldüm. "Anıl bey bu ne kendini bilmezlik önce büyüğümüzsünüz diyorsunuz sonrada eleştirmek cürretinde bulunuyorsunuz, belki size torelans tanıdığı için böylesinizdir bilmem ama ben kıraç değilim," kıraç hâlâ elimi sıkıyordu. "Kendimi tanıtayım Meriç Altınsoy" çenemi yukarı dikip en acımasız gözlerimi diktim. Anıl denen adamın üzerine. "Güvenlik" diye bağırdım hemen içeri geldi. "buyur meriç hanım" "Anıl beyi dışarıya alalım" önce tepkisiz kaldı kıraçtan talimat bekliyordu umarım beni yüzüstü koymazdı yoksa bir daha asla bu adam için kılımı kıprdatmazdım. endişeli bir şekilde bekliyordum. ama belli etmemeye de çalışıyordum. "Karımın dediği benim dediğimdir" talimat geldiğine anıl denen adama doğru yürüdü kolundan tutarak dışarıya attı. Kafamı çevirip kıraça baktığım da kıraç ta bana baktı. gözlerinde bazı pırıltılar vardı. Sevdiğini belli eden iyi ki varsın diyen pırıltılar... Ama bu beni deli gibi. sevdiğini göstermezdi. belki koruyucusu olarak belki arkadaşı olarak, zaten beni deli gibi sevmesini de beklemiyordum. İstemeden haberim yokken evlenmiştim ama bu mutlu olmayacağım anlamınma gelmezdi. Ben kıraça aşık olmadığım sürece, aşık olduğumdan emin olmadığım sürece onunla birlikteliğe girmeyecektim. belki yanağımdan öperse saçlarımla oynarsa ama daha fazlasını ona vermeyecektim. Anıl denen adam itiraz ederek salondan çıkarıldı. "Buyrun eleştirilerinize açığız ama hadsizliğe girerse anıl beye yaptığım gibi size de acımam" özellikle bu sözleri yalkına bakarak söylemiştim. Onunla anlaşma yapmış olabilirdim ama bu beni ve yeni soy ismimi ezip geçeceği veya izin vereceğim anlamına gelmezdi... 2 saat sonra aradan iki saat geçmiş ortalığı geziyordum. Her yer kusursuzdu. Bir tarafda gülüşen kadınlar bir yanda ciddi ciddi konuşan adamlar. çok bilmiyorum, bana göre olmayan bir ortamdı. Koridora girdim. çok kişi yoktu. koridorun sonlarına doğru 4 oda vardı. orada herhangi bir kapıya yaslanmış, yağız vardı. Telefonu ile ilgileniyor bir yandan da sırıtıyordu. biraz daha yaklaştığımda, yaslandığı kapıya diğer odasından vuran. "Umut çıkar beni buradan" diyen bir kadın Yağızın yanına gittiğimde kafasını telefondan kaldırdı. "Ne oluyor burada, içerideki. kadın kim?" omuz silkti. "Bir arkadaş" öylemi der gibi baktım. kafa salladı ve tekrar telefonuna bakmaya başladı. kapıya inen yumruklar dinmiyordu. "sizin derdiniz ne, çekilirmisin şu kapı önünden" kafasını. salladı. "Olur" deyip kenara geçti. bir ayağını kaldırıp duvara yasladı, sırtınıda. Kapı koluna asıldığımda açılmadı kapıyı mı kilitlemişti. bu kadar kolay çekilmesi normal değildi zaten. "içeride kim var yağız ve ver anahtarı" sadece baktı ve bakışlarını tekrar telefona indirdi. "Sen şakamısın? içerideki kim ve niye içeride?" telefonu bırakıp cebine koydu. bana bakıp göz devirdikten sonra "içeride ki kişi Damla giderdin mi merakını şimdi git" bu ne kabalık böyle? "hayır gitmiyorum bir yere damlayı buradan çıkarırmısın yağız?" cevap vermedi. ama belliydi. Hayır. "Yağız kızın içerideki feryatlarını duymuyor musun çıkar şu kızı" içerisi savaş alanı gibiydi. Damla, benim doğum günüme de gelmişti psikolog cana yakın bir kızdı. Kapıya ard arda vuruyor. Umut çıkar beni diye haykırıyordu. kızın haykırışlarına kulak vermiş olmalı ki acele ile cebine uzanıp anahtarı. çıkardı öyle ki neredeyse yere düşürecekti. Kapı açıldı. ve can havli ile dışarı damla çıktı. içerisi zifiri karanlıktı. Ve damla ağlıyordu. bir kaç adım atmıştı ki yağız kolundan tutarak durdurdu. Ama anında suratına yediği tokat ile suratı diğer yana düştü. "Bırak beni Allahın cezası sakın bir daha beni arama sorma artık ben yokum zaten hiçbir şeyde değiliz" kızgın gözlerini yağızın üzerinde gezdirdi. "ruh hastası piç sende o hasta arkadaşında ciğeri beş para etmez insanlarsınız yaşamanız zarar anlıyormusun, seni ve o arkadaşını tanıdığım güne lanet okutma bana çık git hayatımdan" kolunu sertçe çekti. arkasını döndü tam gidecekti. durdu yağıza baktı. itti yüzüne tükürdü ve. gitti. Böylece gitti. yağızın karşısına geçtim ne kadar sinirli olduğu umrumda değildi. "Ne yaptığınızı bilmiyorum ama kesin hak ettiniz yaşattığınız kadar yaşayın" suratına bakıp cıkladım. saçımı. yüzüne doğru savurup gittim. Kendini kurtardığı iyi olmuştu. Olan bana olmuştu... Gece bittiğinde pek bir şey olmadı. yatağıma uzanıp şarkı dinliyordum kapı çalıyordu. gel dediğimde tabi ki de kıraç gelmişti. şarkıya karşı hassasiyetini bildiğim için şarkıyı kapattım. "gelebilirmiyim?" kafamı salladığımda kapıyı örterek yanıma geldi. yatağıma oturdu. Ben ise onu izliyordum. "Seninle konuşmaya geldim." "hmm ne hakkında?" "bir şey istermisin?" "ne gibi?" "bilmem ihtiyaç, istek falan bir şey istiyor musun?" güldüm. "ne istiyebilirim ki her şeye sahibim." kaşları çatıldı. " herşey" omuz silktim "evet şan, para, araba, telefon falan, ne istiyebilirim ki?" "her şeyim var dedin ama yok, mutluluk yok sevgi yok ilişki yok bunlar her şeye dahil değilmi?" daha çok güldüm. "Bunları bana sen mi vereceksin?" "niye veremezmiyim?" "sevgiline ver kıraç, ben senden sevgi, mutluluk, para istemiyorum kendi halinde takıl" "bu kibarca umrumda değilsin demekmi" omuzlarımı kaldırıp indirdim. "belki de, ama akşam seni korumam üzerine bir şeyler yükleme yani sadece herkesin önünde küçük düşme diye, sonuçta herkesin dilinde acımasız korkusuz bir mafyanın, eğlence için dillerinde dolaşmana gönlüm el vermedi." "o konumda olmama acıdın yani, bunu mu anlamam gerek" dudak büzüp kafamı iki yana salladım. "acımadım sadece,,, öyle işte ama acımadım". kafasını yavaşca sallayıp gitti. Gerçek şuydu ki acımamıştım dediğim gibbi insanların dilinde ezilmesini istememiştim durum bundan ibaretti ve buna başka anlamlar yüklemiş gibiydi. Gelip ihtiyacımı sorması falan onun dilinde bir teşekkürdü. Bunu anlaya biliyorsum ama sevgilisi vardı. bu şekilde hiçbir kadın kabul etmezdi. kıskanmıyordum ama rahatsızdım. görüşebilirdi ama bu. evde istemezdim. Belki de bencillik ti bilmiyorum tek bildiğim bunlara hakkımın olmasıydı. Aklıma damlanın düşmesi ile daha fazla düşündüm. Acaba damlaya ne yaşatmışlardı? Yağız neden damlayla uğraşıyordu.? bu tür soruların kafamda dolanması ile yatağıma girdim. yorganı üstüme çektim. Yarına işim yoğundu. Bakım yapacaktım. Belki damlayı ziyarete. giderdim. Gözlerim ağırlaştı. Daha fazla düşünmedim ve uykuya daldım...
Sabah rutinim koşu yapmaktı. uzun zamandır 'abim öldüğünden beri' spor yapmıyordum ve bir hayli. kilo almışstım. daha fazla yağlanmamak için bahçeyi 15 tür koştum ardından kollarımı havada birleştirip açma hatreketlerini yaptım, zıpladım, bacaklarımı esnettim. Bugünlük bu kadar yeterli olduğunu düşünüp banyoya girdim. vücut bakım şampuanınıkullandım saçlarımı canlandıracak serum ve bakım kremlerini kullandım. işim bittiğinde bornozuma sarılıp duşakabinden çıktım. ayna karşısına geçip. göz altlarım yüzüm falan derken öğle vakti olmuştu. Bakım baya sabır ve zaman istiyordu. Yüzümü son bir kez yıkadım. kumaş yeşil bir pantolon beli dar aynı renk bir crop giyip dün planladığım gibi damlaya gidecektim baya kötüydü. Kıraçtan adresi aldım ve abimin bana miras bıraktığı siyah arabaya bindim. Geçen günlerde rica etmiştim ve burada diğer arabaların yanında duruyordu. Arabalar çünkü bir sürü arabası vardı. Bir kaç zabık döndüğümde eve varmıştım. arabayı park ettim. 4 katlı bir bina da oturuyordu. 2. katta Merdivenleri çıktım sağ tarafta baya ayakkabı vardı. Burayı es geçmiştim çünkü Damla bir kişiydi bu kadar ayakkabısı olmasına imkan yoktu. Sol tarafın zilini çaldım. Damla çıktı. Haklıydım. Beni görünce yüzü soldu. kahve gözlerinden bir şeyler geçti. "eğer seni o gönderdiyse git" deyip kapıyı yüzüme. kapatmaya yeltendi. "hayır" diyerek durdurdum "dün kötü görünüyordun merak ettim adresini kıraçtan aldığım doğru ama beni ikiside göndermedi" beni dinledikten sonra kapıyı açtı... İçeriye girdim ve konuşmaya başladık bana. olan biten herşeyi anlattı. Bu kadarını beklemiyordum doğrusu. Onlar gerçeği toz tembeye boyayan şeytanlarmış bunu birkez daha öğrendim. Ve evli olduğum adamdan bir. kez daha nefret ettim. Damla ne yaşamıştı öyle?
Bölüm sonu sizce ne yaşamış olmalı yorumlara alayım. Bı daha ki bölümde görüşmek üzere oy kullanırsanız sevinirim. BayBay👋👋
Mutlu huzurlu gelecekler... |
0% |