@syildiz_koc
|
Yazdığım ilk romanla karşınızdayım. Yaklaşık bir yıldır yazma gayretinde bulunduğum eserimin ilk kitabını sizlerle paylaşmak ve değerli yorumlarınızla kendimi geliştirmek istiyorum. Eser aşk, kadına şiddet ve mafya temalıdır. Kötü şeyleri sevimli göstermek gibi bir amaç gütmedim. Eser, gerçek bir hayat hikâyesinden esinlenerek kurgulanmıştır . Kahraman bakış açısı ve ilahî bakış açısı kullanılarak genç- yetişkin başta olmak üzere pek çok kitleye hitap etmektedir. İlerleyen bölümler ilk bölümlerden çok daha heyecanlı ve sırlarla doludur. Olumsuz örnek oluşturabilecek davranışlar vardır fakat diğer mafya kitaplarının aksine şiddet ve cinayet asla iyi bir şeymiş gibi gösterilmemiştir. Oturmuş bir kurgu olduğundan düzenli bölüm atılmaktadır. Nazar, babası tarafından yıllarca şiddete maruz kalmış bir kızdır. Karadeniz'de küçük bir ilçede yaşayan genç kız, Mehmet isimli bir delikanlıya sırılsıklam âşıktır. Aralarındaki ilişki gizli saklı iki yıl boyunca devam etmekte ve çift evlilik için gün saymaktadır. Nazar'ın yolunda giden hayatı ablasına Diyarbakırlı bir ailenin görücü çıkmasıyla sekteye uğrar. Oldukça tehlikeli olduğunu anladığı bu aile aşkının ve ailesinin önüne koca bir dağ gibi çıkmış ve Nazar'ın Mehmet'e varan tüm yollarını kapatmıştır. Zira ailenin ortanca oğlu ve Beyi Mervan da genç kıza deli gibi âşıktır ve onu istemese de hayatına dahil etme planları yapmaktadır. Sevdiğini askere uğurlayan ve dönüşü için gün sayan Nazar, hiç ummadığı bir zamanda Mervan'ın tuzağına düşer. Artık kalbi ve vicdanı arasında bir tercih yapmak zorundadır. Genç kız, bu zorba adamın tuzağından kaçıp kurtulabilecek midir? Kibirli ve tehlikeli Mervan, onu zapt edip elde edebilecek midir? Geçmiş ve gelecek arasında köprü kuran eserim sizlerle :) Keyifli okumalar. Desteğinizi ve yorumlarınızı bekliyorum. dikkat dikkat!!!!!!!!! önemli detay📕📕📕📕📕📕arkadaşlar bu kitap olacak bir hikaye. Matbaada sıra bekliyor. Bu sebeple kaldırılma durumu var. Bölümleri onar yirmişer bölüm atacağım. Lütfen biriktirmeden okuyun. Final oldu. Hoşçakalın. Sevgilerimle. ALINTI :) Karanlık, bütün günahların üstünü örten kirli bir yorgandır. CERVANTES Ani bir kucaklaşmanın ardından, soğuk bir titreme vücudumu sert bir şekilde okşadı. Ben en dibe doğru çekilirken, su bedenimi kısa sürede ele geçirmişti. Kulaklarımın dalga sesiyle uğuldadığını hissettim. Saçlarım burada da yüzümü okşayıp, gözlerimi perdelemekten geri durmayacaktı. Ki ben alışkındım onların kalın ve yumuşak dokusuna sığınmaya. Genzim tuzlu suyun yakıcılığına teslim olurken, soluk borumun suyla dolduğunu hissettim. Gözlerim yanıyordu ve ilk defa her şeye sulanan bu hassas yapı, suya hapsolmuşken ağlamak gibi boş bir eyleme tutunmuyordu. Kararan zihnim bilinçaltıma ittiğim onca anı ile birlikte sessizliğe hapsolmuştu. Bir koku... Mehmet'in kokusu... Tam karşımda bedenimin tükendiği yerde başlamıştı varlığı. Adını haykırmak istedim; fakat dibe çekilen bedenim birkaç kabarcıktan başka bir şey oluşturamayacaktı bu ziyanda. Gözlerimi kapattım. Teslimiyet hiç bu kadar güzel gelmemişti bana. Acıklı bir son hüsranlı bir kabusla yaşamaktan iyi geliyordu insana. Çocukluğumun tüm acı dolu hatıraları bir bir önüme düşerken, tek tek siliniverdi tüm mazi. Artık kökleri yerde, dalları gökte ulu bir ağaç gibiydim. Hem körkütük tutsak hem de bir o kadar özgür. Kaderimin bir cilvesi, bir çalımı gibiydi hayatım. Güldürürken tokatlar; ağlatırken eğlendirirdi beni dünya. 18 yıllık ömrümde ne doya doya gülmek kısmet olmuştu ne de utanmadan yana yakıla ağlamak. Bu da benim hikayemdi işte. Biraz buruk, biraz deli, biraz saçma.... Yitip gittiğimi sandığım bir anda güçlü bir çift elin göğsüme baskı yaptığını hissettim. Ayaz bin bir çeşit iğne gibi tenimde ince bir sızı oluştururken, tüm soğuğa inat dudaklarımın alev alev yandığı gerçeğiyle yüzleştim. Kulaklarım anlamsız uğuldamalardan yorgun düşmüş gibiydi. Ciğerlerimdeki tuzlu su, genzimi son kez yoklarken, gözlerimi açıp derin bir nefes aldım. Ağzımdan dökülen su boğazımdan göğsüme aktığında, bir çift siyah gözün istilası yüzümde dolaştı. Islak yüzü ve dağınık saçlarıyla bıraktığım gibi bana bakıyordu. "Biliyordum!" dedi başımı göğsüne bastırırken. Sert sakalları boynumda belli belirsiz bir kaşıntı hissi oluşturdu. Soluğunu ve dudaklarını ensemde hissettim. "Vazgeçmeyeceğini biliyordum. Bu kadar zayıf olmadığını anlamıştım. " Sol yanağım, geniş ve güçlü omuzuna yaslanmıştı ve kurşunun bıraktığı kanlı doku birkaç santim yakınımdaydı. Sol eliyle belimi sararken, sağ eli yüzüme yapışmış saçlarımda dolaştı. Beni yüzüne hiç olmadığı kadar yaklaştırıp, "Seni ölüme bırakacağıma nasıl inandın? "diye sayıkladı. Dalgın ve donuk bakışlarım hâlsizce gözlerinde gezindi. Kaçtığım yerdeydim yine; onun tehlikeli, hırslı kollarında... Kaçamamıştım varlığından. Ondan kaçıp ölüme sığınmıştım; o ise beni orada da rahat bırakmamış, peşimden gelmişti. Nasıl korkmuyordu ölmekten? Ben gemileri yakmıştım oysa, kaybedecek bir şeyim yoktu. Onun ise ailesi, parası ve kahrolası bir nâmı vardı. Peşimden gelirken ölebilirdi. Karadeniz'in azgın dalgaları, bu küstah adamı asla affetmezdi. Masum, hırçın bir kızı yuttuğu gibi onu da yutar sindirirdi; kendi suyuna karıştırırdı sorgusuzca. Sevemezdi beni. Böyle siyah bir kalpte sevgiye yer olamazdı. Bana sarılıp kilitlenirken, ufacık kalmıştım kollarında ve üşümüyordum artık. Isınmıştım... Isıtmıştı.... Aynı sudan çıkmıştık oysa, aynı havaya temas ediyorduk. Ben bir buzdağını andırırken, o nasıl böyle sıcak kalabilirdi? Cansız bir madde olarak yaratılsaydım su olurdum şüphesiz. Öfkeliyken fırtınayı, sakinken denizi andırmam bunun en önemli kanıtıydı. O ise ateş olurdu. Ateş gibi sıcak, ateş gibi kızgın, ateş gibi savruk ve bencil... Dokunsam yanacağımı bilirdim, bilmeme rağmen de avuçlamak zorunda kalırdım onu. Benim cezam da buydu galiba. Dudaklarını dudaklarıma yaklaştırdığında parmaklarımda onu engelledim. Öyle hissizdim ki bu güçsüz bedenimden böyle bir hamleyi beklemiyordu. Başını yere eğdiğinde gözlerini kaçırdı. Sert bakışları biraz önceki duygulu Mervan'ın gönül tahtını terk ettiğini fısıldıyordu. Düşünceleri zihnimden atıp ona döndüm. Elini belimden çözüp, vücudumu fütursuzca yaslandığım dizlerinden kurtardım. Ayakkabılarım ayağımda değildi; kim bilir neredeydiler şimdi? Doğrulmaya çalıştığımda beni tekrar kollarına hapsetti. Demir parmaklıkların arasında sıkışıp kalmış gibiydim. Çenemi kavrayıp kendine çekti ve "Bir daha..." dedi hıncını çıkarmak ister gibi. "Asla bunu yapmayacaksın! Ölüm belki seni kurtarır ama arkandakileri asla! Bir an bile düşünmeden yakarım o evi ve ardıma bile bakmam! " |
0% |