Yeni Üyelik
108.
Bölüm

108. bölüm: kral kaybetti

@syildiz_koc

 

🎶 Emircan İğrek (Tenha) 🎶

 

Gece karanlık bulutları dolunayın gölgesinde dinlendiriyordu. Şehrin hengamesinden ve ışıklarından uzak karanlık bir tersane her zamanki gürültülü atmosferinden kurtulmuş, ıssız denizin dalga sesleriyle hemhal olmuştu. Ay ışığı bir kurt adamı hatırlatan dazlak kafaya hükmetti ve düşük göz kapaklarının altında minicik kalan heveskar gözlere yansıdı. Günlerdir kaçma kovalamaca yaşayan Karun yitirdiği servete üzülüp yanacak kadar bile zaman bulamamıştı. Her şeyini kaybetmişti her şey kelimesinin son raddesinden habersiz. Bulduğu tek bucak yakın bir dostuna ait olan bu tersaneden başkası değildi. Evlerine, tüm malına el konulmuş, yıllarca biriktirip zula haline getirdiği servet odası polisler tarafından son operasyonda patlatılıp talan edilmişti. Kendine ikinci bir don almaya bile zamanı olmayan Karun yıllarca devletinin iliğini kemiğini sömürmek için yetiştirdiği faişelerine veda edip canını zor kurtarmıştı. Şimdi istikamet Hollanda olacaktı. Artık orada her şeyi geride bırakarak yeni bir hayat kurma zamanıydı. Yıllarca günahı günaha ekleyerek oluşturduğu ihtişam yeni bir batak bulana kadar bitmişti.

 

Elindeki kuru ekmeği kemirip guruldayan karnına derman olmaya çalıştı. Biraz daha dişini sıkacak, ardından kaçak yollarla kendisini yurtdışına atacaktı. Duyduğu birkaç tıkırtı korkudan fare gözü gibi kalan zavallı kalbini yerinden oynattı. Ekmeğini elinde sıkıp bakışlarını sesin geldiği tarafa çevirdi. Büyük makinaların, vinçlerin olduğu karanlık bölge yutkunmasına sebep olmuştu. Ayaklanıp kızakların bulunduğu kısma yöneldi. Adımları havuzun etrafında bir tur attı fakat ne gelen vardı ne de giden. Tam yeniden sindiği yere kayacaktı ki ilkinden çok daha gürültülü bir ses yüreğine bangu jumping yaptırmıştı. İrileşip sulanan gözleri irkilip seğirmeye başladı.

 

"Kim var orada?" Adım sesleri yaklaştı. "Kim var orada dedim? Kimsen çık ortaya! Benimle oynama!" Adım sesleri yaklaşmaya tok sesler çatlamaya başladı. Önce siyah bir silüet düştü minik, itici gözlerinin perdesine, daha sonra ise seçilemeyecek kadar aydınlanan kemikli bir yüz.

 

"Beni korkutmaya çalışıyorsun! Kimsin sen?" Adımlar yaklaştı. Artık silüetin uzun boyu ve güçlü geniş omuzları tam kadraj karşısındaydı. Adım seslerinden başka bir şey duyulmuyordu. Kalbi korkudan kemirgenler tarafından lime lime edilmiş gibi bitaptı. "Sen..." dedi gerisin geriye sendelerken. Ayağı birkaç metal parçaya takılıp tiz bir çınlamaya eşlik ederek yere yuvarlanmasına sebep oldu. Sırtı ve omurgası bu düşmeyle sızım sızım sızlamış dudakları tutamadığı bir çığlıkla aralanmıştı.

 

"Beni beklemiyordun değil mi?" Minik gözler karşılaştığı mühürlü siyah bakışların gazabından Diyarbakır karpuzu gibi kocaman olmuştu. "Bu nasıl olabilir? Öldün sen! Uçurumdan düşüp paramparça oldun." Mervan adım adım Azrail edasıyla ona yaklaşırken Karun yerdeki tüm kiri toplayarak gerisin geriye sürükleniyordu. "Yo hayır! Hayal görüyor olmalıyım. Bu mümkün olamaz." Gözlerini ovuşturan karanlık kalbe Mervan tek bir söz dahi söylemek istemedi. Bu gün dilinin değil ellerinin çalışmasını istiyordu. "O arabayı gördüm."diye bağırdı Karun onu durdurmak ister gibi. "Konserve kutusu gibi eğilip ufalmış, darmadağın olmuştu. Oradan sağ çıkman imkansız. Ölmüş olman gerekiyordu. Yana yana can vermen gerekiyordu."

 

Mervan üzerindeki siyah deri pardesüyü savurarak ona olan adımlarını hızlandırdı ve atik bir hamleyle Karun'un avcunu ayakkabılarının altına aldı. "Ne o? Şeytan görmüş gibisin! Yoksa eski dostunu gördüğüne sevinmedin mi?" Karun ürkekçe titredi. Ağlamamak için kayıp duran dudaklarıyla baş etmesi gerekiyordu. "Her şeyi sen yaptın! Hepimizi bir kalemde harcadın Aslanhan! İnlerimizi aşikar kıldın. Kaçacağımız tüm delikleri kininle kapattın. Sen bir hainsin!" Aslanhan kahkahalarla güldü. Karun düşündüğünde daha zeki bir adamdı anlaşılan. Bu kadar korkak olmasa iyi bir pislik bile sayılabilirdi.

 

"Karanlığın oğlu karanlığı bitirdi. Benim size dönmemi istiyordunuz. Kadir Bey bunun için büyük bedeller ödemeye hazırdı." Mervan deri pardesüsünü savurarak ellerini iki yana açtı ve kahkahalarla güldü. "Burdayım işte! Sizinleyim. Aslanhan kaderine geri döndü. Mervan öldü Aslanhan yoluna ilkinden çok daha büyük bir güçle devam ediyor. Sizden biri oldu. Kadir Bey de böylesini istemiyor muydu?"

 

"Babana bunu nasıl yaptın? Onu nasıl satabildin?" Mervan eliyle hâlâ bakımlı tuttuğu saçlarını geriye doğru itip okşadı. "Bir düşüneyim! Sanırım onunla aramda bir bağ olduğuna inanmıyorum. Belki de onu sadece ayak bağı olarak görüyorum." Yerde kendisine delirmiş gibi bakan Karun'a küçük bir şamar patlatıp, "Ah üzülme lütfen! Hiç bir zaman aklı başında bir adam olmadım zaten. Delilik ilk kez kanıma karışmadı." Diye tısladı. " Hep sorunluydum." Derken çılgınlar gibi keyifle gülümsedi.

 

Mervan güçlü bir adamdı fakat gücü sadece para, makam ve zeka ile sınırlıydı. Hiçbir zaman duygusal açıdan olgun ve tutarlı olduğunu iddia etmemişti. Eğer güçlü olduğuna inanmış olsaydı yolunun bu bataklık olamayacağını bilirdi. Gerçek güç kötülükte değildi. Her şeye rağmen inandığı değerler için savaşmış ve doktor olabilmiş olsaydı, canını yakanlardan öç almak yerine canı yananlara merhem olabilseydi o dünyanın en güçlü adamı olabilirdi. İntikam sadece zayıfların tenezzül edeceği kanlı, karanlık bir yemekti. Gerçek güç, öfkeyi ve nefreti yenmekle mümkün olabilirdi. Mervan kaybetmişti. Düşmanlarını yendiğini sanırken kendine, geçmişine ve inandığı değerlere yenilmişti.

 

"Gecikmiş bir hesabımız vardı Karun. Bana ait olan, yaşama sebebim olan bir varlığa dünyanın en büyük kötülüğünü yapmaya çalışmıştın. Ona bu iğrenç ellerinle dokunmuş canını acıtmıştın! Hatırlıyor musun?" Karun o anları hatırladığında hırıltılı sesler çıkarıp gürültülü bir şekilde burnunu çekti. "B-ben hayır! Ha-hata ettim Aslanhan. İsteyerek olmadı. Kötü günlerden geçiyordum." Aslanhan silahının kabzasıyla Karun'un başına sert bir darbe indirdi. Bu kadarcık nefret bile Karun'un kalbinin yarılmasına sebep olmuştu. Elini kanayan alnına bastırıp çocuk gibi can acısıyla tiz bir çığlık attı. Gözleri yuvalarından çıkacak gibi kocaman açılmış ve damar damar olmuştu.

 

Elini Mervan'ın yılan derisi ayakkabılarından kurtarıp tersanede düşe kalka uzaklaşmaya çalıştı. Mervan bıkkınlıkla öfledi. "Hep aynı tiyatro!" Silahını topallayarak kaçmaya çalışan Karun'a doğrultup bacağından vurdu. Bu darbe Karun'un çığlığına çığlık eklemiş, ortalığı kasıp kavuran bir kan şölenini dolunayın tersanede bıraktığı huzmeye eklemişti. Karun bacağını tutup haykırdı. Mervan acelesiz adımlarını ona yaklaşmak için kullanmış ve ikinci sert kabza darbesini onun başına maruz bırakmıştı. "Sevdiğim kadını kirletmeye kalktın! Onu pislik çukuruna gömmeye çalıştın. Sana bunun hesabını soracağımı söylemiştim. Yaptıklarını yanına bırakmayacağımı söylemiştim. Bedel ödemekten kurtulamazsın Karun."

 

Karun karşı karşıya geldiği karanlık şövalyenin ayaklarına kapandı. Deri ayakkabılarını Aslanhan'ın iğrenen bakışlarının arasında öpüp okşadı. "Yalvarırım affet, öldürme beni! Ne istersen yaparım. Yeter ki öldürme!" Affetmek Mervan'ın kitabında yazmazdı. "Bilirsin, ben arkamda düşman bırakmayı sevmem. Yani..."dedi yapmacık bir hüzünle. "Sevmem yani... Kişisel algılama. Tarzım bu! Ve ben değişmeyi becerebilen biri değilim." Arkasını dönüp hıçkırarak kendisini dinleyen adama alaylı bir bakış attı. "Bir gün çekip gittiğimde gözümün arkada kalmasını istemem. Hem... Sen de düzgün yaşayıp akıllanacak bir adam değilsin. Pislik kanında var. Sanki seni doğurtan ebe havluya sarmadan önce kanalizasyona bir kez daldırıp çıkarmış. Kirlerinden arınman çok zor. Ah ah! Sanırım ikimiz de bu b*k çukurunun yolcusuyuz."

 

Aslanhan karşısındaki korkak adamı umursamayıp minibardan bir kutu siyah kola aldı. Susamıştı. Ruhu kirli habislerin kanına bedeni ise suya hasret kalmıştı. Şimdi ikisini de tatmin etme zamanıydı. Kutunun küçük metal girintisini kaldırıp kabarcıkların yüzünde bıraktığı serinlik hissine teslim olarak içeceğinden birkaç büyük yudum aldı. Karun kırışıklıklarla hemhal olan çirkin yüzü ağlamaktan sümük içinde kalmıştı. Bakışları yeniden günahlarını boynuna bir şırınga misali yerleştiren adama odaklandı. "Yıllarca yetiştirdiğin fahişe ordusuyla devletin içindeki gençleri tuzağa çektin. Yuvalar yıkıldı senin hırsların yüzünden. Yüzü kararan delikanlılar iftiralara dayanamayıp intihar etti. Bilirsin, düşman sevmem ben. Böylelerinden de hiç haz etmem. "

 

Mervan birkaç adım atıp bakışlarını kinle yıkadı. Onu öldürmek için sabırsızlanıyordu. "Dünyalar güzeli iki kız çocuğuna sahibim. Burdan çekip gittiğimde gözümün arkada kalmasını istemiyorum. Bir gün karıma yapmaya çalıştığın kötülüğü onlara da reva görmeyeceğinden nasıl emin olabilirim?"

 

"Yapmam. Hiç kimseye bir zarar vermem. Burada bile kalmayacağım, neden yapayım?" Dedi Karun ağlamaktan kızaran burnunu çekerken. Mervan'dan merhamet umulmayacağını iyi biliyordu ama yine de şansını denemekten kendini kurtaramıyordu. "Fazla konuşuyorsun. Ve üzgünüm. Ben insanlara güvenmeyi bırakalı çok oldu. Kimsenin hançerlerini sırtımda beklemek gibi bir derdim yok." Karun tam karşısında konumlanan adamın kendisini kurşuna dizmek için harekete geçeceğini sanıyordu. Fakat kurşuna dizilmekten çok daha ağır bir ölümle yüzleşeceğinden habersizdi.

 

Aslanhan, yeraltı aleminde öldürdüğü adamların sayısı kadar öldürme şekilleriyle de tanınan bir adamdı. Kurbanları ölmekten çok nasıl öldürüleceğini düşünmekten titrerdi. "Bak Aslanhan, gizli bir sığınak var. Orada altın, para, senet, her şey var. Sana yerini söylerim. İstediğin kadar alır ceplerini doldurursun. Yeterki öldürme beni!" Karun ağzından köpükler saçarak hüngür hüngür ağlamaya başladı. Diz çöküp Mervan'ın ayaklarına bile kapanmaya razıydı ama ölüp haşerelerce yenilen bir ceset olmak tahammül edip kabullenebileceği bir durum değildi.

 

Mervan hafif sallanarak bıyık altından sinsice gülümsedi. "Ah kalk lütfen! Her yeri salya sümük ettin. Kahvaltı planımı mahvettin. Şimdi kahvaltı ederken senin sümüklerini düşünmemeye çalışacağım. Hadi ama! Seni öldürürken keyif almayı planlıyordum, bu beklentilerime hiç yakışmadı. Popona kurşun yemiş gibi cızırdayarak ağlıyorsun." Nazar'ı bitirerek Mervan'dan intikam almaya çalışan Karun küçük, zavallı bir çocuktan farksızdı.

 

Mervan ayağa dikilen ve titrek bacaklarıyla karşısında durmaya çalışan adama nefretle baktı. Onu öldürdüğü için pişman olmayacaktı, mahvettiği yuvaları ve kirletip kenara attığı kadınları düşününce bu sonu çoktan hak ettiğini düşünmekten kurtulamıyordu. Birkaç adım daha atıp önündeki makinada bulunan sivri kolu çekti. Bu Karun için beklenmedik bir hareketti. Kolun hareketi gürültülü bir metal sesini ortama dalga dalga yaydı. Bir çapa aniden bulunduğu vinçten kurtuldu ve Mervan'ın gözlerinin önünde Karun'un boğazına kancasını takarak şişman, kel adamı yerden yükseltti. Fışkıran kanın zeminde bıraktığı renk artık Mervan'da olumsuz, iç gıdıklayıcı bir etki bırakmıyordu. Kanlı gösterilere alışmış, bu işlerin aranan adamı olmuştu.

 

Karun ölüme hazırlıksız yakalandığını düşünüp can çekiştiği son anları inleyerek ve titreyip çırpınarak geçirirken Mervan dolaptan ikinci bir içecek alıp bu sinir bozucu anların bitmesini bekledi. Öldüğünden emin olmadan asla arkasını dönüp gitmek gibi bir hata yapmayacaktı. Titremeler dakikalar sonra bitti. Karun'un siyah gölgesinin bulunduğu tozlu zemin kan gölüne dönmüştü. Mervan yanına gidip cesedin aralıklı avucunun içine elindeki gümüş kurşunu bıraktı. Geri dönüp çıkışa yeltendiğinde bir kurşun sesi saldırıdan savunma pozisyonuna geçmesine sebep oldu. Kendisini tersanedeki büyük duvarın ardına gizleyip silahını çıkardı. Üzerine yağan kurşunun ne haddi vardı ne de hesabı. Adım seslerini dinleyip duvarın etrafından dolaştı. Yakınında patlayan 15 kurşunun duvarda bıraktığı deliklere yüzünü buruşturarak baktı.

 

"Çık ortaya pislik! Bana vereceğin iyi bir hesabın olmalı." Bir kadın sesi şu an beklentilerinin yakınından bile geçmiyordu. "Aslanhan! Bu gün ikimizden biri bedel ödeyecek, bundan kaçışın yok!" Demek Lilith kardeşi Ediz'in yani takma adıyla Oktay'ın ölümünün hesabını sormadan çekip gitmeyecekti. "Her zamanki gibi berbat bir nişancısın Lilith. Alkolün ayarını azaltsan iyi edersin. Sarhoş ve beceriksiz katillerden hoşlanmam." Lilith sesin geldiği tarafa namluyu çevirdi fakat boşluktan fazlasını bulamayacaktı.

 

"Allah'ın belası sayko! Yine yapacağını yapmışsın!" Lilith Mervan'ın gizlenebileceği yere doğru yönelip onu kurşunlayacağım düşündüğü noktaya doğru birkaç el ateş etti. Susturucu takmayı bile düşünmeden bu tenha yerde Aslanhan'ın karşısına çıkmaya cesaret edebildiğine kendisi bile inanmıyordu. Son kurşununu harcadığında örtünün altındakini yoklamaya çalıştı.

 

"Kahretsin!" Mervan kurşunu biten Lilith'i kolundan tutup duvara savurdu. Ne kadar çalışsa da bu kanlı gösterilerin adamı olan Aslanhan'a karşı koyacak gücü kendinde bulamıyordu. "Fareler ne zamandan beri Aslanlarla güreşir oldu Lilith? İyice yerini şaşırmaya başladın." Lilith tetiğe kinle bastı fakat çıt sesinden başka bir ses duyamamıştı. "Boşuna uğraşma! Saydım, kurşunun bitti." Lilith silahını bir kenara bırakıp Mervan'ın üzerine yürüdü. Onun ifadesiz duruşunu fırsat bilip elleriyle sertçe itti. "Kardeşimi öldürdün pislik. Hayatımızı kararttın."

 

"Sende bu yüzden beni öldürmeyi istiyorsun. Buna gücünün yetebileceğine inanıyorsun." Lilith eline aldığı silahı paldır küldür indirdi. Öfkeden yerinde duramıyordu. "Niyazi'yi harcadın sen. Yaptıklarının yanına kâr kalacağını mı düşünüyordun?" Mervan kahkahalarla gülüp "Bana eski kocanı düşündüğünü söylemeyeceksin değil mi?" Diyerek onu aşağılayan bir bakış attı. Bu kadını anlamakta zorlanıyordu. "Vefalı eş..." Lilith ona sert bir yumruk indirmek için elini kaldırdığında çevik bir hamleyle ince ama marifetli bileklerini yakaladı. "Kadınlara daha nazik olduğum doğru ama bana yumruk sallamana izin verecek kadar da enayi değilim." Lilith'i elinin tersiyle duvara savurdu. Bu savrulmuş genç kadının acıyla yüzünün buruşmasına sebep oldu. İki büklüm olacak şekilde onun ayaklarının dibine devrildiğinde onu öldürme şansını tamamen kaybettiğinin farkındaydı.

 

"Yaptıkların yanına kalmayacak. Bedelini er ya da geç ödeyeceksin. Harcadığın insanlar vebal için yok oluşunu kolluyor Aslanhan." Mervan deri pardesüsüne yeri okşatarak eğildi ve Lilith'i çenesinden yakalayıp kaba saba bir şekilde yerinden kaldırdı. "Bana aşkını kullanarak hayatını elinden aldığın adamı önemsediğini söylemeyeceksin değil mi?" Genç adam yüzünü dişli, sert kadının yüzüne yaklaştırıp "Buna kargalar bile güler!"diyerek kışkırttı. "Ona ve ailesine neler yaptığını iyi biliyorum. Üzgünüm Lilith. Bendeki sabır kotanı çoktan doldurdun."

 

Lilith Mervan'a küçümser bakışlar atarak otuzuki diş sırıttı. "Senin iğrenç oyununu ben bozdum Aslanhan. Niyazi'yi peşine takan, kodesten kurtaran bendim. Bundan çok daha fazlasını yapmadan asla peşini bırakmayacağım. Bedel ödeyeceksin." Lilith'i küt kesilmiş saçlarından yakalayıp boynunu yaralı bir güvercin gibi çevirdi. "Seni şuracıkta öldürmüyor olmama hâlâ şaşırıyorum. Bence ölmeyi çoktan hak ettin." Lilith kahkahalarla güldü. "Bende..."derken ciddiydi. "Sen bir pisliksin Lilith!" Sesinin keskin tınısı genç kadını daha büyük bir kahkahanın eşiğine savurdu. Fakat bu sefer gözleri kahkahasının arasına çöreklenen acıyı uyuşuk bir kedi yavrusu gibi Mervan'ın ayaklarının dibine savurdu. "Biliyorum..." derken gözlerindeki nem Mervan'ın gözünden kaçmadı.

 

Mervan onu bıraktığında ciğerlerindeki nefesi kesik kesik bıraktı. Yorgun ruhu ikisini de yıpratmıştı. "Korkunç bir hayat yaşadın, biliyorum." Lilith onun sesindeki merhamet tınısından etkilenmişti. Uzun zaman olmuştu merhamet ve şefkate dair bir bakış görmeyeli. Uzun zaman olmuştu bir erkeğin kendisini bir kadın olarak değil de bir insan olarak gördüğüne şahit olmayalı. Güzel kadınların kaderi buydu. Dişiliği her zaman insanlığını öldürürdü. Karşı cins olarak öyle çok hevesi çekerlerdi ki o güzel dudakların buğulu manalı gözlerin ardında geçmişi başına yıkılmış ürkek bir çocuk olduklarını kimse görmezdi. Kötü erkeklerle karşılaşanlar birinin sevgilisi ve heves gidericisi olmanın dışında kardeşi, evladı olmanın ne demek olduğu gerçek anlamda anlayamayacaklardı.

 

"Hiçbirimiz harika hayatlardan çıkıp gelmedik. Yaralarımız var. Üzerine bin silgi darbesi vursak dinmeyecek acılarımız var. Kimini aştık kimini aşma yolunda kendimizi kaybettik. Yenildik Leyla... Hırslarımıza yenildik. Bize kötülük edenlerin yolunu rehber tuttuk. Şimdi de bu b*k çukurunda debelenip duruyoruz. Ne harcadıklarımızın ahı bırakıyor peşimizi ne harcamışlıklarımız. Yeniden başlayabilir miyiz bilmiyorum. Eskiden olsa gücüm yok derdim ama artık var." Bakışları kendisini dinleyen Lilith'de oyalandı. "Aşkın değil mi? Onun varlığı seni ayağa kaldıracak. Buna inanıyorsun!" Mervan'ın suskunluğu Lilith'in tek cevabı oldu

 

"Bizi bitiren sendin değil mi? Köstebek yuvasını sen dinamitledin. Yeraltını sen bitirdin!" Mervan sessizce keşfinin Lilith'de bıraktığı buruk tadı izledi. Genç kadın kahkaha üstüne kahkaha yuvarlanmaktan fazlasını yapmıyordu. "Sen... Ha ha! Bizim güçlü beyimiz." Kahkahaları terk edilmiş mekanda tok yankılar bıraktı. Sözler dilinden dökülürken sesi yer yer çatlasa da gevelemelerine rağmen Mervan onu anlayabiliyordu. "Yeraltının geleceği, büyük varis... Ha ha! Kendine ötanazi yaptın farkında mısın? Sen her günahın efendisiydin Aslanhan. O köpeklerin hepsi sana kuldu ve sen hepsini kendi ellerinle kanalizasyona yuvarladın." Lilith dudaklarını yana doğru kıvırıp baygın bakışlarını devirirken Mervan hiçbir davranışından duymadığı o gururu tam da bu gerçekle doruklarda yaşıyordu.

 

"Bunu benden başkası yapamazdı. Artık kimseyi harcayamayacaklar. Bu ülkeyi kendi leş yuvaları haline getirip kimsenin kanını ememeyecekler. Bu tezgahı ben kurmadım ama kuranı da koruyup kollayacak değilim. Kendi babamı bile harcadım ben Lilith, kaybedecek bir şeyim kalmadı. Bitecek anladın mı? Artık bu kirli parayı kullanarak kimse kimseyi bitiremeyecek. Masumlar ezilmeyecek. Yeniden toparlanamayacaksınız. Biraz aklın varsa temiz yaşa! Artık kulluk ettiklerinden sana bir hayır gelmez." Kara şövalye son sözünü söylerken boğazındaki kancayla kurbanlık koyun misali sallanan ruhsuz bedene alayla baktı. Karun harcadığı binlerce kadın ve o kadınların elinde tükenen, ihtirasına mahkum insanların ayaklarının dibinde yaka paça sürüklenerek cehenneme doğru çoktan yolculuk yapmaya başlamıştı.

 

"Ben temiz bir hayat kurabileceğime inanmıyorum. Sonum Ediz'den daha iyi olmayacak."

 

"Bana kızının yerini söyle! Onu babasına götüreceğim." Son sözler Lilith'in damarlarını öfkeden şişirip kabartmıştı. "Sen neden bahsediyorsun?"

 

"Duydun!"dedi Mervan kararlılıkla. "Komiser kızına hasret. Yıllarca onu bulma umuduyla yaşadı. O iyi bir adam. Küçük kıza çok daha iyi bakıp yetiştirecektir. Sen analık işini kıvıramadın Lilith, bunu kabul et ve bu saçma hasreti bitir." Lilith Kara şövalyenin üzerine yürüyüp onu itmeye çalıştı fakat Mervan'ın kaya gibi duran güçlü duruşu bu hamlesini bertaraf etmeye yetecekti. "Onu kimseye vermem."

 

"Buna hakkın yok Lilith! O adam yıllardır kızını arıyor. Büyüdüğünü göremedi. Doya doya öpüp koklayamadı. O zavallı kız çocuğuna bu kötülüğü yapamazsın. Babasını tanımak en doğal hakkı. Onun annesi sensin. Kızını yetiştirebileceğini sanmıyorum. Sen anneliğe uygun biri değilsin. Bırak babasıyla kalsın." Lilith, Mervan'ın yakasına yapışıp "Buna asla izin vermem!"diye haykırdı. Yükselen sesi Mervan'ı zerre kadar korkutmamış bilakis sinek vızıltısı gibi gelmişti.

 

"Onu alıp babasına götüreceğim. Sen izin ver ya da verme. Umurumda değil. O zavallıyı da kendine benzetmeni istemiyorum. Senden ana falan olmaz. Bizim gibi olmasını mı istiyorsun yoksa okuyup kendi ayaklarının üzerinde duran güçlü biri olmasın mı? Sen evladına bunu mu reva görüyorsun? Hiç mi acımıyorsun söyle!"

 

Lilith dökülen gözyaşlarını elinin tersiyle silip "Bırakmam. Benim ondan başka bir umudum yok. Kimsem yok! Yapamam!" Diye haykırdı. Yüreğindeki sancı ne yazık ki Mervan'ı inandığı yoldan çeviremeyecekti.

 

"Kızını istiyorsan yeni bir hayat kuracaksın. Babasının karşısına çıkıp gerçeklerinle, geçmişinle yüzleşeceksin." Niyazi'nin karşısına çıkma fikri bile Lilith'i şeytan çarpmış gibi titretmişti. "Hayır! Yapamam. Onunla yüzleşemem." Sayıklayışları Mervan'ı fikrinden caydırmaya yetmedi. Lilith'i kollarından tutup ilkinden çok daha yumuşak bir şekilde duvara yasladı. "Yapacaksın. Babasını tanımak, onunla büyümek o küçük kızın en doğal hakkı. İyi bir hayat yaşamak zorunda."

 

"Hayır!" Deli gibi bağırmış, bunun ihtimali bile anne yüreğine ağır gelmişti. Mervan onu sarsakça kolundan tutup dişlerini sıktı. "Sarhoş erkeklere meze mi olsun? Elini kana mı bulasın? Ölsün mü öldürsün mü?" Lilith elleriyle kulaklarını sertçe kapadı. Mervan'ın ihtimallerini duymaya bile tahammül edemiyordu. Elif tertemizdi. Leyla yavrusunu asla o aç kurtlara yem etmezdi. "Kızım... Kızım..."

 

"Babasının yanında güvende olacak. Niyazi kızını herkesten korur. Güzel yetiştirir, okutur. Seninle kalamaz Lilith! Peşindeki pislikler onu incitebilir. Kızını senden alıp mahvedebilir. Er ya da geç annesinin gerçeklerini öğrenecek. Senden nefret ettiğini gördüğünde acı çekmeyecek misin? Onun yüzüne baktığında utanmayacak mısın?"

 

"Utanacağım!"dedi Lilith gözyaşları sicim gibi akıp yüzünün hararetini serinletirken. "Çok utanacağım hemde."

 

Mervan ona bir mendil uzatıp sakinleşmesini bekledi. Genç kadının yüzü yanaklarına yapışan saçlarıyla kısmen kapanmıştı. Gözlerinden koyu bir rimel lekesi taşıyordu. Farı kaşlarına kadar tırmanmış ve burun kemerine kadar siyahlara boyamıştı. Güzel, kemikli yüzü, karman çorman olan saçlarıyla dağınıklığının gölgesinde yok oluyordu.

 

"Bırak babasıyla kalsın. Bana kızının yerini söyle. Onu babasına kavuşturabilirim." Lilith onu reddeder gibi başını salladığında Mervan onu kereste kesmek için kullanılan masaya doğru sürükledi. Lilith bağırıp dirense de boğazını kesmek için üzerine gelen keskin dişlilerden kurtulamayacağını biliyordu. "Bırak beni Mervan! Yapamam! Durdur şunu!" Mervan kurban keser gibi üzerine eğilip Leyla'nın tüm hareket kabiliyetini bitirdi. "Bana Elif'in yerini söyle!" Lilith boğazına yapılan güçlü ellerin karşısında boğuk boğuk haykırdı. "Hayır!" Hırıltılı sesi kelimeleri anlaşılmasını engelliyor, patlıcan gibi moraran yüzü ne kadar direndiğini ortaya koyuyordu. Lilith'in telefonu Mervan'ı onun ceplerini aramaya yönlendirdi.

 

Ellerini genç kadının ceplerinde dolaştırıp Leyla'nın tüm direnişlerini bitirdi. "Hayır dur!" Şövalye onu dinlemeyip Leyla'nın parmağını telefon kilidine okutturdu. Arayan kişinin minik kızı Elif'in bakıcısı olduğunu anladığında bu zavallı kadınla daha fazla uğraşmak istemedi. Lilith olacakları hissetmiş gibi öne atıldığında Mervan silahın sırtıyla onu bayılttı.

 

Leyla Hanım. Acil bir işim çıktı. Saat kaçta eve döneceksiniz?

 

Mervan telefonu alıp mesaj bölümüne girdi ve planını harekete geçirdi. Birazdan onu alması için birini göndereceğim. Telefona evin konumunu atar mısın? Yaklaşık bir dakika sonra 'Peki efendim' cevabını ekranda görünce aracına bindi ve kendisine gönderilen konuma doğru yola çıktı. Yaklaşık yarım saat sonra villa tipi çift katlı bir eve gelmişti. Aracı durdurup aynadan kendine baktı. Bir cinayetten çıkıp geldiğini düşündürmeyecek kadar derli toplu ve temiz olması önemliydi. Kıyafetlerinde ve bedeninde herhangi bir kan izin kalmadığından emin olunca aracın kapısını açıp evin giriş kapısından geçti ve ilk basamakları tırmandı.

 

Karşısındaki genç kızın ilgili bakışlarını görmezden gelmiş ve tanınmadığından daha ilk dakikada emin olmuştu. "Sanırım sizi Leyla Hanım gönderdi." Mervan sadece başını sallayarak gülümsemeyi tercih etti. Genç kız merdivenleri işaret ederek "Elif yukarda. Saatlerdir annesinin ne zaman geleceğini soruyor. Siz görüşürsünüz, benim çok acil çıkmam gerekiyor."

 

"Elbette!"dedi Mervan kızın yüzüne bile bakmadan. Kız hayranlıkla ardından bir süre bakıp kapıyı çekti. Artık küçük Elif'le yalnızdı. Merdivenleri tok adım sesleriyle çıktı. Tırabzanlar kahverengi ahşap tonlardaydı. Yüksek girişli, asma tavan koyu renklerle dekore edilmiş spor bir ev formatındaydı. Mervan peşine birileri düşmeden bu evden çıkmanın derdindeydi ve elini çabuk tutması gerekiyordu.

 

Kapının açılma sesi küçük kızın irkilmesine sebep oldu. Karşısında Mervan'ı görünce şaşırmış fakat gereğinden fazla korkar bir tepki vermemişti. Mervan biraz öncekinin aksine merhamet dolu bir yürekle onun yanına yaklaştı. Yüzü Niyazi'ye benziyordu. Bilhassa gözlerinde ve bakışlarında komisere ait emareleri çokça seçmişti. Saçları onunkiler gibi koyu kumral tonlarda olmasına karşın yüzü annesinin yüzü gibi küçük ve altın orana tabi bir ölçüdeydi. Yüzünde masum, sevimli bir ifade vardı. Bu özelliği Leyla'yı andırıyordu. O, bu masum ifadeyi kullanarak pek çok insanı tuzağa çekmiş olsa da kızına güzellik açısından değerli ve özel bir şey bırakmıştı.

 

"Merhaba Elif." Küçük kız bir adım yakınına gelse de henüz Mervan'ı tanımadığında güven duyamıyordu. Sıkılganlıkla üzerindeki pembe elbisenin etek uçlarını sıktı. "Merhaba. Sizi annem mi gönderdi?" Mervan başını sallamakla yetindi. Yanına gidip hemen bir nefes kadar yakınına küçük kızı ürkütmeyecek kadar sabırla yaklaştı. Başını parmak uçlarıyla okşayıp "Beni tanımıyorsun!"diye fısıldadı. Haklıydı. Mervan onun fotoğrafını daha önce görse de Elif Mervan'ı ilk kez görüyordu. "Seni babana götürmek için geldim. Artık onunla tanışma zamanın geldi."

 

"Benim babam yaşıyor mu?" Sesindeki masum tını Mervan'ın yüzünde çiçekler açtırmıştı. "Evet."

 

"Ama..." Mervan parmak uçlarıyla küçük kızın saçlarının uçlarına dokundu. Onda kaybettiği küçük kızı Asya'yı hatırlamıştı.

 

"Ne düşündüğünü biliyorum. Bana güvenmen gerekiyor. Artık çok daha iyi bir hayatın olacak." Küçük kız kararsızlıkla ona baktı. Annesinin bu duruma kızıp kızmayacağını ölçüp tartıyor ve bir karar vermeye çalışıyordu. "Onu görmek istiyorsun değil mi?" Elif'in yüzü hevesle aydınlandı. Başını salladığında Mervan gereken cevabı almıştı. "Benim gel. Artık babasız büyümeni istemiyorum." Elif kendisine uzatılan eli tutmak istedi fakat kafasında hâlâ oturmayan şeyler vardı. "Peki ya annem? O da bizimle gelecek mi?"

 

"Buna kendisi karar verecek!" Elif kendisine uzatılan eli tutarken içinden bir şeylerin daha iyi olması için dua etti.

 

 

 

❤️‍🔥❤️‍🔥❤️‍🔥

 

 

Büyük masada o gün sessizlik tüm yaşanmışlıkları yad ederken çay kaşığının bardağa yaptığı tiz şıngırtıdan başka bir ses duyulmuyordu. Murat, ağzından çıkardığı zeytin çekirdeğini çatalıyla tabağına bırakıp göz ucuyla Nazar'ı kolluyor, günlerdir süre gelen küslüklerinden içten içe rahatsız oluyordu. Nazar'a fazla yüklendiğinin o da farkındaydı fakat ne yapsa Mervan'a olan kızgınlığını gerisin geriye yutkunamıyordu. Çok şey yaşamıştı. Çok acı çekmiş, çok yara almıştı. Uğradığı haksızlıklar onu istemese bile bambaşka birine çevirmişti. Böyle olmaktan mutlu değildi ama Mervan'ın adını duyduğunda yüreğine kadar tırmanan öfkeye engel olamıyordu.

 

Zeynep'le uzun zamandır birbirlerine küskündürler. Aileler arasındaki sorunlar eşleri çok yıpratmış, istemeden de olsa kalplerine buzdan duvarlar örmüştü. Mervan'ın yaşadığını öğrenmek Zeynep'in biraz olsun huzur bulmasına sebep olsa da Murat sükuneti yeniden düşmanının kanına bulamaya kararlıydı. Nazar'ı o katile bırakamazdı. Çok toydu. O yollardan geçmişti Murat. Aşkın ne kadar büyüleyici olduğunu ondan daha iyi kimse bilmezdi. Zeynep'e kavuşmak için yanıp tutuştuğu o yıllarda tek dermanı aşkıydı ve bunun için ölmeyi bile göz almıştı. Keşke ölüm şu anki utancını yaşatmadan ona uğrasa bir nefes kalan canını vahşi bir dost gibi teninden çekip alsaydı. Omuzları artık bu yükü taşıyamayacak kadar zayıftı.

 

"Nazar!" Genç kadın sesin sahibine göz ucuyla bile bakmadı. Murat'a olan kırgınlığı hemen geçecek gibi durmuyordu. "Dışarda işlerim var. Çok sıkıldığını biliyorum. Sahilde dolaşıp bir şeyler içelim. Buna ihtiyacımız var. Bana eşlik eder misin?" Nazar reddetmek için hazırlanırken annesinin istekli bakışları onu durduran tek şey oldu.

 

Abisi, "Hadi hazırlan!" dediğinde yüzündeki huzursuz ifadeyi bozmadan masadan ayrılıp giyinmek üzere yukarı çıktı. Araçlarına binip sahile doğru yol aldılar. Abisinin tüm ısrarlarına rağmen genç kadın konuşmak istemiyor, onun tüm girişimlerini sonuçsuz bırakıyordu. Nazar, esen rüzgâra karşı yüzünü paltosuna sakladı ve gözlerini süzülen dalgalara sabitledi. Denizin ona Mervan'ı hatırlatması biraz fazla haksızlık değil miydi?

 

"Çocukken de birlikte sahile giderdik hatırlıyor musun?" dedi Murat sohbete kapı aralayan kelimeleri sıralarken. Nazar küskünce gözlerini kıstı. Bakışları her yerde dolaşıyordu. Deniz, martılar, gelip geçen gemiler, vapurlar... Bir tek mavilikler küskün olduğu Murat'a değmiyordu. Ayazın yanı sıra gözlerini yaşartan başka hayaller dizilmişti nemli bakışlarına. Mervan'dan uzak kaldığı bu günlerde kendini hızla akıp giden zamana yetiştirmek ve insanların arasına karışıp sıradan şeyler düşünmek oldukça güçtü. Okula gidiyor, onu hayallerine kavuşturacak o güzel hayatı düşlüyordu. Ama hiçbiri Mervan'ın geride bıraktığı boşluğu dindiremiyordu.

 

Murat kardeşinin masum, hüzünlü yüzüne bakıp acıyla gülümsedi. "Bir gün kayalıkların orda dolaşırken yere düşüp başını yaralamıştın. Annemle seni doktora götürmüştük hatırlıyor musun?" Nazar başını eğdi. Suskunluğu abisine gereken cevabı vermişti. "Başına birkaç dikiş atıldı. Doktor canını acıtmamak için çabalasa da senin nazik bedenin bu kadarcık sızıya bile tahammül edemiyordu." Murat, gözlerini Nazar'ın küskün yüz hatlarında gezdirdi. Bakışlarının odaklandığı noktaya öyle derinlikle bakıyordu ki gözlerini kırpmak bile genç kadın için bir lüks olmuştu.

 

"Bana 'Doktor dikişleri atacakken, 'Korkuyorum abi, ne olur bir şey yapmasın!' demiştin. O gün ilk defa acı çekeceğini bile bile seni reddettim. Yaran temizlenmeli ve açıkta kalan kısmı kapatılmalıydı. Aksi takdirde enfeksiyon kapabilirdin. O acıya dayanmak zorundaydın daha büyük acılara maruz kalmamak için." Nazar'ın gözlerinden bir damla yaş süzülüp dudaklarına aktı. Damla geçtiği bölgede serin, ince bir iz bırakmıştı.

 

"Doktor dikişleri atarken nasıl ağladığını hatırlıyor musun? Elimi öyle sıkı tutmuştun ki tırnaklarının bıraktığı çizikler hâlâ aklımdan gitmiyor. Seninle birlikte benim de canım yanmıştı, ama ne olursa olsun asla elini bırakmayı düşünmemiştim. O kötü dakikaları birlikte atlatacaktık. Ve sen günden güne iyi olacaktın." Elleri genç kadının sarı perçemlerine gelişi güzel dokundu. Ne Nazar değişmişti ne de Murat. Yıllar önceki insanlardılar fakat bu sefer pabuç pahalı, imtihan ise zordu.

 

"Bana güveniyor musun?" Nazar gözlerini abisinin hüsran solu yeşillerinde gizledi. Yeşil bakışları o günden sonra ilk defa korkutuyordu. "Güveniyorum ama..."

 

"Sadece güven Nazar. Sadece güven! Geçecek. Hepsini unutacaksın." Genç kadın başını reddeder gibi salladı. "Onu unutabileceğimi sanmıyorum." Murat öfkesini dizginlemekte güçlük çekse de ses tonunu kurumayı başarmıştı.

 

"Suçluyum Nazar. Çok büyük bir hata yaptım. Ben âşık olmuştum. Zeynep'i seviyordum. Bizim aşkımızın sana zarar vereceğini düşünemedim. Eğer bunu bilseydim asla hayatının Mervan tarafından altüst edilmesine izin vermezdim." Murat kardeşinin yere sabitlenen bakışlarını ürkütmemeye çalışarak gözlerine yerleştirdi. "O adam sana büyük acılar çektirdi biliyorum. O evde layık olmadığın bir hayatı yaşadın. Onun yosması gibi muamele gördün. Yanlış zamanda anne oldun. Benim yüzünden bebeğini Mervan'ın hayatına kurban ettin. Evlat acısı peşini hiç bırakmadı." Olanları bir kez daha dinlemek Nazar'ın hassas yüreğini bedenine saplanan kılıçtan bir kez daha geçirdi.

 

"Hepsi benim yüzümden oldu. Sana bunları yaşatacağımı bilseydim hiç doğmamış olmayı dilerdim. Belki o zaman Nurten ablamın da hâlâ mutlu bir yuvası olurdu. Senin gibi oğlundan ayrı düşmez, hasret çekmezdi." Nazar ölü bakışlarını Murat'ın yüzünde gezdirdi. Ondaki sahici pişmanlığı anlıyordu. Keşke yaşanılanlar değişebilmiş olsaydı. "O adam seninle zorla evlendi. Bunların hiçbirini isteyerek yaşamadın. Ama şimdi..." Sözün burasında Murat'ın boğazına bir yumru oturdu. Kursağı alev alevdi.

 

"Ondan kurtuldun Nazar. Artık seni kendi cehennemine sürükleyecek gücü yok. Her şeye yeniden başlayabiliriz." Murat yumruklarını sıkarken Nazar hâlâ hissizliğini koruyordu. O köprünün üzerinden çok su akmıştı. Artık Mervan'ı düşmanı olarak görmüyordu. Yokluğu böylesine canını acıtırken ondan nasıl uzak duracaktı? "Sevinmen gerekiyor ama sen pervasız böcekler gibi yeniden yanmak için ona koşuyorsun. Onun olmadığı mutu bir hayata başlayabilirken yeniden Mervan'ın cehennemini arzuluyorsun." Murat arabanın içinde halsiz duran kardeşinin güzel, mahzun çehresini avcunun içine aldı. Bu sayede bakışları uzun süre sonra yeniden kesişebilmişti.

 

"Mervan sana uygun biri değil Nazar. Duygularının değiştiğini görüyorum ama vazgeçmek zorundasın. O belalı biri... Her şeyi geride bıraksa bile asla güvende olmayacaksın. Bir kez daha evlat acısı yaşamayı göze alabilir misin?" Bunun ihtimali bile Nazar'ın gözlerinin iri iri açılmasına, bakışlarının nemlenmesine sebep oldu. "O adam sana saplantılı. Yine acı verecek! Mervan insanları öldürmekten keyif alıyor. Başkalarının canını yakmak onun için bir keyif, basit bir eğlence... Elini kana bulamaktan utanmıyor, rahatsız olmuyor."

 

"Böyle olmayı Mervan istemedi!" dedi Nazar bir solukta. "Hayat onu bu hâle getirdi. Neler yaşadığını bilmiyorsun. Bunca kötü anıyla başa çıkmak kolay değil. Unutmak istese de geride bırakamıyor. Ona yardım edebilirim. Onu sevgimle iyileştirebilirim." Nazar'ın elleri karnına dokunduğunda dudakları umut yüklü bir tebessümle ince bir çizgi halini aldı. "Bu bebek geçmişteki tüm acıları silip atacak. Onu yeniden hayata bağlayacak. Bizim için değişmek zorunda." Murat yazık eder gibi başını salladı. Karşısındaki kişinin Nazar olduğuna inanmak istemiyordu.

 

"Mervan ilk kez baba olmuyor Nazar. İçindeki derin yaraları bir bebek söküp atmaz. Yardım almak zorunda. Sen hayatınla kumar oynayarak büyük bir hata yapıyorsun. Seni bizden almasını istemiyorum Nazar. Pişman olduğunda elinde tutamayacağız. Onunla çekip gidersen belki de bir daha görüşemeyeceğiz. Aileni kaybetmeyi göze alabiliyor musun?" Bunun cevabını vermek Nazar için de çok zordu.

 

Nazar kendisine verilen çaydan birkaç yudum aldı. Soğumuş olması onu içme isteğini öldürmeye yetmiyordu. Dakikalar sonra başı oturdukları taşlıktan abisinin omzuna düştü. Murat yüzündeki hüzünlü ifadeyle Nazar'ın perçemlerine dokundu ve fısıldadı. "Bunu senin için yapıyorum." Uyuduğundan emin olunca kardeşini kollarının arasına aldı ve arabaya kadar dikkatli bir şekilde taşıdı. Nazar emniyet kemerini tek eliyle bağlarken kulağına yapıştırdığı telefondan gelen "Alo!" sesine cevap verdi. "Onu hazırladım. Operasyon için geliyoruz."

 

Karşıdaki onay sesini aldıktan sonra Murat içindeki azapla aracı çalıştırdı. Kafası karman çormandı. Nazar'ın bu bebeği istediğini biliyordu ve buna rağmen hem bebek hem de Nazar için bu hamileliğin sonlanması gerektiğini düşünüyordu. Nazar o adam yüzünden yeterince acı çekmişti. Daha fazlasına asla müsaade edemezdi. Elleri güzeller güzeli kız kardeşinin perçemlerine uzandı. "Affet beni güzelim. Başka çarem yok!" Direksiyona asılıp gitmek istediği yere bir an önce varmak istiyordu. Her an vazgeçebilirdi. Bu vazgeçmeyi engelleyebilmek için elini çabuk tutmalıydı.

 

"Kızım!" Nazar'ın sayıklayışı gözlerinin dolmasına sebep oldu. Bu sayıklayışı duymak istemiyordu. Sık sık nefesler aldı. "Ah be kızım! Ah be güzelim!" Cesaretini toplayabilmek için Nazar'ın yumulu haldeki beyaz, ince ellerine dokundu. Kar yavaş yavaş atıştırmaya başlamıştı. Klimayı arttırmak için elini uzattığında genç kadının elimden bir kâğıt parçasının düştüğünü gördü. Direksiyonu boşlamamaya gayret ederek düşen kâğıda uzandı. Bakışları siyah beyaz kâğıdı taradığında acıyla yumruklarını sıktı. Gözleri zavallı, küçük bedeni buldu. İçinden akan şefkat seline engel olmak artık imkânsız bir hal almıştı. Şimdi nasıl kıyacaktı bu masum yavruya? Babasına duyduğu nefretin bedelini bu küçük bebeğe nasıl ödetirdi? Annesinin rahmine tutunan bu meleğin yaşama hakkını nasıl elinden alırdı?

 

Yaptığı hataları düşündü. Mervan'ı Derman'a ispiyonlaması korkunç bir davranıştı. Annesini hiçe saymış ve göz göre göre birinin ölümünü çağırmıştı. Şimdi katil diye yaftaladığı Mervan'dan ne farkı vardı? Yeğenlerinin, oğlunun, annesinin yüzüne nasıl bakacaktı? Nasıl bir katil olduğu gerçeğiyle yaşayacaktı? Telefonu alıp Derman'ı aradı ve Mervan'ı öldürmesini istemediğini söyledi. Derman şaşkın ses tonunu değiştirme gayretine düşmeden itiraz etmek istemişti fakat Murat'ın polis tehdidi onu sinmeye mecbur etmişti. Öfkesini yenmek, kininin kendisini değiştirmesine engel olmak zorundaydı. Bir canavara dönüşmek istemiyordu.

 

Elleri kardeşinin yüzünde sevgiyle dolaştı. Ona güvenmekten başka çaresi yoktu. "Seni üzmeyeceğim Nazar! Bebeğini kaybetmemen için her şeyi yapacağım." Yeniden aracı çalıştırıp kafasındaki bitmek bilmez gürültüyle yolları arşınladı. Evlerinin önüne geldiklerinde Nazar'ın hâlâ baygın olduğunu gördü. Şimdi diğerlerine bu vakitsiz uykunun sebebini açıklamak zorundaydı. Nazar'ı sarsmadan aracın ön koltuğundan aldı. Elleri önce genç kadının belini ardından da bacaklarını kavradı. Kapıyı ardında bırakıp bahçeye geçtiğinde gözleri merdivenlere yönelmeden önce bahçe masasından ayaklanan Komiser Niyazi'ye odaklandı. Nazar, olan bitenden habersiz derin bir uykudayken ardında dönen tüm kötülükler ruhunu yakmak üzere peşine düşmüştü.

 

Murat önce kardeşine ardından da kardeşinin baygın haline anlamsız bakışlar atan Niyazi'ye odaklandı. Elif Hanım, "Neyi var!" dedi korku dolu bakışlar eşliğinde. Oğlunun öfkeyle kalkıp Nazar'a Mervan takıntısı yüzünden bir kötülük etmesinden korkuyordu. Murat telaşsız görünmeye çalışarak, "Uyuyakaldı." Dedi. Annesine daha fazla bilgi vermek gibi bir derdi yoktu. Planlarını bilmesinin de kimseye yararı yoktu.

 

"Yatağına götürelim." Murat, Elif Hanım'ın baş işaretinin gösterdiği yere yönelip paspasa ayakkabılarını çıkardı. Hemen ardından sarsılan Nazar'ı kahverengi ahşap kapıdan geçerek küçük sade odasına yönlendirdi. Hava kararmaya yüz tutmuş, sokak lambaları bir bir yanmaya başlamıştı. Elif Hanım yatağın üzerindeki nevresim takımını kaldırıp yastığını devirdi ve Nazar'ın altın sarısı, uzun saçlarının bir şelale gibi yastığa akmasına izin verdi. Murat, birkaç saniye kardeşini izledikten sonra verdiği kararın yüreğinde bıraktığı izle ürperdi. Doğru olanı yapmıştı belki ama korkularında en ufak bir azalma söz konusu değildi.

 

Elif Hanım mahmur bir haldeki kızının mantosunu çıkarırken Murat Nazar'ın ayakkabılarını çıkarıp üzerini örttü. Onu daha fazla örselemeyecek ve

 

Murat, Nazar'ın iyiliğinden emin olunca soluğu Alt katta kendisini bekleyen Niyazi Komiser'in yanında aldı. Uzaktan genç komiserin yüz hatlarını inceledi. Bu gün ayrı bir hüzün bir mutsuzluk çehresine hakim olmuştu.

 

"Hayırdır inşallah!" Murat hayır umarken Niyazi hayır fikrini bile zihnine yerleştiremiyor, kayıp giden emeklerine uzaktan lav denizinde plastik bir sandala binmiş gibi hüsranla bakıyordu. Lava değmese de bedeni yanıyordu ama kendisini bir cehennemden diğer cehenneme atmaya cesaret edemiyordu. Çünkü biliyordu. Sandalın için ayrı dışı ayrı yangındı. Bu hikayede belki de yine en zararlı çıkan Niyazi olacaktı. Adımları Murat'ı Niyazi'nin bulunduğu masaya yönlendirdi. "Hoşgeldiniz Komiserim." Dedi Niyazi'nin elini sıkarken. Niyazi de memnun bir tebessüm ısmarlamak istedi fakat bu haberlerin Murat'ı memnun etmeyeceğinden adı gibi emindim. "Hoş bulduk!"

 

Hafif örme sandalyenin birini çekip Niyazi'nin tam karşısında yerini aldı. Yüzü olgun bir tebessümle aralandı. Bu genç adama kısa sürede güvenmiş, durumundaki asaleti ve edebi her gördüğünde takdir etmişti. Keşke dedi yüreğinin en derinlerinden. Keşke Nazar hayatına böyle birini almış olsaydı. Mervan'ı değil de Niyazi Komiser'i sevip sahiplenseydi. Aşk ne acı verici ne riyakar bir şeydi. İnsanı sevda ile mühürlediğinde akıl fikir bırakmıyor, tüm ömrünü o karanlık yolda silip tüketmeden kalbi iyileştirmiyordu. Şimdi kardeşini korumak için gözünü dört açıp Mervan'a karşı gardını alması gerekecekti. Bunu kendini kaybetmeden yapabileceğinden artık kendisi de emin olamıyordu.

 

 

"Bu sürpriz ziyaretinizi neye borçluyuz?" Niyazi'ni gergince ellerini masaya bıraktı. "Ne yazık ki iyi haberlerle gelmedim." Murat can çekişen tebessümünü korumaya çalıştı. Mervan'ın adı bile onu delirtmeye yetiyordu. "Alışkınız Komiser. Mervan benim ve ailemin hayatına girdiğinden beri iyi bir haber duymadık zaten."

 

"Mervan durmuyor Murat. Biz "Öncü" operasyonuyla emrindeki pisliklerin kökünü kazıdık. Onları güçlü delillerle kodese tıktık ama bazıları bir şekilde haber alıp yakayı kurtarmayı başardı. Mervan şimdi yarım kalan işi temizliyor kendince. İki gün önce Karun takma adını kullanan kadın tüccarı Kaya Özay eski bir tersanenin vincine asılı halde bulundu." Murat Niyazi'nin önüne bıraktığı dehşet yüklü fotoğrafa yüzünü buruşturarak baktı. Fotoğraftaki ceset Amerikan yapımı bir korku filminden fırlayıp gelmiş gibiydi.

 

"Artık onunla ilgili duyduğum hiçbir şeye şaşırmıyorum." Niyazi kendisine uzatılan kahve fincanını alıp sözlerine Elif Hanım uzaklaşana kadar ara vermeyi tercih etti. Zavallı kadının göz ucuyla da olsa fotoğrafa baktığını görmüş ve yüzündeki endişe kıvrımlarına mahcubiyetle bakmıştı. Elif Hanım uzaklaşır uzaklaşmaz Murat'ın yerinden fırlayan bir oku andıran sözleri zihnine hücum eden tek şey oldu.

 

"Kimse görmemiş mi? Bir kamera kaydı bile yok muymuş!" Niyazi alayla mimiklerini kastı. "Karşımızda üçüncü sınıf bir gangster yok Murat. Mervan tüm bunları düşünecek kadar zeki bir katil. Ekip oraya gitti. Kameralar sökülmüştü. Ne bir ses ne de bir iz. Adam bir tel saçının düşmesine bile izin vermeden ter temiz iş görüp oradan uzaklaşmış!" Murat deli yüreğini dizginlemeye çalışarak dişlerini sıktı. "Onu yaptığını nerden biliyorsunuz Komiserim." Niyazi delillerin bırakıldığı minik şeffaf poşeti masanın üzerine Murat'ın hemen önüne bıraktı.

 

"Gümüş kurşun!"diye sayıkladı Murat. Niyazi onu başıyla onayladı. "Mervan öldürdüğü pek çok cesedin avucunun içine bu gümüş kurşunlardan bir adet bırakıyor. İlkini Azat Mirzaoğlu'nun eline bıraktı yıllar önce. Sonra emrimdeki memurlardan biri olan Oktay'a ve şimdi de Karun'a... Aslanhan durmayacak Murat. 5 gümüş kurşunu vardı. İki tane daha var. Kime ayırdığını bilmiyorum ama yine ölüm kusacağından adım gibi eminim."

 

Murat dişlerinin arasında öğütülen dudaklarını kurtarıp "Nasıl bir belaya çattık!"dedi ironik bir şekilde gülerken. "Adam terminatör gibi hiç durmuyor. Hâlâ tüm bunları yapan o değilmiş gibi kardeşimin peşine düşüyor. Annem sabret diyor." Başını kaldırıp Niyazi'ye yalvarır gibi baktı. Kendisini dünyanın en haklı adamı olarak görmekten kendini alamıyor, olayların sebeplerini irdeleme gereği bile duymuyordu. "O adam korkunç bir katil. Kardeşime, yeğenlerime zarar verecek. Sadece yapabildiği için birilerini öldürmesi, bunu sırf yapabildiği için zevk aracına dönüştürmesi bu kadar basit, değersiz bir şey mi?"

 

"Tek derdi zevk almak değil!" dedi Niyazi Murat'ı düzelterek. "Nazar hafızasını kaybettiğinde bu adamın kuklaları tarafından kaçırılmıştı. Mervan onu kurtarmasaydı belki de şu an korkunç bir hayatın içine düşmüş olacaktı. Aslanhan yeniden başlamak istiyor. Ama bu temiz sayfayı açmadan önce kirli ellerini kanla yıkayıp ayak altına düşecek tüm engelleri ve düşmanları bertaraf etmenin kaygısında. Ardında bıraktıklarının güvenliğinden emin olmak zorunda." Murat duydukları karşısında afalladı. "Kardeşimi bizden kopararak kaçıp gitme derdinde. Nazar'ı bir kez daha mahvedecek!" Niyazi kahvesinden küçük bir yudum alıp boğaz ayıkladı. Söylemek zorunda kalacakları şimdiden kalbini zorlamaya başlamıştı.

 

"Öyle! Mervan Nazar'a saplantılı bir şekilde aşık. Onu almadan bir yere gidebileceğini sanmıyorum." Nazar'ın yeniden Mervan'ın eline düşme ihtimali Murat'ın kalbinin sıkışmasına, ruhunun ateşten bir kafese hapsolmasına sebep oldu. Buna bir kez daha izin veremezdi. Geriye yaslanıp rahatlamaya çalıştı. "Onu daha önce bizden çaldı Komiserim. Nazar'ı öldü gösterip sahte bir kimlikle yaşamaya mecbur etti. Onun yüzünden ben ve ailem çok acı çektik. Kardeşim bizden uzakta bir ölü gibi, hiç olmadığı biri gibi yaşamak zorunda kaldı." Murat tırnaklarını ahşap masaya geçirip "Asla kötülüklerini unutamam!" Diye sayıkladı. Niyazi, öfkenin esir aldığı genç bedeni gerçeklerin şelalesinde yıkayıp gözünü açmayı kendisine bir görev edinmişti. Murat, kinle daldığı düş uykusundan uyanmalı ve atacağı adımları gerçeklerle hesaplamalıydı.

 

 

"Nazar'a iftira attılar. Bu iftira yüzünden neredeyse kardeşimin ölümüne sebep olacaklardı. Şimdi hiçbir şey olmamış gibi onu yeniden hayatına almaya çalışıyor. Buna nasıl tahammül edebilirim?" Murat sigarasına uzanırken dal gibi sigarayı inceleyen Niyazi sigaranın dudaklarına nasıl yerleştiğini izliyordu. Ve nihayet genç adam çakmağa uzandığında ona engel oldu.

 

"Kadir Bey büyük bir oyun oynadı Murat. En başından beri Nazar'ın Mervan'ın hayatında olmasını istemiyordu. Nazar'ın Mervan'ı aşkıyla kendisinden uzaklaştırabileceğini biliyordu ve haklıydı. Azat'ın ölümünden önce Mervan çok radikal kararlar almıştı. Tüm suçlarını geride bırakarak Nazar ve oğluyla yurtdışına gidecekti. Kadir Bey bu durumu öğrendiğinde karşı çıkmak istedi fakat Mervan'ı durduramayacağını iyi biliyordu." Murat soluksuz kendisini dinlerken elindeki sigarayı basit bir çöp gibi kenara bıraktı.

 

"Bir plan yaptı. Azat'ı gelinini alıp götürmesi konusunda ikna etti ve ona Nazar'a gidecek yolları açtı. Artık bu asi kadının sesini kesmesi ve oğlunu ebediyen ondan soğutması gerekiyordu. Azat Nazar'ı intikam amaçlı kaçırmak istedi. Ölen kızını kullanarak Nazar'ı yanına çekti. Mervan, Kadir Bey tarafından satın alınan adamından Nazar'ın Azat'la kaçtığını öğrendi ve onları yakalayıp Azat'ı öldürdü. Kadir Bey, oğlunun ihaneti sineye çekmeyeceğini ve gelinini öldüreceğini sanıyordu. Tüm azmettirmelerine rağmen Mervan Nazar'a kıyamadı. Onu öldü gösterip başka bir kimlikle yaşamaya mecbur etti. Bunun için büyük bir oyun oynamış, akla zarar bir tezgah kurmuştu. Bu tezgah sayesinde Nazar'ın ailesi güvende kalabildi. Yani siz!" Murat ayağa kalkıp duyduklarını sindirmeye çalıştı. Nefesleri sıklaştı önce. Boğulacak gibi olduğunda siyah dar yaka gömleğinin boynundaki birkaç düğmeyi açtı.

 

"Anlamıyorum. Bizi kimden koruyacaktı?" Niyazi ayağa kalkıp karşısında yerini aldı. "Nazar'ın elinde çökerttiğimiz çeteye dair önemli bir chip vardı. Bu delil başının belaya girmesine sebep olmuştu. Düşmanları Mervan'ı bertaraf edemediği için uzun süre Nazar'a zarar veremedi. Ama Kadir Bey'in oğlunun ve gelininin karşısına geçmesi Mervan'ı güvensizliğe itti. Nazar'ı kendisinden ve ailesinden uzak tutup çeteyi çökertecek belgeleri tamamladı. Bu sayede kısa sürede operasyonu yönlendirecek bağlantıları kurdu. Oynadığı oyun Nazar'ı korumak içindi. Ve sizi..." Murat kafasında oturan taşların farkındaydı. Bilmediği ne çok şey olmuştu. Demek Mervan bu yüzden Nazar'ı öldü gösterip sessizliğe itmişti. Aslında her şey onun planının bir yansımasıydı. En başından beri liderlik ettiği karanlık teşkilatı yıkmaya çalışıyor ve onların içine girip siyah bir fare gibi kurdukları düzeni kemirip yok ediyordu.

 

"Mervan'ın psikolojik sorunları var Murat. Ona ne iyi bir insan diyebiliyorum ne de çok kötü biri. İkisinin arasında bocalamaktan yoruldum. Güvenimi boşa çıkarttı ve firar ederek bizleri üstlerimize karşı mahcup duruma düşürdü. Kaçmayacağına söz vermişti. Ne yazık ki ilk fırsatta bizi arkamızdan vurdu. Onu daha fazla insana zarar vermeden bulmak zorundayız. Buraya seni Nazar konusunda uyarmaya geldim." Murat Komiserin kahverengi gözlerindeki hüznün rengine bulandı. Ağzındaki bakla korkuyla titremesine sebep oldu. "Nazar..."

 

"Evet Murat. Nasıl söylenir bilemiyorum. Nazar hasta Murat. Uzun zamandır çoklu kişilik bozukluğu rahatsızlığına sahip."

 

"Yo hayır!"dedi Murat bir kaç adım gerileyerek. Buna inanmak çok zordu. Nazar gibi güçlü bir kadının böylesi bir hastalığa düşmesi akıl alır gibi değildi. "Maalesef doğru. Naz isminde zayıf bir alternatif kişiliğe sahip. Ne yazık ki kararlarını almasında Naz kişiliği belirgin bir etkiye sahip." Murat Nazar'ın son zamanlardaki davranışlarını düşündüğünde Niyazi'nin epey haklı olduğu kanaatine vardı. Nazar duygusal anlamda değişiyor, bir yandan kasırgalar ettirirken diğer yandan sakin bir deniz gibi uysal davranışlar sergiliyordu. Bu durumun tuhaf olduğunu hissetmiş ama asla psikolojik bir rahatsızlığı Nazar'a konduramamıştı.

 

Aradaki sessizliği Niyazi'nin cümleleri bozdu. "Nazar'ın Mervan'a olan ilgisinin altında alter kişiliğinin etkisinin olduğunu düşünüyorum." Murat acıklı bir tebessümle gözlerine baktı. Keşke gerçekten kalbi gelip geçici bir hevesin ya da sadece hastalığının ürünü olarak Mervan'a meyletseydi. "Hayır!"dedi Murat. "Kardeşimi tanımıyorsunuz. Mervan ona geçirdikleri süreçte ne yaşattı bilmiyorum. Ama Mervan'a gerçekten sırılsıklam aşık olmuş. Bunu gözlerinde görebiliyorum."

 

 

 

 

***

 

Merhaba arkadaşlar. Sonunda bölümümüz geldi. Kurguyu öne çıkarıp bir an önce sizleri sık adan bitirmek istiyorum. Aklımdaki yeni kurguları hayata geçirmek için bu işi tamamına erdirmem lazım.

 

Hikayenin son bölümleri oldukça dark tarzda. Zamanı geldiğinde gereken uyarıyı yapacağım. Şimdilik sorun yok. Aranızda yaşı küçük olanlar varsa daha önce de uyardığım gibi bu kitap onlara hitap edecek tarzda değil. Yetişkin okurlar için uygun. ❤️

 

Aslında iki gün önce yayınlayacağımı duyurmuştum fakat elimde olmayan sebeplerden paylaşım yapamadım. Çocuklu olunca genellikle planlarımıza sadık kalamayabiliyoruz. ☺️

 

Yarın yıldızların Melodisi yeni bölme başlarım. Bu gün yine Hüsran günü olacak. Yarım kalan bölümümü sınavları girdikten sonra tamamlamam gerekiyor. Bizi hareketli bir bölüm daha bekliyor. 🤭❤️‍🔥

 

Sizce Mervan yakayı ele verecek mi?

Lilith kızını geri alabilecek mi? Niyazi kızına kavuşabilecek mi? Yorumlarda buluşup hasret giderelim. 🥰 Yıldız atmayı unutmayalım.

 

Instagram: seyma_yldz_koc

Wattpad: yildiz199601

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%