@syildiz_koc
|
Merhaba arkadaşlar. İnstagram hesabımda iki bölüm paylaşılacağımı söylemiştim. Sizlerin de bildiği gibi bayram dönemi benim için de çok yoğun geçmişti. Bu sebeple bu işlerle ilgilenemedim. ☺️
Finale üç-dört bölüm kaldı. Sıkıştırmazsam bu şekilde olacak. Daha sonra tüm ağırlığımı Yıldızların Melodisine vereceğim. Bu gün Yıldızların Melodisi'nin yeni bölümünü yazacağım. Bizi romantik bir bölüm bekliyor olacak. ❤️🥰
Sizlere nefretten aşka kurgusu yazmaya karar verdim. İyi bir araştırma gerektirse de en iyisini yazmak için çaba sarfedeceğim. Aslında Kıbrıs dönem kurgusu düşünmüştüm ama biraz daha çalışmam gerektiğine karar verdim. Daha kısa ama zor bir kurguydu. Özellikle Türk milleti için değeri olan bazı olayları ele alıyordu. Bu yüzden pişman olmak istemiyorum.
Bazı arkadaşlarımızı son kitap pek mutlu etmedi. Sağlık olsun. 🌹🌹İlk kitaptan itibaren tasarım bu yöndeydi. Özellikle uzatma gayretine düşmedim. Satranç bölümünü yazıp final bölümüyle bitirebilirdim ama hüsran kök bir kurgu olduğu için diğer kitapların zeminini de oluşturmak istedim.
Yazacağım üç kurgu bu kitapla bağlantılı. Bu sebeple Mervan'ın hayatı ve anlattıkları önem teşkil ediyor. Özellikle Kadir Bey'in örgütü beni çok heyecanlandıran bir kurgu için dark zemin niteliğinde. Sizlerle o kurguyu paylaşmak için ne kadar hevesli olduğumu hiç söylemeyeyim. ☺️🤭
Umarım bölümü sevmişsinizdir. Yıldızlarınızı ve Yorumlarınızı merakla bekliyorum. Gelen bildirimler sizleri tanımamı sağlıyor ve beni çok mutlu ediyor. ❤️❤️
Nazar, elindeki kalemle son notlarını alıp defterine birkaç cümle yazdı. Profesör dersi anlatırken elleri yer yer karnına ilişiyor doğacak bebeğinde bir hareket olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Okula başlayalı aylar olmuştu. Her şeye rağmen yıllar önce çabaladığı yerde olmanın gururunu yaşıyor, hedefleri doğrultusunda ilerlemek için yaşadığı acılara rağmen elini taşın altına koymaktan çekinmiyordu.
Mervan hayatına girmemiş olsaydı çoktan okulunu bitirmiş ve mezun olmuş olacaktı. Olmamıştı. Onca kaçma çabalarına rağmen kader onu pek çok imtihandan geçirmiş ve umudunu kestiği bir anda en büyük hayalini gerçekleştirmek üzere bu şehre gelmişti. Mavi bakışları sınıftaki diğer öğrencilerde dolaştı. Yaş itibariyle çoğu kendisinden küçüktü. Büyük bir kısmı evli olmadığından çocuk ve benzeri sorumluluklardan da muaftı. Arkadaşları birlikte komik espirili sohbetler ediyor, erkek arkadaşlarıyla görüşüp kaygısızca eğlenebiliyorlardı.
Bir zamanlar Nazar da onlardan biri gibiydi. Daha heyecanlı, daha enerjik ve hayallerle doluydu. Artık istese de eskisi gibi olamıyordu. Yaşanmışlıkları vardı. Eksik kalan yanı ne yaparsa yapsın tamamlanamıyordu. Genç bir kız değildi artık. Suçlarla dolu hayatına bulaştığı katil bir kocası biri karnında diğeri firarda olmak üzere iki çocuğu vardı. Bedensel ve duygusal pek çok şiddete maruz kalmıştı. Bir odaya hapsedilmiş ve hazır olmadığı bir zamanda anne olmuştu. Zor bir ömür yaşamanın bedelini gülen yüzünü soldurarak ödemişti.
Kendisine acı veren adama aşık olmuştu. Her gece onu düşünüyor, Mervan'a bir zarar gelecek diye gecelerce göz yaşı döküyordu. Bir yanı ondan nefret ederken diğer yanı aşk ateşiyle cayır cayır yanıyordu. Onu unutmak, eski Nazar'ın yaptığı gibi aklıyla hareket edip doğruları için yaşamak istiyordu ama bu kapı ona kapanalı çok olmuştu.
Nihayet ders bittiğinde kalemlerini ve not defterini çantasına koyup çıkışa yöneldi. Çalan telefonu daha fazla bekletmeden dönüş yaptı. Murat'ın sesini duymak Nazar'a kendini iyi hissettirmişti. Mervan'ın yaşadığını öğrendikleri o karanlık günlerde Murat adeta çılgınlar gibi ortalıkta dolaşıyor, Nazar'ı kaybetme korkusuyla hop oturup hop kalkıyordu. Abisinin biraz olsun durulduğunu görmek Nazar'ı rahatlatmıştı. Şimdi iki kardeş ilişkileri için çaba sarf ediyor ve geçmişteki yaralarını birlikte sarıyorlardı. Murat'ın bu olgun tutumu eşi Zeynep'le olan ilişkisini de kayda değer bir şekilde düzeltmiş, aile ilişkilerinin olumlu bir seyire ulaşmasını sağlamıştı.
Genç kadın, okulun önündeki geniş karayolunun yoğun trafiğinde Murat'ın aracını gören Nazar hızlı adımlarla ona yaklaştı. İndigo rengi belden büzmeli kabanının cebine telefonunu bırakıp öndeki siyah iri düğmeleri birer birer açtı. Elindeki şeffaf şemsiyeyi kapatıp Murat'ın gri renkteki Clio marka arabasına bindi. Mevsimi olmadığı halde aile yemeğini bağ evinde yeme kararı almışlardı. Şömine başında sıcak kahvelerini içip çocuklarla bol hikayeli sohbetler yapacak ve kötü günleri atlatmak için kendilerine fırsatlar yaratacaklardı.
Bağ evleri Nazar için hüzün demekti. Mervan'la kaçtıkları o dönemlerde şehirden uzak köşelere sinmiş ve birlikte korku ve heyecan dolu aylar geçirmişlerdi. Şimdi her şeyin biraz Mervan kokması ona geçmiş günleri hatırlatıyordu. Duyguları alabora olmuş benliğine sığmıyordu. Onu düşünmek istemese de zihni türlü oyunlarla Nazar'ı kaçtığı yere sürükleyerek getiriyordu. Mervan, oğluna ulaşabilmek için tek şansıydı. Kadir Bey'i en iyi tanıyan kişi Mervan'dı ve söz konusu Aras olduğunda asla eli boş kalamayacaktı. Aras'ı bulup Nazar'a getirmesi genç kadının yaşama sebebiydi.
"İyi misin? Bu gün çok dalgın görünüyorsun." Nazar direksiyonu evirip çeviren abisine hassas gözlerle baktı. "Aras'ı düşünüyorum. Demet hâlâ onlardan bir haber alamadığını söyledi. Oğlumu bir daha görememekten korkuyorum."
"İyi şeyler düşün Nazar. Komiser Niyazi onu bulmak için elinden geleni yapacaktır." Nazar başını eğdi. O ihtiyar kurdu Mervan'dan başkası bulamazdı. Bu adamlar yeni yetme suçlulardan değildi. Polise yakalanmamak için ellerinden geleni ardlarına koymaz, ölüme çekinip boyun eğmezdi. Komiserin yeraltı dünyasında eli kolu ne yazık ki bağlıydı. Aras'ı ancak onların içinden biri bulabilirdi.
Murat aracı park ederken Nazar çoktan inip kendisine gelmek için koşuşturan yeğenine doğru kollarını iki yana açarak atıldı. Burak "Cici hala. Bal hala!"diye ona sımsıkı sarılırken oğluna duyduğu özlemi iliklerine kadar yaşıyordu. Onu alnından yanaklarından doya doya öptü. "Cici Burak!" Nazar'ın beyaz, ince elleri Burak'ın ipeksi kumral saçlarında dolaştı. İki parmağı makas almak için tombul yanaklarına iliştiğinde "Hanimiş benim kirazım,"diye tatlı tatlı gülümsedi. "Benim çilazım!"diye tekrar etti Burak. Halasına duyduğu sevgiyi evde bilmeyen yoktu.
Nazar elindeki kurabiye paketini açıp bir tanesini minik çocuğa uzattı. Burak Hindistan cevizli kurabiyeleri aşkla tararken Zeynep de yanlarına ulaşmıştı. "Tüm gün gelmeni bekledi. Pencerenin önünden poğaçalar piştiğinde bile kalkmadı." Burak'ın poğaçalara direnmesi görülmüş şey değildi. Nazar miniğin yanağından bir makas daha alıp yanlarına ulaşan Murat'a kurabiyelerinden uzattı. Murat kurabiyeleri tadıp minik oğluna yöneldi ve onu sevgiyle kucakladı. "Yine halamıza kavuşmuşuz bakıyorum." Burak tatlı diliyle "Halacık!"diye mırıldandı. Havadan sudan sohbetlerle kendilerini bahçedeki büyük masaya bıraktılar. Aydınlatma Murat tarafından ince telde yerini alınca Elif Hanım pişirdiği mıhlamayı Nazar ve Zeynep'in hazırladığı sofraya bıraktı. Tüm çocuklarını aynı masada görmenin mutluluğunu yaşıyordu.
Nurten annesinin çeyizinden kalma eski teybin düğmesine basıp horon tepmeye başlayınca Murat daha fazla dayanamayıp ona eşlik etti. Zeynep ve Nazar kahkahalarla gülerken Burak ve Ayşe çoktan alkış tutmaya başlamıştı. Hızını alamayan Nurten yaklaşık 2 dakika sonra Nazar'ı ve annesi Elif Hanım'ı da ekibin bir ucuna eklemeye çalıştı. İki kadın yaşadığı tüm acılarla dalga geçerek eğlenen Nurten'e içlerindeki hüzünleri mezara gömerek eşlik etti. Bir arada olmaları en büyük şanslarıydı. Dakikalarca neşe içinde dans ettiler. Gökyüzünün koyuluğu her geçen dakika daha da artmış, eğlence sadece bağ evinin önüne gelen araçla kısmen durulmuştu.
"Komiser Niyazi!" Nazar'ın sayıklayışı aileyi kapının girişine yönlendirdi. Murat, aldığı tatlıları tabağa yerleştirirken "Ben davet ettim." Diye mırıldandı. Meraklı bakışlar kısa bir sessizliği karşıladı. "Neden sustunuz. Bize çok iyiliği dokundu. Aile yemeğimize katılmasının nesi kötü?" Zeynep sertleşen bakışlarını Murat'ın yüzüne ilmek ilmek dokurken masada çıt çıkmıyordu. Elif Hanım oğluna kırık bir bakış attı, fakat yüzündeki ifadeyi düzeltip her zamanki görgülü kimliğine bürünmesi uzun sürmedi.
Niyazi beyaz tişörtün üzerine giydiği lacivert ceketle oldukça karizmatik görünüyordu. Nurten Nazar'ın koluna dirsek atarken Nazar tef gibi gerildiğini hissetti. Niyazi hayatıyla ilgili bilmesi gerekenden çok daha fazlasını biliyordu. Nazar onu ne zaman görse günlüğünde yazılanları okuduğu gerçeğiyle yüzleşiyor ve utançtan kıpkırmızı oluyordu. Şimdi aralarındaki sırları diğerlerine hissettirmeden sakin bir akşam geçirmenin hesabını yapıyordu.
"Hoş geldiniz!"dedi Murat Niyazi'nin elini sıkarken. Diğerlerinin aksine oldukça kontrollü ve doğal görünüyordu. "Hoş bulduk." Niyazi çiçeklerini Elif Hanım'a uzatıp diğer hanımlarla selamlaştı. Ceketinin düğmesini açıp masada kendisine gösterilen yere oturduğunda damat olduğu günkü gibi kızarmış heyecanlanmıştı. Nurten elindeki sunum tabağını masanın ortasına bırakıp yerine oturdu. Masadaki sessizlik Murat'ın gözüne batınca Elif Hanım havadan sudan sohbetler etmeye Niyazi'yi yakından tanıyıp kaynaşmaya çalıştı. Nazar Komisere Aras'la ilgili bir şeyler sormak istediyse de yeri olmadığını düşünüp susmaya karar verdi. Bir gelişme olsaydı Niyazi bunu asla Nazar'dan saklamazdı.
Niyazi masadaki lezzetli yemeklerden gözünü alamıyor, kendi bekar sofrasındaki hazır gıdaları düşündükçe bir ailenin özlemini yüreğinde daha fazla hissediyordu. En son kapısı ne zaman bir kadın tarafından açılmıştı. Ne zaman mutfaktan yemek kokuları gelmişti o da bilmiyordu. Demet'in arkadaşlarını toplayıp evine zoraki yaptığı ziyaretleri saymazsak Niyazi uzun zamandır üzerindeki ölü toprağıyla yaşamaya çalışıyordu. Leyla'dan sonra hayatına bir kadın girmemiş, yıllarını kızını bulacağı o anlara adamıştı.
Komiser, Nurten'in servis ettiği tabağa buruk bir tebessümle baktı. Tabağın içinde buğulama, tavuk dolması ve zeytin yağlı sarma vardı. Nefis bol yeşillikli salata hemen yanında yerini almıştı. Mumluklar, masanın ortasında gülümseyen rengarenk güllerle dolu o minik vazo ve tüm bu güzelliklere eşlik eden hafif bir kış havası vardı. Ama ne tesadüftür ki kimsede üşüme ibaresi bile görünmüyordu. Elif Hanım, Niyazi'ni tabağıyla bakışmasını fırsat bilip anne şefkatiyle iç geçirdi. "Yemekleri seversiniz inşallah. Geleceğinizden son anda haberim oldu. Bilseydim sizin için de özel bir şeyler hazırlardım." Son sözünü söylerken gözleri gayriihtiyari Murat'a odaklandı. Annesinin gergin bakışı Murat'ın öksürük tufanına tutulmasına sebep olmuştu.
"Nefis şeyler yapmışsınız. Buğulamayı annem de çok güzel yapardı. Babam İzmirli annem ise Trabzonluydu. Sofra bana uzun zaman sonra onları hatırlattı." "Ne oldu onlara?" Bu söz Ayşe'ye aitti. Masadaki herkes bu hüzünlü cümlenin sonunda ne duyacağını az çok tahmin edebiliyordu. "Sizlere ömür. İkisini de kaybettim. Ailemden kimse kalmadı ne yazık ki!"
"Başınız sağolsun." Birkaç kez bu söz ortamda duyuldu. Nazar başını eğdi. Ailesine yakın olduğu için kendisini her şeye rağmen şanslı sayıyordu. Zor günleri onların sayesinde biraz olsun anlatabilmişti. Murat sohbeti Rize'den yakalayıp devam ettirdi. Birbirlerini her cümleyle biraz daha yakından tanıyorlardı. Nazar sessizce yemeğini yerken sohbetin her dakikası daha koyu bir hal almıştı. Elif Hanım masayı toplarken kızlarına yardım etmek için hareketlendi. Üzerinde sıradan bir Anadolu kadınını anımsatan çiçekli giysiler vardı. Salataların koyulduğu kayıklı tabağı eline alıp dar mutfağa yöneldiğinde ani bir baş dönmesi bedenini yokladı. Ellerindeki tabaklar kaşla göz arasında kulakları delen bir çınlamaya eşlik ederek yere düştü. Nazar tabakları tezgaha bırakıp sarsılan annesini kucakladı.
"Anne. iyi misin? Lütfen bir şey söyle!" Elif Hanım kendisini zorlayarak başını onaylar gibi salladı. Nurten ve Nazar bir kollarından destek olup onu içerdeki kadife örtülü çekyata gelişi güzel bıraktılar. Nazar annesiyle ilgilenirken Murat çantasında getirdiği tansiyon aletini çıkarıp Elif Hanım'ın koluna yerleştirdi. Yükselen tansiyon yürekleri ağızlara getirse de neyse ki kısa sürede ortamın endişe verici havası dağıldı.
Nazar merakına daha fazla direnemeyip Niyazi'yi yolcu etme bahanesiyle dışarı çıktı. Ortam zifiri karanlıktı. Ağaçların iri gölgeleri bile Nazar'ın zarif yüzünü, masum mimiklerini örtmeye yetmemişti. "Aras'tan bir haber var mı?" Diye sordu aniden. Bu çıkış Niyazi'yi hiç şaşırtmamıştı. "Maalesef! Elimizden geleni yapıyoruz. Türkiye'de bir yerlerde olduğunu düşünüyoruz fakat yeri belirsizliğini koruyor." Nazar duyduklarına şaşırmamıştı. Artık tek umudu Mervan'dı.
"Peki ya Mervan? Ona ne olacak?" Niyazi başını olumsuz anlamda salladı. "Onu bulduğunuzda ne olacak?" Nazar'ın sorusu Niyazi'nin gerilmesine sebep oldu. Genç kadının ayağı küçük bir çakıl taşının üzerinde gelişi güzel oyalandı. "Yakalayıp hapse atacağız. Hakim içinde bulunduğu durumu gözeterek adil karar verecektir." Nazar'ın yüzü hüzünlü bir tebessümle kırıştı. Gözlerinde yine aynı alışılageldik umutsuzluk vardı. "Kolay kolay teslim olmayacak. Hapse girmeyi kabul etmiyor." Komiser çatılan kaşlarını gizlemeden ses tonundaki tehditi açığa çıkardı.
"Onu ne pahasına olursa olsun yakalayacağız Nazar Hanım." Nazar bakışlarını çakıl taşlarından ayırıp sertçe Niyazi'ye çevirdi. "Ne demek istiyorsunuz?"
"Bu çok açık!"dedi Niyazi. Nazar'ın bazı şeylerin farkına varmasını istiyordu. "Eğer gönül rızasıyla teslim olmaz ve bizimle çatışmaya kalkarsa üzerime düşeni yapar, emrimdeki memurları ve yeni kurbanları korumak için onu ölü ya da diri ele geçiririm." Nazar gözlerini kısıp dehşete düşmüş bir şekilde Komiserin yüzüne baktı. "Hayır, bunu yapamazsınız."
"Yapmak zorundayım Nazar." Genç kadın sıktığı yumruklarıyla Niyazi'ye sert bir yumruk savurmamak için kendini zor tuttu. "Size çok büyük bir iyilik yaptığını söylemiştiniz. Şimdi onu öldürmekten bahsediyorsunuz." Niyazi yorgun bir nefes verdi. Nazar'ın gerçekleri anlamasını zaten beklemiyordu. Ama bu kadar duyarsız birini görmek hayal kırıklığıydı. "Anlamıyorsunuz." Dedi yüzündeki keskin ifadeyi Nazar'ın mavi bakışlarına mıhlarken. Öfkelenmişti. "Mervan bir suçlu. Bir katil... Adam cellat gibi ortalıkta dolaşıyor. Bize meydan okuyarak dalga geçer gibi leşlerini kapımıza bırakıyor." Komiser elindeki gümüş kurşunları Nazar'ın bakışlarına sundu.
"Bu kurşunları bir yerlerden tanıyor musun?" Nazar dolu dolu olan gözleriyle Mervan'ın elinden düşürmediği o nesnelere baktı. Başını acıyla salladı. "Hayır." Sayıklayışı Niyazi'yi susturmaya yetmeyecekti.
"Onu yakalamaya mecburum. İşimi layığıyla yapmak zorundayım. Mervan'la masaya oturan bendim. Onu tüm güvenlik önlemlerine rağmen elimden kaçıran da yine benim. Mert Komiser'le sürekli alarm halindeyiz. Aslanhan'ı bulmadan geçirdiğim her gün bir ölüm getirecek. Emrimdeki memurların güvenliğini sağlamak zorundayım. Mervan'ın teslim olmaya hiç niyeti yok!"
Nazar ondan bir adım uzaklaştı. "Ölmesine dayanamam. Yapamam." Cılız sesi Niyazi de merhamet kıvılcımları oluştursa da geri adım atmasını sağlayamayacak kadar silikti. "Anlamak zorundasın. Ortalıkta böyle elini kolunu sallaya sallaya dolaşmasına izin veremem." Aracın anahtarını cebinden çıkarıp bağ evinin çıkış kapısına yöneldi. "Ondan uzak dur! Bir suçluya yardım ve yataklık da bir suçtur. Daha fazla zarar görmeni istemiyorum. Artık onun için bir şey yapabileceğimize inanmıyorum."
Niyazi kapıya yaklaştığı esnadan çalan telefonun zil sesiyle duraksadı. "Efendim Yahya!" Gözleri iri iri açıldı. Bu şu an asla beklediği bir şey değildi. "Aslanhan mı? Sapancadaki avm inşaatında görüldüğünden emin misin?" Birkaç saniyelik duraksamadan sonra "Tamam. Ben..." demeye kalmadan bir eli parmaklarının üzerinde hissetti. Saniyeler sonra aracının anahtarını Nazar'a kaptırdığını fark etmiş ve isminin nidalarını haykırarak peşinden koşmaya başlamıştı. Genç kadın onu dinleyemeyeceği kadar çılgındı bu gece. Mervan bir alevdi ve Nazar ateşte yanacağını bile bile yine tehlikeli bir oyun oynuyordu.
Kendisini bir gölge gibi takip eden ikinci karakteriyle birlikte Niyazi'nin siyah aracına yerleşti. Yaklaşık beş saniye sonra Niyazi kendi aracına dışardan müdahale etmek zorunda kalmış, camlarına vurarak Nazar'ı kalmaya ikna etmeye çalışmıştı. "Nazar durdur aracı! Hiçbir yere gidemezsin!" Dedi dişlerini sıkarak. Bu gece sıradan bir akşam yemeği yiyeceğini sanıyordu fakat söz konusu Nazar olduğunda hiçbir sanrı gerçek olamıyordu.
"Hadi gidelim Lütfen. Burada kalmak istemiyorum. Korkuyorum!" Anahtarı çevirirken göz ucuyla hayaletine baktı. "Korkmadığın gün var mı ki?" Gerçekleri öğrendiğinden beri Naz'ın zayıflıklarına tahammül etmek Nazar için oldukça güç bir hâl almıştı. Niyazi defalarca aracına yumruk atsa da Nazar'ın gaza basıp uzaklaşmasına engel olamadı. Kaldırım öfkesini çıkarmak ister gibi sert bir tekme attı. Canının yanması umurunda bile değildi. "Ulan yapma be! Göz göre göre kendini ateşe atıyorsun!"
Nazar sık nefeslerini kontrol altına almaya çalışarak bağ evinden uzaklaştı. Bu yaptığının suç olduğunu biliyordu. Mervan hayatına girmeden önce hayatında yanlışlara dair en ufak bir iz bulundurmuyordu. Sıradan bir vatandaş gibi vergi verip yanlış işlere bulaşmadan yaşar giderdi. Mervan'la birlikte hayatı hızlı ve öfkeli serisi gibi hareketli ve tehlikeli olmuştu. Yolunun sonunun hapse varması Mervan'ın öldürülebileceği haberini aldıktan sonra Nazar için bir sorun olmaktan çıkmıştı. Gözleri yol boyunca salya sümük ağlayan Naz'da nefretle oyalandı.
"Yeter kes sesini, bana ayak bağı oluyorsun!" Naz Barbie bebek tokalarına dokunup masum masum hıçkırdı. "Lütfen sesini yükseltme korkuyorum!" Bu Nazar'ın sabrını taşıran son damla olmuştu. "Yeter!" Diye bağırdı yeniden. "Neden hayatımdasın söylesene? Niye varsın? 'Seni korumak için geldim' demiştin. Sürekli sümüklerini sallandıra sallandıra etrafımda dolaşıyorsun. Hiç yardımcı olmuyorsun. Biraz daha güçlü ol! Biraz olsun dik dur! Seninle uğraşmaktan bıktım usandım artık!" Tırnaklarını geçirdiği direksiyonu sağa kırdıktan sonra vitesi üçe alıp hızını arttırdı. O Allah'ın belası inşaata söz konusu ekiplerden önce ulaşmalı ve Mervan'ı olacaklar konusunda uyarmalıydı.
"Bencilsin. Sözde beni korumaya geldin ama kendinden ve Mervan'dan başka kimseyi düşünmüyorsun." Naz daha sesli bir şekilde ağlamaya başlarken Nazar direksiyona sert bir yumruk attı. "Bir sen kötü şeyler yaşadın değil mi? Bir tek senin acıların var. Benim ne yaşadığımdan haberin bile yok!" Histerik bir şekilde güldü. "Ben kimle konuşuyorum ki!"
"Beni çağıran sendin." Nazar aracı durdurup el frenini çekerken, "Biliyorum."diye sayıkladı. "Zaten en çok bu yüzden kızıyorum." Aracı inşaatın önüne park edip hızla merdivenlere yöneldi. Aklı ve kalbi yaptığı kötü işten çok Mervan'la doluydu. Onu teslim olması konusunda ikna etmek zorundaydı. Adımları merdivenleri birer ikişer çıktı. Topuk sesinin bıraktığı tok yankıları umursayacak durumda değildi. Düşündüğün tek şey Mervan'dı. Onu görmek ve konuşmak zorundaydı.
Katlar arasında dolaşmaya başladı. Ayağına değen metal parçalar çınlayıp zihnini daha da allak bullak ediyordu. Mavi gözleri perde perde tüm odaları tararken büyük bir kirişin altına geldi. Sol tarafında kocaman bir kolon vardı. İnşaat henüz sıvanmamış, kaba halinden ince detaylara geçilmemişti. Etraf zifiri karanlıktı ve çamur kokusuna mermi ve kan kokusu karışmıştı. Kekremsi o kokular burnuna her iliştiğinde Nazar öğürmemek için kendini zor tuttu. Bakışları inşaatın balkonunda oyalandı bir süre. Aşağı katlara bakmak için dizlerini hafifçe kırdığında bir el önce belini ardından da canhıraş nefesler almaktan yorulan aralıklı ağzını esir aldı. Dengesini kaybedip düşme korkusuyla yüzleştiğinde bedeni topuklarının üzerinde sırtüstü kenarda kalan kolona doğu çekildi.
Elleri kendisini saran bedeni sert yumruklar uzaklaştırmaya çalışırken çığlık atmak için deli yüreğinde hoyrat bir istek duydu. Karanlık deri eldivenlerin kaynaştığı eller başındaki kar maskesini çıkardı. Sık soluk sesleriyle Nazar aradığı kişinin kollarında olduğunun farkına vardı. "Mervan!"
"Onu bulduk Nazar, bulduk!" Mervan bileklerini çekiştiren ellere teslim olup genç kadının ağzını serbest bıraktı. "Burada olduğumu nasıl öğrendin?" Nazar sağ elini göğsüne bastırarak derin derin soluklandı. "Polisten! Burada olduğunu biliyorlar. Komiser seni yakalamak için buraya ekipler gönderdi. Onlarla çatışmaya girme halinde öldürüleceğini söyledi." Mervan gözlerini kapayıp başını geriye doğru yasladı. Nazar'a sımsıkı sarılıp bu eşsiz anın bir ömür sürmesi için delice bir istek duydu. Mervan'ın yüzündeki teslimiyet cam kırıklarından oluşan bir demeti kalbinin tam ortasına sapladı. Kara şövalye acı acı gülümsedi. "Prenses, ben her zaman ölümle diz dizeydim. Bu ilk kez olmuyor. Hayatımın yarısı ölümden kaçarak ve diğer yarısı ise öldürerek geçti. Ellerimde onlarca kan varken düşmanlarımın olması şaşılacak şey mi?"
Nazar'ın elleri Mervan'ın çekici yüz kıvrımlarında sevda ile dolaştı. Yüreğindeki ilmekler dilinin tüm bağını çözmüştü. "Ölmene dayanamam. Seni bir kez daha kaybetmek istemiyorum." İnce zarif eller gece çehreli adamın siyah perçemlerine titrek hareketlerle imzasını attı. "Seni kaybetmenin ne demek olduğunu anladım Mervan. Artık yapamıyorum. Seni sevme gafletine düşen o yüreği yakıp küle çevireceğimi, sönüşünü izleyeceğimi söylemiştim." Bir hıçkırık iri şeftali dudaklarının arasından firar etti ve dudaklar acıyla yukarı doğru kıvrıldı. "Yanılmışım." Dedi ölümün kollarından aldığı itirafları dizerken. "Sözle olmuyormuş hiçbir şey. Seni sevdiğimi anladığımda yanan tek şey kalbim olmadı. Bedenim, ruhum, gençliğim, çocukluğum, hayallerim... Hepsi Mervan, hepsi küle döndü. Ben küle döndüm. Ve küllerimi bile senden koruyamadım." Mervan baş parmağının ucuyla elmacık kemiklerini ve dudaklarını okşarken Nazar bir kez daha hıçkırdı. Bu sözleri söylemek için neden bu kadar beklemişti?
"Yaşamak zorundasın. Benden çaldığın bir hayat var. Bana bu hayatı geri vermek zorundasın." Mervan alınlarını birleştirip ölümün kefenine sarılan bir ceset gibi binlerce feryatla fısıldadı. "Çok yorgunum." Nazar içinde kopmaya hazır tüm sabır meleklerinin amel defterini dürüp kıyametleri öfkesiyle çağırdı. "Hayır!" Genç kadın sert ellerini acımasızca defalarca Mervan'ın göğsüne indirdi. "Hayır hayır hayır. Yapamazsın." Mervan sol elini karısının belinden çözmeden darbelerine gözlerini bile kırpmadan teslim oldu.
"Seni sevmemiştim. Bir hayatım vardı. Senin olmadığın bir yol çizmiştim kendime. Beni hayatına aldın. Seviyorum dedin. Sensiz ölüyorum, yaşayamıyorum dedin. Sevdiğim herkesi aşkına kurban verdin. Sana yapma demiştim. Benden uzak dur, kalbimi çekip alma, beni kendine düşürme demiştim. Bırak esareti yüreğim tatmasın demiştim. Bırakmadın. Şimdi bana ölmekten bahsediyorsun. Hakkın var mı bana bu acıyı yaşatmaya? Beni daha kaç kez öldüreceksin Mervan." Mervan gözlerinden akan birkaç damla yaşı göğsüne bastırdığı genç kadının ipeksi altın saçlarına bıraktı.
"Seni seviyorum. Bunun sonum olabileceğini bilerek hep sevdim. Beni bitiren şeye deli divane bağlandım. Kendi kendimi bitireceğimi bilerek sana indirdiğimi düşündüğün hançerleri kendi sineme sapladım. Senin olmadığın bu hayatta yaşamaya gücüm yok, anla artık. Sadece sen benimleyken acılarımı unutuyorum." Nazar parmak uçlarıyla saçlarını okşarken dudakları sevdiği kadının dudaklarına bir nefes kadar yakındı. "Sahip olduğum her şeyi hayata geri verdim. Karşılığında sadece seni istedim. Seni bana getirecek kötülükleri yaptığımda sana karşılık şeytanla masaya oturduğumu sanıyordum. Şeytan bana ihanet etti. Seni bana verirken sahip olduğum her şeyle birlikte geleceğimizi de aldı. Bizim bu ülkede bir geleceğimiz yok. Günahlarımı bir mezara gömüp çekip gitmek zorundayım."
Nazar sevdiği adamın dudaklarına şefkat sunan zarif bir öpücük bıraktı. Elleri yanaklarını kavrarken gözlerini yumdu ve tüm kötülüğünü unutarak sadece onu yaşadı. "Ne yaşadığını biliyorum. Acılarını anlıyorum Mervan. Keşke bir şeyler yapabilsem. Unutturabilsem sana olanları. Bunları aşmak zorundayız."
"Keşke Nazar yıllar önce çıksaydın karşıma. Ben Kadir Bey'in kirli dünyasına girmeden önce benim tertemiz ömür sayfamda kaderim olsaydın. O zaman tutabilseydin elimi belki bu günkü Mervan olmayacaktım. Her şeye yeniden başlayabilecektim." Nazar o seraba sımsıkı sarılmak istedi. Fakat gerçekler bileklerine çoktan ateşten bir çift kelepçeyi vurmuştu. Elleri yeniden Mervan'ın yüzüne dokundu. Bakışlarını kendisine çevirip umutla gülümsemeye çalıştı. "Bunu yapabiliriz. Yeniden başlarız. Teslim ol! Seni beklerim. İnan bana, sen yeniden bana gelene kadar bu yuvayı korurum. Kaçıp gitme! Melek ve Dicle bu sonu hak etmiyor. Onları babalarından ayırmaya hakkın yok. Ben bu vicdan azabıyla yaşamaya dayanamam. Başkalarının acılarının üzerine mutluluk kuramam Mervan. İlahi adalet bizi bize bırakmaz."
"Oraya dönmeyeceğim!"dedi Mervan. Kararı kesin sözü tekti. "Ben bir cehennemde yandım zaten ikincisine tahammülüm yok! Bana yeniden o acıları yaşatma! Seninle mutlu olmak istiyorum." Nazar ellerini genç adamın yüzünden ayırıp ona sırtını döndü. "Sen benim sevdiğim adam olsan da bir babasın Mervan. Çocuklarının sana olan sevgisini biliyorum. Onları babasızlığa mahkum etmeye hakkım yok." Nazar, çekip gitmek istediğinde Mervan onu kolundan tutup engelledi. Sevdiği kadının yüzüme bakmak istiyor ama ona yöneldiğinde sadece kendisine yüz çeviren bedeniyle karşılaşıyordu.
Nazar'ın sırtını göğsüne bastırıp kalp atışını hissetmesini sağladı. Sıcak, arzulu nefesi Nazar'ın ensesinde tatlı bir gıdıklanma hissi oluşturdu. Nazar her şeye rağmen Mervan'dan vazgeçemediği için kendine kızgındı. Onca yaşanmışlığı nasıl bir kenara itebilir, nasıl gördüklerinden sonra hayatı üzerine bilinmezler kumarını oynardı? Kalbini sevdiği kadına açmak için delice bir istek duydu.
"İzmir'den döndüğümde bir ölüden hiçbir farkım yoktu."dedi başını onun başına yaslarken. "Doğru düşünemiyor, davranışlarımın sonucunu yüklenemiyordum. O günlerde Gülnaz hayatıma girdi. Kadir Bey'in düşmanları, rakipleri vardı. Mirzaoğlu ailesi onu bitirmeye yeminliydi. Kadir Bey'in kökünü kazımak için yemin etmişlerdi. Kardeşlerimi ele geçirdiler. Baran o zamanlar çok küçüktü. Gözlerimin önünde başlarına silah dayadılar. Sevdiğim sayılı insanları da kaybedecektim. Çok kan dökülecekti. Bir hakem seçtiler. Hakem aileleri barıştırma kararı verdi. Kız alınıp verilecekti. Kadir Bey bu iş için Haşim'i öne sürdü. Büyüğü dururken küçük oğlanı kimse evlendirmezdi. Mirzaoğlu ailesi bu teklifi reddetti. Beni istiyorlardı. Böylesi bir düşmanlığı ancak Kadir Bey'in veliahtıyla yapılan bir evlilik bitirebilirdi. Kendilerine Haşim'i değil beni layık görmüşlerdi."
Nazar yüzünü sevdiği adama dönüp gözlerini kapattı. Devamını dinlemeye güç getirebilecek miydi? "Gülnaz'a kendisini sevmediğimi ve sevmeyeceğimi söyledim. Bu evliliğe rızam olmadığını biliyordu. Buna rağmen benimle evlenmeyi seçti. Çocuk sahibi olmak istemedim. O çocuklara babalık edecek psikolojik sağlığım yoktu. Bu durumu önemsemedi. Beni kendisine bağlamak için anne olmaya çalıştı. Aile büyükleri de bu konuda baskı yapıyor, bu korkunç evliliği devam ettirmek için zavallı bir bebeği kullanıyordu. Beni iyileştirecek olan şeyin bir bebek olduğunu düşündüler ve yanıldılar. Gördüğün gibi her şey daha da beter oldu."
O kötü olaylardan sonra Mervan'ın bir de böylesi bir zulme maruz kalması Nazar'ın canını yakıyordu. Ne acı ki Mervan kendisine yapılan bu kötülüğün aynısını bir zamanlar Nazar'a yapmıştı. Onu abisini kullanarak zoraki bir evliliğe mahkum etmiş ve kendisine daha fazla bağlanabilmek için çocuklarını kullanmıştı. Fakat her şeyin mahvolmasına engel olamamıştı. "Sana aşık olduğumda Gülnaz'dan ayrılmak istedim. Öldürüleceğimi söyledi. Hem onun hem de benim ailemden herkesin hayatı tehlikeye girebilirdi. Kardeşlerimiz esir alınıp öldürülebilirdi. Küçük çocuklarımız vardı. Bir tercih yapmak zorundaydık. Senden vazgeçemedim. Unutamadım. Bir başkasını sevdiğini öğrendiğimde delice döndüm. Onunla gitmene dayanamazdım. Her şeyi göze alıp ayrılmak istediğimde Gülnaz içime hiç sinmeyen o fikri öne sürdü. Seni o eve kuma olarak getirme fikrini... Beni tamamen kaybetmektense seninle paylaşmaya razı oldu. Fakat ben kalbimi ikiye bölemedim. Seni çok severken adil bir eş olamadım. O da her geçen gün biraz daha kendini kaybetti."
Nazar acıyla yutkundu. Yaşadıklarının en büyük sorumlularından biri Gülnaz'dı. Mutsuz olacaklarını bile bile nasıl Mervan'ı bu fikre ikna ederdi. Her şeyi planlayıp masummuş gibi nasıl Nazar'a kumpaslar kurardı. Nazar Gülnaz'ı kendi içinde aklayıp affetse de öğrendikleriyle tutuşan kalbine engel olamamıştı. "Keşke her şey başka türlü olabilseydi." Dedi Nazar olamayacağını bile bile. Yanlış atılmış bir ilmek tüm emeği nasıl ziyan ediyorsun Nazar'a biçilen yanlış da tüm ömrünü heba etmişti.
"Bizim de bir geleceğimiz olabilir!"dedi Mervan bir an bile düşünmeden. "Sen benimle gelirsen yeniden başlayabiliriz. Hiçbir şey için geç değil." Nazar titreyen dudaklarını gizlemeden "Yapamam!"diye sayıkladı. "Ailemin bana ihtiyacı var.
"Benim de sana ihtiyacım var Nazar. Sen benim hayata dair son umudumsun." Bir damla yaş genç kadının yanaklarından usulca süzüldü. "Aşkını kazandım ama yine bize kalan ayrılık oluyor. Bu haksızlık!" Nazar gitmek için hazırlandığında Mervan elindeki ilaç şişesini pamuğa bastırdı. Nazar'ı almadan hiçbir yere gitmeyecekti. Belki ilk başlarda kızacak, ondan nefret ettiğini düşünecekti. Zaman her şeyin ilacıydı. Mervan nasıl Nazar'ın ihanetini unuttuysa Nazar da bu aşk için fedakarlık yapmayı öğrenecekti. Genç kadın sırtını döndüğünde birkaç adım ona yaklaşmak istedi. Bunu yapmak onu tanıdığı ilk yıla kıyasla çok daha zordu. Kaderin de kendilerini birlikte görme istediğine inanıyordu. Aksi takdirde Nazar'ı kendi ayağıyla Mervan'a getirmezdi.
Bir silah sesi inşaatın dar koridorlarında yankılandı. Mervan ilk defa gafil avlanmıştı. Nazar silahı ilk farkeden olmuş ve patlamadan saliseler önce Mervan'ın itip üzerine kapanmıştı. Ve bu kapanma ilaç şişesinin silahla ve pamukla birlikte Mervan'ın baş hizasının bir metre ötesine yuvarlanmasına sebep olmuştu.
Nazar şoktan sıyrılıp Mervan'ın üzerinden kalktı ve kaptığı asansör boşluğunda gölgesi görünen adama silahla iki el ateş etti. Mervan belindeki ikinci silaha asılıp bir iz yoklarken Nazar da onu bir nefes kadar yakınında sırt sırta koruyup kolluyordu. Mervan"ın aşağıdaki hareketlenmeleri ve tıkırtıları dinlediği esnada Nazar bir el daha ateş etti. Susturucu takılmayan silah gecenin kör ayazını mahşeri kalabalığa çevirecek kadar güçlü sesler çıkarmıştı. Mervan Nazar'ın elinden silahı alıp onu bileğinden yakaladı ve hiçbir şey söylemeden merdivenlerden aşağıya doğru sürükledi.
Çiviler ayağının altında yuvarlanıp küçük çınlama sesleri çıkarıyordu. Kara şövalye susturucu taktığı silahının namlusunu elinde irice bir delikle sızlanan adamın alnına çevirdi. Eğer Nazar ona engel olmasaydı o an tek düşündüğü sürpriz düşmanını iki kaşının ortasından vurup son işini tamamlamaktı. "Yapma Mervan! Daha fazla kimseyi incitmeni istemiyorum." Mervan kendisine yalvaran gözlerle bakan hasmını bir kenara bırakıp başını eğdi. Nazar'ı çok yanlış bir yere getirdiğinin farkına varmış ve maalesef kirli yüzünü gizlemek için fazlasıyla geç kalmıştı.
Nazar çığlıklarını ancak ağzına kapanan elleriyle boğabilmişti. Gözleri kanlar içindeki cesette duraksadı ve aniden gelen öğürme isteğiyle duvara tutundu. Islak bakışları Mervan'a öldürücü tehlike çanları çalıyordu. Gözleri sevdiği adamın düşen maskesine acılı nameler fısıldadı. "Sen busun değil mi? Bir katil... Ve bu gerçek hiçbir zaman değişmeyecek!" Mervan Nazar'a yaklaşmak istediğinde genç kadın aradaki mesafeyi korudu. Elleri ince bir çift parmaklık gibi karanlık yüze sınırlarını hatırlattı.
"Bunu yapmak zorundaydım. Yeniden başkalarına zarar vermelerine müsaade edemezdim." Nazar kızgın yüz ifadesini yalancı çıkaran nemli gözlerine inat "Gelmeyeceğim!"diye sayıkladı "Artık hayatımda sana yer yok! Değişmeyeceksin. Seni bıraktığım gibisin. Değişen tek şey yüzündeki siyah maskeyi artık hiç çıkarmaman."
"Nazar!"diye bağırdı Mervan. Başladıkları yere dönmek canını acıtıyordu. "Bitti!" Nazar karnını bebeğini kucaklar gibi sarıp sarmaladı ve ardına bile bakmadan Mervan'a sırtını dönüp koşarak uzaklaşmak istedi. Aslanhan buna izin vermeyecek kadar korku doluydu. Ne zaman Nazar kendinden gidecek olsa sıkışan kalbine ve ciğerlerine kadar inen zehre kapılır tüm gücünü takatini kaybederdi.
"Nazar gitme! Hayır!" Korkunun ve öfkenin çırpınıp dövüştüğü yürek onu dinlemeyecek ve ne olursa olsun verdiği karardan dönmeyecekti. "Nazar!" Genç kadın inşaattan çıktığı esnada üzerine yağan mermi yağmuruyla neye uğradığını şaşırmıştı. Koluna saplanan acı inlemesine sebep oldu. Mervan silahını mermilerin geldiği tarafa çevirip birkaç el ateş etti. Aklı ve kalbi Nazar'ın yarasındaydı. Sevdiği kadının daha kaç kez kendisi yüzünden acı çektiğini görecekti?
"Nazar saklan! Sana geleceğim. Lütfen dayan biraz!" Nazar bir cevap vermese de elindeki silahla birkaç el ateş edip kendisini savunmuştu. Mervan'la geçirdiği günler Nazar'a iyi sayılabilecek bir atış ve silah bilgisi kazandırmıştı. Bu gün öğrendiklerini kullanma günüydü.
Mervan yanı başındaki nefesin Battal'a ait olduğunu anladığında derin bir iç çekti. Yine omuz omuzaydılar. "Gitmemiz lazım efendim! Polis gelmek üzere!" Siren sesleri silahların susmasına sebep oldu. Sokağın başında görünen polis aracının kısa farları Battal'ı daha da hareketlendirdi. "Yakalanmak üzereyiz! Gitmemiz gerek!" Mervan kolunu çekiştiren dostuna aldırmadan Nazar'a baktı. Kendisine yaklaşan polis aracıyla aralarında metreler vardı. "Onu almadan hiçbir yere gitmem!" Battal inatçılığını bildiği patronunu durdurmanın imkansız olduğunu iyi biliyordu. Silahın kabzasını Mervan'ın ensesine indirip bayılmasını sağladı. Ardından da yere yığılan arkadaşını omuzlarına alıp gri araçlarına yöneldi. Nazar'a kalan sadece arkalarından hüzünlü gözlerle bakıp kolundaki mermi yarasına bastırmak oldu. Mervan'ı çoktan kaybetmişti. O istese de Nazar'ın hayatında temiz bir yer bulamayacaktı.
"Nazar Hanım iyi misiniz?" Mavi gözler öfkesini yutup kendisine yardım etmek için çabalayan genç Komisere yöneldi. "Küçük bir sıyrık! Önemli bir şey olduğumu sanmıyorum." Nazar başını eğdi. Bu gece yaptıkları akıl alır şeyler değildi. Mervan hayatına girmeden önce eline oyuncak silah bile almaz, bile isteye kimsenin canını acıtmazdı. Farkına bile varmadan ona benzediğini fark ettiğinde yutkundu. Nazar Mervan'ı değiştiremese de Mervan Nazar'ı karanlık dünyasına yaklaştırmayı başarmıştı.
"Sizinle ilgili bir şey değil! Gitmek istiyorum!" Toparlanmaya çalışarak ayağa kalktı ve Niyazi'ye sırtını döndü. İnşaat tenha bir yerdeydi ve diğer yerleşim yerlerine kıyasla biraz daha izbe, kırsal bir duruşu vardı. Eve gitmek için taksi bulması epey güçtü. "Nazar Hanım nereye gidiyorsunuz?" Nazar ardından öfkeli bakışlar atan Niyazi'ye mahcup bir şekilde baktı. Onu istemeden de olsa zor duruma düşürmüştü. Nazar'ın aracını alıp bu kaosun içine düşmesi Niyazi Komiseri üslerine karşı çaresiz bırakmıştı.
"Bu gece yaptıklarınız için bir savunmanız vardır umarım." Nazar bakışlarını kaldırıp "Yok!"dedi. Ses tonu duyarsızlığı, can çekişen vicdanına çelik yelek misali giydirmişti. Birkaç adım ardında bekleyen memura "Yahya!" Diye bağırdığında bir sonraki hamlesi herkes için merak konusuydu. "Nazar Hanım'ı tutukla. Emniyet personelinin aracını izinsiz kullanmak, bir suçluya yardım ve yataklık etmek suçlarından tutuklu." Nazar sızlayan kolunun acısını unutmuş duyduklarının şokunu atlatmaya çalışıyordu.
"Ama Komiserim!"diye itiraz etmek istedi Yahya fakat Niyazi'nin ölümcül ela gözlerine toslayınca bu girişiminden hemencecik vazgeçti. Nazar ruhsuzca bileğindeki kelepçelere baktı. Yahya aracı işaret ettiğinde kimsenin müdahale etmesine izin vermeden Niyazi'nin ciddiliği her halinden belli olan aracının arka koltuğuna yerleşti. Dakikalar sonra emniyetin alt katındaki sağlık kabininde yerlerini almış doktorun müdahale etmesini bekliyorlardı. Nazar'ın sıklaşan nefesiyle birlikte kızgınlık ve üzüntüden titreyen bacaklarını da kontrol altında tutması gerekiyordu.
Emniyetin kapısından girdiklerinde kaygan fayans zemindeki hareketlilik kısa bir süre için de olsa son buldu. Memurlar içeri giren kadını ve kadının hemen yanı başındaki iki adamı gördüğünde kısa süreli bir kalp krizi geçirdi. Elinde kahveyle dolaşan Demet gördüğü manzara karşısında hayretler içinde kalmıştı. "Komiserim bu!" Nazar başını dik tutmakta epey zorlansa da Niyazi yüzündeki kızgın ifadeyi bozmamakta fazlasıyla katıydı. "İşinizin başına dönün!" Bu çıkış Yahya'yı hızlandırmış, Nazar'ın ise irkilmesine sebep olmuştu. Niyazi ile anlık bir bakışmanın ardından Komiserin başının işaret ettiği yere yöneldi. Kahverengi fayansların üzerinde birkaç topuk sesi bırakıp dönüşlü merdivenleri indiler. Demet de elindeki kahveyle peşlerine düşmüş neler olacağını bizzat görmek için peşlerinden gelmişti.
Kır saçlı orta yaşlı doktoru gören genç kadın şaşkınlıkla Niyazi'ye baktı. "Kolunuz enfeksiyon kapabilir. Önce tedavisini yaptıralım."
"Nazar canın çok yanacak. Buna dayanabileceğimizi sanmıyorum." Nazar Naz'ın sözlerini dikkate almayıp önüne döndü. En azında burada bir akıl hastası gibi görünüp daha da aciz duruma düşmek istemiyordu.
Kolunu açıp yarayı pansuman yapmak için bekleyen doktora gösterdi. Sedyenin üzerinde Niyazi ve diğerleriyle göz göze gelmemek için azami gayret sarfediyordu. "Dikiş atmamız gerekiyor." Doktorun sözü Niyazi'nin yüzünde memnuniyetsiz dalgalanmalara sebep oldu. Doktor elinde şırıngayla Nazar'a yaklaştığında genç kadın tedirginle kendini kastı. "İğne olmaz. İlaç almamam gerekiyor. Hamileyim." Doktor "Hımmm!"dedi gergince. "Biraz canınız yanacak. Dayanabilecek misiniz?" Nazar küskün yüz ifadesini değiştirmeye çalışarak başını salladı. Doktor elindeki gereçleriyle koluna birkaç darbe indirdiğinde Nazar tüm çabalarına rağmen yüzünü buruşturmaktan ve acıyla inlemekten kurtulamadı. Dişlerini sıkıyor, kızaran yüzünü gizlemeye çalışıyordu. Derin solukları ve sertleşen yumruğu dakikalarca Niyazi ve Demet'in bakışlarının odağındaydı.
Demet onun acısını daha fazla görmemek için gözlerini kaçırdı. Bakışları Niyazi'nin yüzünde dolaştı. Nazar'ın acısının emarelerini onun gözlerinde görmek şaşırtmıştı. Niyazi'nin alnında biriken terler Demet'in yüzünün düşmesine sebep olmuştu. Abisi gibi gördüğü bu adamı başkasına aşık bir kadını düşünürken görme fikri onu rahatsız ediyordu. Nihayet dikiş işlemi tamamlanmış, Nazar biraz olsun çektiği acıdan kurtulmuştu. Niyazi ona sırtını dönüp Demet'e yöneldi. "Onu sorgu odasına götür. Bu geceki meseleyi öğrenelim. Firari şahısla nasıl bir ilişki içerisinde emniyete bir açıklama yapmalı."
Nazar sessizce kendisine söyleneni yaptı. Demet'in kendisine eşlik etmesine izin verip büyük saksı bitkilerinin olduğu koridoru geride bırakarak bir üst kata çıktı. Karanlık sorgu odasına geçtiğinde kalbinin sıkıştığını hissetti. O gece tek derdi Mervan'ı teslim olmaya ikna etmekti. Ve ne yazık ki bu konuda pek de başarılı olamamıştı. Komiserin aracını çalması hatalıydı. Şimdi kendisini nasıl aklayacak, bir suçlu gibi muamele görmekten nasıl kurtulacaktı?
Loş ampülün altında karşılık duran iki sandalyelerden birine oturdu. Bakışları sorgu odası camına odaklandı. Kendisi göremese de camın ardındaki Komiser Niyazi'nin olan biteni izlediğini çok iyi biliyordu. Bakışlarını kucağına indirip bu sıkıcı anların geçmesini bekledi. Zor bir gece olacaktı.
Niyazi yanı başında kendisini bekleyen Yahya'ya Nazar'ı işaret etti. "Sert olacaksın. Burada işlerin nasıl yürüdüğünü anlamalı. Hayatı için bizden daha fazla endişelenmeli." "Emredersiniz Komiserim." Yahya denildiği şekilde içeri girdi. Kendini tanıtma ihtiyacı hissetmeden direkt konuya girdi. Elindeki kaydı gösterip sert sert baktı. Niyazi'den kaynaklı bir tanışıklıklarının olmasını işine yansıtmamaya çalışıyordu. "Neden onunla buluştun? Bir suçlu olduğunu bilmiyor muydun?"
"Ben sadece onu teslim olmaya ikna etmek istiyordum." Dedi Nazar. Ses tonunun ciddi ve kararlı çıkmasına özen göstermişti.
"Bu senin görevin değil. Onunla kaçma planı mı yapıyorsun?" Nazar telaşla "Hayır!" Dedi. "Ben sadece daha fazla insanı öldürmesini isteme..." "Araç çalmak bir suçtur."
"Ben çalmadım sadece ödünç aldım." Diye düzeltti Nazar. Bu memuru teskin etmeye yetmeyecekti. Yahya ters ters soludu. "Komiserin buna izni yok." "Yanlıştı. Savunmuyorum." "Yanlış değil suçtu. Bunun cezası var. Belli ki başka suçlar da işliyorsun? Kocan suç ortağın mı? Cinayetleri birlikte mi işliyorsunuz?" Nazar iri iri açılan gözlerini ona ters bir şekilde dikti. "Hayır siz neden bahsediyorsunuz?" "Belki de buradan firariye haber uçuruyordunuz?" Nazar ağlamaklı bir şekilde "Ben hiçbir şey yapmadım!" Diye sızlandı. Yahya elindeki fotoğrafları genç kadının önüne fırlatır gibi attı. "Daha önce de buluşmuşsunuz. İşte mobese kameralarından gelen görüntüler." Nazar görsellere gerginlikle baktı. Yüzünün kızarmasına engel olamıyordu. Mervan'dan uzak durmak onun için öyle zordu ki başına gelebilecek hiçbir şeyi düşünemiyordu. Onu özlüyor elinde olmadan kaybetmekten korkuyordu.
"O adamları da birlikte mi öldürdünüz?" Nazar başını hayır anlamında salladı. Cevap veremiyor nefes bile alamıyordu. Sanki sesi suçlamalar karşısında kendisini terk etmişti. Nazar bu adamlar çok kötü bize zarar verecekler. Lütfen bir şeyler yap. Naz'ı görmezden gelip sakinleşmeye çalıştı.
"Cesetleri nereye gömüyorsun? Aslanhan'dan önce de cinayet işler miydin?" Nazar elleriyle kulaklarını kapatıp, "Hayır hayır!" Diye bağırdı. "Kime çalışıyorsun? Hangi suç örgütünün işlerini yürütüyorsun?" Nazar dökülen gözyaşlarına aldırmadan titrek bir sesle cevap verdi. "Hiçbirine! Ben kimseyi tanımam."
Yahya hızını kesmeden "Örgüt evliliği yaptınız değil mi? Aslında amacınız..." "Hayır. Ben evlenmeyi istemedim. Ondan kaçmaya çalıştım." "Kaçmaya çalıştın adamı korumaya çalışıyorsun! Bu yeni planın mı?" "Ben kimseye..." Yahya bağırıp elini sertçe masaya indirdi. Nazar bu hamleyle geri çekilmiş ve titreyen yumruklarını parmaklarını kırar gibi sıkmıştı. "Devleti yıkmaya mı çalışıyorsunuz?"
Nazar daha yüksek bir sesle "Bunu neden yapayım?" Diye soruya soruyla karşılık verdi. Sesi ağlamalıydı. Sinir krizi geçirmesi an meselesiydi. "Burda soruları ben sorarım. Hangi örgüte mensupsun? Amacınız ülkeyi ele geçirmek mi?" Nazar başını salladı. Bu adam nelerden bahsediyordu böyle? Yahya sandalyeyi sertçe devirip "Vatan hainliğinin cezasını biliyor musun sen?"diye odayı kasırgalara boğacak kadar sert bir şekilde bağırdı. Naz kenara sinmiş hüngür hüngür ağlıyor, oyuncak bebeğine sıkı sıkı sarılıp bu onun bitmesini için dua ediyordu. Nazar bir hummanın eşiğinde olduğunu düşünüp fenalaştı. Sesler kulağına bir uğultu gibi geliyordu. Görüntü karıncalanıyor ve zihni pek çok anıyı aynı anda göz perdesine düşürüyordu. Mervan'la yaşadığı tüm gerilim anları zihnine tek tek balyoz gibi indiğinde elleriyle kulaklarını kapatıp deli gibi bağırdı.
Yahya ileri gittiğini düşünüp telaşlanmış birkaç adım geriye gitme ihtiyacı hissetmişti. Telefonun zil sesi Nazar'ın haykırışlarına karışıp tüm dikkatleri dağıttı. Mavi bakışlı kadın iki büklüm oturup kesik kesik solurken Yahya duyması muhtemel sözleri hesap etmeye çalışıyordu. "Komiserim."
"Si... lan ortalığı. Sert ol dedim canavar değil! O kadın hamile!" Komiser böyle çirkin ifadeler kullanmayı sevmese de öfke beynine baskı yaptığında dilinden zehir akmasına engel olamıyordu. Yahya fazla kaçtığı heybetinin farkına varıp telaşla Nazar'a yaklaştı. "Dokunma bana!" Genç kadın mavi gözlerini iri iri açmış, sırılsıklam olan yüzünü toparlayarak Yahya'ya bakmadan toparlanmaya çalışıyordu. Kollarını birbirine sarıp titremelerini zapt etmeye uğraştı. Ortam soğuk olmasa da kalbi üşüyordu. Ruhu buz tutmuş, zihni kırçlarla kaplı buzdan bir tacı beynini ezerek başına geçirmişti.
Demet içeri girip Yahya'ya öldürecekmiş gibi baktı. Bu bakış genç adamı dudaklarını kemirmeye itmişti. Sene sonuna kadar izin kullanmayacak ve Komiserin tüm çaylarını koyuluğunu tutturuncaya kadar bizzat kendi elleriyle getirecekti. O "İyi halt ettim!"diye söylenirken Demet çoktan Nazar'ı alıp Niyazi'nin talimatı üzerine nezarete götürmek için hareketlenmişti. Neyse ki yanlarına birkaç tuzlu bisküvi ve çay almayı ihmal etmemiş, Nazar'ın düşen tansiyonunu normale çevirmeyi akıl etmişti.
Nazar karanlık bir ortama geçerken önünü görmekte epey zorlandı. Birkaç dakikaya gözleri karanlığa alışacaktı fakat yüreği bu dipsiz kuyuya bir ömür geçse alışamayacaktı. Rahatsız edici tahta tabureye oturdu. Elleri karnındaki küçük sertliğe eriştiğinde o kalp atışlarının varlığından duyduğu gücü hissetti. Açılan demir kapıların sesi Nazar'ın dikkatini girişe yöneltti. Adımlar parmaklıkların birkaç santim gerisinde durunca gözlerin, sımsıkı yumdu. Olan biteni izlemesi fena halde canını sıkıyordu.
"İyi görünmüyorsun?" Nazar Niyazi'ye cevap verme ihtiyacı hissetmedi. Niyazi bu küskünlüğün dilini prangalamasına izin vermedi. "Ne değişti Nazar? Onun kötü biri olduğunu, dokunduğunda seni de ateşe vereceğini biliyordun! Hayatın üzerine kumar oynamaman gerektiğinin farkındaydın! Hem kendini hem de çocuğunu nasıl tehlikeye atarsın?" Nazar başını eğdi. Her şeyin farkındaydı fakat kalbinin delice isteklerine engel olamıyordu. Severken doğru olanı yapmak çok daha zordu. Nefret eden yürek teslim olmasa da aşk çoğu insanı afallatıp inandıklarından saptırabiliyordu. Düşmanı olarak gördüğü Mervan'ı kodese tıktırmak eski Nazar için kolay, aşık Nazar için öldürücüydü.
"Neler hissettiğini biliyorum. Kafan karışık! Hastalığının farkındayım. Ama gücünü toplamak zorundasın! Onunla birlikte olduğun sürece asla güvende olamayacaksın."
"Onu kaybetme ihtimaline dayanamıyorum. Ben..." Bakışları Niyazi'nin hassas yüzünde dokunaklı dokunaklı dolaştı. "Onu seviyorum. Birbirimize aşığız. Her şey başka türlü olsun istedim. Bambaşka bir yerde yeniden tanışmak, mutlu olmak istedim. Birbirimizi iyileştireceğimize inandım. Değişmiyor... Karanlığını geride bırakmak için hiçbir şey yapmıyor. Onu böyle görmeye dayanamıyorum." Niyazi parmaklıkların önüne gelip duygularını alt üst eden kadının nemli gözlerine baktı."Hissettiklerinin aşk olduğuna inanmıyorum. Ona olan hislerin alter kişiliğinin bir ürünü. Toparlanmak zorundasın. Başının belaya sokacaksın." Nazar onun demir parmaklıkların gölgesinin düştüğü yüzüne gerçeklerini haykırmak istedi. Bunu yapacak gücü kalmış mıydı?
"Ona aşık olan sadece Naz değil Komiser. Mervan'a Naz'dan daha çok yenilen varsa o da benim. Ve korkarım kalbim onu unutmayı bin ömür geçse de başaramayacak." Komiser indirdiği bakışlarıyla suskunluğa sığınmak istedi. "O günlüğü okurken bir gün Mervan'ı seveceğinize inanmamıştım." Nazar histerik bir şekilde gülümsedi. Başını parmaklıklara dayayıp ruhunu kabullendiği gerçeklerin gölgesinde dinlendirdi.
"Onun geçtiği yollarda güller bile ölüm kokuyordu. Ve ben ölümün kokusunda bile onun aşkını bulmuştum. Çok söyledim kalbime çok kızdım. Kapandığım her secdede onu dilememek için ne çok dilimi ısırdım bilemezsiniz. Dilim sustu fakat yüreğimi susturamadım." Nazar göz göze gelemediği bu loş odada bakışlarını zemine kilitlemiş öylece donuk donuk bakıyordu. "Onu görmediğimde gökyüzü kapkaranlık oluyor. Yer ayağımın altından kayıyor. Tutunamıyorum hiçbir dalı. Güzel kokular en nadide çiçekleri bile terk ediyor. Ay utanıp saklanıyor geceye. Tüm gülüşlerim yalan, ziyan yüklü oluyor."
Niyazi arkasını dönüp nezaretin baskı dolu ortamını geride bırakmak istedi. "Anladım!"dedi yutkunarak. Daha fazlasını dinlemek istemiyordu. Yanlış bir yola girip bir daha hata yapmayacak kendisi için en doğru olan kararı vermekten çekinmeyecekti. Ardında bıraktığı yaralı kadına dönüp bakmaksızın, "Yarın sabah gidebilirsiniz." Dedi ve omuzlarındaki tonlarca yükle işinin başına döndü.
|
0% |