@syildiz_koc
|
Şarkı: Ölümle Yaşam arasında Günler su gibi akıp gitmeye başladı. Bu soğuk evde amaçsız bir şekilde dolaşıyor ve çok sıkılıyordum. Ne Raziye Hanım ne de Gülnaz benimle zerre kadar konuşmaz; her fırsatta sözleriyle beni yıpratmaya çalışırdı. Doğrusu ben de onlarla konuşmayı ve yüz yüze gelmeyi hiç istemiyordum. Zihniyetlerimiz o kadar farklıydı ki, en normal konularda bile karşı karşıya gelmemiz kaçınılmazdı. Gülnaz hamileydi ve bu yüzden bebeği evde ilgi odağı olmasına sebep oluyordu. O her ne kadar beni kıskandırmaya çalışsa da bu tavırlarını umursamıyor, bebek doğduktan sonra beni rahat bırakır düşüncesiyle doğumu dört gözle bekliyordum. Kadir Bey, çok sert bir adamdı ve her hâlinden Mervan üzerinde ciddi bir otorite kurduğu anlaşılıyordu. Mervan, babasının yanında kızı Dicle'ye en ufak bir alaka göstermez, bize karşı da oldukça soğuk ve mesafeli dururdu. Alçak dağları ben yarattım edasıyla yürürdü hep. Başının bir kez bile eğildiğini görmemiştim. Dalgalı saçları hep bakımlıydı ve sakalları ağır duruşunu tamamlayan en önemli detaylardan biriydi. Mağrur tavırlarını yanımdayken bile bırakmaz; emirlerine karşı geldiğimde simsiyah gözleri öfkeyle gözlerime mıhlanır, adeta beni nefessiz koyardı. Ondan çekiniyordum ve çoğu zaman korkuyordum; ama bunu Mervan'a asla hissettirmezdim. Onu deli edercesine kışkırttığımda bile bana asla vurmamıştı. Çoğu zaman duvarları yumruklamayı, bir şeyleri kaldırıp yere savurarak öfkesini boşaltmayı tercih ederdi. Öyle çok istiyordum ki bana vurmasını! Deli gibi... İşte o zaman gözümdeki canavar imajı pekişecek; içimdeki tükenmek bilmeyen nefret, bu alçak hareketiyle daha da perçinlenecekti. Yapmadı... Yapamadı... Dışarıdan gözümde adeta bir yaratığa benziyordu. Onun herkesten sakladığı farklı yönlerini sadece yalnızken anlayabiliyordum. Bazen duygusallaşıyordu, hatta onun küçük bir çocuk gibi kırgın kırgın baktığına bile şahit oluyordum; ama onu ve duygularını zerre kadar önemsemiyordum. Bir gün akşam olup el ayak çekilmeye yüz tutunca hissettirmeden Mervan'ın odasına gittim. Kapı açıktı ve bu hiç alışıldık bir durum değildi. Usulca içeri süzüldüm. Merakım burayı keşfetmek konusunda oldukça ısrarcıydı. Odayı dikkatle incelemeye koyuldum. Koyu renk koltuklar ve masa nizamla yerini almıştı. Parkeler oldukça temiz görünüyordu. Duvarları incelemeye başladım. Oda zevkli ve tanınmış tablolarla döşenmişti. Onun sanatla bu kadar ilgili olacağını hiç düşünmezdim. Masanın üzerinde gösterişli bir isimlik bulunuyordu. Çekmecelerini karıştırmaya başladım. Bunu ortalığı dağıtmadan sessizce yapmaya gayret ediyordum; fakat ellerim titredikçe tıkırtılar kaçınılmaz oluyordu. Duvara monte edilmiş kitaplık dikkatimi çekmişti. Oraya merakla yöneldim ve okuduğu kitapları incelemeye koyuldum. Beklentilerimin aksine oldukça entelektüel tarzda kitaplar bulmuştum. Türk Tarihi ve Coğrafyasına dair kitaplar oldukça geniş yer tutuyordu. Dünya klasikleri ve felsefî kitaplar ise ayrı bir rafta özenle kalınlık incelik uyumuna dikkat ederek yerleştirilmişti. Shakespehare' e ait önemli eserler daha ilk bakışta fark ediliyordu. Önemli şahsiyetlerin biyografileri bilgiye verdiği önemi ortaya koyar nitelikteydi. Kitaplığı bir kenara bırakıp, duvardaki çerçeveye merakla göz gezdirmeye başladım. Demek doğruydu! Mervan gerçekten de bir tıp diplomasına sahipti. Doktor... Belinde silah olmadan sofrada bile oturmayan biri nasıl böyle kutsal bir mesleği tercih edip okuyabilirdi aklım almıyordu. Sonra kendi kendime güldüm. Nazi Almanya'sı, görevini kötüye kullanan kasap doktorlarla; ölüm makineleri icat eden mühendislerle doluydu. Ne yazık ki vicdan kitaplardan öğrenilmiyordu. Elimi çabuk tutmalıydım. İşten gelmek üzereydi ve beni burada yakalaması en son istediğim şeylerden biriydi. Dolabın arkasına saklanmış bir resim dosyasını fark ettim. Onu zarar vermeksizin açıp incelemeye koyuldum. Resimlerin altında imzası vardı. Bir bayan bakışıyla yorumlamak gerekirse oldukça başarılı ve ilgi çekici resimler olduğunu itiraf etmeliydim. "Bunlar harika!" diye sayıklamaktan kendimi alamadım. Müthiştiler! Beyaz bir güvercin demirlere tünediği bir esnada anlık olarak yakalanıp karakalem çalışması olarak resmedilmişti. Resimlerin içinde pek çok insan ve hayvan figürünü görmek mümkündü. Özellikle de renkli doğa resimleri insanı alıp uçsuz bucaksız iklimlere, farklı dünyalara götürüyordu. Böyle bir sanatsal kimliği olacağını hiç ummazdım doğrusu! Oyalanmamak için resimleri şöyle bir inceleyip yeniden çantaya özenle yerleştirdim. Tam çıkmak üzereyken küçük bir oda dikkatimi çekti. Kitliydi. O zayıf kilidi birkaç itelemeyle kolayca açmakta gecikmedim. Duvara dayanmış bir tuval dikkatimi çekti. Üzeri beyaz bir örtüyle kapatılmıştı ve bu şekilde resim kamufle edilmeye çalışılmıştı. Yavaş yavaş yaklaşıp örtüyü kaldırdım. Gördüğüm resim karşısında adeta şok olmuştum. Bu bordo elbise, sarı saçlar, mavi gözler, o kalp şeklindeki güllü kolye... Bu bendim! Beni resmetmişti. Hem de öyle güzel fırça darbeleriyle işlemişti ki, kendi kendime gıpta etmekten kurtulamamıştım. Oda karanlıktı. Sadece tuvalin arkasındaki özel, loş bir aydınlatma resmi biraz olsun ortaya koyabiliyordu. Düğmeye basınca tüm oda bir anda aydınlandı. Kendimi daha büyük bir hengamenin ortasında bulmuştum. Okul formalı fotoğraflarımı tuhaf gözlerle süzmekten kurtulamadım. Özellikle ablamın düğününde ve kınasında gizlice çekilmiş pek çok fotoğrafım duvarlarda ve çerçevelerde genişçe yer tutuyordu. Gördüklerim karşısında artık hayretimi gizleyemiyor, adeta hırstan tir tir titriyordum. Demek beni o ilk karşılaşmamızdan bu yana takıntı hâline getirmiş, gizliden gizliye hep takip etmişti. Bir elin omuzlarıma dokunduğunu hissettim. İstem dışı geri çekildim. Hayretle, "Mervan!" diye sayıkladım. Beni iş üstündeyken gafil avlamıştı. Yüzünden öfkeli olmadığı anlaşılıyordu. Bu davranışım karşısında gerçekten utanmıştım. Hiçbir şey demeden aceleyle odadan çıkmaya çalıştım. Önüme geçip engel oldu. "Benim gizli dünyama hoş geldin!" diye fısıldadığında yutkunmaktan kurtulamadım. Dik durup keskin keskin bakarak, yaptığım bu saçma davranışı gölgelemeye çalıştım. "Tüm bunlar da neyin nesi?" Yüzünde heyecanın zerresi bile yoktu. "Sensizken seni yaşayışımdan mı bahsediyorsun?" Sitemle, "Hayır! Bana olan takıntılı hareketlerinden bahsediyorum!" dedim. "Bu takıntı değil; sevdanın ta kendisi!" Kızgındım. Söyleyeceği hiçbir şey ona olan öfkemi azaltmayacaktı. "Hastasın sen? İznim olmadan bu fotoğrafları nasıl çekersin?" Efkârlı efkârlı solumaya başladı. "Sensizliğe bunlar da olmasa nasıl dayanırdım?" İnkâr eder gibi başımı salladım. "Bu aşk değil; sadece bir hırs!" Dudakları çocuksu bir kırgınlığı küstahça üzerine geçirdi. "Beni tanımıyorsun!" Üzerime doğru yürümeye başladı. Gözlerini gözlerime dikmiş, beni bakışlarıyla boğuyordu. Duvara yaslanmıştım, adeta kitlenmişçesine ruhsuz ruhsuz ona bakıyordum. Elleriyle ellerimi kavrayıp, parmaklarımızı birbirine geçirdi. Alnını alnıma dayayıp sıcaklığını hissetmemi sağladı. Gözlerini kapattı, o kadar yakındık ki nerdeyse burunlarımız birbirine değiyordu. Nefes alamıyordum! Bu gaddar adamın şeytanî karizmasına teslim olmaya hiç niyetim yoktu. Onu ittim. Mervan'ı asla kocam olarak kabul etmeyecektim. Savaşmaya kararlıydım; istese de istemese de er ya da geç asi tavırlarımdan sıkılacak ve beni bırakmaya razı olacaktı. Buna mecburdu! Onu itip, koşarak hızla odadan uzaklaştım. Bana ayrılan odaya geçip, kapıyı hemen arkamdan kilitledim. Kendimi saatlerce koşmuşçasına yorgun hissediyordum. Yavaş yavaş diz çöküp biraz önce gördüklerimi unutmaya çalıştım. Kapı kolu hızlı bir şekilde hareket ediyordu; belli ki beni bana bırakmamaya kararlıydı. Bir süre uğraştı; fakat açmayacağımı anlayınca gerisin geriye döndü. Ayak seslerinin uzaklaştığını anlamıştım. Yatağıma geçip yemek saatine kadar battaniyenin yumuşak dokusuna sarılarak biraz olsun sakinleşmek istiyordum. Onun yanında olmaya dayanamıyordum. Varlığıyla cehennemleri yanıma çağırıyor gibiydi. Ne zaman bitecekti bu acılar? Yıldız atmayı ve yorum yapmayı unutmayınız. ☺️🔥 |
0% |