@syildiz_koc
|
Medya: Saçlarıma Yıldız takana değil (Tuğçe Kandemir) Hepimiz kendi masallarımızın kurbanıyız. Ahmet Hamdi TANPINAR
Hamileliğimin ilk zamanlarında çok sıkıntı yaşıyordum. Bitmek bilmeyen mide bulantıları ve baş dönmeleri neredeyse kâbusum hâline gelmişti. O sıralarda evdeki sükûnet yeniden bozuldu. Hamilelik haberini alan Gülnaz, kinini gizlemeye bile gerek duymaksızın odasında öfke nöbetleri geçiriyordu. Raziye Hanım ise bu hamilelikten hiç de hoşlanmışa benzemiyordu. Mervan'ın bir oğlunun olması ihtimali onu oldukça rahatsız ediyor olmalıydı. Bana şefkat göstermesini hiç ama hiç beklemiyordum; fakat en azından yarım ağız da olsa tebrik edebilirdi. Herkes kendi havasında bir telden çalarken Mervan'ın mutluluktan ayakları yere basmıyordu. Ben ise tüm soğukluğumu ve korkularımı bir ayna gibi yansıtıyordum. O ise içinde açan bahar çiçekleriyle yeniden doğuyordu sanki. Küskündüm... Ne yapsa konuşmayacaktım onunla! Beni kandırmıştı! Yaptığı bu davranış ihanetin ta kendisiydi. Onu asla affedemezdim. Asık yüzüme ve gergin tavırlarıma rağmen benimle titizlikle ilgileniyordu. Yediğim her şey, yaptığım yürüyüş, giydiğim kıyafetin kalın ya da ince olması... Her şey onun izni ve tercihleriyle şekilleniyordu. Her gün içtiğim acı kahveyi de yasaklamış; onun yerine koca bir bardak süt içmeme karar vermişti. Odamdaki küçük dolabı en pahalı ve faydalı kuru yemişlerle, çeşit çeşit meyvelerle doldurdu. Makbule Hanım ve kızı Dilan'ı, beni gece gündüz kontrol etmeleri konusunda sıkıştırıyor; muhtemel bir kazanın bedelini tüm ev halkına ödeteceğinin korkulu sinyallerini veriyordu. Tüm bu ilgi ve alakadan sıkılmış; içinde bulunduğum tuhaf duruma uyum sağlamaya çalışıyordum. Biz yeni bir heyecanın ritmini tutarken bir kişi her an aklımın bir köşesinde yer edinmişti. Dicle... Ne kadar da tuhaf davranıyordu bu günlerde. Oldukça mutsuz ve sıkılgan tavırları, Makbule Hanım'ın da benim de gözümden kaçmamıştı. Beni seviyordu... Bebeğimin varlığından da mutlu olacağını düşünmüştüm. Ama gidişat hiç de öyle değildi. Yoksa Gülnaz'ın ölen bebeğinden hâlâ kendini sorumlu tutuyor olabilir miydi? Onunla konuşmaya çalıştım; ama ne yazık ki küskün tavırları ona yaklaşmama engel oluyordu. Onun bu kırgın hâli Mervan'ın da gözünden kaçmamıştı. Türlü oyuncaklarla, hediyelerle gönlünü almaya çalışmıştı; fakat ne yazık ki hiçbir çabası Dicle'nin yüreğindeki kördüğümü çözmeye yetmemişti. Bir gün terasta oturmuş; suskun bir şekilde salıncakta sallanan Dicle'yi izliyordum. Salıncakta sallanmayı çok severdi; fakat bugün tüm hevesi bertaraf olmuş bir şekilde donuk donuk çimlere bakıyordu. Mervan, onu görünce ürkütmeksizin yanına oturdu. O kadar mutsuz ve düşünceliydi ki babasının geldiğini fark etmemişti bile. Merakla onları gözlüyor; fakat aramızdaki mesafeden ne konuştuklarını anlayamıyordum. Birkaç dakika sonra Dicle ağlayarak babasına sarıldı. Bir tuhaflık olduğunu sezmiştim. İçimden bir ses ortalığın karışacağını, evde felaket çanlarının çaldığını söylüyordu. Mervan, Dicle'yi bir kenara bırakıp, "Gülnaaaaz!" diye evi kasık kavuran bir feryat bıraktı. Neler olduğunu anlamıştım. Terastan ayrılıp hızla merdivenleri inmeye başladım. Ben merdivenleri hırsla inerken, Gülnaz çoktan bahçeye Mervan'ın yanına ulaşmıştı. Onu hiç böyle görmemiştim. Öfkeden deliye dönmüştü. Gözlerinden ateş fışkırıyordu sanki. Dudaklarının nasıl titrediğini, dişlerini delicesine sıktığını uzaktan bile fark edebiliyordum. Ürkek adımlarla kendisine yaklaşan Gülnaz'a sert bir tokat patlattı. Genç kadın tokadın şiddetinden yere savrulmuş; hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı. Onu öyle görünce "Hayır yapma!" diye haykırdım. Mervan, öfkesinin esiri olmuş; beni duymuyordu bile. Onlara doğru koşmaya başladım. Gülnaz'ı yerden kaldırıp bir tokat daha indirdi acımasızca. "Yapmaaa!" diye bağırdım beni dinlemeyeceğini bile bile. Atılıp onu yerden kaldırmak ve Mervan'ın hınç dolu darbelerinden korumak istedim. Raziye Hanım, kin dolu gözlerini üzerime dikerek, "Karışma sen!" diye kızdı. Makbule Hanım ve Dilan, beni kolumdan tutup uzaklaştırmaya çalışıyordu. Onlara direniyor, gitmemek için adeta çırpınıyordum. Nasıl susabilirdim. Bir kadın... Bir anne, tüm bu insanların içinde zalimce paralanıyor, kadınlık onuru bir paçavra gibi ayaklar altına alınıyordu. Gülnaz'ı yerden kaldırıp sarsmaya başladı. "Lanet olsun! Nasıl kıydın ha? Nasıl kıydın?" Sözlerinden her şeyi öğrendiğini anlamıştım. "Doğmamış evladını kendi kızının eliyle öldürmekten utanmadın mı? Ne biçim bir kadınsın sen?" Gülnaz, gözyaşları içinde, "Mervan!" diye inledi. Ona karşılık ne yazık ki gecikmeyecekti. Kasırgaları koparır gibi bir haykırış tüm malikânede yankılandı. "Sus! Hâlâ nasıl konuşabiliyorsun? Evladını öldürdün! Nasıl bir annesin sen? Köpekler bile senden daha iyi analık yapıyor! Yazıklar olsun! Senin gibi birini yatağıma aldığım için bana da yazıklar olsun!" Mervan, nefret kusarken, Gülnaz'ın elinden ağlamaktan başka hiçbir şey gelmiyordu. O, "Hayır!" diye haykırırken gözyaşlarımın dökülmesine engel olamadım. Gözlerimin önüne annemin o zavallı, yaralı hali gelmişti. Gülnaz hıçkırıklar içinde çırpınarak çatallanan sesine aldırmadan yalvarmaya başladı. "Ne olur dinle! Böyle olmasını istemedim. Seni çok sevdim. Tek istediğim sana bir erkek evlat vermekti. Beni seveceğini düşündüm. O zaman her şey daha iyi olacaktı." Tüm bu sözleri hayretle dinliyordum. Bu nasıl bir mantık, nasıl bir akıldı? Kendine yaptığı kötülüğü görmüyor muydu bu kadın? Ona öyle acıyordum ki! Konuşmaları, bakışları, titreyen el-kol hareketleriyle adeta delirmiş gibiydi. Etrafa dalgın bakışlar atıyor; kendisine kin ve nefret kusan adamdan, böyle bir zamanda bile aşk dileniyordu. Mervan, elini hırsla havaya kaldırdığında tiz, masum bir ses etrafta yankılandı. "Vurma anneme!" Mervan, yorgun, kasvetli bakışlarını Dicle'de gezdirdi. Ondan böyle bir hareket beklemediğine emindim. Öfkeden kıpkırmızı olan yüzü şaşkınlık içinde kıvrandı. Dicle, oyuncak bebeğine sarılmış hıçkıra hıçkıra ağlarken gözlerimin önüne kendi çocukluğum geldi. Mazinin tülleri eteklerimde uçuştu sanki. Kendimi tüm o korkunç hengameden soyutlayıp, acının en koyusuna, günahın ıstıraplı serzenişlerine bıraktım. "Yapma baba! Yapma! Yapma ne olur? Vurma anneme! Bıraaaaaak!" Kendi haykırışlarım kulaklarımı sağır etmişti sanki. Kulaklarımı ellerimle kapatıp gözyaşları içinde diz çöktüm. Mervan, içinde bulunduğum bu hummanın farkında bile değildi. Yerde çaresizlikler içinde debelenen Gülnaz'ın yüzünü sert bir şekilde nefretle avuçladı. Ona nasıl kinle baktığını görebiliyordum. "Senden nefret ediyorum! Karım değilsin artık! Her şey bitti. Eşyalarını da alıp defolup gideceksin bu evden! Seni istemiyorum!" Onu itip kendinden uzaklaştırdı. Bedenine yakın olmasına tahammül edemiyor olmalıydı. Gülnaz, "Hayıııır!" diye acılar içinde haykırdı. Yüzü utançtan ve darbelerden kıpkırmızı olmuştu. Mervan'ın bacaklarına yapışmış, kendisini bırakmaması için yalvarıyor; ellerini, paçalarını öpüp af diliyordu. Mervan, "Lanet olsun seninle evlendiğim güne!" diyerek bir kez daha onu itti. Yaptıkları midemi bulandırıyordu. Bu nasıl bir gaddarlıktı böyle? Ne yaptığını sanıyordu bu adam? Gözlerimin önünde adeta bir canavara dönüştü ve ben onun bu korkunç hâllerini gözyaşları içinde hayretle izlemekten başka bir şey yapamıyordum. Arkasını dönüp gitmek için yeltendi. Vazgeçmişti. Tekrar Gülnaz'a dönüp, derin bir nefes aldı. Tıpkı bir cellat gibi yüzü hışımla sertleşmiş, en ufak bir merhamet kırıntısına rastlanmayan gözleri gazap ateşinden kıpkırmızı kesilmişti sanki. Birkaç saat önce bana rağmen koynumda bebekler gibi huzurla uyuyan bu adamın böyle bir Nemrut'a dönüşeceğini nerden bilebilirdim? Gülnaz'ı kin dolu bakışlarıyla öldürerek yeniden ayağa kaldırdı. Şimdi biraz önceki delirmişliğinden eser yoktu. Kararını vermiş olmanın sükûneti tüm yüz hatlarına yayılmıştı. "Artık karım değilsin! Boş ol! Boş ol! Boş..." Sözleri Raziye Hanım'ın, "Yeter!" haykırışıyla bölündü. Tüm dikkati Gülnaz'dan ona çevrilmişti. Öfkeden berduşlaşmış gözlerini iğrenerek, Raziye Hanım'a dikti. "Buna susmamı mı bekliyorsun?" Ne kadar acı çektiğini anlayabiliyordum. Evladını kaybetmişti; üstelik bu canavarlık bir başka evladı kurban edilerek yapılmıştı. Sakin olmak zorundaydı. Şiddet hiçbir zaman çözüm olamazdı. Raziye Hanım, istifini bozmadan, Gülnaz'ın perişanlıkla bezenmiş hıçkırıkları arasında yavaş ve kararlı bir şekilde konuşmaya başladı. "Bu eve gelinlikle giren gelin, kefenle çıkar! Boşamak yok!" Yine eski beylik laflarına başlamıştı işte. Mervan, "Delirmişsiniz siz!" diye kükredi. Raziye Hanım, sakin ve kendinden emin tavrını bozmadan, "Bu ailenin kuralları var Mervan! Başına buyruk davranamazsın!" dedi. Mervan, Gülnaz'ı unutmuş ve debdebeli öfkesini hırsla Raziye Hanım'a yöneltmişti. Elleriyle kendi göğsüne sert bir yumruk indirdi. "Bey olan benim, ben! Ne istersem onu yaparım!" Bağrışları tüm evde yankılanıyor, çevresindeki herkesi delicesine korkutuyordu. Onların bu hesaplaşması Gülnaz'ın işine gelmişti. Makbule Hanım ve kızı onu kaldırıp tepki çekmeden içeri götürdüler. Raziye Hanım, Mervan'ı otoritesi altına almaya oldukça kararlıydı. Sakinliğini koruyarak Mervan'ın üzerine yürüdü. "Bey olarak kalmak istiyorsan sabırlı ol! Her şeyin bir sırası var!" Bu tehditkâr sözler, Mervan'ın Raziye Hanım'a olan öfkesini daha da arttırmıştı. Bense beynimin içinde yankılanan bu sözlere ve gözümün önüne gelen o korkunç manzaralara daha fazla dayanamıyordum. Kasıklarımda derin bir sızı hissettim. "Ahhh!" Bu inleyiş istem dışı tüm dikkatleri üzerime çevirmişti. Kasılmalar git gide artıyor ve beni dayanılmaz bir acıyla kıvrandırıyordu. Mervan, endişeyle yanıma geldi. Artık öfkeli yüzüne çaresiz bir endişe hâkim olmuştu. "Nazar!" Sayıklayışları duymuyordum. Acılar içinde kıvranırken bile gözlerindeki o korkuyu net bir şekilde görebildim. Teni hummalı bir endişenin kıskacında çırpınıyordu sanki. Bir kayıp daha yaşamak istemiyordu belli ki. Gidişimizi hayal meyal hatırlıyorum. Gözlerimi açtığımda kendimi yumuşak bir yatakta buldum. Başucumda sabırla uyanmamı bekliyor; gözlerini üzerimden bir an olsun ayırmıyordu. "Neredeyiz!" Sesim oldukça güçsüz çıkmıştı. "Hastanedeyiz!" Elimi endişeyle karnıma götürdüm. "Bebeğim... O... O iyi mi?" Benim bu hassas hâlimden ve bebeğimize olan ilgimden hoşlanmıştı. Onu benimsiyor olmamdan içten içe ne büyük bir mutluluk duyduğunu parıldayan gözlerinden ve içli gülümseyişinden anlayabiliyordum. Biraz önceki canavarsı yüz hatları gitmiş, bakışları yeniden sahildeki ılık meltemler gibi şefkatle bana yönelmişti. Karnımın üzerindeki beyaz ellerime hassas bir şekilde dokundu. "Merak etme! Her şey yoluna girecek!" Bebeğimiz... Bu kelime ne kadar da tuhaf geliyordu kulağıma. Bana bakmasına bile tahammül edemediğim bu adamdan bir parçayı içimde taşıyordum. Ondan pek çok özelliği alacağından hiç şüphem yoktu. Beni en çok korkutan şey de buydu ne yazık ki. Hayatıma karışıp, içime işleyecek yeni bir Mervan... Ne büyük bir imtihandı benim için. Anneliği kıvırıp kıvıramayacağımdan bile şüphedeyken bu bebeğe nasıl tutunacaktım? Mervan'dan nefret ederken ondan bana kalan bu küçük varlığı sevebilecek miydim? Doktorun gelişi beni bu düşüncelerimden kısa bir süreliğine de olsa soyutlamıştı. Daha rahat konuşabilmek için doğrulmaya çalıştım. Bu hareketimi fark eden doktor, "Rahatsız olmayın!" dedi nazik bir tavırla. "Bebek iyi mi?" Mervan'ın bu aceleci hâli gözümden kaçmamıştı. Doktor gülümseyerek yanımıza yaklaştı. "İkisi de gayet iyi! Ama daha dikkatli olmalısınız! Bebeklerinizin sağlığı için üzüntülerden ve ağır işlerden uzak durun." "Bebekler mi?" Duyduğum sözcük beynimde şimşekler çaktırmıştı. Durum Mervan için de bundan farklı değildi. Bu beklenmedik sözler karşısındaki şaşkınlığını ifade edecek söz bulamıyordu. Demek ikiz çocuklarımız olacaktı. Gözleri neşeden ışıl ışıl parlıyordu. Ne kadar mutlu ve heyecanlı olduğunu tahmin edebiliyordum. Elimi tuttu. "Duydun mu sevgilim? Biz bir tane bekliyorduk; evimize bir değil iki bebek birden geliyor!" Beni yakınlığıyla içinde bulunduğum şoktan kurtarmaya çalışıyordu. Duyduklarım karşısında hayretimi gizleyemiyordum. Söyleyecek tek bir sözüm dahi yoktu. Doktor, bu tuhaflığımı görmezden gelmeye çalışarak, "Onları görmek ve kalp atışlarını dinlemek ister misiniz?" diye sordu. Mervan, bana bakıp gülümsedi. "Neden olmasın!" Kalbim durma noktasına gelmişti. Ellerimin terlediğini hissettim. Doktor, karnıma akışkan bir sıvı sürüp, cihazı yavaşça üzerinde gezdirdi. Ekrana baktığımızda o iki küçük bedeni net bir şekilde görebiliyorduk. Dolu dolu olan gözlerimle, "Ne kadar da küçük!" diye sayıkladım. İçimde binlerce şimşek çakıyordu sanki. Benim bebeğim! Rahmimde hayata tutunmaya çalışan iki küçük can... Ne kadar da farklı bir duyguydu anne olmak. Onları dünyaya getirmeyi hiç istememiştim; ama buradaydılar işte. Canları canıma yapışmış, doğacakları o özel günü bekliyorlardı. Nasıl yapacaktım? O hengamede yavrularımı nasıl büyütecektim şimdi? Kaçamazdım! Gidemezdim! Bırakmazlardı bizi birbirimize. Söker alırlardı hiç acımadan. Şimdi tüm odada iki küçük meleğimin kalp atışları yankılanır olmuştu. Gözümü ekrandan çevirip Mervan'a yöneldim. Yüreği bu özel sevgiye öyle kapılmıştı ki, kendisine bakan korkulu gözlerimi fark etmiyordu bile. Korkuyordum ondan! Bir gün bana ve çocuklarıma biraz önceki zalim hâlleriyle yaklaşır diye ölesiye korkuyordum. Gülnaz'ı ölmekten beter etmişti. Ya bir gün o kanlı elleri hançer olup göğsüme inerse diye düşünmekten uykularım kaçıyordu. Zalimdi işte... Onun da öfkelendiğinde babamdan hiçbir farkı kalmıyordu. İçindeki o gizli kalmış merhameti ummak sadece bir aptallık olabilirdi. Elimi tuttu. Şimdi kulakları cihazı kollarken gözleri gözlerimle buluşmuştu. Bebeğinin güzel anlarını paylaşan o mutlu çiftler gibi olamıyorduk. Ben onun kuklası, o benim celladımken bundan fazlası asla olamazdı. O güzel sesleri duyduğum ilk anda içimde beliren şefkatin sıcaklığı ayaza tutulmuş ruhumu güneş gibi ısıttı. Artık anne olmayı istiyordum. Buna hem bedensel hem de psikolojik olarak hazırlanmak için ne gerekiyorsa yapacaktım. Esas sorunum Mervan'a duyduğum o güvensizlikten kaynaklanıyordu. Çocuklarımı babalarının zulmünden nasıl koruyacaktım? Buna gücüm yeter miydi? Anne olmak ne kadar da güzel bir duyguydu böyle. Artık hapları değiştirdiği için Mervan'a kızamıyordum bile. Evlat sevgisi, beni öylesine farklı ve özel bir iklime bırakmıştı ki mutluluktan içimdeki asilik ve serzeniş bile gölgede kalmaya mahkûm olmuştu adeta. Acaba kime benzeyeceklerdi? Peki ya cinsiyetleri? Kız olması hâlinde Raziye Hanım'ın çirkin sözlerine muhatap olur muydum acaba? Peki ya Mervan? Kız olacağını öğrenince şu an ki gibi mutlu olabilir miydi? Zaman ne gösterecekti, kader ne yazmıştı bize; kim bilir? *** Yıldız atmayı ve yorum yapmayı unutmayınız. ☺️🔥 |
0% |