Yeni Üyelik
37.
Bölüm

37. Bölüm: Bedel

@syildiz_koc

Medya: Korkuyorum


BEDEL


"Anlarsın ki; aslında kimsenin farkı yok kimseden.


Sadece biri daha iyi yalan söyler, biri daha iyi oynar oyunu."


CAN YÜCEL


Yaşananların üzerinden 3 gün geçmişti. Kapım hiç ummadığım bir anda aniden açıldı. Şaşkındım. Cezamın daha uzun süreceğini düşünüyordum ve bu durum beni içten içe kahrediyordu. Kapıdan dışarıya doğru adım attığımda Mervan'ın merdivenlerden aşağıya indiğini gördüm. Affetmiş miydi beni? Bu kadar mıydı öfkesi? Geceliğimi çıkarıp beyaz uzun bir elbise giydim. Saçlarımı tarayıp pembe tonlarında hafif bir makyaj yaptım. Usulca merdivenleri inerken tahmin ettiğim o manzara ile karşılaşmam uzun sürmedi. Gri, büyük koltuğuna oturup keyifle kahvesini yudumluyordu. Kararsız adımlarla bulunduğu salona yöneldim. Geldiğimi fark ettiğini adım gibi biliyordum; ama sırf beni kızdırmak için umursamazlık kisvesine bürünmüştü yine. Bir süre daha beni görmezden gelerek elindeki bilimsel dergiyi kurcaladı. Alışkın değildim bu tavırlara. İlgiyle tepeleri çıkartılmış bir kadın olarak göz ardı edilmek zoruma gidiyordu. Sevilmeyi bilirdim ben; onun tarafından azarlansam da hiçbir zaman yok sayılmamıştım. Elbette adıma verdiği kararları saymazsak...


Bakışlarının gözlerime değmeyeceğini anladığımda usulca koltuğa yerleştim. Koltuğun diğer ucunda küskün ve kızgın tavırlarına devam ediyordu. Akşamın ilerleyen saatleri olmasına rağmen oldukça bakımlı ve iyi görünüyordu. Siyah takım elbisesi ve parlak deri ayakkabıları bedeninde ait oldukları yeri almıştı. Bir süre bakışlarımı üzerinde gezdirdim. Yandan uzun kirpiklerinin her bir hareketini, gözaltlarına düşürdüğü gölgeleri görebiliyordum. Yüzü kaskatı olmuştu. Mimiklerine bakan suratındaki sevimsiz ifadeden acı bir bitki kökü çiğnediğini sanırdı. "Üzgünüm!" diye fısıldadım. Başını okuduğu bilim dergisinden kaldırdı. Gözlerini birkaç kez kırpıp yüzünü çevirdi. Kendisinden af dilemem alışık olduğu bir durum değildi. Genellikle ben kızıp bağıran asi taraftaydım; o ise zapt etmeye çalışan zorba koca rolünü oynardı. Dergiyi savururcasına sehpaya fırlattı. Ayağa kalkıp cam duvara geçti. Bunu bir işaret sayıp peşinden ona yöneldim. Beni bu saçma bedellerden kurtaracak anahtar sözleri söylemeliydim; daha fazla kimsenin benim yüzümden acı çekmesini kaldıramazdım.


"Çocuklarımızı tehlikeye atmamalıydım. Kendimden önce onları düşünmeliydim." Özrümü kabul etmiş gibi durmuyordu. Yüzünde belli belirsiz merhamet kıvılcımları çaksa da kin maskesini bir türlü çıkarmamıştı. Acı çekiyor olmamı umursamıyordu besbelli. Gururum bu tavrını daha fazla kaldıramadı ve hızla yerimden kalkıp merdivene yöneldim. Odama çıkmak ve onun ukala tavırlarından olabildiğince uzaklaşmak istiyordum. Hiç ummadığın bir anda adımlarım sendeledi ve gözlerim o acıklı manzarayla tükenerek kucaklaştı. "Makbule Hanım... " Kendilerine kalacak yer bulmaları 3 günlerini almıştı ve ne yazık ki Mervan onları daha fazla bu evde tutmayacaktı. Dilan, dolu dolu olmuş gözleriyle bana hüzünlü bir bakış attı. Mervan'ın bana çevrilen bakışlarının arasında ellerindeki çantaya uzandım. "Gitmeyin ne olur! Sinirlendiği için söyledi her şeyi. Burası sizin de eviniz. Evinizi bırakıp nereye gidiyorsunuz?"


"Yapma kızım! Zorlaştırma her şeyi daha fazla; artık burada kalamayız." Yaşlı ellerini ellerimin üzerine koyup şefkatle okşadı. "Hakkını helal et! " Gözümden dökülen o bir damla yaş, rotasını şaşırıp dudaklarımın kenarından süzüldü. Ummadığı bir anda boynuna sımsıkı sarıldım. "Bana ana gibi oldun. Gitme ne olur, beni burada yapayalnız bırakma. Senden başka tutunacağım kimsem kalmadı. " Yaşlı elleri belimi kavradı. O da gözyaşlarını tutamıyordu. Hıçkırıklarım omuzlarının üzerinde şefkatine ulaşırken; içimde binlerce sızı peyda oldu. Bitip tükenmek bilmeyen o zalim kahrıma engel olamıyordum.


"Dilan'dan farkın yok inan! Rabbim seni evlatlarına; evlatlarını da sana bağışlasın. Allah'a emanet ol! " Arkasını dönüp gitmeye yeltendi. Ona sırtından sımsıkı sarıldım. Artık yüzünü ve hüsranlı gözlerini göremiyordum. Yüzümü boynuna gömüp bir kez daha hıçkırdım. Mervan'ın bu perişan manzarayı uzaktan duygusuzca izlediğini adım gibi biliyordum. Yine kolumu kanadımı kırıp, beni yapayalnız bırakmıştı. Kendisinden başka tutunacak bir dalım olsun istemiyordu. Beni kendi kendimden bile kıskanacak kadar duygusuzdu. İçimdeki her umut kırıntısını alıp beni sevdasıyla çaresiz bırakıyordu. Zayıf olmam onun da işine gelirdi ne de olsa. Güçlü bir Nazar fazlasıyla başına belaydı. Beni kontrol edecek, ezecek ve çaresiz bırakacaktı. Yenilmişliği kabullenmemi bekliyordu ve ben asla onun istediği kişi olmayacaktım.


"Ben sebep oldum; ne olur gitmeyin! "dedim. Bakışlarım yeniden Mervan'a mıhlanmıştı. "Durdur onları!" Beni umursamıyordu. Yüzü hüzün ve öfke ile renkten renge girerken bir kez daha bağırdım. "Durdur onları Mervan! Suçlarımın bedelini onları ödetmeye hakkın yok." Yanına gidip göğsünden hırsla ittim. Sendelememişti bile. Başı hâlâ dik, bakışları ise ilk günkü gibi ürkütücüydü. Ellerimi göğsüne indirip onu yaralamak istediğimde beni bileklerimden yakaladı. Kendisini incitmeme asla izin vermeyecekti. Şimdi zavallı bir kum torbası olmayı kabullenmeyecekti. Yavrularımı tehlikeye attığım için suçluydum ve bedel ödeme sırası bana gelmişti. "Böyle olmasını sen istedin."


"Ne yapacaksan bana yap. Masum insanları benim yüzümden harcamana dayanamıyorum." Başını inkâr dolu bakışları eşliğinde salladı. "Sana suçlarının bedelini başkaları öder demiştim; beni dinlemedin. " Gazap, dudaklarında hüsranlı bir türkü olmuş dudaklarıma esiyor; gözleri yıkılmışlığımın karşısında debdebeli kahkahalar atıyordu. "Bedel ödeyecek biri varsa o da benim! " diye bağırdım. Dudaklarını birbirine bastırıp ellerimi sert bir şekilde bıraktı. Gülnaz ve Raziye Hanım, bu saçma tiyatromuzu sinsi tebessümlerle izlemeye çoktan başlamıştı. Gönlümün otağı Mervanlı bir çaresizliğe düşmüş; bu yakıcı seyirliğe bir de onların alaycı bakışları bulaşmıştı.


"Vur bana!" dedim yapmayacağını bile bile. Gözleri şaşkınlıkla seyirdi. Benden böyle bir söz beklemediğini biliyordum. Gülnaz'ı bakışlarımla ima ederek, "Gülnaz'ı dövdüğün gibi döv; suçum ondan aşağı kalır cinsten değil. Vur bana, durma vur! Alışkınım dayağa ben." Yüzü öfkeyle kasıldı. Ellerini tutup olabildiğince sert olacak şekilde yüzüme indirmeye çalıştım. Avuçlarında bir haylaz bir çocuktan farksızdım. Bir kez daha var gücümle bağırdım. "Vur hadi, acıma! Dayanabilirim şiddetin her türlüsüne." Elini avuçlarımdan kurtarıp, "Bırak, sen dersini aldın! Umarım bundan sonra karşında kimin olduğunu daha iyi anlarsın. " diyerek son serzenişlerini bıraktı.


Gülnaz'ın zafer dolu yüzü, deli sinirimi daha da zapt edilemez bir hâle sokuyordu. Alaycı bir ifadeyle yanımıza yaklaştı ve kollarını göğüs hizasında bağlayıp sevimsiz bir kahkaha attı. Gülnaz'ın bu girişimi Mervan'ın daha da öfkelenmesine sebep olmuştu. Aynı evin içinde her fırsatta birbirini hırpalayan kedi köpek gibiydik. Gülnaz, dudaklarını sinsi bir tebessümle kıvırıp beni işaret etti.


"Ona hak ettiği bedeli ödetemeyecek kadar zayıf mısın?" Mervan'ın bu cüretkârlığı bağışlamayacağını biliyordum. Sözler çıkacak kaosu müjdeliyor gibiydi. Gülnaz, dudaklarını yalayıp bir kez daha Mervan'ı aşağılamaya çalıştı. "Suçu en az benim ki kadar ağır olduğu halde onu incitemiyorsun. " Etrafımızda yavaş ritimli birkaç adım attı. "Âşık olduğum adamı bu kadar zavallı bir halde göreceğimi ummazdım. Bir kadını zapt edemediğin gibi ona hak ettiği karşılığı veremeyecek kadar da güçsüzsün. "


"Kes sesini Gülnaz. Tüm bu saçmalıklar yetmezmiş gibi bir de seninle uğraşamam!"


"Gerçekleri duymak zoruna mı gitti? Aramızda adaleti sağlamaktan bile acizsin."


"O hamile! "dedi kendisine uzanan kolu çekiştirirken. "Kime nasıl davranacağımın hesabını sana verecek değilim. " Beni dövmesi için onu kışkırtmasını hayretle izliyordum. Gülnaz, tahmin ettiğimden çok daha kötü ve gaddar bir kadındı. Mervan, isteğini yerine getirip bana şiddet uygulasa şu hamile hâlimle maruz kaldığım bu duruma sevinir; içten içe onu alkışlardı. Bu kadar kötü olduğunu gördüğüm şu günlerde yaşadığı her şeyi aptallığıyla çağırdığını daha iyi anlamıştım. Son sözleriyle birlikte, ona duyduğum öfke ve nefret daha da perçinlenmişti. Kin dolu bakışlarımın arasında Mervan'ın elini tuttu.


"Kocam olduğuna inanmak istiyorum. Artık eşitlendik; Nazar'ın da benden bir farkı kalmadı." Bu manzaraya daha fazla dayanamıyordum. Onları kendi hâline bırakıp yanlarından gitmek istedim. Arkamı döndüğümde Makbule Hanım ve Dilan'ın gittiğini gördüm. Örtülen kapı, yüreğimi bir bıçak gibi keserken nefret dolu bakışlarımı tekrar Mervan'a çevirdim. Raziye Hanım da benim gibi olanları sessizce izliyordu. Belli ki müdahale ederek seyirliğin tadını kaçırmak istemiyordu. Akşamın kör karanlığı bahçeye hapsolmuştu. Öfkemi kontrol etmeye çalışarak hırsla merdivenlere yöneldim. Duyduğum ses, içimdeki yarayı daha da kanatmıştı. "Odana git, ben de birazdan geleceğim!" Bunu Gülnaz'a mı söylemişti? Küçük bir duraklama bacaklarımı afallattı. Başımı onlara çevirdiğimde Mervan'ın karanlık gözleri yüreğimi bir kez daha eşeledi. Gülnaz, zafer sarhoşluğuyla aptal bir gülümsemeyi dudaklarına işlemişti. Bakışlarımı onlardan kurtardım ve hırsla merdivenlere yöneldim. Kendimi yatağıma bıraktığım o koyu anlarda gözyaşlarım bir kez daha ruhuma galebe çaldı.


Gülnaz hata yaptığında onu benimle kırbaçlayıp cezalandırmıştı. Şimdi de benzer bir hatamda beni onunla hırpalamaktan geri durmayacaktı. Korktuğum yerdeydim. Onun hareminin yılmaz bekçisi olmuştum işte! Beni zoraki elde edip bir paçavra gibi atmıştı bir kenara. Er ya da geç bunun olacağını biliyordum. Bu evde bir odalıktan ne farkım vardı? Ellerim karnımdaki o kıpırdanmalarda dolaşırken bir kez daha kahrederek gözyaşlarına boğuldum. Bulunduğum durumu kendime yakıştıramıyordum. Benim gibi güçlü ve onurlu bir kadın, nasıl bu hâle gelebilmişti? Kader beni bu acıklı sahneye bu kadar kısa bir zamanda nasıl itmişti? Aşağılık, iğrenç adam... Senden nefret ediyorum. Keşke elime geçsen de bir kaşık suda boğsam seni. Bir gün mahvolduğunu görecektim ve o zaman karşısına geçip onu delirten yüksek frekanslı kahkahalar atmaktan asla geri durmayacaktım.


Her şey ne kadar da korkunç bir hal almıştı. Kaçmak zorundaydım bu evden. Yavrularım doğduğunda beni onlardan ayırıp kovabilirdi. Kaderimin tüm silleleri yetmezmiş gibi bir de evlat acısı ile yüzleşebilirdim. Kalbim bu acıya asla dayanamazdı. Gitmeliydim... Onun beni asla bulamayacağı bir yerde hayatıma devam etmeliydim. Belgeleri hatırladım. Kurtuluşum o belgelerle birlikte polise gitmeme bağlıydı. Aksi halde başıma gelecek felaketleri düşünemiyor, bu hengamede korku içinde tir tir titriyordum. Aklıma bulduğum o çip geldi. Oldukça önemli olduğunu düşündüğüm bir araçtı. İçinde ne olduğunu bilmiyordum. Henüz araştıracak vaktim de olmamıştı. Emin olduğum bir şey varsa; onun Mervan tarafından kasalarda saklanacak kadar önemli olduğuydu.


Yastığıma sığınıp elemle kıvrandım. Elbisemin beyazı yatağın beyaz dokusunun üzerine işlenmiş gül desenli motiflere karıştı. Yüreğimdeki bu yükü taşıyamıyordum artık. Kurtuluşum öyle zordu ki medet umacak bir elin olmaması içimdeki dağdağayı her geçen gün biraz daha ayyuka çıkarıyordu. Geceyi uykusuz geçirmiş sabaha kadar gözümü bile kırpmamıştım. Gün aydınlığa hasretken odamın kapısı aralandı. Gözlerimi kapatıp uyku numarası yapmadım. Acı çektiğimi görüp görmemesini de zerre kadar umursamıyordum. Uzun, beyaz, salaş elbisenin içinde gecelik giymeye bile gerek görmeden öylece sere serpe yatıyordum. Sırtım ona dönükken varlığı da yokluğu kadar anlamsızdı.


Yatağın benden uzak bir köşesine ilişti. Bana baktığını biliyordum; sarılıp koklamak için ölüp bittiğini de. Umursamıyordum hiçbir şeyi. Tek taraflı cephemde yalnızlığın matemine bürünmek ona tutunmaktan çok daha tercihe şayan görünüyordu şu durumda. Ağlayamıyordum. Gözyaşlarım tükeneli saatler olmuştu. Tepkisizliğim, kopacak olan fırtınanın ön habercisi olurdu böyle zamanlarda. Aksi pek görülmüş şey değildi ne yazık ki. Bir süre izledikten sonra dolabı açıp bir battaniye çıkardı. Üzerimi örtüp yeniden sol yanıma ilişti. O yumuşak doku tenimle buluştuğunda epey zamandır üşüdüğümün farkına vardım. Camdaki yansımasından kendimi hissettirmeden ne yaptığını takip ediyordum. Gözleri yorgun ve hüzünlüydü. Kırgındı ve bu sefer yaptıklarımı kolay kolay unutacağa benzemiyordu. Beni sevmesini umursamıyordum ve aslında zerre kadar da değer vermiyordum. Benim için sevdası da kendi gibi anlamsızdı.


Bazen kaderimin çamurla yazıldığına inanırdım. Gözyaşlarımın damladığı her sayfa toza, kire bulanırken bundan daha iyi ne düşünebilirim ki? Duygularımın rengi sulu boya gibi birbirine karışmış bir haldeydi. Ne hissettiğimi ben de bilmiyordum. Hatta bir şeyleri hissedebildiğimden bile şüphedeydim. Varlığından emin olduğum tek şey karnımdaki o iki küçük candı. Hava gibi, su gibi bir ihtiyaç olmuşlardı gönlümde. Acemiliğini dibine kadar yaşadığım annelik duygusu tüm duygularımı bastırıyor ve olmadığım bir başka insana dönüştürüyordu. Hadi ama sen asla güçsüz biri olmadın Nazar. Onu yeneceksin! Bunu biliyorum. Sen Nazar Ateş'sin. Karadeniz'in deli kızı!Kendimi boş yere yüreklendirmiyordum. Dibine kadar haklı olduğumu biliyordum.


Düşüncelerim bu loş ortamda yanı başımdaki hareketlenmeyle dağıldı. Yatağın diğer tarafına yüzü bana dönük bir şekilde uzanmıştı. Dün olanların aramızda uçurumlar inşa ettiğini biliyordum. Bu durum karşısında nasıl bir tavır almam gerektiğini kestiremiyordum. Gerçekten Gülnaz'ın odasından mı geliyordu? Onunla olmuş muydu? Benim onun hayatındaki yerim neyse Gülnaz'ın ki de oydu. Böyle bir durumda söyleyecek nasıl bir sözüm olabilirdi ki? Hem beni ne ilgilendirirdi? Mervan isterse kırk tane sevgili bulsun, ona karşı her zaman duyarsızlığımı korurdum. O kimdi ki ben onu kıskanayım? Zavallı Bey bozması bir ganster! Aptal adam! Gözünün önündeki düşmanını bile göremeyecek kadar aşktan sersemlemişti de farkına bile varamamıştı. Tabi bu saçma, sadist duygulara aşk dersek!


Uyumadığımı biliyordu. Söylemek istediği bazı gerçekler olduğunu düşündüm; fakat dili düğümlenmiş bir şekilde susmayı tercih ediyordu. Böyle davranarak neyi amaçlıyor olabilirdi? Beni kendinden mahrum ederek yıldırabileceğini mi sanıyordu? Gerçekten kendisini sevdiğime inanıyor muydu? Yataktaki küçük kıpırdanma içimi ürpertti. Saçlarıma uzanmak istemişti; bunu camdaki yansımasından çok rahat bir şekilde görebiliyordum. Severdi onlara dokunmayı. Tüm hırçınlıklarıma rağmen kokusunu içine çekmekten vazgeçemezdi. Bugün öyle olmamıştı. Elleri kalan birkaç santime burun kıvırıp usulca tellerimden uzaklaştı. Vazgeçmişti. Bana olan kırgınlığını bitirmemeye kararlıydı. Odamdan ayrıldığında içimin bir nebze de olsa rahatladığını hissettim. Sadece yarım saat kadar benimle aynı yastığa baş koyabilmişti. Aynı yastıkta soluk alışverişlerinin alnımdaki küçük, zayıf telleri titrettiğini hissetmiştim. Isıttığı yatak o gittikten sonra da teninin sıcaklığını ve kokusunun şefkatini bana hissettirecekti ve ben yeniden düşüncelerimle kumar oynamaya devam edecektim.


Kapının kapanmasıyla derin bir iç çekip olanları düşünmemeye çalıştım. Yüreğim hangi gerçeğe tutacağını şaşırmıştı. Belki de benden gitmişti. Odamdan, hayatımdan aynı hızla çıkmıştı. Sevinmem gerekirdi buna. Onun karanlık, hoyrat teninden kurtulmuştum sonunda. Niye sevinemiyordum? Bu kadar mı umutsuzdum ben?

Loading...
0%