Yeni Üyelik
53.
Bölüm

53. Bölüm: Kelimeler De Küsermiş Insana

@syildiz_koc

Medya: Murteza Paşai (Leyli)


Kalbim üzgün hissediyor.

Kırmak, onun her zaman yaptığı şeylerden biri.

Yine ağlamak üzereyim.

Senin yerine kendimi cezalandırıyorum.


Yanımdasın ama varlığın daha iyi hissettirmiyor.

Bana bir an olsun dokunmuyorsun.

Bir ömür sebepsiz yere bana kızgındın.

Beni yalnızlığına davet etmiyorsun.

Hayatım boyunca seninle yürümedim.

Hayatım boyunca hep kırıldım ama bundan hiç şikayet etmedim.

Hayatım boyunca istediğim tek şey biraz sevgiydi.

Yanımda olman benim için bir alışkanlık gibi.

Beni sevmene ihtiyacım var.

Seni seviyorum ve bundan başka bir seçeneğim yok !🥀🥀🥀


Yazar notu: Merhaba değerli arkadaşlar. Oldukça yoğun ve uykusuz günlerden geçiyorum. Minik bebeğim Defne Lina çok şükür sağlığına kavuştu. Zor günlerin geride kalması beni de kurgularım konusunda heveslendiriyor. Şu sıralar fazla yeni bölüm yazamasam da yeni kurgular ve yeni bölümler kapıda. Bu bölüme Murteza Paşai'nin Leyli şarkısını çok yakıştırdım. Sözleri sanki Nazar ve Mervan için yazılmış. Göz atarsanız çok mutlu olurum. Hikayemizi yeni kitlelere ulaştırmak için beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayalım. ☺️🥀


"Bir hayli kırgınım... Kime olduğunu, neden olduğunu bilmeden.


Belki hayata, belki kendime, belki de dilimden düşmeyen keşkelere..."


CAN YÜCEL


     


Yıkık dökük bir halde eve döndüm. Aklım hâlâ Mervan'daydı. Son bakışlarını unutamıyordum. İçim acıyordu. Ağır sözler etmiştim arkasından. Altında ezileceğim yıkıcı sözler... Hem çok kızıyor hem de çok yanıyordum. Ne vardı bu hayata girecek? Ne vardı belanın cehenneminde yürüyecek? Doktor olamaz mıydı? Sevdiği kadınla evlenip mutlu bir yuva kuramaz mıydı?


Onu ilk tanıdığımda gözümde tam bir şeytandı. Silahından, gücünden ve parasından başka bir meziyeti olduğunu ummazdım. Öyle zalim, öyle kibirli ve öyle bencildi ki içinde iyiliğe dair bir şeyler ummak bana aptallık gibi gelirdi. Zaman aramızdaki bazı perdeleri kaldırdı ve ben yaşadıklarımızın hengâmesinde onun çocukluk yaralarına değdim. Kırık, ertelenmiş bir şeyler vardı içinde. Duygusal, kimsenin göremediği bir başka alem gizliydi ruhunda. Kibir ve nefret maskesinin altında gizlediği hassas, zarif bir benlik karışmıştı cevherine. Bana açmaya korktuğu daha büyük yaraları olduğunu biliyordum. Bunları öğrenmek için de ne gerekirse yapacaktım.


Adımlarım salonu buldu. Odama dönmek istemiyordum. Özellikle de doğumdan sonra iyice içine kapanık biri olmuştum. Biraz sosyalleşmek bana da iyi gelecekti. Gri koltuklardan birine yerleşip oturdum. Suskunluğum Raziye Hanım ve Gülnaz'ın da gözünden kaçmamıştı. Gülnaz'la eskisi kadar kavga etmiyorduk. Aramızda son görüşmemizden sonra büyük bir ıssızlık hâkim olmuştu. Onunla her anlamda farklıydık. O kitaplarla ve ilmi konularla hiç ilgilenmez; yanlış şeyleri ise görmezden gelmeyi tercih ederdi. Mervan'ı kaybetme korkusu benliğini öyle sarmıştı ki yaptığı hataları bile umursamamıştı. Bu evde, onun unutulmuş cariyesi olmak ona yetiyordu; fakat ben mutlu olmak için bundan çok daha fazlasını arzuluyordum.


Dilan, Asya'yı uyutmuştu. Aras'ın acıktığını söyleyip onu zarif bir şekilde kucağıma verdi. Gülnaz'ın oğluma tuhaf gözlerle bakması rahatsız olmama sebep olmuştu. Zihninden neler geçtiğini az çok tahmin edebiliyordum. Aras'ı bana olan yenilmişliğinin nişanı gibi görüyordu. Erkek çocuk konusundaki ısrarını bir türlü anlayamıyordum.


Mervan'ın tavırları kızlarına nasılsa oğluna da öyleydi. Aralarında ne sevgi ne de davranış yönünden bir ayrım yaptığını görmemiştim. Hepsiyle ayrı ayrı ilgileniyor; sorumluluklarını yerine getirmek için çırpınıp duruyordu. Raziye Hanım'ın zihniyetini neden bu kadar önemsemişti bunu ben de bilmiyordum. Raziye Hanım, okumamış, cahil bir kadındı. Atalarından ne gördüyse taassupkâr bir şekilde uygular, saçmalıklarını bize benimsetmek için de elinden geleni yapardı. Onu şu saatten sonra değiştirebileceğime inanmıyordum.


İnsanlar benim gözümde ağaçlara benzerdi. Fidanken eğip bükmek, yetiştirmek kolaydı; fakat kökleri toprağa tutundukça, gövdesi ve dalları güçlendikçe eğip bükemez bir hâle gelirdi. Raziye Hanım, sarsılmaz fikir ve inançlarıyla tam da o ağaç gibi karşımda duruyordu. Onu anlamak zor; değiştirmek ise imkansızdı. Bu sebepten olsa gerek onu değiştirmek için en ufak bir çaba dahi sarf etmiyordum.


Dilan'ın sütümü arttırmak için getirdiğin şerbeti içtim. Çok hoş bir aroması vardı. Dilime temas ettiği andaki lezzete tutulup kalmıştım. Melek oyuncak bebeği ile oynarken Dicle de beni büyük bir ilgiyle gözlemliyordu. Ne kadar merak dolu olduğunu anlayabiliyordum. İlk başlarda kıskansa da zamanla hem Aras'ı hem de Asya'yı benimsemişti. Çok güzel bir kalbi olduğunu biliyordum. Böyle özel bir insana sevmek asla ağır gelmezdi.


İşimi halledip Aras'ı uyutması için Dilan'a verdim. Düşünceler beynimi kıvrandırırken saatler bir türlü geçmek nedir bilmiyordu. Pencerenin pervazına yaklaşıp dışarıyı gözlemlemeye koyuldum. İçimde bir sızı vardı. Yüreğim hayal kırıklıklarıyla ördüğüm bir kafesin içinde kıvranıyor gibiydi. Ne yaparsam yapayım onu düşünmekten kurtulamıyordum.


O depoda gözlerimin önünde korkunç bir çatışma yaşanmıştı. Mervan da ben de saniye farkla ölümün kollarından kurtulmuştuk. Yine benzer bir şey yaşamasından korkuyordum. Korkunç insanlarla iğrenç takaslar yapıyor hem kendi hayatını hem de bizim hayatımızı tehlikeye atıyordu. Düşünme artık Nazar! Unut onu. Yavrularının sana ihtiyacı var.


Makbule Hanım'ın, "Yemek hazır!" çağrısı bakışlarımı sofraya yöneltti. Makbule Hanım yine döktürmüştü. Zaten onun marifetlerini sergilemediği bir güne rastlayamazdık. Yıkılmışlığımı ve Kadir Bey'le olan soğuk savaşımızı umursamadan yavaşça masada yerimi aldım.


Kadir Bey, her akşam olduğu üzere yine Aras'ı yanında istemişti. Bu durumdan rahatsız olsam da sesimi çıkarmayıp uyum sağladım. Yavrumu bir süre kucağında dolaştırıp saçlarını okşadı. Gözlerim onu takip ederken sofrada oyalanmak yapılabilecek en doğru davranıştı. Aklım hâlâ Mervan'daydı. Kadir Bey'in kuşkulu bakışlarına bakılacak olursa onun hâli de benden farklı değildi. Yer yer beni gözleriyle tarıyor; bıkkın ve nefret dolu mavi gözbebekleriyle masada adeta canımı okuyordu.


Aras'ı Dilan'a uzatıp yemeğine yöneldiği esnada peçeteyi dudaklarımda gezdirip ayaklandım. Masaya yaydığı nefret dolu enerjiye daha fazla tahammül edemeyecektim. Kucağımda Aras'la merdivenleri birer ikişer çıkmaya başladım. Birkaç saniye sonra bir zil sesi sessizliklerle dolu birlikteliğime galebe çaldı. Bacaklarım duyduğum yankılı sesle hareket fonksiyonunu yitirdi. Dilan kapıya doğru koşarken düşünebildiğim tek şey Mervan'ın bir an önce eve sağ salim ulaşabilmesiydi. Kalbimdeki yaralı hissiyatımın tek merhemi şu durumda ancak onun varlığı olabilirdi.


Kapı açıldığında hayal kırıklıklarımın arasında görebildiğim tek kişi Battal'dı. Üzerindeki tuhaf, dağınık duruş endişelerimi daha da arttırdı. Kapıya doğru yaklaşıp onu daha yakından görmeye çalıştım. Üstü başı çamur içindeydi. Yüzündeki morluklar, çenesinin altındaki o tuhaf yara içimdeki korkuları bir kez daha su yüzüne çıkardı. Bir şey olmuştu. Benim duymaya korktuğum daha neler su yüzüne çıkacaktı? Kadir Bey'e baktığımda aynı sıkıntının yüz hatlarında dolaştığını fark ettim.


"Mervan nerede? Ne bu hâlin?"


Battal ağlamaklıydı. Onu ilk kez bu kadar perişan görüyordum. Gülmeyen, mecbur kalmadıkça konuşmayan o kasıntı adam gitmiş, omzunda dağları taşıyormuşçasına yorgun bir ihtiyar delikanlı gelmişti. Başını utançla eğdi. Kaçırdığı gözleri korkularını fısıldamaktan hicap duyuyor gibiydi.


Kadir Bey'in, "Söylesene, ne oldu Mervan'a?" diye haykırması meraklı bakışları tedirginliğe itti. "Bilmiyoruz efendim. Çatışma çıktı. Kaşla göz arasında kaybettik izini." Sesi hıçkırıklara boğulmasıyla bir inlemeye dönüştü ve her geçen saniye daha da titrek bir hâl aldı. Elinin tersiyle gözyaşlarını silip sesli bir şekilde ağlamaya başladı.


"Ne demek kaybettik? Ne diyorsun lan sen? Beyinizi orada mı bıraktınız?" Sert bir şaplak Battal'ın yara bere içindeki bedbaht suratına indi. Genç adam, bu darbenin etkisiyle kapıya doğru tökezledi. Gözyaşlarının arasında, "Her yere baktık Beyim, yoktu. Onların elinde olmalı. Mervan Bey'imi esir aldılar. Bundan adım gibi eminim!" diyerek sarsıldı.


Kadir Bey, dehşete kapıldığını ele veren yüz ifadesi ile duvara yaslandı. Kalp atışlarımın hızı damarlarımda dolaşan kana sirayet etmiş; yüzüm ise bu temponun da etkisiyle alevli bir ıstırabın kisvesine bürünmüştü. Aras olanları hissetmiş gibi çığlık çığlığa bağırmaya başladı. Ona Gülnaz'ın hıçkırıklar içindeki feryadı eşlik etti.


Ağlayamıyordum. Ne yazık ki nefes bile alamıyordum. Gülnaz, duvara yaslanmış, yüzünü elleriyle kapatarak gözyaşı dökerken benim tüm duygularım intihar etmişti. Neden hiçbir şey hissedemiyordum? Aras'ı kalbime bastırıp yığılır gibi merdivenin basamaklarına oturdum. Neler olduğunu ve olacağını düşünmek istemiyordum.


O adamlar, Mervan'a işkence edebilir; hatta öldürebilirdi. Böyle bir durum karşısında ne yapacağımı bilemiyordum. Kadir Bey'in beni çocuklarımdan ayırmasından korkuyordum. O, Mervan'dan çok daha merhametsiz bir adamdı ve bunu yapmasının önündeki tek engel de oğlunun bana duyduğu o yıkıcı sevdaydı. Sürüklenerek getirildiğim bu evden yaka paça kovulmam an meselesiydi.


Kadir Bey, yavaş yavaş bahçeye yöneldi. Baran, onu takip etmekte bir an bile tereddüt etmedi. Abisi için ne denli endişelendiğini tahmin edebiliyordum. Her şey daha yeni yoluna girmişti ve belli ki Baran, Mervan'ı bir kez daha kaybetmeyi kabullenemiyordu.


"Araçları hazırlayın! Yanınıza alabildiğiniz kadar çok silah ve adam alın. Mervan'ı bulmadan gelmeyeceğiz." Sözlerini tamamladıktan sonra birkaç adım atıp aracına yöneldi.


"Ben de gelmek istiyorum baba. Burada eli kolu bağlı duramam!" Kadir Bey, güven veren bir eda ile elini oğlunun omuzuna attı ve birlikte gözlerimin kadrajından çıktılar. Ne yapacağımı ne düşüneceğimi şaşırmış bir haldeydim.


Makbule Hanım'ın gözyaşları çoktan yüzünü istila etmişti. Raziye Hanım ise oldukça üzgün görünüyordu. Kalbinin Mervan'a karşı yumuşadığını biliyordum. Şimdi onu bir kez daha kaybetmiş olmanın derin acısını iliklerine kadar hissediyordu. Dilan, halimdeki perişanlığı, içten içe attığım kavisli çığlıkları duymuş gibi yanıma geldi ve Aras'ı elimden alıp dinlenmemi istedi. Ben ise ne onu ne de diğerlerini görmez olmuştum.


Ayaklarım beni Mervan'ın odasına götürdü. Kapıyı açtığımda yine aynı siyahlıkla karşı karşıya geldik. Birbirimize hem dost hem de düşmandık. Bu odanın her duvarında iki düşmanın kan ve tutkuyla yoğrulmuş kırık hikâyesi vardı. Ve ne kadar uğraşırsak uğraşalım birleşen yollarımız kader kaleminin sivri ucuna tosluyor ve birbirine kördüğüm edilen acılarımız ayrılığımızı imkânsız bir hâle sokuyordu.


Sırtımı kapıya yaslayıp odasındaki o çekici kokuya teslim oldum. Ağlamak istiyordum; fakat gözyaşlarım duygularıma küsmüş gibiydi. Bir utangaçlık vardı içimde. Ağlayamıyordum işte! Bana onca acıyı çektiren, onca zulmü yaşatan bu zalim adama ağlamak utandırıyordu beni. Yediremiyordum çirkef gururuma olanları. Biz kimdik? Ben ne için, kim için ağlayacaktım?


Komodinin üzerindeki beş kurşun dikkatimi çekti. Uğurlu kurşunlarını yanına almamıştı bugün. Onları avuçlarıma alıp onun sıktığı gibi sıktım. Nerede ve nasıl olduğunu bilmemek içten içe delirmeme sebep oluyordu. Ya Kadir Bey onu bulamazsa! Ya Mervan ölürse! Ne olacaktı bize? Kadir Bey'in bana olan nefreti herkesçe malumdu. Aras'a olan ilgisi ise beni hayretlere düşürecek kadar açıktı. Korkuyordum. Beni bebeklerimden ayırmalarından korkuyordum. Kadir Bey, kolumu kanadımı kırıp aç kurtlara yem edecek kadar nefret doluydu. Yaptıklarımı asla yanıma bırakmaz, hiç acımadan harcardı bu adam! Ne yapacaktım ben?


Makbule Hanım'la içtiğimiz ikindi çaylarının birinde beni korku girdabına düşürecek bazı şeyler duymuştum. Özellikle de kırsal olan bazı yerlerde kocası öldükten sonra kadını kaynı ile evlendirme adeti varmış. Gelini aileye ait gördüklerinden babasının evine dönmesine ya da kendilerinden ayrı, yalnız bir hayat yaşamasına izin vermiyorlarmış. Bunları duyduğumda kanımın donduğunu hissettim. Sözleri bittiğinde bana yan yan bakmıştı. Aklından neler geçtiğini tahmin etmek ise hiç de zor değildi. Ne yapacağımı nereye sığınacağımı şaşırmıştım.


Kadir Bey'in insafını umamazdım. Beni ailede isteyeceğini zannetmiyordum. Bu evden kovacağı açıktı. Kovması normal şartlar altında sorun teşkil etmezdi. Bu mezarlıklar evinde kalmaya ben de çok meraklı değildim. Ama söz konusu Aras ile Asya olunca ayrılık ölümden de hapis hayatından da beter gelmişti.


Siyah oymalı gardırobunun sürgüsünü çekmemle birlikte siyahlar içindeki onlarca kıyafet gözlerime ilişti. Şimdi kokusu çok daha derinden, çok daha yıkıcı geliyordu. Bastırdığım tüm duygular bir hıçkırıkla dudaklarımdan firar etti. Ellerimle ağzımı kapatmam ne de boş bir uğraştı şu durumda. Gardırobun hemen kenarına diz çöküp sonsuzluğun demlerine hicret ettim. Elimde zulmünün nişanı olan kurşunlar, yüreğimde bana işlediği ıstıraplar; öylece kala kalmıştım. Dizlerimi karnına çektiğimde başımın üzerindeki gömleklerden biri aniden kucağıma düştü. O ipek gömlek ruhumda gizlediğim tuhaf duyguların tozunu üflemiş ve onları tam da şu anda bir kez daha açığa çıkarmıştı.


Yüzümü dizlerime düşen o beyaz gömleğe usulca gömdüm. İçimdeki cılız aydınlığın süzülüşünü izlemekten başka çarem yoktu. Gözyaşlarım dinene kadar bir süre öylece paramparça bir halde durdum. Başım dönmeye gözlerim karıncalanmaya başlamıştı. Başımı kaldırdığımda gardırobun içindeki bir deste kadar kâğıt gözüme ilişti. Karmakarışık bir halde gelişigüzel bırakılmışlardır. Onları avuçlar gibi alıp kucakladım ve yatağa geçtim.


Kâğıtlar oldukça güzel bir yazıyla kaleme alınmıştı. Bir doktora uymayacak kadar güzel bir yazıyla... Biraz uğraştıktan sonra onları düzenleyip sıralayabildim. Sayfalara göz gezdirip okumaya başlamak benim için oldukça güç bir karar olmuştu. Okudukça Mervan'ın çocukluğunu daha iyi anlıyor; bugünkü isyanının farkına varıyordum. Onu aslında hiç tanımamıştım ve o da beni hiçbir zaman anlayamamıştı. İki yabancı yürek aynı kafesin içinde bir sevda çekişmesi yaşıyor; ama en çok birbirlerine zarar veriyordu. Kara şövalyenin aşk dediği bu çıkmaz onca kötülüğe ve haksızlığa rağmen şirin bir haziran masalına dönüşebilir miydi?


Zaman akıp gittikçe sayfalarla daha da bütünleşmiştim. Artık gözlerim bu yorucu serüveni kaldıramıyordu. Sayfaları günlüğümün arasına koydum. Burada günlerim sayılıydı ve ondan hatıra olarak götürebileceğim tek şey bu sayfalar olmuştu. Sürgün hayatımın burada noktalanacağını düşünüyordum. Beynim donmuş gibiydi. Benim için neyin iyi neyin kötü olacağını anlayamayacak kadar afallamıştım.


NİYAZİ


Günümüz


Niyazi başını okuduğu günlükten kaldırıp derin derin soludu. Nazar'ı düşünüyordu. Olayların nasıl bu hâle geldiği hâlâ gizemini koruyordu. Aslında kafası allak bullak olmuştu. Yazdıklarına bakacak olursa Mervan'dan nefret ediyordu. Öyle ki bu nefret onu elleriyle hapse attıracak kadar güçlüydü. Fakat bir yandan da ona karşı kimseye duymadığı zayıf bir yöne sahipti. Niyazi, günlüğün bazı kısımlarında, "Kız da abayı yaktı sonunda!" derken bazı kısımlarında, "Nazar yılmayıp, er ya da geç Mervan'dan kaçıp her şeyi ortaya çıkarak!" diye düşünmüştü.


Yazdığı betimlemeler ona içten içe hayran olduğunu ele veriyordu vermesine ama Mehmet'e duyduğu hisler de yabana atılacak türden değildi. Defteri biraz kendinden uzaklaştırıp, "Aman beee!" diye söylendi. "Bu kadın milletinin işi belli olur mu hiç?" Şu saatten sonra değil Nazar, Mecnun'un Leyla'sı gelse aşkına asla inanmazdı. Sevdiği tek kadının aşkına inanmıştı da ne olmuştu sanki? Kendine en çok güvendiği ve ihtiyaç duyduğu anda en sevdiği varlığı da alıp defolup gitmemiş miydi hayatından? Şimdi dünya yıkılsa, Eros karşısında secde etse inanır mıydı sevdanın bin türlüsüne? Tövbeler olsun ki inanmazdı. Onun için çok geçti. Şu saatten sonra en büyük düşmanı Leyla'ydı. Bir de o kahrolası sevdası...


Kahvesinden bir yudum alıp Demet'in getirdiği dosyaya yöneldi. Mervan hakkında her şeyi öğrenmek istiyordu. Ona dair ne varsa araştırdı. Oldukça parlak bir geçmişi vardı. Nazar'ın söylediği gibi bir tıp diplomasına sahipti. Başarılı pek çok projede imzası vardı. Genel olarak kameralardan uzak bir hayat yaşıyor, özellikle de ailesini herkesten köşe bucak saklıyordu. Düğünleri olduğu halde Nazar'ın hiçbir karede yer almaması oldukça ilgi çekiciydi.


Siyah takım elbiseli resimlerine uzun uzun baktı. Nazar'ın günlüğünde tasvir ettiği adamdan fazlası vardı eksiği yoktu. Onu daha önce gördüğünü düşünüyordu. Bu giysiler içinde değil belki ama yine bir yerlerde karşılaşmışlardı belki, kim bilir? Bu tanıdık sima bir tesadüfün ürünü olamayacak kadar açıktı.


Mervan ve Nazar'ın konuşmalarını anımsadı. Nazar'ın başı gerçekten belada olabilirdi. Şimdilik yapılacak en doğru şey onun kimliğini saklamak olacaktı. Nazlı Kaya kimliği onu biraz daha korumaya yeterdi. Nazlı'nın anne-babası ifadesinde Nazar'ın kızları olduğunu söylemişti. Fakat yaptığı araştırmalar durumu biraz daha çıkmaza sokuyordu. Bulgulara göre Nazlı, annesi olduğunu söyleyen kadının kızı değildi. Babası uzun yıllar hapiste kaldığı için genç kız, çocukluğundan itibaren akrabalarının yanında kalmıştı. O henüz 15 yaşındayken babası hapiste bir kavgaya karışıp öldürülmüştü.


Nazlı, hayatının neredeyse tamamını Lice'de küçük bir köyde geçirmişti. Ne yazık ki parmak izi kayıtlarda görünmüyordu. Nazar'ın parmak izine de ulaşılamamıştı. İnşaattan atladığı gün tutunmaya çalışmış ve parmak uçları zarar görmüştü. Tüm bunları kullanarak onu bir süre daha gizli tutmak en doğrusu olacaktı. Şimdi iş gazetecileri olabildiğince ondan uzak tutmaya kalmıştı.


Demet'ten gelecek haberleri dört gözle bekliyordu. Nazar hakkındaki tüm gerçeği ortaya çıkarmadan huzur bulması imkânsızdı. İlk başta ailesine haber vermeyi düşünse de günlüğü okudukça beklemenin en iyisi olacağına karar vermişti. Bu iş ayak altına düşmeden her şeyi çözmeliydi. Nazar'ın evinde yaptığı aramalarda çipe dair en ufak bir ize rastlamamıştı. Bu durum işini epey zorlaştıracaktı. Kurban bu kadar ortadayken onun peşinde olanların gizli kalması Nazar'ın korunmasını zorlaştıracaktı.


Bir an önce içlerindeki haini bulmalı ve onu öttürüp suikastçiye ulaşmalıydı. Defterin bulunduğu kutuyu yokladı. İçinde Mehmet'e ait mektuplar ve Mervan'ın yazdığı anılar da vardı. Eline Mehmet'in yazdığı mektuplardan birini alıp göz gezdirdi. Ardından da büyük bir merakla Mervan'ın kaleminden çıktığını öğrendiği kâğıtları okumaya başladı. Onlara dair bu ipuçlarını bulmak Niyazi'yi oldukça sevindirmişti. Sis perdesinin kalkmasına ve Niyazi'nin huzur bulmasına çok az kalmıştı.


MEHMETİN MEKTUBU


Nazar... Nazar'ım. Yüreğime çiğ damlası misali düştüğünden beri huzur bulabildiğim tek çehre senin oldu. Ne yaptım ben de bilmiyorum. Kırdım mı üzdüm mü seni? Bilmeden nasıl bir günah işledim ki hasretinin azabı kâbusum oldu. Senden gelecek tek bir sözün umuduna savruluyorum.


Neden sevgilim? Neden açmıyorsun telefonlarımı? Yazdığım mektuplara neden cevap vermez oldun? Oysa bana kanım gibi canım gibi hayat veren tek şey kokunun sindiği o kâğıt parçalarıydı.


Korkuyorum Nazar! Hep kâbuslar görüyorum. Ah bir bıraksalar, koşup gelebilsem sana. Ne olur cevapsız bırakma beni. Sesindeki tınıya, saçlarındaki o masum kokuya deli gibi muhtacım.


Neredesin, kimlesin bilmiyorum. Ben sensiz her gün ölüyorum. Öyle çaresiz, öyle yorgunum ki yokluğunla geçen her saniyeye düşman kesildim. Bekle beni, sana geleceğim. Bize ayrılık haram olacak. Dayan ne olur, vazgeçme benden. Kavuştuğumuzda her şey bambaşka olacak.


Yıldız atan elleriniz dert görmesin. ❤️☺️

Loading...
0%