Yeni Üyelik
63.
Bölüm

63. Bölüm: Bir Veda

@syildiz_koc

***

Medya: Çok geç (Toygar Işıklı)


Uyan sonsuz rüyalardan uyan

Çok geç artık

Çok geç

Dayan ruhum

Bu acıya dayan

Çaresizim

Çok geç

Bir günüm daha geçer mi?

Sensiz darmadağınım

Yapayalnızım

Sığındığım limandı

Bu aşk

Nolur kalbine bir bak ah

Ben oradayım

Beklemekle dinermi sızı

Sessizliğinin yok mu ilacı?

Gün be gün kanarken

Aşk acısı

Savurur yıkar geçer zamanı.


BİR VEDA


"Kuşlar uçsun yüreğinin kırılan penceresine,


Ve bir serçe konsun en kırılmış yere...


Adı gurbet olsun, hasret olsun, özlem olsun...


Ve özü sevda olsun."


CEMAL SÜREYA


        


Aradan günler geçmişti. Delirmek üzereydim. Mervan günlerdir ortalıkta görünmüyordu. Kötü bir şeyler olmasından endişe duyuyordum. Nerelerdeydi? Benden hiç bu kadar uzun süre ayrı kalmamıştı. Dün en sonunda bu uzun bekleyişe dayanamayıp isyan bayrağını çektim. Kapımın önündeki adamlara bağırıp çağırarak yaşadığım saçmalığı haykırmış, kaçıp çocuklarıma gitmek için deli gibi kıvranmıştım. Yaptığım hiçbir çirkeflik beni durdurmalarını engelleyememişti.


Mervan'ı aramalarını istemiştim duyarsızca cıklayıp durmuşlardı. Artık tüm bu saçmalıklarla bana bir açıklama yapması gerekiyordu. Bu sessizlik ne demek oluyordu? Adam istemeye istemeye numarası çevirdiğinde kalbimin heyecandan durma noktasına geldiğini biliyordum. Ne yazık ki beklentilerimin karşılığı hüsrandan başka bir şey olamayacaktı.


"Ulaşılamıyor!" dedi başını olumsuz bir şekilde sallarken. İsyan edip çocuklarıma gitmek istediğimi söylediğimde duymazdan gelerek beni daha da çıldırttılar. Onların tüm engellemelerine rağmen kaçıp gitmek istemiş ve direnişlerimi umursamadan çekiştirerek beni eve hapsetmelerine maruz kalmıştım. Neredesin Mervan?


Sayıklayışlarımın yanlış kişi için olduğunu fark etmiştim. Mervan'dan bana sadece bela gelirdi. Derbeder bir şekilde yatağıma geçip yüzümü yastığıma gömdüm. Bebeklerim... Aras... Asya... Neredesiniz? Bana o gece Battal'ın bebeklerimi getireceğini söylemişti. Günler geçtiği halde neden bir ses, bir soluk yoktu?


Korkuyordum. Geceler ziyan yüklüydü. Beynime inen hatıralar çekiç darbesi misali duygularımı zedelemişti. Pervasızdı hislerim. Mervan'a duyduğum öfke ve merak sürekli yer değiştirip kafamı iyice allak bullak etmişti. Öyle kâbuslar görüyordum ki artık gözlerimi kırpmayı bile istemiyordum.


Bu günlerde yatağımda uyumak bile bir lüks hâlini almıştı. Kendimi genellikle ya berjerde ya da terastaki plastik sandalyelerin birinde uyur halde buluyordum. Deli gibi evin içinde dolaşıyordum. Her an Mervan'ın çocuklarımla birlikte geleceğini düşünüp yollarını gözlemekten başka bir çare göremiyordum. Ne Dilan'ın ne de Makbule Hanım'ın yakınlığı beni teskin etmeye yetmiyordu.


Dün gece yine sersem bir şekilde uykuya dalmıştım. Rüyamda üzerime siyah uzun bir elbise giymiş, dalgalı hale getirdiğim saçlarımı savurarak masallardaki şatoları andıran gösterişli bir mekâna giriyordum.


Aynada kendime baktığımda o çekici makyaja hayran kalmıştım. Oldukça şık ve alımlı duruyordum. Beyaz merdivenleri usulca çıktım. Duvarlar klasik mimariyi andıran detaylarla doluydu. Altın varaklar çarpıcı bir görüntüyü zihnime taşımıştı.


Endamlı adımlarla balo salonuna geçtim. İçerisi oldukça kalabalıktı. İnsanlar gösterişli göz maskeleri takmış tuhaf bir şekilde kimliklerini gizlemeye çalışmıştı. Bana uzatılan bir elle neye uğradığımı şaşırdım. Bu bir dans davetiydi. O endamlı adamın yüzünde burun ucuna kadar gelen sim ve tüylerle şekillendirilmiş siyah bir maske vardı. Fakat onu tanıdığımı biliyordum. Bu siyah gözleri, biçimli kirpikleri ve belirgin dudakları nerde görsem tanırdım.


Elini tutup beni piste sürüklemesine izin verdim. Belimi kavramasıyla mesajı almış gibi ona tutundum ve yumuşak adımlarla dans etmeye başladık. Kokusu ve bakışları çevremdeki tüm bedenleri silmiş ve beni sadece ona tutuklamıştı.


Bir süre daha elleri ellerimde külkedisi misali dansa devam ettik. Beni her savuruşunda ayaklarımın yerden kesildiğini, elbisemdeki yırtmacı aralayıp tuhaf bir görsel şölen sunduğunu biliyordum. Beni yerlere kadar eğdiğinde maskesini çıkarmak için parmaklarımı yüzüne yaklaştırdım. Bana engel olmuyor göğsünü göğsüme bastırarak yapacaklarıma gönüllü teslim oluyordu.


Maskesine uzanan ellerimin bir başka el tarafından kavrandığını fark ettim. Bakışlarım mühürlü bakışlarından uzaklaştığında o tanıdık ela gözlere tutuştum. Mehmet... Beni onun kollarından kurtaran Mehmet'le karşı karşıya geldiğim o an düşüp bayılmamak için kendimi zorluyordum. Onun burada ne işi vardı?


"Seni asla bırakmayacağımı söylemiştim." dedi dudaklarına yayılan o umut verici gülümsemesiyle. Tek bir söz dahi etmeden boynuna sımsıkı sarıldım ve biriktirdiğim tüm gözyaşlarının yüzümü istila etmesine izin verdim.


Mehmet buradaydı, yanımda... Omzumun üzerinden geriye baktığımda gördüğüm manzara ile tüm kanımın yüzümü sardığını hissettim. Bu nasıl olur? Saniyeler önceki manzara değişmemiş siyahlar içindeki Nazar o siyah maskeli adamın kollarında eğilmiş bir vaziyette hâlâ duruyordu. Kendi giysilerime baktığımda kıyafetlerimin siyahlıktan kurtulduğunu bembeyaz bir renge büründüğünü gördüm.


Biz ayakta öylece dikilirken siyah pelerinli, maskeli adam, onu kaldırıp kollarının arasına aldı. Ardından yüzündeki siyah maskeyi çıkarıp kollarındaki kadını dudaklarından öptü.


"Seni seviyorum Aşkparem..." Bu Mervan'dı, yanılmamıştım. Birbirlerine tutkuyla bakıyorlardı. Mervan, kollarındaki siyahlar içindeki Nazar'la herkesle birlikte fakat herkesten ayrı bambaşka bir dünya yaşıyordu.


Mehmet, onları umursamadan beni sürüklercesine çıkışa yöneltti. Hızlı adımlarla ona yetişmeye çalışıyordum.


"Gitmemiz lâzım. Seni bir daha ona vermeyeceğim."

Hiçbir şey söyleyemiyordum. Peşine takılıp dar bir koridora yöneldim. Tavandan aşağıya kadar inen şerit şeklindeki yüzlerce kâğıdın arasından geçmeye başladık. Şeritler önümüze gelerek görüş açımızı kapatıyordu. Koridorun sonuna geldiğimde Mehmet'in artık yanımda olmadığını fark ettim. Her yerde bağırarak Mehmet'i arıyordum.


Başımı çevirdiğimde bembeyaz bir takım elbisenin içindeki Mervan'ı gördüm. Biraz önce içerde dans eden adam, kılık değiştirip bir anda karşımda belirmişti. Adım adım yaklaşırken yumuşak bir tonla, "Seni asla bırakmayacağım Aşkparem." diye sayıkladı. Başımı sola çevirdiğimde aynı hizadaki diğer Mervan dikkatimi çekti. Aynı takım elbisenin siyahını giymişti. Yan yana duruyorlardı. Küçük bir çığlık atıp, ellerimle ağzımı yumdum.


Siyahlar içindeki, "Seni asla bırakmayacağım. Beni senden ölüm ayırır." dedi. İkisi birden aramızdaki 10 metrelik mesafeyi kapatmak için üzerime doğru geliyordu. Ve bir noktadan sonra birleşip tek bir kişi oldular. Ondan korkup arkamı döndüm ve kaçmaya çalıştım. Birkaç adımdan sonra yüzüm sert bir cüsseye çarptı ve kendimi yerde buldum. Mervan, siyahlar içinde yeniden karşımdaydı. Beni kucağına alıp bakışlarını gözlerimden ayırmadan yürümeye başladı.


"İyi olacaksın Aşkparem." Gözlerinde yine o bilindik ürkütücü bakışlar vardı. Kollarında hareketsiz bir şekilde yapacaklarını bekliyordum.


Bakışları benden ayrılıp yere odaklandı. Onu takip ettiğimde o derin mezar çukurunu gördüm. İçimden binlerce çığlık attığım halde dışarıya sesimi duyuramıyordum.


Beni yavaşça çukurun içine bıraktı. Mezarın içinde sırtüstü yatıp başucumdaki siyah bakışlı adamı takip ediyordum. Eline aldığı bir avuç toprağı mezarda hareketsiz yatan zavallı bedenime bıraktı.


"İyi olacaksın Aşkparem. Seni seviyorum." Yüzündeki sinsi tebessüm karşımdaki adamın bir akıl hastası olduğunu düşünmeme sebep oluyordu. Mezarın çevresinden üzerime savrulan topraklarla görüş alanım git gide daraldı ve onun hüzünlü tebessümü eşliğinde yeraltının karanlığına gömüldüm. Ben yitip giderken gözlerindeki acıyla öylece bana bakıyordu.


Rüya beni öyle sarsmıştı ki uyandığımda dakikalarca ağlamaktan kurtulamamıştım. Gördüklerim bana ne anlatmaya çalışıyor bir türlü çözememiştim. Çok yorucu, zor bir hayatım olmuştu. Bu hayatı yeşerten Mehmet'ken darmadağın eden Mervan'dı. Bilinçaltımda ikisi de oldukça dikkate değer bir yer tutuyordu. Bu yüzden rüyalarımda onlardan ve bebeklerimden başka bir şey göremiyordum.


Çiftliğin büyük, demir kapısı usulca açıldı ve Mervan'ın siyah aracı dakikalar içinde içeri girdi. Çok heyecanlanmıştım. Günler boyu süren bu sessizlik artık bitecekti. Pencere kenarından ayrılıp hızla kapıya yöneldim. Olanları öğrenmek için bir dakika bile beklemeye tahammülüm kalmamıştı.


Kapıyı açıp içeri süzülmesine izin verdim. Mervan, oldukça bitkin ve mutsuz görünüyordu. Gözlerini kaçırdı ve yutkunarak içeri girdi. Her halinden günlerce uykusuz kaldığı belliydi. Gözlerim ruhsuz bir şekilde tuttuğu mavi battaniyeye takıldı. Aras... Buradaydı, yanımda. Onu kucağıma alıp doya doya öptüm. Günlerce ayrı kalmıştık. Yanımda olmadığı her an delirdiğimi hissediyordum. Kokusunu, tenini ne çok özlemiştim.


Anlık bir duraksamanın ardından bakışlarım karşımda kaskatı bir halde duran Mervan'a yöneldi. Öyle duyarsız öyle yorgundu ki onu gördükçe içimin kızgın bir demirle dağlandığını hissediyordum.


"Asya nerde?" Onu neden getirmedin?" Suskundu. Halinde bir değişim olmayınca sözlerimi, "Asya nerde?" diye yineledim. Kucağımdan Aras'ı alıp yavaşça koltuğa iliştirdi. "Onu getiremem!" dediğinde delirmiş gibi bağırdım.


"Ne demek getiremem Mervan? O... O daha bir bebek! Bana ihtiyacı var; annesine ihtiyacı var. Nasıl getiremeyeceğini söylersin. Yetmedi mi günlerdir ona hasret kalışım? Yetmedi mi kanlı gözyaşları döküşüm?" Başını hüzünlü bir şekilde salladı. Hâli git gide korkmama sebep olmuştu. Onu göğsünden itip kapıya doğru sendelemesini sağladım.


"Kızımı istiyorum. Bebeğimi bana getireceksin. Baban olacak gangster bozuntusu Asya'yı vermek zorunda. Bizi ayırmaya hakkı yok."


Sözlerimin onda bir hareketlenme oluşturmadığını gördüğümde, "Gidip kızımı alacağım! Gerekirse polis zoruyla. Olabilecek her şeye razıyım." deyip kapıya yöneldim. Yüzüme bakmadan başı eğik bir şekilde kolumdan tuttu.


"Gidemezsin." Kollarından tutup sarstım. "Kızımın bana ihtiyacı var. Onu emzirmek zorundayım. Ben olmadan uyuyamaz. O saçlarımın kokusunu almazsa, beni yanında hissetmezse çok ağlar. Ben... Ben ona yeni bir oyuncak yaptım." Elimdeki oyuncağı tutup kalbimin üzerine bastırdım. Delirmiş gibi saçma bir tebessümle sayıklayıp duruyordum.


"Anne sütünden başka bir şey içmez o. Deniz kabuklarıyla yaptığım oyuncağa, saçlarıma dokunmazsa uyuyamaz. Çok ağlar! Kızım... Asya... Asya beni bekliyor. Ben..."


"Nazar kızımız öldü! O hayatta değil!"


***


Sizce Asya nasıl öldü? Ya da gerçekten öldü mü? ❤️‍🔥🥀

Tahminlerinizi gerçekten çok merak ediyorum. Sonunda tanıtım filmini hazırladım. Yarın YouTube hesabıma yükleyeceğim. Burada da Tanıtım bölümüne eklerim. Bakalım hikayeye gerçekten yakışacak mı?


Yıldız atmayı ve yorum yapmayı unutmayın değerli okurlar. ☺️🥀

instagram: seyma_yldz_koc

Loading...
0%