Yeni Üyelik
75.
Bölüm

75. Bölüm: Hesap Vereceksin!!

@syildiz_koc


Medya : çıkmaz sokak (Anıl Durmuş)


Gör artık yaralandım


Ya da uykuma sinen şu kokunu çek al benden

Dön artık yarılandık

Ben alıştım da yorgun kadehler

Kanı yerde gururumun bir hayli çok

Düşündüm kin tutamaz kalbim sana

Neresinden dönsem zarar bu sevdanın

Ne yazık ki çıkmaz sokak kalbim sana


Günümüz


Emniyet bugün oldukça kalabalıktı. Akşam yoğunluğu memurları yordukça yormuş, merdivenlere oturup soluklanacak hale getirmişti. Duvarlar içindeki hengâmenin yankılarıyla hemhal olunca gerginlik had safhaya ulaşmıştı. Bazen suçlular dolaşırdı uzun koridorlarında bazen de suç çamurunun lekesiyle aklanmaya çalışanlar. Büyük kapısı hem cenneti barındırırdı hem cehennemi hem de Araf'ı. Asırlık çınarlar da geçerdi o çatının küf tutmuş eşiğinden yeni yetme fidanlarda. Bazen ihtiyarlığın bıraktığı yorgun sırtını dayardı insan geçen ömrünü uzaktan bir telaşla izlerken. Kimi zaman emeklerin zayi olduğu düşünülse de pişman olmak rütbesini şerefle taşıyana değmez, kırlaşan saçlarına gururla bakardı. İşte öyle buruk öyle yorgun bir ifadesi vardı adalet duvarlarının. Kirişine kan bulaşmadan adalet yakasında rozet olmadan bilemezdi insan o binanın değerini. Bu da memurlar için mesleğin cilvesiydi. Varken fark edilmeyip yokken aranmak....


Demet, bilgisayarın başında belgeleri ve ifadeleri tamamlamaya uğraşırken Oktay yumurta görmüş tavuk gibi sırıtmaya, dudaklarını öne doğru büküp yaramaz kimliğini Demet'e karşı kullanmaya çalıştı.


"Kıvırcık!" Demet, gözlerini büyüterek, "Oktay, Yine mi sen? Of!" diye dargın bir bakış attı. Herkes kocasından çekerdi Demet'te maymun iştahlı yaramaz mesai arkadaşından. Genç kadın, yanındayken Oktay'ın başını sarımsak döveceğiyle ezmek istese de yokluğunda en çok onu arardı. Bir de abisi gibi gördüğü Niyazi Komiser vardı ki kimi zaman aralarındaki ast-üst ilişkisi bazı şeylerin kabukta kalmasını reva görüyordu.


Oktay, kulaklarına kadar genişleyen tebessümünü Demet'in gözüne sokar gibi yaklaştı ve önündeki dosyayı kurnazlığını ve aymazlığını hissettirir tarzda zoraki kapattı. Bu hamlesinin Demet'i sinirden tepinecek bir hale getirmesi umurunda bile değildi.


"Bak bakalım, gömleğim nasıl?" Demet, dudaklarını kıvırarak, suratını iğrenir gibi buluşturdu. "Çok rüküş. Nereden buldun bunu, bit pazarından mı?"


"Ha, ha, ha... Bit pazarıymış. Marka kızım bu!" Oktay, gözlerini deviren Demet'i umursamayıp yanından geçen kızlara aymazca göz attı. Bakışlarını çevirdiğinde Demet'in kıvırcık saçlarının diken diken olduğunu fark etmiş, dakikalar içinde akan salyalarını kontrol altına almaya çalışmıştı.


"Lütfen! İşlerim var, seninle uğraşamam. O keko tarzı, entel gömleğini de al defol git; gözümün kadrajını daha fazla istila etme." Oktay, kızlara sırıtıp eğlenmeye çalışırken, Demet sabrının son demlerini de kullanıp onu masasından yaka paça uzaklaştırdı. "By by!"


"Aman be kızım. Kafa koymadın adamda, esas geliş sebebimi unuttum." Demet bir kaşını kaldırıp zırvalama der gibi yüzünü buruşturdu. Şu şapşal delikanlının deli divane hareketlerinin kendisini karizmatik gösterdiği tarzındaki düşüncesini acaba nasıl yıkabilirdi? "Şu mafya olan herifin adı neydi? Merdan Hanzade..." Demet gözlerini devirerek, "Merdan değil Mervan!" diye düzeltti. Oktay, evrenin sırrını erişmiş gibi sırıttı. "He, he, o... Nerede şimdi? Yakaladınız mı?" Demet ayağa kalkıp omuzlarını dikleştirip gururla başını kaldırdı.


"Yakalamaz mıyız? Benden bir uçan bir de kaçan kurtulur." Oktay pişmiş kelle gibi sırıtıp. "Akıllı kıvırcığım benim. Bu başarıyla gidersen seneye 23 Nisan'da kendini cumhurbaşkanı koltuğunda bulabilirsin. Sıkı çalışmaya devam." Demet, kıvırcık saçlarını hırsla geriye atıp, "Ha ha, çok komik!" diye yalancıktan alaylı alaylı sırıttı.


"Nerde o?"


"Binaya birlikte girdik. Adam zilzurna sarhoş. En son merdivenlere kusuyordu. O görüntüye daha fazla dayanamayıp buraya geldim. Çok işim var, hadi uğraştırma beni!" Oktay cevap vermeye hazırlanırken kapıdan giren memurları görünce afalladı ve Demet'i bırakıp artistik tavırlarla soluğu onların yanında aldı.


"Aman be! İttirmesene yakışıklı; yürüyoruz işte!" Mervan, sallanır gibi memurların koluna yaslanınca Oktay 32 diş sırıttı. "Vaaaaay Komiserim, kekliği avlamışsınız?" Niyazi ters ters bakarak, "Oktay, hiç sırası değil." diye iğneledi.


Mervan, baygın bakışlarını esirgemeden, "Bu sersem bana keklik demiş olamaz değil mi? Aslanım ben; bileği bükülmez Aslanhan! Sözünü bil de konuş." diye dişlerinin arasından uykulu uykulu geveledi. İkide birde dizlerini kırıp yerlere kadar eğiliyor, kollarındaki memurlara sabır bileyecek akıl fikir koymuyordu. Sarhoşluk yaşadığı bu anlarda yaslandığı kaya olmuştu.


Oktay sırıtarak, "Ohoooo! Bu tam küfelik olmuş. Tamam ciğerim aslan da sensin kaplan da. Komiserim birazdan gösterir sana aslanı kaplanı. Değil mi Komiserim?"


Niyazi gözlerini devirerek, "Fesuphanallah!" çekti. "Allah'ım bütün delileri bana mı gönderdin bilmem ki! Götürün şunu, ben sorguya alacağım." Mervan gözlerini kısarak sırıttı ve elini dalga geçer gibi ağır ağır Oktay'ın çiçekli gömleğinde dolaştırdı. Boğuk haylaz ses tonunu Niyazi'nin gergin bakışları eşliğinde ortama dalga dalga yaydı.


"Gömleğin güzelmiş delikanlı, bundan bir tane de komiserine al! Daha yakışıklı olursa kısmeti de açılır belki."


"Çok konuşma da yürü!" dedi Niyazi yumruklarını sıkarken. Bu adam gerçekten onun yaralarına mı oynuyordu şimdi? Mervan, dudaklarını büküp yarı büklüm sallanarak oscarlık bir oyun sergiliyordu. Niyazi onu umursamadan ite kaka sorgu odasına yöneltti. Mervan o an kızacağı son kişi bile değildi. Sonunda yanındaydı. Demet'le kurdukları tuzak işe yaramış; Mervan, Nazar zannettiği Demet'in peşine takılıp soluğu yanlarında almıştı. Şimdi yapılacak en parlak iş onu konuşturup, gerçeklere adım adım ulaşmaktı. Bir şeylerin su yüzüne çıkabilmesi için çok bile sabretmişti.


Mervan, sallanarak kapının yanındaki duvara yöneldi ve parmak uçlarıyla üzerinde bir şeyler aradı. "Buradan Hanzade!" Niyazi, Mervan'ın sarhoşluk numarasını çok iyi anlamıştı ve bu duruma içten içe deliriyordu. Ama ne olursa olsun bu sefer amacına ulaşmasına izin veremezdi. Onu içeri alıp oturmasını bekledi. Kafası karmakarışıktı ve bu sorgudan eli boş dönmemeye kararlıydı.


Oda loş bir tepe ampulü tarafından aydınlatılıyordu. Eski ahşap masa ve karşılıklı iki sandalyeden başka bir şey göze çarpmıyordu. Ortamdaki karanlık ve kasvet kirli çamaşırların ortaya dökülmesini sağlayacak önemli bir detaydı. Buraların adamı olan insanlar bile ortamın debdebesinde yutkunup kaçmak isteyebilirdi.


Niyazi, uyaran bakışlarını esirgemeden boğaz ayıkladı. "Gelelim fasulyenin faydalarına..." Mervan onu duymazdan gelerek sırıttı.


"Nazlı Kaya 23 yaşında, Lice doğumlu. Bir süre önce kendini bir inşaatın üçüncü katından attı ve ne yazık ki bir bekçinin ölümüne sebep oldu. Olayın tek şahidi tuhaf bir şekilde ilk verdiği ifadeyi değiştirdi ve kızı akladı. Sence bir tuhaflık yok mu bu işte?"


Mervan, uyuşuk bakışlar eşliğinde elini çenesinin altına koyup masaya yaslanır gibi eğildi ve "Adın ne Komiser!" diye sordu. Niyazi onun tüm o saçmalıklarından yeterince bezmişti ve artık patlamaya yer arıyordu.


"Burada soruları ben sorarım. Şimdi bana cevap ver. Nazlı Kaya'nın taburcu olacağı o gün neden hastanenin önündeydin? Ve hatta soruyu biraz daha açalım. Nazlı kılığındaki Demet'e neden yaklaştın?" Mervan başını kollarını arasına alıp, "Çok soru soruyorsun Komiser! Hiçbir şey anlamadım baştan al!" diye esnedi. Yüzünü avuçlar gibi ovmuş yer yer esneyerek saorgu odasını yatakhaneye çevirmişti. Niyazi elini sert bir şekilde masaya indirdi.


"Kendine gel Hanzade; burası senin çöplüğün değil. Emirleri ben veririm. Nazar Ateş'le nasıl bir bağlantın var? Nazlı Kaya kim ve Nazar neden öldü gösterildi? Her şeyi bilmek istiyorum, şimdi ötsen iyi edersin!"


Hemen yanı başındaki Yahya, "Eyvaaaah!" der gibi alt dudağını ısırdı. Mervan ise komiserin gazabını önemsemeden bu çırpınış ve hırsa kahkahalarla karşılık verdi. Yahya öfkeyle yüzünü buruştururken Niyazi sinirden tüm yüz kaslarını germişti. Kahkaha uzayınca daha fazla sessiz kalamadı ve önündeki plastik sürahideki tüm suyu Mervan'ın yüzüne savurdu. Mervan birkaç dakika öksürük komasına tutulduktan sonra başını geriye doğru uyur gibi bıraktı. Sarhoşluk numarasından bu kadar kolay vazgeçmek gibi bir niyeti yoktu. Parmak uçları alnının üzerindeki siyah tutamlara yaklaştı damlamaya yer arayan su taneciklerini elinin tersiyle silkeledi. Bu silkelemeye ebleh bakışları karışırken Niyazi genç adamı tartaklamamak için kendini zor tutuyordu.


"Ayılsan iyi edersin! Henüz sert oynamaya başlamadım. Bana yediğin tüm o naneleri itiraf edeceksin. Nazar'a neler yaptığını, peşindeki adamları, oynadığın oyunu... Her şeyi bilmek istiyorum!"


Mervan sahte, babacan tavrını küstahça Niyazi'ye giydirdi. "Senin cinsel sorunların olmalı. Uzun süre bulmaca çözdükten sonra son dizeyi dolduramayıp çemkiren ihtiyar delikanlılar gibisin ya da ödevlerini zamanında bitiremediği için öğretmeni tarafından azarlanıp çöpe oturtulmuş zavallı bir oğlan çocuğu! Söylesene en son ne zaman bir kadınla yattın?"


Mervan'ın son sözüyle çıldırma noktasına gelen Niyazi, Mervan'ın suratına okkalı bir yumruk savurdu. Onun Amerikan filmlerindeki repliklerden devşirme olan sözleri ne yazık ki boşa çıkmıyor Niyazi'yi delirtme noktasına getiriyordu. Komiser yeni yetme çaylaklardan değildi. Bu sorgu odasında sıra Mervan'a gelecek kadar çok kişiyi terletmiş kolay kolay çamura batmamış bilakis batırmayı bilmişti. Şimdi bu kurdun yanında kuzu olacak son kişi bile değildi.


"Kendine gel pislik! Karşında devletin polisi var. Senin borun burada ötmez." Mervan, baş parmağının ucuyla kanayan dudağındaki kanı umursamazca sildi ve dilini dondurma yalar gibi yaralı dudaklarının üzerinde gezdirdi.


"Tüm yapabildiğin bu mu?" Tırnaklarına bakıp Niyazi'ye kışkırtıcı bir şekilde göz attı. "Bence daha fazlasını yapabilirsin. Hatta yapmalısın!" Niyazi önce okkalı bir küfür savurdu ve öfkeyle Mervan'ın kafasını arkadan kavrayıp hırsla masaya gömdü. Artık Mervan'ın dudağı dışında dert edinmesi gereken başka noktalar da vardı. Burnundan sızan kan gibi... "Bu hiç fena değildi. Olacak olacak..."


Niyazi ellerinin tersini ensesinde buluşturup içinden ona kadar saymaya başladı. "1, 2, 3..." Mervan ise onun dikkatini dağıttığı için zevkten dört köşe olmuştu. Nihayet sakinleştiğinde yeniden eski yerine oturdu. "Konuş! Nazar kim?"


Mervan, nihayet der gibi kaşını kaldırdı. "Sen papparazi olmalıymışsın. Karımla özelimi bu kadar merak ettiğine göre yanlış meslek seçtiğin konusunda ikimiz de hem fikiriz."


Niyazi, Mervan'ın uzamaya yüz tutan ön perçemleri kavrayıp başını siyah bakışlarını umursamadan sertçe geriye yasladı. Gözlerini gözlerinden ayırmadan dişlerini sıkarak onu köşeye sıkıştıracak o sözleri söyledi.


"Eğlence bitti Hanzade. Her şey ortaya çıktı ve sen hâlâ rol kesmeye çalışıyorsun."


"Ortaya çıkan ne Komiser?" dedi Mervan. Geriye doğru yatan boğazından hırıltılı boğuk sesler çıkıyordu ve bu pozisyonda konuşmak hayli zordu. "Günahların... Gerçekleri söylememek için bir sebebin kalmadı. Şimdi... Nazar ile olan bağlantın ne? O kadına ne yaptın? Neden sahte kimlikle dolaşıyor? Hakkında her şeyi bilmek istiyorum."


Mervan kontrollü ve kendinden emin bir şekilde boğaz ayıkladı. Ona bazı şeyleri anlatmakta bir sakınca görmüyordu; fakat sınırları iyi çizmemesi halinde başının belaya gireceğinin de farkındaydı.


"Nazar benim karımdı." dediğinde Niyazi'nin tüm dikkati onun yalanlarını çırılçıplak bırakan gözlerindeydi. Elleri siyah bakışların sahibini serbest bıraktığında Mervan dakikalar sonra iş görür bir nefes alabilmişti.


"Onunla büyük bir aşk yaşadık ve ne yazık ki aramızdaki tek engel benim evli olmamdı. Onu çok seviyordum. Ayrılığına dayanamayıp imam nikahı kıyarak onunla evlendim. Mutluyduk, dünyalar güzeli iki bebeğimiz oldu. Ta ki kızımızı basit bir kalp rahatsızlığından kaybedene kadar... Nazar onun ölümünü kabullenemedi. Psikolojisi bozuldu ve tuhaf bir şekilde benden nefret etmeye başladı. Onunla ilgilendim. Doktora götürdüm, fakat durum değişmedi. Kızımızın ölümüne benim sebep olduğumu sanıyordu. Benden kaçmak istedi hem de defalarca. Beni düşman olarak görüp kaçak yollardan yurtdışına gitmeye çalışıyordu."


Mervan üzülmüş gibi başını eğip titrek bir şekilde nefesini bıraktı. Bir solukta anlattıklarının Niyazi'nin üzerinde bıraktığı etkiyi görmek istiyor, yalanlarının zevkinden geri kalmak istemiyordu.


"Aşağılık bir pislik onu öldürdü. Âşık olduğum tek kadını benden aldı. Uzun süre kendime gelemedim. Öyle çok acı çekiyordum ki sarhoşluk tek avuntum oldu."


Niyazi uydura uydura bunu mu uydurdun der gibi dudaklarını birbirine bastırdı. "Madem Nazar öldü, neden onun peşine düştün? Nazlı Kaya'nın taburcu olması neden seni bu kadar ilgilendiriyor?"


"Bugün sadece hastalandığım için hastaneye gitmiştim. Nazar'a benzeyen o kadını görünce bir an rüya görüyorum sandım. Sarhoşken bunlar hep olur." Mervan, Niyazi'yi çıldırtmak ister gibi tebessüm etti. "Karıma öyle hasret doluyum ki şu an seni bile o sanıp öpebilirim."


Niyazi sert bir şekilde Mervan'ın yakasını çekiştirdi. "Aslanhan... Şu saçma kurgunu bir kenara bırak ve gerçekleri anlat. Ben her şeyi biliyorum. İtiraf seni düze çıkaracak tek şey, anla artık!"


Mervan, Niyazi'nin eline kaptırdığı yakasını parmak uçlarıyla kaygısızca silkeledi ve ekledi. "Ben gerçekleri anlattım zaten Komiser. Başka bir gerçek yok."


Niyazi ayağa kalkıp kollarını kavuşturdu. Şimdi gerçekleri dilinden savma sırası ona gelmişti. Yüzünde yıkıcı bir gülümseme açmış, ses tonu Mervan'ın ılık ılık terletecek kadar güven verici çıkmıştı.


"Evli olduğun halde Nazar'a âşık oldun. Onu abisinin sevdasını kullanarak elde ettin. Senden kaçmaması için eve hapsettin. Seni kabullenemedi ve elinden kurtulmak için her yolu denedi. Gizli dünyana eriştiğinde onu öldü gösterip sindirmeye çalıştın. Böylece ortak düşmanlarınızdan koruyabilecektin. Ama işler istediğin gibi gitmedi ve Nazar'ın intiharı her şeyi altüst etti. Şimdi de yakanı kurtarmaya çalışıyorsun."


Mervan, harika bir hikâye dinlemiş gibi elleriyle yavaş tempoda bir alkış tutturdu. "Ve muhteşem son!" Parmaklarını hayalî bir film afişini kadraja alır gibi birleştirdi. "The and Komiser... Neden bu kurguyu değerlendirmiyorsun. Bence efsane bir film olurdu. Ödüle doymazdı inan bana."


Niyazi, Mervan'ın yalanlarıyla birlikte can çekiştiğinin farkındaydı. Sakin olup delirtme sırası artık kendisine gelmişti. Çantasından Nazar'ın kalın ve oldukça büyük olan defterini çıkarttı. "Bu defter tüm zulümlerini her bir sayfada teker teker anlatıyor. Nazar'ın kendi el yazısıyla kaleme alınmış. Hayatınıza dair her şeyi biliyorum artık Hanzade."


Mervan, küçümser bir şekilde Komisere yan yan baktı. Onu gören Nazar'ın sırlarla dolu hayatının anahtarına değil de basit bir masal kitabına bakıyor sanırdı.


"Elindeki her neyse sana bir katkısı olmayacak. Basit bir kurgudan ibaret. Hayal ürünü... Evet... Nazar boş zamanlarında bir şeyler yazıp çizerdi. Yazar olma hayalleri vardı. Şiir ve edebiyat onun için vazgeçilmezdi. Muhtemelen bir şeyler karalayıp durmuştur. Yerinde olsam o deftere pek güvenmem Komiser."


Niyazi, defteri Mervan'ı kızdırmak ister gibi karıştırdı. Yüzündeki heves yüreğindeki özgüveni açığa çıkaran önemli bir kisveydi. "Madem Nazar öldü. Bu defterin Nazlı Kaya'da ne işi var?" Mervan, küçümser gibi dudaklarını kıvırdı.


"Nazar kaçmaya çalıştığı gece bavulunu kaybetti. Eşyalarına uzun süre ulaşamadık. Bulduğumuzda ona dair hiçbir şey görmek istemedim ve tüm eşyalarının fakirlere dağıtılmasını emrettim. Muhtemelen Nazlı Kaya dediğiniz kadının eline de bu şekilde geçti. Bavulda özel hayatımızla ilgili bir şeyler olup olmadığını kontrol ettirmiştim; fakat belli ki deftere önem vermemişler."


Niyazi, her geçen dakika daha da köpürüyordu. Mervan'ın ustaca söylediği yalanlar karşısında şapka çıkarmamak imkânsızdı. Karşısında bu kadar büyük bir kurt bulacağını düşünmemişti. Hata yaptırmak istiyordu. Onu defterde yazanlardan iyi tanıyordu. Dili öfkeliyken çözülüyor, insanın sinirleri ile dalga geçip şaşırtmayı iyi biliyordu. Artık Niyazi için belden aşağı vurmanın zamanı gelmişti.


"Bence uzatmaları oynuyorsun Hanzade. Bu saçma aşk hikayenle kimseyi kandıramazsın." Büyük bir olgunlukla kontrolü devraldığını hissettirerek sesini kıstı. Alayla süslediği yapmacık konuşma tarzı Mervan'ın rengini attırmaya yetmişti.


"Senden iğreniyordu değil mi? Bu yüzden ona zorla sahip oldun. Seni istemediğini bildiğin halde koynuna aldın. Zavallı kadın nefret ettiği, tiksindiği adamla beraber olmak zorunda kaldı." Öfkeden dişlerine savaş açan Hanzade'ye biraz daha yaklaşıp kışkırtıcı bir şekilde ön perçemlerine üfledi.


"Düşünsene Aslanhan. Karın o yatakta uyanıyor ve sana nefretle bakıyor. İğrenerek! Geceyi çamurun içinde tiksindirici bir domuzla geçirmiş gibi bedeninde onun pençelerinden kalan korkunç izler var. Dudaklarında onun salyaları gezmiş. Teni o ruhsuz boğuşmanın emarelerini saklayarak ruhuna korkunç işkenceler yapıyor." Niyazi ona biraz daha yaklaşarak gözlerine kontak bir bakış attı. Bu göz kırpma Mervan'ın siyah gözlerine kanlı bir hançer saplamıştı.


Niyazi'nin artık ses rengi bile tutkulu bir hal almıştı. "Zavallı tek taraflı sevişmelerinizin o kadına nasıl bir işkence yaptığını düşün! Bu iğrenç! Sen dünyanın en mutlu adamı olurken o parayı bastırıp aldığın satılık bir beden olarak açıyor gözlerini." Komiser 'aaaah ah' diye iç çektiğinde Mervan tırnaklarını öfkeyle ahşap masaya geçirdi. Öfkesi tüm tırnaklarını o pürüzlü yüzeyde kıracak kadar güçlüydü.


"Oysa sevdiği adamla uyanmayı kim bilir ne kadar arzu etmişti Nazar Hanım." Yüzünü edalı edalı kıvırıp parmağını şıklattı. "Neydi ismi? Mehmet... Kulağa ne kadar da hoş geliyor değil mi? Aşık olduğu tek adam... Onunla aynı yatağı paylaşmak isterdi biricik Aşkparen, seninle değil. Onunla beraber olmak, onun dokunuşları, onun teninde bıraktığı heyecan... Ne üzücü bir son oldu ikisi için. Belki de seninle olurken bile onu hayal ediyordu. Sana dokunurken onun adını fısıldıyordu. Düşünsene kim bilir birlikte ne kadar mutlu günler geçirdiler. Ne heyecan verici dakikalar... Zavallı Hanzade. Sen o adamın artıklarıyla mutlu olmaya çalışan bir sokak köpeğinde farksızsın!" Mervan öfkeden titreyen mimiklerini artık zapt edemiyordu.


"Söylesene nasıl tahammül ettin buna?" Komiser aşağılar bir sırıtışla Mervan'ın omzuna ağırlığını verdi ve eğilip fısıldadı. "Sen erkeklerin yüz karasısın Aslanhan. Kendi karısına tecavüz eden aşağılık, sadist bir erkek müsveddesi." Mervan'ın boynundaki ve alnındaki tüm sinir damarları kabarmıştı. Kısılan öfkeli gözleri nefretle Niyazi'ye yöneldi. Şakaklarından damlayan terler daha şimdiden Komisere doğru istikamette gittiğini müjdeliyordu.


"Söylesene ona neden psikolojik işkence yaptın? Tazyikli suyla ıslatmak... Vay be! Ne yöntem ama! Sana aşağılık bir tecavüzcü olduğunu hatırlatması mı bu kadar kanına dokundu? Sevdiği kadını zorla elde eden bir sapık... Masum prensesin iflah olmaz kara şövalyesi..." Mervan hızlı ayağa kalkıp Niyazi'nin boğazına yapıştı.


"Kimsin lan sen? Kim olduğunu sanıyorsun?" Niyazi, beklediğinde daha sakin ve hatta bu pozisyondan hiç olmadığı kadar memnundu. Mervan Komiserin yüzüne yapışan alaycı tebessümü umursamadan koridorlara kadar ulaşacak bir sesle haykırdı. "Öldürürüm seni Komiser! Duydun mu, öldürürüm!"


Haykırışlar saniyeler içinde üç polisi içeri girmeye mecbur etmişti. Mervan'ın sarhoşluğundan sıyrılması ve çıldırıp üzerine atılması Niyazi'ye istediği fırsatı verdi. "Götürün onu, emniyet güçlerine mukavemet ve hakaretten bir süre nezarette tutacağız." Mervan, "Bırakın beni!" diye haykırırken tüm çabasıyla memurlara direniyordu; fakat gafil avlanışını örtecek bir gölgelik şu an için mevcut değildi.


Yıldız atmayı ve yorum yapmayı unutmayalım. 🤗

 

 

 

 

 

 


Loading...
0%