Yeni Üyelik
79.
Bölüm

79. Bölüm: Aldanış

@syildiz_koc

Medya: Çağan Şengül (Mücevher)


Kokunla doldu sayfalar

Adın gelince aklıma

Aşk neydi? Hiç bilmezdim

Yüzünden tanıdım seni

Bir hayatın ortasında

Seni buldum ve

Dedim ki; sonunda...

Yolları aştım

Denizleri geçtim

Bir kutu açtım

İçinde mücevher

Nasıl kaldım hayatta, sensiz

Nasıl döndü sonunda, şansım

Bir tek sen olunca

Tamamlandı bu şarkı...


Hatıralar... İnsanı geçmişini yansıtan geleceğine ışık tutan en özel anlardı. O zaman farkında bile olmazdık belleğimizde taşıdığımız mücevherin. Ancak yitirdiğinde bilirdi insan benliğini ve geleceğini kaybettiğini.


Hep boş bir sayfanın temizliğine sığınır ya insanlar; işte o boş sayfanın buruk yalnızlığını yaşıyordu Nazar. İçinde tarif edemediği bir hüzün ve boşluk vardı. Sanki masallardaki büyücüler çalmıştı çocukluğunu. Sanki karıncalar umutlarını ve hayallerini yuvalarına taşımıştı. Derin bir uykudan uyanıyormuşçasına mahsundu yüreği. Yalnızlık ve hissizlik kaderin pençelerinde uyandığı günden beri zihnine oyula oyula işlenmişti.


Gözlerini açtığında büyük bir pişmanlık yüreğinde peyda olmuş, hayal kırıklıkları derin soluklarına karışmıştı. Hareket etmek istediğinde bedenindeki çürüklerin ve kırıkların hışmına uğramış, bir yaprak misali titremekten kurtulamamıştı. Uyanırken etrafında dolaşan insanların sesi kulaklarına erişemeyecek kadar yankılı ve ruhsuzdu. Kendisini sorgulamak için bekleyen memur, "Hiçbir şey hatırlamıyorum." sözünü duyunca belirgin bir hayal kırıklığıyla yanından ayrılmıştı.


Doktor, utana sıkıla intihar ettiğini ve yaşlı bir adamı asansör boşluğuna iterek öldürdüğünü söylemişti. O gün hayretle nefesini tutmuş, ağzını eliyle kapatarak için için ağlamıştı. Hiçbir şey bilmiyordu. Oraya kadar nasıl geldiği, niye geldiği koskoca bir muammaydı. O adamı gerçekten öldürüp öldürmediğinden bile bihaberdi.


Adının Nazlı Kaya olduğunu söylemişlerdi ve ikinci tramvayı ismine duyduğu yabancılıkla yaşamıştı. Anne-babasının hayatta olmadığını öğrenmiş ve kendisini hücrelerine kadar yorgun ve terk edilmiş hissetmişti. Kafası bomboştu. Bu saatten sonra ne yapacağını, kime gideceğini bilemiyordu. Hiçbir şeyi hatırlamazken bu koca dünyaya nasıl sığacaktı?


Elindeki çay bardağını tepsinin içine bıraktı. Kendisini hayranlıkla inceleyen Demet'e teşekkür etti. Demet son işlerini tamamlar tamamlamaz ceketini alıp Nazar'la birlikte emniyetin çıkışına yöneldi. Etraf oldukça sakin görünüyordu. Gözleri gökyüzündeki bulutları umutsuzca taradı.


Hava karanlık kasvetli bulutların istilasına tutulmuş, gökyüzü hayranlık uyandıran maviliğini gri atmosferin varlığında sindirmişti. Demet'in yanı başında birinci sınıfa başlayan masum bir kız çocuğu gibi naif ve ürkek duruyordu. Darmadağın olup resetlenen hatıraları onu derin bir uykudan uyanmışçasına silikleştirmişti.


O an genç kadın karşısında beliren kumral, uzun boylu delikanlının nefret dolu bakışları ile afalladı. Gözleri damar damar olmuş, uykusuzluk ve öfkeden kan kesmişti. Üzerindeki oduncu gömleği cüssesini kısmen örtse de göğsünün bir kısmını açıkta bırakmıştı. "O sensin değil mi?"


Şaşkın gözlerini kırpmadan anlamsızca başını salladı. Demet, delikanlıyı tanımıştı. Bu öfkeli ruh, ölen yaşlı adamın oğlundan başkası değildi.


"Hay aksi!" dedi içinden. Şimdi bir kaosun hiç ama hiç sırası değildi. Belli ki terslikler kolay kolay bitmeyecekti. "Babamı öldüren sendin değil mi? Onu asansör boşluğuna sen ittin."


Delikanlı, Nazar'ı yakasından tutup sarstı. Gömleği bu hamleyle yukarı doğru hafifçe sıyrılmış, ayak topukları ise istem dışı parmak uçlarına baskı yaparak yükselmişti. Genç kadın neye uğradığını şaşırdı. "Nasıl yaptın bunu? Nasıl kıydın babama, söyle! O zavallı, yaşlı adamdan ne istedin?"


"Be-ben... Hayır!" Demet, delikanlıyı kapıdaki memurların yardımıyla uzaklaştırdı. "O devletin himayesinde. Soruşturma devam ediyor. Bilip bilmeden kimseyi suçlayamazsın."


Gencin öfkeden gözleri kanlanmış adeta boynu damar damar olmuştu. Sıtmaya tutulmuş gibi titremesi Nazar'ı daha da ürkütüp sinmeye mecbur etti.


"Sizin adaletinize inanmıyorum. İsmail Amca neden ifadesini değiştirdi? Niye söylediklerini inkâr etti? Bu işte bir pislik var, nasıl görmüyorsunuz? Bu kadar kolay mı adam harcamak lan?"


Demet sabrını ve otoritesini korumaya çalışıyordu, fakat patlayıp delikanlıyı okkalı bir yumruğun esaretine düşürmesi an meselesiydi. "Sakin ol! Gerçekler ortaya çıkacak dedim. Adalet yerini bulacaktır. Böyle taşkınlık yaparak hiçbir şeyi düzeltemezsin."


İçerden yetişen iki memur öfkeden soba borusu gibi tüten delikanlıyı kollarından çekiştirerek Nazar'dan uzaklaştırdı. Delikanlı kendisini tutan memurlardan kurtulmaya çalışarak acı acı haykırdı.


"Böyle adalet yerin dibine batsın. Benim babam öldü memur hanım. Yüreğime ateş düştü. Sen yetim kalmak nedir bilir misin?"


Polisler artan ses tonundan iyice rahatsız olmuştu. Onu çekiştirerek içeri sokmaya çalıştılar. Delikanlı tüm duvarlarını yıkarak kendini dizüstü bıraktı. Artık sesine sinsice işlenen acının rengini de gizlemesi, titreyişlere ve tizleşmelere mâni olması gerekiyordu.


"O adam emekli maaşıyla beni okutamadığı için sabahlara kadar ayazda bekçilik yapıyordu. Bu kadın kolumu kanadımı kırdı benim. Çocukluğumu, gençliğimi, ömrümü çaldı. Çaldı anladın mı?"


Nazar hıçkırıklar içinde ağlıyor, için için yaşadıklarının gerçek olmamasını diliyordu. Polisler hayal kırıkları içindeki delikanlıyı sürüklercesine uzaklaştırdı. Demet, yıkılmış bir viranı andıran Nazar'ı omuzlarında tutup kaldırdı ve biraz olsun güvende hissetmesi için sımsıkı sarıldı. Onda kendi kız kardeşini görmüş, onun çaresizliğini bu genç kadının mavi gözlerinden okumuştu.


"Sakin ol! Bizimleyken kimse sana bir şey yapamaz. Ben yanındayım." Nazar, yaralı parmak uçlarını kolundaki sargıları görmezden gelerek göz pınarlarına iliştirdi ve nemleri kusursuz bir porseleni andıran yüzünden uzaklaştırdı.


Demet'in uzattığı bir şişe suyu kana kana içti ve ardından arabasına binip Niyazi'nin evine doğru yol aldı. Nazar orada biraz olsun dinlenip sakinleşme imkânı bulmuştu. Duşunu alıp giyinmek üzere odalardan birine geçti. Sade mobilyaları, yandan gelen avizeden ışığı ve orta büyüklükteki televizyonuyla ev oldukça samimi duruyordu. Kitaplıktan biblolara kadar tüm eşyalar Niyazi'nin vakarının bir yansıması gibi göz doldurucuydu. Gözleri duvardaki fotoğraf çerçevelerinde oyalanınca Demet onu uzaktan izlemeyi bırakıp yanına geldi.


"Onlar Niyazi Komiserimin karısı ve kızı..." Nazar'ın dudakları mahcup bir edayla kıvrıldı. Bu evde zoraki bir misafir olduğunu biliyordu. Ev sahibinin özel hayatıyla bu kadar ilgili olması yadırganıp, iğreti karşılanacak bir durumdu. Bir şey söylemiş olmak için, "Çok güzeller..." diye sayıkladı. Demet, ise bu alakadan hiç de rahatsız olmuş gibi değildi. Çerçevelerden birini eline alıp umutsuzca iç çekti.


"Keşke hikayeleri de güzel bitseydi."


"Ne oldu?"


"Kimse bilmiyor. Mutlu bir evlilikleri vardı. Kızları bir haftalıktı. Niyazi Komiserin annesi kalp krizi geçirmiş o gece. Aynı gece karısı da kızını alıp kayıplara karıştı. Kimse anlamadı ne olduğunu. Komiserim karısını her yerde aradı. Bakmadığı yer kalmadı, ama yok! O günden sonra Niyazi Komiserin içten bir tebessümüne, parlayan heyecan dolu bakışlarına hiç rastlayamadım. Kendini işine verdi. Yavrusunu yitiren alageyik gibi yaralı yaralı dolaştı durdu."


Nazar, hüzünle iç çekti. Bu hikâyede kendisine tanıdık gelen bazı şeyler olduğunu fark etmişti; fakat içinden kopup gelen o tuhaf duygulara bir mana yüklemek oldukça güçtü. Sahip olduğu tüm anıları bir gecede hayat defterinden hunharca yırtılmıştı ve şu an sadece bir girdabın içinde kaderin eseceği o firaksız yöne doğru savruluyordu.


Kendi duygularından sıyrılmak için çerçevedeki kadını dikkatle süzdü. Uzun kahverengi saçlı, açık teni, masum yüzüyle gerçekten çok hoş biriydi. Niyazi Komiserin onu unutamaması çok da şaşılacak bir durum değildi. Gözlerinin önüne gelen tuhaf kareler mana yüklenemeyecek kadar buğuluydu fakat Nazar içinde beliren aşinalığın boşuna olmadığını çok iyi biliyordu.


"Onu bir yerlerde görmüş gibiyim." Demet, histerik bir şekilde güldü. "Görmüş olamazsın. İlk uçakla Londra'ya kaçmış. Yıllardır da orada. Ülkeye hiç giriş yapmadı. Komiserim bir süre izin alıp peşine düştü. Londra'da çalmadığı kapı, aşındırmadığı istihbarat, yakasını tutmadığı adam kalmadı. Fakat boşa cırmalamaktan başka eline bir şey geçmedi. Ne yazık ki yıllar yılı uğraşsa da tüm kapılar yüzüne kapandı."


Nazar, çerçeveyi bırakıp yaşadığı acıyı düşünmemeye çalıştı. Acı çeken sadece kendisi değildi. Bu durum hem içini acıtmış hem de başkalarının acılarının kabuk bağladığını görmesi iyileşeceğine olan inancını güçlendirmişti. Demet'in yanında getirdiği giysileri sıcak bir duşun ardından bedenine geçirdi. Siyah, kot pantolonun üzerine sade beyaz bir gömlek giyerek ev ortamının rahatlığını hissetti.


Kısa bir süre sonra Demet'le birlikte mutfağa geçti. Kafası hâlâ gördüğü fotoğrafta olsa da bu işi daha fazla kurcalayıp Komiserin tepkisini çekmek istemiyordu. Yapacağı yanlış bir yönlendirme bu yaralı adamı daha da üzmekten başka bir işe yaramazdı.


Yeniden ev ortamında olduğu için mutlu sayılırdı. Emniyeti sevmemiş, çevresinde dolaşan sıkıntılı bazı insanların varlığından rahatsız olmuştu. Elindeki balıkları tuhaf bir ustalıkla temizlemesi Demet'in de dikkatinden kaçmamıştı.


"Elin balık temizlemeye oldukça yatkınmış. Belli ki temelin sağlam." Nazar gülümseyerek elindeki balığı su dolu kabın içine bıraktı.


"Galiba balıklarla ve denizle ilgili pek çok hatıraya sahibim. Bunu yıllardır yapıyormuşum gibi tuhaf bir duygu hissediyorum. Diyarbakır'da doğan biri böyle hissedebilir mi bilemedim. O topraklara karşı bir aşinalığım yok. Doğruyu söylemek gerekirse kendi ismime de bir yakınlık duymadım. Bana Nazlı diye hitap ettiklerinde bir başkasından bahsettiklerini düşünmekten kendimi alamıyorum. Aileme dair sayıp döktükleriniz bile öyle yabancı öyle ıssız ki, bir tanesi bile bende tanıdık bir his oluşturmadı."


Demet, hakkında az çok bilgiye sahip olmuştu; fakat bunları ancak Niyazi'nin izniyle onun uygun gördüğü zamanda Nazar'a söyleyebilirdi. Şimdi olan biteni anlatarak Nazar'ı daha büyük bir karmaşaya sürüklemek istemiyordu. Yaşadıkları yeterince ağırken, her şeyi aynı anda öğrenmesi ikinci bir yıkıma sebep olabilirdi.


Nazar'dan kaçırdığı gözlerini saklayarak temizlenmiş balıkları fırına sürüp pişmesini beklemeye koyuldu. Balık kokusu etrafa yayıldığında genç kadın içinde buram buram yükselen tatlı bir huzur hissetti. Gözlerinin önünde uçuşan kareler hızlı bir şekilde belirip kayboluyordu. Belli ki hafızası kolay kolay yerine gelemeyecekti.


"O adamı gördüğünde ne hissettin Nazlı? Sana bir şeyler hatırlattı mı?" Nazar, Demet'in bakışlarını hissedince içinde bir utanç duygusu oluştu. Sabah ki yaşadıklarını o da bir türlü aklından çıkaramıyordu. Parmaklıklar ardında gördüğü o adamın koyu, siyah gözleri, uzun, ürpertici kirpikleri içinde manasız bir heyecan oluşturmuştu. Gözlerindeki gizemli tutkuyu içeri girer girmez hissetmişti.


Elleri sıcacıktı; öyle ki Nazar, tüm duygularının onun avuçlarında eriyip tükendiğini hissetti. Hemen oracıkta kolundan tutup alıp götürse gerçekten direnebilir miydi kendisi de bilmiyordu. O siyah harelerde gördüğü yaralı, masum çocuk neden bu kadar içini titretmişti? Anlamıştı, Niyazi'ye bir şey söylemese de o adamda geçmişine ışık tutacak bir şeyler vardı.


"Bir şey söylemedin."


"Ben... Bilmiyorum. Emin değilim."


Demet, dudaklarını kıvırıp, "Ondan etkilenmiş gibisin!" dedi. Nazar, kızararak yutkundu. "Etkilenmedim; sadece tanıdık bir şeyler sezdim hepsi bu."


Demet, bıyık altından gülüp bir kaşını kaldırdı. "Sen öyle diyorsan!" Nazar, kalkıp hemen fırını kontrol etti. Muhabbetin daha fazla uzamasını istemiyordu. Şimdilik içindeki tuhaf hislere yabancı kalıp aptalı oynamak en iyisiydi. O yüzünün kızarıklığını saklarken Demet de gülerek çalan kapıya yönelmişti. Gözleri Niyazi'nin ela gözleriyle buluşunca ast-üst ilişkisini unutup samimiyetle gülümsedi.


"Buyurun Komiserim. Sizi buraya hangi rüzgâr attı?"


Niyazi, kendisinden beklenemeyecek kadar mahcup bir şekilde, "Kendime gecelik almayı unutmuşum. 2 dakikada alıp çıkacağım." Diye mırıldandı. Demet, onun ergen delikanlıları andıran ifadesini görünce küçük, sevimli bir kahkaha patlattı. Onu abisi gibi gördüğü için bazen uçarı kaçarı davranmakta bir mahsur görmüyor, fırsatını bulduğunda da kenara sıkıştırıp canını okuyordu.


"Demek geceliğinizi unuttunuz. Hım iyiymiş." Niyazi sert sert soluyarak kendini teklifsizce içeri attı. Demet'in sesindeki imalı tondan hoşlanmamıştı.


"Sana da bir haller oldu akşam akşam. Kaşın gözün yerinde durmuyor." Demet, muzırca dudaklarını büzerken Niyazi çoktan yatak odasına yönelip gardırobunu didiklemeye başlamıştı. "Aman beee nerde bu gecelik?"


"Aman komiserim. Çekinmeyin sakın, eviniz gibi kullanın."


Niyazi yalancı bir sertlikle boğaz ayıklayıp elinde gecelikle hole yöneldi. Tek derdi Demet'in hedefi tam on ikiden vuran imalarından bir an önce kurtulup, kızaran yüzünü toparlayarak Oktay'a kavuşabilmekti. Evi hanımlara bırakmış, kendisi de hastaneden çıkardığı Oktay'da kalmaya karar vermişti. Aslında ilk planı Nazar'ı Demet'in evine göndermek olmuştu; fakat Nazar'ın kalabalık evde rahat edemeyeceğini düşündüğünden bu fikrinden hemen vazgeçmişti. Alacaklarını küçük bir çantaya koyup kapıya yöneldi.


"Komiserim yemek hazır, çekinmeyin lütfen. Balık yaptım, arayalım Oktay'ı o da gelsin. Birlikte oturalım sofraya." Niyazi gülerek, "Aman Demet, bana hiç Oktay deme." diye takıldı. Nazar, tatlı bir mahcubiyetle onları takip ediyordu. Demet, "Neden komiserim?" diye sorduğunda Niyazi'nin tüm şartalleri çoktan atmıştı.


"Neden olacak hastanede asılmadık hemşire bırakmadı. Hastane yemeklerini beğenip yememiş beyefendi. Dışarıdan acılı lahmacun söylemiş, her yeri kokutmuş. En son doktoru gördüğümde 'Ne olur alın götürün bunu!' diye yalvarıyordu." Niyazi'nin sözleri hanımları epey güldürmüştü. Öyle ki ne Demet ne de Nazar dakikalar boyunca kıkırdamalarını zapt edememişti.


"Ah be Oktay! Nasıl bir günah işledik bilmem ki!" diye söylenen Demet, göz ucuyla Nazar'ı yoklamayı ve havadaki esrarlı bulutu çekiştirmeyi de ihmal etmedi. Nazar, bir şey söylemesi gerektiğini hissedip Niyazi'ye yöneldi. Demet'in imalı bakışlarından çekinse de olgun ve vakarlı duruşunu bozmayı uygun görmüyordu.


"Size zahmet verdim, benim yüzünden rahat edemediniz."


"Sorun değil Nazlı Hanım. Siz bunları düşünmeyin lütfen. Bir an önce iyileşmeye bakın." Zil çalınca Demet kapıya yöneldi. Kilidin açılmasıyla Oktay'ın hınzır sesi duyuldu. "Sürpriiiiiz!" Niyazi gözlerini devirip, "Bela geliyorum demez gelir." diye soludu. Oktay haylazca sırıttı. "Nerede kaldınız Komiserim? Arabanın içinde dondum vallahi." Oktay'ın bakışları Nazar'ı bulunca daha da çapkın bir hâl aldı.


"Of! Bir huri gördüm sanki. Evet evet bir huri gördüm." Nazar gülerken Niyazi ve Demet aynı anda "Oktay!" diye bağırdı. Onları umursamayan Oktay, sargısız olan koluyla başındaki şapşalımsı şapkayı çıkarttı ve tazim yapar gibi eğilip genç kadının çekingen bakışları arasında elini öptü. "Ben deniz Oktay." Niyazi, "Casanova Oktay da diyebilirsiniz." Oktay, onu umursamayarak haylazca sırıtmaya devam etti.


"Lütfen kendinizi bana borçlu hissetmeyin. Benim yerimde kim olsa sizi korumak için o kurşunların önüne atlardı. Bizim gibi kahraman vatan evlatları için bunlar küçük şeyler. Emniyetteki bütün kızlar benim cesaretimi bilir." İkisi birden, "Oktay!" diye bağırdı. Oktay, Nazar'a kapıldığından arkadaşlarının koro halinde söylediği nidaları duymuyordu.


Nazar öcü görmüş gibi tuhaf olan bakışlarını değiştirmeden, "Borçlu hissetmiyorum. Sonuçta bu sizin göreviniz." diye karşılık verdi. Oktay bu imayı görmezden gelip devam etti.


"Benim dedem Kore'de şehit olmuştu. Büyük büyük dedem de Kurtuluş Savaşı gazilerindendir. Soylu bir aileyiz biz. Aileler kızlarını bize vermek için hizaya geçerdi. Biz..."


Niyazi, sözünü tamamlamasına izin vermeden Oktay'ı yaka paça sürükleyerek kapıya götürdü. Nazar'sa bu komik, samimi atmosferden hiç şikâyetçi değildi. Gündüz yaşadıklarından sonra bu eğlenceli muhabbetler onu biraz olsun rahatlatmış, bu geçici liman hasret kaldığı aile ortamını anımsatmıştı. Oktay, ite kaka götürülürken Nazar'a bakmak için kapı aralığından son kez başını uzattı.


"Başınız ne zaman sıkışırsa beni arayabilirsiniz.7-24 emrinizdeyim. Çekiştirmeyin Komiserim! Kahraman Karayiğit Ailesinin son neferi Oktay, her daim hazır ve nazırdır. Telefon numaram 0 546 302..."


"Hay senin kahramanlığına!" Oktay. Mavi gözlerini kocaman açıp kapının menteşelerine tırnaklarını geçirdi ve kendini çekiştiren Niyazi'ye rağmen içeri doğru sarktı.


"Ama komiserim. Sizde bırakmadınız ki iki lafın belini kıralım." Niyazi, dişlerini sıkıp, "Ben senin belini kıracağım merak etme!" diye geveledi. "Kırın belimi Komiserim. Ben o güzellik için belimi değil ruhumu bile feda edebilirim. Hem ne demiş Sezen Aksu, Aşk için ölmeli aşk o zaman aşk!"


Kapı Demet'in çabasıyla Oktay'ın yüzüne kapatıldığında Niyazi onu sürükler gibi asansöre yerleştirdi. Oktay çatlak sesiyle şarkıyı söylemeye başladığında Niyazi ağzını kapayıp yaka paça arabaya sıkıştırdı. "


İtmeyin Komiserim. Ayaklarım sağlam normal bir şekilde yürüyebilirim."


"Gece gece bir sus be oğlum. Hem sen ne zaman âşık oldun başıma? Dün bir bugün iki." Oktay, bakışlarını gecenin başına taş gibi giydirdiği dolunaya çevirdi ve hevesle iç çekti. "İlk gördüğüm gün..."


"Aslanhan duymasın." Oktay, umursamazca, "Duyarsa duysun! O gangster hapisten çıkana kadar ben yaralı ceylanla ne aşk filmleri çeviririm. Onu sevdamla iyileştireceğim. Hayat sonunda yollarımızı belayla da olsa bir araya getirdi." Niyazi, "Saçmalama!" diye tısladı. Oktay'ın şakayla karışık olan sulu sözlerine kızmıştı.


"Bu kız bize emanet. Görevimiz Romeoluk yapmak değil; onu tehlikelere karşı korumak. Şakayla da olsa bulaşma. Aşk yok!" Oktay, Sezen Aksu'nun Aşk için ölmeli şarkısını detone sesiyle mırıldanırken Niyazi titreşen telefonundaki aramalara bakmakla meşguldü.


"Neler söylüyorsun sen Yahya? Oktay'ı bırakıp hemen oraya geliyorum." Oktay sabırsızca, "Neler oluyor Komiserim?" diye kıpırdandı. Niyazi aracı kenara çekip yumruğunu sert bir şekilde direksiyonu indirdi. "Kızın günlüğünü çalmışlar. Savcılığa delil olarak vermiştim. Günlük firarda..." Oktay sıkıntıyla öfledi. "Hay Allah! Şimdi ne olacak Komiserim?"


"Araştırıp suçluyu bulacağız. Yine Köstebeğin işi. Arkalarını topluyor. Hemen oraya gidip bu işin izini sürmeliyiz." Mavi vosvosu süratle yol almaya devam ederken komiserin aklı yine pek çok detayla bulamaç haline gelmişti.


"Evet Komiserim. Hay Allah! Savcı ve Mert Komiser bu durumdan hiç hoşlanmayacak. Günlüğü incelemek istiyorlardı. Beni yabancı ellere geçirmesin diye bayağı sıkıştırmışlardı. İnşallah sürülmeyiz."


Niyazi'nin içine afakanlar basmıştı. Bir süre duraksadı. Ardından Oktay'ı suikast gecesiyle ilgili sıkıştırması gerektiğini düşündü. Ona laf vermeden gerçeklerin peşine düşmeliydi. "Oktay!"


"Buyurun Komiserim!" Niyazi, onun her mimiğini süzerek, "O gece neler olduğunu anlat." dedi. Oktay, istifini bozmadan gevşedi. "Komiserim o gece emrettiğiniz gibi nöbet tutuyordum. Prostatım azıtınca lavaboya gittim. Döndüğümde büyük bir karmaşa vardı. İnsanları yararak odaya ulaşmaya çalıştım; fakat bu pek mümkün olmadı. Çıkar çıkmaz doktorlara haber verdim. Yahya ortalıkta yoktu. Kızın kalbi durmuştu ve doktorlar güçlükle onu hayata döndürdü."


"O gün Mert Komiser neredeydi?" Oktay, düşünür gibi başını kaşıdı. "Mert Komiseeeeer... Sanırım izinliydi komiserim." Niyazi gözlerini yola dikip farların rehberliğinde yol almaya devam etti. "O gün hastaneye gelmiş olabilir mi?" Oktay, beynindeki anıları karıştırıp reddeder gibi başını salladı.


"Sanmıyorum Komiserim, orada olsaydı bilirdik. Hem neden gelsin ki? Bu cinayet büroyu ilgilendiren bir durum, Mert Komiser organize işlere bakıyor. Sorgulamalarının sebebi muhtemelen sadece meraktır."


Niyazi, yüzünü ifadesiz tutmakta oldukça zorlansa da bir yorum yapmayıp mavi aracının camından şehir trafiğine odaklandı. "Başka dikkatini çeken bir şey oldu mu? Bir tanıdık mesela?" Genç adam reddetmeye hazırlanırken dakikalar sonra yeni bir şey keşfetmiş gibi hafızasının arama motorunu çalıştırdı.


"Sanırım gördüm Komiserim. O gece sanırım bir tanıdık daha vardı. Mert Komiserin en yakınındaki polislerden Ertunç... Bana çarptı; acele bir şekilde merdivenlerden inip gözden kayboldu. İlk başlarda emin olamadım ama sonra yürüyüşünden tanıdım. Bilirsiniz o biraz yalpalayarak yürür. Arkasından seslendim ama beni duymadı." Niyazi dişlerini alt dudağına geçirdi. "Belki de duymazdan geldi."


Niyazi Oktay'ın tepkilerini süzerken bir parmak hareketiyle camı aralayıp biraz olsun nefeslenmek istedi. "Ertunç'u en son ne zaman gördün?"


"Bir buçuk hafta önce." Oktay. Bu sözleri bilinçli ve özgüvenli bir şekilde söylemiyor elindeki cep telefonuyla bir yandan şeker oyunu oynayıp diğer yandan ise radyodaki kanalları karıştırıp hareketli bir müzik arıyordu.


"Defter çalınmadan önce yani." Oktay, "Of be!" diye homurdandığında Niyazi koskoca adamın böylesi bir durumda bile telefonla oyun oynamasını içten içe kınamadan edemedi. Bakışlarını arkadaşından ayırmadan, "Nazar'ın haberinin detaylarını basına sızdıran da o olabilir." Diye arandı.


Niyazi düşünürken Oktay, rahat tavırlarla arkasına yaslandı. "Kimsenin günahına alamam Komiserim. Bilirsiniz çok kafa adamlar. Bence onlardan bir şey çıkmaz. Ben bir yanlışlarını görmedim." Niyazi tehdit yüklü bir bakış attı. "Gözün açık olsun. Bu ikisi ilgili bir şey öğrenirsen bana bildir."


Oktay şımarık tavırlarla elini alnının sağ tarafına yaslayıp keskin bir asker selamı çaktı. "Emredersiniz Komiserim."


Niyazi, o geceyi zor etmiş sabah ilk iş olayın peşine düşüp gerekli araştırmayı yapmıştı. Yapılan soruşturmayı takip edip memurlarla konuştu. Adamların masum olduğuna inanmış ve bu işte bir bit yeniği aramıştı. Neyse ki defteri olacakları düşünerek kopyalamıştı. Hâlâ elinde olduğunu bilmek içinde belirgin bir huzur iklimi oluşturuyordu.


Nazar'ı düşünüyordu. Nezarette Nazar'ın Mervan'a olan yakınlığından hoşlanmamıştı. Genç kadın çok yalnızdı, tutunacak bir dal aradığının farkındaydı. Nazar ne kadar aklı başında bir kadın olursa olsun Mervan'ın onun bu durumunu kullanmasından endişe ediyordu.


Geçmişe bakılacak olursa Nazar onu kabullenmemişti; çünkü o zamanlar Mehmet'in hatırası vardı ve eski sevgilisine deli gibi aşıktı. Oysa şimdi yazılmayı bekleyen boş bir kâğıt gibiydi. Mervan o boş kâğıdı kendi hevesleri ile doldurmadan Nazar'ı ona karşı uyarmalıydı.


Gerçi o günkü görüşmenin ardından şüphenin ilk tohumunu atmıştı ama yeterli görmüyordu. Nazar'a suikaste uğradığını ve bunu Mervan'ın yaptığını söyleyerek bazı şeyleri geciktirdiğinin farkındaydı. Ona deftere yazılanları okutmak istiyordu; fakat bu konuda bir türlü Nazar'a güvenemiyordu. Ağır şeyler yaşamış, kâbus gibi bir hayat sürmüştü. Her şeyi bir anda öğrenmesi ikinci bir intihara kalkışmasına sebep olabilir. Daha ağır bir psikolojik buhrana düşebilirdi. Peşindeki adamlar, ailesine zarar verebilirdi ve kimsesiz olmadığını öğrendiğinde ailesinden uzak kalamayacaktı. Elbette ailesi de ondan...


Mervan haklıydı; tehlike geçene kadar bu kimlik onu bir zırh gibi koruyacaktı. Mervan'a çok kızsa da sevdiği kadını korumak için oynadığı oyunu anlayabiliyordu. Belli ki varlığının ona zarar verdiğini anlamış ve yaşaması için aşkından vazgeçmişti. Mervan gibi kibirli adamlar kolay kolay böyle fedakarlıklar yapmazdı. Belli ki Nazar'ın aşkı onda az da olsa bir şeyleri iyileştirebilmişti.


Düşünceleri beyninden kusarken acele etmemesi gerektiğini kendine hatırlatıp Oktay'ın evine geçti ve onun gürültülü şakalarından kurtulup huzurlu bir uyku çekti. Gece boyu horlayan Oktay'ı duymamak için yastıkla kulağını kapatmak zorunda kalmıştı. Fakat yorgunluk onu kısa sürede etki altına alıp uykuya mecbur etmişti. Gözlerini açtığında saatin epey geç olduğunu anlamıştı. Gözlerini ovuşturup mahmur bir tavırla telefonu kolaçan etti. 25 arama...


"Kahretsin! Sessizde kalmış." Demet'i daha fazla merakta bırakmadan dönüş yaptı. "Alo!" Demet'in sesi çölde su bulmuş bedevi gibi oldukça tiz ve heyecanlıydı.


"Sonunda Komiserim." Niyazi geniş geniş esneyip güldü. "Hayırdır Demet! Rüyanda beni mi gördün?" Demet, onun aksine hiç de gülecek durumda değildi. "Hiç iyi haberlerim yok Komiserim. Nazar..."


Niyazi silkelenip aniden doğruldu. "Ne oldu Nazar'a?" Demet ağlamaklı bir şekilde, "Savcı Nazar'ı kadın sığınma evine gönderdi. Uyardım ama beni dikkate almadı. 'Her şey ayan beyan ortada. Siz daha neyi karıştırıyorsunuz, işsiz misiniz?' dedi. Onlar gittikten sonra bahsi geçen sığınma evini aradım. Kimlikleri ve gösterdikleri izinler sahteymiş. Her yerde aradık ulaşamadık Komiserim. Kadın kayıplarda, ne yapacağımı şaşırdım." Niyazi, "Allah kahretsin!" diye kükredi.


"Nasıl yapar bunu Demet? O kızın korumamıza ihtiyacı vardı. Şimdi kim bilir nerede? Kimlerin elinde?"


Niyazi, Demet'in konuşmasına bile fırsat vermeden telefonu kapattı ve soluğu emniyette aldı. Olanlar için aklına tek bir isim geliyordu. Mervan... Sabırsızca demir kapıları açtırıp tahta rafa sızan uykusuz adama doğru yürümeye başladı. Bu işin altında Mervan'ın olduğundan neredeyse emindi.


"Nerede lan Nazar? Ne yaptın, nereye götürdün kızı söyle!" Mervan şaşkınlıkla yakasını tutan eli sıyırdı. "Sen neden bahsediyorsun? Bu saçmalık da neyin nesi?" Niyazi, onun gözlerindeki şaşkınlık ve korkuyu görünce geri çekildi. Bu tepkiler yalan olamayacak kadar gerçekti.


"Senin himayendeydi Komiser! Nazar nerede, ne yaptınız ona, konuş!" Mervan, kendisine şaşkınlıkla bakan Niyazi'yi sarsarak duvara yapıştırdı. "Karıma ne oldu, anlat yoksa elimden bir kaza çıkacak!"


Niyazi, "Kahretsin!" diye sayıkladı. Onu öylece bırakıp yanındaki memura telsizle tüm ekipleri anons geçmelerini emretti. O pişmanlıklar içinde nezareti terk ederken Mervan arkasından avazı çıktığı kadar bağırdı. "Çıkar beni buradan Komiser! Çıkar! Onu bulmak zorundayım. Öldürecekler, öldürecekler Nazar'ı."


Niyazi merdivenleri viran bir şekilde ikişer üçer inerken Mervan arkasından hâlâ deli gibi bağırıyordu. Nihayet kendini bir çuval gibi yere bıraktı. Artık o soğuk odada kapalı alanda kalma korkusundan çok daha büyük sorunlarla yüzleşmek zorundaydı.


"Onu öldürmelerine dayanamam. Onu böyle yalnız, çaresiz bırakamam. Nazar... Nazar..." Sayıklayışları gözlerinden ip gibi dizilen hasret dolu yaşlara karıştı. "Nazar'ım aşkparem..."


Yıldız atmayı ve yorum yapmayı unutmayınız. ☺️


Loading...
0%