@syildiz_koc
|
Medya: Olmuyor böyle Tehlike çanları çoktan çalmaya başlamıştı. Araç kalabalık caddeleri bırakmış dağ yollarına sapmıştı. Yollar ıssızlaştıkça Nazar'ın kalbi her geçen dakika daha da sıkışıyor, ciğerleri tuhaf bir sızıyla pare pare yanıyordu. Kalbi de yollar gibi ıssızdı. Kendisini neyin beklediğini bilmeden rüzgârın estiği yöne doğru savrulmaktan başka bir yol bulamıyordu. Hayatının kasırgalara tutulduğu bugünlerde kurumuş sonbahar yaprakları gibi kaderin avuçlarında un ufak olmuştu. Canı yanıyordu, kimsesiz olmak bir zakkumu çiğner gibi dilini kanatmış, her yutkunmak istediğinde o zehirli bitkinin boğazında bıraktığı hararetle bocalamıştı. Sadece hayal kırıklıklarına ev sahipliği yapan kursağı taş kesmişti de soluk bile alamaz olmuştu. Boğulur gibi olduğunda derin derin nefesler aldı. Yanındaki kadın, onu sakinleştirmek ister gibi omzuma dokundu. "Sakin ol tatlım. Seni güvenli bir yere götürüyoruz. Orada da pek çok kadın var. Merak etme! Yalnız olmayacaksın. Birbirinizin halinden anlar destek olursunuz." Kadın, Nazar'ın gözlerinin değmediği yerden dikiz aynasındaki kel adama sinsice göz kırptı. Adam, iştahlı bir sırıtışla ona karşılık verdi. Nazar'ın içindeki huzursuzluk her geçen dakika daha da artıyordu. Gidecekleri yerin bu kadar uzak olması onu korkutmaya yetmişti. Şehre uzak bu yol hiç de tekin gibi durmuyordu. Şoförün aşırıya kaçan bakışları, bıyık burkmaları da dayanılacak türden değildi. Araçtan indiklerinde eve dışardan endişeli bakışlar attı ve kendisini içeri sokmak için yanıp tutuşan insanlar koluna girip genç kadına fütursuzca eşlik etti. Kocaman villa tipi bir evdi ve oldukça bakımlı bir bahçesi vardı. Mor detayları ve mermer sütunlarıyla bir sığınma evinden çok her şeye benziyordu. İçeri girdiğinde altlı üstlü pek çok odanın yan yana sıralandığını gördü. Yukarıdan kadın-erkek karışık şuh kahkaha sesleri geliyordu. Aşırı parlak giysiler içinde dolaşan kadınlar, onu ilgi ve alayla süzdü. Onu getiren kadına baktı. Mine etekli takımı, sıkı bir şekilde tokuz yapılmış saçıyla hiç bu dünyaya ait gibi durmuyordu. Kadın, "Kızlar yeni arkadaşınıza eşlik edin!" dediğinde Nazar düştüğü ölüm uykusundan uyandı. Sarhoş kadınlardan ve pantolonunu düzelterek çıkan adamların ter içindeki yüzünden ne işler döndüğünü anlamıştı. "Nereye getirdiniz beni?" Haykırışları yanı başındaki maskeli yüzleri çirkin kahkahalara itmiş, neşeleri bu uyanışla daha da katmerleşip artmıştı. Kendisini Melda olarak tanıtan takımlı kadın, sırıtıp gözleriyle merdiveni işaret etti. Orta yaşın üzerindeki bir adam yavaş tempoda bir alkış tutarak merdivenleri teker teker indi. "Çok hızlısın Arzu. Onu bana bu kadar kısa sürede getireceğini ummazdım." Adam, Arzu dediği kadının başından aşağıya birkaç deste parayı küstahça savurdu. Kadının sivri, uzun dişleri Nazar'da iğrenme hissi uyandırıyor, kafasındaki tokayı çıkarıp saçlarını savurması içindeki nefretin dozajını her geçen dakika daha da arttırıyordu. "Ben işimi temiz yaparım Karun." Nazar'a bakarak, "Çok genç, çok güzel... Yazık oldu. Ah kader ah! Uzun zaman rüyalarıma gireceksin küçük ceylan! Şu zavallı vicdanım rahat vermez ki şimdi?" Nazar, yaşadığı şoktan sıyrılıp tek bir söz dahi söylemeden hızla kapıya yöneldi. Karşısına çıkan izbandut kılıklı iki adam önünü kesip pis pis sırıttı. Karun, genç kadını kolundan yakalayıp, "Nereye güzelim, daha seninle işim bitmedi." diyerek şuh bir kahkaha patlattı. Dişlerinin arasına mevzilen yemek artıkları Nazar'da kusma isteği uyandırmıştı. Kafası kabak gibi pürüzsüzdü ve tek bir kıl tanesi bile o dazlak başta kendine yer edinememişti. Öyle ki Nazar, o çıplak dokuya biraz daha odaklansa kendi yüzünü çok rahat görebilirdi. Boynundaki balta dövmesi ve kaşının hemen üzerinden sağ alın hizasına kadar olan jilet izi nasıl barbar bir adam olduğunu ele verir cinstendi. "Aslanhan'ın tek aşkı... Hımm! Aslanhan'ın bu güzellik karşısında köle olup çıldırmasına şaşmamalı." Çirkin, iri elleri Nazar'ın bebeksi yüzüne uzandı ve tüylü el yüzeyi genç kadının sert yumruğunun hedefi oldu. "Dokunma bana!" Karun, etrafındaki meraklı bakışları tek tek tarayıp Lama çığlığını hatırlatan kahkahalar attı. "Bana harika zamanlar geçirteceksin Güzellik." Nazar, suratına kinle tükürüp kolunu ondan kurtarmaya çalıştı. "Bırak kolumu pislik, sakın bana dokunmaya kalkma!" Adam, kahkahayı basarken Nazar hiç ummadığı bir anda bacak arasına okkalı bir tekme attı. Bu hareketle birlikte adamda ne gülecek derman kalmıştı ne de konuşacak yüz. "Ah!" diye inledi ve eli hızla bacak arasını buldu. Nazar bununla da yetinmeyip göğsüne sert bir tekme daha savurdu ve yine harika bir isabetin varlığıyla sarsılan adamı izledi. O yere devrilirken iki adam çığlık atarak herkesi başına toplayan Nazar'ı kollarından kavrayıp kurbanlık koyun gibi zapt etmeye çalıştı. Nazar, "Kalleşler! Bırakın beni. Bırakın..." diye tüm sesini kullanarak haykırdı. Karun, birkaç saniye içinde güç bela doğruldu ve adamların kıskaca aldığı Nazar'a ardı ardına sert tokatlar patlattı. Nazar, patlayan dudağından akan kana aldırmadan düşmanının suratına tükürerek gururunu bir kez daha ayaklar altına aldı. "Köpek! Adi, uyuz köpek!" Bu sözlerle iyice deliren Karun, genç kadının karnına sert bir yumruk indirdi. Bu darbeyle birlikte Nazar, dizlerini kırıp öne doğru eğildi. Sarı perçemleri kıpkırmızı olan yüzünü neredeyse tamamen örtmüştü. Sargılar içindeki yaralı bedeni ise kimsenin umurunda değildi. Karun onu yanağından kavrayıp başını kaldırdı. "O Mervan denilen it hayatının en büyük dersini benden alacak. Kendisine gönderdiğim kasetle her gün bin defa ölmeyi dileyecek. Onu öldürmeyeceğim; sevdiği kadının kucaktan kucağa gezdiğini bilerek kahrolacak." Nazar acılar içinde inlerken, "Kimden bahsettiğini bile bilmiyorum!" diye sayıkladı. "Öğreneceksin. Götürün, yarın akşama kadar hazır olsun." Onlar Nazar'ı yaka paça yukarı götürürken Karun kadınların arasına sinen sadık yardımcısına sokuldu. Siyah, küt kesilen saçlarının arasında dinlenen küçük yüzü hiç de halinden memnunmuş gibi durmuyordu. Suratındaki sevimsiz ifade, Kral'ı bile huzursuz etmeye yetmişti. "Suskunsun Lilith. Yoksa bu olanlardan rahatsız mı oldun?" Lilith yapmacık bir şekilde güldü. "Karun her şeyin en iyisini bilir. Zamanla alışacaktır. Kısmet!" Karun, ellerini önce Lilith'in mor ombre yaptırılmış siyah saçlarında ardından da derin sırt dekoltesinin bel hizasında fütursuzca dolaştırdı. "Küçük sevimli Panterim öyle diyorsa!" "İçime sinmiyor efendim." Karun huzursuzca sözün sahibine döndü. Bu en yakın adamlarından biriydi ve her zaman ki gibi çakır saatlerine çirkin ukdeler ekiyordu. "İçine sinmeyen ne?" "Aslanhan'ı tanımıyorsunuz. O yapılanları bin yıl geçse de unutmaz ve intikamını geciktirmez. Kadına yaptıklarımızı öğrenince peşimizi bırakmayacaktır." Karun elindeki bardağı yere alelade bir eşya gibi atıp kocaman içki şişesini başına dikti. "Hiçbir halt edemez!" Adam huzursuzca dudaklarını kemirdi. "Adam delinin teki Beyim. Alemde adını duyan titriyor. Piyasadan sildiği leşleri üst üste yığsak Eyfel Kulesi olurdu. Çok acımasız. 2 dakika önce aynı masada içip dağıttığı adamı iki saniyede gözünü kırpmadan harcar. Karısına zarar veren bir serseriyi evire çevire dövüp paketleyerek sahibine göndermişti. Tabi tek parça olarak değil. Beyi adamın başını ve kollarını hediye paketinin içinde görünce neredeyse korkudan aklını kaybedecekti. Benden söylemesi!" Lilith kaşını kaldırıp Karun'u yan yan süzdü. Kral belli etmese de yutkunmuştu. Sırf cesaret gösterisi yapmak için, "Kimseden korkum yok Kilkor! Geleceği varsa göreceği de var!" diye tısladı. *** "Sakin olun, çok hızlı sürüyorsunuz." Mervan dolu dolu olan gözyaşlarını elinin tersiyle sildi. "Sus Battal! Sus!" Hızını daha da arttırdı. "Ölüyorum lan ben, ölüyorum kahretsin!" Elini defalarca direksiyona indirdi. Bu haliyle kazaya davetiye çıkardığını göremeyecek kadar sarsılmıştı. Saatlerdir tanıdığı güçlü kişileri arıyor; ama bir türlü Nazar'a dair bir şey bulamıyordu. Umudunu kaybetmek üzereyken telefonuna gelen mesajla tüm dikkati dağıldı. Yorgun gözleri ekrandaki yazıyı okurken kıvılcımlar saçmıştı. Mesajda Şile yoluna gitmesi gerektiği, oradaki arazide Nazar'ı bulacağı yazıyordu. Mervan delirmiş gibi soludu ve Battal'ın endişeli bakışları arasında rotasını bahsi geçen adrese çevirdi. Mesajı atan numarayı defalarca aramış, fakat tüm çabasına rağmen ulaşamamıştı. Yol bittiğinde geldiği tenha araziye koşturarak göz altı. Ormanın uğultusu bileği bükülmez Aslanhan'a bile korku salıyordu. Yosun tutmuş ağaçlar, bataklığı andıran çamurlu arazinin içinde ceset gibi kaybolmuştu. Bulutlar simsiyah kesmiş, gamı hasreti içine mahkûm etmişti. Çok yorgun ve uykusuzdu Mervan. Günlerce yok yere nezarette sabahladığını düşündükçe öfkeden deliye dönüyordu. Neyse ki Kadir Bey başının daha fazla belaya girmesine izin vermemiş ve onu birkaç küçük telefonla bulunduğu nezaretten kurtarmıştı. Mervan ise hesaplaşmayı geciktirmemek için arka kapıdan çıkmış, kendisini almak üzere gelen Kadir Bey'i ön kapıda yılbaşı ağacı gibi dikip bekletmişti. Onun tek derdi Nazar'dı. Nazar'a kavuşmadan dünya tersine dönse, ölüler mezarlarından kalksa umurunda olmazdı. Numarayı son kez aradığında duyduğu sesle çarpıldı. "Aslanhan... Beni hatırladın mı?" Heyecanla sırtını ağaca yasladı. "Karun..." Telefonun diğer ucundaki adamın iğreti kahkahalar atması Mervan'ı çıldırma seviyesine getirmişti. "Aferin, hafızan güçlü. Benimle gecikmiş bir hesabın vardı, bilmem hatırlar mısın?" Mervan, gözlerini çakmak çakmak açıp dudaklarını dişleriyle çekiştirdi. Bu sesi nerde olsa tanır bilirdi. "Karımdan ne istiyorsun? Bu ikimizin arasında... Adamsan karşıma çık, bir korkak gibi saklanarak genç bir kadını harcayamazsın!" Ahizeden gelen kahkaha sesleri Mervan'ın içindeki yangının harını daha da arttırmıştı. "Ben bu hayatta herkesi ve her şeyi harcayabilirim. Hâlâ karını bulmak istiyor musun?" Mervan içinde şahlanan ağıtları susturup ona istediği acılı adamı vermemek için kendini dizginledi. "Nazar nerede aşağılık herif? Söyle! Ne yaptın karıma? Eğer onun saçının teline zarar gelirse celladın olurum. Acılar içinde kıvranır, ölmek için bana yalvarırsın." Aynı sevimsiz kahkahalar bir kez daha hoparlörden duyuldu. "Seni görüyorum Aslanhan..." Mervan, etrafını kolaçan etti; fakat hiç kimseye rastlayamadı. Battal, etrafında dönerek silahıyla çevreyi taradı. Kimse yoktu. "Boşuna arama beni; bulamazsın. Dümdüz devam et Hanzade. 50 metre kadar ilerde beyaz bir gelinlik bulacaksın." Mervan hızla ilerledi. O an bir keskin nişancının hedefi olabileceğini zerre kadar düşünmüyordu. İstediği tek şey Nazar'ı bulmak ve güvenliğinden emin olmaktı. Biraz yürüdükten sonra yere bir güvercin gibi serilen beyaz gelinliği gördü. Bu gelinlik Nazar'ın düğünlerinde giydiği gelinliğe çok benziyordu. "Gelinliğin örttüğü tümseği görüyor musun?" Mervan başına eğdi. En büyük korkusuyla baş başa kalmıştı. "Nazar... Nazar!" Telefonu avuçlarının arasına alıp sıktığında gözlerinden serin yaşlar boşaldı. "Karın orada Aslanhan!" Mervan, elindeki telefonu düşürüp mezarın başında mecalsizce diz çöktü. Elleri okşar gibi pürüzlü yüzeyde dolaştı. Göz pınarları aşkın tanelerini killi yapının üzerine yuvarladı. Uykusuz gözleri yeri tararken beyazlarına ince mızraklar batıyormuş gibi yangılıydı. "Nazar... Hayır hayır!" İnler gibi zayıf çıkan sesi Battal'ın nefretle yumruklarını sıkmasına sebep oldu. "Allah kahretsin! Hayır, hayır, hayır!" diye bağırarak elleriyle o toprak birikintisine eşelemeye başladı. Keskin taşların ellerini kesmesi, yağan yağmurun bedenini buzdan bir kozaya hapsetmesi umurunda değildi. Battal onu omuzlarından yakalayıp tümseğin üzerinden çekmek istedi. Fakat Mervan asla onu dinlemeyecekti. Battal'ın tüm engellemelerine rağmen mezarı delice bir hırsla kazıyor, onu bulmanın hevesiyle tüm dünyayı bir çırpıda silip atmaya çalışıyordu. "Nazar ölemezsin, ölemezsin hayır!" Mecalsiz kalana kadar toprağa eşeledi. Avuçları sert taşların ve sürtünmen etkisiyle zedelenip kanadı. Oysa Mervan yüreğinin acısından avuçlarını fark edememişti bile. Sonunda parçalanarak allara boyanan elleri beyaz bir bez parçasına erişti. Baş kısmındaki düğüm gözlerinin iri iri açılmasına sebep olmuştu. Battal'ın da yardımıyla üzerindeki toprağı kaldırıp bir kefeni andıran kumaşı açığa çıkardı. Dudakları titriyordu. "Nazar!" Hayatının en korkunç manzarasını görmekten delicesine korkuyordu. Örtüyü araladı. Asır gibi uzun gelen o saniyeler son bulduğunda açılan sarı saçlara korkuyla dokundu. Saçları gerisin geriye itip o çehreyi inceledi. "Sadece cansız bir manken efendim. Size oyun oynuyorlar." Mervan soluğunu bırakıp elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. Sırtını mezara yaslayıp kapandığını sandığı telefona yöneldiğinde en başından beri dinlendiğinin farkına vardı. "Bu sadece bir uyarıydı Hanzade. Sevdiğin kadını toprak altına gömerek acısını yaşayamayacaksın. Bu o kadar kolay değil. Bir değil bin kez öleceksin." Mervan üstündeki ölü toprağını silkeleyip, "Karun" diye bağırdı. "Sana cehennemi yaşatacağım ben Karun. Seni ölmekten beter edeceğim. Mahvolacaksın Karun!" O ağza alınmayacak türlü türlü küfürleri sıralarken Battal, telefonun kapanma tuşuna bastı. Beyinin bu saçma konuşmayı uzatarak daha fazla yıpranmasını istemiyordu. Çocuk gibi ağladı Mervan. Korkuyordu. Bu katil, ruhsuz adamların sevdiği kadına acımayacağını biliyordu. Mervan'ın saç tellerine kadar meftun olduğu yâr, bir avuç pisliğe tutsak olmuştu. Nasıl dayanırdı ona kıymalarına? O Nazar'ın acılarını bile öyle çok sevmişti ki. Ne bilirdi o adamlar sevdayı? Nasıl anlarlardı hâlinden? Başını gökyüzüne kaldırdığında dolunayı gördü ve geçmişin hatıraları çiğ damlası misali zihnine düştü. Yine Mervan için önemsiz, fakat Nazar için hayat memat meselesi olan bir tartışmanın eşiğine düşmüşlerdi. Nazar, delirmiş gibi bağırıp çağırıyor, Mervan'a olan nefretini acımadan haykırıyordu. Biliyordu genç adam, aklı da yüreği de başkasındaydı bu kadının. Mimlemişti kini yüreğine. Ne yapsa kızacak sevmeyecekti kendisini. Bir süre kum torbası gibi önünde durdu ve sakinleşmesini bekledi. Önce göğsüne indirdiği yumruklar durdu; ardından da haykırışlar. Dakikalar sonra dudaklarından isyan dolu sayıklamalar döküldü. "Yine kızgınsın, kin kusuyor gözlerin. Bu kadar çok mu nefret ediyorsun varlığımdan? Merak etme bir gün gideceksin benden. Kırılacak kafesin, açılacak bu gölgesini mesken tuttuğun kilitli kapılar. Sen kökleri yerde, özgürlüğü tutkun bir gül, ben sana perverde bir ateşken silinip gideceksin hayatımın ücra sahilinden. Yeni yeni insanlar girip çıkacak hayat sahnene. Nefret dolu, kaypak insanlar... İşte o zaman anlayacaksın kıymetimi. Nazım'ın fısıldadığı gibi delinin tekiydi ama kıyamazdı diyeceksin. Beni bir söğüt sayıp gölgeme sığınmak isteyeceksin ama o zaman ben olmayacağım. Korkuyorum... Senin için çok korkuyorum sevgilim. Ya çok ağlatırlarsa, incitirlerse seni..." *** İçinde çağlayan tüm öfkelere yüz çeviren genç adam, soluğu yine yollarda almıştı. Karşısındaki adamları tanıyordu. Çevirdikleri pis işleri bilmek, onların inine girmek Mervan'da iğrenme hissi oluştursa da Nazar'ı bulmak için her şeyi yapardı. Bastığı iki mekânda da Nazar'la ilgili bir şey öğrenememiş, hüsranla gerisin geriye yollara düşmüştü. "Ah!" dedi. "Ah, bir yüreklilik yapıp çıkmazlar ki karşıma. Güçleri aciz kadınlara yetiyor." Bakışları parlayan telefona ilişti. Arayan numarayı görünce yüzünü buruşturup üfledi. "Şu zevzek kadından yakamı kurtaramadım gitti. Lilith midir şeytan mıdır ne belaysa. Bir bırakmadı peşimi." Telefonu kapattı, fakat arayan kadın tekrar çaldırıp ısrarla konuşmak istiyor, alacağı hoyrat tepkiyi zerre kadar önemsemiyordu. Mervan, dördüncü aramaya daha fazla dayanamayarak öfkesini püskürtmek için telefonu açtı. "Ne istiyorsun be kadın? Hangi yüzle arıyorsun beni?" "Aslanhan..." dedi cilveli kıvrak ses. Mervan'ın öfkesine rağmen cesareti yüreğine kemer yapmış kaypak kaypak serzenişlerine bir yenisini eklemekten gocunmamıştı. "Yine ne zırvalayacaksın merak ediyorum." Genç kadın parmak şıklatma sesiyle ve sarhoş kahkahalarıyla Mervan'ı çıldırmanın eşiğine sürmüştü. "Bu ne kibarlık böyle Beyim. Görmeyeli Romeo olmuşsun, tamamlanan evrimine hayran kaldım." Mervan, nefretle soludu. "Uzun etme, ne diyeceksen gevelemeden konuş. Umarım beni aramak için iyi bir sebebin vardır. Her fırsatta başıma ekşimeden bıktım, usandım artık." Küçük bir kıkırdama genç kadını yokladı. Sesini çocuklaştırarak, "Kara şövalye yine burnundan soluyor. Umarım duyacakların biraz olsun yüreğine su serper." diye ekledi. Mervan, öfkeden tırnaklarını avuçlarına geçirmiş, sabırsızca Lilith'i dinliyordu. "Bana bak iki ayaklı dişi şeytan... Takıldığın salon erkeklerine benzemem ben. Yanına gelip derini yüzmemi istemiyorsan o geveze çeneni hayrına olacak sözler için yor. Yoksa ütüleyip durduğun kafamı da alıp, hayatı sana zindan etmek için dibinde biterim. Şimdi öt bakalım!" Sesinin alaycılığını gizleyen Lilith, tutkulu ve sabırlı bir tonda konuştu. "Yıllar önce beni bir hasmımın elinden kurtarmıştın Aslanhan. Boğazımda bıçakla, öldürüleceğim anı beklerken ilk defa bana merhamet gösterdin." Bir yutkunma sesi telefonun ahizesinde kendine yer edindi ve aynı sarhoş ses kendisini sabırsızca bekleyen adamlar için gerçekler al dudaklardan firar etti. "Bilirsin, ben borçlu kalmaktan hiç hoşlanmam. Bizim gibilerin de prensipleri vardır. O gece arabada kendimi sana sunmak istedim, fakat kabul etmedin. Aptalsın ya da onurlu... Üçüncü ihtimali düşünmek bile istemiyorum." Mervan, sabırsızca iç çekti. O günü hatırlamıştı. İlk kez karşılaştıklarında Lilith sıkı bir dayak yemiş ve o belanın elinde son dakikalarını geçirdiğini düşünerek titriyordu. Mervan o gün ortak düşmanlarını öldürüp mekânı başlarına yıkmıştı. O eski fabrikadan çıkarken kadın, U4 gibi yapışmış ne oldum ne olacağım demeden kendini aracının ön koltuğuna yerleştirmişti. Mervan ise kadınlara duyduğu nefretten olsa gerek vermeye çalıştığı ödülü reddederek onu ilk fırsatta arabadan atmıştı. Esas merakı bu yılanın niye karşısına çıktığıydı. "Bana Nazar'ı öldürdüğünü söylediğin geceyi hatırlıyor musun? Barda körkütük sarhoş olmuştun. O gün gözlerine baktığımda aşktan nasıl kavrulduğunu gördüm. Böyle seven bir adam asla aşkına kıyamaz dedim içimden. Haklıymışım, ben..." Mervan köpüren öfkesiyle sözünü kesti. "Siz kadınlar lafı ciklet gibi uzatmadan dert anlatmayı bilmez misiniz? Çıkar şu baklayı!" "Nazar, Karun'un elinde Mervan. Sana bir adres gönderiyorum. Git kurtar sevdiğini. Karun onu yosması yapacak. İşeyecek yerlerine yediği tekme Nazar'a biraz zaman kazandırsa da ne yapacağı belli olmaz. Elini çabuk tut. 2 saatin var." Mervan, duyduklarının verdiği şaşkınlıkla "Bunu neden yapıyorsun?" diye sayıkladı. Genç kadın, şuh bir kahkaha patlattı. "Sevinme pislik, senin için yapmadım. O masum kadının harcanmasına gönlüm el vermedi. Senin mecnunsu sevdan da az buçuk gönlümü dağlamış olabilir; ama asıl sebep borçlanmayı sevmemem. Öcü olup rüyama giriyorsun. Şimdi söyle Hanzade, ödeştik mi?" Mervan rahatlayan sesiyle "Ödeştik Lilith, ödeştik..." dedi. Artık rotasını iyi biliyordu. *** Yıldız atmayı ve yorum yapmayı unutmayınız. ☺️ |
0% |