Yeni Üyelik
81.
Bölüm

81. Bölüm: Suikastçı

@syildiz_koc


Medya: Gururum kadarsın (perdenin altındakiler)


Zulmüne gözümü yumup sana kalbimi açıp

Canımı yakacağını bile bile

Kapına dayandım, gururum kadarsın


Kaç kapı var daha yüzüme vuracağın

Kaç kez ölüp yine sana uyanacağım

Bilmem, ben üzülmem

Birkaç konu var kendime danışacağım

Gel yanıma cehenneme kucak açalım

Lütfen bu kez düşünme


SUİKASTÇİ


Nazar, avare bir dalgınlıkla yatağa sinmiş, korkunç akıbetini düşünüyordu. O uzun ölüm uykusundan uyanmış ama makus talihinden ve karanlık yüzlerin şaplaklarından kurtulamamıştı.


İçi acıyordu. Ne geçmişini biliyordu ne de geleceğini. Kendini iki zaman küresinin arasına sıkışan yaralı bir kelebek gibi görüyordu. Yeni ve güzel bir hayatın özlemiyle başını kozasından çıkarmış, çıkarmasıyla da hayatın dik kayalarında yalpalayıp paldır küldür yere düşmüştü.


İlk önce bedeninde tarifsiz acılar hissetmiş, yaralı yüzüne aynada korkuyla bakmıştı. İntihar ettiğini öğrendiğinde o hüzünlü gözlerle yüzleşmek hiç kolay olmamıştı.


Çok düşünmüştü. Neden kıymak istedim canıma diye beynini tırmalayıp durmuştu da o gün yapıcı bir cevap bulamamıştı. Şimdi buluyordu. Kimsesiz bir kadın... Asansör boşluğunda yaşlı bir ceset... Suikast ve Allah'ın cezası çatışmalar... Yaşadığı hayat cehennemken kendisinin de bir tımarhane kaçkını olması normal sayılırdı.


O eve yaka paça getirildiği gün hayat ona en acımasız kahkahalarını atmıştı. Çok iyi şeyler umuyor sayılmazdı ama bu kadarı da beklentilerinin arasında yoktu. Korkuyordu. Niyazi Komiserin kendisini bulup bu cehennemden kurtarmasını istiyordu. Ondan ve dostlarından başka imdadına konuşacak birilerini tanımamıştı. Şu durumda yardımı da sadece onlardan umabilirdi.


Etrafına göz gezdirdi. Deli gibi bağırıp haykırmış, çevresindeki her şeyi kırıp dökerek kendince isyan etmişti. Mama dedikleri kadın bu hareketlerden rahatsız olunca birkaç sefer ona bağırmaya kalkmıştı kalkmaya fakat Nazar'ın hışmından ihtiyarlayıp sarkan bedeni kurtulamamıştı. Genç kadın, yaralı olduğu halde hepsine yetecek kadar cesur ve güçlüydü. Kolay kolay teslim olmaya da hiç niyeti yoktu.


Odanın kırmızılığı içini karartmıştı. Loş ışık ise içindeki iğrenme duygusunu ortaya çıkarmaktan başka bir işe yaramıyordu. Orta büyüklükte bir odanın içindeydi. Mumlar ve koku çubukları odanın farklı yerlerine iliştirilmişti. Yatağın üzerinde kırmızı bir cibindilik vardı. Yatağın üzerindeki işlemeli, güpürlü yatak örtüsü her halinden özel bir hazırlığın ön haberciliğini yapıyordu. Bu detaylar bile bu korku yuvasını masal diyarı yapmaya yetmiyordu.


Zihni boş olsa da bilirdi, bu dekor ve ışıklar içinde bulundukları pisliği gizlemek için biçilmiş kaftan gibiydi. O alkol kokan kusmukları ve iltihapları başka nasıl örterlerdi ki? Gecenin günahını kırmızıdan başka hangi renk gölgelerdi?


Yumruğunu dişlerinin arasına alıp derin derin hıçkırdı. Ya kimse gelmezse! Ya buralarda o kadınlar gibi solup tükenirse. Nasıl dayanırdı buna? Her gün bir başka erkeğin kendisine dokunmasına nasıl müsaade ederdi? Ölmekten beter derler ya! Genç kadının yaşadığı şey tam da bu sözün karşılığı gibiydi.


Sanki biri kırmızı bir kalemle bu kırmızı odayı onun çirkef yuvası haline getirmişti. Nazar o kalemin beyaz kağıtta bıraktığı oyuğa bata çıka lekeden lekeye bulanacaktı. Nazar'ın dolmasını istediği beyaz zihni yanlış bir dua etmişçesine kan ve kirle dolup taşmaya başlamıştı. Şimdi dövünmek kime kâr kime zarardı?


Odasına yaklaşan adım sesini duyunca gözyaşlarını silip toparlandı. Eline geçirdiği sivri bibloyu indirmeye hazır bir şekilde tutup savunmaya geçti. Giren üç kadın acıyan gözlerle ona bakıyor, bakışlarıyla tazeliğine ve berraklığına hayran olmaktan kurtulamıyordu.


"Hazırlanma vakti sarı papatya. Bugün kaderin değişecek."


Nazar, ellerindeki parlak giysileri görünce esas dertlerini anlamıştı. "Defolun buradan. Sakın bana yaklaşmayın. Ölürüm de giymem o süprüntüleri."


Esmer bir kız, yanındakine bakış atıp ağır ağır yaklaştı. Ağzında sürekli patlatıp şişirdiği bir sakız vardı ve kalçasına değen dar, deri mini eteği kıyafetiyle tezat oluşturan gotik bir tarza sahipti. Gözlerindeki belirgin hüzün Nazar'a ve körelmiş duygularına zerre kadar değemeyecekti.


"İnat etme, kendini öldürteceksin! Kaderine küs, hangimiz isteyerek buradayız ki?"


Nazar, "Defol!" diye haykırdı. Sarışın olan kırmızı saten geceliğini düzeltip yanındaki diğer iki kıza bakış attı. Bu hareketle birlikte 3 kadın birbirlerine bakıp Nazar'ın etrafını bir ağ gibi sardılar. Bu hırçın kız yüzünden azar işitmeye hiç niyetleri yoktu.


Onu zapt etmek için kollarından tutup elbiseyi Nazar'ın kadife tenine yaklaştırarak zorla giydirmeye çalıştılar. Nazar, kısa parlak giysiye dokunmak dahi istemiyordu. Gerekirse o adamı öldürür ama asla kendisine ilişmesine izin vermezdi.


"Dokunmayın bana, bırak!" Onu dinlemiyor, zorla fermuarını açıp üzerindeki elbiseyi belinden çıkarmaya çalışıyorlardı. Nazar esmer kıza suratının şeklini bozacak kadar güçlü bir tokat attı. Tokadı burnunun kanamasına ve dudaklarının dişlerinin arasında öğütülmesine sebep olmuştu. Nazar sarışın'ın bileğini ısırdığında ağzını kapamaya çalışan kumral kıza inat deli gibi bağırdı. Esmer kız, Nazar'ın deli bir kısrağı andıran bacaklarına yapışıp tekmelerini engellemeye çalıştı. Esmer olan genç kadının kollarını ahtapot gibi sarıp tokat ve yumruklarını bertaraf etmeye gayret ederken sarışın çoktan hoyrat bedendeki elbiseyi kalçasına kadar sıyırmayı başarmıştı.


Yedikleri tokatlara ve tırnak darbelerine rağmen inatla uğraşsalar da Nazar'ın direnişlerini baltalamaya güç yetiremiyorlardı. Elbiseyi bedenine geçirmeye çalışırken aşağıdan yükselen sesler endişeyle birbirlerine bakmalarına sebep oldu. Çarpan kapılar, ayak sesleri, yükselen, "Nazar!" nidaları onları şeytan çarpmış gibi titremeye zorluyordu.


"Açın kapıyı. Nazar orada mısın? Cevap ver!" Hırıltılı sesler Nazar'a dair alabildiği tek cevaptı. Sesi tiz bir şekilde duyulsa da bedeni hâlâ kaderin nefret kustuğu bedenlerin arasında bir paçavra gibi savruluyordu. Saçlarını savurarak debelenen genç kadın kapının ardındakine beklenmedik bir şeyler yaşandığını bildiriyordu.


Nazar'dan yükselen tiz çığlığı eliyle ağzını kapatarak bastırdı esmer olan. Ve bir ayak darbesi 4 kadının da yüreğini ağzına getirmeye yetmişti. Yıkılan kapıyı ve siyahlar içindeki adamı gören kadınlar, kenara çekilip bir süre bocaladı ve ilk buldukları fırsatta aralıktan kaçıp merdivenlere doğru koşmaya başladılar. Mervan, onları kanalizasyonda uçan zavallı sinekler olarak görmüş ve göz ucuyla bakacak kadar bile değer vermemişti. Şimdi gördüğü ve görmek için yanıp tutuştuğu tek kadın tam karşısındaydı.


Nazar'ın korku ve şaşkınlıkla açılmış mavi gözleri bir yabancıyı tarar gibi temkinliydi. Ona doğru iki adım attı. Karşısındaki kadın odaya girişi ile birlikte utanıp saten kırmızı çarşafını bir hamlede üzerine almış ve çıplak bedenini Mervan'ın gözlerinden korumaya çalışmıştı.


Mervan bu utangaçlığa tepkisiz, yaralı gözlerle karşılık verdi. Elleri onu gördüğü an buz kesmiş ciğerleri soluk alıp vermeyi zamana israf bir iş sayıp bırakmıştı. Komiser Niyazi haklıydı. Nazar, onun kim olduğunu hatırlamıyordu. Yoksa bu kadar korkak ve utangaç bakışlar atarak kocasından uzak durmaz karşısında dimdik durur ve bağırmaya başlardı.


Ona doğru sakin bir adım daha atmaya çalıştı. Nazar, bir eliyle bedenini örten kırmızı çarşafı tutarken diğeri ile yastıkları Mervan'a fırlattı. Yastıklar genç adama çarpıp yere düşmüştü; fakat bu onu asla durduramayacaktı. Konuşup onu sakinleştirmesi gerekiyordu; ne yazık ki dili düğümlenmiş gibiydi. Konuşamıyordu. Sanki sesi küsüp kendisini terk etmiş, yüreğinde kök salan cesaret tohumları kasırgaya tutulup yerinden sökülmüştü.


Kırmızılar içindeki loş odada onu mahkûm eden gözlerin istilasına uğrayan Nazar, adım adım yaklaşan Mervan'ı elindeki bibloyu kullanarak durdurmaya çalıştı. Biblo, Mervan'ın alnına çarpıp küçük bir yaranın oluşmasına sebep olmuştu. Mervan, eliyle alnını yoklayıp sızan kanın kekremsi kokusuyla içinde bulunduğu sevda uykusundan uyandı.


Nazar duvara sığınıp korkulu gözlerle gerisin geriye yürüdü. Saçları çıplak omuzlarını örter gibi öne gelmiş, dudakları gözyaşlarıyla sulanıp nemlenmişti. Utanıyordu Mervan'dan. Bu şekilde karşısında durmasına tahammül edemiyor kendisini kurtaramadığı bedeninden yüzünü duvara gömerek saklıyordu.


"Suikastçi..." Titrek sesi Mervan'ı daha temkinli yaklaşmaya sevk etmişti. Demek Nazar kendisine suikast düzenlemeye çalışanın Mervan olduğunu biliyordu. Bu ilişkileri için çok kötü olmuştu. Komiser Niyazi Nazar'ı Mervan'dan uzak tutmak için kâğıt açmış ve belki de Mervan'ı Nazar'ın kalbinde başlamadan bitirmişti.


Nazar, duvara yapışıp karşısında put gibi duran adamdan uzaklaşmanın yolunu aradı. Bu halde nereye gidebilirdi ki? Mervan düştüğü endişe girdabından kurtulup kırmızı çarşafı Nazar'ın pürüzsüz bedenine sardı. Tüm bunları düşünmek için uygun zamanda değillerdi. Söyleyeceği her şey ayağına dolaşabilirdi bu yüzden acele etmemeli, yavaş ama emin adımlarla sevdiği kadının yüreğine yolculuk etmeliydi.


"Gidiyoruz" Nazar bedenini saran kollara direnip, "Hayıır!" diye haykırdı. Bu adama güvenmiyordu ve yağmurdan kaçıp doluya tutulmaya da hiç niyeti yoktu. Mervan beyaz ince bileğini yakalayıp aceleci bir şekilde onu sürükler gibi kapıya yönlendirdi. Elbette Karadeniz'in hırçın kızı bu yönlendirmeye izin vermeyecek hiçbir şey bilmese de başkasının bildiğini okumayacaktı.


"Bırak beni"


"Sana gidiyoruz dedim."


Mervan, karısının hareketlenmeye niyeti olmadığını anladığında o hoyrat bedeni hırsla omuzlarına alıp kapıya yöneldi. Elleri sıkıca bacaklarını kucaklarken diğer eli tırabzanlara dokunarak merdivenleri inen bacaklarına eşlik ediyordu. Nazar, omuzlarında deli gibi bağırıyor, Çığlıklarına rağmen kendisine bakan şaşkın insanlardan en ufak bir tepki alamıyordu. Nervan'ın yüzünde aradığını bulmuş olmanın verdiği bir güven vardı. Artık onu kimse Nazar'dan ayıramazdı.


Nazar'ın uzun, sarı saçları gözünü tamamen kapatmış, her soluk alışverişinde tel tel dalgalanır olmuştu. Genç adam, başını üst kata çevirdiğinde odalardan çıkan insanların tırabzanlara yaslanıp kendisini izlediğini fark etti. Nazar'ı korkuyla süzenler olduğu gibi sırıtıp, imrenerek bakanlar da vardı.


"Onu hiçbir yere götüremezsin. O kadın buraya ait."


Mervan, sözün sahibine yöneldi. Mama denilen kadın bu olsa gerekti. Omuzlarındaki kadını sarsmamaya dikkat ederek mamanın üzerine yürüdü ve boğazından tutup sertçe duvara yapıştırdı. "Bir şey mi dedim koca karı?"


"Ben... Şey..." diye yutkundu kadın. Gözünün altındaki et beni yüzü her seyirdiğinde korkuyla dans ediyordu. Üzerindeki şal ve siyah, keskin birer pençeyi andıran tırnakları duvara yapıştı. Mervan, onu ve kekelemelerini umursamayıp kendisine korkak bakışlar atan diğer kadınlara alışılageldik nefret dolu gözlerini yükledi.


"Getir şu borç defterlerini."


Nazar, omuzlarında hıçkıra hıçkıra ağlayıp sırtını, "Bırak!" diye yumruklarken mama korkakça yüzünü çevirdi. Mervan belindeki silahı çıkarıp kadının başına dayadı. "Demek kurşunlarımla tanışmayı tercih edersin." Silahı gören Nazar beterin beteri ile yüzleştiğini düşünüp daha büyük bir çığlık attı. Artık feryatları yakınlarındaki ormandan bile duyulacak kadar güçlüydü. Bu adam yarım bıraktığı işi bitirip Nazar'ı ölüme mi gönderecekti?


Mama, "Tamam, dur!" diye sıçradı. "Getireceğim." Ardından Battal tarafından rehin alınan iki adamından birine işaret etti. Adam üst kattan kısa sürede dosyaları getirip Battal'a uzattı. Battal, belgelere göz atıp Mervan'ı başıyla onayladı. Ardından cebinden çıkardığı kare şeklindeki alkol şişesinde bulunan tüm sıvıyı dosyalara akıttı. Mervan ise mamanın gözlerinin önünde çakmağını çıkarıp dosyaların üzerine bıraktı. Onca kadını çaresiz bırakan sözde borç senetleri, bir anda alev alıp yanmaya başladı.


Kadınlardan pek çoğu olanlar karşısında heyecanla tebessüm etmekten kurtulamadı. Nazar olan biteni görmüş göz bebeklerine yansıyan alevlere aldırış etmeden Mervan'ın omuzlarında boğuk boğuk hıçkırıyordu.


"Kimsenin kimseye borcu yok." dedi Mervan gevşeyen kırmızı çarşafı diğer eliyle düzeltirken. Buradaki işi bitmişti. Karun'la yüzleşmeyi deli gibi istiyor, düşmanının beyninde açacağı delikler için korkunç bir heves duyuyordu. Fakat şu an hesaplaşmayı değil Nazar'ı düşünmek zorundaydı. Günü geldiğinde hiç ummadığı bir anda Karun'a yaptıklarının bedelini ödetecekti. O gün geldiğinde Azrail'le yoldaş olup kapısına dayanmaktan bir an bile tereddüt etmeyecekti.


Mervan meraklı bakışları görmezden gelerek Nazar'ı da alıp evden çıktı. Nazar bahçedeki 3 cesedi görünce tırnaklarını ve yumruklarını daha hızlı bir şekilde Mervan'ın omuzlarına indirdi. Yardım çığlıkları ormanın kuytu karanlığında yanı yankı dolaştı. Mervan çırpınışlarına deli sessizliğiyle cevap verip onu zorla arabaya bindirdi. Bunu ilk kez yapmıyordu ve kader işte! Belli ki son da olmayacaktı. Başını eğip kaldırdığında Battal görevini anlamıştı. Mervan'ın talimatıyla önden gidip onlara kalacak yer ayarlayacak ve peşlerinden gelenlere hedef şaşırtacaktı.


***


Mervan direksiyonun başında, gördüğü manzaranın etkisiyle sinirden titrerken Nazar ağlamaktan başka bir şey yapamıyordu. Kolları bedenini örten çarşafa dolanırken gözleriyle o kemikli, çarpıcı yüzü izliyordu. Belindeki silah bile ondan korkması için yeterdi fakat korku Nazar'ı asla durdurmaya yetmeyecekti.


O vahşi adamı ilk gördüğü gün çıkışta Komiser Niyazi'ye kim olduğunu sormuştu ve aldığı cevap kanının donması için yetmişti. "Seni öldürmeye çalışan oydu Nazar. Suikastçi..." O gün demir parmaklıkların arasında bir katilin ellerine dokunduğunu, bir katilin nefesindeki ölümün sıcaklığını hissettiğini anlamıştı. Şimdi kendisini kim bilir nereye götürüyordu?


"Beni sana sundular değil mi?" dedi Mervan'a kızgınlıkla solurken. "Konuşsana dilini mi yuttun?" Nazar'a söylemek istediği yüzlerce sözü vardı Mervan'ın; fakat şu an önemsediği tek şey buradan bir an önce uzaklaşmaktı.


Senin kocanım ve kimsenin seni bana sunmasına gerek yok. Sen sadece benimsin demek istedi; fakat her şeyi mahvetmekten korktuğu için susmayı tercih etti. Genç kadın uzun farlarla aydınlanan yorgun çehreden gözünü ayırmıyordu. Yüzü hem aydınlık hem de uluyan kurtlarla dolu bir dolunay akşamı kadar karanlıktı. Kirpikleri ve yorgun gözleri kendisinin aksine yola odaklanmayı tercih etmişti. Öyle ki genç adam içinde patlayan tüm kine rağmen kendisine bakmayı reddediyordu.


"Hapishanelerde çürüyeceğini sanmıştım. Demek yine karşıma çıktın! Ne o? Yoksa yarım bıraktığın işi mi tamamlayacaksın?" Mervan yüzünü yoldan çevirmeden yan bir şekilde çarşafa sımsıkı sarılmış bir halde duran kadını süzdü. Karanlık yüzünün güzelliğini perdelemeye güç yetirememiş, baharsı tazeliğini kin bile örtememişti.


"Seni o pisliklerin elinden kurtardım. Böyle mi teşekkür ediyorsun? Rica ederim(!)" Nazar, dudaklarını küçümser bir edayla kıvırdı. "Senin daha iyi bir pislik olduğunu kim söyledi?" Mervan, aldığı kâğıt peçeteyi alnındaki yaraya bastırdı. Öfkeli gözleri Nazar'da biraz oyalansa da yeniden önüne döndü. Farlar yolu kısmen aydınlatıyor, araç yola devrilmiş bir halde duran kuru ağaç kütüklerine her çarptığında sendeliyordu.


"Nereye götürüyorsun beni? Ne yapacaksın söyle!"

  

Mervan sustu. Bildiği tek şey İstanbul'dan çıkmak istediğiydi. Kendilerini kimsenin bulamayacağı bir yer bulması gerekiyordu. "Beni öldüreceksin değil mi?" dedi Nazar cevap alacağını düşünerek. "Suikastçi sendin. Beni en çaresiz zamanımda öldürmeye çalışan sendin."


Mervan, o geceyi hatırladığında titredi. Onu öldürmeyi düşünecek kadar nasıl aklını kaybettiğine hâlâ şaşırıyordu. Nazar'ın saçlarının teline bile kıyamazken onu öldürmeyi düşünmek tam bir aptallıktı. Nazar hâlâ nasıl bir cehennemden kurtulduğunu idrak edemiyordu. O adamlar kötülük konusunda Mervan'ı mumla aratırdı ve ne yazık ki Nazar bu gerçeğin henüz farkında değildi.


"Beni nereye götürüyorsun? Neden düştün peşime?" Nazar'a yapacağı açıklamayı geciktirmekten başka bir yol bulamıyordu Mervan.


"Sana bir zarar vermeyeceğim." dediğinde genç kadın "İnanmıyorum!" diye bağırdı. "Durdur arabayı. Sana diyorum katil, durdur arabayı."


Mervan gözlerini devirip sürmeye devam etti. Nazar ise pes etmeye hiç niyetli değildi. Süratle giden arabanın kapısını açıp yola doğru sarktı. "Durdur yoksa atlarım arabadan. Yemin ediyorum yaparım. İntihar ettim ben, kaybedecek hiçbir şeyim yok. Yine yaparım."


Mervan aracı durdurup inmeye çalışan kadını tekrar içeri doğru çekti. Ardından kapıları kilitleyip derin derin soludu.


"Senin bir hiç olarak gördüğün hayat benim her şeyim. İstemesen de yaşamak zorundasın." Nazar, bu sözle afallasa da çabucak toparlandı. Beynini daha fazla allak bullak etmesine izin vermeyecekti.


"Neden öldürmeye çalıştın beni? Madem yaşamamı istiyorsun, neden o suikasti düzenledin?" Mervan sustu. Ona söyleyemeyeceği şeyler vardı. Aşkını itiraf etmek istiyordu fakat kendisini anlayacak durumda olmadığının da farkındaydı.


"Seni öldürmeye çalışmadım." Sözü hem doğruydu hem de yanlış. Onu öldürmek için gitmişti; fakat saçının teline bile kıyamamıştı. Nazar'ı öldürmeye çalışan Battal'a da yine Mervan engel olmuştu. İnkarı Nazar'ın kısa süreli de olsa durulmasına sebep olmuştu. "Buna nasıl inanacağım? Komiser neden yalan söylesin? Ne çıkarı var?"


"Bilmem!" dedi Mervan omuzlarını silkerek. "Ben suikastçinin yakalandığını duymuştum."


Nazar'a yalan söylemek zorundaydı. Onu tamamen kaybetmeye dayanamazdı. Suikastçi onu aklayan yegâne çeşmeydi fakat ne yapsa gururuna çöreklenen pişmanlık duygusunu içinden atamıyordu.


İşin başından beri o adam yanlarındaydı. Onu bir maşa gibi kullanmış ve kıyamete ramak kala basit bir piyon olarak öne sürmüştü. Böylece sahte delil ve şahitlerle işin içinden çıkmayı başarmış ve kendini Nazar'ın dizlerinin dibinde bulmuştu. Artık Nazar'la kavuşmalarının önünde bir engel kalmamıştı. Gülnaz'dan ayrılmış ve kaza sayesinde Nazar'la olan korkunç geçmişleri silinmişti. Şimdi yapacağı tek şey ona kendini sevdirip bu ülkeden korunaklı bir başka yere çekip gitmekti.


"İnmek istiyorum, seninle gelmeyeceğim."


Mervan, sözlerini umursamayarak yanı başında yarı çıplak duran Nazar'ı çapkın bakışlarla süzdü. Açık, beyaz teni kırmızı çarşafın içinde kadehe yansıyan ay ışığını andırıyordu. Öyle ki Mervan, ona bakarken aklının başından gittiğini tüm planladıklarının zihninde birbirine çarparak kristal bir köşk gibi darmadağın olduğunu hissetti.


"Bence bu şekilde gitmeden önce bir daha düşün!"

Nazar, bedeninde oyalanan bakışlardan rahatsız olup kırmızı çarşafın içinde iyice küçüldü. Mervan, huzursuz olduğunu anlayınca dudaklarının kenarından tebessüm edip bakışlarını kaçırdı.


Kendini çok zor tutuyordu. Her an onu kendine çekip deli gibi öpebilir, o zarif ince bedenini kollarına hapsederek biriktirdiği hasret alevini ruhuna ekebilirdi. Sarılmayı, kokusunu ciğerlerine çekmeyi ne çok özlemişti. Onsuzluğa dayanabileceğini nasıl düşünmüştü? İşkenceydi bu! Hemen yanı başındaki o özel kadına dokunamamak, bir yabancı gibi davranmak cam kırıklarının üzerinde yürüyen bahtsız bir bedeviyi hatırlatıyordu.


Sakinleştiğini anlayınca aracı dar yollara çevirip planladıkları kulübeye doğru yol aldı. Ara ara göz ucuyla Nazar'a bakıyor, ifadelerinden ve davranışlarından ne düşündüğünü sezmeye çalışıyordu. Nazar yorgun, uykusuz gözlerini kaçamak bakışlarla Mervan'ın üzerinde gezdirse de en ufak bir hareketinde ürperip çareyi aracın kenarına sinmekte buluyordu.


Mervan için Nazar'ın gözünde tehlikeli bir yabancı olduğunu bilmek hem üzücü hem de bir o kadar heyecan vericiydi. Tehlikeli kısmı doğru olsa da yabancı değildi. Çok şey yaşamışlardı birlikte. Bedenlerinin birbirine aşina olduğu su götürmez bir gerçekti.


Kalacakları kulübeye geldiklerinde aracı durdurdu. Nazar, aracın içinde korkuyla etrafı kolaçan etti. "Nereye getirdin beni?" Mervan umursamazca kapısını açıp onu dışarı çıkardı. "Burada kalacağız. Saklanmak zorundayız." dedi.


"Hiçbir yere gelmiyorum." Mervan, kaşını kaldırıp meydan okur gibi yan yan baktı ve hemen ardından belini kavrayıp onu debelenmelerine aldırmadan zorla araçtan çıkardı. Mervan elinin tersiyle kapıyı kapatırken Nazar, hiç ummadığı bir anda belindeki silahı alıp kendisine doğrulttu.


"Sersem! Hemen sana teslim olacağımı mı sandın? Beni buraya niçin getirdiğini biliyorum. Bir adım daha yaklaşma." Bu manzaralar Mervan'a çok ama çok tanıdık gelmişti. "Denesene!" diyerek sırıttı. Nazar elindeki silaha bakıp birkaç adım ilerisindeki adamın alnına sabitledi. "Yaklaşma dedim. Acımam, Kıyarım!"


Mervan otuz iki diş sırıttı. Hafızası silinse de Nazar yine aynı Nazar'dı. Belli ki birlikte daha çok eğleneceklerdi.


"Lütfen acıma, bayadır vurulmamıştım. Biraz adrenalin olur. Ellerinden ölme lütfunu bağışlayacaksın bana değil mi?"


Nazar cesaretini kanıtlamak ister gibi dudaklarının kenarından sırıttı. Kadın soluğunu tutup tetiği çekti. O patlamayan silaha şaşkınlıkla bakarken Mervan kaşla göz arasında genç kadının kolunu sert bir hamleyle beline yasladı ve saniyeler içinde elindeki silahı aldı. Sıyrılmak için fırsat kollayan kırmızı çarşafı diğer eliyle tutup Nazar'ı göğsüne yasladı.


Nazar, neye uğradığını şaşırmış, hayret dolu gözleri Mervan'ın gözlerindeki siyah kavislerin pırıltısında kaybolmuştu. Gerçekten göz göre göre tetiği çekmişti. Onu öldürmeye bu kadar hevesli olacağını Mervan düşünmemişti. Sevdiği kadın da en az kendisi kadar deliydi. Ne saadet!


"Sürgüsünü çekmeden silahı kuramazsın güzellik. Kurulmayan silahlar patlamaz!" Nazar, öfke ile dudaklarını birbirine bastırıp Mervan'ın alaycı bakışların hizasında sert sert soludu. "Pislik herif!"

"Mersi!" Nazar, daha fazla göz göze gelmeye dayanamadığından bedenini ondan kurtarıp derme çatma kulübeye geçti. Kulübenin kenarında uçsuz bucaksız bir ağaç ordusu vardı. İlerde patika bir yol olduğunu göremiş ve ıssızlığı karşısında yutkunmuştu. Burada kalmak Nazar gibi rahatlığa alışan bir kadına oldukça zor gelecekti.


"Burada mı kalacağız?"dedi Mervan'ı öldürecekmiş gibi bakarken. Elleri ahşap kapının üzerinde dolaştı. Parmakları bir parmak boyu toz tutmuştu. Üzerindeki bıçak izleri yutkunmasına sebep olmuştu. Duvarlardaki çatlaklar depremi beklemeklemeksizin bir meltemle bile dağılacak türdendi. Kapının girişi yabani otlar tarafından istila edilmişti. Duvarlar ise etrafını ağ gibi saran sarmaşıkların istilasına uğramıştı.


"Korkunç bir yer burası." Mervan kapının kilidiyle uğraşırken, "İğrenç!"diye söylendi. Mervan iç çekerek "Prenses Hazretleri aşk yuvamızı beğenmedi mi yoksa!" diye poz attı. Aşk yuvası sözü bile Nazar'ı çileden çıkarmaya yetmişti. Bu adam kim oluyordu da onunla yuva kurmaya hevesleniyordur. Hem de aşk yuvası! "Haddini bil! Beni oradan kurtardın diye cariyen olmadım. Umarım aklında saçma sapan bir şeyler yoktur. Zavallı heveslerin yüzünden hayatını cehenneme çevirmek istemem."


Mervan Nazar'ın bu haliyle epey eğleniyordu. Karısı olduğunu öğrendiğinde kim bilir ne tepki verecekti? Kıkırdadı. Ona duyduğu aşk hiçbir tehdidine ve sözüne önem vermemesine sebep oluyordu. "Seninle cehennem bile öyle güzel ki!" Nazar öfkeden kapıyı tekmelerken Mervan kıs kıs gülerek içeri girdi. Bu kadını ve deli öfkesini seviyordu. Tıpkı ona dair her şeyi sevdiği gibi. Keşke Nazar da onu olduğu gibi kabul edebilseydi.


Nazar kapının eşiğinden geçip içeri girdiğinde pis koku burnunun direğini sızlatmıştı. Etraf zifiri karanlıktı ve evin için, net görebilmeleri için elektrik düğmesini bulmaları gerekecekti. Ürkerek birkaç adım attığında ayağını kaydıran halının ucu sendelemesine sebep oldu. Kendisini aniden Mervan'ın cüssesine yapışmış bir vaziyette buldu.


Mervan aşık olduğu kadınla göğüs göğüse yapışınca kıkırdamaktan kurtulamadı. Nazar pencereden yansıyan ay ışığıyla Mervan'ın yüzünü biraz olsun görebiliyordu. "Vay canına!"dedi mühür bakışlı adam Nazar'ı delirtmek ister gibi. "Ne kadar da cüretkarsınız küçük hanım. Yoksa bu bir davet mi?" Nazar aralanan ağzını kapatıp mavi gözlerini kıstı ve Mervan'ın hayran bakışları arasında yeniden kaşlarını çattı. ''Saçmalama istersen. Bu günkü edepsizlik kotanı doldurdun bence."


Kendini geri çekmek istediğinde Mervan'ın beline kenetlenen ellerinden kurtulamadı. Birkaç çekiştirmenin ardından tırnaklarını genç adamın göğsüne yırtıcı bir kedi gibi sapladı.


"Ah!" Üzerinde duran kırmızı çarşafı çekiştirerek bedenini emniyet kemeri gibi saran kollardan kurtuldu. Hâlâ bu vaziyette olduğuna inanamıyordu. Mervan dolabı kurcalamaya başlamış, bir yandan da, "Ben ona iyilik yapıyorum o nasıl karşılık veriyor!"diye söylenmeye başlamıştı. Sonunda aradığını bulmuş birkaç parça giysiyle Nazar'ı o keranedeki paçavradan kurtaracağını düşünüp rahatlamıştı.


"Bunları giy!" Nazar, Mervan'ın elindeki erkek giysilerinden hiç hoşlanmamıştı, fakat bu sadist adamın heveskar bakışlarının altında daha fazla duramazdı. Bu sebepten olsa gerek gurursuzluğu kadeh kadeh içip kendisini uzatılan giysileri aldı. "Nerede giyeceğim?"


"Burada!" dedi Mervan bakışlarıyla odayı tararken. Nazar o küçük kulübede başka oda olmadığını çok iyi biliyordu; fakat asla onun önünde giyinemezdi.


"Karşında giyineceğimi ummuyorsundur umarım." Mervan, kollarını kavuşturup hevesle gülümsedi. "Harika olurdu; hatta belki gece sürpriz bir sona bile kavuşurduk, kim bilir?"


Nazar, kendisini kızdırmak için hiçbir fırsatı kaçırmayın o ukala bedene öfkeyle bakıp yumruklarını sıktı. "Çık dışarı!" Mervan, bu tekinsiz kadını tek başına bırakmayacak kadar akıllıydı. "2 dakikan var. Dışarı çıkmayı unut! Sırtımı döndüğümde süren başlar, hemen giyin!" Nazar itiraz etmek için yükseldiğinde Mervan umursamazca sırtını döndü.


"Saçmalıyorsun. Çık dışarı!" Nazar'ın iki ayağının üzerinde tepinmesi Mervan'ı sadece güldürmüştü.


"Süren başladı. 2 dakika bittiğinde giyinmemiş olursan seni kendi ellerimle giydirmek zorunda kalırım. Lütfen giyinme, bu harika deneyimden mahrum kalmak istemiyorum."


Nazar öfkeden çıldırmak üzereydi ve dediklerini yapmaktan başka bir çıkar yol bulamıyordu. "Sen bir pisliksin." Mervan sırıtarak, "Biliyorum teşekkür ederim. Bunu bir iltifat olarak alabilirim." diye takıldı.


Nazar, söylenerek aceleyle kıyafetleri giymeye koyuldu. Bir yandan da "Sakın arkanı dönme! Seni ölmekten beter ederim!" diye tehditler savuruyordu. Biraz uzağındaki Mervan'ın kıkırdamaları duyuldu. "Sahi mi? Camdaki yansıman sayesinde seni görebiliyorum. Arkamı dönmeme gerek yok!" Nazar elindeki ayakkabıyı Mervan'ın kafasına fırlattı. "Haydut!"


Mervan yüzünü başka yöne çevirip bakışlarını kaçırdı ve haylazca kahkahalar attı. Ona güç de olsa bir mahrem alanı koyması gerekiyordu; fakat hasret kaldığı karısından bir adım uzaklaşmak bile dayanamayacağı kadar ağır geliyordu. Başını eğip elleriyle alnına küçük şaplaklar attı.


"Başka şeyler düşün! Başka şeyler düşün. Halı sahada maç yaptığın günleri düşün. Balık tuttuğun günleri düşün." Mervan'ın tuhaf tepkileri Nazar'ı güldürmüştü. Mühürlü gözlerin bu halleri Nazar'a tuhaf bir güven vermişti her nedense? Başka bir evrende karşılaşmış gibiydiler.


"Bitti!"


Mervan'ın sonunda diye sayıklaması bile Nazar'ın sinirlerini zıplatmaya yetmişti. Mervan, elindeki dalları sobaya yerleştirip yaktığında Nazar da yavaşça yatakta gevşemişti. Üzerindeki kazak ve bacaklarındaki pantolonla tuhaf bir huzura kapılmıştı.


Kapı çalındığında Mervan, yeniden silahına davrandı. "Benim efendim." Mervan kapıyı açıp Battal'ın elindeki paketleri aldı. "Çok güvenilir bir yer sayılmaz, ben arabada gözcülük yapacağım. Siz biraz dinlenin."


Mervan, dostunun omzuna güvenle dokunup kapıyı kapattı. Nazar'ın aç olduğunu biliyordu. Daha fazla güçten düşmemek için kendisine iyi bakması gerekiyordu. Genç kadın, başta nazlansa da sonunda sandviçleri iştahla yemeye koyuldu. Ve kısa bir süre sonra da yatağında istemeye istemeye sızıp kaldı. Mervan dışarıdaki ayaza meydan okuyan sobaya odunları bırakıp yanına uzandı.


Uykusunun epey ağır olduğunu bilirdi ve sırf buna güvenerek dibine kadar sokuldu. Hasret kaldığı o gül kokusunu, o ipek teni gururuna sundu. Onsuz kaldığı günleri düşündükçe yüreğine çöreklenen kasvete engel olamıyordu.


Elleri saç tellerinde yumuşak hareketlerle dolaştı. İçine dolan huzur ve dudaklarından gelen tatlı esinti ruhundaki tüm ıstıraplara merhem olmuştu. Kendisini sadece ona ait hissediyordu. Sanki sadece ona yazılmış bir kitaptı Nazar ve kendisinden başkası asla okumamalıydı. Dudaklarını genç kadının saçlarına yaklaştırıp gözlerini yumdu. Sadece birkaç saat bile olsa yeniden onun kollarında uyumak istiyordu.


"Sensizlik ne zormuş bir bilsen. Yarım kalmış sofralar, uyuduğumda birinin üzerini örtmeyeceğini bilmek. Dinlediğim şarkılardaki kadınların zihnime hep seni mıhlaması, okuduğum şiirlerde bizsiz bir vuslat görmek. Yarım kalmış cümlemin, sigaramın dökülen külünün hep senden damıtılması... İşte böyle yarım her şey ve böyle çorak. Yağmurun bile paklayamadığı öylesine bir yalnızlık var içimde. Sana aç kaldım ben sana susuz."


🔫🔫🔫


Merhaba değerli dostlarım. Umarım bölümü sevmişsinizdir. "Yıldızların Melodisi" isimli kurgumda güncellemeler yapıyorum. Tamamlandığında her gün bir bölüm atarak sizlere ulaştıracağım. Duyurulardan haberdar olmak için beni takip etmeyi unutmayınız. Yıldızlarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum. ☺️❤️


İnstagram: seyma_yldz_koc

Dreame: Şeyma Yıldız KOÇ


Loading...
0%