Yeni Üyelik
82.
Bölüm

82. Bölüm: Öteki Kadın

@syildiz_koc


Medya: Kaldık böyle: Yarına kalır mı aşk?


Hayal kırıklıkları... İnsan dışardan bakıldığında muhteşem bir sistemle bir araya getirilmiş karmaşık bir organizmaydı. Sadece görünen yönleri bile bir benzerine rastlanmayan mükemmel düzeydeyken zihnini anlamak daha da imkânsız oluyordu. Beyin dışardan bakıldığında cevizi andıran hassas bir yapıyken esas bilmece o beynin içine gizlenmiş zihin dünyasındaydı. İnsan uçsuz bucaksız iç içe fakat zıt iki evreni birlikte yaşıyordu. Bu evrenden içe dönük olan zarar gördüğünde davranışlar da etkileniyor ve beden sağlığı kötüye gidiyordu. Keşke zihin ve hayal dünyası ölürken beden aymazca soluklanıp yaşayabilseydi.


O gün odasına gelen kağıtlarla genç bir kadın hayata dair olan tüm umutlarını ve beklentilerini mezara gömmüştü. Gülnaz, kendisine verilen kâğıdı avuçlarının arasına alıp göğsüne bastırdı. Melek ve Dicle yanında değilken yana yakıla doya doya ağlamak için neyi bekliyordu? "Mervan, ah Mervan!" diye inledi. Gözyaşları yüzünü sırılsıklam yapmış keder hücrelerine kadar yükselen bir ateşle canından can etinden et koparmıştı da kimsenin ruhu bile duymamıştı.


Ölüyordu kadın... Öldürüyordu adam; fakat bu cinayeti kimse görmüyor, duyarsızca çekilip gidiyordu. Yok arkadaş, olmuyordu işte! Olmuyordu neylesin! Mervan'ı iliklerine kadar isterken onsuz kaldığı bu hayata nasıl dayanırdı? Gözlerinin yüreğinde bıraktığı bu ukdeyle nasıl yaşayacaktı?


Bırakmıştı işte! Bırakmıştı aşkına hicran olan bu meftun kadını. Artık Mervan'a dair hiçbir umudu yüreğinde taşıyamayacaktı. Âşık olduğu adam habersizce imzalattığı kağıtlarla onu boşanmıştı da aşk sarhoşluğundan ruhu bile duymamıştı. Nasıl inanmıştı ona? Peki Mervan... O nasıl üstüne basıp onu bir paspas misali kaderine terk etmişti?


Mervan'ı ilk gördüğü günü düşündü. Ablasıyla terasta oturmuş sevdiği çizgi romanların resimlerine bakıyordu. Çaylarının yudumları kursağında ılık izler bırakırken bir haykırış yutkunup öksürmesine sebep oldu.


"Mirzanoğlu..." O heybetli kapı gürültüyle açılırken hayatını sevdanın ağlarına düşüren adam, bakışlarının kirlendiği noktada belirdi. "Çık lan dışarı! Mirzanoğlu...!" Onu gördüğü an içinde tarifsiz duygular oluştu. "Bu da kim?" dedi ablası Meral. Adam onu ite kaka çıkarmaya çalışırken yumruğunu önüne geçen insanlardan esirgemeden eve girdi. İki kardeş bu yabancı adam karşısında korkuyla, kalakalmıştı. Heyecanla adım adım iç merdivenin tırabzanlarına koştular.


Mervan önüne çıkan tüm engelleri devirmiş ve kendini Mirzanoğlu konağının içine atmıştı. "Mirzanoğlu!" diye bir kez daha haykırdı. Gülnaz, artık onun kemikli güzel yüzünü, o uzun, siyah kirpiklerinin gizlediği çekici kömür gözlerini daha yakından görebiliyordu.


"Beyim, canınıza susamadıysanız çekip gidin!" dedi kâhya dinlenmeyeceğini bile bile. O arsız eller kendisine karşı duran adamı sertçe duvara yapıştırdı.


"Çeneni kapatsan iyi edersin."


Gülnaz, hayret ve hayranlıkla ona bakıyordu. Mervan'ın çok güçlü biri olduğunu düşünmüş ve çekiciliği karşısında yutkunmuştu. "Babam evde yok!" dedi genç kadın mahcup ve vakarlı bir sesle. Mervan, ona göz ucuyla bakıp hızla uzaklaştı. Ve heyhat! O bakış bile Gülnaz'ın aklını başından almaya yetmişti. Gönlü akmıştı Mervan'a ve o kaslı doku Gülnaz'a ister misin diye sormamıştı bile.


Artık uyku haram olmuştu Gülnaz'a. Onu düşünüyor, güzel yüzünü bir kez daha görebilmek için deli divane oluyordu. Kâhyaya Mervan'ı sorup adını öğrenmiş; onun sayesinde hakkında birkaç bilgiye daha ulaşmıştı. Ve beklenmedik bir anda her şey ters düz olmuştu. Düşmanlığın bittiği gün Gülnaz'ın tüm umutları yeniden yeşermişti.


Bir nikah kıyılacaktı aileler arasında. Kadir Bey de babası da Mervan'a nikahlamak için ablasını uygun görmüştü. Ve işin kötüsü büyük kız dururken küçüğünü almak da törelerine uymazdı. Kahroluyor ama sesini kimseye duyuramıyordu. Gözünü karartıp ablasının eski sevgilisiyle olan fotoğraflarını kâhyaya verip Kadir Bey'e iletmesini istedi. Bu küllenmiş sevda, neyse ki ona istediği fırsatı vermişti.


Kadir Bey fikir değiştirip Mervan'a Gülnaz'ı münasip görmüştü. Mervan'ı elinden kaçırdığını anlayan ablası Meral, işin altında Gülnaz'ın parmağının olduğunu anlamış; bu yitiğinin acısıyla Gülnaz'a ateş püskürmüştü. Gülnaz ise aşk için yaptığı hiçbir şeyden pişmanlık duymayacağını söylemiş ve çoktan gelinlik hazırlıklarına başlamıştı. Öyle mutluydu ki onun karısı olacağını düşünüp nasıl bir belaya düştüğünü anlamamıştı bile.


Mervan onun aşkını bir türlü görmüyor, deyimi yerindeyse yüzüne bile bakmıyordu. Gelinlik alışverişini çıktıkları gün, "Vazgeç!" dedi. O anlamazdan gelip gözlerini kaçırırken Mervan yıkıcı sözlerine devam etti.


"Seni sevmiyorum. Mutlu edemeyeceğimi biliyorum. Ben hiçbir kadını hayatımda istemiyorum. Pişman olacaksın!"


Gülnaz, kolay kolay pes edecek biri değildi. "Benim aşkım ikimize de yeter. Seni mutlu edeceğimi biliyorum, bize biraz zaman ver. Bu ilişki bir şansı hak ediyor." diyerek saçma bir yalanın bağrına sığındı.


Mervan, histerik bir şekilde güldü. "Sen deneme tahtası değilsin, ben de kimseyi kullanıp kenara atacak bir adam değilim. Aç gözünü Mirzanoğlu'nun zavallı kızı, sen bir canavarla evleniyorsun."


Gülnaz buna inanmak istememişti. Geri dönemezdi artık. Hayallerinin erkeğine kavuştuğunu düşünüyor, doğmamış bebeklerine isimler bulup günlerini ucu yakılmış heveslerle heba ediyordu. Gelin olmuştu olmasına ama Mervan ona bir kez bile dokunmamıştı. Gül goncası gibi dalında kurulmuştu da namert adamın ruhu bile duymamıştı.


Ona her yaklaşmak istediğinde vebalıdan kaçar gibi uzaklaşıyor, bir tebessümü birkaç küçük buseyi bu yüreği yanık kadından esirgiyordu. Sonunda dayanamayan Gülnaz, aralarındaki boşluğu annesine anlattı. Soluğu muskacı da büyücüde almış; ama bir türlü bir şeyleri düzeltememişti. Suçu kendinde buluyordu Gülnaz.


Çok güzel sayılmazdı ama çirkin de değildi hani. Sadece ihtiyacı için bile bir erkek bir kadından bu kadar kaçamaz er ya da geç beyaz bayrağı sallandırıp koynuna girerdi. Yapmamıştı. Peşine adam salmış hayatında biri olup olmadığını araştırmıştı ama bundan da bir şey çıkmamıştı. Gizli saklı botokslarla, dolgularla güzelleşmiş ama Mervan'ın dikkatini dahi çekememişti.


Ona dokunmak için odasına gittiğinde kendisini reddediyor; çok zorlarsa evden kaçıp gidiyordu. Bir keresinde kapıları üstlerine kitlemişti de adam bedenine dokunduğunda şeytan çarpmış gibi titremiş, kaskatı kesilip paniğe kapılmıştı. Dudaklarına yapışmak istediğinde daha fazla duramamış akşam yemeğinde ne yediyse Gülnaz'ın üzerine boşaltmıştı.


"Bu kadar mı tiksiniyorsun benden?" diyen Gülnaz, ağlayarak odadan çıkmaktan başka bir çare bulamamıştı.


Artık bu saçma ilişkiye bir çözüm bulacak suçun kimde olduğunu en kısa sürede anlayacaktı. İlk iş onu denemek için bir kadın tutmuştu. İş yemeğine çıktığı gün kahrolarak kadını Mervan'ın odasına göndermişti; fakat aynı muameleyi gören kadın, Gülnaz'la yüzleşip aldığı paraları genç kadının suratına savurmuştu.


Suçu kendisini bulmamak onu biraz rahatlatsa da başka ihtimalleri düşünmek delirmesine sebep oluyordu. Mervan'ın eşcinsel olduğu düşüncesi tahammül sınırlarını zorlayan en korkunç fikirdi. Ama ne pahasına olursa olsun gerçeğin peşini bırakmaya niyeti yoktu. Sonunda emin olmak için bir adamla anlaştı ve sonuç ilkinden çok daha kötü oldu.


Gülnaz, Mervan'ın hastanelik ettiği adamla ancak bir ay sonra konuşabilmişti. Çenesi kırılan adam, ağzından akan salyaları tutamayarak, "Bu adam bir deli, kaçık!" diye zar zor derdini anlatmıştı. Mervan'ın güçsüz olduğuna inanmak istemiyordu. Daha çok psikolojik sorunları olduğunu düşünüyordu.


Odasına kapanıp saatlerce kum torbasıyla savaşması bunun için geçerli bir sebepti. Çok içiyordu. Ayık kaldığı zaman yok gibiydi. Odasına girdiğinde bazen onu sebepsiz masanın altına girip ağlarken buluyordu. Korku içinde titreyen adam, sanki başka bir dünyada yaşıyor gibiydi. O gün Mervan'ı ortalarda göremeyince garaja gitmiş, onun tuhaf halini hayretler içinde izlemişti.


Mervan tavana astığı büyükçe bir tekerleğe kendisini zincirlemiş öylece tepetaklak sallanıp duruyordu. Alnında biriken terler ve gözlerindeki o dalgın ifade Gülnaz'ı delirtme seviyesine getirmişti. Yüzü önce korkuyla seğiriyor, ardından korku emareleri yüz hatlarını keskin bir bıçak gibi yokluyordu. Ve tam ağlayacak dediği anda yüksek frekanslı kahkahalar tüm garajı ürkütücü bir seyirliğe mecbur bırakıyordu. O gün gördüklerine daha fazla dayanamayıp, "Mervan!" diye haykırarak yanına koşmuştu. Alelacele zincirlerini çözüm genç adamı kan ter içinde tekerlekten indirdi.


Onu kollarının arasına aldığında hâlâ bir noktaya bakıp gülümsemekle meşgul olduğunu gördü. Ellerini yanaklarına sabitleyip, "Ne olur kendine gel!" diye yalvardı.


Mervan'ın gülüşü saniyeler sonra solmuştu ve gözleri hüzünle bulut bulut oldu. Küçük inlemeler haykırarak ağlamalara dönüştü. Artık küçük bir çocuk gibi bağır çağır ağlıyor, Gülnaz'ın teselli dokunuşlarına duyarsız kalıp feryat ederek acısını yaşıyordu.


Durumunu psikoloğa anladığında Mervan için ilaçlar almıştı. Çayına, yemeğine karıştırdığı ilaçlar, onun biraz olsun düzelmesine yardımcı olmuştu; fakat tam bir iyileşme sağlayamamıştı. Ne dediyse onu psikoloğa gitmeye ikna edememiş; sonunda vazgeçip sönüşünü izlemişti.


Mervan'a sarhoş olduğu geceler sayesinde iki evlat vermiş; fakat yine de ilgi ve alakasını çekememişti. Suçu kendinde buluyordu. Daha da güzelleşmek, onu mutlu edecek bir erkek evlat vermek istiyordu; fakat bu düşüncelerle bile Mervan'ın sevgisini kazanamıyordu.


Sonunda korktuğu başına gelmişti. Mervan başka bir kadına umutsuzca sevdalanmıştı. Canı yanıyordu. Uçurumda olan evlilikleri iyiden iyiye parçalanmak üzereydi. En kötüsü de Mervan'ın duygularını inkâr dahi etmeyip gerçekleri tüm çıplaklığıyla söylemesiydi. Onu yalanlarla kandırmıyor Nazarsız yaşamayacağını açık açık itiraf ediyordu. Ve o gün geldiğinde Mervan ayrılmak istediğini çekinmeden söyledi.


"Sana daha fazla acı vermek istemiyorum. Beni affet! İyi bir eş olamadım. Yerinde bir başkası da olsa bundan fazlasının olamayacağını biliyordum. Sevilmek, mutlu olmak senin de hakkın. Daha fazla solduramam seni." demişti.


Mervan bilmiyor muydu Gülnaz'ın onsuz yaşayamayacağını? O eşsiz bulduğu adama zoraki de olsa sahip olmuştu ve bundan sonra istese de başka biriyle olamazdı. Hangi ten ona yaklaşsa Mervan'ın kokusunu arayacak, her titrediğinde Mervan'ın sıcaklığını arzulayacaktı. Hâl böyleyken bu ayrılığı nasıl kabullenebilirdi?


Kararını verdi. "Ayrılmayalım. Babam affetmez öldürür seni. Ailelerimiz yine düşman olur kıyar birbirine. Kendini değilse bile kardeşlerini düşün. Hem Dicle ve Melek çok küçük; dayanamazlar yokluğuna." diyerek dert yandı bir süre. Mervan da biliyordu tüm bunları ama ne yapsa yüreğine söz geçiremiyordu.


"Getir onu buraya!" dedi Gülnaz. Ne dediğini kendi de bilmiyordu. "Kumam olmasına razıyım, yıkma yuvanı. Seni tamamen kaybetmektense biriyle paylaşmak acı vermez bana. Aynı evin içinde bir şekilde yaşarız."


Mervan, istemese de başka bir çare var gibi görünmüyordu. Üstelik o zamanlar Gülnaz hamileydi. Gülnaz, o gün Mervan'ın Nazar'a dokunmayacağını düşünerek bu teklifi yapmıştı, fakat işler hiç de sandığı gibi gitmedi. O soğuk adam Nazar'ın varlığıyla başka birine dönüşmüştü. Herkesten esirgediği sabrını ve sevgisini, cömertçe Nazar'a sunuyor, gözlerine bakarken bile içten içe eriyip bitiyordu. Kendisinden köşe bucak kaçan Mervan, nefret dolu o kadının yatağına giderken hiç de zorlanmıyordu.


Gülnaz, içten içe Nazar'ı deliler gibi kıskanıyordu. Bir yandan da Mervan'ın günden güne iyiye gittiğini düşünüp mutlu oluyordu. Mervan, tamamen normale dönene kadar Nazar'a mecburdu. Ondan nefret etse de gitmesini istemiyordu. Mervan, o sarı yılanı kaybetmemeli kendi isteğiyle bırakmalıydı. Artık bunun hayalini bile kuramazdı, çünkü terk edilen kendisi olmuştu. En başından beri durum hep aynıydı. Gülnaz öteki kadındı...


Yıldız atmayı ve yorum yapmayı unutmayınız.

Loading...
0%