Yeni Üyelik
83.
Bölüm

83. Bölüm: Ölümün Kıyısında

@syildiz_koc


Medya:Anıl Durmuş (Unutamadım adını)


Merhaba arkadaşlar umarım iyisinizdir. Yoğun bir şekilde çalışmaya devam ediyorum. Umarım hikayemizi sevmişsinizdir. Bu gün yıldızların Melodisine de bölüm atmayı ihmal etmeyeceğim. Ama biraz geç olabilir. Şu an burada fazla bölüm bulunmasa da süreklilik sağlanacak. Başka platformlardaki okurlarım yeni hikayemi de çok sevmişti. Umarım sizler de beğenirsiniz. Gün elleme yaptıktan sonra onu hızlandırmaya gayret edeceğim. Hafta iki bölüm olmasını istiyorum. Yeni olduğu için tadını çıkararak yazmak birincil tercihim. Hüsran'ı basmak isteyen yayınevleri var ama burada final yapmadan basmam muhtemelen. Bu sebeple bölümleri çok biriktirmemeye gayret etmenizi tavsiye ediyorum. ☺️ Yıldızların Melodisi için henüz böyle bir durum söz konusu değil ama her an her şey olabilir. Sağlıkla kalın.


Nazar gözlerini büyük bir korkuyla açtı. Sahipsiz ürkek bakışları bir süre odanın içerisinde dolaştı. Kırgın kırgın dudaklarını birbirine bastırdı. Saçlarını sol yanında toplayıp yumruklarını sıktı. Hem öfkeyi hem de hüznü iliklerine kadar hissediyordu. Gözlerini açmak bile onun için bir başka kabusa sürüklenmekle eşdeğerdi. En hassas olduğu dönemde bedenini yaralarla bezendiği bu hayatta alabileceği en kötü haberleri almıştı. Sanki bu dünyaya yapayalnız gelmişti. Kendini hiçbir annenin tenine değmeden sokaklara düşmüş gibi sahipsiz ve ötekileştirilmiş hissediyordu.


Güneşin aydınlığı odanın hatlarını daha da ortaya çıkardı. Ahşap detaylar, oldukça eski olduğunu bildiği o tuhaf soba, duvarlardaki is ve rutubet izlediği bazı filmleri hatırlattı. Kendisini ve ailesini hatırlamasa da tamamen hayattan el etek çekmiş sayılmazdı. Ayağa kalkıp kahverengi eski kilimin üzerindeki terlikleri sobanın önünden aldı.


İçerisi oldukça soğuktu. Sobanın sönmesi, karın ayazını içeri taşımış ona da buharlar çıkan dudaklarıyla üflemek kalmıştı. Elleriyle soğuktan sızlayan kollarını ovuşturdu. Pencereden dışarı baktığında Mervan'ın kara bir silüeti andıran görüntüsüyle karşılaştı. Ona duyduğu öfke sık nefesler almasına sebep olmuştu. Öyle ki solukları önündeki uzun sarı perçemlerini bile dalgalandırıyor, soğuk havayla temas eden nefesi küçük buharlar çıkarıyordu.


Kendisini o akbabalardan kurtarmaya kurtarmıştı ama getire getire bu soğuk kulübeye mi bulmuştu? Bakışları yatağın diğer ucunu bulduğunda gözleri öfkeyle kısıldı. Onunla birlikte uyuduğunu bilmek içindeki tüm kısrakları çığlık çığlığa şaha kaldırmıştı. Battaniyeyi üzerine geçirip yataktan doğrulmak istedi. Burnuna kadar gelen battaniyenin üzerindeki odunsu kokuyla nefessiz kalmıştı.


Koku gözlerinin önüne belli belirsiz kareler iliştirdi. Geçmişin perdeleri zihninin beton duvarlarına hatırı sayılır çizikler atmıştı ve onu unuttuğu tuhaf iklime taşımıştı. Mervan'ın kollarında uyuduğu birkaç görsel hızla belleğini okşayıp uzaklaştı. Onda aşinası olduğu birtakım hatıralar vardı ve o anıların izleri olur olmaz zamanlarda toz zerresi gibi aklına düşüyordu.


İstemeye istemeye duygularından sıyrılıp çıkış kapısına yöneldi. Kapının gıcırtılı açılma sesi Mervan'ı da o manalı okyanussu gözlere çevirmişti. Nazar'ın öfkeyle kalkan hilal kaşları dudaklarının çocuksu bir şekilde kıvrılmasına sebep oldu. Suratındaki mahmur ve masum ifade büyük bir hevesle onun uyanmasını bekleyen Mervan'ı neşelendirmişti. Kaşının birini kaldırıp haylaz bir şekilde tebessüm etti. Dudaklarının ucuyla "Prenses uyanmış..." diyerek onu kızgınlığının hoyrat çöllerinde kendi haline bıraktı.


"Kes sesini! Ne cüretle yatağımda uyuyorsun? Bu ne hadsizlik!" Mervan, kollarını kavuşturup umursamazca göz devirdi. Bakışlarıyla kulübeyi işaret edip "Umarım içerdi ki yatağı kast etmiyorsundur. Onun bana ait olduğunu sanıyordum." diye mırıldandı.


Nazar'ın burnundan soluşuna kıs kıs güldü. Öfkesinin git gide arttığını görmek için de tarifsiz bir keyfe dönüşmüştü. Büyük bir iyilikten bahsediyormuşçasına kontrollü bir şekilde "Tamam!" dedi. "Tamam ağlama, bir süre seninle paylaşabilirim. Prensesi zavallı bir kedi yavrusu gibi soba önünde yatıracak değilim. Küçük Külkedisi olmana gerek yok!"


Nazar, "Harika!" diye soludu. "Umarım bu saçma replikleri filmlerden öğrenmiyorsundur."


Cevabını beklemeden yan bir bakış atıp omuzlarından yerlere kadar sarkan battaniyeyi toparladı ve merdiven basamağına oturdu. O huzursuzca somurturken Mervan, Nazar'a duyduğu hasreti iliklerine kadar hissediyordu. Genç kadının öfkesi bile öyle güzeldi ki... Bu küçük kadını unutabileceğini nasıl düşünmüştü? Omuzlarındaki yükler artık umurunda bile değildi. Dünyanın tüm kahrını çekmek Mervan'a mı kalmıştı sanki? Evet belki Gülnaz ve çocukları vardı. Ama olmuyordu işte! O Nazar'ı sevmek için yaratılmışçasına sevda yüklüydü.


Aşk ilk gördüğü an düşmüştü kalbine ve Mervan ne yapsa onun kök salıp tüm ruhunu ele geçirmesini bir türlü engelleyememişti. Çok mücadele etmişti çok savaşlar vermişti herkesten gizli; fakat direnemiyordu içindeki yangınlara. İnsanların onu anlamasını istiyordu. Yaptıklarının doğru olup olmamasına düşünmeyerek vicdanını daha ne kadar susturabilecekti?


Denemişti en azından. Bunu düşünerek kendini teselli edebilir içindeki suçluluk duygusunu kapalı bir sandığa hapse edebilirdi. Sadece kararını vermesi gerekiyordu ve onun kararı pek çok kalbe hançer saplasa da mutluluğa götürebilecek kadar kesin ve çekiciydi.


"Ne bakıyorsun, film mi çeviriyoruz burada? Dön önüne işine bak, yoksa o gözlere ne yapacağımı bilirim ben."


Mervan, tebessüm ederek önüne döndü. Sadece anı yaşamak istiyordu. Geçmiş, sorumluluklar, o hoyrat kendinden başka herkesi düşünen kalleş vicdan... Hiçbiri umurumda değildi. Başındaki tüm kara bulutları dağıtarak "Ne yaparsın gözlerimi mi oyarsın yoksa?" diye sordu. Bir yandan da bıyık altından gülüyor Nazar'ın çocuksu mimiklerine, sade masum yüzüne yan yan bakıyordu.


Nazar büyük bir sırra erişmiş gibi, "Ha şunu bileydin. Bakma sıska durduğuma hakkından gelmesini bilirim ben!" dedi. Mervan, kütüğe sert bir balta darbesi indirirken göz ucuyla onu süzdü.


"Ne yaparsın? Yoksa o pisliği tekmelediğin gibi beni de mi tekmelersin?"


"Daha beterini yaparım. O soysuz yanındaki adamlara dua etsin, yoksa o ifrit yuvası evden cesedi çıkardı." Mervan, kahkahalarla güldü. "Yaparsın bilirim."


Kar yavaş yavaş atıştırmaya başlamıştı. Havanın ayazına battaniye bile engel olamıyordu. Açlık içini kıyır kıyır ettiğinde bu ortama sabretmek daha da zorlaşmıştı. Başını gökyüzüne kaldırdı. Bulutlar semada gri bir şekilde süzülüyor, kaskatı olan hava bulutların ardındaki kızıllıkla biraz olsun aydınlanıyordu. Burası ormanın içinde bir yer olmalıydı. Çevrede kurt ulumalarından ve kuş cıvıltılarından başka bir ses duyulmuyordu.


"Benden ne istiyorsun? Neden düştün peşime? Neden beni buraya getirdin?" Mervan sesini bile çıkarmadan elindeki kütüğü ayağıyla sabitledi. O baltayı indirirken Nazar da birkaç metre yakınına gelmişti. "Öldürmeyi düşünmüyor gibisin. Bir katile göre merhametli bile sayılırsın."


Merhametli kelimesi Mervan'ı güldürmeye yetmişti. En son ne zaman bu sıfatla anıldığını bile hatırlamıyordu. Ona cevap vermeden elindeki baltayı kütüğe indirdi ve kütük Nazar'ın ürkek bakışlarının arasında ikiye ayrıldı.


"Sahip olmak isteseydin sızdığım o saatlerde bunu yapardın. Uçkur peşinde koşan bir pislik olmadığını düşünüyorum. Sanırım başıma gelenlerden sonra böyle düşünmeyi seviyorum."


Mervan kestiği odun parçalarını kucaklayıp büyükçe bir tenekeye bıraktı. Bu sessiz duruşla neyi amaçladığı ise tam bir merak konusuydu. "Eeeee sonra!" Mervan'ın konuşmaya başlaması Nazar'ın cesaretini perçinlemişti.


"Açıklama yapması gereken biri varsa o da sensin. Beni buraya sen getirdin." Genç kadın yüzünü daha rahat görebilmek için hemen önünde durdu. Elindeki tenekeyle karşısındaki kadına yan bir bakış atan Mervan sözlerin nereye gideceğini çok merak ediyordu.


"Beni birine vermek için mi kaçırdın? Başkasına mı saklıyorsun? Söyle kaç para aldın benim için?" Mervan yine yüzünde kocaman bir tebessümle Nazar'a baktı. Nazar ise öfkeden dudaklarını kemirmeye çoktan başlamıştı. Hem hikâyeyi kendi uyduruyor hem de uydurduğu hikâye için gerçekliğini sorgulamaksızın kendisi inanıyordu.


"Ben satılık değilim güzellik." dedi Mervan elindeki kâğıt parçalarını hazırladığı tenekeye boşaltırken. "Kimsenin parası beni satın almaya yetmez. Kendi işimin patronuyum. Hem seni neden biri için kaçırayım ki? Kendime saklamak dururken..."


Tenekeyi yere bırakıp genç kadının etrafında bir tur attı. Parmak boğumları hevesle omzunun üzerinde küçük bir meltem bıraktı. Nazar yutkunurken genç adam onunla oynamanın eğlenceli olduğunu düşünmeden edemiyordu.


Nazar birkaç adım atıp ondan uzaklaştı. "Sen aklını kaybetmişsin. Ateşle oynadığının farkında bile değilsin. İlk yanlışında seni bir kalemde harcayacak bir kadınla dalaştığının farkında bile değilsin. Bu kadar cesur olman aptalca."


Mervan onu umursamadan musluğa yöneldi ve çıkardığı domatesleri yıkamaya başladı. Duyarsızlığı karşısındaki tavırları hoşuna gitmişti.


"Bana amacını söyle! Lafı dolandırmandan hoşlanmıyorum." Meraklı tavrı Mervan'ı kendisiyle daha çok uğraşmaya sevk ediyordu.


"Belki de ben bir kurt adamımdır ve seni yemek için kendime saklıyorumdur."


Nazar gözlerini kocaman açarken Mervan sıktığı elleriyle adım adım ona yaklaşıyordu. Yüzündeki ciddiyet Nazar'ı yutkunup birkaç adım geri atmaya sevk etmişti. Şövalye hırlar gibi gürültülü bir şekilde bağırdığın Nazar korkudan kendisini kulübenin içine attı.


Mervan kahkahalarla gülerken kapıyı çarparak kapatmış ve hemen arkasına kapanarak deli gibi kesik kesik solumaya başlamıştı. Mervan kahkahalarının arasından "Bu kadınlar neden bu kadar film izler ki!" diye tısladı. Nazar'la uğraşmak hoşuna gitmişti. Yeniden odunları ve sebzeleri alıp kapıya dayadı. Kapıyı tıklattığında genç kadın irkilmekten kurtulamadı.


"Hadi aç kapıyı. Şaka yapıyorum eğleniyorum seninle." Derin bir iç çekip, "Saçının teline bile zarar vermem. Korkacağın son kişi bile değilim." Dedi.


"Sana neden inanayım? Dışardan bakıldığında eli silahlı bir hayduda benziyorsun. Bana suikast düzenleyenin sen olmadığı ne malum?" Mervan başını kapıya yaslayıp gözlerini yumdu.


"Silahım bu kadar korkutuyorsa sende kalabilir. Onu düşmanlarımıza karşı kullanıyorum sana karşı değil." Birkaç kez daha kapıyı tıklattı. "Eğer kapıyı açmazsan beni ya kardan adam ya da vahşi kurtlar tarafından parçalanmış bir ceset olarak bulacaksın. Karnımızı doğurabilmemiz için içeriye girmem gerek."


Nazar guruldayan karnının isyanını dindirmenin başka yolu olmadığını anlayınca kapıyı aralayıp girmesi için önünden çekildi ve hemen kapının çaprazındaki sedire battaniyeye sarılarak oturdu. Mervan kırılan odunları da alıp kaldıkları odaya girdi. O, bir kenara battaniye ile sinerken Mervan çoktan sobayı yakmış, çaydanlığı üzerine koyup kaynamaya bırakmıştı. Battal'ın getirdiği kahvaltılıkları küçük birkaç tabağa koyup, sade fakat samimi bir kahvaltı hazırladı. Kızgın tereyağının içine yumurtaları kırdığında Nazar iştahla yutkundu. Sofraya saldırmamak için kendini zor tutuyordu.


Mervan, sahandaki yumurtayı sofraya bırakıp çayları doldurduğunda göz ucuyla karısını yoklayıp mindere kuruldu. Karnının acıktığını çok iyi biliyordu ve Nazar istemese de uzun süre açlığa dayanamazdı. Elini minderin üzerinde davetkârca dolaştırıp gülümsedi.


"Umarım prenses gurur yapıp fakir soframı onurlandırmamazlık etmez." Nazar hemen önündeki yastığı ona fırlatıp, "Hıh!" diyerek küstah küstah soludu.


Genç adam üsteledikçe onun inadını katmerleyeceğini biliyordu. Bu yüzden umursamazca görünmek en iyisiydi. Mervan, bandırdığı ekmekten bir lokma alıp baş parmağını keyifle yaladı.


"Sana yalvarmak istediğimi sanmıyorum. Şu an en büyük fantezim bu yumurta ve eğer biraz aklın varsa bitmeden birkaç lokma yersin. Yazık ki sana kırabileceğim başka bir yumurtam yok. Hâlâ gurur yapmaya kararlı mısın?"


Nazar, öfkeden minicik kalmış olan kalp şeklindeki, zarif dudaklarını hırsla dişledi. Hiçbir şey olmamış gibi kızgın kızgın soluyarak hemen yanına ilişti. Gözlerini onun üzerinden ayırmadan egolu bir şekilde karşılık verdi.


"Sefil fare... Beni buraya getirdin madem, karnımı doyurmak da sana düşer. Henüz sana hesap sormadım. Acelem yok."


Ağzına attığı zeytinin çekirdeğini çıkarıp kenara bıraktı. Şu an boğulacakmış gibi kabaca yemek yemeyi zerre kadar umursamıyordu. Ekmeyi yumurtaya batırdığında parmaklarını yalamasını da.


"Umarım son yaptıkların için mantıklı bir açıklaman vardır." Mervan, 32 diş sırıtırken onu hiçte kaale alıyormuş gibi durmuyordu.


"Tüh! Gelmezsin sanıyordum. Yumurtama ortak olacağını bilseydim yalancıktan da olsa davet etmezdim."


Nazar'ı kızdırmaktan çok hoşlanıyordu. Nazar'ın hali de ondan farklı değildi. Sahanı tamamen önüne çekip inadına hevesle ekmeğini batırdı. "Sefil fare."


"Arsız cadı." Mervan, kara şövalyelikten fareliğe düşmeyi hiç sorun etmemiş, Nazar'ın benzetmelerine kahkahalarla karşılık vermişti. Belli etmemeye çalışsa da haylaz bir çocuk gibi neşeliydi.


Nazar, gerçekten de her şeyi unutmuş, aralarındaki tüm o nefreti belleğinin tozlu raflarına kaldırmıştı. Mehmet denilen o adamı hatırlamıyordu, kendisine yaptığı kötülükleri de. Allah'tan daha ne isterdi? Şu saatten sonra iş, eşsiz bir aşk masalı kurgulayıp yüreğini çelmeye kalmıştı.


Hem Mervan eski Mervan dedi ki. Değişmiş, görmeyeli epey uslanmıştı. Nazarsız geçen günler yaptıklarını düşünmesine, hatalarını görüp pişmanlık duymasına sebep olmuştu. İçindeki dizginlenemez kıskançlık dürtüsü, her an ruhuna çöken kaybetme korkusu Mervan'ı bir canavara çevirmişti. Onun bir başkasını sevdiğine inanmak dahi istemiyordu. Geçmişinden bile kıskanıyor, kendisini bırakmaması için göz açtırmıyordu. Artık her şeyi değiştirmek istiyordu genç adam. Yeniden eski Mervan olmak istiyordu. Sevdiği tek kadını mutlu etmek için her şeyi yapardı. Artık onun canını hiç acıtmayacak, onu olduğu gibi sevecekti. Tek isteği yaşattığı acılara inat yüzünü güldürebilmekti.


Nazar, yeterince doyduğunu hissettiğinde kalkıp kendisine aldığı bakım malzemelerine odaklandı. Bir yandan da bu küçük kulübede olduğu için şansına lanetler yağdırıyordu. "İğrenç bir yer burası, iğrenç!"


"Seni duydum." Mervan'ın kendisini duyması umurunda bile değildi. "Sen de korkunç bir adamsın. Resmen başıma bela oldun." O dişlerini fırçalarken Mervan gülerek ağzı köpüklü yansımasını izliyordu. Kelimeler köpüren ağzının içinde her geçen dakika daha da anlaşılmaz bir hal alıyordu. Onun bu doğal sevimli halleri Mervan için daha da eğlenceli oluyordu. Nazar sonunda sabah bakımını bıraktığında Mervan da ortalığı toparlayabilmişti.


Gözleri gökyüzünü taradı. Gri tonlar ve koyu bulutlar her yerdeydi. Karın ayazı içinde üşüme hissi oluşturmuştu. Odadaki sobanın yaydığı ısı elindeki kahveye eşlik etti. Huzurluydu. Onca olan bitene rağmen kendini çok mutlu hissediyordu. Nazar yanındaydı. Yuvam dediği kadın onun hayatının cennet olması için yeterdi. Bir gün şeyi geride bırakıp kavuşacaklarına dair güçlü bir gaye besliyordu ve Mervan'ı hayata bağlayan şey de tam olarak buydu.


Gözleri kulübeye yaklaşan bir araca tesadüf etti. Elini belindeki silaha atacakken bu kişinin Battal olduğunu anladı ve serin bir soluk aldı. Battal'ın bahçeye yanaşan aracı heyecanlanmasına sebep olmuştu. Aceleyle evden çıkıp karşısına dikildi. Nazar'ın onu fark etmesini istemiyordu. Aksi takdirde Battal için de bir yalan uydurması gerekecekti.


"Bir gelişme var mı?" Battal çaresizce başını salladı. "Durumlar hiç iyi değil efendim. Kadir Bey tüm kartlarınızı kapatmış. Bankadaki paranızı çekemiyoruz. Nazar Hanım'ın ölmediğini öğrenmiş, her yerde sizi arıyor. Pasaportunuzu el koydurmuş. Artık normal yollardan bir yere gidemezsiniz." Mervan üst üste aldığı kötü haberlerle düşen yüzünü güçlükle toparladı.


"Nazar Hanım'ı öldürmek istiyor. Yarım bıraktığı işi tamamlamadan huzura kavuşmayacak." Mervan'ın gözleri kendilerini pencereden izleyen mavi bakışlı kadına tesadüf etti. İsminin ölüm kelimesiyle anılması bile Mervan'ın ruhunu kezzaptan bir kuyuya düşürmeye yetmişti. Babasının tam karşısında yerini aldığını bilmek içine çöreklenen kasveti cilalamıştı.


"Adamları peşimize düşmüştü, izimi zor kaybettirdim."


Mervan, "Allah kahretsin!" diye sayıkladı. Kendini uzaktan izleyen Nazar'ı umursamadan yumruğunu sert bir şekilde ağaca indirdi. "Nazar'la ilgili haberi medyaya duyuran kim?" Battal ayakkabılarının ucundan ayrılan bakışlarını Mervan'ın siyah hareli yakıcı gözlerine mıhladı. "Kadir Bey... Köstebek taraf değiştirip ona hizmet etmiş. Kadir Bey'e olan sadakatini biliyorsunuz."


Mervan öldürücü zehrini gözlerinden akıttı. Kadir Bey yeniden karşısına geçtiği için herkesi düşman kabul edebilirdi. "Bana ihanet etti. Hayatının en büyük hatasını yaptı. Bunun bedelini en ağır şekilde ödeyecek." Genç adam biraz önce kendisine verdiği sözleri unutup yeniden kara şövalye olduğunun farkında bile değildi.


"Kadir Bey, elini kana bulamadan Nazar'ı düşmanlarının önüne atarak bitirmek istedi. Kahretsin! Artık asla durmayacak. Beni mahvetmek pahasına Nazar'ı silip atacak. İkimizi de göz göre göre kurtlarına yem edecek. Artık yalnızız!" Battal, "Merak etmeyin efendim. Gereken neyse yapacağız."


Mervan sadakatinden emin olduğu tek kişinin Battal olduğunu bilse de tek başına Kadir Bey'e karşı pek fazla şansları olmadığının farkındaydı. O geri adım atacak biri değildi ve ölümsüz olmadığının farkında olan Mervan Nazar'ı onun pençelerinden korumakta epey zorlanacaktı.


Karın gıcırtısı adım seslerinin haberciliğini yaptı. Battal ve Mervan Nazar'ın yaklaştığını fark edince susup karanlık maskelerini gizledi. Genç kadın birkaç adımlı mesafede durup ikisine de öldürücü bakışlar attı. Bakışları Battal'a çarptığında onda aşina bir şeyler buldu.


Daha önce de bir yerlerde karşılaşmış olmalıydılar çünkü içinde bıraktığı olumsuz hissiyat yeni tanıdığı birine göre oldukça fazlaydı. Battal kızgınlıkla Nazar'ın sert bakışlarına karşılık verdi. Aralarındaki olumsuz enerji bin yıl geçse de tükenmeyecek cinstendi.


Nazar'ı hâlâ Mervan için bir tehdit kabul ediyordu. Bu iyilik halinin uzun sürmeyeceğini, genç kadının er ya da geç geçmişini hatırlayacağını biliyor ve sonrası için endişe duyuyordu. Gözlerinde mavi bir cehennem olduğunu biliyor, Mervan'ı aşk zincirleriyle Nazar'a bağlayan tutsaklığa gazapla bakıyordu. Ona yardım etmek istemiyordu ama bu aşk en az Mervan kadar Battal'ın da elini kolunu bağlıyordu. Onu bu ülkeden daha emniyetli bir yere götürmek için Nazar'ı bertaraf ettiğinde Mervan'ın karşısına geçeceğini aralarındaki dostluğun tamamen biteceğini biliyordu. Sırf bu yüzden olabilecek kötü şeyleri Nazar'a rağmen engelleme çabası içerisindeydi.


"Neler dönüyor burada? Ne işler çeviriyorsun?" Mervan, henüz bir şeyler anlatmaya hazır değildi. Nazar'ın zihninde Niyazi'nin söylediği isim yankılandı. O nezarethanede Mervan Hanzade isminin kendisine ne hatırlattığını sormuş ve yine Karun denilen adamdan duyduklarıyla Mervan'ın kim olduğunu bir kez daha sorgulamıştı. Şimdi anlıyordu. Kendisini o cehennemden çekip alan kişi, suikastçi Mervan'ın ta kendisiydi.


Nazar, mühür bakışlı adamı kollarından tutup sarstı. "Adın Mervan değil mi? O sensin!"


Mervan, endişeli gözlerle onu süzdü. Bir şeyler hatırladığını düşündükçe yüreği korkuyla paramparça oluyordu.


"O Karun denen pislik senden intikam almak için kaçırdı beni! Senin canını acıtmak için... Benimle ne ilgin var?" Mervan bocaladı. Elleri sabırsızca Nazar'ın omzuna ilişti. Nazar ise bu yakınlığa asla izin vermeyecekti. "Nazar her şeyi öğreneceksin! Sadece biraz sabırlı olman gerekiyor."


Nazar, elleriyle onu göğsünden itti. Bu hamleyle Mervan gerisin geriye bir adım sendeledi. "Bana suikast düzenleyen sendin. Şimdi hayatımı kurtarmaya çalışıyorsun. Bana ne dolaplar çevirdiğini anlatacaksın. Kimim ben? Peşimde kimler kim? Neden intihara kalkıştım, her şeyi bilmek istiyorum."


Mervan, ona sırtını döndü. Neyi ne kadar anlatması gerektiğini hâlâ kestiremiyordu. Genç kadın onu bırakıp ikisini yabancı, huysuz bakışlarla takip eden Battal'ın yanına geldi. "Peki ya sen! Neden hayatımdasın? Neden beni birilerinden korumaya çalışıyorsunuz. Her şeyi bilmek istiyorum."


Tüm cevaplar ona küsmüştü. İçi kaynıyor, yüreği aldığı kesiklerle kan revan içinde kalıyordu.


Mervan Battal zıvanadan çıkıp her şeyi mahvetmeden Nazar'ı kendisine çekti. "Sakin ol! Sana her şeyi anlatacağımı söyledim. İyilin için sabretmen gerekiyor." Nazar Mervan'ı ağaca doğru itip nefretle baktı.


"Senin pisliklerin yüzünden ben o keranede solup gidecektim. Senden intikam almak istedikleri için beni mahvetmeye çalıştılar. Şimdi hangi yüzle bana sakin olmamı söylersin. Kim bilir bana neler yaşattın? Belki de senin yüzünden intihar ettim. Bana zarar vermeseydin, aramızda mesafeler olmazdı. Her şeyi bilmek istiyorum her şeyi."


Genç kadın, "Kimsin sen?" diye haykırdığında Mervan ateşe düşen güve gibi ona yaklaştı. Elleriyle yüzüne dokundu. Siyah gözlerini Nazar'ın maviliğinde dinlendirdi.


"Nazar ben..."

Eller usulca yanaklarına döküldüğünde gördüğü manzara tüm düşüncelerinin paramparça olmasına sebep oldu. Aniden Nazar'ın önüne geçip, "Hayır!" diye haykırdı. Bir silah sesi dağların yalçın kayalıklarında yankılandı. Mervan karnına saplanan kurşunla Nazar'ın dizlerine yığılırken mevzilenen keskin nişancı, "Kahretsin!" diyerek ılık ılık terliyordu. Yanlış herifi vurmuş, istemese de Kadir Bey'e hayatının en öldürücü haberini vermek zorunda kalmıştı.


Nazar kollarının arasındaki bedeni değerli bir mücevher gibi kollarının arasına aldı. Dizini başının altına koymuş bedenine yaslanmasına izin vermişti. Nemli gözleri etrafı kolaçan ederken dudaklarından acı dolu hıçkırıklar döküldü. "Hayır!"


Battal, dağılan dikkatini sesin geldiği yöne çevirdi ve karların üzerindeki kara silüete iki-üç el ateş etti. Ne yazık birkaç saniye önce yaşananları geri alması mümkün değildi. Suikastçi kar tanelerinin arasında gözden kaybolurken Battal yüreğine hücum eden korkularla yüzleşmek zorunda kalmıştı. Tehlikenin geçtiğinden emin olunca birkaç adım gerisindeki dostuna yaklaştı.


"Efendim, beni duyuyor musunuz?" Nazar, dolu dolu olmuş gözleriyle kaçamak bakışlar atıyordu. Kollarının arasındaki Mervan'a dokunamıyor, yaşadığı anın bir kâbus olmasını diliyordu. Mervan'ın alnındaki terler ve acıyla kıvrılan yüzü saniyeler önceki öfkesini bitirmişti. Hayatını kurtaran adama yüreğindeki merhamet ağacının gölgesi hayat oldu.


Battal, cebinden çıkardığı mendili yaralı adamın karnına bastırdı. Onu kurtarmak zorundaydı. Silinişine tahammül edemez, yaralarına derman olmadan hayatına devam edemezdi. Mervan'ın üzerindeki beyaz gömlek her geçen dakika akan kanının hücumuyla allara boyanmıştı. Kararan gözleri sevdiği kadının yüzünden bir an olsun ayrılmıyordu. Nazar'ın korku dolu bakışları aşinası olduğu kemikli yüzü ezberler gibi dolaşırken onu kaybedecek olmanın korkusunu iliklerine kadar yaşadı. Bu deli yürekli adamın aşkını son görüşü müydü?


"Hayır, hayır efendim. Ölemezsiniz, böyle olmaz!" Mervan'ın kesik solumaları Nazar'ı daha da korkutmuş, hıçkırıklar içinde ağlamasına sebep olmuştu.


"O ölüyor, ölüyor!"


Sesi titrek ve cansız çıkmıştı. Tüm gardını indirmiş kontrollü tavırlarını bir kenara bırakmıştı. Saçları Mervan'ın dudaklarına seğirdiğinde onların kokusunu alan adamın yüzündeki matem dolu sıcaklığı fark etti. Genç adamın siyah giysileri bembeyaz kar taneleri arasında iri bir kartalın ölüme düşen gölgesini andırıyordu.


"Hayır Mervan!" diye bağırdı Battal. "Böyle bırakıp gidemezsin. Bu yola birlikte çıktık, beni yarı yolda bırakamazsın."


Mervan, o anda bile yüreğini sadece karısının varlığıyla dolduruyordu. Sanki içinde ondan başkasına ikram edebileceği bir sevgi kalmamıştı. Kalbi müebbet aşkla Nazar'a mühürlenmiş ondan gayrısını kabul edemez olmuştu. Islak bakışlı kadının gözlerinden kurtulup Battal'a odaklandı.


"Bana bir şey olursa... O sana emanet!" Tek eliyle Battal'ın bileğini kavrayıp aceleyle yutkundu. Sesindeki tını acı çektiğini ele verir gibi titrek ve zayıftı. "Onu öldürmelerini izin verme. Ne pahasına olursa olsun koru! Ben olmasam bile..."


Battal, tek bir söz dahi söyleyemeden Mervan'ın ağzının kenarından sızan kanla allak bullak oldu. Bu nasıl bir aşktı ki şu durumda bile kendi canını hiçe sayıp Nazar için bir şeyler diliyordu. O, "Yaşayacaksın!" diye haykırırken Nazar manzaraya dayanamayıp diz çöktüğü yerden kalktı ve birkaç adım uzaklaştı. Kanın varlığına neden tahammül edemiyordu sanki? Bu baş dönmeleri ve mide bulantıları da neyin nesiydi?


"Hiçbir yere gidemezsin. Bu kadar kolay değil!" diyen Battal Mervan'ın sessizliğinde görevi devralmaktan çekinmeyecekti. Nazar'ın nemli bakışları omuzlarının üzerinden yerdeki yaralı, taze bedene baktı. Etrafında oluşan ince kar zemine bir kartal gölgesi gibi ilişmişti. Kanının o küçük kar taneciklerini kırmızı bir gül demetine çevirdiğini görünce gözlerinden bir kaç damla yaş süzüldü. Henüz yokluğunun ne demek olduğunu bile bilmiyordu. Bu adamın hayatındaki yerini anlaması henüz mümkün görünmüyordu. Gidemiyordu ve daha kötüsü gidecek bir yeri olup olmadığını bile bilmiyordu.


***

Yıldız atmayı ve yorum yapmayı unutmayınız. ☺️


Loading...
0%